Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Salı, 13 Ağustos 2024 11:44

GÜMRÜK VERGİSİNDE ZAMANAŞIMI

GÜMRÜK VERGİSİ ZAMANAŞIMI 3 YIL - CEZA DAVASI AÇILMIŞSA 8 YILDIR.
( 2023/569 - Samsun 1. Vergi Dava Dairesi )

·      Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesinin Tescil Tarihinden İtibaren 3 Yıl İçinde Yükümlüsüne Tebliğ Edilmeyen Gümrük Vergisi Tahakkukları İle Bu Vergilere Bağlı Olarak Karara Bağlanan Para Cezaları Zaman Aşımına Uğrar.

·      Ancak, Gümrük Yükümlülüğünün Doğduğu Olayla İlgili Olarak Ceza Davası Açılması Halinde, Gümrük İdaresinin, Söz Konusu Eşyanın İthalinden Doğan Gümrük Vergilerini Suçun Tabi Olduğu Zaman Aşımı Süresi İçerisinde Tebliğ Edeceği Ek Tahakkukla İsteyebilir. Ve Bu Vergilere Bağlı Olarak Para Cezası Kararı Alabileceği Açıktır.

·     Soruşturma Evrakına İlişkin 3 Yıllık Sürede Kamu Davası Açılmamış Ve 2.01.2022 Tarihlerinde Tebliğ Edilen Dava Konusu Vergi / Cezalarının Gümrük Yükümlülüğünün Doğduğu 10.06.2018 Tarihinden İtibaren Üç Yıllık Zamanaşımı Süresi İçinde Yükümlüsüne Tebliğ Edilmediği, İlave Gümrük Vergisi, Katma Değer Vergisi Ve Gümrük Vergisi Ek Tahakkukları İle Bu Vergilere Bağlı Olarak Kesilen Para Cezaları Zamanaşımına Uğradığı Sonucuna Varılmıştır.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

2023 Hesap dönemi sonuna ait düzeltilmiş bilançoda 590 /591 Dönem Net Kârı/ Zararı gösterilmemiş, düzeltme farkları 570/580 Geçmiş Yıllar Kârları/Zararları Hesabında izlenmiştir. 570/580 Geçmiş Yıllar Kârları/Zararları Hesabı 2024 Hesap Döneminde, düzeltme işlemine tabi tutulur. 2023 hesap dönemine ait indirilemeyen geçmiş yıl zararları 2024 Hesap Dönemi vergi matrahının tespitinde mukayyet değerleri ile dikkate alınır.

2024 Hesap Döneminde ise;

* 698 Enflasyon Düzeltme Hesabı ile 358 Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabından çıkan net olumlu farkları 648 Enflasyon Düzeltmesi Karları Hesabına kaydedilerek dönem kazancının tespitinde dikkate alınır. ( 2023 dönemi düzeltme farkları vergiye tabi dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaz)

* 698 Enflasyon Düzeltme Hesabı ile 178 Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabından çıkan net olumsuz farkları 658 Enflasyon Düzeltmesi Zararları Hesabına kaydedilerek dönem kazancının tespitinde dikkate alınır. ( 2023 dönemi düzeltme farkları vergiye tabi dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaz)

648 - 658 Nolu Hesaplar Gelir Tablosunda 64/65- DİĞER FAALİYETLERDEN OLAĞAN GELİR VE KARLAR / GİDER VE ZARARLAR grubunda yer almaktadır. Bu gruplar işletmenin ESAS FAALİYETİ DIŞINDA kalan olağan gelir ve kâr/ gider ve zararlardır. Bu nedenle vergileme açısından esas faaliyet kapsamında değerlendirilemez.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Vergi mükellefi veya sorumlusu hakkında uygulama alanı bulabilecek olan ihtiyati tedbirlerinin kanuni temsilciler hakkında uygulama alanı bulup bulamayacağı hususu yargı kararları arasında ikilikler yaratıyordu. Kanuni temsilciler hakkında bu işlemlerin uygulanıp uygulanamayacağı şayet uygulanacak ise bu durumun hukuk dünyasında ne gibi bir sonuç yaratacağı Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 2022/1152 E., 2024/68 K., 14.2.2024 T. kararı ile çözüme kavuşturulmaya çalışıldı. 

Haciz işlemleri uygulama alanına göre değişiyor

İhtiyati haciz, amme borçlusunun borcunu ödememesi halinde ödemenin idarece zorla gerçekleştirilmesini sağlayacak bir cebri tahsilat yolu olmamakla beraber icrai muamelelere başlanmadan önce tahsile konu edilecek kamu alacağının güvence altına alınmasını sağlaması nedeniyle tedbir niteliğinde bir işlemdir. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13. maddesinin 1.fıkrasında belirtildiği üzere teminat isteme hallerinin mevcut olması durumunda ihtiyati haciz işlemi tesis edilebilecek olmakla hiçbir süre ile sınırlı olmaksızın amme borçlusunun malları idari bir kararla haczedilebilecektir. Bununla beraber niteliği itibariyle bir koruma yöntemi olan ihtiyati haczin uygulama alanı bulabilmesi için vergi incelemesine başlanması gerektiği şayet vergi incelemesi sonrasında bir sonraki aşama olan tarhiyat ve tahakkuk işlemleri gerçekleşeceğinden bu halde işbu geçici tedbirin son bulacağı ifade edildi.

