Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Perşembe, 08 Ağustos 2024 22:18

2024 ENFLASYON DÜZELTME HESAP KODLARI

502- SERMAYE DÜZELTMESİ OLUMLU FARKLARI

Ödenmiş sermaye tutarının enflasyon düzeltilmesine tabi tutulması sonucunda ödenmiş sermaye tutarında meydana gelen artışlar bu hesabın alacağına, "698- Enflasyon Düzeltme Hesabı" nın borcuna kaydedilir. İzleyen dönemde enflasyon oranının düşmesi sonucu taşıma işleminden ortaya çıkan azalışlar bu hesabın borcuna "698- Enflasyon Düzeltme Hesabı" nın alacağına kaydedilir. Sermayeye eklenmesi durumunda "500- Sermaye Hesabı'na kaydedilir.

503- SERMAYE DÜZELTMESİ OLUMSUZ FARKLARI (-)

Ödenmiş sermaye tutarının ilk kez enflasyon düzeltilmesine tabi tutulması sonucu ödenmiş sermaye tutarında azalış meydana gelmesi durumunda bu hesabın borcuna, "698- Enflasyon Düzeltme Hesabı" nın alacağına kaydedilir. İzleyen dönemlerde düzeltme sonucunda ortaya çıkan olumlu farklar önce bu hesaptaki tutardan mahsup edilir, varsa kalanı "502- Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farklar" hesabına alacak yazılır.

648- ENFLASYON DÜZELTMESİ KARLARI

"698- Enflasyon Düzeltme Hesabından" ve yıllara yaygın inşaat işinde geçici kabulde "358- Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabından" bu hesaba aktarılan tutarlar söz konusu hesapların borcuna karşılık bu hesaba alacak yazılır.

658- ENFLASYON DÜZELTMESİ ZARARLARI (-)

"698- Enflasyon Düzeltme Hesabından" ve yıllara yaygın inşaat işinde geçici kabulde "178- Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabından" bu hesaba aktarılan tutarlar söz konusu hesapların alacağına karşılık bu hesaba borç yazılır.

698- ENFLASYON DÜZELTME HESABI

Parasal olmayan bilanço kalemlerinin düzeltilmesi sonucu oluşan farklar, ilgili varlık ve kaynaklara ilişkin defter-i kebir hesaplarına (bu hesaplarda enflasyon düzeltmelerinin yarattığı farklar için açılacak tali hesaplara) karşılık bu hesaba kaydedilir. Parasal olmayan varlık kalemlerinin enflasyona göre düzeltilmesi sonucu ortaya çıkan artışlar bu hesabın alacağına, parasal olmayan kaynak kalemlerindeki artışlar ise borcuna yazılır.

Bu hesap, alacak ve borç kalanı vermesi durumuna göre, "648- Enflasyon Düzeltmesi Karları" veya "658- Enflasyon Düzeltmesi Zararları" hesabına devredilerek kapatılır.

Bilanço kalemleri yanında gelir tablosunu da düzelten işletmeler parasal olmayan varlık ve kaynakların düzeltme farklarına ilave olarak gelir tablosu kalemlerinin düzeltilmesinden ortaya çıkan farkları da bu hesaba kaydederler. Gelir hesaplarının düzeltilmesinden ortaya çıkan farklar ilgili gelir hesaplarının (bu hesaplarda enflasyon düzeltmelerinin yarattığı farklar için açılacak tali hesapların) alacağına karşılık bu hesaba borç yazılır. Gider hesaplarının düzeltilmesinden ortaya çıkan farklar da ilgili gider hesaplarının (bu hesaplarda enflasyon düzeltmelerinin yarattığı farklar için açılacak tali hesapların) borcuna karşılık bu hesaba alacak yazılır. Hesabın alacak kalanı "648- Enflasyon Düzeltmesi Karları" hesabına, borç kalanı ise "658- Enflasyon Düzeltmesi Zararları" hesabına devredilerek kapatılır.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

 

Sermaye şirketleri ticari faaliyetlerini bizatihi kendileri yürütebilecekleri gibi şubeleri aracılığı ile veya başka şirketler kurarak yahut kurulmuş şirketlere iştirak ederek de yürütebilirler. Şirketlerin ana sözleşmelerinde yazılı amaç ve bu amaca erişebilmek için kullanabilecekleri araçlar içerisinde faaliyetlerini nasıl yürütecekleri, bir başka deyişle şube mi oluşturacakları bir başka şirket mi kuracakları yahut kurulu bir şirkete iştirak mi edecekleri, onların takdir hakkı içerisinde kalır. Bu husus “patron kararı” veya “iş adamı kararı” dediğimiz türden bir takdir hakkına dayanmaktadır. 

Bu konudaki takdir hakkına vergi hukuku müdahale edemez. Zaten vergi hukuku özü itibariyle ticaret şirketlerine işletme politikası dikte etmesi mümkün olmayan bir hukuk dalıdır. Ticari yaşamın gelişebilmesi, tabii ki peçelemeli işlemlerle kötüye kullanma hali hariç, vergi hukukunun kendisini özgür bırakabilmesine bağlıdır.

İştirak kâr ederse mesele yoktur. Ama ya zarar ederse? Hatta zarar dolayısıyla iştirak zararlı sonuç verecek şekilde tasfiye edilirse? İşte sorun burada başlamaktadır. 

Yurt içinde veya dışında kurulan veya iştirak eden şirket zarar ederse, iştirak eden şirket bu zararı, kendisine aktaramaz. Bu zarar, iştirak edilen şirketin kendi içerisinde kalması ve kapatılması gereken bir zarardır. Hatta iştirakin sermayesini yitirmesi halinde iştirak nezdinde zarar telafi fonu oluşturulması ve söz konusu fona para konulması halinde dahi, bu para gider yazılamaz, iştirakin maliyeti ile ilişkilendirilmesi gerekir. 

Ancak iştirakin zararlı olması ile iştirakin zararla sonlanması (tasfiyesinin zararla kapanması) farklı hukuki durumlardır. Zira birinci durumda iştirak hukuki varlığını sürdürürken, ikinci durumda iştirak hukuk âleminden yok olmaktadır. Adeta vefat etmektedir. 

Bu zararın giderleştirilip giderleştirilemeyeceği konusunu daha önce köşe yazılarımda değerlendirmiştim. Yazımda kısaca idari anlayışta konuya olumsuz yaklaşıldığını, Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilecek giderler (md. 40) arasında “tasfiye edilen iştirakten kaynaklanan zarar”a dair açık bir hüküm olmadığı gerekçesi ile bu zararın gider yazılamayacağı görüşünde olduğunu, eleştirel görüşlerimle birlikte yazmıştım.  Bu görüşün aynı Kanunun 38. maddesine aykırılığını da vurgulamıştım.

Yine aynı yazımda konunun Bölge İdare Mahkemeleri nezdinde farklı değerlendirilmekle birlikte kararlarda genellikle “iştirakin zararla tasfiyesi sonucunda öz sermayede oluşan azalma sonucu meydana gelen zararın Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 6/2. maddesinin atıfta bulunduğu GVK’nın 38. maddesinde yer alan düzenlemeler gereği indiriminin hukuka uygun olduğu” görüşünün benimsendiğini”, Danıştay 9. Dairesi’nin görüşünün de Bölge İdare Mahkemelerinin haklı görüşü ile aynı yönde olduğunu (Danıştay 9. Dairesi E.2016/20721 K.2019/6986 T.16.12.2019) yazmıştım.  

