Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

7524 Sayılı Kanunla Tarhiyat Öncesi/ Sonrası Uzlaşmalarda uzlaşılan vergi ve cezaların %75'i ödenirse üzerinde uzlaşılan vergi cezasının( Vergi Ziyaı, Usulsüzlük, Özel Usulsüzlük Cezası) %25'inin indirileceğine ilişkin hüküm yürürlükten 02.08.2024 tarihî itibariyle kaldırılmıştır.

Bu durumda uzlaşılan vergi cezaları için süresinde ödense bile % 25 indirimli ödeme imkanı kaldırılmış, uzlaşılan cezanın tamamının ödenmesi zorunluluğu getirilmiştir.

UZLAŞMA DA ÖDEME ŞARTI YOKTUR. AYRICA USULSÜZLÜK VE ÖZEL USULSÜZLÜK CEZALARINA GECİKME ZAMMI İŞLETİLMEZ.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Pazartesi, 19 Ağustos 2024 09:35

Yatırım Yapan İşe Başlamadan Vergi Ödeyecek

Enflasyon muhasebesinin öngörülen geliri sağlamayacağını belirten TÜRMOB Başkanı Emre Kartaloğlu, ekonomi yönetiminin söyleminin tersine çok kazananın az, az kazanın ise daha çok vergi ödeyeceği görüşünü dile getirdi. Kartaloğlu, bir fatura dahi kesmemiş 100 bin işletmenin sürpriz vergiyle karşılaşacağını savundu.

Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) Başkanı Emre Kartaloğlu, kamunun enflasyon düzeltmesinden öngördüğü geliri sağlayamayacağını söyledi. Kurgulanan sistemin dış kaynak kullanan işletmelerin daha fazla vergi ödemesine yol açacağının altını çizen Kartaloğlu, buna karşılık büyük işletmelerin önlemlerini alarak özkaynaklarını güçlendirdiğini bildirdi.

Kartaloğlu, bu durumda ekonomi yönetiminin söyleminin tam tersi olarak çok kazananın daha az vergi ödeyeceği, az kazananın ise daha çok vergi ödeyeceği bir sonuç doğacağını kaydetti.

TÜRMOB’un Luca muhasebe sistemini kullanan mükelleflerin toplulaştırılmış bilgilerinden yapılan projeksiyonlara göre 1 fatura dahi kesmemiş 100 bin işletmenin sürpriz vergiyle karşılaşacağını vurgulayan Emre Kartaloğlu, yatırımcı şirketlerin de bu yöntemle adeta cezalandırılacağını aktardı. Kartaloğlu, yeni yatırım yapan bir şirketin daha üretime bile başlamadan vergiye tabi olacağını belirtti.

Enflasyon muhasebesi düzenlemesini EKONOMİ’ye değerlendiren Emre Kartaloğlu, 31 Aralık 2023’te doğru bir şekilde vergisiz düzenleme yapıldığını ve “gelir oluştuysa vergilendirilmeyecek” şekilde muhasebe kaydı yapıldığını ancak 2024’te vergili enflasyon düzeltmesinin başladığını belirterek, “2024 yılına geldiğimizde ilk geçici vergi ertelenmesi için çok uğraştık ve ertelendi. Ancak ikinci dönem geçici vergi bütçeye vergi geliri beklentisi vardı. Bütçenin vergiye ihtiyacı var, dolayısıyla ertelemeyeceğiz dediler. Normal 19 Ağustos’ta doluyordu, 27 Ağustos’a kadar uzattılar. Vergi takvimi zaten çok yoğun” dedi.

“Yatırım yapan işe başlamadan vergi ödeyecek”

■ Düzeltmenin mevcut halinin karşı çıkılan unsurlarını örneklendirebilir misiniz?

Şimdi şirketlerin varlıklarında, bilançonun aktiflerinde düzeltmeye tabi kıymetler var. Stok, mal, ilk madde, malzeme, mamul, üretilen mal, demirbaş, sabit kıymet, makine, taşıt, …bunlar düzeltilecek. Bunu ilk 6 ay için, yüzde 19,4 düzeltme katsayısı ile (Yüzde 20 diyelim) değerini artıracaksın.

Aktifin büyümesi, gelir demektir. Bunu gelir olarak yazacaksın. Karşılığında da bir varlığın var, bu varlığı ya borçlanarak ya özkaynakla alırsın. Maliye bunlardan sadece özkaynağı düzeltirim diyor. Özkaynağı yüzde 20 artırıyor. Varlıklarla özkaynak eşitse veya özkaynak büyükse sorun yok. Ancak borç özkaynaktan daha büyükse, borç düzeltilmediği için özkaynağı yüzde 20 oranında artırarak gider yazıyorum. Bu durumda gelir giderden daha fazla oluşuyor.

Yatırım aşamasında bir işletme düşünelim. 100 milyon liralık yatırım yaptı. Yüzde 20 düzeltme katsayısı var diyelim. 20 milyon lira gelir yazdı bu oran üzerinden. Bunu da yüzde 50 özkaynak, yüzde 50 borç ile finanse ettiğini düşünelim. İşletmeler Türkiye’de fizibilite yaparken, yüzde 75 borç, yüzde 25 özkaynakla rantabl görürse karar verir. Biz yüzde 50-50 diyelim. Yani 50 milyon borç, 50 milyon özkaynak.

Özkaynağı yüzde 20 oranında düzeltip 10 milyon gider yazalım. 20 milyon gelir, 10 milyon gider, sonuç 10 milyon lira kâr. Daha yatırıma başlamamış, fabrika bitmedi, satmaya, üretmeye başlamadım. Yüzde 25 yani 2.5 milyon lira bu yatırımcı vergi ödeyecek. Biz bunu ısrarla anlatmaya çalıştık. İki yıldır Cumhurbaşkanı Yardımcımızdan, Hazine ve Maliye Bakanı, Bakan Yardımcısı, Gelir İdaresi Başkanlığına anlatmaya çalıştık. Vergiye ihtiyaçları olduğu cevabını aldık. Daha bitmemiş yatırımdan vergi alınıyor.

“Hiç satış yapmayan 100 bin mükellef vergi ödeyecek”

■ Yatırımcı dışında faal olmayan işletmeler için de vergi doğacağı söyleniyor…

TÜRMOB’un Luca muhasebe programı var. Buradaki mükellefler üzerinden, toplulaştırılış verilerden analiz yaptık. Bu kayıtlar üzerinden baktığımızda 45 bin gayrifaal mükellef var ilk 6 ayda. Hiç alıp satış yapmamışlar, sıf1ır fatura kesmiş, hasılat sıfır. Bu işletmelerde de varlıklar enflasyon düzeltmesine tabi tutuldu. Karşılığındı da özkaynak var, enflasyon düzeltmesine tabi tuttuk 3 milyar 300 milyon lira vergi çıktı. Hiçbir şey satmayan mükellefler ve sadece Luca kullananlarda ortaya çıkan vergi bu kadar. Luca kullanım oranını dikkate alarak Türkiye genelinde hiç satış yapmamış en az 100 bin mükellef olduğunu söyleyebiliriz. Yani sadece bu durumda olanlardan 7-8 milyar lira vergi alınacak.

■ Peki sizin bu tespitinizi Bakanlık görmüyor mu?

Bakanlık da bu analizi yapıyor ama bütçenin vergiye ihtiyacı olduğunu söylüyor. Yatırım yapan, büyük bir haksızlıkla karşılaşıyor, bir nevi vergi cezasıyla karşı karşıya kalıyor. Gayrifaal olanlar haksız vergiyle karşılaşıyorlar.

■ Geçici vergiye olan itirazlar da artıyor…

Hem Ticaret Kanunu hem de VUK’ta hesap döneminin 1 takvim yılı olduğu yazar. Enflasyon düzeltmesiyle ilgili kanunda da “hesap dönemine uygulanır” diye yazıyor. Oysa biz şimdi bunu geçici vergi dönemlerinde de uygulamaya çalışıyoruz. Teknik olarak, kanuni olarak yanlış. Hesap dönemi dediğiniz şey, özel hesap dönemi uygulananlar hariç 31 Aralık’ta biter. Şimdi bu kadar kısa zaman diliminde envanter, sayım, değerleme kolay mı? Üstelik işletmelerin veri akışıyla da bu mümkün değil. SPK ve KGK bile büyük şirketlere yıllık yaptırıyor.

■ “Bölgede sorunlar bitmedi ama mücbir sebebi uzatmayacaklarını söylüyorlar”

Deprem bölgesi için mücbir sebep Ağustos sonunda bitiyor. Adıyaman, Malatya, Hatay, Kahramanmaraş mücbir sebebin uzamayacağını söylüyorlar. Bireysel mücbir sebep talebinde bulunabilir diyorlar. Orada sorunlar bittiyse, normale döndüğünü düşünüyorlarsa öyle takdir ederler ama öyle olmadığı çok net görülüyor. Yasal düzenlemeye ihtiyaç yok, mücbir sebep halini belirlemeye, uzatmaya Maliye Bakanlığı yetkili ve bunun mutlaka yapılması gerekiyor.

■ “Vergi etkisindeki eksiklikler giderilerek yıllık yapılmalı”

İş dünyasını, yatırım yapanları, gayri faal olanları, küçük, mikro işletmeleri bu kadar zor durumda bırakmaya gerek yoktu, meslek camiasını bu kadar zor durumda bırakmaya gerek yoktu. Yıllık yapılabilir, mevzuat eksiklikleri gözden geçirilip tamamlanabilirdi. Ne yazık ki bu yöntem tercih edilmedi. Bazı eksiklikler tamamlanarak yıllık yapılmalıdır. Vergi etkisindeki hatalar giderilerek yıllık yapılmalıdır.

Vergi geliri artmayacak

■ Tüm mükellefler aynı durumda mı olacak?