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinin 1.fıkrasında ise kanuni temsilcinin ödevleri belirtilmek suretiyle tüzel kişiler ile küçük ve kısıtlıların bunun yanı sıra vakıf ve cemaat gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu sıfatını taşımaları halinde normal şartlar altında bu kişilere düşen vergiye ilişkin ödevlerin; kanuni temsilci, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir. Bununla beraber sözü geçen ilgililerin söz konusu ödevleri yerine getirmemeleri halinde ise mükellef/sorumluların varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla kanuni temsilci, asıl borçlu olması nedeniyle normalde tüzel kişiye düşen vergilendirmeye ilişkin ödevi, taşımış olduğu sıfat nedeniyle kendisi yerine getirmediği ve kanuni dayanağı olan işbu yükümlülüğüne uygun davranmadığı takdirde mükellef/vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların artık kanuni temsilcinin varlığından alınması gerekecektir. Ancak söz konusu bu halin gerçekleşebilmesi için vergilendirmeye ilişkin sürecin bir bütün halinde ilerlemesi, asıl borçlu olan tüzel kişinin vergi borcunun net bir biçimde tespit edilerek ortada usulüne uygun bir biçimde tahakkuk edilmiş bir vergi borcunun bulunması gerekmektedir. Bununla beraber bu borcun asıl borçlu olan tüzel kişi tarafından zamanında ödenmemesi ve tüm takip yolları tüketilmesine karşın borcun asıl borçludan tahsil edilmesinin mümkün olmaması gerekmektedir. Bahsi geçen bu durumların olayda vuku bulması halinde aslen asıl borçlunun kamu alacağı nedeniyle sorumluluğu söz konusu olmuş ise de artık kanuni ödev gereğince kanuni temsilcinin takip edilmesi ve vergi borcunun kanuni temsilciden tahsil edilmesi gerekecektir.

Vergi mükellefi olmayan kişilere işlem uygulanamaz

Kamu alacağına yönelik icrai işlemlere henüz başlanmadan ortaya çıkan bazı durumların varlığı halinde amme alacağının tahsil edilmesi tehlikeye düşebilmekte ve dolayısıyla vergi borcunun borçludan tahsil edilmesi noktasında zorluk çıkabilmektedir. Bu nedenle idari makamlar vasıtasıyla alacağın cebren tahsil edilmesi aşamasına geçmeden önce alacağı korumaya yönelik bazı tedbirlerin uygulanması gerekmektedir. Bu tedbirler sonucunda amme alacağının daha önceden tahsil güvenliğinin sağlanması için tahakkuk etmemiş vergilerin ihtiyati tahakkuk müessesi ile tahakkuk ettirilmesi ve 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13. maddesinde öngörülen hallerin varlığı halinde ihtiyati haczin uygulanması keza bunun sonucunda da kamu borçlusunun bazı hak ve alacaklarına el koyulması niteliğinde işlemler gerçekleştirilebilecektir. İhtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz işlemleri, henüz icrai işlemler gerçekleştirilmeden ve amme alacağı tahsil edilmeden önce gerçekleştirilecek nitelikte işlemler olmalarından kaynaklı kamu alacağının cebren tahsiline yönelik işlemlerden değildir. Kanuni temsilcinin görevi, kanunda yer alan şartların gerçekleşmesi halinde doğacak olup tüzel kişinin amme borcu dolayısıyla doğan vergiye ilişkin ödevin temsilci tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle de kanuni temsilcinin sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Burada bahsi geçen sorumluluk hükümleri, vergi borçlusu veya mükellefinin vergi borcuna dayanan takip ve tahsil işlemleri bakımından söz konusu olmaktadır. İhtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk işlemleri ise güvence önlemi niteliği taşıması nedeniyle vergi borcunun cebri icra kısmına dahil edilmediğinden bu işlemlerin asıl muhatabı, verginin mükellefi veya sorumlusudur. Korumaya yönelik bu işlemler ancak vergi mükellefi veya sorumlusu hakkında uygulanacağından vergi mükellefi veya verginin ödenmesi bakımından vergi dairesine karşı muhatap olan vergi sorumlusu olmayan kanuni temsilci açısından bu işlemlerin uygulanması mümkün olmayacaktır.

Av. Ahmet Volkan Akalp

Akalp Hukuk Bürosu Kurucusu 

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sirketin-vergi-borcundan-dolayi-kanuni-temsilcisine-haciz-uygulanamaz/760297

Salı, 13 Ağustos 2024 08:06

Gecikme Faizini Durdurmanın Yolu Ve Önemi

Son vergi paketinin 7524 sayılı Kanun olarak yasalaşmasıyla birlikte ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergi aslı için uzlaşmaya başvuru yolu, Kanunun yayımından önce tebliğ edilmiş olup uzlaşmaya başvuru süresi henüz dolmamış olan tarhiyatlar hariç,  kapandı. Bundan sonra sadece vergi ziyaı cezası için uzlaşmaya başvuru yapılabilecek. 

Bu durumda vergi aslı için gidilebilecek tek yol, dava açmak. Pek çok mükellefin bu yolu tercih edeceği açık.. Çünkü tarhiyat dava aşamasında iken, çıkabilecek bir vergi affı ile vergi aslının yarısının kaldırılması olasılığı yüksek. Ancak bu durumda, dava süresince işleyecek gecikme faizi yükü mükellefler için caydırıcı olabilir. 

Bu durumda ortaya, “acaba gecikme faizinin işlemesinin dava süresince durdurabilir miyiz?” sorusu çıkmaktadır. Gerçi bu sorunun cevabını daha önce irdelemiştim. Ancak konunun önemi şimdi daha da arttığından tekrar ele alayım dedim.  