Daha sonraki bir yazımda da Danıştay Vergi Dava Dairleri Kurulunda da konunun değerlendirildiğini ve Yüksek Kurulda da görüşün, söz konusu zararın gider olarak dikkate alınması gerektiği yönünde oluştuğunu aktarmıştım. Danıştay Vergi Dava Dairleri Kurulunun aktardığım Kararı, “İştirak eden şirket konumunda bulunan davacı, iktisap ettiği iştirak hisselerini, envanterine kaydetmek suretiyle aktifinde izlemiş ancak iştirak ettiği şirketin tasfiye edilmesi nedeniyle aktifinden çıkarmasına bağlı olarak zarar ortaya çıkmıştır. Davalı idare, ortaya çıkan zararı safi kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması gerektiğine dair davacının ihtirazi kaydını kabul etmemiştir. Davalı idarenin ihtirazi kaydı kabul etmeme sebebi bu zararın vergi kanunları karşısında kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması gerektiğine dair görüşe dayanmaktadır. Davacı iştirak hisselerini değerleme bedelinden daha az bir bedelle, aktifinden çıkarmıştır. Davacının aktifindeki bu azalma davacının dönem sonu öz sermayesini negatif bir unsur olarak etkilemiştir. Dolayısıyla, öz sermaye kıyaslamasına bağlı olarak hesaplanan kâra negatif bir etki yapan bu durumun, kurum kazancının tespitinde esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Bu durumda davacı şirketin aktifinde bulunan iştirak hisselerinin, iştirak edilen şirketin tasfiye edilmesi nedeniyle karşılıksız kalması sonucu oluşan zararın kurum kazancının tespitinde dikkate alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığından, bu nedenle ihtirazi kaydın kabul edilmeyerek adına vergi tahakkuk ettirilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır” şeklinde oluşmuştur. 

Nihayet Danıştay 3. Dairesi de pek yeni bir kararında Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun yukarıda aktardığımız gerekçelerine benzer gerekçelerle “davacı şirketin aktifinde bulunan iştirak hisselerinin, iştirak edilen şirketin tasfiye edilmesi nedeniyle karşılıksız kalması sonucu oluşan zararın kurum kazancının tespitinde dikkate alınması mümkündür” şeklinde karar oluşturmuştur. (E.2023/5530 K.2024/3862 T.7.6.2024).

Böylece artık içtihadın belirttiğimiz yönde oluştuğunu söyleyebiliriz. Danıştay 4. Dairesi’nin kararları da geçmişte bu yönde idi. Ancak anılan Daire daha sonra, söz konusu zararın ticari kazançla illiyet bağının bulunmadığı şeklindeki Ticaret kanunu ile de bağdaşmayan gerekçesiyle bu görüşünden dönmüştü. 

Her ne kadar konuya ilişkin içtihat artık belirttiğimiz yönde oluştuysa da, Mali İdarenin yine de bir süre görüşünde direnebileceğini ve bu hususta raporların yazılabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle bu konuda ihtirazi kayıtla beyanda bulunarak konuyu yargıya nakletmek, şimdilik en akılcı yol gibi gözüküyor. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/istirak-tasfiyesi-ile-olusan-zararin-giderlestirilmesi/759458

Bir süredir okuyuculardan emeklilik dilekçesini verme tarihi ile ilgili çokça soru alıyorum. Sadece okuyuculardan değil, eşten dosttan da benzeri sorular geliyor. Okuyucular; “Ağustos ayında mı emekli olayım, sonraki aya mı erteleyeyim, bu yıl mı emeklilik dilekçesini vereyim, gelecek yıla mı bırakayım, bu yıl emekli olursam maaşım daha mı yüksek olur, gelecek yıl emekli olursam maaşım düşük mü olur?” benzeri sorular soruyor.

MAAŞ NASIL HESAPLANIYOR

Açıkçası düne kadar yılın belli dönemlerinde, özellikle de sene başı ve ortalarında bu sorulara muhatap olurdum ama bir süredir her ay okuyuculardan bu soruları alıyorum. Senede en az iki-üç kere de bu konuda yazı yazıyorum. Baktım, en son bu yılın mart ayında “2024’te emekli olmak avantajlı” başlığı ile konuya değinmişim. Yine değineyim. Önce, emekli maaşı nasıl hesaplanır, kısaca bahsedeyim.

Emeklilik maaşı hesaplamasında ilk sigortalı olunan tarihe göre, 2000 yılı öncesi, 2000-2008 arası ve 2008 sonrası olmak üzere üç farklı tarih var. Buna göre, çalışanın ödediği prim gün sayısı, aylık ortalama kazanç, enflasyon, büyüme hızı, aylık bağlama oranı, gösterge rakamına göre maaşlar hesaplanıyor. 2000 yılı öncesi sigorta girişi olanların gösterge rakamı için, çalışanın yıllık ortalama kazancı hesaplanıyor; aylık bağlama oranının yüzde 60’ı, katsayı için de 1.2000 alınıyor. 2000-2008 arası ilk sigorta girişi olanlarda gösterge rakamı yerine güncelleme katsayısı kullanılıyor ve emekli olunacak tarihten bir önceki yılın büyüme rakamları ve enflasyonu (TÜFE) hesaba katılıyor. Çalışanın 2000-2008 yıllarında sahip olduğu kazançları güncellenerek ortalaması alınıyor. 2008 yılından sonra sigortalı olanlarda aylık kazancın ortalamasına, güncelleme katsayısına, TÜFE oranına bakılıp hesaplama yapılıyor. Güncelleme katsayısı emekli olunacak tarihten bir önceki yılın TÜFE oranı yüzde 30 olarak alınıyor ve büyüme hızına göre belirleniyor.

2024 YILININ FARKI NE

Şu bir gerçek ki, enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde emekli maaşı da yüksek olur. Bu sadece 2024 yılına da has değil; son iki yıldır emekli olanlarda durum böyle. Benzer şekilde 2022 yılında emekli olanlar da hem enflasyon hem de büyüme hızının yüksekliği nedeniyle emekli maaşı açısından avantajlıydılar. 2024 yılı özelinde konuşursak, 2023 yılına ait GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla), yani gelişme hızı, yüzde 4.5 oldu. 2024 yılında emekli olacakların maaşlarına işte bu yüksek büyüme hızı yansıyacak ve emeklilere GSYH farkı ödenecek. Buna göre emekli maaşları, 2023 yılı TÜFE’nin tamamı ve GSYH’nın yüzde 30’u olarak hesaplanacak. Bunun üzerine bir de 2024 yılı emekli zamları eklenecek.

Malum, bu yılın ocak ayında emekli maaşlarına yüzde 49.25 gibi yüksek bir zam yapıldı, ardından da temmuz ayında yüzde 24.73 zam yapıldı ki, bu da yüzde 80 artış anlamına geliyor. Temmuz ayından sonra, yılın sonuna kadar geçen sürede emeklilik dilekçesini verenler hem yüksek büyüme hızından hem enflasyondan hem de ocak ve temmuz zamlarından yararlanacak. Bu da tabi emekli maaşına olumlu yansıyacak.

