Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Son yapılan vergi düzenlemeleri ile vergi hukuku konusunda oldukça gündemde. Peki, tahsil edemediğiniz alacağınızı değersiz hale getirerek ve zarara geçirerek nasıl yok edersiniz yani nasıl vergiden düşebilirsiniz biliyor musunuz?

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 322’nci maddesinde, "Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.” Yani; bir alacağın değersiz alacak olarak sayılması için; fiilen ve hukuken tahsili mümkün olmayan alacak sayılması gerekir. Yani; tahsil edilemediğinin resmi olarak tespit edilmesi gerekir.

Vergi hukuku açısından “Arabuluculuk Anlaşma Belgesi” resmi vesika olarak sayılan belgeler arasındadır. Arabuluculuk faaliyeti neticesinde düzenlenen anlaşma belgeleri ilam niteliğindedir ve bu belgeler mahkeme kararı niteliğinde değerlendirilir

6325 sayılı Kanun’un 18’inci maddesi uyarınca, ticari uyuşmazlıklar açısından taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde belge sayıldığından dolayı tarafların arabuluculuk anlaşma belgesi ile alacağın tahsil edilemediği konusunda anlaşmaya varmaları halinde bu belge ilam niteliğinde olacağından, anlaşma belgesinde yazılı tutar değersiz alacak sayılacaktır. 

Katma değer vergisi yönünden 

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun (KDVK), 7104 sayılı Kanun’un 8’inci maddesiyle değişik, 29’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında, Vergi Usul Kanunu’nun 322’nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği belirtilmiştir.

Yani alacağın arabuluculuk anlaşma belgesi ile değersiz hale geldiğinin tespit edildiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılacak ve bu değersiz alacak için hesaplanan KDV'den indirim yapılacaktır.

“Arabuluculuk Anlaşma Belgesi ile Alacaktan Vazgeçmek” seçeneği bir alacağın değersiz sayılması ve zarara geçilmesi bakımından kanunun saydığı diğer seçenekler ; “Dava açmak, icra takibine başvurmak, konkordato anlaşması yapmak” seçeneklerine göre para tasarrufu, zaman tasarrufu açısından avantajlıdır.

Ege Demiralp

Uzman Arabulucu Avukat

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/tahsil-edemediginiz-alacaginizin-vergisini-arabuluculuk-yolu-ile-odemeyin/760783

Perşembe, 15 Ağustos 2024 07:57

Yurt İçi Asgari Kurumlar Vergisi

Son yıllarda vergi mevzuatımıza dahil olan en önemli düzenlemelerden biri yurt içi asgari kurumlar vergisidir. Yurt içi asgari kurumlar vergisi, 02/08/2024 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak 2025 yılı ve izleyen vergilendirme dönemlerinde elde edilen kazançlara uygulanmak üzere yürürlüğe girmiştir.

Yurt İçi Asgari Kurumlar Vergisi Nedir?

Kurumlar vergisi mükellefleri, mevcut hükümler kapsamında, KVK’nun 32 ve 32/A maddelerinin uygulanması suretiyle tespit olunacak orana göre kurumlar vergisi hesaplamaya devam edecekler, ancak hesaplanan kurumlar vergisi, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının % 10’undan az olamayacaktır. Hesaplanan kurumlar vergisinin, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının % 10’undan az olamaması, yurt içi asgari kurumlar vergisini ifade etmektedir. İndirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresi ise, hesap dönemi sonundaki ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulunan tutarı belirtmektedir.

Yurt İçi Asgari Kurumlar Vergisinin Gerekçesi

Konu kapsamında genel gerekçeyi incelediğimizde; ülkemizde kurumlar vergisi oranının % 25 olduğu, beyan edilen kazanç üzerinden indirim ve istisna uygulamaları nedeniyle hesaplanan ve ödenen kurumlar vergisinin bu oranın çok altında kaldığı, bu bağlamda beyan edilen kazanç ile matrah arasında bir bağ kurulmak suretiyle ödenmesi gereken asgari bir vergi önerildiği hususlarının ifade edildiğini görüyoruz. Madde gerekçesine göreyse, yapılan bu düzenlemeyle vergilemede adalet ve eşitlik ilkelerinin daha fazla gözetilmesi sağlanmakta ve doğrudan vergi gelirlerinin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının artırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca, birçok Avrupa Birliği ile OECD üyesi ülkenin uyguladığı kurumlar vergisi hesaplama yöntemine benzer nitelikte bir vergileme sitemi getirilerek uluslararası sisteme uyumun artırılması öngörülmektedir.

Düşülecek İndirim ve İstisnalar

Yurt içi asgari kurumlar vergisine esas kurum kazancı hesaplanırken aşağıda belirtilen istisna ve indirimler düşülecektir.

-İştirak kazançları istisnası (KVK m. 5/1-a),

-Emisyon primi kazancı istisnası (KVK m. 5/1-ç),

-Sahip oldukları taşınmazlardan elde edilen kazançlar dışında, Türkiye’de kurulu fonlar ile yatırım ortaklıklarının kazançlarına ilişkin istisna (KVK m. 5/1-d),

(Gerekçeye göre taşınmaz kazançları ibaresinden; taşınmaz alım satım kazançları, kira gelirleri, taşınmaza dayalı hakların devir ve temlikinden elde edilen kazançlar, taşınmaz inşaat projelerinden elde edilen gelirler, taşınmaz işletme gelirleri gibi doğrudan taşınmazlardan elde edilen gelir ve kazançların anlaşılması gerekmektedir.)

-Risturn istisnası (KVK m. 5/1-i),

-Sat geri kirala işlemlerinden elde edilen kazançlara uygulanan istisna (KVK m. 5/1-j),

-Kira sertifikası ihracı amacıyla her türlü varlık ve hakların satışından elde edilen kazançlara uygulanan istisna (KVK m. 5/1-j),

-Girişim sermayesi fonu indirimi (KVK m. 10/1-g),

-Korumalı işyeri indirimi (KVK m. 10/1-h),

-Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu kapsamında vergiden istisna edilen kazançlar,

-Serbest Bölgeler Kanunu kapsamında vergiden istisna edilen kazançlar,

-Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamındaki kazanç istisnası,

-Kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılabilen Ar-Ge ve tasarım indirimleri.

İndirimli Kurumlar Vergisi Uygulanan Bazı İşlemlerin Durumu

-Payları Borsa İstanbul Pay Piyasasında ilk defa işlem görmek üzere en az % 20 oranında halka arz edilen kurumlara beş hesap dönemine ait kurum kazançlarına uygulanan indirimli oran nedeniyle alınmayan vergi (KVK m. 32/6),

-İhracat yapan kurumların münhasıran ihracattan elde ettikleri kazançlarına uygulanan indirimli oran nedeniyle alınmayan vergi (KVK m. 32/7),

-Sanayi sicil belgesini haiz ve fiilen üretim faaliyetiyle iştigal eden kurumların münhasıran üretim faaliyetinden elde ettikleri kazançlarına uygulanan indirimli oran nedeniyle alınmayan vergi (KVK m. 32/7),

-02/08/2024 tarihinden önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından alınmış olan teşvik belgelerindeki yatırıma katkı tutarlarının kullanılması nedeniyle KVK’nun 32/A maddesi hükmüne istinaden ilgili hesap döneminde alınmayan vergi,

indirilecek ve ödenmesi gereken yurt içi asgari kurumlar vergisi belirlenecektir.