Büyük mükellefler aksiyonlarını aldılar. özkaynaklarını güçlendirdi. Bu işlemleri mali müşavirler yapıyor, bize haberler de geliyor. Büyük mükelleflerin vergisi azalıyor. Küçük mükellefler, yatırım yapanlar, satmayanlar vergi ödemek zorunda kalacaklar. Enflasyon düzeltmesi, reel olmayan kazançlar, muhtemel kazançlar üzerinden vergi alınacak şekilde kurgulanmış. Tamam, yılsonunda olabilir. Hep borçlusun, varlığın da var, özkaynağını düzelt denebilir ki bu da yanlıştır aslında. Özellikle yatırımcıyı resmen cezalandırmak demektir.

Gerçekleşmemiş kâr üzerinden vergi almak, finans yükünün altında iyice eziyor. Büyük işletmelerin hepsi enflasyon düzeltmesinden kâr edecek, daha az vergi ödeyecekler. Vergi adaletini ortadan kaldıracak. Bakanlık vergi gelirinin artacağını söylüyor etki analizinde ama bizim öngörümüz artmayacağı yönünde. Ancak artacaksa bile yani onlar haklıysa bile büyük mükelleflerin ki azalacak, küçüklerin vergisi artacak. Çok kazanandan az, az kazanandan hatta hiç kazanmayandan çok vergi alınacak.

Karyağdı: Vergi hukukunun temel ilkesinden sapmaya yol açıyor

Gelir İdaresi E. Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve Yeni Ekonomi Danışmanlık kurucu ortağı Nazmi Karyağdı, enflasyon düzeltmesi uygulamasında çok sayıda görüş farklılığı olduğunu belirtirken, bu durumun piyasada uyum maliyetinin artmasına neden olduğunu söyledi.

EKONOMİ’ye değerlendirmede bulunan Karyağdı, belirsizliklerin vergi mükellefl eri açısından uyumsuzluk, vergi ve ceza riskini artırdığını bildirdi. Düzeltme işleminin her işletmenin faaliyet kolu, bilanço ve sermaye yapısına göre değiştiğini kaydeden Karyağdı, bir genelleme yapılamayacağını, her işletmenin kendi aşına değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.

“Yatırım yapan işletme sıkıntı yaşayacak”

Vergi hukukunun en temel ilkesinin gelir elde edilmesi ve ödeme gücüne dönüşmesi olduğunun altını çizen Nazmi Karyağdı, “Enflasyon düzeltmesi uygulaması ise bu temel ilkeden sapmaya yol açmaktadır. Hem iş dünyası hem de muhasebe ve mali müşavirlik dünyası enflasyon düzeltmesinin belirli ölçeğin üzerindeki işletmelerde vergisel sonuç doğurmayan bir işlem olarak uygulanması talep ediyor. Enflasyon düzeltmesinin bütçedeki gelir vergisi ve kurumlar vergisi tutarlarına etkisini doğru tahmin etmenin imkansız olduğunu göz önüne aldığımızda bilhassa küçük ve orta ölçekli olup yatırım yapmış olan, nakit ve kazanç konusunda sıkıntı çeken işletmeler için ciddi bir kaynak sıkıntısı yaratma durumu söz konusudur” dedi.

Karyağdı, piyasalardaki beklentinin 2. ve 3. dönem geçici dönemlerinde enflasyon düzeltmesinin vergilerinde uygulanmaması ve TBMM açıldıktan sonra da bir yasal değişiklikle amaca özel enflasyon muhasebesi araçları (kısmi enflasyon muhasebesi araçları) ile devam edilmesi yönünde olduğunu belirtti.

https://www.ekonomim.com/ekonomi/kapisi-kapali-100-bin-isletme-vergi-verecek-haberi-761461

 

Mali İdarenin art arda yaptığı açıkla­malar dikkate alındığında yoğun yay­gın vergi incelemeleri yapılacağı an­laşılmakta. İnceleme sürecinin ve sonrasında izlenecek dava sürecinin iyi yönetilmesi süreç­ten hasarsız veya en az hasarla çıkılmasında çok önem arz etmektedir.

Çoğu zaman, vergi inceleme aşaması ve dava dosyasının hazırlanmasında tüm sürecin bir ki­şiye emanet edilmesi doğru olmayabilir.

Hatta dava değeri büyüdükçe ikinci bir gö­rüş alınması bir ihtiyaç olmaktan çıkar bir zorunluluk haline gelir. Hiçbir şeye hizmet etmezse yapılanların tam ve eksiksiz oldu­ğu hususu bir başka odak tarafından kontrol ve teyit edilmiş olur ki bu durum davanın so­rumlularını da rahatlatır.

İnşaatlarda nasıl kontrol mühendisli­ği kavramı varsa, uyuşmazlık süreçlerinde de “kontrol avukatlığı” düşünülmeli.

Kontrol eden, gözden geçiren o alanın uz­manı olan avukat, yapılan iş ve işlemler konu­sunda kullanılabilecek tüm argümanların kul­lanılıp kullanılmadığı, kullanılabilecek ilave bir argüman olup olmadığı, strateji ve izlene­cek yol konularında değerlendirmeler yapıp önerilerde bulunabilir.

Nasıl, önemli bir hastalık teşhisi kondu­ğunda veya tedavi için ağır bir ameliyat öne­rildiğinde, eldeki tüm tahlil ve dokümanlar­la, birden fazla doktora gidip izlenecek yol ko­nusunda emin olunmaya çalışılıyorsa, büyük tarhiyatlarda veya tarhiyat olasılıklarında bu tür davranışlar normal.

20 Başlıkta Süreç Nasıl Ele Alınmalı?

1-İnceleme raporu veya dava dosyasının gözden geçirilerek rapor halinde konuya ilişkin değerlendirmeleri ,yol haritası öneri­leri alınabilir.

2-Kullanılacak ana ve ilave argümanların be­lirlenmesi, sıralanması, ağırlık oranlarının formüle edilmesi.

3-Dosyaya sunulabilecek ilave yazılı uzman/ akademisyen görüşü, belge önerisi.

4-YMM raporu gerektiren hususlar varsa bu konularda özel amaçlı raporlar oluşturul­ması ve sunulması yararlı olur.

5-Teknik uzman raporu, değerlendirmesi ge­rekiyor olabilir mi? Hangi konuda, hangi içe­rikle?

6-Sanayi Odası vb bir oda veya birlikten alı­nabilecek yazı,belge vb sorunun çözümüne katkı verebilir mi?

7-Bazen Türkiye’deki kurumlardan veya bir başka ülke resmi dairesinden veya kuru­mundan belge, açıklama istenip dosyaya su­nulabilir. Dosyaya sunulacak yabancı belgele­rin apostilli olmasına dikkat edilir.

8-Geniş bir literatür taraması yapılarak, konu­ya ilişkin gazete yazıları, makaleler, kitap vb. çalışmalar dosyaya sunulabilir.

9-Danıştay Dairelerinin bu konudaki olumlu olumsuz tüm kararlarının tarihsel süreçte­ki gelişiminin araştırılması. Olumlu ve olum­suz kararların içerikleri ve detaylarının mevcut olayla benzerlik ve farklarının belirlenmesi.

10-Kararlar istikrar kazanmış, dava sorun­suz görünüyorsa farklı, sorunlu görünü­yorsa ne gibi ilave çalışmalar yapılması gerek­tiğinin tespiti.

11-Kararlarda dayanılan olumlu-olumsuz ge­rekçeler dilekçelerde işlenmiş mi?

12-İdarenin argümanlarının hepsine gerek­tiği ölçüde cevap verilmiş mi?

13-Danıştayda duruşma yapılması bir ihti­yaç veya yarar sağlayacaksa, duruşma ta­lebinin, dosyanın bu çerçevede ilave başvuru­larla güçlendirilmesi.

14-Duruşmada hangi argümanlar, hangi sı­rayla, hangi vurguyla seslendirilmeli, kimler hazır bulunmalı, ilave belge sunumu vb. konuların planlanması.

15-Konuya ilişkin oda, birlik, dernek vb. yarı kamu niteliğindeki kurumların görüş ve değerlendirmeleri önem arz edebilir.

16-Konuya ilişkin tüm kanun maddeleri(­güncel haliyle), müktezalar, sirküler ve tebliğ açıklamaları daha ilk aşamada gözden ge­çirilmelidir.

17-Anayasa Mahkemesi kararları konu öze­linde gözden geçirilmelidir.

18-Anayasal ilkeler çerçevesinde değerlen­dirme yapılmalıdır.

19-Ahim kararları göz önüne alınarak değer­lendirme yapılmalı.

20-Usul hukuku değerlendirmeleri yapıl­malı.

Şirketlerin muhasebe bölümleri, mali müşa­virleri, yeminli mali müşavirleri, avukatları ile müşavere içinde hareket edilmelidir. Vergi dava sürecinde sürece dışarıdan dahil edilecek avu­kat ve danışmanların şirket içindeki görevliler­den ayrıntılı değerlendirme ve görüş almaları her zaman çok faydalı olmuştur.

Zeki GÜNDÜZ

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergi-inceleme-surecinde-dort-goz-dort-el-kurali/742074

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 'yeni ekonomi programı' çerçevesinde vergiyle ilgili çeşitli düzenlemelere gitmeye hazırlanıyor. Bu kapsamda, vergi sorgulama işlemlerinden de ücret alınması planlanıyor.

Bakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Dijital Vergi Dairesi ve e-devlet üzerinden ücretsiz şekilde yapılabilen mükellefiyet, vergi levhası sorgulama ve doğrulama, şahıs veya şirketlerin ödediği vergi/ kurumlar vergisini sorgulama ücrete tabii olacak.

Vergi kimlik numarası sorgulama 25 kuruş

Gazete Duvar'ın haberine göre hazırlanan taslakta vergi kimlik numarası sorgulama 0,25 TL ve vergi kimlik numarası doğrulama 0,25 TL olarak belirlenirken, vergi levhası sorgulama ve vergi levhası doğrulama da 0,75 TL olacak. Ücretler, sorgulama başına alınacak.

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yeni düzenlemesine göre, vergi levhası ve vergi numarası sorgulama işlemleri artık ücretli olacak. Taslak çalışmaya göre, bu hizmetler için ödenecek ücretler 25 kuruş ile 360 lira arasında değişiklik gösterecek.

