Mehmet Özdoğru
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 509)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı Hazırlandı
Tebliğ taslağının geliştirilmesi ve yayımlanmaya hazır hale getirilmesi için Başkanlığımızca çalışmalar devam etmekte olup, mevcut taslakta yer alan konuların geliştirilmesi, değiştirilmesi veya katkıda bulunulması ile ilgili görüş ve önerilerinizi 26/8/2024 Pazartesi günü mesai bitimine kadar This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. elektronik posta adresine iletebilirsiniz.
Söz konusu Tebliğ Taslağına ulaşmak için tıklayınız.
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 456)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı Hazırlandı
Tebliğ taslağının geliştirilmesi ve yayımlanmaya hazır hale getirilmesi için Başkanlığımızca çalışmalar devam etmekte olup, mevcut taslakta yer alan konuların geliştirilmesi, değiştirilmesi veya katkıda bulunulması ile ilgili görüş ve önerilerinizi 26/8/2024 Pazartesi günü mesai bitimine kadar This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. elektronik posta adresine iletebilirsiniz.
Söz konusu Tebliğ Taslağına ulaşmak için tıklayınız.
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 552)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı Hazırlandı
Tebliğ taslağının geliştirilmesi ve yayımlanmaya hazır hale getirilmesi için Başkanlığımızca çalışmalar devam etmekte olup, mevcut taslakta yer alan konuların geliştirilmesi, değiştirilmesi veya katkıda bulunulması ile ilgili görüş ve önerilerinizi 26/8/2024 Pazartesi günü mesai bitimine kadar This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. elektronik posta adresine iletebilirsiniz.
Söz konusu Tebliğ Taslağına ulaşmak için tıklayınız.
Vergi Usul Kanununun Mükerrer 413 üncü Maddesi Kapsamında Katılma Payı Alınması Amacıyla Tebliğ Taslağı Hazırlandı
Tebliğ taslağının geliştirilmesi ve yayımlanmaya hazır hale getirilmesi için Başkanlığımızca çalışmalar devam etmekte olup, mevcut taslakta yer alan konuların geliştirilmesi, değiştirilmesi veya katkıda bulunulması ile ilgili görüş ve önerilerinizi 26/8/2024 Pazartesi günü mesai bitimine kadar This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. elektronik posta adresine iletebilirsiniz.
Söz konusu Tebliğ Taslağına ulaşmak için tıklayınız.
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 483)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı Hazırlandı
Tebliğ taslağının geliştirilmesi ve yayımlanmaya hazır hale getirilmesi için Başkanlığımızca çalışmalar devam etmekte olup, mevcut taslakta yer alan konuların geliştirilmesi, değiştirilmesi veya katkıda bulunulması ile ilgili görüş ve önerilerinizi 26/8/2024 Pazartesi günü mesai bitimine kadar This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. elektronik posta adresine iletebilirsiniz.
Söz konusu Tebliğ Taslağına ulaşmak için tıklayınız.
YILLARA SARİ İNŞAAT ENFLASYON DÜZELTME OZELLİKLİ HUSUSLAR
* Geçici Vergi Beyanı verilmediği için 2024 Hesap Dönemi Kurumlar Vergisi / Gelir Vergisi Beyannamesinde düzeltme yapılacaktır.
* Reel olmayan finansman maliyeti hesaplanmaz.
* Yabancı para üzerinden işlemler için düzeltme yapılmaz.
* Maliyet ve hakedişler DEFTER KAYIT tarihi esas alınarak düzeltilir. Bu hesaplara ilişkin mahsuben verilen / alınan parasal olmayan avanslar, ödeme / tahsil tarihinden mahsup tarihine kadar düzeltilir.
* Farklar, "697- Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabı”nda izlenir. Bu hesap alacak ve borç kalanı vermesi durumuna göre "178- Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabı" veya "358- Yıllara Yaygın İnşaat Enflasyon Düzeltme Hesabı"na devredilerek kapatılır.