Diğer Hususlar

İlk defa faaliyete başlayan kurumlar hakkında faaliyete başlanılan hesap döneminden itibaren üç hesap dönemi boyunca yurt içi asgari kurumlar vergisi hükümleri uygulanmayacaktır.

Yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulamasındaki % 10 oranını; sektörler, faaliyet konusu, iş kolları ya da üretim alanları itibarıyla ayrı ayrı ya da birlikte sıfıra kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.

Yurt içi asgari kurumlar vergisi geçici vergi dönemleri için de uygulanacaktır. Buna göre yurt içi asgari kurumlar vergisi ilk kez 2025 yılının birinci geçici vergi döneminde dikkate alınacaktır.

Değerlendirme

Yurt içi asgari kurumlar vergisi bir vergi güvenlik müessesesi olarak ihdas edilmiştir. Geçen yıl uygulanan ek vergiden ilham almış gibi görünen yurt içi asgari kurumlar vergisinin, esasen yaşanan ekonomik kriz nedeniyle getirildiği malumdur.

Düzenlemenin göze çarpan ilk eksikliği geçmiş yıl zararlarına ilişkindir. Yurt içi asgari kurumlar vergisine esas kurum kazancı hesaplanırken, geçmiş yıl zararlarının, düşülecek istisna ve indirimler arasında yer almadığı görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle, geçmiş yıl zararları yurt içi asgari kurumlar vergisi hesaplamasında dikkate alınmayacaktır. İşletmelerin zarar etmeleri, ticari hayatın olağan bir sonucudur. Nitekim bu kabul hem GVK hem de KVK hükümlerinde uzun zamandır yer almakta ve zararın beş yıl süreyle mahsubuna imkân sağlanmaktadır. Yurt içi asgari kurumlar vergisi geçmiş yıl zararlarını kısmi olarak etkisiz hale getirmesi ve bu suretle mülkiyet hakkına haksız müdahale nedeniyle Anayasa’ya aykırılığı muhtemel ihtilaf konusudur.

02/08/2024 tarihinden önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından alınmış olan teşvik belgelerindeki yatırıma katkı tutarlarının kullanılması nedeniyle KVK’nun 32/A maddesi hükmüne istinaden ilgili hesap döneminde alınmayan vergi indirilecek ve ödenmesi gereken yurt içi asgari kurumlar vergisi belirlenecektir. Bu noktada dikkati çeken mesele, 02/08/2024 tarihinden sonra alınan yatırım teşvik belgelerinin yurt içi asgari kurumlar vergisinin hesabında dikkate alınmayacak olmasıdır. Yatırım teşvik belgesi nedeniyle uygulanan indirimli kurumlar vergisi, ülkemizin yatırım ortamı için son derece önem arz etmektedir. Ancak bu düzenleme sonucu 02/08/2024 tarihinden sonra alınan yatırım teşvik belgeleri için indirimli kurumlar vergisinin avantajı azalacaktır. Düzenlemenin en sorunlu yanlarından birini bu durum oluşturmaktadır. Gözden geçirilmesinde fazlasıyla fayda bulunmaktadır.

Diğer bir tartışma konusu, belki de ilk tartışılması gereken; yurt içi asgari kurumlar vergisine esas kurum kazancı hesaplanırken düşülecek ve düşülmeyecek istisna ve indirimlerin hangi ölçüye göre tespit edildiğidir. Örneğin iştirak kazançları istisnasının düşülmesi elbette anlaşılır bir durumdur. Zira iştirak kazançları istisnası, esas mahiyeti itibariyle istisna olmayıp mükerrer vergilendirmeyi önleme amacını taşımaktadır.  Buna karşılık yine örneğin Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu kapsamında vergiden istisna edilen kazançların indirimine izin verilip, yurt dışı inşaat işlerinden elde edilen kazançlara izin verilmemesinin hikmetini anlayabilmiş değiliz. Artık düşülmesine izin verilmeyen istisnalara “kendini çok da istisna sanma” diyeceğiz. Çünkü bunlar duruma göre istisna olabilir de olmayabilir de.

Bu nokrada dikkate değer başka husus, bağış ve yardımlar gibi verginin sosyal yönünün yurt içi asgari kurumlar vergisi karşısındaki durumudur. Ne yazık ki, bağış ve yardımlar da yurt içi asgari kurumlar vergisine esas kazancın hesabında düşülemeyecek ve bu durum bizi verginin sosyal yönünden bir adım daha uzağa götürecektir.

İlk anda fark edilmeyen ancak oldukça önem arz eden diğer bir konu, kurumlar vergisi beyannamesinde “Diğer İndirimler” satırına yazılan tutarlara ilişkindir. Söz konusu tutarlar, yurt içi asgari kurumlar vergisine esas kurum kazancı hesaplanırken düşülecek istisna ve indirimler arasında yer almamaktadır. O zaman buyrun ihtilafa. Örneğin 165 Nolu VUK Sirkülerine göre; alınan avansların 31/12/2023 tarihinde enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucu oluşan farklar avans kapatıldığında, “649-Diğer Olağan Gelir ve Kârlar” hesabı kullanılmak suretiyle gelir hesaplarına intikal ettirilecektir. Bu şekilde 2023 hesap döneminden kaynaklanan ve gelir hesaplarına aktarılan farklar, beyannamede diğer indirimler kısmında gösterilecek ve böylelikle vergiye tabi tutulmayacaktır. Bu halde, bahse konu avanslar yurt içi asgari kurumlar vergisinin ilk kez uygulanacağı 2025 yılında kapatılırsa; bunlara ilişkin farklar da 2025 yılında gelir hesaplarına kaydedilecek, aynı tutar beyannamede “Diğer İndirimler” satırında yer alacak, buna karşılık yurt içi asgari kurumlar vergisine esas kurum kazancı hesaplanırken dikkate alınmayacaklardır. Sipariş üzerine üretim yapan sektörler ile inşaat sektöründe bu kapsamda sıkıntılı durumlarla karşılaşılacağı aşikârdır. Dr. İsmail PAMUK-YMM

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yurt-ici-asgari-kurumlar-vergisi/760804

Son yıllarda birçok ülkede, çok uluslu şirketler başta olmak üzere, şirket çalışanları hisse verilmek suretiyle şirkete ortak yapılma yoluna gidilmektedir. Şirketlere önemli katkıları olan üst düzey personel başta olmak üzere çalışanların işten ayrılmalarını önleme; şirket çalışanlarının hızlı sirkülasyonuna karşı çalışanların şirketlerine olan bağlılığını ve motivasyonunu artırmak adına farklı teşvik edici tedbirler alma yoluna gidilmektedir. Bunun yanında, şirketler arası rekabet de işverenleri yeni ücretlendirme politikaları düzenlemeye itmiştir. Bu tür farklı uygulamaların bir amacı da rakip firmaların nitelikli elemanlarını kendilerine çekmektir.