Beyanname göndermek de ücretli 

Her ay beyan edilen KDV ve muhtasar (şirkete göre 3 ayda bir) beyannamelerinde ortaya çıkan vergi dışında, maktu şekilde ücret alınacak. KDV ve muhtasar beyannamelerinden alınacak ücret ise 25 TL.

Geçici vergi, gelir vergisi ve kurumlar beyannamelerine yer verilmek zorunda olunan bilanço, gelir tablosu ve hesap özeti kısımlarından da ek ücret alınacak. Bilanço ekinden alınacak ücret 360,10 TL, gelir tablosu, işletme hesap özeti ve serbest meslek hesap özeti eklerinden alınacak ücret ise 171,90 TL olarak belirlendi.

Geçici vergi beyannamesine ek olarak alınacak maktu ücret 25 TL olarak listede yer alırken, gelir vergisi beyannamesinde bu ücret 50 TL olarak belirlendi. Kurumlar vergisi beyannamesinden alınacak maktu ücret ise taslak onaylanırsa 75 TL olacak.

'Vergi borcu yoktur' belgesi 5 tl olacak

Firmaların, Dijital Vergi Dairesi sisteminden yıllardır ücretsiz olarak almış olduğu ve kamu kurumlarına verdiği hizmetin bedelini alması için idareye sunulması gereken “Vergi borcu yoktur” belgesi için de 5 TL alınacak.

Bakanlık kaynaklarına göre taslak çalışma onaylanırsa eylül ayı itibariyle yürürlüğe girecek.

Kaynak, Ekonimim Gazetesi

Pazar, 18 Ağustos 2024 13:07

Arsa Cins Tashihi Ve Vergilendirmeye Etkisi

Vergi İdaresine göre:

* Arsanın satın alınması sonrasında

> Konut / İşyerinin Özel İnşaat kapsamında inşa edilmesi veya

> Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi kapsamında müteahhitten alınan Konut / İşyeri Bağımsız Bölümün tapuya tescili, Cins Tashihi sayılarak Tapuya Tescil Tarihi iktisap tarihi olarak kabul edilir.

Bu durumda Konut / İşyerinin Tapuya Tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkarılması halinde elde edilen kazanç değer artışı kazancı kapsamında vergilendirilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

 

Şirketler büyüyen faaliyet hacimlerine bağlı olarak çeşitli nedenlerle yeni yatırımlara ihtiyaç duymaktadır. Enflasyon muhasebesinin özellikle vergi efekti oluşturduğu dönemlerde ise uzun soluklu yatırımlar yatırımcı için vergi yükü oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bu tarz durumlarda denge politikası izlemek ve süreci lehe çevirmek önemli bir meziyet.

Bu makalemiz ile enflasyon muhasebesinin uygulandığı dönemlerde bir yatırımın nasıl finanse edilmesi gerektiğine değinecek; yatırım sürecini fırsata dönüştürmenin yolunu göstereceğiz.

Enflasyon Muhasebesi Niçin Yatırımcıyı Olumsuz Etkiliyor?

Bildiğimiz gibi, enflasyon muhasebesinde parasal olmayan Aktif ve Pasif kalemler düzeltmeye tabi tutulmaktadır. Hangi hesap gruplarının parasal olmayan kıymet olarak enflasyon düzeltmesine tabi tutulacağı 555 Seri No.lu VUK Tebliği’nde açıklanmıştır.

Parasal olmayan aktif kıymetler enflasyon muhasebesinde gelir efekti yaratırken, parasal olmayan pasif nitelikli kıymetler ise gider efekti yaratmaktadır. Enflasyon muhasebesinin gelir ve buna bağlı vergi efektinden olumsuz yönde etkilenmemek adına aktif ve pasifi bir denge içerisinde tutmak büyük bir önem arz etmektedir.

Hemen aktifleştirilmeyen uzun soluklu yatırımlar “258-Yapılmakta Olan Yatırımlar” hesabında izlenmekte; yatırımın tamamlanmasına bağlı olarak da ilgili oldukları duran varlık kalemlerine virmanlanmaktadır.

Yapılmakta olan yatırımlar da enflasyon muhasebesi uygulamasında parasal olmayan aktif kıymet kapsamında tanımlandıkları için düzeltmeye tabi tutulmakta; düzeltme işlemi sonucu ortaya çıkan enflasyon köpüğü de gelir unsuru olarak finansal tablolara (gelir tablosu) yansımaktadır. Bu hesap, düzeltme işlemine tabi tutulduğunda gelir doğururken, halen yatırım safhasında olduğu için gider efekti (amortisman gideri) yaratmamaktadır. Bu nedenle enflasyon geliri vergi yüküne neden olmaktadır. Kısaca ve öz itibariyle ortaya çıkan sonuç bu yöndedir.

Peki Bu Sonucu Bertaraf Etmek İçin Ne Yapmalıyız?

Sakın yanlış anlaşılmasın! Vergili enflasyon muhasebesinin uygulandığı dönemde yatırım yapmayın demiyoruz. Yatırım yapın. Ama yatırımın finansman kompozisyonunu da doğru planlayın ki enflasyon muhasebesinin vergi efektinden olumsuz etkilenmeyin.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Eğer yapacağınız yatırım, yatırım teşvik mevzuatı bakımından teşvik ediliyorsa bu fırsatı kaçırmayın. Çünkü, yatırım teşvik mevzuatı yatırımın türüne göre size çeşitli teşvikler (vergi indirimi, KDV muafiyeti, Gümrük Muafiyeti gibi,) sunmaktadır. Bu teşvik unsurlarından niçin mahrum kalasınız ki.  

Enflasyon muhasebesi uygulamasında, parasal olmayan aktif “258-Yapılmakta Olan Yatırımlar” hesabının gelir efekti ve beraberinde vergi yükü doğurduğunu biliyoruz. O zaman bu gelir ektisini ve vergi yükünü bertaraf edecek yatırım tutarı kadar parasal olmayan pasif bir kıymete ihtiyacım var. Bu pasif kıymet, hem yatırımın finansmanında kullanılmalı hem de şirkete ayni ya da nakdi “SERMAYE” olarak “DIŞARIDAN” enjekte edilmeli ve eş anlı yapılmalıdır.

Yatırım yapılmadan önce ve yatırım tutarı kadar şirkete konulacak olan “AYNİ SERMAYE” sizi sadece enflasyon muhasebesinin olumsuz etkisinden korur ve başa baş noktasında tutar. 

Ancak, önce nakdi sermaye artırımında bulunup sonra artırılan tutarı yatırımın finansmanında kullanırsak enflasyon muhasebesinin olumsuz etkisini bertaraf etmekle kalmaz bir de Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesinin “ı” bendinde hüküm altına alınan, nakit sermaye artırımı faiz indiriminden (%50 nisbetinde) yararlanmaya hak kazanmış oluruz.

Hele bir de nakit sermaye artırımı yapar, yatırımı teşvik belgesine bağlar ve nakden artırılan sermayeyi teşvik belgeli yatırımın finansmanında kullanırsak, yararlanacağımız faiz indiriminin oranı %50 ‘den %75’e çıkmaktadır ki, bu avantaj da kesinlikle kaçırılmaz.

Ancak, bunların hiç birini yapmadan yatırıma girişirseniz, yatırım aktifleştirilmediği takdirde elinize geçecek olan tek şey, vergi yükü olacak.

Gelin Bu İki Versiyonu Bir de Örnekler Üzerinden Anlatalım

Örneklerdeki oranlar ya da katsayılar anlaşılması için basitleştirilmiş ve varsayımsal olarak belirlenmiştir.

Örnek 1: Çınar A.Ş.,  üretim hacminin artmasına bağlı olarak Mart/2024’de yeni bir yatırım kararı almıştır. Alınan karar çerçevesinde yatırımın 2 yıl içerisinde tamamlanması planlamaktadır.   

Yatırım için teşvik olup olmadığı araştırması yapmaksızın harcamalara başlayan Çınar A.Ş.’nin 2024 yılı sonuna kadar “258-Yapılmakta Olan Yatırımlar” hesabında 100 Milyon TL olduğu görülmüştür.

Enflasyon muhasebesi uygulamasında, söz konusu yatırımın düzeltme katsayının %30 olduğu tespit edilmiş olup sadece bu düzeltme işleminden 30 Milyon TL tutarında Enflasyon farkı (geliri) oluşmuş ve üzerinden 7,5 Milyon TL Kurumlar Vergisi ödenmiştir.    

Örnek 2: Çınar A.Ş. Mart/2024 tarihinde 100 Milyon TL tutarlı ayni sermaye artırımı yapmış ve akabinde yatırıma girişmiş olsun. “258-Yapılmakta Olan Yatırımlar” hesabının 2024 yılı sonu itibariyle enflasyon düzeltmesinden 30 Milyon TL gelir, artırılan ayni sermayenin düzeltmesinden ise 30 Milyon TL gider oluştuğu durumda, net etki (30 - 30=0) sıfır olacaktır. Böylece, enflasyon düzeltmesinin yatırım üzerindeki olumsuz etkisi de ortadan kaldırılmıştır.

Örnek 3: Çınar A.Ş. yatırım planını hayata geçirmeden önce araştırma yapmış ve söz konusu yatırımın 4. Bölgeye sağlanan destek ve teşvik unsurlarından yararlanacağını fark etmiştir. Yatırım teşvik belgesine başvuru yaparak teşvik belgesini almıştır. Yine yatırımın tamamlanma süresini ve enflasyon muhasebesinin uygulandığını göz ardı etmeyen mali işler müdürü Ahmet Bey, nakit sermaye artırımıyla yatırımın finanse edilmesinin daha doğru bir yöntem olduğuna karar kılmış ve yönetimi sermaye artırıma ikna etmiştir. Yatırımın nakit sermaye artırımı ile finanse edilmesi için yönetim tarafından karar alınmıştır. 