* İş bitiminde 2023 hesap dönemi sonuna kadar geçen süreye isabet eden kazanç düzeltme öncesi hükümlere, 2024 ve sonraki dönemlere isabet eden kazanç ise düzeltilmiş değerlere göre tespit edilir.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Birden Fazla Eksik Gün Nedeni
İşverenler çalışanların ilgili ay içerisinde eksik günleri olması durumunda "Eksik Gün Nedeni" ve "Eksik Gün Sayısı" bordroda göstermek durumundadır.
Eksik gün nedeni doğru seçilmeli ve gün sayısı da doğru olarak bildirilmelidir. Hayatın olağan akışı içerisinde eksik gün nedenleri değişebilmekte bazen de aynı ay içerisinde farklı eksik gün nedenleri ile karşılaşılabilmekte.
Böyle bir durumda sadece bir eksik gün nedeni seçilebileceği için işverenler ay içindeki farklı eksik gün nedenlerini 12- Birden Fazla eksik gün nedeni ile bildirmelidirler.
Örnek-1: İşçinin Ağustos ayında 3 gün ücretsiz izni 1 günde devamsızlığının olması durumunda toplamda eksik gün sayısı 4 eksik gün nedeni de 12- Birden fazla olacaktır.
Örnek-2: İşçinin Ağustos ayı içerisinde 4 gün ücretsiz izin alması durumunda eksik gün nedeni 21 - Diğer ücretsiz izin olacaktır. Ancak bu işçinin aynı zamanda ücretsiz yol izninde olduğunu da varsayarsak bu durumda eksik gün nedeni 12 Birden fazla olacaktır.
?Eksik gün nedenlerine ait kanıtlayıcı belgeler özlük dosyasında saklanmalıdır.
? Eksik gün nedenlerine ait belgelerin doğru olarak tutulması gerekir. Herhangi bir denetim veya şikayet sonucu eksik günü kanıtlayıcı belgelerin teslim edilememesi veya SGK tarafından geçerli kabul edilmemesi durumunda bildirilen eksik günler iptal edilecektir.
?Birden fazla kodu ile bildirilen eksik gün nedeni için ay içinden birden fazla eksik günü olması gerekir. Örneğin: İşçinin ücretsiz izinli olması durumunda buna uygun kod seçilmeli bunun yayında başka bir neden daha varsa birden fazla seçilmelidir.
?İstirahat raporu alınması durumunda başka bir eksik gün nedeni daha varsa birden fazla kodu seçileceği için MuhSGK'da istirahat sürelerinde çalışmamıştır "Evet" seçilmelidir.
?Belgelerde işçinin imzası olması gerekiyorsa mutlaka ıslak imzalı olması gerekir. (Ücretsiz izin formu vb.) aynı şekilde devamsızlık tutanakları da her gün için tutulmalı ve varsa şahitlerin imzası bulunmalıdır.
?Eksik günlere ilişkin belgelerin SGK tarafından istenilmesi durumunda zamanında teslim edilmelidir.
Devreden KDV Sorunu Çözülmüş Mü Oldu?
Mükelleflerin hakkı soyut bir varsayıma dayanılarak ortadan kaldırılamaz. Mükelleflere savunma hakkı verilmemesi de kabul edilemez. Belli ki bu düzenlemeye tepki geleceği düşünülerek yürürlük süresi 2030 başı olarak öngörülmüş. Ancak gerekçede yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki Maliye, bu kısıtlamayı 2025 başından itibaren yüklenilen KDV’ler için uygulamak niyetinde.
Değerli okurlar, beni takip edenler bilir, devreden KDV sorununu bu köşede defalarca yazdım. Devreden KDV, mükellefin ödediği KDV’yi indirimle gideremediği için iade hakkı olan işlemleri varsa “iade” adı altında devletten alacağı, bu tür işlemleri yoksa gelecekte tahsil edeceği KDV’lerden mahsup etmek suretiyle yine devletten alacağı tutarlardır.