Üst yönetimce belirlenmiş bir plan çerçevesinde çalışanların şirkete, pay senetlerinin verilmesi suretiyle ortak edilmesi uygulanan politikalardan biridir. Hisse edindirme gayretleri özellikle üst düzey yöneticilere şirket hisse senetlerinin bedelsiz olarak verilmesi veya hisse senetlerinin cari satış fiyatından daha düşük bir bedel ile çalışanına satın alma hakkı sağlanması, belirli bir çalışma süresini doldurmak, gelir/kâr hedeflerine ulaşmak, önceden belirlenmiş performans ölçütlerini yakalamak, hisse edindirme planı şartları arasında yer almaktadır. 

Çalışana şirket pay senedi verilmesi yanında kar dağıtımı aşamasında kardan pay verilmesi ülkemizde öteden beri uygulaması olan bir yöntemdir. Bunu yanında ciro primi verilmesi de çalışan bağlılığını artırmanın bir yolu olarak kullanılmaktadır.

Pay senedi vermede çeşitli uygulamalar

Genel olarak, batılı şirketlerin uygulamış oldukları hisse planlarından başlıcaları aşağıdaki gibidir. Ön görülen uygulamaya göre vergileme ve vergilemenin zamanlaması farklı olabilmektedir. 

1- İşverenin çalışanlarına, önceden belirlenmiş bekleme süresinin sonunda, belirlenen fiyat üzerinden satın almak hakkı tanıyan ya da tamamen bedelsiz olarak verilen hisse planlarıdır. Hisse senedi verme planlarında işveren farklı şartlar koyabildiği gibi (performans ölçütü yakalamak/gelir hedefi tutturmak), bekleme süresi sonunda o şirketin çalışanı olmak da yeterli sayılabilmektedir. 

2- Çalışanların genel olarak belirli bir indirim oranı ile satın aldıkları ve ücretlerinden kesinti yapılması suretiyle ödenen planlardır. Bu planlarda, kişiler hisseleri doğrudan alır ve hisseler çalışanların mülkiyetine geçer. 

3- Hisselerin veriliş tarihi ile hak ediş tarihi arasındaki piyasadaki hisse fiyatları arasındaki olumlu farkın kişiye nakit ya da hisse bedeli olarak verildiği planlardır. Bu planlarda çalışanlar hisselerin mülkiyetine sahip olmazlar. 

4- Şirketlerin çalışanlarına belirli bir tarih aralığında koyduğu performans ölçütlerinin sağlanması halinde, çalışanlarına vermiş olduğu performansın ödüllendirmesidir. Bu hisse planlarında bonus ödemesi nakit olarak verilebildiği gibi ek hisse olarak da verilebilmektedir. 

5- İşveren ve çalışan önceden belirlenen şartların gerçekleşmesi durumunda, çalışanın performansına istinaden sunulan ve bekleme dönemi içinde transfer edilemeyen, genelde hak edilen yıllık bonus tutarlarının yüzde ya da kıst dönemler itibarıyla hisse şeklinde ödendiği planlardır. 

Hisse edindirme uygulamaları türlerine göre çeşitlilik gösterse de genel anlamda hisse planlarını satın alma hakkı tanıyan (maliyetli) hisse planları ve doğrudan verilen (maliyetsiz) hisse planları olarak ikiye ayırabiliriz. Bu uygulamalarda vergileme açısından önemlilik arz eden husus çalışanın ücreti ne zaman almayı hak etmiş olduğudur.

Ücret ve hak edilmesi

Hizmet erbabına bedelsiz pay senedi verilmek suretiyle sağlanan menfaatler, bu pay senetlerinin hukuki ve ekonomik olarak tasarruf edilebilir olduğu yani serbestçe kullanabilir olduğu tarihte, pay senedi alım hakkı verilmesi suretiyle sağlanan menfaatler ise bu hakkın fiilen kullanıldığı tarihte elde edilmiş sayılmaktadır.

Hizmet erbabına pay senedi verildiği durumlarda senedin rayiç değeri, alım hakkı verildiği durumlarda ise hisse alım hakkının kullanıldığı tarihteki rayiç değeri ile çalışana maliyeti arasındaki fark, ücret olarak kabul edilmektedir.

Çalışana bedelli, bedelsiz veya düşük bedelle çalıştığı şirketin hisse senedi verilmesi Türkiye’de yaygın bir uygulama değildir. Türkiye’de iştiraki bulunan çok uluslu yabancı şirketlerce Türkiye’deki iştirakin personeline bu imkân bazı şirketlerde sağlanmıştır.

Çalışanlara şirketin hisse senedinin verilmesi Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri şirketlerinde daha çok görülmektedir.

Çalışanların hisse edinmesi yoluyla sağladığı ücretin vergilendirilmesi 

Türk vergi mevzuatında, hisse edindirme planlarının vergilendirilmesini ön gören açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak genel hükümlerden hareketle sorun çözümlenebilmiştir. Konuya ilişkin olarak verilen özelgeler mevcuttur.7524 Sayılı Kanun’la Gelir Vergisi Kanunu’na 17’nci madde ile getirilen ve aşağıda açıklayacağımız düzenleme bu eksikliği bir ölçüde gidermiş sayılabilir. 

Ücreti tanımlayan Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesi uyarınca ücret; işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı, tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmemektedir. 

Bu bağlamda yukarıda yer alan bilgiye istinaden, işverenler tarafından çalışanlara sağlanan tüm menfaatler ücret olarak değerlendirileceğinden, hisse edindirme planları çerçevesinde çalışanlara verilen pay senetlerinin değeri de ücret kapsamında değerlendirilecektir.

Hisse edindirme planı kapsamında elde edilen menfaatin, Türkiye’de mukim bir işveren tarafından sağlanması ya da yurt dışında mukim bir işveren tarafından sağlanıp Türkiye mukimi bir işverene yansıtılması durumunda Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesi hükümleri geçerli olacaktır. Bu maddeye göre işverenler; hizmet erbabına ödedikleri ücretler ile 61’inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemeleri (istisnadan faydalananlar hariç), nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar. Bu durumda işverenin çalışanını bedelsiz veya düşük bir bedelle hisse edinimi planına dâhil etmesi, bu kapsamda değerlendirilecek ve işveren tarafından Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesi gereği bu kazanç üzerinden vergi tevkifatı yapılacaktır. 

Asıl önem teşkil eden konu ise, hisse edindirme planlarından doğan kazancın ne zaman vergilendirileceği konusudur. Mevzuatımız gereğince vergiyi doğuran olay, edinilen hisse planlarının çalışanın hukuki, ekonomik ve fiili tasarrufuna geçmiş olduğu tarihtir. 