Bu kurguda;

-        Çınar A.Ş. yapacağı yatırımı teşvik belgesine bağladığı için 20 Milyon TL KDV istisnasından yararlanarak bu yükten kurtulmuştur.

-        100 Milyon TL olarak gerçekleşen yatırım harcaması için 30 Milyon TL yatırıma katkı tutarına (yatırımın kurumlar vergisi alınmaksızın devletçe finanse edilen kısmı) hak kazanmıştır.

-        Enflasyon muhasebesinin yatırım üzerindeki olumsuz etkisi ortadan kaldırılmıştır.

-        Aynı zamanda artırılan nakit sermaye artırımı faiz indirimden kaynaklı olarak 50 Milyon TL indirim hakkı elde etmiştir.

Her ne kadar varsayımlar ve sonuçları kurgusal olsa da Örnek 3’te belirtilen ve ortaya konan durum, diğer iki alternatife göre en karlı yöntem olarak durmaktadır.

Ahmet bey ödüllendirilir mi bilinmez ama en azından bir alkışı hak ettiği ortadadır.       

Şaban Atuçuran
Direktör
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://kpmgvergi.com/

Mücbir sebep hali devam eden mükellefe vergi borcu için "ilave süre" imkanı tanınacak. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Depremden sonra uygulamaya aldığımız mücbir sebep hali bu ay sona eriyor. Mücbir sebep halleri devam eden mükelleflere ise taleplerine bağlı olarak ilave süre imkanı tanıyoruz" ifadelerini kullandı.

Hazine ve Maliye Bakanlığınca, depremden etkilenen illerde, deprem tarihi itibarıyla mükellefiyet kaydı bulunanların mücbir sebep halinde oldukları kabul edilmişti.

Beyanname ve bildirimlerin verme süresi ertelenirken, mücbir sebep hali kademeli olarak sonlandırılmıştı.

Halihazırda mücbir sebep halleri devam eden Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya ile Gaziantep'in İslahiye ve Nurdağı ilçelerindeki mükellefler için bu hal 31 Ağustos'ta sona erecek.

Ertelenmiş beyannameler için özel takvim

Söz konusu mükelleflerin mücbir sebep hali döneminde ertelenmiş beyannameleri için özel beyan ve ödeme takvimi oluşturulurken, Bakanlık, aylık, 3 aylık ve yıllık olarak farklı beyanname verme ve ödeme süreleri belirledi.

Bu kapsamda KDV beyannameleri 30 Eylül'e kadar verilebilecek. Ödemeler için vergilendirme dönemleri itibarıyla 4 farklı tarih uygun görüldü.

Ödemelerin ilki eylül ayında başlayacak, izleyen ödemeler takip eden ay sonları yapılabilecek.

Gelir stopaj vergisi beyannameleri ise 31 Ekim 2024'e kadar verilecek. Bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergiler için de 4 farklı ödeme tarihi belirlendi. 2022 ve 2023 yılına ilişkin yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannameleri 31 Ekim'e kadar verilebilecek. Bu beyannameler için ödemeler sırasıyla 2 Aralık 2024 ve 31 Aralık 2024'e kadar yapılacak. Motorlu taşıtlar vergisinin 2023 yılı 2'nci taksiti ile 2024 yılı 1'inci ve 2'nci taksitlerine ilişkin ödemeler ise 2 Aralık'a kadar yapılabilecek.

Mükelleflere ilave süre

Depremden vergi ödevlerini yerine getiremeyecek şekilde etkilendiğini ve mücbir sebep halinin kendileri için devam ettiğini belirten mükellefler gerekli belgelerle bağlı bulundukları vergi dairelerine bireysel olarak başvurabilecek.

Söz konusu talepler Gelir İdaresi Başkanlığınca değerlendirilecek. Mücbir sebep halinin devam ettiğine karar verilen mükelleflere ilave süre verilebilecek. Gerekli şartları taşıyan mükelleflerin borçları, faiz alınmaksızın, 24 aya kadar taksitlendirilebilecek.

Mücbir sebep nedeniyle ödenememiş vergi borçlarını tek seferde ödemek konusunda zorluk yaşayacak mükellefler, ödeme sürelerini takip eden ay sonuna kadar borçları için taksit talebinde bulunabilecek.

https://www.dunya.com/ekonomi/bakan-simsek-acikladi-vergi-mukelleflerini-ilgilendiriyor-mucbir-sebep-hali-devam-edene-ek-sure-haberi-741928

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak, işyerlerinde çalışanların sosyal güvenlik haklarını korumak ve işverenlerin yasal yükümlülüklerini mevzuata uygun yerine getirip getirmediklerini denetlemek amacıyla inceleme ve soruşturma yapabilmektedir.

2024-2026 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program’da 2024 yılı öncelikli reform ve çalışma Alanları” olarak “Veriye dayalı risk odaklı denetim faaliyetlerinin yaygınlaştırılacağı, bu çerçevede kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ücretle mücadelede veri analizine dayalı risk odaklı denetim faaliyetlerinin artırılarak prim tabanın genişletileceği” yönünde açıklama yapılmıştır.

Yine, 2024-2028 yıllarını kapsayan SGK Stratejik Planı’nda prim gelirlerini artırmak, sosyal güvenliği yaygınlaştırmak, güçlü bir denetim ve kontrol mekanizmasıyla kayıtlı istihdamın artmasına yönelik çalışmalar yapmak şeklinde hedef ve bu hedeflere ulaşmak için yapılacak faaliyetlere yer verilmiştir.

Bu çerçevede, önceki yıllara kıyasla 2024 yılı içinde diğer kamu kurumlarında (Hazine ve Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı vd.) olduğu gibi SGK’nın da yoğun bir şekilde işyerlerinde denetim faaliyetine başladığı görülmektedir.

Makalemizde, işyerlerinin SGK denetimine girmesine yol açan durumlara ve denetim sürecinin etkin bir şekilde nasıl yönetilebileceğine değinilecektir.

İşyerleri SGK denetimine hangi durumlarda girer?

İşyerlerinde özet olarak aşağıda belirtilen durumlarda SGK denetimi söz konusu olabilmektedir.

- İhbar veya şikâyet olması halinde,

- İş kazası ve meslek hastalığı olaylarında,

- 3 aydan daha önceki dönemler için geriye dönük bildirge verilmesi halinde,

- Asgari işçiliğe konu işler kapsamında,

- SGK’nın risk analize dayalı incelemeleri

- Kayıt dışı istihdamla ilgili yapılan çapraz kontroller

- Diğer kamu kurumu denetim elemanlarınca yapılan inceleme ve ihbarlar

- SGK’nın gerekli gördüğü diğer durumlar

SGK denetimlerinin en yaygın sebeplerinden biri, çalışanlar veya üçüncü kişiler tarafından yapılan şikâyetlerdir. Çalışanlar, sigortasız çalıştırılma, eksik gün bildirme, primlerin düşük gösterilmesi gibi konularda SGK'ya şikâyette bulunabilmektedir. Bu tür şikâyetler, SGK'nın işyerine yönelik bir denetim başlatmasına yol açabilmektedir.

İşyerinde meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı olayları, SGK denetimlerini tetikleyebilmektedir. Özellikle ağır yaralanmalar, ölümle sonuçlanan kazalar, tedavi masrafı yüksek olan olaylar SGK'nın işyerlerinde detaylı bir inceleme yapmasına yol açmakta ve bu tür kazalar sonrasında, kazaya maruz kalan kişinin sigortalılık bildirimleri, işverenin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki sorumlulukları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

Yine, SGK, belirli dönemlerde rutin olarak işyerlerini denetime alabilmektedir. Bu tür denetimler genellikle risk odaklıdır ve işyerlerinin sektörü, büyüklüğü, kayıt dışı istihdam oranı gibi kriterler dikkate alınarak gerçekleştirilmektedir. Özellikle yüksek risk taşıyan sektörlerde faaliyet gösteren işyerleri, daha sık denetime tabi tutulmaktadır.

Vergi müfettişi, iş müfettişi gibi diğer kamu kurumu denetim elemanlarının kendi mevzuatları gereği yaptıkları denetimler, SGK’nın çeşitli kamu kurumlarından aldığı bilgilere göre yaptığı çapraz kontroller sırasında sosyal güvenlik mevzuatı ile ilgili tespit edilen aykırılıklar nedeniyle işyerlerinde SGK denetimi gündeme gelebilmektedir.

Denetim sonucunda işyerleri ne tür yaptırımlarla karşılaşabilir?

SGK denetimi söz konusu olduğunda işyerleri aşağıda özet olarak belirtilen risk ve mali yaptırımlarla karşı karşıya kalabilmektedir.

- Ek prim tahakkuku, gecikme zammı ve gecikme cezası

- İdari para cezası

- İstihdam teşviklerden yasaklılık

Asgari ücret desteğinin kaybı ve iptali

Örneğin, SGK denetimleri sırasında yapılacak incelemelerde, sigorta primine tabi tutulması gereken bir ödemeden sigorta primi kesilmemiş olması durumunda geriye dönük olarak ek prim tahakkuku, idari para cezası, asgari ücret desteklerinin iptali gibi riskler gündeme gelebilecektir.

Yine, işyeri kayıt ve belgelerinin süresi içinde tam olarak ibraz edilmemesi veya geç ibraz edilmesi halinde asgari ücretin 3 ila 12 katı arasında idari para cezası ile karşı karşıya kalınabilecektir.

Denetim süreci nasıl yönetilmeli?

SGK kayıt dışı istihdamla mücadele konusuna büyük önem vermekte ve buna yönelik risk odaklı denetim modelleri geliştirmektedir. Ayrıca denetimlerde çeşitli çapraz kontrol yöntemleri kullanılmaktadır.

Sosyal güvenlikte prim tahsilat zamanaşımı 10 yıl olup, işyeri kayıt ve belgelerinin en az 10 yıl süreyle saklanması ve SGK denetim elemanlarınca istenildiğinde de 15 gün içinde ibraz edilmesi gereklidir.