KDV Kanununun KDV indirimini düzenleyen 29 uncu maddesine göre mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak yüklendikleri KDV’leri indirebilirler.
Bu maddeye göre indirim hakkı, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir.
Bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devreder ve mükellefe iade edilmez.
Bunun istisnaları vardır.
Birinci istisna, KDV oranı Cumhurbaşkanı tarafından indirilmiş (%1 veya %10 olarak belirlenmiş) teslim ve hizmetlerle ilgili olup indirilemeyen ve tutarı Cumhurbaşkanınca tespit edilecek sınırı aşan KDV’nin, nakden ve/veya mahsuben iade edilmesidir.
İkincisi ise tam istisna kapsamına giren işlemlerde (KDV Kanununun 11, 13, 14 ve 15 inci maddeleri ile 17 nci maddenin (4) numaralı fıkrasının (s) bendi uyarınca KDV’den istisna edilmiş bulunan işlemler) vergiye tabi işlemlerin olmaması veya hesaplanan verginin indirilecek vergiden az olması hallerinde KDV’nin iadesidir.
Özetlemek gerekirse, kanunda sayılmış olan tam istisna konusu işlemler, tam istisna mahiyetindeki geçici istisnalar ile indirimli orana tabi işlemlerde “indirilemeyen KDV”nin iadesi mümkün olup, diğer işlemlerde indirilemeyen KDV herhangi bir süre sınırı olmadan izleyen dönemlere nominal tutarı ile devreder. Herhangi bir endekslemeye tabi tutulmaz. Devreden bu KDV’ler, izleyen dönemlerde KDV beyannamesinin “önceki dönemden devreden KDV” satırında gösterilmek suretiyle bu dönemlerde hesaplanacak KDV’lerden indirilir.
Devreden KDV’nin herhangi bri endekslemeye tabi tutulmadan izleyen dönemlere devri zaten mükellef aleyhine bir durumdur. Çünkü enflasyonist dönemlerde bu tutar (alacak) erir.
Devreden KDV’nin mükellefe iade edilmemesi ve endekslenmeden izleyen dönemlere devri devletin finansman maliyetine katlanmadan mükellefin parasını kullanması anlamına gelir.
İşte bu nedenledir ki mükellefler, devreden KDV sorununun çözülmesi ve mükelleflere iade edilmesi yoluyla tasfiyesi yönündeki taleplerini sürekli gündemde tutmuşlardır.
Sayın Naci AĞBAL’ın Maliye Bakanı olduğu dönemde "devreden KDV’nin 12 ay içinde indirim yoluyla giderilememesi halinde mükellefe iadesini" öngören bir yasal düzenleme, tam hayata geçirilmek üzereyken Meclis Genel Kurulunda son dakikada verilen bir önergeyle metinden çıkarılmıştı.
O dönemde bu düzenlemenin yapılmaması, iadeyi yapmaya devletin gücünün olmadığı gerekçesiyle savunulmuştu.
Torba yasa ile KDV indirim hakkı beş yılla sınırlandırıldı!
“Devreden KDV sorunu” sıcaklığını eskisi kadar korumamakla birlikte gündemde kalmaya devam ederken, beklenmedik bir şekilde son torba yasa ile yapılan düzenleme ile mükelleflerin KDV indirim hakkı beş takvim yılı ile sınırlandırıldı.
Söz konusu düzenlemeye göre, beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarları, indirim KDV hesaplarından çıkarılarak özel bir hesaba alınacak ve mükellefin üç yıl içindeki talebine bağlı olarak bir yıl içinde yapılacak vergi incelemesi sonucuna göre gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecek.
Bunun anlamı devletin KDV borcunu tek taraflı olarak silmiş olmasıdır. Meşakkatli bir süreç sonunda vergi incelemesi ile bu KDV indiriminin gerçekliği sorgulanacak ve uygun görülen tutarı, incelemenin tamamlandığı yılda gider olarak yazdırılmak suretiyle mükellefe kısmen iade edecek.