Hisse edindirme planı kapsamında çalışana sağlanan menfaatinin doğrudan, yurt dışında mukim bir işverenden ödenmesi ve Türkiye mukimi işverene yansıtılmaması durumunda ise Gelir Vergisi Kanunu’nun 95. madde hükümleri geçerli olacaktır. İlgili maddede; ücretlerini yabancı bir işverenden doğrudan doğruya alan hizmet erbabının, ücretleri hakkında vergi tevkif usulünün cari olmayacağı, bunların gelirlerini, yıllık beyanname ile bildireceklerine ilişkin düzenleme yer almaktadır. Bu bilgiye istinaden çalışan, hisselerin kendi ekonomik ve hukuki tasarrufuna geçtiği dönemde gelirini yıllık gelir vergisi beyannamesi aracılığıyla beyan etmek durumundadır. 

Çalışanın plan dâhilinde elde etmiş olduğu hisseleri bireysel tercihi ile elden çıkarması durumunda, elde edilen gelir Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80. maddesi uyarınca değer artış kazancı olarak nitelendirilecek ve istisna tutarını aşan gelir yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilecektir. 

Çalışanlara pay senedi verilmek suretiyle sağlanan menfaatlerde ücret istisnası

Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 7524 Sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunu’nun (yenilenmiş) 17’nci maddesiyle yeni bir ücret istisnası getirilmiştir Madde şöyledir.

“Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca belirlenen kriterlere göre tekno girişim şirketi niteliğini haiz işverenlerce hizmet erbabına bedelsiz veya indirimli olarak verilen ve ücret niteliğinde kabul edilen pay senetlerinin, verildiği tarihteki rayiç değerinin o yıldaki bir yıllık brüt ücret tutarını aşmayan kısmı gelir vergisinden istisnadır.

Şu kadar ki, hizmet erbabı tarafından bu şekilde iktisap edilen pay senetlerinin; iktisap tarihinden itibaren üç tam yıl içerisinde elden çıkarılması halinde istisna edilen verginin tamamı, dört ile altı yıl içerisinde elden çıkarılması halinde istisna edilen verginin %75’i, yedi ile on iki yıl içerisinde elden çıkarılması halinde istisna edilen verginin %25’i, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın gecikme faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.

Bu şekilde istisna nedeniyle zamanında alınamayan vergilere ilişkin zamanaşımı süresi, hizmet erbabına bedelsiz veya indirimli olarak verilen pay senetlerinin hizmet erbabı tarafından elden çıkarıldığı tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren başlar.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilidir.’’

Madde hükmünden anlaşılacağı üzere, söz konusu ücret istisnası sadece tekno girişim şirketi niteliğine sahip şirketlerde uygulanabilecek olup çalışanın pay senedi verildiği tarihteki aylık ücretinin bir yıllık tutarını aşamayacaktır. Bununla beraber çalışana pay senedi verilme uygulamasının tanınması önemlidir. Uygulamanın gelecek yıllarda genişletilmesi muhtemeldir. Sermaye piyasalarının genişlemesine katkı sağlayacağı söylenebilir.

Maddede yer alan vergi istisnasından yararlanmak için ön görülen elde tutma süresi oldukça uzundur. Bu nedenle pratikte bu istisnanın beklenen amacı sağlaması güç olabilir. Daha kısa süreler getirilse daha yararlı olurdu. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/calisanlara-sirket-pay-senedi-verilmesi-uygulamalari-ve-vergi-istisnasi/760777

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı : E-70660756-206.16.01-100078397

Konu : 6183 Sayılı Kanun Kapsamında Kurum Alacaklarının Takip İşlemleri

Tarih: 14.08.2024

GENELGE

2024/12

Sosyal Güvenlik Kurumunun amacı ve işlevi; sosyal sigortacılık ilkelerine dayalı, etkin, adil, kolay erişilebilir, aktüeryal ve mali açıdan sürdürülebilir, çağdaş standartlarda sosyal güvenlik sistemini yürütmektir. Sosyal güvenlik sisteminin yürütümü ise her şeyden önce aktüeryal ve mali açıdan sürdürülebilir bir gelir politikası ile giderlerin karşılanabildiği finansal dengenin kurulmasına bağlıdır. Kurumun en önemli finans kaynağı, sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası primleridir.

Bu amaçla, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsil edilmesinin güvence altına alınması ve yükümlülüklerini yerine getirmeyenler hakkında yaptırımların uygulanmasına ilişkin hükümler getirilmiştir.

5502 sayılı Kanunun 37 nci maddesinde; süresi içinde ödenmeyen sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası primlerinin, işsizlik sigortası primlerinin, idari para cezalarının, gecikme zamlarının ve katılım paylarının Kurum alacağına dönüşeceği, bu alacakların tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer maddelerinin uygulanacağı,

5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinde ise Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer maddelerinin uygulanacağı, Kurumun 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanacağı

hüküm altına alınmıştır.

Sosyal Güvenlik Kurumunca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Göre Kullanılacak Yetkilere İlişkin Yönetmelik, 27/09/2008 tarihli ve 27010 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kurum alacaklarının takip ve tahsil işlemleri, 6183 sayılı Kanun ve anılan Yönetmelik hükümlerine göre yürütülmektedir.

6183 sayılı Kanun, kamu alacaklarının takip ve tahsil esaslarının düzenlendiği kamu icra hukuku olup genel icra hukukundan (İcra ve İflas Kanunu) farklı olarak kamu alacaklarının takip ve tahsilinde kamu gücünün kullanılabilmesine yönelik daha kolay, hızlı ve etkili yöntemleri içeren geniş kapsamlı bir usul kanunudur.

6183 sayılı Kanuna göre takip edilen Kurum alacakları; sosyal sigorta primleri, genel sağlık sigortası primleri, işsizlik sigortası primleri, idari para cezası, gecikme cezası ve zamları ile katılım paylarından oluşmaktadır.

Ayrıca, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa istinaden Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgesi ile muhtasar ve prim hizmet beyannamesinden alınacak damga vergileri ile özel kanunları mülga olmakla birlikte henüz tahsil edilmeyen 3320 sayılı Kanun kapsamındaki konut edindirme yardımı, 3417 sayılı Kanun kapsamındaki tasarrufu teşvik kesinti ve katkı tutarları, 4306 sayılı Kanun kapsamındaki eğitime katkı payı ve 4481 sayılı Kanun kapsamındaki özel işlem vergileri de Kurum tarafından 6183 sayılı Kanuna göre takip edilmektedir.

Buna göre, Kurum alacakları ile diğer kanunlarla takip ve tahsil yetkisi Kuruma verilen alacakların 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline ilişkin iş ve işlemler, aşağıda açıklanan usul ve esaslar çerçevesinde yürütülecektir.