Dolayısıyla, SGK her zaman geriye doğru 10 yıllık süre için sigorta primi, idari para cezası, gecikme cezası/gecikme zammı, teşvik ve desteklerden yasaklılık gibi yaptırım uygulayabilmektedir.

Sosyal güvenlik mevzuatı çok sık değiştiği için, denetimlerde geçmiş dönemlerdeki mevzuat uygulamalarının da biliniyor ve buna göre hareket ediliyor olması gerekmektedir.

Yine, SGK denetim elemanları tarafından düzenlenen tutanaklar aksi mahkeme kararıyla sabit olana kadar geçerli sayılmaktadır.

Dolayısıyla, SGK denetim süreci, zaman zaman işverenler için stresli ve zorlayıcı olabilmektedir. Ancak, bu sürecin etkili bir şekilde yönetilmesi, olası cezaların önlenmesi ve işyerinin itibarının korunması açısından kritik öneme sahiptir.

- Denetim öncesi hazırlık

Öncelikle, SGK denetimine tabi olma riski olan işyerlerinin, denetim öncesinde tüm yasal yükümlülüklerini yerine getirdiğinden emin olmak için düzenli iç denetimlerin yapılmasını gerektirir. İşyerinin tüm belgeleri eksiksiz ve doğru bir şekilde tutulmalıdır. Özellikle bordrolar, işe giriş-çıkış belgeleri, iş sözleşmeleri ve SGK'ya yapılan bildirimlerin düzenli olarak kontrol edilmesi önemlidir. Bu amaçla, gerekli olması halinde profesyonel destek alınarak periyodik check-up denetimi yaptırılmalıdır.

Denetim elemanları tarafından ibrazı istenen kayıt ve belgeler önceden incelenmeli varsa mevzuat eksikleri tamamlanmalıdır.

İbrazı istenen belgeler süresinde ve tutanak karşılığında güvenli bir şekilde teslim edilmelidir.

- Denetim sırasında dikkat edilmesi gerekenler

Denetim sırasında SGK denetim elemanları ile iş birliği yapmak ve denetim elemanlarının işlerini kolaylaştıracak şekilde hareket etmek önemlidir. İşveren veya yetkilendirilmiş temsilci tarafından, denetim elemanlarına gerekli tüm belgelerin eksiksiz bir şekilde sunulması ve ayrıca denetim sırasındaki sorulara doğru ve net bir şekilde cevap verilmelidir.

Denetim tutanaklarının düzenlenmesi ve imzalanması aşamasında, mutlaka dikkatlice okunması varsa eksik/hatalı hususların düzelttirilmesi, gerekli olması durumunda tutanaklara itiraz şerhi yazılıp imzalanması daha sonra yapılacak itiraz ve yargılama süreçleri için önemlidir.

- Denetim sonrası süreç

SGK denetimi sonrasında, denetim elemanları tarafından bir rapor hazırlanmakta ve bu raporda, işyerlerinin yasal yükümlülüklerine uyulup uyulmadığı değerlendirilmektedir.

Eğer eksiklik veya ihlal tespit edilmişse buna ilişkin olarak mevzuat çerçevesinde çeşitli önerilerde (ek prim tahakkuku, idari para cezası, teşvik ve desteklerin iptali ve yasaklılık vd.) bulunulmakta ve SGK müdürlükleri de bu doğrultuda işyerlerine tebligat göndermektedir.

Olası cezaların yönetimi

SGK denetimi sonucunda işyerlerine ek prim tahakkuku, idari para cezası, teşvik ve desteklerin iptali gibi yaptırım uygulanmışsa, işverenlerin belli süreler içinde bunlara itiraz hakkı bulunmaktadır. İtiraz süreci, belirli bir hukuki çerçevede yapılmalıdır ve gerekçeler detaylı bir şekilde sunulmalıdır. Eğer işveren haklı bulunursa, bu ceza ve yaptırımlar iptal edilebilmekte veya indirilebilmektedir. Ancak, itiraz sürecinin profesyonel bir şekilde yönetilmesi önemlidir.

Sonuç olarak; SGK denetimleri, genel olarak işyerlerinin sosyal güvenlik mevzuatına uygun hareket edip etmediğinin kontrol edilmesi amacıyla yapıldığından işyerlerinin, SGK denetimlerine yol açan durumları bilerek ve denetim sürecini etkin bir şekilde yöneterek, olası cezaların ve itibar kaybının önüne geçebilmesi mümkün olduğundan, bu süreçte, yasal yükümlülüklerin mevzuata uygun olarak yerine getirilmesi, iç denetimlerin düzenli olarak yapılması ve gerektiğinde profesyonel destek alınması faydalı olacaktır. Celal ÖZCAN

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/isyerleri-hangi-durumlarda-sgk-denetimine-girer-ve-denetim-sureci-nasil-yonetilmeli/761082

GİRİŞ

Vergi kanunlarında önemli değişiklikler yapan, kamuoyunda ve iş dünyasında yaklaşık 2 aydır yoğun bir şekilde konuşulan 7524 Sayılı “ Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” önceki hafta TBMM genel kurulunda yaşanan hararetli tartışmaların ardından kabul edildi. Kanun 02 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü de girdi.

Söz konusu 7524 sayılı Kanun ile vergi kanunlarında yapılan değişikliklerin kapsamının ve içeriğinin değerlendirilmesi bu makalenin konusu oluşturmaktadır. Bu kapsamda vergi kanunlarında yapılan değişikliklerin mikro düzeyde vergi mükelleflerine ve iş dünyasına etkileri yanında makro ekonomiye, kamu bütçesine, hükümetin maliye politikasına ve 2024-2026 Orta Vadeli Program’daki vergi sisteminin iyileştirilmesi hedeflerine etkileri de değerlendirilmeye çalışılmıştır.

  1. KANUN TEKLİFİNDEN ÇIKARILAN DÜZENLEMELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

7524 sayılı Kanun Teklifi iktidar tarafından TBMM’ye sunulmadan 1 ay önce basına “sızdırılmış” ve kamuoyundan gelen tepkiler üzerine başlangıçta oldukça geniş bir çerçevede hazırlanan Teklifin oldukça daraltıldığı ve birçok önemli düzenlemenin teklifte yer almadığı görülmektedir.

Örneğin, gelir vergisi mükelleflerine asgari gelir vergisi düzenlemesi, tapuda gerçek satış bedeline geçilerek emlak vergisi ve tapu harcının gerçek satış bedeli üzerinden alınması, özellikle büyükşehirlerde basit usulde vergilendirme ve esnaf muaflığının kaldırılması, borsadaki alım - satım işlemlerinden sağlanan kazançların vergilendirilmesi, mükelleflerin özel harcamaları ile vergi beyanları arasındaki izah edilemeyen gelirleri için arızi vergi alınması, kısa bir süre önce yasal düzenleme getirilen kripto varlıkların vergilendirilmesi gibi önemli düzenlemelerin tekliften çıkarıldığı görülüyor.

Basına sızdırılarak da olsa iş dünyası başta olmak üzere birçok vergi mükellefini ve vatandaşlarımızı ilgilendiren bir teklifin yasalaşma sürecinden önce tartışılmaya açılması ve gelen tepkiler üzerine bazı maddelerinin gözden geçirilerek olgunlaştırılması amacıyla teklif metninden çıkarılması olumlu.

Ancak kamuoyunun beklentisi bunun “sızdırma” şeklinde değil de daha şeffaf bir şekilde yapılmasıdır. Yapılacak düzenlemelerden tüm kesimlerin tam bilgi sahibi olmasından ve düzenlemelerin  tartışılmasından daha doğal ne olabilir ki?

Diğer yandan teklifin kapsamının daralması tekliften beklenen ek gelir tutarlarını da azaltmıştır. Teklifin ilk halinde düzenlemeler sonucunda bütçeye 400-500 milyar TL. civarında ek gelir beklenirken bu tutar 200-250 milyar TL. seviyelerine düşmüştür.

Gerek kamuoyundan gerekse iktidar tabanından gelen tepkiler üzerine teklif metninden hangi düzenlemeler çıkarılmış onlara da kısaca değinelim.

2.1. Asgari Gelir Vergisi Uygulaması Tekliften Çıkarılmış

Gelir vergisi mükelleflerinden Asgari Gelir Vergisi alınması teklifte yer alan önemli düzenlemelerden biriydi. Hazine ve Maliye Bakanlığı kaynaklarına göre 2,1 milyon gelir vergisi mükellefinin yarıya yakını ya zarar beyan ederek hiç gelir vergisi ödemiyor ya da çok düşük kazanç beyan ederek çok düşük düzeyde gelir vergisi ödüyor. Bu durum gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının çok düşük olmasına neden olmaktadır.

Bu nedenle hükümetin 2024-2026 Orta Vadeli Program’daki hedeflerinde de yer alan doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının artırılması amacıyla yaklaşık 2,1 milyon gelir vergisi mükellefine asgari gelir vergisi getirilmek isteniyordu.

Ancak gelen tepkiler üzerine avukatlar, doktorlar gibi serbest meslek mensuplarıyla diğer gerçek kişi gelir vergisi mükellefleri için öngörülen söz konusu Asgari Gelir Vergisi uygulamasından şimdilik vazgeçildiği görülüyor.

2.2. Engelli Vatandaşlara Yönelik ÖTV ve KDV İstisnalarının Daraltılması

Teklifin ilk halinde yer verilen engelli vatandaşlarımıza tanınan ÖTV istisnasının süresini 5 yıldan 10 yıla çıkaran ve veraset yoluyla intikalinde ÖTV’nin tahsilini isteyen düzenleme teklif metninden çıkarılmış. Bu düzenlemenin teklif metninden çıkarılması engelli vatandaşlarımızın kaygılarını gidermiştir.

Ancak engellileri olumsuz etkileyecek diğer iki düzenleme kanun teklifinde yer almıştır. Teklifin 18. ve 26. maddeleriyle KDV  ve ÖTV Kanunlarında yapılan değişikliklerle engellilerin kullandıkları araç ve gereçlerin ithalindeki istisnalar kaldırılmıştır.