Mükellefin %25 kurumlar vergisine tabi olduğunu varsayarsak, inceleme sonucunda mükellefin 100 birimlik KDV alacağının tamamı doğru kabul edilecek olursa devlet 100 birimlik mükellef alacağının sadece 25 birimlik kısmını iade edecek demektir. Tabii ki bunu da yaklaşık 9 yıla kadar sürebilecek bir gecikmeyle…
Bu düzenlemenin gerekçesi, devletin devreden KDV’nin önemli bir kısmını, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanımından kaynaklanıyor varsayması. Tabii ki bu tutarların bir kısmı bundan kaynaklanıyor olabilir. Bunu devletin 8 bine yaklaşan vergi müfettişi ile tespit edebilmesi gerekir. Bunu yapmayıp, kurunun yanında yaşı da yakarak, toptancı bir yaklaşımla “KDV alacağınızı siliyorum/vermiyorum” demesi çok ama çok sıkıntılı bir durumdur. Mükellef haklarının çok ciddi bir ihlalidir. Mülkiyet hakkına sebepsiz, haksız ve ölçüsüz bir müdahaledir.
Üstelik devreden KDV; yatırımlar, zararına satış, iade hakkının eksik kullanılması veya vergi dairesince eksik kullandırılması sebebiyle de oluşmuş olabilir. Bütün bu durumlarda mükellefe izah etme hakkı tanınarak KDV indirim hakkının korunması sağlanabilirdi.
Yapılan bu kısıtlamanın hiçbir haklı tarafının olmadığını düşünüyorum.
Düzenleme ne zaman yürürlüğe girecek?
Torba yasa ile yapılan değişiklik 1.1.2030 tarihinde yürürlüğe girecek. Buna göre indirim hakkı kısıtlanan KDV’lerin bu tarihten itibaren yüklenilmiş olması gerekir.
Oysa madde gerekçesinde yer alan açıklamalardan, Hazine ve Maliye Bakanlığının 1.1.2030 tarihinden önce yüklenilmiş olan KDV’ler için de indirim süresini beş takvim yılı ile sınırlı olarak uygulatma niyetinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu yaklaşım yasal düzenlemenin geriye doğru yürütülmesi anlamına gelir.
Uygulama nasıl yapılacak?
7524 sayılı Torba Yasa ile KDV Kanununun 58 inci maddesine eklenen 2 nci fıkrada, beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin nasıl ve ne zaman gider olarak dikkate alınabileceği düzenlenmiş bulunuyor.
Maddeye eklenen 3 üncü fıkrada ise, Hazine ve Maliye Bakanlığının, bu maddenin uygulanmasında vergi incelemesi dışında farklı usuller tespit etmeye, maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili olduğu hükme bağlanıyor.
Söz konusu hükümler 01.01.2030 tarihinde yürürlüğe gireceği için, yakın zamanda Hazine ve Maliye Bakanlığının usul ve esasları belirleme yetkisini kullanmasını beklemiyorum.
Yasal düzenleme ve gerekçede yer alan açıklamalardan hareketle sürecin aşağıdaki şekilde yürütüleceği anlaşılıyor:
-Gerekçedeki açıklamalara göre, 2025-2029 takvim yıllarına ilişkin vergilendirme dönemlerinin tamamında yer alan sonraki döneme devreden KDV tutarlarının en düşük olan tutarı,1.2030 tarihinden itibaren indirim hesaplarından çıkarılarak özel bir hesaba alınacaktır. İşte bu açıklamadan düzenlemenin geriye doğru yürütüleceğini anlıyorum.