Tamamı İçin Tıklayınız

Vergi Usul Kanunu Mükerrer 298/A. Maddesi 2024 Enflasyon Düzeltmesine İlişkin Olup, 8. Bendiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı'na Enflasyon Düzeltmesine İlişkin Usul ve Esasları Belirleme Yetkisi Verilmiştir. Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı 555 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği İle 165 Seri Nolu Vergi Usul Kanunun Sirkülerinde Düzenlemeler Yapmıştır. Yalnız Normlar Hiyerarşisi Uyarınca Bu Düzenlemelerin Vergi Usul Kanunu Mükerrer 298/A. Maddesine Kısıtlama Getirmemesi Gerektiği Düşünülmektedir.

Tebliğ ve Sirkülerin Tetkikinde Vergi Usul Kanunu Mükerrer 298/A. Maddesindeki Düzenlemelere Kısıtlama Getirildiği Değerlendirilmektedir. Örnek Olarak:

A) 298/A-5. Bendi: Kanun Hükmüne Göre Enflasyon Düzeltmesine Tâbi Tutulan Değerlerin Elden Çıkarılması Halinde, Bunlara İlişkin Enflasyon Düzeltme Farkları Maliyet Addolunur.  555 Seri Nolu Genel Tebliğe Göre Amortismana Tabi Olmayan Kıymetlerin 2023 Dönemi Düzeltilmiş Değerlerinin Altında Bir Bedelle Satılması Halinde Düzeltme Sonrası Değerle, Düzeltme Öncesi Değer Arasındaki Farka İsabet Eden Zarar, Gelir Veya Kurumlar Vergisi Matrahının Tespitinde Dikkate Alınmayacaktır. Bu Durumda Kanuni Düzenlemenin Daraltıldığı Değerlendirilmektedir.

B) Mükerrer 298/A-7. Bendi: Enflasyon düzeltmesi uygulanmayan bir hesap döneminden sonra enflasyon düzeltme şartlarının yeniden oluşması halinde; enflasyon düzeltmesi yapılan en son dönemden başlamak üzere enflasyon düzeltmesi yapılır. Bu şekilde belirlenen geçmiş yıl kârı vergiye tâbi tutulmaz, geçmiş yıl zararı zarar olarak kabul edilmez. Ancak, matrahın tespitinde geçmiş yıl malî zararları mukayyet değerleri ile dikkate alınır. Birikmiş amortismanlar, ait oldukları kıymetin bilanço tarihindeki değerinde düzeltme sonrasında ortaya çıkan artış oranı dikkate alınarak düzeltilir. BURADA ENFLASYON DÜZELTMESİ YAPILMAYAN DÖNEMLERE İLİŞKİN GEÇMİŞ YIL ZARARLARINDAN BAHSEDİLMEKTE VE MUKAYYET DEĞER İLE KAYITLARA ALINMASI GEREKTİĞİ HÜKÜM ALTINA ALINMIŞTIR.

555 Seri Nolu Gelir Vergisi Tebliğine Göre 1/1/2024 tarihinden sonra verilecek yıllık Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Beyannameleri ile Geçici Vergi Beyannamelerinde beyan edilen vergi matrahlarının tespitinde, (düzeltme öncesi bilançolara dayanan) 2023 yılı mali zararı ve önceki yıllara ait indirilemeyen geçmiş yıl mali zararları mukayyet değerleri ile dikkate alınır. 2023 HESAP DÖNEMİ ENFLASYON DÜZELTMESİ YAPILDIĞINA GÖRE MUKAYYET DEĞERLE KAYITLARA ALINMAMASI, DÜZELTME SONRASI DEĞERİN DİKKATE ALINMASI GEREKTİĞİ DÜŞÜNÜLMEKTEDİR. BU NEDENLE BEYANNAMENİN İHTİRAZİ KAYITLI VERİLMESİ GEREKTİĞİ DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR.

C) Mükerrer 298/A-6. Bendi:  Kanuna göre Amortismanlar ve itfa payları, düzeltilmiş değerler üzerinden hesaplanır. Kullanılmayan Birikmiş Amortismanlar Yönünden De Tebliğ- Sirküler Hükmünde Farklılık Mevcuttur.

* Bu durumda İhtirazi Kayıtlı Beyan Verilmesi Mantıklı Olabilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Çarşamba, 14 Ağustos 2024 08:29

Avansların Düzeltilmesi

Enflasyon düzeltmesinde en sorunlu yerlerden birisi verilen ve alınan avansların düzeltilmesi.

Çek karşılığı oluşan alınan ve verilen avans düzeltilecek mi?

Verilen ya da alınan avans hesabında izlenen tutarların verildiği ya da alındığı tarih itibari ile belli bir mala ya da hizmete sabitlenmiş olarak bir karşılığı sözlü ya da yazılı bir sözleşmeyle hüküm altına alınmış ise bu hesapların düzeltmeye tabi tutulması gerekiyor 30.06.2024 tarihi itibari ile.

Burada en büyük sorun verilen ya da alınan avansın belli bir mal ya da hizmet için sabitlenmiş bir fiyat üzerinden anlaşmanın yapılıp yapılamadığını net olarak ortaya konulmaması.

Özellikle ilgili hesapların cari hesap şeklinde çalıştığı durumlarda kalan bakiyenin nereden geldiğinin çok net olarak ortaya çıkarılmaması sebebiyle düzeltme tarihinin nereden olacağı konusunda tereddütler yaşanmaktadır.

Bu konuda maliye Bakanlığının avanslar konusunda mükellef kolaylık sağlayarak bunları parasal olmayan kıymet kapsamından çıkararak düzeltmeye tabi tutmaması konusunda yetkisini kullanması daha uygun olurdu.

Burada bir başka sorun; alınan verilen çeklerin karşılığı olarak açılan avans hesaplarınındurumu.
Çekler alındığı ya da verildiği an itibari ile henüz daha tahsil ya da ödeme kabiliyetine ulaşmadığında bu tutarların avans mahiyetinde dikkate almaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kanun ve Tebliği de verilen ya da alınan avansların düzeltilmesi için ödeme ya da tahsil hükmünü arıyor. Çekler ise alındığı ya da verildiği tarih itibari ile ödeme ya da tahsil olmadığı için ve vade içerdiği için hesap kapanıncaya kadar eğer o çekler herhangi bir tahsil hükmünde olan ya da ödeme hükmünde olan bir işleme tabi tutulmadıysa bu çeklerin karşılığı olan avans hesaplarının bakiyelerinin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak çeklerin herhangi bir şekilde ciro edilmesi halinde bu işlemin tahsili ya da ödemek mi olacağı için bu durumda çeklerin karşılığı olan avans hesaplarınındüzeltmeye tabi olması gerektiği sonucu çıkmakta.

YMM

Linkedin paylaşımından alıntı yapılmıştır

Tahakkuktan vazgeçmede henüz ne tahakkuk etmiş ne de tahsil edilmiş bir vergi söz konusu olduğundan terkinden farklıdır. Çünkü terkinde öncelikli tahakkuk olmuş bir vergi ve/veya cezaları söz konusudur

Vergi borçlarını sona erdiren müesseselerden bir tanesi de tahakkuktan vazgeçmedir. Terkine benzeyen ama henüz tahakkuk etmemiş yani mükellefe tebliğ edilmemiş vergilerin silinmesi olarak anlaşılmalıdır.