Kanaatimizce bu düzenlemenin de teklif metninden çıkarılması gerekirdi. Zira engelliler zaten hayatlarında birçok engelle mücadele ederek yaşamaya çalışan dezavantajlı bir sosyal kesim. Diğer yandan ekonomik krizin en çok vurduğu toplumsal kesimlerden. Engelli maaşlarının alım gücünün çok düştüğü bir ekonomik ortamda engellilere bir darbe de araç gereç alımlarındaki istisnalar kaldırılarak vurulmamalıydı.

2.3. Yem ve Gübre Teslimlerindeki İstisnanın Kaldırılması/Daraltılması

Çiftçilerimizin temel girdilerinden olan yem ve gübre teslimlerindeki KDV istisnalarının kaldırılacağı sızan teklif metninde yer alıyordu. Bu düzenlemenin de tekliften çıkarıldığını görüyoruz. Son yıllarda yem ve gübre fiyatlarındaki fahiş artışlar tarımı, çiftçileri ve gıda fiyatlarını olumsuz etkilemişti. Özellikle gıda enflasyonun artmasında da etkili olmuştu. Dolayısıyla yem ve gübre teslimlerinde istisnanın kaldırılarak % 10 ya da 20 KDV getirilmesi bir yandan gıda enflasyonuna neden olurken bir yandan da son dönemlerde gelirleri azalan çiftçilerimizin maliyetlerini artıran bir unsur haline gelecekti. Bu nedenle tekliften çıkarılması tarım sektörü ve çiftçiler adına olumlu olmuştur.

2.4. Gayrimenkul Sektörünün Vergilendirilmesine Yönelik Düzenlemeler

Yine sızdırılan teklifin ilk halinde gayrimenkul sektörünün vergilendirilmesine yönelik en az 4-5 farklı düzenleme vardı. Bunlardan en önemlisi de gayrimenkullerin satışında emlak vergisi değeri yerine değerleme uzmanları tarafından belirlenecek gerçek piyasa satış değerleri üzerinden vergileme yapılmasıydı. Böylece gayrimenkullerdeki tapu harcı, emlak vergisi, KDV ve değer artışı gelirlerinin artırılması amaçlanmıştı. Bu düzenlemeler de tekliften çıkarılmış.

Tapuda gerçek satış bedeline geçişle ilgili düzenlemenin şimdilik ertelenmesi son derece doğru ve olumlu. Çünkü, tam hazırlık yapılmadan ve sektör dahil ilgili tüm paydaşlardan görüş alınmadan, apar topar bu uygulamaya geçiş, beklenenden daha çok sorunlara ve tartışmalara neden olabilirdi.

Ancak tapuda gerçek bedeline geçiş düzenlemesi kısa ve orta vadede mutlaka hayata geçirilmeli!

Özellikle ikinci el gayrimenkullerin tapu devirlerinin gerçek satış bedeli üzerinden yapılmaması, hazineyi ciddi tutarlarda vergi ve tapu harcı, belediyeleri ise ciddi tutarlarda emlak">emlak vergisi kaybı ile karşı karşıya bırakıyor. Yani, bu alanda ciddi bir kayıt dışılık söz konusu! Artık buna dur demenin zamanı geldi de geçiyor.

Ayrıca tapuda gerçek satış bedeline geçilmemesi, sektördeki firmalar arasında ciddi düzeyde haksız rekabete de neden oluyor. Bu nedenle gayrimenkul sektörünün önemli sivil toplum kuruluşları da 2018 yılından beri işlemlerin gerçek satış bedelleri üzerinden yapılmasını talep ediyorlar.

Özellikle son dönemlerdeki aşırı enflasyonist ortamda gayrimenkullerin fiyatlarının anormal hızla artmasıyla oluşan istikrarsız piyasada birçok gayrimenkul zengini yaratılmış ancak bu zenginlikler yeterince vergilendirilmemiştir. Bu dönemde gayrimenkuller üzerinden yoksul kesimlerden zengin kesimlere ciddi servet transferleri gerçekleşmiş ama bunlar vergi sistemimizin zayıflığı nedeniyle vergi dışı kalmıştır.

2.5. “Nereden Buldun Yasası” Olarak Bilinen Özel Harcamaların Vergilendirilmesi

Yine kamuoyunda “nereden buldun yasası” olarak tartışılan ve mükelleflerin özel harcamaları ile beyan ettiği gelirler arasında % 20’nin üzerinde bir farkın olması durumunda mükelleflerden izah istenmesi, izahı kabul olunmayanların vergi incelemesine sevk edilmesi ve inceleme sonucunda izah edilemeyen harcamaların “arızi vergi” adıyla vergilendirilmesini öngören düzenleme de teklifin ilk halinde yer almasına rağmen tekliften çıkarıldığı görülmektedir.

2.6. Basit Usulün Kaldırılması

Teklifin ilk halinde basit usulde vergilendirmenin kaldırılması,  bu usuldeki yaklaşık 700.000 mükellefin işletme hesabı esasına göre defter tutup belge düzenlemesi ve beyanname vermesi öngörülmüştü.

Bu düzenlemenin hedeflediği kesimin çoğunun esnaf niteliğinde yani görece az kazanan mükellef tabanından olması ve geniş bir toplumsal kesim olması nedeniyle gelebilecek tepkilerden çekinilerek bu düzenlemeden de vazgeçildiği anlaşılmaktadır.

2.7. Kripto Varlıklar ile Borsadaki İşlemlerin Vergilendirilmesi

Kripto varlıkların vergilendirilmesine yönelik bir düzenleme ile borsada işlem vergisi getirilmesine yönelik düzenlemeler de tekliften çıkarılmış.

  1. TEKLİFTE YER ALAN VE KANUNLAŞAN VERGİ DÜZENLEMELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

3.1. Yapılan Değişikliklerin Genel Değerlendirmesi

Teklifin genel gerekçesinde 2024-2026 Dönemi Orta Vadeli Programdaki; adil vergi sistemi oluşturmak ve doğrudan vergilerin payını artırmak amaçlarına atıf yapılmış ve bu amaçlara ulaşmak için de Kanun Teklifinde;

-Vergilemede güvenliğin sağlanması ve kayıt dışılıkla mücadele,

-Vergi adaletinin güçlendirilmesi ve dolaysız vergilerin payının artırılması,

-Vergiye uyumun ve cezaların artırılması,

-Bazı istisnaların kaldırılması, bazı istisnaların da uygulanma şeklinin değiştirilmesi,

hedeflerini gerçekleştirmek üzere vergi mevzuatında düzenlemeler yapıldığı ifade edilmiştir.

Ancak Teklifin içeriğinde yer alan ve kanunlaşan düzenlemeleri incelediğimizde görmekteyiz ki teklif hem Orta Vadeli Programdaki hedefleri hem de vergileme sistemindeki hedefleri gerçekleştirmede kapsam ve içerik olarak yetersizdir. Teklifte önemli düzenlemeler yer almakla birlikte bu düzenlemeleri yapısal vergi reformları olarak değerlendirmek çok zor.

Örneğin doğrudan vergilerin payının artırılması hedefiyle ilgili teklif metninde sadece kurumlar vergisi mükelleflerine getirilen asgari kurumlar vergisi düzenlemesi var. Bu düzenleme de tüm kurumlar vergisi mükelleflerini kapsamamakta yaklaşık 1,1 milyon kurumlar vergisi mükellefinden sadece 62 binini kapsamaktadır. Gelir vergisi mükellefleri için asgari gelir vergisi uygulamasına da teklifte yer verilmemiştir.

Doğrudan vergilerin payının artırılmasıyla ilgili diğer bir düzenleme de bazı sektörler ile Cumhurbaşkanınca belirlenecek mal ve hizmet alımlarının ödemelerinde Kurumlar ve Gelir Vergisi mükelleflerine bir vergi güvenlik müessesi olarak kaynakta vergi kesintisi uygulamasının getirilmesidir.

Yine mükelleflerin vergi idaresince yapılacak yoklamalarla günlük, aylık ve yıllık hasılatlarının tespit edilmesine ilişkin düzenleme de doğrudan vergi gelirlerini artıracak bir düzenleme olarak değerlendirilebilir.

Teklif gerekçesinde, vergi sistemimizde önemli bir yer tutan istisnalarla ilgili yapısal düzenlemeler yapılacağı ifade edilmiş. Ancak Teklifin gerek KDV Kanunu’ndaki gerekse Kurumlar ile Gelir Vergisi Kanunlarındaki istisnalara yönelik hükümlerinin çok sınırlı ve dar kapsamlı olduğunu görüyoruz.

Teklifte KDV Kanunu’ndaki istisnalardan sadece birinin kapsamı daraltılmakta, diğer bir maddeyle infisah eden kurumların devreden KDV’leri sınırlandırılmakta, başka bir maddeyle de mükelleflerin devreden KDV’leri için 5 yıllık sınır getirilmektedir.

Kurumlar Vergisi istisnalarıyla ilgili olarak ise teklifte sadece iki madde bulunmaktadır. Birincisinde serbest bölgelerdeki kurumlar vergisi kazanç istisnası münhasıran ihracat kazançlarıyla sınırlandırılıyor. Diğerinde de yatırım fon ve ortaklıklarının taşınmazlardan elde ettikleri kazançların % 50’sini dağıtmaları şartıyla istisnadan yararlanması düzenleniyor.

Sonuç olarak istisnaların kaldırılmasına ya da yeniden düzenlenmesine ilişkin Teklifte toplam 3-4 madde bulunmakta. Bu maddelerdeki istisnalar da hem vergi etkisi bakımından hem kapsam bakımından sınırlı olan istisnalar.

3.2. Yurtiçi Asgari Kurumlar Vergisi Getirildi

Kanunda yer alan en önemli düzenlemelerden biri de yurtiçi asgari kurumlar vergisinin getirilmesi. Doğrudan vergilerin toplam vergiler içindeki payının artırılması amacıyla bir vergi güvenlik müessesi olarak asgari kurumlar vergisi getirilmektedir. Kanun gerekçesinde AB ve OECD ülkelerinde de benzer vergi güvenlik müesseselerinin uygulandığı ifade ediliyor.