-Yasal düzenlemeden hareketle, “beş takvim yılında indirimle giderilememe” analizinin her bir vergilendirme dönemi için (yani aylık bazda) yapılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin 2025 yılının Ocak dönemine ait sonraki döneme devreden KDV tutarının 2029 Aralık dönemine kadar (bu dönem dahil) her ay itibariyle indirimle giderilip giderilmediği kontrol edilmelidir. Başka bir ifade ile 2029 Aralık ayına kadar olan en düşük aylık devreden KDV tutarı 2030 Ocak döneminde indirim hesaplarından çıkarılmalıdır. Keza 2025 yılının Şubat dönemine ait sonraki döneme devreden KDV tutarının 2029 Aralık dönemine kadar (bu dönem dahil) her ay itibariyle indirimle giderilip giderilmediği kontrol edilmesi gerekir. 2026 yılına ait her bir vergilendirme dönemindeki devreden KDV tutarları da takip eden aydan başlayarak 2030 yılı sonuna kadar aynı şekilde kontrol edilmeli ve bu döneme kadar olan en düşük tutar 2031 yılı Ocak ayında indirim hesaplarından çıkarılmalıdır. 2029 yılına ilişkin devreden KDV’lerin ise 2033 yılı sonuna kadar indirim hakkı vardır.
-Gerekçeye göre, aradaki dönemlerden herhangi birinde ödenecek KDV’nin çıkması halinde, 5 takvim yılının hesabına ödenecek KDV çıkan dönemi izleyen takvim yılından itibaren başlanacak. Mükelleflerin bu dönemlerden herhangi birisinde iade talep etmiş olmasının bu hesaba etkisi olmayacak.
-Özel hesaba alınan tutar bu tarihten itibaren üç yıl içinde mükellefin talebi üzerine yapılacak vergi incelemesi sonucunda tespit edilecek tutar üzerinden, incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecek.
-Vergi incelemesi bir yıl içinde sonuçlandırılacak olup, incelemeler Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılacak. Bu düzenleme, inceleme sonucunda tespit edilebilecek haksız KDV indirimleri nedeniyle zamanaşımına uğramış vergiler bakımından tarhiyat yapılmasına dayanak olamaz. Ancak bu madde gereğince yapılacak incelemelerde, vergi inceleme elemanlarınca (veya yetki kullanılması halinde Yeminli Mali Müşavirlerce) sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanımından veyahut KDV mevzuatına göre indirim hakkı bulunmayan işlemlerden dolayı herhangi bir haksız indirimin tespiti halinde bu tutarlar gider olarak dikkate alınmayacak. Yani haksız indirimler, özel hesaptan çekilerek dönem giderine yazılabilecek KDV tutarlarından düşülecek. Her ne kadar kanunda belirtilmemiş olsa da ortada bir idari işlem bulunduğu için bu tespite mükellefin itiraz ve dava açma hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.
-Mükelleflerin üç yıl içinde inceleme talep etmemeleri halinde, talepte bulunulmayan KDV tutarları gider yazılamayacak. İstenirse bu tutarlar kanunen kabul edilmeyen gider olarak kayıtlardan çıkarılabilir.
-Yapılan düzenlemeye göre gider olarak yazılacak KDV’lerin ileride mükellefler nezdinde yapılacak KDV incelemelerinde tespit edilebilecek KDV farklarından mahsup edilmeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiş. Yani henüz zamanaşımına uğramamış dönemler bakımından gider yazılması kabul edilen KDV’lerin indirim hakkının devam ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda KDV ve gelir/kurumlar vergileri bakımından düzeltme mi yapılacak?
Bu yazı için son sözlerim…
Bunca yıllık meslek hayatımda bu kadar haksız bir düzenleme örneğine rastlamadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Mükelleflerin hakkı soyut bir varsayıma dayanılarak ortadan kaldırılamaz. Mükelleflere savunma hakkı verilmemesi de kabul edilemez.
Belli ki bu düzenlemeye tepki geleceği düşünülerek yürürlük süresi 2030 başı olarak öngörülmüş. Ancak gerekçede yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki Maliye, bu kısıtlamayı 2025 başından itibaren yüklenilen KDV’ler için uygulamak niyetinde.
Enflasyon düzeltmesinde düşülen tuzağa bu konuda düşmeyelim! Zamanında itiraz edelim.