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 47. maddesinde, amme alacaklarının rızaen ödenmesine ilişkin olarak, “orantılılık ilkesi” getirilmiştir. Bu ilkeye göre yapılan ödemeler, alacaklı idare tarafından, borçlunun amme borçlarına ve bu borca bağlı fer’ilerine orantılı olarak kabul edilmektedir. Böylece kısmi ödemelerde mükellefin daima vergi aslına denk düşen bir bakiye borcu kalacağından, bu borca gecikme faizi/zammı işleyecektir. Mükellef, borcunun tamamını ödemedikçe, vergi aslı da kapanmayacaktır. Bu mükellef söz konusu tarhiyat aleyhine dava açsa, dava süresince vergi aslına, bu defa gecikme faizi işlemeye devam edecektir.  

6183 sayılı Kanunla kabul edilen bu ilke, borçlunun yanı sıra alacaklının da haklarını koruması, bir başka deyişle hem alacaklının hem de borçlunun menfaatlerini dengelemesi ile adil bir yol olarak görülebilir. 

Vergi Usul Kanunumuz 112. maddesinde ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilerde, eksik ödenmiş veya hiç ödenmemiş verginin normal vade tarihinden tahakkuk tarihine kadar geçen süre için, gecikme zammı oranında gecikme faizi alınması öngörülmüştür. İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilerin mükelleflerince (veya sorumlularınca) dava konusu yapılması halinde ise gecikme faizinin, ödeme yapılmamış kısmına, verginin normal vade tarihinden yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar geçecek süre için hesaplanması öngörülmüştür (md. 112/3-c).

Bu gecikme faizi yargı organı kararını müteakip idarece hesaplandıktan sonra, uygulamada İHB 2 veya 112 ihbarnamesi olarak anılan Vergi / Ceza ihbarnamesi ile mükellefe duyurulur. Bu ihbarname, gecikme faizi açısından tarh işlemi niteliğindedir. Dolayısıyla gecikme faizinin yanlış hesaplandığı veya haksız olduğu iddiası ile bu işlem aleyhine dava açıldığında, işlemin yürümesi, İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesi uyarınca kendiliğinden durur ve artık tahakkuk veya takip işlemleri oluşturulamaz. Bu durumda duran gecikme faizine tekrar faiz işlemez. 

Vergi Usul Kanunu’nun aynı maddesinde (fıkra 3/son paragraf), “dava açılması nedeniyle tahsili duran vergi mükellefler tarafından istenildiği takdirde davanın devamı sırasında da kısmen veya tamamen ödenebilir” düzenlemesi de yer almıştır.

Görüldüğü gibi Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 3. fıkrasının son bendi, ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan mükelleflere (veya sorumlulara), dava süresince gecikme faizi işlemesini durdurma amacıyla vergi aslını ödeme olanağı vermiştir. Uzlaşmaya konu edilmiş cezanın ödenmesine gerek yoktur. Çünkü cezaya zaten gecikme faizi işletilmesi söz konusu değildir. 

Bu olanak, mükellefler için, davadan haksız çıkma ihtimaline göre kullanabilecekleri son derece önemli bir haktır. 

Ancak burada mükellefin davasından haklı çıkması halinde, para faizsiz olarak iade edilmektedir. Ödenen tutar, dava süresince hazine tarafından faizsiz olarak kullanılmaktadır. Bu durum aynı zamanda mükellef haklarını da, Anayasaya aykırı şekilde ihlal etmektedir. Her ne kadar Kanunda açıkça öngörülmemiş olsa dahi, genel hükümler ve ilkeler uyarınca hazinenin (Kanunda bir oran olmadığından temerrüt faizi oranında) faiz ödemesi gerekmektedir. Vergi idaresi, yapılan ödemenin gelir kaydedilmediğini, emanet hesaplarda bekletildiğini ifade etmekteyse de, yapılan ödeme tutarının hangi hesaplara kaydedildiği mükellefin sorunu değildir. Bu konunun 112. maddede yapılacak bir tadille düzenlenmesi gerekmektedir. 

İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan ve Vergi Usul Kanununun anılan düzenlemesi uyarınca ödemede bulunmak isteyen mükelleflere tanınan, sadece vergi aslına ve/veya vergi cezasına mahsuben ödeme de bulunabilme olanağı, 6183 sayılı Kanun’da yer alan ve yukarıda açıkladığımız “ödemede orantı ilkesi”nin bir istisnasıdır. 

İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan ve Vergi Usul Kanununun anılan düzenlemesi uyarınca ödemede bulunmak isteyen mükelleflerin yapacakları –orantı ilkesine istisna oluşturan- bu ödemelerini, bir dilekçe ile yapmaları ve ödemelerini hangi borçlarına mahsuben yaptıklarını ve dava haklarını kullandıklarını - mahkeme ve dosya numarası ile - dilekçelerinde belirtmeleri gerekmektedir. Zira aksi halde İdare, bu istisnai hakkın kullanılıp kullanılmadığını bilemeyeceğinden tahsilatı, 6183 sayılı Kanun’a göre orantılayarak kabul edecektir. Öte yandan söz konusu hakkını kullandıklarını belirtmeyenlerin ileride bunu ileri sürmeleri de hem güç olacak hem de başkaca hukuki tartışmalara da yol açacaktır. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/gecikme-faizini-durdurmanin-yolu-ve-onemi/760289

Maliye, sahada tespit ettiği devreden KDV usulsüzlüklerini önlemek amacıyla devir, birleşme ve tür değiştirmeyi zorlaştıran bir düzenleme yaptı. Aslında devir, birleşme ve tür değiştirmeye KDV ayarı verdi desek yanlış olmaz!

Bu yeni bir düzenleme! Yaklaşık 6 aydır kamuoyunda tartışılan ve içinde asgari kurumlar vergisi ve hasılat tespiti yöntemiyle matrah belirlenmesi gibi vergi güvenlik önlemlerinin yer aldığı 7425 sayılı Torba Yasa ile yapıldı. 