Peki, bu yıl emekli olmayıp, gelecek yıla ertelenirse ne olur? Burada da iki farklı durum var. 2025’in Mart ayına kadar emeklilik dilekçesi verilirse 2023’ün büyüme hızı hesaba katılır ve 2025’in Ocak ayındaki emekli zammından yararlanılır. Eğer 2025’in Mart ayı ile Temmuz arasındaki döneme bırakılırsa da 2024 yılının büyüme hızı hesaba katılır, yine 2025’in Ocak emekli zammı eklenir.

HANGİ KESİM HEMEN EMEKLİ OLMALI

Bazı okuyucular, “bu yıl emekli olmayıp gelecek yıla bırakırsam emekli maaşım ne kadar düşer?” gibi sorular da soruyor. Açıkçası, şimdi emekli olursan bu kadar alırsın, gelecek yıla ertelersen şu kadar maaşın düşer gibi net bir şey diyemem. Aldığınız maaşa, SGK’ya yatırılan prime, çalışma yılınıza göre bu durum farklılık gösterir. Şu da var; hedeflere göre 2024 yılsonu enflasyonu düşük olacak, 2025 yılında daha da düşecek. Buna göre de 2025 yılında enflasyona göre belirlenen emekli maaş zammının da düşük kalacağını söyleyebiliriz. Altını çizeyim, bunlar hükümetin ve Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflerine göre yapılan durum tespiti. Bir noktanın daha altını çizeyim. Eğer maaşınız yüksekse ve SGK’ya tavandan prim ödeniyorsa, emekli olmayıp, çalışmaya devam ederseniz emekli maaşınız da artar. Bu satırları okuyanlar eminim, ‘peki, sen ne öneriyorsun?’ diye soracaktır. Bir kere asgari ücret ve biraz üzeri maaşla çalışanlara önerim, şartları yerine getirmişseniz, hiç beklemeyin, biran önce emeklilik dilekçesini verin. Diğer kesim için de önerim, eğer emekli olup da çalışmaya devam edilecekse, bu yılsonuna kadar emekli olunmasında fayda var. Ama yok emekli olup da çalışmaya devam edilmeyecekse –ki, bazı kurumlar emekli olanları çalıştırmıyor- o zaman bir kere daha düşünün derim ve şunu da eklerim, ‘kararınızı etkilemek istemem’.

Noyan Doğan

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/noyan-dogan/2024te-mi-emekli-olunmali-2025e-mi-ertelenmeli-42500301

Perşembe, 08 Ağustos 2024 11:16

Doğuma Bağlı Haklar Neler?

Kadınların çalışma hayatında yarattıkları farklar, başarılar giderek daha görünür hale gelmeye başladı. Cam tavanların kırılmasından halen uzak olsak da bu tür başarıların gelecek nesiller için örnek olacağı ve giderek daha da fazlalaşacağı ortada. Cam tavanların kırılması ve çalışma yaşamında cinsiyet eşitliğini sağlanması, birçok etkene bağlı olmakla birlikte kadınlara yüklenen sosyal yüklerin, koruyucu mekanizmalarla dengelenmesine de bağlı. Fakat bu koruyucu mekanizmalar, kadınların bugüne kadar kabul edilmiş toplumsal rollerini esas alan düzenlemeler. Ebeveynliğe bağlı kısmi çalışma dışında sosyal yüklerin kadın ve erkek arasında dengeli dağıtılmasını amaçlayan bir yapıda değil. Daha çok doğum ve doğum sonrası sürece yönelik haklar tanımlanmış durumda. Bunun için aşağıda sayılan doğuma bağlı düzenlemelere ek olarak destekleyici kuralların kabul edilmesi şart.

Gebe veya emziren çalışanın sağlık ve güvenliği için tehlikeli sayılan kimyasal, fiziksel, biyolojik etkenlerin ve çalışma süreçlerinin çalışanlar üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi zorunludur. Bu bağlamda, gebe veya emziren çalışanın çalışma saatleri ve ara dinlenmeleri geçici olarak yeniden düzenlenmeli, söz konusu çalışanların çalışma saatlerinin gece süresine ve gebe çalışanların çalışmalarının günün erken saatlerine rastlamaması için gereken önlemler alınmalıdır. Bu çalışanların çalışma şekilleri duruş problemlerini ve kaza riskini azaltacak şekilde yeniden düzenlenmeli, mümkün olduğu durumlarda oturarak çalışmaları sağlanmalıdır. İşveren gebe ve emziren çalışanlarının çalışma koşulları, çalışma saatleri, müşterilerle ve üçüncü kişilerle ilişkiler, iş yükü, işini kaybetme korkusu gibi stres faktörlerine yönelik koruyucu önlemler almakla yükümlüdür.

Fesih nedeni olamaz

Yargıtay önüne gelen bir olayda (Y9HD, 17.09.2015, 18355/26031), davacının 7 aylık hamile olduğu sırada işyerinde üretim elemanı olarak çalışırken işten çıkarılmasını geçersiz fesih olarak kabul etmiştir. Yargıtay kararında; davacının iş sözleşmesinin davalı işverence feshedildiğini belirttikten sonra, feshin davacının hamileliği nedeni ile gerçekleştirildiğini, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3-d bendinde işçinin hamileliğinin fesih için geçerli neden oluşturmayacağı düzenlendiğini, feshin salt bu nedenle geçerli nedene dayanmadığının anlaşıldığını, mahkemece feshin geçersizliğine karar verilmesinin isabetli olduğunu vurgulamıştır. Bu kararını verirken davacı ile birlikte 3 hamile kadının iş akdinin de feshedildiğini ve o dönemde başka işçi çıkarımı da olmadığını, iş akdinin sonlandırılmasından sonra davalı işverenin eleman almaya devam ettiğini de dikkate almıştır.

Çalışma süresi sınırlı

Gebe, yeni doğum yapmış ve emziren çalışanların günde 7.5 saatten fazla çalıştırılmaları yasaklanmıştır. Yeni doğum yapmış çalışanın doğumu izleyen bir yıl boyunca gece çalıştırılması yasaktır. Bu sürenin sonunda sağlık ve güvenlik açısından sakıncalı olduğunun sağlık raporu ile belirlendiği dönem boyunca da gece çalıştırılmaz.

Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmaları yasaktır. Fakat sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ne var ki bu süreler gelişmiş dünya ülkelerinin oldukça gerisinde kalıyor, ücretli doğum izni süresinin artırılması gerekiyor. Bunun da sosyal güvenlik sistemi içinde çözülmesi en etkili yol olacaktır. Bu konuya devam edeceğiz...

Yarım çalışma ödeneği

Kadın çalışan isterse analık izninin bitiminden itibaren çocuğunun bakımı ve yetiştirilmesi amacıyla birinci doğumda altmış gün, ikinci doğumda yüz yirmi gün, sonraki doğumlarda ise yüz seksen gün süreyle haftalık çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin verilir. Çalışmadığı sürenin ücreti asgari ücretle sınırlı olmak üzere işsizlik sigortası fonundan karşılanır. Çoğul doğum hâlinde bu sürelere otuzar gün eklenir. Çocuğun engelli doğması hâlinde bu süre üç yüz altmış gün olarak uygulanır. Kadın çalışan bu hakkın yerine isterse altı aylık ücretsiz izin de alabilir.