Haksız düzenlemeye karşı çıkalım, düzenlemenin yürürlüğe girmeden kaldırılması için mücadele edelim…
Gerekçede, düzenleme ile mükelleflere devreden KDV’yi gider yazma imkânının (!) verildiği söyleniyor. Bu yaklaşımı asla kabul etmeyelim.
Erdoğan Sağlam YMM
https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/devreden-kdv-sorunu-cozulmus-mu-oldu,45999
Paylaşımlı Yolculuğa Vergi Açıklaması
Paylaşımlı yolculuk, dünyada 2009 yılından beri uygulanan ve araç sahiplerinin araçlarını başka kişilerle paylaşarak yolculuk etmelerini sağlayan bir seyahat şeklidir.
Ekonomik yolculuk sağladığı gerekçesiyle fiilen uygulanmakla birlikte, henüz yasal alt yapısı ve yönetmeliği bulunmayan, yasal altyapısı olmadığı için trafik cezaları yaptırımına maruz kalan, yolcu ve sürücü güvenliği gerekçeleri nedeniyle eleştirilen, taksiciler tarafından yasal olmayan yolcu taşımacılığı yapıldığı gerekçesiyle istenilmeyen bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygulamanın vergi boyutuyla ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen bir özelge kamuoyuyla paylaşıldı.
Paylaşımlı yolculuk sisteminin genel işleyişi
Sürücüler tarafından sisteme dahil olma süreci araç paylaşımı hizmet sağlayıcılarına ait uygulamanın mobil telefonlara indirilmesi, araç sahibinin sisteme dahil olması için yapmış olduğu başvuru ve başvurunun hizmet sağlayıcı tarafından kabul edilmesi aşamasıyla başlamış oluyor. Başvuru değerlendirme ve onay süreciyle ilgili bir takım güvenlik araştırmaları aşamaları olduğunu da belirtelim.
Sisteme dahil olan araç şehir içi veya şehir dışı yol güzergahı, tarihi ve saati ile bu güzergâh için sürücülerin kendi belirlemiş oldukları katkı payı tutarını sisteme giriyor. Aynı güzergâh için yolculuk yapacak kişi veya kişilerin seyahat için mobil uygulamadan onay vermesi durumunda paylaşımlı yolculuk sürücü ve yolcu tarafından onaylanmış olmaktadır.
Paylaşımlı yolculuk gelirlerinin vergilemesi
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından geçtiğimiz hafta verilen bir özelgede, Gelir Vergisi Kanunu’nun 37’nci maddesindeki her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, ticari kazancın Vergi Usul Kanunu hükümlerine ve Gelir Vergisi Kanunu’nda yazılı gerçek veya basit usullere göre tespit edileceği, binek otomobil ile paylaşımlı yolculuk platformu üzerinden yapılan şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyeti dolayısıyla elde edilen kazancın ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerektiği açıklanmıştır.
Ayrıca söz konusu özelgede Gelir Vergisi Kanunu’nun 47 ve 48’inci maddelerinde yer alan basit usule tabi olmanın genel ve özel şartlarının topluca taşınması halinde, kazancın basit usulde tespit edilebileceği açıklanmıştır.
Sürücüler ne yapacak
Paylaşımlı yolculuk sistemine araçlarıyla dahil olarak yolcu taşımak isteyen sürücülere mükellefiyet tesis edilerek ticari kazanç hükümleri çerçevesinde vergilendirilmesi gerekmektedir. Mükellefiyet tesis ettirilecek kişiler gelir vergisi kanununda belirtilen şartları taşımaları halinde kazançları basit usule tabi olarak tespit edilebilecektir.
Ticari faaliyet çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisinde tabi olduğundan dolayı, gerçek usulde mükellef olan sürücülerin aynı zamanda katma değer vergisi mükellefiyetleri de tesis ettirmeleri gerekmektedir. Kazançları basit usulde tespit edilen mükellefler tarafından yapılan teslim ve hizmetler ise katma değer vergisinden istisnadır.