Kurunun yanında yaş da yanar düzenlemesi!

Tabi hepsinin olduğu gibi bu düzenlemenin de artı ve eksi yanları var. Bu düzenleme belki fiktif devir KDV’si bulunan işletmelerin devir, birleşme ve tür değiştirmesini önlemek amacıyla yapıldı ancak yasalaşan hüküm tüm devir, birleşme ve tür değişikliklerini kapsar nitelikte. Yani, “Kurunun yanında yaş da yanar” şeklindeki atasözünü doğrulayacak cinsten bir düzenleme!

Değişiklikten önceki uygulama nasıldı?

Değişiklikten önceki uygulamada; devir, bölünme ve birleşme işlemlerinde faaliyetini bırakan, bölünen, infisah eden ve birleşen şirketlerin indiremeyip sonraki dönemlere devrettikleri KDV’leri, faaliyete başlayan veya devir ve bölünme sonrasında devredilen veya birleşilen şirketler tarafından hiçbir şarta bağlı olmaksızın indirim konusu yapılabiliyordu. Örneğin, sonraki döneme devreden KDV’si bulunan (A) şirketi ile (B) şirketinin KVK’ya göre birleşmesi halinde, (B) şirketi birleştiği (A) şirketinin devir KDV’sini herhangi bir izne veya şarta bağlı olmaksızın indirebiliyordu. 

Peki, yeni düzenleme ile ne değiştirildi? 

7425 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeye göre, Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan devir ve bölünme işlemleri sonunda faaliyetini bırakan, bölünen, infisah eden veya birleşen şirketlerin devir KDV’leri, faaliyete başlayan, devir ve bölünme sonrasında devredilen veya birleşilen şirketler tarafından yapılacak vergi incelemesi sonucuna göre indirim konusu yapılabilecek. Yani, bu şirketlerin devir KDV’lerinin indirimi, yapılacak vergi incelemesi ile doğrulanma şartına bağlandı. Üstelik yapılacak inceleme herhangi bir yılla veya zamanaşımı süreleri ile sınırlı değil (KDVK. Mad.17/4-c).

Bu düzenlemenin amacı 7425 sayılı Kanun gerekçesinde şu şekilde ifade ediliyor:

“Yapılan düzenleme ile faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerin bünyesinde bulunan söz konusu sonraki döneme devreden KDV tutarlarının devralan şirkette indirilecek KDV olarak kullanılabilmesi için, bu KDV’nin doğruluğuna ilişkin gerekli incelemenin Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılması ve inceleme sonucuna göre indirim hakkının verilmesi sağlanmaktadır.” 

Düzenleme 2 Ağustos 2024 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi!

Bu düzenleme 2 Ağustos 2024 tarihinden itibaren yürürlüğe girdiğinden, bu tarihten itibaren yapılan devir, bölünme ve birleşme işlemleri için geçerli olacak. 

Yani, 2 Ağustos 2024 tarihinden itibaren yapılan devir, bölünme ve birleşme işlemleri sonucunda faaliyetini bırakan, bölünen, infisah eden veya birleşen şirketlerin devir KDV’leri, bölünme suretiyle faaliyete başlayan, devralan veya birleşilen şirketler tarafından zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılacak vergi incelemesiyle doğrulanması şartıyla indirim konusu yapılabilecek. Böyle bir vergi incelemesi yapılmadan söz konusu devir KDV’ler faaliyete başlayan, devralan veya birleşilen şirketler tarafından indirim konusu yapılamayacak.

Tür değişikliği de bu kapsamda mı?

Maalesef tür değişikliği de bu kapsamda! 

Kurumlar Vergisi Kanununa göre, şirketlerin Kanunda belirtilen şartlar dahilinde tür değiştirmeleri de devir hükmünde bulunuyor (KVK Mad. 19/1-2). Örneğin, bir Ltd. Şti.’nin tür değişikliği yoluyla A.Ş.’ye dönüştüğünü ve Ltd. Şti.’nin 950 bin TL devir KDV’si bulunduğunu varsayalım. Tür değişikliği yoluyla oluşan A.Ş.’nin, Ltd. Şti.’nin 950 bin TL devir KDV’sini indirebilmesi için, bu KDV’lerin doğruluğunun yapılacak bir vergi incelemesi ile tespit edilmesi ve doğrulanması gerekiyor.

Peki, GVK 81. Maddedeki devir ve dönüşüm işlemleri de kapsama giriyor mu?

Evet, GVK’nın 81. Maddesinde belirtilen ölüm halinde mirasçılara devir işlemleri ile kollektif ve adi komandit şirketlerin bu maddede yazılı şartlar dahilinde nev'i değiştirerek sermaye şirketi haline dönüşmesi ve kazancı bilanço esasına göre tespit edilen ferdi bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle bütün halinde devrolunması, devir alan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve devredilen ferdi işletmenin sahip veya sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna göre hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması şeklinde gerçekleştirilen işlemler de kapsama giriyor. 

Vergi İnceleme şartı devir KDV’si olanlarla sınırlı!

Evet, yeni düzenleme, 2 Ağustos 2024 tarihinden itibaren yapılan devir, bölünme ve birleşme işlemleri sonucunda devir KDV’si olup da faaliyetini bırakan, bölünen, infisah eden veya birleşen şirketlerle ilgili. Bu şirketlerin devir KDV’si yoksa, herhangi bir sorun da yok, bunlar devreden KDV doğrulama incelemesinin dışında kalıyorlar. 