Henüz tahakkuk etmemiş vergilerin silinmesi istenebilir. VUK’un mükerrer 115’inci maddesinde geçen hükümden anlaşılacağı üzere tahakkuktan vazgeçme, beyannameye dayanılarak tarh edilen vergiler için gerçekleştirilmeyip; yalnızca ikmalen, re’sen ve idarece tarh edilen vergiler için gerçekleştirilmektedir. VUK mük. m.115 uyarınca ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin cezaların toplam tahakkuk masraflarının 2024 yılı için 200 TL’yi aştığının tespiti halinde, Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar dâhilinde tahakkuklarından vazgeçilebilir.

Tahakkuktan vazgeçmede henüz ne tahakkuk etmiş ne de tahsil edilmiş bir vergi söz konusu olduğundan terkinden farklıdır. Çünkü terkinde öncelikli tahakkuk olmuş bir vergi ve/veya cezaları söz konusudur.

VUK’un mükerrer 115’inci maddesinde geçen hükümden anlaşılacağı üzere tahakkuktan vazgeçme, beyannameye dayanılarak tarh edilen vergiler için olmayıp yalnızca ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergiler için uygulanmaktadır. Yani beyannamesini zamanında, tam ve doğru veren mükelleflere uygulanmayan ama beyannamesini vermeyen ya da eksik beyan edenler için bir ödül mekanizması olarak uygulanmaktadır.

Örneğin kendi kira gelirini tam ve eksiksiz beyan eden Yalçın Bey, bu kira gelirinden dolayı hesaplanan (tarh edilen) vergisi 180 TL ise yani 2024 yılı için tahakkuktan vazgeçme bedelini (200 TL) aşmıyorsa tahakkuktan vazgeçilmez yani silinmez, ödenir.  Ancak Yalçın Bey’in bu kira gelirini beyan etmemesi durumunda hesaplanan vergi ve/veya cezası 200 TL’yi aşmıyorsa vergi idaresi bunu tebliğ etmeyebilir. Dolayısıyla bu borç tebliğ edilmediği için ortadan kalkabilir.

Dikkat edilirse tahakkuktan vazgeçme müessesesi beyannamesini kanuni süresinde, tam ve eksiksiz verenler yani dürüst mükellefler için değil, beyannamesini vermeyen ya da eksik beyan eden mükellefler için uygulanan bir tür ödül uygulamasıdır.

Özetle beyannamesini kanuni süresinde veren mükellef borcu ne kadar çıkarsa çıksın ödemek zorunda iken; beyanname vermemesi durumunda hesaplanacak vergi ve ceza tutarı 2024 yılı için 200 TL’yi aşmayacaksa silinebilmektedir.

Tahakkuktan vazgeçilecek vergi ve/veya cezalarının hangi vergi ve cezalarının olduğuna ilişkin VUK mükerrer m.115’te bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yüzden VUK kapsamındaki vergi ve bunlara bağlı cezalar için geçerli olacaktır.

Bu madde başka hangi nedenle kaldırılmalı…

Tahakkuktan vazgeçme, vergi idaresinin vergi ve/veya cezasını tahakkuk ederken katlanacağı maliyeti/masrafı dikkate alarak düzenlediği bir müessesedir. Bu vergi ve/veya cezaları hesaplayıp mükellefe tebliğ edip tahakkuk aşamasına (tebliğ edecek aşamaya) getirmek belli bir tutarda parasal masraf ve vergi idaresinin zaman kaybı olacağından vergi idaresi, 2024 yılı için 200 TL veya bu tutarın altında olan alacağından vazgeçmektedir.

Ancak teknolojinin bu denli ilerlediği dönemde VUK mükerrer m.115’in getiriliş amacındaki maliyet kavramı ve personelin zaman kaybının tekrardan gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zira söz konusu işlemler için eskiden olduğu gibi fiziki posta, memur gibi tebliğ araçları kullanılmamakta ve tüm işlemler elektronik sistem üzerinden yapılabilmektedir.

Bu nedenle yapılacak tarhiyatın tebliği de elektronik ortamda yapılarak “masraflı” olan bu uygulama kaldırılmalı ayrıca beyannamesini tam, eksiksiz ve süresinde veren mükellefleri kapsamayan bu uygulamanın eşitlik açısından da tartışılarak hakkaniyetli bir sonuca ulaşılması gerekmektedir.

Bu yüzden bu maddenin yeniden gözden geçirilip ele alınması hatta kaldırılması mevzuatın sadeleşmesi adına da yerinde olacaktır. Prof. Dr. Murat Batı

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/tahakkuktan-vazgecme-den-vaz-mi-gecsek-artik,45983

İşletmelerin satış ve pazarlama teknikleri sürekli değişiyor. Her gün yeni pazarlama teknikleriyle karşılaşıyoruz. Reklâm panolarında veya televizyon reklamlarında görüyorsunuz; bir ürün alana bir ürün bedava veriliyor, ikinci/üçüncü ürüne indirim yapılıyor, daha önce yapılan alışverişler nedeniyle biriktirilen puanlarla alışveriş yapma olanağı verilerek tüketiciyi alışveriş yapmaya zorlayan uygulamalar yapılıyor.

Bugünün makalesi, çok da yeni olmayan bir pazarlama uygulaması olan, sadakat kartları kullanılarak yapılan satışlarda kazanılan puanlarla yapılan alışverişlerde katma değer vergisi matrahıyla ilgili.

Konuyla ilgili tartışmalar yeni değil ama yeni yargı kararları var. Konuyla ilgili görüşleri ve yargı kararlarını özetleyip, kısaca değerlendireceğim.

Konunun özeti şu

Sadakat kartları kullanılarak yapılan alışverişlerde kazanılan para puanlar, daha sonra mal veya hizmet alımlarında indirim olarak kullanılabiliyor. Puan yeterliyse, sonraki mal veya hizmet alımı bedelsiz olabiliyor.

Para puan uygulaması, klasik iskonto uygulamalarından biraz farklı. Geleneksel iskonto uygulamalarında yapılan satışta indirim uygulanırken, para puan uygulamalarında alıcıya sonraki alışverişte indirim olanağı veriliyor. Değişen pazarlama teknikleri, iskonto uygulamasını da biraz değiştirmiş denebilir. 

Puan kullanılarak yapılan alımlarda indirim tutarının iskonto niteliğinde olup olmadığı ve katma değer vergisi matrahının tespitinde indirim olarak dikkate alınıp alınmayacağı çoktandır tartışmalı.

Mali İdare’nin görüşü

Mali İdare 2005 ve 2012 tarihlerinde verdiği iki özelgede, kazanılan para puanların daha sonraki alışverişlerde iskonto olarak dikkate alınabileceği yönünde görüş vermiş. (29.11.2005 tarih ve 2320 sayılı, 07.02.2012 tarih ve 456 sayılı özelgeler.)