Cem Kılıç

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.milliyet.com.tr/skorer/bilal-mese/hekimoglu-derler-bana-7167771

Perşembe, 08 Ağustos 2024 11:03

Maliye Hasılat Denetimi Yapacak

Torba Kanun olarak adlandırılan 7524 sa­yılı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlar­da ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararna­mede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Meclis Genel Kurulu’ndan geçerek 2 Ağus­tos 2024 tarih ve 32620 sayılı Resmi Gaze­te’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulun­maktadır.

Çok sayıda vergisel düzenlemeyi ihtiva eden kanun, Maliye açıklamasına gö­re 120 Milyar vergi geliri hedeflemekte olup toplamda 61. maddeden oluşmaktadır. Kanu­nun 3. maddesiyle, Gelir Vergisi Kanunu’nun mülga 69. maddesi yeniden düzenlenmiş, ti­cari kazanç sahipleri ile serbest meslek erba­bı ve kurumlar vergisi mükelleflerinin gün­lük yoklama yoluyla hasılatlarının tespiti ve yapılan bu tespitlerden yola çıkarak gerçek hasılatların beyanına yönelik vergi güvenlik müessesesi ihdas edilmiştir.

Ayda üç defa yoklama

Ticari veya mesleki faaliyetleri nedeniy­le mükellef olanlar ve kurumlar vergisi mü­kelleflerine yönelik olarak Vergi Usul Kanu­nu’nun 127’nci maddesi kapsamında gün­lük hasılat tutarlarını tespit etmek amacıyla bir ayda üçten, bir takvim yılında on ikiden az olmamak kaydıyla hasılat tespitine yönelik yoklama yapılabilir.

Yapılan yoklamalar sonucu tespit edilen günlük hasılat tutarları ortalamasından ha­reketle aylık hasılat tutarı hesaplanır. Tespit edilen aylık hasılat tutarlarının toplamı, tes­pit yapılan ay sayısına bölünerek aylık orta­lama hasılat tutarı belirlenir. Aylık ortalama hasılat tutarı, mükellefin faaliyette bulundu­ğu ay sayısı ile çarpılarak ilgili takvim yılı ha­sılatı tespit edilir.

Hasılatlar mükelleflerin beyanı ile karşılaştırılacak

Mükelleflerin yoklama yoluyla tespit edi­len yıllık hasılatları; bilanço esasına göre defter tutanlar için ilgili takvim yılına ait ge­lir tablosunda yer alan brüt satış tutarı ile iş­letme hesabı esasına göre defter tutanlar için elde edilen hasılat tutarı ile serbest meslek kazanç defteri tutanlar için ise ilgili takvim yılına ait serbest meslek kazanç bildiriminde yer alan gayrisafi hasılat tutarı karşılaştırılır.

Hasılatlar ile beyanlar arasındaki fark yüz­de 20’den fazla olan mükellefler izaha davet edilir. Mükellefler tarafından yapılan izahat­lar yetersiz görülürse vergi incelemesine ve­ya matrah takdiri için takdir komisyonuna sevk edilecektir.

Yoklamayı kim yapacak?

Vergi Usul Kanunu’nun 128. maddesine gö­re yoklama; vergi dairesi müdürleri, yoklama memurları, yetkili makamlar tarafından yok­lama işi ile görevlendirilenler, vergi incele­mesine yetkili olanlar ve gelir uzmanları tara­fından yapılır. Hasılat tespiti yapabilmek için yoklamaya yetkili memurlara ‘özel yetki’ ve­rilmiş olması gerekmekte olduğu ve kapsama dahil olacak olan serbest meslek erbabı, ticari kazanç sahipleri ile kurumlar vergisi mükel­leflerinin sayısının yaklaşık 2 milyon civarın­da olduğu dikkate alınırsa uygulamanın hayli zor olacağı görülmektedir.

Bu durum hasılat tespitleri için yapılacak olan yoklamalar için yetişmiş insan kaynağına ihtiyaç doğurabilir. Söz konusu ihtiyaç, yeni memur alımı ve bun­ların hızlı bir şekilde eğitime tabi tutulması yoluyla giderileceği gibi, kapatılan mal mü­dürlüklerinde görev yapan memurların özel yetki belgesiyle yoklamalarda görevlendiril­mesi yoluyla da giderilebilir.

Uygulamanın 1.1.2025’ten itibaren yürür­lüğe gireceğini ve bu süre zarfında konuyla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı tara­fından tebliğ ve sirküler çıkarılmasının bek­lendiğini belirtelim.

Mahmut Bülent YILDIRIM

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/maliye-hasilat-denetimi-yapacak/740359

Yeni vergi düzenlemelerine yönelik olarak 16 Temmuz 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olan Yasa Teklifi kabul edilmiş ve 7524 sayılı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adıyla 2/8/2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Anılan kanunla kayıt dışılıkla mücadeleye katkı sağlamak amacıyla, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tutarları artırılmış olup, bu kapsamda kanunun 13. maddesiyle Vergi Usul Kanunu’nun Özel Usülsüzlük cezalarını içeren mükerrer 355’inci maddesinde yapılan ve 2 Ağustos 2024 tarihinden itibaren uygulanacak olan 2 yeni düzenleme piyasa işleyişinde kriz yaratacak ve işlemlerin durmasına yol açacak sonuçlara yol açmış durumdadır.

1- Başkalarının adı ve/veya hesabı kullanılarak yapılan tahsilatlarda uygulanacak özel usulsüzlük cezaları:

Bunlardan ilki; mükelleflerin mal teslimi veya hizmet ifalarına ilişkin tahsilatlarının, kendi adına kayıtlı hesaplar yerine, başka kişiler adına kayıtlı hesaplar aracılığıyla yapılmasını engellemeye yöneliktir. Bu kapsamda, mükerrer 355. maddenin 4 üncü fıkrasından sonra eklenen madde hükmü şöyledir:

“Mal teslimi veya hizmet ifalarına ilişkin tahsilatların, banka ve benzeri finans kurumları, ödeme kuruluşları veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi aracılığıyla başkalarının adı ve/veya hesabı kullanılarak yapılması durumunda, her bir işlem için bu maddeye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere işleme konu tutarın %10’u nispetinde, mal teslimi ve ya hizmet ifasını yapanlar ile adına ve/veya hesabına ödeme yapılanlara ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilir. Bu şekilde ceza kesilen mükellefler hakkında üçüncü fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak, bu fıkra uyarınca bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı 20 milyon TL’yi geçemez.”

Yapılan bu düzenlemeye göre; 

- Mükelleflerce mal satışlarına ya da hizmet ifalarına ilişkin tahsilatlar kendi adına kayıtlı hesaplar kullanılarak yapılmalı,

- Başka kişiler adına kayıtlı hesaplar aracılığıyla tahsilat yapılmamalıdır.

Aksi halde, hem bu tahsilatları için başkalarının hesaplarını kullananlara hem de kendi hesabını kullandıranlara ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilecektir. 

Keza, mükelleflerin mal teslimi veya hizmet ifalarına ilişkin tahsilatlarının, başka kişiler adına kayıtlı hesap olmasa bile, başka kişilerin isim, kimlik numarası ve benzeri yöntemler aracılığıyla yapılması halinde de aynı ceza uygulanacaktır.