Yüksek devreden KDV’si olan zombi şirketlerin devrine dur denildi!

Maliye yaptığı analizlerde, özellikle yüksek devir KDV’si olan şirketlerin tasfiye edilmeyerek bekletildiklerini, bir süre sonra başka şirketlere devredildikleri veya başka şirketlerle birleştirildiklerini, bu şekilde KDV planlaması yapıldığını ancak, bu devir KDV’lerin tamamının veya büyük bir kısmının fiktif olduğunu, bu KDV’lerin herhangi bir belgeye dayanmadığını tespit etti.

Yapılan bu düzenlemeyle, zombi şirketlerin devir KDV’lerinin doğruluğu vergi incelemesi ile tespit edileceğinden, bu KDV’lerin bu şirketleri devralan veya birleşen şirketler tarafından indirimi söz konusu olamayacak. Bu da, zombi şirketlerin hızla tasfiye edilmelerine neden olacak. 

Maliye usul ve esasları henüz belirlemedi!

Maliye bu düzenlemeye ilişkin usul ve esasları henüz belirlemedi. Bu usul ve esasların mutlak suretle çıkarılacak bir Tebliğ ile belirlenmesi gerekiyor. Özellikle devir KDV incelemesinin kapsamı ve inceleme süresinin tespiti oldukça önemli. Devir KDV’lerin indirimi için mükellefler çok uzun bir süre bekletilmemeli, bu konuda yapılacak incelemelere mutlaka bir süre konulmalı ama bu süre çok kısa tutulmalı!

En azından tür değişikliği kapsam dışı bırakılabilirdi!

Evet, en azından tür değişikliği kapsam dışında bırakılabilir, KDV indirimi inceleme şartına bağlanmayabilirdi. Çünkü, tür değişikliğinde, tür değiştirme sonucunda tescil edilecek ticari işletme, önceki şirketin devamı sayılıyor. Ancak, yapılan düzenlemeden, Maliye’nin tür değişikliğini bunları ayrı tutacak bir kıstas bulamadığı anlaşılıyor.

Artık 2 kez düşünmek gerekecek!

Evet, tam olarak böyle.

Devir KDV doğrulama incelemesi düzenlemesinden sonra devir, birleşme ve tür değiştirme kararları için artık 2 kere düşünmek gerekecek. Burası oldukça önemli!

Ayrıca, devir, birleşme ve tür değiştirmede devreden KDV incelemesinin çok kısa sürede sonuçlandırılması hem bu işlemlerin yapılması hem de devralan birleşilen ve tür değiştirme sonucu oluşan yeni şirketlerin KDV indirimlerinin gecikmemesi bakımından oldukça önemli. Bu düzenlemenin sadece devreden KDV’si nedeniyle bekletilen zombi şirketlerin tasfiyesine de hız vermesi bekleniyor. 

Abdullah TOLU

Abdullah TOLU
Vergi Kurdu

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kdv-vurgununa-devlet-el-atti-devir-birlesme-ve-tur-degistirmeye-duzenleme-geldi/760305

555 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine ve 165 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Sirkülerine göre 159 Verilen Sipariş Avansı Hesabı Parasal Olmayan İktisadi Kıymet Mahiyetinde Enflasyon Düzeltmesine tabi tutulur ve 698 Enflasyon Düzeltme Hesabının alacağına kaydedilir. 2023 açısından vergiye tabi olmayan bu fark 2024 açısından vergiye tabi tutulur.

Mal teslimi / hizmet ifası ile birlikte düzeltme farkları dahil 159 Verilen Sipariş Avansı Hesabında kayıtlı verilen avans alım satıma konu stok yönünden 153 Ticari Mallar Hesabının Maliyetine intikal ettirilmesi gerekir.

Peki enflasyon düzeltmesi sonrası verilen avans iade edilirse veya faturaya baglanamazsa ne olur.

Bu durumda verilen avansın kayıtlardan terkini sırasında enflasyon düzeltme farkları yönünden 2023 düzeltme farklarının KKEG olması, 2024 düzeltme farklarının ise gider yazilabilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

13 Ağustos 2024 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 32631

Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:

MADDE 1- 30/6/2007 tarihli ve 26568 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tahsilat Genel Tebliği Seri: A Sıra No: 1’in Birinci Kısım, İkinci Bölüm, “II. İhtiyati Haciz” başlıklı bölümünün (7) numaralı alt bölümünün sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“6183 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (1) numaralı bendi kapsamında ihtiyati haciz tatbik edilebilmesi için, vergi incelemesine yetkili memurlarca anılan Kanunun 9 uncu maddesinde sayılan hallere temas eden bir amme alacağının salınması amacıyla gerekli işlemlere başlanılarak yapılan ilk hesaplamalara göre teminat altına alınacak alacak konusunda bir tutarın belirlenmesi ve teminat alınması yönünde bu kişilerin talepte bulunması gerekmektedir. 12/11/2022 tarihli ve 32011 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 27/5/2022 tarihli ve Esas No:2021/6, Karar No:2022/2 sayılı kararı nedeniyle vergi incelemesi tamamlanarak vergi inceleme raporunun vergi dairesine intikal etmesinden sonra maddenin bu bendine göre ihtiyati haciz kararı alınması mümkün bulunmamaktadır. Ancak, vergi inceleme raporunun vergi dairesine intikalinden sonra 6183 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinde yer alan diğer gerekçelerden herhangi birinin bulunması halinde ihtiyati haciz tatbik edilebileceği tabiidir.”