İdarenin daha sonra görüşünü değiştirdiği anlaşılıyor. 2012 ve 2014 yıllarında verilen iki özelgenin özeti şöyle.

Gelir İdaresi’nce 2014 tarihinde verilen özelgede yer alan bilgiye göre, başvuru yapan şirket müşterilerine ücretsiz sağlanan “kartuş kart” ile yaptıkları alışverişlerde kazanılan puanlarla indirimli ödeme imkânı sağlandığını, puanın yeterli olması durumunda bedava alışveriş yapılabildiğini belirterek, kartuş kartlarda biriken puanların sonraki alışverişlerde kullanılması durumunda, puan tutarlarının iskonto olarak değerlendirilerek, katma değer vergisi matrahından indirilip indirilemeyeceğini sormuş.

Gelir İdaresi verdiği özelgede, iskontonun katma değer vergisi matrahı olan bedelden indirebilmesi için fatura ve benzeri belgede ayrıca gösterilmesi gerektiği, kullanılan kartuş kart puanlarının daha önce yapılan alışverişler karşılığı olduğu ve söz konusu kart puanla yaratılan değerin iskonto niteliğinde olmadığı gerekçesiyle, kartuş kart puanları kullanılarak yapılan teslimlerde malın gerçek bedeli üzerinden kartuş puan düşülmeksizin KDV hesaplanması gerektiği, söz konusu puan tutarının iskonto olarak değerlendirilerek KDV matrahından indirilemeyeceği yönünde görüş bildirmiş. (10.04.2014 tarih ve 42 sayılı özelge.)

Bir akaryakıt istasyonu işletmesine verilen özelgede de, para puan üyesi müşterilerin akaryakıt alımlarını para puanlarını harcayarak teslim almaları halinde, para puan tutarı düşülmeksizin teslim edilen akaryakıtın toplam bedeli üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerektiği yönünde görüş verilmiş. (02.10.2012 tarih ve 880 sayılı özelge.)

Yeni yargı kararları

Bildiğim kadarıyla 2010’lu yılların başlarında, konuyla ilgili yaygın incelemeler ve tarhiyatlar yapıldı.

İncelemeler sonucu yapılan tarhiyatların ne kadarlık kısmının ihtilaf konusu olduğunu, ne kadarlık kısmının uzlaşma veya vergi aflarıyla sonlandığını bilmiyorum. Ancak yapılan tarhiyatların en azından bir kısmının ihtilaf konusu yapıldığı anlaşılıyor.

Danıştay’ın resmi internet sitesinde konuyla ilgili dört karar tespit edebildim. Bu kararların dördünün de aynı şirketin farklı dönemlerine ait olduğu anlaşılıyor. Kararları kısaca özetleyeyim.

Dava konusu tarhiyatlarda Vergi Mahkemeleri, davacı şirkete ait mağazalarda alışveriş yapan müşterilere verilen kartlara, yapılan her alışverişte alışveriş tutarlarına göre belli bir puan yüklendiği, bu puanlar karşılığında daha sonra yapılan alışverişlerde indirim uygulandığı, bunun mahiyeti itibariyle iskonto olduğu, pazarlama gideri niteliği taşıyan ve firmanın yarattığı katma değer vergisi içerisinde vergilenen promosyon malların müşterilere verilmesi sırasında ise KDV hesaplanmasına gerek olmadığı sonucuna vararak davaların kabulüne karar vermiş.

Kararları hukuka uygun bulan Bölge İdare Mahkemesi kararları, Danıştay tarafından da usul ve hukuka uygun bulunarak onanmış. (Danıştay Dördüncü Dairesinin; 20.06.2023 tarih, E:2023/2632 K:2023/4341 ve E:2023/2633 K:2023/4342 sayılı; 31.05.2023 tarih, E:2020/3744 K:2023/3064 ve E:2021/6215 K:2023/3065 sayılı kararları.)

Kişisel değerlendirmem

Öncelikle para puan kullanılarak yapılan alışverişlerde, kullanılan para puanın katma değer vergisi matrahından düşülmemesinin ve indirim tutarı üzerinden vergi hesaplanmasının katma vergisinin teorisine, Katma Değer Vergisi Kanunu’na ve gerekçesine uygun olmadığını düşünüyorum. Bu uygulama aynı bedelden iki defa vergi hesaplanması, bir başka deyişle olmayan satış bedeli üzerinden vergi hesaplanması anlamına geliyor.

Çok basit bir ifadeyle katma değer vergisi nihai aşamada, milli gelirin tüketime ayrılan kısmının vergilendirilmesini esas alıyor. Para puan kullanılarak yapılan mal ve hizmet teslimlerinde indirim öncesi tutar üzerinden katma değer vergisi hesaplamak, katma değer vergisinin bu niteliğine uygun değil.

Yukarıda özetlediğim kararlardan birinde de yer alan, puan karşılığı uygulanan indirimlerin, bir iskonto olduğu, firmanın yarattığı katma değer vergisi içerisinde vergilenen promosyon malların müşterilere verilmesi sırasında katma değer vergisi hesaplanmasına gerek olmadığı yönündeki ifadeler bu açıdan önemli.

Öte yandan, bir mal yanında bir malın bedelsiz verilmesinde yaygın olarak yapılan uygulamanın mantığı para puan uygulamasında da geçerli. Gerçekte her iki uygulamada da bedelsiz bir işlem de söz konusu değil. Bir malın bedeli, bedelsiz verilen malın bedelini de içeriyor. 

Son olarak şunu ifade etmek isterim. İskontonun faturada gösterilmesi gerektiği yönündeki İdari görüşün gerekçesi, esasen bu uygulamada yerine geliyor. İndirim sonraki işlemlerde yapılmakla birlikte, faturada gösteriliyor, bütün alışverişlerle indirimlerin eşleştirilmesi ve izlenmesi de mümkün. Ayrıca, para puan uygulamalarında yapılan indirimlerin ticari teamüllere uygun olmadığını eleştirisi de yok. Recep BIYIK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sadakat-kartla-uygulamalarinda-katma-deger-vergisi-matrahi/760540

Çarşamba, 14 Ağustos 2024 08:03

Enflasyon Düzeltmesi Sendromu

Son yıllarda ülkede yaşanan yüksek enflasyon nedeniy­le, reel piyasaların beklediği vergi matrahlarını enflasyondan arın­dırıp, daha az vergi vermeyi he­defleyen, yeniden değerleme veya enflasyon muhasebesi yerine geti­rilen “enflasyon düzeltmesi” nere­deyse tüm tarafları ters köşe yap­tı. Karşı karşıya kalınan sendromu mali doktorlar bile çözemiyor.

Ekonomik semptomların başında enflasyon gelir

Bir bozuklukla ilişkilendirile­bilecek belirli bir dizi karakteris­tik belirti ve semptom, sendrom olarak bilinir. Ekonomide, en be­lirgin semptom “enflasyon” dur. Ülkemizde ekonomik sorunla­rın başında, önlenemeyen enflas­yon gelmektedir. Toplumun karşı karşıya olduğu enflasyon sorunu, alınacak mali ve siyasi politika­larla çözülmelidir. Ticari kuru­luşların yani vergi mükellefleri­nin üzerindeki enflasyon yükü ise bazı vergisel düzenlemelerle hafifletilmelidir.