Kesilecek Usulsüzlük cezası her bir işlem için işleme konu tutarın %10’u nispetinde olacaktır.

Ancak kesilen bu ceza, her bir işlem için;

- Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı hakkında 20 bin TL’den,

- İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde tespit edilenler hakkında 10 bin TL’den,

- Yukarıda yazılı bulunanlar dışında kalanlar hakkında 5 bin TL’den

az olamayacaktır. 

Dolayısıyla, mükellef olmadığı halde kendi hesaplarını kullandıranlara her bir işlem için 5 bin TL’den az olmamak üzere, işleme esas tutarın %10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

Ancak Gelir İdaresi Başkanlığınca internet sitesinde yapılan açıklamada yer aldığı üzere; mal teslimi veya hizmet ifası yapılan müşteri ile ödemeyi yapan kart sahibinin farklı kişiler olması hususu ceza düzenlemesi kapsamında cezaya tabi fiiller arasında sayılmamaktadır. Bir başka anlatımla, madde uygulamasında, ödemeyi yapan kart sahibinin kim olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle, ödeme yaparken başkasının kredi kartını kullanmaktan dolayı özel usulsüzlük cezası uygulanması söz konusu olmayacaktır.


2- Başkalarına ait ödeme araçları kullanılarak yapılan tahsilatlarda uygulanacak özel usulsüzlük cezaları

Anılan düzenlemenin ikincisi; mükelleflerin mal teslimi veya hizmet ifalarına ilişkin tahsilatlarının, kendi mükellefiyeti adına kayıtlı olmayan ödeme sistemleri veya cihazları (POS vb. cihazlar) aracılığıyla yapılmasını engellemeye yöneliktir. 

Bu kapsamda, mükerrer 355. maddenin 4’üncü fıkrasından sonra eklenen madde hükmü şöyledir:

“23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu uyarınca izin verilen durumlar hariç olmak üzere kredi kartı, banka kartı, ön ödemeli kart, karekod, elektronik cüzdan ve benzeri ödeme araçları kullanılmak suretiyle gerçekleştirilen tahsilatların, kendi mükellefiyeti adına kayıtlı olmayan ödeme sistemleri veya cihazları aracılığıyla yapılması durumunda, tahsilatı yapan mükelleflere ve kendi adına kayıtlı olan bu sistemleri veya cihazları kullandıranlara ayrı ayrı her bir işlem için bu maddeye göre tatbik olunan özel usulsüzlük cezasının üç katı uygulanır. Şu kadar ki, bu fıkra uyarınca bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı 20 milyon TY’yi geçemez.”

Yapılan düzenlemeyle, mal teslimi veya hizmet ifaları için kredi kartı, banka kartı gibi ödeme aracı olarak kullanılan kartlar aracılığıyla yapılan tahsilatları, başka mükelleflerin veya mükellef olmayanların elektronik cihazları/sistemleri (POS ve benzeri cihazlar) aracılığıyla yapanlara ve bu elektronik cihazları/sistemleri kullandıranlara özel usulsüzlük cezası kesilmek suretiyle bu husustaki kayıt dışı işlemlerin önlenmesi amaçlanmıştır.

Bu düzenleme, piyasada sıkça uygulandığı üzere, mükelleflerin bir banka tarafından kendilerine tahsis edilen fiziki ya da sanal POS cihazını bayii, alt bayii ve benzeri ilişki kapsamında aralarındaki sözleşmeye istinaden başka işyerlerine kullandırmaları durumunda cezaya muhatap olup olmayacakları hususunda tereddüde yol açmıştır. Dolayısıyla, uygulamanın ilk gününde bu tür işlemler durma noktasına gelmiştir.

Ancak Gelir İdaresi Başkanlığı’nca internet sitesinde yapılan açıklamada yer aldığı üzere; bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında gerek kendisine tahsis edilen POS cihazını kullandıran gerekse bu cihazlar vasıtasıyla teslim ettikleri mal ve hizmetlere ilişkin tahsilatlarını yapan mükelleflerin, 213 sayılı Kanun’da yer alan hükümler gereğince belge düzenleme, hasılatları kaydetme ve diğer yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getirmeleri şartıyla, anılan taraflara söz konusu madde hükmünde belirtilen özel usulsüzlük cezası uygulanmayacaktır. 

Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/baskalarina-ait-hesap-ve-odeme-araclarini-kullananlara-uygulanacak-cezalar/759463

Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek X platformunda yaptığı paylaşımda, “Kayıt dışılıkla her alanda etkin yöntemlerle mücadele ediyoruz! Büyük işletmelerin gerçek üretimlerini tespit etmek için yoğun randıman incelemeleriyle hammaddeden nihai ürüne giden süreci kontrol ediyoruz. Dürüst mükelleflerimizin her daim yanındayız, risk analizlerimizle kayıt dışılıkla yoğun mücadeleye devam edeceğiz.” açıklamasında bulundu. Vergi Denetim Kurulu’na bağlı vergi müfettişleri, sayın bakanın ifade ettiği mananın hayata geçirilmesi ve kayıt dışılıkla mücadele adına 9 büyükşehirde birçok büyük işletmede kapsamlı vergi incelemeleri gerçekleştiriyorlar. 

Söz konusu işletmelerin gerçek üretim miktarlarının ve maliyetlerinin tespiti için randıman analizi yapılmaktadır. Bazı işletmeler, üretimlerinin bir kısmını kayıt dışı satarak vergi kaybına sebep olabilmektedir. Randıman analizi yöntemiyle işletmelerin geçmişe yönelik olarak gerçek üretim ve satış miktarları tespit edilerek, vergi beyanlarının doğruluğu kontrol edilmektedir.

Örneğin sigara üretimi yapan bir işletmede, işlenmemiş tütün miktarından hareketle randıman analizi yapılabilmektedir. İşletmenin dönem başı tütün miktarı ile dönem içinde satın aldığı tütün miktarı toplanarak, dönem sonunda stoğunda kalan tütün miktarı bu toplamdan düşülmekte ve üretime sevk edilen tütün miktarından hareketle, üretilmesi gereken tütün mamulü miktarı hesaplanmaktadır. Daha sonra işletmenin satış miktarları ile üretildiği hesaplanan miktarlar karşılaştırılarak farklılık olup-olmadığı kontrol edilmektedir.

Randıman analizi yöntemiyle yapılan vergi incelemelerinde, işletmelerin gerçek üretim miktarları hesaplanırken, söz konusu işletmelerin kapasite raporları, ekspertiz raporları, kullandıkları makine, teçhizat, kullandıkları makinelerin teknik klavuzları vb. belgeler dikkate alınmaktadır. Ayrıca gerek duyulması durumunda işletmede deneme üretimi de yaptırılabilmektedir. Bu şekilde fiziki olarak hammaddeden ne kadar nihai ürün elde edildiği tepit edilebilmektedir.

İşletmelerin gerçek stok durumlarının tespiti amacıyla, fiili ve kaydi envanter çalışmaları da yapılabilmekte ve bu şekilde işletmenin belirli bir tarihteki fiziki hammadde, yarı mamul ve nihai ürün miktarları tespit edilmekte ve bu verilerden hareketle geçmişe yönelik analizler yapılmaktadır. İşletmelerin kullandıkları hammaddeler yanında, üretimde kullandıkları elektrik, doğalgaz, akaryakıt vb. enerji miktarı, yardımcı maddeler, işçi sayısı gibi veriler de hesaplamalarda dikkate alınmaktadır.