MADDE 2- Aynı Tebliğin Birinci Kısım, İkinci Bölüm, “V. Amme Alacağı Ödenmeden Yapılmayacak İşlemler ile İşlem Yapanların Sorumlulukları” başlıklı bölümünün; (1), (2/a/iv) ve (5.4.) numaralı alt bölümlerinde yer alan “, kararname” ibareleri yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 3- Aynı Tebliğin Birinci Kısım, İkinci Bölüm, “V. Amme Alacağı Ödenmeden Yapılmayacak İşlemler ile İşlem Yapanların Sorumlulukları” başlıklı bölümünün (4/i) numaralı alt bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“i) Tür olarak; Bakanlığımıza bağlı tahsil dairelerince tahsil edilen tüm amme alacakları,”

MADDE 4- Aynı Tebliğin Birinci Kısım, İkinci Bölüm, “V. Amme Alacağı Ödenmeden Yapılmayacak İşlemler ile İşlem Yapanların Sorumlulukları” başlıklı bölümünün (5.5.) numaralı alt bölümünün onuncu paragrafının sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

“Ancak, muhasebe birimlerinin sorumlulukları kalkmamakla birlikte, harcama birimlerince de bu belge aranılabilir. Harcama birimlerince belgenin aranılması halinde, geçerlilik süresi de dikkate alınarak bu belgeye göre muhasebe birimlerince ödeme yapılır.”

MADDE 5- Aynı Tebliğin Birinci Kısım, İkinci Bölüm, “V. Amme Alacağı Ödenmeden Yapılmayacak İşlemler ile İşlem Yapanların Sorumlulukları” başlıklı bölümünün (6.1.) numaralı alt bölümünde yer alan tabloya aşağıdaki satırlar eklenmiştir.

MADDE 6- Aynı Tebliğin Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm, “I. Tecil” başlıklı bölümünün (A/10) numaralı alt bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“10. 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi ile Bakanlığımıza tanınan yetkiye istinaden belirlenen tecil faiz oranları aşağıda gösterilmiştir.

MADDE 7- Aynı Tebliğin Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm, “III. Gecikme Zammı” başlıklı bölümünün (4) numaralı alt bölümünde yer alan tablonun son satırı yürürlükten kaldırılmış ve tabloya aşağıdaki satırlar eklenmiştir.

MADDE 8- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, Birinci Bölüm, “III- Ödeme Emrine Dava Açılması” başlıklı bölümünün (1) numaralı alt bölümünde yer alan “İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir.” cümlesi “(İptal fıkra: Anayasa Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve E.No:2021/119, K.No:2022/48 sayılı kararı ile.)” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 9- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, Birinci Bölüm, “III- Ödeme Emrine Dava Açılması” başlıklı bölümünün (4) numaralı alt bölümünün ikinci paragrafında yer alan “üçüncü” ibaresi “dördüncü” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 10- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, Birinci Bölüm, “III- Ödeme Emrine Dava Açılması” başlıklı bölümünün (5) numaralı alt bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

5. 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı %10 zamla tahsil edilir.” hükmü, 2/8/2022 tarihli ve 31911 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 21/4/2022 tarihli ve E.No:2021/119, K.No:2022/48 sayılı kararı ile iptal edildiğinden, ödeme emrine karşı açılan davaların reddi halinde haksız çıkma zammı alınmayacaktır.”

MADDE 11- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, İkinci Bölüm, “I. Menkul malların haczi” başlıklı bölümünün (2) numaralı alt bölümünün ikinci paragrafının sonuna aşağıdaki cümleler ve aynı alt bölümün sonuna da aşağıdaki paragraflar eklenmiştir.

(Ek: 27.12.2023-7491/4 md.) Haciz zaptı elektronik ortamda düzenlenebilir. Elektronik ortamda düzenlenecek haciz zaptına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

“7491 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin ikinci fıkrasına eklenen hüküm sonucunda haciz zaptının elektronik ortamda düzenlenebilmesine imkan sağlanmıştır. Aynı maddede, elektronik ortamda düzenlenecek haciz zaptına dair usul ve esasları belirlemeye Bakanlığımız yetkili kılınmıştır.

Buna göre, elektronik alt yapıları uygun olan alacaklı amme idareleri, haciz zaptını elektronik ortamda düzenleyebilecektir. Elektronik ortamda düzenlenecek haciz zaptında asgari 6183 sayılı Kanunun 78 inci maddesinde belirlenen hususlara yer verilecektir. Haciz zaptı, yetkili memur tarafından mobil cihazlar aracılığıyla elektronik ortamda oluşturulacak ve haciz sırasında hazır bulunanlara imzalatılacaktır. Elektronik ortamda oluşturulan haciz zaptı, hazır bulunanların elektronik imza aracı bulunması durumunda bu araç kullanılmak suretiyle, bu aracın bulunmaması halinde ise ıslak imzayla ya da alacaklı amme idareleri tarafından belirlenecek usullerle imzalanacaktır.

Haciz zaptının; elektronik ortamda düzenlenmesi, imzalanması, onaylanması, iletilmesi, elektronik ortamda düzenlenmesinin mümkün olmaması durumunda yapılacak işlemler ile elektronik ortamda düzenlenecek haciz zaptına ilişkin diğer hususlar alacaklı amme idareleri tarafından belirlenecektir.”

MADDE 12- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, İkinci Bölüm, “II- Üçüncü Şahıslardaki Menkul Malların, Alacak ve Hakların Haczi” başlıklı bölümünün (9) numaralı alt bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

9. 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 21/4/2022 tarihli ve E.No:2021/119, K.No:2022/48 sayılı kararı ile iptal edildiğinden, üçüncü şahısların kendilerine tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı açtıkları davaların aleyhlerine sonuçlanması halinde haksız çıkma zammı alınmayacaktır.”