Gerçek usulde vergilendirilecek mükelleflerin defter tutma, beyanname verme gibi mükellefiyet ödevleri olacağını da belirtmiş olalım. Sonuç olarak, fiilen uygulanmakta olan paylaşımlı yolculuk sisteminin hem kendi işleyişi ve kuralları ile ilgili olarak yasal düzenlemelere ihtiyacı olduğu hem de vergi mevzuatı yönünden kanun ve tebliğ düzenlemesine ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Mahmut Bülent YILDIRIM
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/paylasimli-yolculuga-vergi-aciklamasi/741478
Cebri Tahsil İşlemlerinde Hata Savı İleri Sürülebilir Mi?
Bu yazımda, idarenin vadesinde ödenmemiş alacaklarını tahsil amacıyla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında gerçekleştirdiği idari işlemler aleyhine, bu işlemlerde hata olduğu gerekçesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “hata ve düzeltme” müessesi kapsamında idari başvuru yapılıp yapılamayacağı üzerinde duracağım. Aslında bu konuyu daha önce, cebri tahsilat işlemleri içerisinde en çok karşımıza çıkan ödeme emri üzerinden incelemiştim. Bu nedenle konuyu önce yine kısaca ödeme emri üzerinden değerlendireyim.
Her idari işlem gibi, vergi dairelerince tanzim edilerek mükelleflere tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı da haksız oldukları iddiası ile tebliğini izleyen 15 gün içinde iptal davası açılabilir. Ancak bu davada ileri sürülebilecek iddialar, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi ile sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın varlık sebebi, ödeme emirlerinin ancak, kamu alacaklarının artık tartışılamayacak derecede kesinleşmiş aşamada bulunduğu hallerde oluşturulabilecek bir idari işlem olduğu düşüncesine dayanmaktadır. 6183 sayılı Kanun’un anılan maddesine göre, ödeme emirleri aleyhine açılacak davalarda davacı ancak, “böyle bir borcun olmadığı”, “borcun kısmen ödendiği” veya borcun zamanaşımına uğradığı” iddiasını ileri sürebilir. (Bu dava sebeplerinin içerik ve kapsamlarına daha önce değindiğimden tekrar aynı konulara girmiyorum)
Ödeme emirlerine karşı açılacak davaların, Vergi / Ceza ihbarnamelerine karşı açılan davalardan bir önemli farkı da, yürütmeyi durdurmamasıdır. Bir başka anlatımla ödeme emrini tebliğ eden vergi dairesi, bu ödeme emri aleyhine dava açılmış olsa dahi, icra işlemlerine devam edebilir. Ödeme emrinin yürütülmesinin durdurulabilmesi, ancak dava açılan mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı alınabilmesi ile mümkün olabilmektedir.
Kendilerine ödeme emri tebliğ olunanların, genellikle, ödeme emrinin ödeme yapılmış olmasına rağmen düzenlendiği veya önceden mahsup talebi bulunduğu veya ödeme emrinin çeşitli sebeplerle haksızlığına inandıkları durumlarda, düzeltilmesi veya iptal edilmesi için vergi dairelerine yazılı başvuruda bulundukları görülmektedir. Ancak bu başvuruların, ileride hak iddia etmeleri veya dava süresini durdurması / kesmesi açısından her hangi bir hukuki anlamı yoktur. Çünkü 6183 sayılı Kanun’da, ödeme merine karşı kullanılabilecek bir idari başvuru yolu düzenlenmemiştir. Öte yandan idari başvuru yolları konusunda Vergi Usul Kanunu’na bir atıf da yoktur.
Ödeme emri konusundaki taradığım yargı kararlarından hareketle ödeme emrine karşı “hata ve düzeltme” müessesesi kapsamında yapılacak idari müracaatın, dava açma süresini durdurmayacağı veya kesmeyeceği görüşünü savunurken oluşturduğum gerekçeleri kısaca şöyle sayabilirim.