İlkesel olarak vergi adaletinin sağlanması bakımından kurumlar vergisi ve gelir vergisi gibi doğrudan vergilerin bütçe gelirleri içerisindeki payının artırılması gerekliliğinde hareketle asgari kurumlar vergisi gibi vergi güvenlik müesseselerinin AB ve OECD standartlarına uygun şekilde uygulanması şartıyla olumlu değerlendirilebilir.

Ancak doğrudan vergilerin vergi sistemi içindeki payının artırılmasında tek yöntemin asgari vergi uygulaması olmadığını da bilmemiz lazım. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2023 hesap dönemi kurumlar vergisi beyanname verilerine göre 1,1 milyon kurumlar vergisi mükellefinin yaklaşık yarısının zarar ya da matrahsız beyanname verdiği, bu mükelleflerin  60 trilyon TL hasılatı ve 5,7 trilyon TL gibi bir bilanço karı olduğu tespit edilmiş.

Burada şunu sorgulamamız lazım: Şirketlerin bu kadar yüksek hasılatına ve karına göre ödenecek vergi çıkmaması veya zarar beyan edilmesi oldukça ilginç değil mi?

Tabi kar çıkmamasının vergi kanunlarından, teşviklerden, istisnalardan ve indirimlerden kaynaklanan yasal ve meşru gerekçeleri de olabilir.

Ancak şirketlerin yüksek hasılatlarına rağmen zarar beyan etmelerinin ya da sembolik düzeyde kar beyan etmelerini en önemli nedenlerinden birisi de giderek artan kayıt dışılık ve mükelleflerin vergi ödememe alışkanlığının artmasıdır.

Önceki bölümlerde açıklandığı üzere vergi afları ve matrah artırımları da bunları besleyen önemli etkenlerden birisi. Matrah artırımlarıyla maliyenin vergiye uyumda en önemli yaptırımlarından olan vergi incelemeleri adeta yok edilirse şirketler niye matrah beyan etsinler ki…

Basına sızdırılan ilk metinde tüm kurumlar vergisi mükellefleri için asgari kurumlar vergisi öngörülüyordu. Ancak muhtemelen gelen tepkiler üzerine kapsama giren kurumlar vergisi mükelleflerinin sayısı azaltılmış. Şöyle ki kamuoyuna açıklanan ilk teklif metninde;

Asgari kurumlar vergisinin hesaplanmasında 2 farklı yöntem öngörülmüştü:

Birincisi, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’u, 

İkincisi ise, beyan edilen hasılatın %2’sinin %10’u.

Dolayısıyla, şirketlerin kendi beyanlarına göre hesapladıkları kurumlar vergisi bu iki yönteme göre hesaplanan asgari vergiden düşük olamayacaktı. Şayet düşük olursa bu iki yöntemle hesaplanan asgari kurumlar vergisinden birisi  o yıl için hesaplanan kurumlar vergisi olarak kabul edilecekti.

Ancak ikinci yöntem yani beyan edilen hasılatın %2’sinden az olamaz yöntemi tekliften çıkarılmış sadece birinci yöntem yani istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’u olarak hesaplanan kurumlar vergisi kalmıştır.

Kapsamın daraltılması bununla da sınırlı kalmamış ikinci yönteme göre hesaplanacak kurumlar vergisinde birçok indirim ve istisnanın da kurum kazancından düşülmesi sağlanarak asgari kurumlar vergisi salınacak mükellef sayısının iyice azaltıldığı görülmektedir.

Tekliften çıkarılan bu düzenlemeler sonucunda hali hazırdaki 1,1 milyon kurumlar vergisi mükellefinden sadece 60.000’i asgari kurumlar vergisinin muhatabı olacak.

Asgari kurumlar vergisinin kapsamındaki bu daralma bu uygulamadan sağlanacak ilave kurumlar vergisi tutarını da ciddi şekilde azaltmıştır. Teklifin ilk haline göre asgari kurumlar vergisi ve gelir vergisi uygulamasından yıllık 100-150 milyar TL gelir beklenirken şimdi bu tutar 40 milyar TL’ye düşmüştür.

Asgari kurumlar vergisi uygulamasıyla ilgili bir önemli husus da bu düzenlemenin Anayasa’nın 73’üncü maddesini ihlal edip etmediğidir. Özellikle iş dünyası kazanılmamış gelirden-kazançtan ve ciro üzerinden vergi ödeneceği, bunun da Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla bu düzenlemeye karşı çıkıyor.

3.3. KDV’nin İndirim Süresi 5 Yıl ile Sınırlandırıldı

Kanun teklifinde yer alan yapısal diyebileceğimiz önemli düzenlemelerden birisi de KDV indiriminin 5 takvim yılı ile sınırlandırılması. 5 yıl içerisinde indirilemeyen KDV’ler kayıtlardan çıkarılarak özel bir hesaba alınacak. Özel hesaba alınan KDV’ler mükellefin 3 yıl içerisindeki talebi üzerine yapılacak vergi incelemesi sonucuna göre gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecek.

KDV indirimin 5 yılla sınırlandırılmasını öngören düzenlemeye iş dünyasının büyük bir kısmı özellikle gayrimenkul ve inşaat sektörü tepkili. Bir inşaat projesinin başlama ve bitiş süresi yaklaşık 36 – 48 ay aralığında. Bu süre bazen 5 yılı bile bulabiliyor. Bu yüzden, 5 yıllık sürenin, en azından inşaat sektörü açısından yeniden değerlendirilmesinde fayda var. Benzer şekilde üretim ve faaliyet dönemleri uzun olan diğer sektörler için de özel düzenlemeler yapılması hakkaniyet ilkesi açısında yerinde olacak.

Ayrıca bu düzenlemenin yürürlük tarihinin 01.01.2030 olarak belirlenmesi de hem mükelleflerin kazanılmış haklarının korunması hem de vergilemede belirlilik/öngörülebilirlik ilkesi açısından olumlu olmuştur.

3.4. Vergi Cezaları Fahiş Oranlarda Artırıldı

Kanun teklifinin 10’uncu ve 11’inci maddelerinde yer verilen düzenlemelerle Vergi Usul Kanunu’nun 352. 353 ve mükerrer 355. Maddelerinde düzenlenen usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezalarında fahiş düzeyde artışlar yapılmıştır.

Özellikle usulsüzlük cezalarında 23 kat, 25 kat hatta 37 kata varan artışlar görülmektedir. Örneğin sermaye şirketlerine uygulanacak 1. Derece usulsüzlük cezası 1.100 TL’den 20.000 TL’ye yükseltildi. Yani bu ceza tam 17 kat artırıldı. Benzer şekilde bir takvim yılında kesilecek azami özel usulsüzlük cezası 1.700.000 TL’den 10.000.000 TL’ye yükseltildi.

Ayrıca başkasına ait pos cihazı kullanımı, mal ve hizmet bedellerin başkalarına ait banka hesaplarından tahsil edilmesi gibi birçok yeni usulsüzlük fiileri ve bunlara ilişkin yeni cezalar getirildi.

Bu cezalara ilişkin olarak maddelerin gerekçelerinde kayıtdışı ekonomiyle daha etkin mücadele etmek, mükelleflerin vergiye uyumlarını artırmak ve cezaların caydırıcılığı artırmak gibi gerekçelere yer verilmiş.

Şüphesiz vergi cezaları, mükelleflerin vergi kanunlarına uyumunun sağlanmasında önemli yaptırımlardan birisidir. Ancak burada şu soru da hemen akıllara gelmekte: Madem mevcut vergi cezaları kayıt dışılıkla mücadele için yetersizdi, madem caydırıcı nitelikte değildi, bu artışları şimdiye kadar neden yapılmadı? Ya da usulsüzlük yapan mükellefler şimdiye kadar bihakkın cezalandırılmadı mı?

Diğer yandan şunu da sorgulamak lazım: Tamam! Cezalar artırıldı ama bu cezalar gerçekten mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu artırıp kayıt dışılıkla mücadelede etkili olacak mı? Keşke etkili olsa ama korkarız ki etkili olmayacak! Neden mi? Çünkü tüm bu ceza düzenlemelerini adeta çöpe atan ve maliye tarihinde  sık sık tekrarladığımız kötü bir sicilimiz var. Nedir bu kötü sicilmiz? Vergi afları ve matrah artırımları.

Son yıllarda nerdeyse her 2 yılda bir vergi affı çıkarılmış. Vergi aflarının özellikle son 10 yılda yoğunlaştığı görülmekte. Şimdi kendimize şu soruyu sormamız lazım: Her 2 yılda bir çıkarılan vergi aflarıyla kaçırılan vergiler ve bunlara kesilmesi gereken vergi cezaları affedilirse bu kanunla artırılan cezaların caydırıcılığı kalır mı? Çıkarılan her vergi affıyla adeta vergi kaçıranlar ödüllendirilirken yükümlülüklerini tam yerine getiren dürüst mükellefler cezalandırılıyor.

Diğer yandan sık sık çıkarılan vergi afları mükelleflerde alışkanlığa neden oldu ve tüm mükelleflerde yine vergi affı çıkar beklentisi maalesef kalıcı hale gelmiştir. Bu durum, dürüst mükelleflerin de vergiye gönüllü uyumlarını olumsuz etkilemekte ve dürüst mükellefleri de vergi kaçırmaya teşvik etmektedir. Zira vergi afları aynı sektörde faaliyet gösteren mükelleflerden dürüst olan lehine haksız rekabete neden olmaktadır. Hem de devletin neden olduğu bir haksız rekabet.

Buradan maliye yetkililerine bir çağrıda bulunmak istiyoruz. Maliye yetkilileri bu kanunla artırılan cezaların gerçekten caydırıcı olmasını istiyorlarsa bundan sonra herhangi bir vergi affı olmayacağını da kamuoyuna açıklamaları gerekir.