MADDE 13- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, Üçüncü Bölüm, “II-Gayrimenkullerin Satışı” başlıklı bölümünün (1) numaralı alt bölümünün sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“Komisyon, satışın gayrimenkulün bulunduğu yerdeki tahsil dairesinin satış mahalli yerine vergi dairesi başkanlığının/defterdarlığın satış mahallinde yapılmasına karar verebilir.”

MADDE 14- Aynı Tebliğin, İkinci Kısım, Üçüncü Bölüm, “II-Gayrimenkullerin Satışı” başlıklı bölümünün “4.2. İlanın Şekli” başlıklı alt bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Gayrimenkul satışı, artırma tarihinden en az 15 gün önce başlamak şartıyla aşağıdaki usullerde ilan edilir.

1- Gayrimenkule biçilen rayiç değerin 750 bin liranın (bu tutar dâhil) altında olması halinde gayrimenkulün satış ilanı; tahsil dairesinin ilana mahsus alanlarına asılacaktır. Ayrıca, Bakanlığımıza bağlı tahsil dairelerinin bu ilanları, ilgili vergi dairesi başkanlığının/defterdarlığın ve Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitelerinde, diğer amme idarelerinin satış ilanları ise kendi internet sitelerinde, ihalenin bitimine kadar yayımlanacaktır.

2- Gayrimenkule biçilen rayiç değerin 750 bin liranın üzerinde ancak 5 milyon liranın altında olması halinde, gayrimenkul satış ilanı; (1) numaralı bentte belirtilen ilandan başka gayrimenkulün bulunduğu yerde yayımlanan yerel bir gazetede veya internet haber sitesinde bir defa yayımlatılacaktır. Gayrimenkulün bulunduğu yerde yerel bir gazete veya internet haber sitesi merkezinin bulunmaması hâlinde satış ilanı, tahsil dairesinin belirleyeceği aynı il mülki sınırları içinde bulunan başka bir yerdeki yerel bir gazete veya internet haber sitesinde yayımlatılacaktır.

3- Gayrimenkule biçilen rayiç değerin 5 milyon lira ve üzerinde olması halinde gayrimenkul satış ilanı; (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan esaslar çerçevesinde yapılan ilanlara ilave olarak Resmî İlan ve Reklam Yönetmeliğine göre genel kategoride yer alan internet haber sitesinde bir defa yayımlatılacaktır.

4- Bu bölümde, satış ilanının yapılacağı yerin tayini için esas alınan tutarlar, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere bir önceki yıl için 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılır. Bu şekilde hesaplanan tutarın 5 bin lirayı aşmayan kısmı dikkate alınmaz.

5- Gazeteler ve internet haber sitelerinden başka vasıtalarla yapılan ilanlarda ilanın yapıldığı ayrıca tanzim edilecek tutanakla belgelendirilecektir.”

MADDE 15- Aynı Tebliğin İkinci Kısım, Dördüncü Bölüm, “I. Elektronik Ortamda Satış” başlıklı bölümünün (3.2.) numaralı alt bölümünün birinci paragrafının ilk cümlesinde yer alan “gazetede” ibaresi ile ikinci cümlesinde yer alan “gazetelerde” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 16- Aynı Tebliğin Üçüncü Kısım, Üçüncü Bölüm, “II- Geçici 8 inci Madde” başlıklı bölümünün (1.1.) numaralı alt bölümünde yer alan “6322 ve 6456 sayılı Kanunlarla değişik geçici 8 inci maddesinde “31/12/2023” ibaresi “geçici 8 inci maddesinde “31/12/2028” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 17- Bu Tebliğin 14 üncü ve 15 inci maddeleri 1/11/2024 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 18- Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 4. maddesinde;
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.

b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.

hükmü yer alır.
Bu kapsamda işverenler sadece gerekli eğitim, araç gereç verilmesi bu yükümlülükten kurtarmaz. İşverenlerin aynı zamanda bu araç gereçlerin kullanılmasını ve kurallara uyulmasını sağlamakla yükümlüdür.

DİĞER NOTLAR
➡ İşverenler koruyucu ekipman maliyetini işçiye yansıtamaz.
➡İşverenler koruyucu ekipman ve donanımları hangi risklere karşı kullanacağı bilgisini çalışanlara vermelidir.
➡Koruyucu donanımların bakım, onarım ve periyodik kontrollerinin yapılması gerekir. Bu maliyette çalışana yansıtılamaz.
➡Koruyucu donanımlar genel amaca uygun olarak kullanılmalıdır.
➡Koruyucu donanımların bakımı ve temizliğinin yapılması gerekir.
➡ Çalışanlara hangi koruyucu ekipman verildiği, marka modeli, adedi, teslim tarihi, çalışanın adı soyadı, bölümü, malzemeyi teslim eden imza ve işçinin imzası gibi bilgilerin yer aldığı zimmet formu imzalatılmalı ve işçiye zimmetlenmelidir.
➡İş sağlığı ve güvenliği kapsamında koruyucu ekipmanları kullanmayan işi ve işyerini tehlikeye atan çalışanlar uyarılmalı ve gerekli tedbirler alınmalıdır.
➡Zimmetlenen ekipmanların iş akdinin feshi sonrası teslim alınması ve teslim tutanağının tutulması işveren yararına olacaktır.
➡ İşverenler koruyucu ekipman seçiminde işçinin yaptığı göreve uygun ve iş sağlığı ve güvenliğini sağlayacak şekilde olmasına dikkat etmeliler. Aynı şekilde işyerinde var olan koşullara uygun olmasına dikkat etmelidir.