Randıman hesaplamaları yapılırken, sanayi ve ticaret odaları tarafından sektörlere göre verilmiş olan fire oranları da dikkate alınmaktadır. Yapılan hesaplamalarda fire oranlarının belirlenen oranlardan yüksek olması eleştiri konusu yapılmaktadır.

Sadece mal üreten işletmelerde değil hizmet üretimi yapılan işletmelerde de randıman analizi yapılabilmektedir. Örneğin soğuk hava deposu işletmeciliğinde, kullanılan elektrik miktarı ile depolama hizmeti verilmesi gereken hacim-miktar karşılaştırması yapılmaktadır.

Kayıt dışılığın önlenmesi açısından randıman analizi büyük önem taşımaktadır. Çünkü hammadde ve ara mamullerin ilk üretim aşamasındaki kayıt dışılık, sonraki aşamalara da sirayet etmekte ve çarpan etkisi oluşturmaktadır. Örneğin, pamuğun çekirdeğinden ayrılması faaliyetini yürüten çırçır işletmelerinde, çiğitli pamuktan üretilen pamuk miktarının bir kısmının kayıt dışı satılması durumunda, sonraki aşamalarda kayıt dışı iplik, kumaş ve konfeksiyon ürünü şeklinde süreç devam etmektedir. Bu nedenle ilk üretim aşamasında, kayıt dışılığın önlenmesi, sonraki aşamalarda da üretim ve ticaret faaliyetlerinin kayıt için de devam etmesini sağlamaktadır. 

Büyük oranda vergi kayıp ve kaçağına sebep olan sahte belge düzenleme ve kullanma fiillerinin tespitinde de randıman analizi büyük önem taşımaktadır. Üretim işletmelerinin düzenledikleri ve kullandıkları mal ve hizmet faturalarının gerçeği yansıtıp-yansıtmadığı randıman incelemesi yöntemi ile ortaya konulabilmektedir. Düzenledikleri belgelerde yer alan miktarlar kadar üretim yapılıp, yapılmadığı, kullanılması gereken hammadde, yardımcı madde, enerji ve işçilik vb. girdiler dikkate alınarak, satışlarının gerçek olup, olmadığı hesaplanabilmektedir. Yine sahte belge kullanma fillerinde, faturada yer alan mal ve hizmetlerin gerçekten alınıp, alınmadığı randıman hesaplamaları ile kontrol edilebilmektedir.

Yine iade incelemelerinde, iade edilecek vergi tutarının doğruluğunun kontrolünde, satış miktarlarının ve üretimde kullanılan girdilerin miktarı ve gerçek yüklenim miktarının tespitinde randıman hesaplamalarına başvurulabilmektedir. 

Yeminli Mali Müşavirler, mevzuatta belirtilen faaliyetleri yerine getirirken mevzuatta zorunluluk bulunması durumunda veya yapılan işin özelliğine göre gerekmesi halinde randıman analizi yapmaktadırlar.

3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun “Asgari Randıman Oranları ve Birim Satış Bedelleri” başlıklı 56’ncı maddesinde; “1. Maliye ve Gümrük Bakanlığı; imal ve inşa işlerinde, hammadde, yardımcı madde, enerji, işçilik ve benzeri ölçüleri esas alarak belli iş ve sanat kolları itibariyle asgarî randıman oranları tespit etmeye, alım-satım ve hizmet işlerinde ise asgarî birim satış bedellerini belirlemeye yetkilidir. 2. Mükelleflerin Katma Değer Vergisi, bu oranlara ve birim satış bedellerine göre hesaplanacak Katma Değer Vergisinden aşağı olamaz.” hükmü yer almaktadır. Hazine ve Maliye Bakanlığı bugüne kadar bu konuda herhangi bir düzenleme yapmamıştır. Bu nedenle söz konusu madde yürürlüğünden bugüne kadar uygulama alanı bulamamıştır.

Konuya ilişkin Danıştay kararları incelendiğinde idare lehine verilen kararların daha fazla olduğu görülmektedir. Danıştay’ın genellikle somut verilerden hareketle yapılan randıman hesaplamaları sonucunda bulunan matrah farkının hukuka uygun olduğu yönünde kararları mevcuttur. Ancak daha az sayıda da olsa mükellef lehine verilmiş aksi yönde kararlar da bulunmaktadır.

“Randıman incelemesi ile bulunan matrah farkı üzerinden re’sen vergi salınmasında yasaya aykırılık görülmemiştir.” (Danıştay Vergi Dava Daireleri E. No: 1998/284 kararı).(http://www. kararevi.com/karars/803848#.UpWsj8764xo. Erişim:19.11.2013). 

“Randıman veya verimlilik esası verilen yöntem; üretime sevk edilen belli miktar ve nitelikteki ham maddeden, belli üretim tekniğiyle, belli miktarda mamul üretilebileceği gerçeğine dayanır. Bu gerçek ise vergi ile ilgili muamelelerin gerçek mahiyetlerinin ortaya çıkarılmasında kanıt olarak kullanılmaya elverişli bir teknik icaptır. Dolayısıyla; randıman incelemesi sonucunda, mükellefin beyanına göre fark bulunması, defter ve beyanların gerçeği yansıtmadığını gösterir ve aksi ispatlanmadıkça, re’sen takdiri gerektiren bir nedendir.”(Danıştay 7’nci. Dairesi E.No: 2000/7876 kararı).

Danıştay’ın randıman incelemelerine ilişkin olarak mükellef lehine verdiği bazı kararlar ise aşağıdaki gibidir; 

“Randıman farkı bulunması, başkaca nedenler bulunmaksızın yükümlülerin defter ve belgelerinin ihticaca salih olmadığını göstermez” (Danıştay 9. Dairesi, Esas No: 1992/2662, Karar No: 1993/357 kararı).

“Açık ve inandırıcı tespit ve hukuken ve geçerli delillerle ortaya konulmadan randıman esasına göre yapılan hesaplamalar sonucunda kayıt dışı hasılatın bulunduğu ve bu durum defter ve belgelerin ihticaca salih olmadığının kanıtı olmaz (Danıştay 4. Dairesi Esas No: 1989/912 kararı).

Danıştay’ın randıman analizine ilişkin farklı kararları bulunmakla birlikte, genel olarak kararların idare lehine olduğu gözlenmektedir.

Kayıt dışılığın önlenmesinde, malların piyasaya ilk arzının kayıt dışı olarak yapılması, sonraki safhalarda da kayıt dışılığa neden olmaktadır. Bu nedenle imalat işletmelerinin, üretim ve satış miktarlarının tam olarak kavranması, sonraki safhalardaki kayıt dışılığın azalmasını sağlayacaktır.

Vergi incelemelerinde randıman analizi yönteminin daha sık ve etkin şekilde kullanımı, üretim işletmelerinin vergi matrahlarının tam olarak kavranmasına imkân verecek ve kayıt dışılığın azaltılmasına, vergi kapasitesinin ve gayretinin artırılmasına katkı sağlayacaktır.