Enflasyon düzeltmesi nedir?

Genel anlamda enflasyon dü­zeltmesi, paranın satın alma gü­cündeki değişmeler nedeniyle gerçek durumu ifade edemeyen mali tabloların, gerçek durumu ifade eder hale gelmele­rini sağlamak üzere dü­zeltme işlemine tabi tu­tulmasıdır. Vergi Usul Kanunu’nun müker­rer 298. maddesinde ise enflasyon düzeltmesi; “mali tablonun ait oldu­ğu tarihteki satın alma gücü cinsinden hesap­lanması” şeklinde ta­nımlanmıştır.

Kazançlarını bilanço esasına gö­re tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, fiyat endek­sindeki artışın içinde bulunulan dönem dâhil son üç hesap döne­minde %100’den ve içinde bulunu­lan hesap döneminde %10’dan faz­la olması halinde malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutar­lar.

Enflasyon düzeltmesi uygula­ması, her iki şartın birlikte gerçek­leşmemesi halinde sona erer. İlgili şartların sağlanması halinde mali tablolarda yer alan parasal olma­yan aktif ve pasif kıymetler mad­dedeki hükümlere göre enflasyon düzeltmesine tabi tutulur.

Uygulama neden sendroma dönüştü

Getirilen düzenleme; “yeni­den değerleme” veya “enflasyon muhasebesi”nden farklı olarak “enflasyon düzeltmesi” adıyla uygulamaya konuldu. Aylardır, uzmanların bile işin içinden çı­kamadıkları bir uygulamayla karşı karşıya kalındı. İlk uygula­ması 31/12/2023 sonu itibariyle yapıldı, akabinde her geçici ver­gi döneminde ve yıllık yapılması öngörüldü.

Daha sonra, 2024 bi­rinci geçici vergi döneminde uy­gulanmaması, ancak izleyen ge­çici vergi dönemlerinde ve yıllık uygulamaya devem edilmesi ge­rektiği uzun bir bekleyişten son­ra Hazine ve Maliye Bakanlığın­ca açıklandı.

Bilindiği gibi, 31/12/2023 so­nu enflasyon düzeltmesi işlemi sonucu oluşan (olumlu/olumsuz) farklar vergilendirilmedi. Deva­mında, 2024 birinci geçici vergi döneminde uygulanmama kara­rı alındığı için herhangi bir ver­gi etkisi görülmedi.

Ancak, 2024 ikinci geçici vergi dönemi ve son­rasında verilecek beyanlarda, bir­çok işletme beklenmedik ilave vergilerle karşı karşıya kalacak. Birçok işletme ise esas faaliyetin­den karlı olduğu halde, enflasyon düzeltmesi sonrası oluşan enflas­yon düzeltmesi zararı nedeniyle vergi matrahı beyan etmeyecek ve hiç vergi ödemeyecek.

Uygulamanın böyle devam et­mesi halinde taraflar ciddi so­runlarla karşı karşıya kalacaklar­dır. Şöyle ki;

a) Yeni bir uygulama olma­sı nedeniyle, işletmelerin alt ya­pı hazırlığı olmadığı ve konuy­la ilgili bilgi kirliliği olduğu için 31/12/2023 tarihli düzeltme iş­lemlerinde çok hatalı işlemler ol­duğu ve buna bağlı mali tablola­rın hatalı beyan edildiği tahmin edilmekte.

b) 31/12/2023 den gelen hata­lı işlemler sonraki dönemlere ta­şındığı için sonraki dönem mali tabloların ne kadar sağlıklı olabi­leceği tartışmalıdır.

c) Uygulamanın sonucu olarak, özkaynak yapısı güçlü olan fir­malar enflasyon düzeltme zararı nedeniyle esas faaliyetlerinden kaynaklı kazançlarından da vergi ödemeyecek, özkaynak yapısı za­yıf, aktif unsurlarını borçlanarak gerek finans kesiminden gerek se ortaktan finanse eden firmalar ise enflasyon düzeltme karı ya­zarak fazladan fiktif vergi ödeye­cek. Bu durumun vergide adaleti nasıl sağlayacağı tartışmalıdır.

d) Hazine ve Maliye Bakanlı­ğı’nın vergi gelirleri tahminle­rinde ciddi yanılmalar ortaya çı­kabilecek olup, karlı firmalardan alacağı vergiden özkaynaklarının kuvvetli olması nedeniyle kayıp yaşarken, zarar eden firmalardan ise zararın enflasyon düzeltmesi­nin gelir etkisi yaratması nede­niyle fazladan vergi alacaktır.

e) Enflasyon düzeltmesinin, kar dağıtımlarına ciddi etkisi olabileceği gibi, şirket genel ku­rullarında kar dağıtımı maddesi­nin görüşülmesinde ciddi sorun­lar yaşanacaktır.

f) Hiçbir ticari faaliyeti olma­yan (gayri faal) şirketler bile ver­gi yüküyle karşılaşacak.

Değerlendirme

a) Özellikle mali müşavir ve yeminli mali müşavir meslek ca­miasının; “sağlıklı muhasebe ka­yıtları sonucu doğru beyanların verilmesi için, hiç değilse geçi­ci vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi uygulamasından vaz­geçilsin” şeklindeki haklı talep­leri bakanlıkça dikkate alınma­yarak yeni ve karmaşık bir sürece geçilmiş oldu.

b) Düzeltme sonrası, bu dö­nem ve sonraki dönemlerde be­yan edilecek mali tablolar sonu­cu hem idare hem de mükellefler beklenmedik vergisel sonuçlarla karşılaşacaklar. Doğru olanı, ge­çici vergi dönemlerinde düzelt­me işlemi yapılmamasıdır. Yıl sonunda mükelleflerin bilanço­larını düzelterek gerekli hazır­lıkları yaptıktan sonra mali tab­lolarını düzeltmesi ve ilk vergili enflasyon düzeltmesi işleminin 31/12/2024 itibariyle yapılması sağlanmalı.

Şayet uygulama başlatılacak­sa; 2023 sonu ve 2024 yılı içeri­sinde, olası hatalı işlem veya be­yanlardan dolayı mükelleflere yıl sonuna kadar cezasız olarak be­yanlarını düzeltme imkânı sağ­lanmalı.

Kamuoyunda devam eden bilgi kirliliğini, hata yapmaya müsait gri alanları, ve uygulamada hatalı işlemleri önlemek amacıyla aci­len idarece ilave bir tebliğ veya sirküler çalışması yapılmalı. Talha APAK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/enflasyon-duzeltmesi-sendromu/741271

Page 78 of 1348

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
  • Yatırım Teşvik Belge Kapsamında KDV İstisnası Yatırım Teşvik Belgesi Sahibi Mükellefe Belge Kapsamındaki:· Makine Ve Teçhizat İthal…
Top