Detaylı Bilgi İçin

Son günlerde her konuda denetimin artmasıyla sıkça sorular soruluyor. Bunlardan biri de ülkemiz açısından son derece önemli olan inşaat sektörü ile ilgili. Bu kapsamda İş sağlığı ve güvenliğinde risk değerlendirmesi yapılması işyerleri için çok önemli. Eğer inşaat işyerlerinde bu görev yerine getirilmezse iş durdurulabilir.

İşyerlerinin iş sağlığı ve güvenliğine yönelik yerine getirmesi gereken birçok yükümlülük var. Öyle ki bu yükümlülüklerin hangisini, nasıl ve ne zaman yapacakları konusunda işverenlerin kafası çok karışık. Bu sebeple de her hafta iş sağlığı ve güvenliği konusunda işverenlerden onlarca e-posta alıyorum.

Sorulan soruların çoğu ise kanunda yazan görevi yerine getirmezlerse ne olacağı ile ilgili. Öncelikle şunu belirtelim; Kanunda yazan her kural işçileriniz ve sizler için gerekli hususlar. Ancak hepsinden öte bu kuralları kabullenmek ve gerekliliğini anlamak gerekiyor. 

İş kazalarını sonlandırmak ve işyerlerinde gerekli önlemleri almak sadece yasal düzenlemelerle mümkün değil. Gerek işveren gerek işçi gerekse de devlet “iş ahlakı” kavramını özümsemezse iş sağlığı ve güvenliği denen şey ne yazık ki masaldan başka bir şey olmuyor.

Bu konuda yukarıda belittiğimiz gibi en fazla gelen sorular inşaat işyerlerinde risk değerlendirmesi ile ilgili. Öncelikle belirtelim ki inşaat işyerlerinde risk değerlendirmesi çok önemli ve bu noktadaki ihmal işçilerinizin canına mal olabileceği gibi işyerine mühür vurulmasına da neden olabilir.

Risk Değerlendirmesi Yapılmazsa İş Durdurulur

İş sağlığı ve güvenliği mevzuatına göre;

∆ İşyerinde çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde, bu tehlike giderilinceye kadar işyerinin bir bölümünde veya tamamında iş durdurulabiliyor.

∆ Ayrıca maden, metal ve inşaat işyerlerinde veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda da iş durduruluyor.

İş müfettişleri tarafından verilen işin durdurulması kararı, ilgili mülki idare amirine ve işyeri dosyasının bulunduğu çalışma ve iş kurumu il müdürlüğüne bir gün içinde gönderiliyor. İşin durdurulması kararı, mülki idare amiri tarafından 24 saat içinde yerine getiriliyor. Ancak, tespit edilen hususun acil müdahaleyi gerektirmesi nedeniyle verilen işin durdurulması kararı, mülki idare amiri tarafından aynı gün uygulanıyor.

İş Durdurulursa Ücretler Ödenmeli

Risk değerlendirilmesi yapılmaması veya başka nedenle iş durdurulursa işveren ücret ödeme yükümlülüğünden kurtulamıyor. İşveren, işin durdurulması sebebiyle işsiz kalan çalışanlara ücretlerini ödemekle veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermekle yükümlü.

Şayet işveren işçisine bu şekilde ücretini ödemezse veya başka bir iş vermezse 2024 yılı için  işçi başına 9.960 TL idari para cezası ödemek zorunda. Yani 100 tane işçisi olan bir inşaat işyeri durdurma kararı sonrası işçilerine ücretlerini ödemezse 996 Bin TL idari para cezası öder.

İşverene Hapis Tehlikesi de Var

İşin durdurulmasında işveren ve işveren vekili için ayrıca hapis tehlikesi de var. Şayet işveren veya işveren vekili faaliyetin durdurulduğu işyerinde izinsiz çalışma yapmaya devam ederlerse 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ile cezalandırılır.

Burada önemli olan noktalardan birisi de cezanın sadece işveren için değil genel müdür, amir gibi işveren vekilleri için de uygulanabilmesi.

Fatih Acar
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.olay.com.tr/yazar/fatih-acar/insaatlarda-yapilan-denetimler-muteahhitleri-uzebilir-1322987

Pazartesi, 12 Ağustos 2024 11:40

Serbest Bölgelerde Enflasyon Düzeltmesi

2024 Hesap Döneminde Serbest Bölgelerde üretim faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançlarının tamamı Gelir / Kurumlar Vergisinden istisnadır. 1/1/2025 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere 7524 sayılı Kanunun 24. maddesi ile “imal ettikleri ürünlerin” ibaresi “imal ettikleri ürünlerin yurt dışına” şeklinde değiştirilmiştir. Bu durumda 2024 yılında yurtiçine yapılan satışlar dahil istisna uygulaması devam etmektedir.

555 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre Vergiden İSTİSNA edilmiş olan kazançlar enflasyon düzeltilmesi sonucu oluşan farkları da içerecek şekilde belirlenen tutarlarıyla dikkate alınır, beyanname üzerinde ayrıca bir düzeltme yapılmaz.

Bu durumda Serbest Bölgede faaliyette bulunan ve kazançlarının Tamamı istisna kapsamında olan bir mükellef, 2024 Hesap Dönemi bilançosunu düzeltmeye tabi tutacak ve düzeltme sonucu oluşan kazanç tutarını beyannamede istisna olarak göstermek suretiyle matrahtan indirim konusu yapabilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Page 79 of 1348

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
  • Yatırım Teşvik Belge Kapsamında KDV İstisnası Yatırım Teşvik Belgesi Sahibi Mükellefe Belge Kapsamındaki:· Makine Ve Teçhizat İthal…
Top