Prof. Dr. Ersan Öz

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/maliyeden-kayit-disi-hasilat-icin-randiman-analizi-yontemiyle-vergi-incelemesi-hamlesi/759460

Kaynakça:

- Yolcu, Mehmet, Vergi İncelemelerinde Elektrik Tüketiminden Hareketle Yapılan Randıman Analizi, Gümrük ve Ticaret Dergisi, Sayı:2 Yıl: 2013

- Öz, Ersan ve Yolcu, Mehmet (2014). Bir Vergi İncelemesi Yöntemi: Randıman Analizi ve Vergi Gayretine Muhtemel Katkılarının Tartışılması. 29. Türkiye Maliye Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi, İİBF Maliye Bölümü, Antalya, 16 – 20 Mayıs, 2014.

Perşembe, 08 Ağustos 2024 09:58

Devreden KDV Sizlere Ömür

Torba kanunların vergi paketleri, artık hayatımızın değişmez, yorucu ve bıktırıcı gerçeği. Bunlardan sonuncusu olan 7524 sayılı Kanun 02/08/2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı. Söz konusu Kanun; yurt içi ve küresel asgari kurumlar vergisi, serbest bölgelerde faaliyette bulunan işletmelere sağlanan istisnanın ihracatla sınırlandırılması, vergi aslının uzlaşma kapsamından çıkarılması, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının ciddi miktarlarda artırılması gibi birçok önem arz eden düzenlemeyi içermektedir. 

Bu önemli düzenlemelerden bir diğeri de devreden KDV ile ilgilidir. Devreden KDV’nin; mükelleflerin devletten alacağı olduğu, bunun iade edilmesi gerektiği yıllardır yazılan, iş dünyasınca sıklıkla dile getirilen bir konuydu. Bu kronik sorun sonunda çözülmüş gibi görünüyor. Nasıl çözülmüş gibi görünüyor diye sorarsanız, cevap; hayal kırıklığı ile.

Konu hakkında yapılan düzenleme uyarınca; beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen KDV artık indirim konusu yapılamayacak, sonraki döneme devreden KDV hesabından çıkarılarak özel bir hesaba alınacak, özel hesaba alınan bu KDV, üç yıl içinde mükellefler tarafından yapılacak talep üzerine, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın talep tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yapılacak vergi incelemesi sonucunda incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir. Bu suretle talepte bulunulmayan KDV ise gider yazılamayacaktır.

Düzenlemenin gerekçesi şu şekildedir;

“Türk Vergi Sistemi incelendiğinde gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında herhangi bir yılın zararı, en fazla izleyen beş takvim yılı veya hesap dönemi kazancından indirim konusu yapılabilmektedir. Dolayısıyla mükelleflerin zararının süresiz olarak izleyen yıl kazancından indirimi söz konusu değildir. KDV uygulamasında ise mükelleflerin mal ve hizmet alımları nedeniyle yüklendiği KDV’nin ilgili dönemde indirilmemesi halinde, bu KDV tutarı sonraki döneme devretmekte, fakat devreden bu KDV’nin hangi sürede indirim konusu yapılabileceğine ilişkin bir sınır bulunmamaktadır. Teorik olarak 1985 yılından bugüne KDV mükellefiyeti bulunan bir mükellefin, 1985 yılında yüklendiği KDV’yi 2024 yılında indirebilmesi mümkündür. Bu husus mükelleflerin devreden KDV’sinin takibini güçleştirmekte ve devreden KDV’nin iadesinin yapıldığı işlemlerde haksız KDV iadelerine sebebiyet verilmektedir.

Ayrıca, defter ve belge saklama, tarh ve düzeltme işlemlerine ilişkin Vergi Usul Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı süreleri bulunmakta olup bu sürelerin geçtiği dönemlerin yüklenilen ve sonraki döneme devreden KDV tutarları bakımından incelenmesi ve kontrolü fiilen mümkün olamamaktadır. Bu da mükelleflerin devreden KDV tutarlarının doğruluğunun kontrolü açısında risk oluşturmakta, gerek Hazineye intikal ettirilecek verginin azalması gerekse haksız KDV iadesi gibi sonuçlar doğurabilmektedir.”

Gerekçeyi şaşkınlık içinde okuyor, sonra bir daha okuyup yine şaşırıyoruz ve bu döngü böyle devam edip gidiyor. Zira gelir ve kurumlar vergisinin gelir üzerinde alınan doğrudan vergiler olmasına karşılık, KDV işlemler üzerinden alınan dolaylı bir vergidir. Haliyle bu vergilerin temel kurucu öğeleri, mantığı ve sistematiği farklıdır. Bu halde, ilkindeki zarardan yola çıkıp, ikincisindeki devreden KDV’ye varmak mümkün değildir. Diğer yandan düzenlemenin; devreden KDV’nin indirim konusu yapılabileceği süreye ilişkin bir sınır bulunmadığı için takibinin güçleşmesi ve haksız iade gibi sonuçlara yol açma ihtimali nedenlerine dayandırılması, vergi adaletini uygun olmadığı gibi mükellef hakları açısından da izah edilebilir değildir. Mesele zamanaşımı ise, devreden ve iade edilecek KDV bakımından zamanaşımı sürelerinin uzatılması suretiyle çözüm bulmak mümkündür. KDV, indirim mekanizması üzerine inşa edilmiş olup, devreden KDV’ye bu şekilde sınır koymak vergiyi temelinden sarsmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. 

Bir sonraki adım inceleme sürecidir. Beş yıl içinde indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin müteakip üç yıl içinde yapılacak talep üzerine, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılacak vergi incelemesi sonucunda, incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün olabilecektir. Burada hemen göze çarpan nokta, zamanaşımının nasıl kolayca aşılabildiğidir. Mükelleflerin vergi incelemesi konusunda ne kadar istekli oldukları ise tartışmasızdır!  Gerekçede belirtilmiş biz de atlamayalım; yapılacak incelemede, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge veyahut indirim hakkı bulunmayan işlemlerden kaynaklı herhangi bir indirimin bulunduğunun tespiti halinde indirim şartlarını taşımayan bu tutarlar gider olarak dikkate alınmayacaktır. Üç yıl içinde inceleme talebi yapılmaz ise KDV gider dahi yazılamayacaktır. Yani devreden KDV’nin sizlere ömür olduğu nokta burasıdır. 

Düzenlemenin yürürlük tarihi 01/01/2030’dur. Diğer ifadeyle beş yıl içinde indirim yoluyla giderilemeyen KDV, ilk kez 2030’da devreden KDV’den çıkarılacaktır. Ters açıdan bakıldığında ise düzenlemenin yürürlük tarihi 01/01/2025’tir, zira beş yıllık süre bu tarihte başlamaktadır. Beş yıl boyunca devreden KDV olması halinde, en düşük tutarlı devreden KDV’nin indirim yoluyla giderilemediği kabul edilecek ve bu tutar sonraki döneme devreden KDV hesabından çıkarılacaktır. Gerekçeden öğrendiğimiz üzere, aradaki dönemlerden herhangi birinde ödenecek KDV’nin bulunması halinde, beş takvim yılının hesabına ödenecek KDV çıkan dönemi izleyen takvim yılından itibaren başlanacaktır. Mükelleflerin bu dönemlerden herhangi birisinde iade talep etmiş olmasının bu hesaba etkisi bulunmamaktadır.