- 213 sayılı Kanun’da düzenlenmiş hata ve düzeltme hükümlerinin 6183 sayılı Kanuna göre tesis edilen işlemleri de kapsayacağı yönünde bir düzenleme bulunmadığı,
- 6183 sayılı Kanun’da da konuya ilişkin olarak 213 sayılı Kanuna ilişkin bir atfın da bulunmadığı,
- Ödeme emrinin vergi borcunun artık ödenmesi gereken safhaya gelmesinden sonra düzenlendiği,
- 6183 sayılı Kanun’un 213 sayılı Kanun’a nazaran çok daha geniş bir kapsama sahip olduğu ve hemen hemen bütün kamu alacaklarının bu kanuna tabi olduğu, vergi alacaklarında hata ve düzeltme müessesesinin geçerliliğinin kabulü halinde diğer kamu alacakları ile vergi alacaklarının tahsil usulü konusunda bir ayrım ve eşitsizlik oluşacağı.
Kısaca, söylemek istediğimiz, ödeme emrine karşı kullanılabilecek başvuru yolunun sadece “dava yolu” olduğudur. Ödeme emri bazındaki bu görüşün, aslında 6183 sayılı Kanun kapsamında tanzim ve tebliğ olunan bütün idari işlemler için geçerli olduğunu söyleyebilirim.
Nitekim 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesine göre müteselsil sorumluluk çerçevesinde ödeme kendisine ödeme emri tebliğ olunan şirket yönetim kurulu üyesi, dava açmayarak ödeme emrinin haksız ve hatalı olduğu gerekçesi ile idareye müracaat etmiş, idare de bunun üzerine (dava açma süresini müteakip) haciz işlemi uygulamıştır. Anılan Yönetim Kurulu üyesi bu defa hacze karşı, düzeltme talebi bulunduğu ve ödeme emrinin hatalı-haksız olduğu gerekçesi haczin iptali için dava açmıştır. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, hacze karşı açılan davada, ödeme emri aleyhine hata ve düzeltme yoluna başvurulamayacağına, bu sebeple ödeme emrinin kesinleştiğine ve davanın reddedilmesi gerektiğine, karar vermiştir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun E. 2022/1675 K. 2023/586 sayı ve 7.6.2023 tarihli Kararına göre, “Vergi hatalarının düzeltilmesi ve reddiyat, Vergi Usul Kanunu'nun "Vergilendirme" başlıklı Birinci Kitabının "Vergi Alacağının Kalkması" başlıklı Altıncı Kısmında yer almaktadır. "Vergilendirme" kitabında yer alan ve söz konusu Altıncı Kısmın Üçüncü Bölümünde düzenlenen vergi muamelelerindeki hataların giderilmesini amaçlayan düzeltme ve şikâyet yolu kamu alacaklarının güvenceye bağlanması yahut tahsili amacıyla tahsil dairelerince 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca tesis edilen işlemleri kapsamamaktadır. Ödeme emri, kamu alacağı niteliğini kazanmış vergi ve cezaların tahsili amacıyla vergi idarelerinin tahsilat aşamasında düzenlediği işlemlerdendir. Davacı tarafından ileri sürülen tüm iddialar, ancak, ödeme emrine karşı süresinde açılan davalarda incelenebilir.”
Yine bildiğim kadarı ile 6183 sayılı Kanun’a göre yapılan teminat istemine karşı idari başvuru yapıp dava açmayan bir vergi mükellefinin tatbik edilen ihtiyati hacze karşı açtığı dava da teminat talebinin haksızlığına yönelik iddialar aynı gerekçe ile inceleme konusu yapılmamıştır.
Bu nedenle, cebri takip işlemlerine karşı illaki idari başvuru yollarını kullanmak isteyenlerin hata ve düzeltme yolunu değil, başkaca kanunlarda düzenlenmiş farklı hukuki yolları düşünmelerinde yarar vardır. Benden söylemesi. Bumin DOĞRUSÖZ
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/cebri-tahsil-islemlerinde-hata-savi-ileri-surulebilir-mi/760775