Aklıma Nasreddin Hoca ile Timur arasında geçen meşhur fil hikayesi geldi. Ne diyelim; efendim bize verdiğiniz fillerden çok memnunuz, torbalar içinde paket paket yenilerini bekliyoruz.

Dr. İsmail PAMUK-YMM

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/devreden-kdv-sizlere-omur/759461

2024 hesap dönemi ikinci geçici vergilendirme dönemine ilişkin gelir ve kurum geçici vergi beyannamelerinin verilme süresi 19/8/2024 Pazartesi günü sona ermektedir.

2024 hesap dönemi ikinci geçici vergilendirme dönemine ilişkin bilançoların enflasyon düzeltmesine tabi tutulacak olması nedeniyle mükelleflerimiz ve meslek kuruluşlarından gelen talepler dikkate alınarak beyanname verme süresi 7/8/2024 tarihli ve 171 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleriyle 27/8/2024 Salı günü sonuna kadar uzatılmıştır.

Enflasyon düzeltmesi uygulaması, 17/12/2003 tarihli ve 5024 sayılı Kanunla 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin yeniden düzenlenmesi ve Kanuna geçici 25 inci maddenin eklenmesiyle 1/1/2004 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere vergi sistemimizdeki yerini almıştır.

Enflasyon düzeltmesi, paranın satın alma gücündeki değişmeler nedeniyle gerçek durumu ifade edemeyen mali tabloların, gerçek durumu ifade eder hale gelmelerini sağlamak üzere düzeltme işlemine tabi tutulmasıdır.

Bilanço esasına göre defter tutan gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri, enflasyon düzeltmesi şartlarının gerçekleşmesine bağlı olarak en son 2004 hesap dönemine ilişkin bilançolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutmuşlardır.

2021 hesap dönemi sonuna kadar, şartların gerçekleşmemesi nedeniyle enflasyon düzeltmesi yapılmamıştır.

2021 takvim yılı dördüncü geçici vergi dönemi sonu itibariyle enflasyon düzeltmesi yapma şartları gerçekleşmiş olmakla birlikte, TÜRMOB başta olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşlarının talepleri dikkate alınarak 20/1/2022 tarihli ve 7352 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanununa eklenen geçici 33 üncü maddeyle, 2023 hesap dönemi sonuna kadar enflasyon düzeltmesi ertelenmiştir.

2023 yılı ikinci yarısında çeşitli sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarından gelen talepler de dikkate alınarak konuyla ilgili akademisyenler ve meslek mensuplarıyla yapılan istişareler sonucunda enflasyon düzeltmesi uygulamasına yönelik gerek tebliğ, gerekse sirküler çalışmaları yürütülmüş ve uygulamaya yön verilmesinde ortak bir uzlaşma sağlanmıştır.

Enflasyon düzeltmesine tabi tutulacak mali tablolar ve yapılacak düzeltme işlemlerinin usul ve esasları 30/12/2023 tarihinde yayımlanan 555 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile belirlenmiştir.

Yine, 20/2/2024 tarihli ve 165 Sıra No.lu Vergi Usul Sirkülerinde enflasyon düzeltmesine tabi tutulacak mali tabloların düzeltme işlemlerine yönelik açıklamalar ve örnek uygulamalara yer verilmiştir.

Bu bağlamda, TÜRMOB tarafından enflasyon düzeltmesi yazılım programı hazırlanmış ve meslek mensupları ile mükelleflerin ücretsiz kullanımına sunulmuştur. Ayrıca, 2023 yılının ikinci yarısından itibaren Gelir İdaresi Başkanlığı temsilcilerinin de katılımlarıyla Türkiye genelinde yoğun eğitim programları yürütülmüştür.

Bu çalışmalar üzerine, 2023 hesap dönemi sonu itibariyle bilanço usulüne göre defter tutan tüm mükelleflerce mali tablolar enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş olup, bu düzeltme sonucu oluşan kar veya zararlar dönem kazancının tespitinde dikkate alınmamıştır.

2023 hesap dönemine ilişkin verilen yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyanname verme süreleri ile 2024 hesap dönemi birinci geçici vergi dönemi beyanname verme süresinin yakın olması nedeniyle ve ilgili meslek kuruluşlarından gelen talepler de dikkate alınarak 560 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile birinci geçici vergilendirme döneminde (Ocak-Mart 2024) mükelleflerin enflasyon düzeltmesi yapmamaları uygun görülmüştür.

Ayrıca, 560 Sıra No.lu Tebliğde sadece 2024 hesap döneminin birinci geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi yapılmaması ve 2024 hesap döneminin birinci geçici vergi dönemi gelir/kurumlar beyannameleri ekine bilanço eklenmemesi uygun görülmüş, izleyen geçici vergi dönemlerinde ise bu beyannamelere düzeltilmiş bilanço ekleneceği vurgulanmıştır.

Gelinen aşamada, Kanun hükmüne istinaden 2023 bilançoları enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş ve mükellefler, geçici vergi dönemleri dahil 2024 hesap döneminden itibaren iktisadi kıymetlerinin düzeltilmiş tutarları üzerinden amortisman ayırmaya başlamış, stoklarını değerlenmiş maliyet bedelleri ile dikkate almış ve düzeltmeye tabi tutulan kıymetlerin satılması durumunda da, maliyet bedeli olarak bu kıymetlerin düzeltilmiş tutarlarını esas alarak işlem yapmıştır.

Diğer taraftan, 2024 yılı ikinci geçici vergi dönemine ait beyannameler 1 Temmuz 2024 tarihinden itibaren mükelleflerce enflasyon düzeltmesi yapılarak verilmeye başlanmıştır.

Bu bağlamda, 2024 yılı ikinci geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi yapılması gerekmekte olup, mükelleflere kolaylık sağlanması amacıyla son kez geçici vergi beyanname verme süreleri 27 Ağustos 2024 Salı günü sonuna kadar uzatılmıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

T.C.

HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

  

VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/171

 

Konusu: 19 Ağustos 2024 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme ve ödeme sürelerinin uzatılması.

Tarihi: 7/8/2024

Sayısı: VUK-171/2024-9

1. Giriş:

Bakanlığımıza iletilen talepler nedeniyle, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 28 inci maddesindeki yetkiye dayanılarak 19 Ağustos 2024 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme ve ödeme sürelerinin uzatılması bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.

2. Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin Verilme ve Ödeme Sürelerinin Uzatılması:

19 Ağustos 2024 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme süreleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 27 Ağustos 2024 Salı günü sonuna kadar uzatılmıştır. Söz konusu uzatma, ilgili geçici vergi dönemi itibarıyla beyanname verme tarihi 19 Ağustos 2024 günü sonu olan özel hesap dönemine tabi mükellefleri de kapsayacaktır.

Duyurulur.

 

                                                                                                                                                                    Ayşe DİLBAY

                                                                                                                                                                      Gelir İdaresi Başkan V.

Page 83 of 1348

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
  • Yatırım Teşvik Belge Kapsamında KDV İstisnası Yatırım Teşvik Belgesi Sahibi Mükellefe Belge Kapsamındaki:· Makine Ve Teçhizat İthal…
Top