3.5. Vergi Aslında Uzlaşma Kaldırıldı

Yapılan önemli değişikliklerden biri de vergi aslında mükelleflerle uzlaşmanın kaldırılması. Uzlaşma kurumu, vergi sistemimizde 61 yıldır uygulanıyor. Re’sen, ikmalen ve idarece tarh edilen vergiler ile bunlara ilişkin vergi cezalarında mükellef ile vergi iadesi yargıya gitmeden önce uzlaşabiliyor.

Ancak vergi uzlaşmaları son yıllarda kamuoyunda en çok tartışılan konulardan birisi olmuştur. Zira maalesef vergi sistemimizde adalet olmadığı gibi vergi uzlaşmalarında da adalet tam manasıyla sağlanamamıştır. Özellikle taşrada vergi dairesi bünyelerinde nisbeten küçük ve orta boy mükelleflerle yapılan uzlaşmalarda -istisnai durumlar hariç- vergi aslında hiç indirim yapılmıyordu. Vergi cezalarında ise cezanın genelde % 80’i silinirken % 20’si üzerinde uzlaşılıyordu.

Ancak yüksek tutarlarda diyebileceğimiz vergi ve cezaların uzlaşması mevzuat gereği Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde merkezi uzlaşma komisyonlarında yapılmakta. Bakanlıkta uzlaşmaya giren nisbeten büyük mükelleflerin uzlaşmalarında sadece vergi cezalarında indirim yapılmadığı vergi asıllarında da yüksek oranlarda indirim yapıldığı; hatta vergi cezalarıyla birlikte vergi asıllarının da tamamen silindiği yönünde basına da yansıyan birçok haberler çıkmıştı.

Vergi uzlaşmasının küçük mükellefler ile büyük mükellef arasında ayrımcılık oluşturan, vergilemede eşitlik ve adalet ilkelerini ihlal eden bu tip uygulamalarına sık sık rastlanmaktadır. Büyük mükelleflere vergi sisteminde tanınan birçok teşvik,  istisna ve indirim gibi ayrıcalıklara ilave olarak uzlaşma kurumuyla sağlanan ayrıcalıklar vergi mükellefleri başta olmak üzere kamuoyu vicdanını yaralamaktadır.

Diğer yandan vergide uzlaşma kurumu verginin kanuniliği ilkesini ihlal ettiği için Anayasa’ya da aykırı olduğu yönünde görüşler bulunmaktaydı. Zira Anayasa’ya göre vergi ve diğer mali yükümlülükler ancak kanunla konulur ve kanunla kaldırılır. Yasama organın çıkardığı kanunla mükellefe salınan bir vergi aslının yürütme organın içerisindeki bir idari komisyon tarafından belli oranda ya da yüzde yüze varan oranda kaldırılması Anayasa’ya aykırıdır. Nitekim bizim Almanya vergi sisteminden aldığımız vergi uzlaşma kurumu, belirtilen gerekçelerle, 1980’lerde Almanya’da kaldırılmıştır.

Diğer yandan vergide uzlaşmanın kaldırılması vergi incelemelerinin ve yoklamalarının mükellefler üzerindeki caydırıcı etkinliğini de artıracaktır. Bu gerekçelerle vergi aslının uzlaşma kapsamında çıkarılması yönündeki değişikliği olumlu değerlendiriyoruz.

3.6. Gelir ve Kurumlar Vergisi’ndeki Stopaj (Kesinti) Uygulamasının Kapsamı Genişletildi

Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinde yapılan değişiklikle 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre aracı hizmet sağlayıcılarının ve elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılarının, mezkûr Kanun kapsamındaki faaliyetleri dolayısıyla hizmet sağlayıcılarına ve elektronik ticaret hizmet sağlayıcılarına yaptıkları ödemeler gelir vergisi tevkifatı kapsamına alınmıştır.

Aynı düzenleme Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinde de yapılarak aynı mükelleflere yapılan ödemeler kurumlar vergisi tevkifatı kapsamına da alınmış oldu.

Gelir ve Kurumlar Vergisi tevkifatının kapsamının genişletilmesi sadece bu mükellefler de sınırlı kalmadı. Aynı maddede yapılan bir başka değişiklikle; Cumhurbaşkanınca belirlenen sektörler veya faaliyet konularına ilişkin mal ve hizmet alımlarına yönelik yapılan ödemelerden gelir veya kurumlar vergisi tevkifatı yapılmasının önü açıldı. Buna göre maliyenin yapacağı risk analizlerine ya da ihtiyaç durumuna göre belirleyeceği mal ve hizmet teslimlerine yönelik tüm ödemelerden gelir veya kurumlar vergisi stopajı yapılabilecek.

Vergi sisteminde kaynakta kesinti uygulaması (tevkifat/stopaj) basit, kolay, tahsilat masrafı düşük ve hazineye hızlı gelir getiren bir vergi güvenlik müessesesidir. Türk vergi sisteminde hem gelir ve kurumlar vergilerinde hem de KDV’de belirlenmiş mal ve hizmet teslimlerinde veya hesaben yapılan ödemelerde yıllardır uygulanmaktadır. 7524 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle bu uygulamanın önümüzdeki dönemlerde kapsamının genişletileceği anlaşılmaktadır.

Böylece hem hazineye her ay hızlı ve sıcak vergi geliri sağlanması hem de vergi gelirleri içerisinde gelir ve kurumlar vergisi paylarının artırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca riskli sektörlerdeki ve faaliyetlerdeki kayıt dışılığın azaltılması amaçlanmaktadır. Zira hem gelir ve kurumlar vergilerindeki hem de KDV’deki tevkifat uygulamaları mali işlem süreçlerinde diğer işlem süreçlerine göre ilave beyan, kontrol ve inceleme yükümlükleri getirmektedir. Bu da kayıt dışılığın azalmasına neden olmaktadır.

3.7. Yap-İşlet-Devret ve Kamu Özel İşbirliği Kapsamındaki Projelerin Yüklenici Şirketlerinin Kurumlar Vergisi Oranı Artırıldı

Teklifte yer verilen düzenlemelerden birisi de Yap İşlet Devret ve Kamu Özel İşbirliği kapsamındaki projelerin yüklenici şirketlerinin kurumlar vergisi oranının % 25’ten % 30’a çıkarılmasıdır.

Kanunun etki analizine göre bu artışla birlikte kapsamdaki 44 şirketten bütçeye 557 milyon TL ilave kurumlar vergisi bekleniyor. Bu tutarı 44 şirkete böldüğümüzde şirket başına ödenecek ilave kurumlar vergisi sadece 12,6 milyon TL.

Kamuoyu, deprem gibi bütçeye ağır yük getiren bir doğal afetten sonra oluşan bütçe açığının finansmanında servetlerinin kaynağı büyük oranda aynı bütçe kaynakları olan müteahhitlerden daha çok fedakarlık bekliyordu.

Bu şirketlerle ilgili olarak gerek kamuoyunda gerekse TBMM’de tartışılan konulardan birisi de bunların büyük bir çoğunluğunun son yıllarındaki kurumlar vergi beyannamelerinin matrahsız olmasıydı. Bu şirketlerden sadece 8’inin vergi ödediği hem Plan ve Bütçe Komisyonu’nda hem de Meclis Genel Kurulu’nda muhalefet milletvekillerince ifade edilmiştir.

  1. SONUÇ

7524 sayılı Kanun Teklifi çok kapsamlı bir şekilde hazırlanmış ama kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra gerek iş dünyasından gerek vatandaşlardan gerekse siyasi sonuçları itibariyle hükümet tabanından gelen yoğun tepkilerle kırpıla kırpıla deyim yerindeyse güdük bir hal almıştır. Adeta dağ fare doğurmuştur.

7524 sayılı Kanunla yapılan vergi düzenlemeleri hükümetin 2024-2026 Orta Vadeli Programı’ndaki  yapısal vergi reformları hedeflerini gerçekleştirmede yetersizdir. Özellikle doğrudan vergilerin toplam vergiler içerisindeki payının artırılması, “vergi harcamaları” olarak bilinen vergi istisna, indirim, teşvik ve muafiyetlerin azaltılması, çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınması, “nereden buldun yasasıyla” kayıt dışı gelirlerin vergilendirilmesine yönelik ana vergileme hedefleri açısından yapılan düzenlemeler beklentileri tam karşılamamıştır.

Ancak bazı kurumlar vergisi mükelleflerine asgari kurumlar vergisi getirilmesi, KDV indirimlerinin 5 yıl ile sınırlandırılması, vergi aslında uzlaşmanın kaldırılması, caydırıcılığı artırma amacıyla vergi cezalarında fahiş diyebileceğimiz artışlar yapılması, gelir ve kurumlar vergisinde kaynakta kesinti (tevkifat/stopaj) kapsamının genişletilmesi gibi önemli düzenlemeler de 7524 sayılı Kanunla gerçekleştirilmiştir.

Tekliften çıkarılan düzenlemelerin tamamıyla rafa kaldırıldığı da söylenemez. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile iktidara yakın kaynaklar, tekliften çıkarılan düzenlemeler ile birlikte ilave yeni düzenlemeleri de içeren daha kapsamlı bir vergi paketinin Ekim ayında TBMM açıldığında meclise yeni bir Torba Yasa Teklifi olarak sevk edileceği de konuşuluyor.

Hasan EKİCİ

Yeminli Mali Müşavir

İletişim: 5055428337

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/7524-sayili-kanunla-vergi-kanunlarinda-yapilan-degisiklikler-ve-yapilamayan-duzenlemeler/761114

Geçici vergi vergilendirme dönemlerinde veya yıl sonlarında düzenledikleri bilançolarında yabancı kaynak tutarı öz kaynak tutarını aşan adi ortaklıklarda, aşan kısma münhasır olmak üzere, yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10'u ortakların hisseleri oranında, verecekleri kendi beyannamelerinde KKEG olarak dikkate alınacaktır.

Böylece, yabancı kaynaklarının toplamı öz kaynak toplamını aşmayan adi ortaklıkların her biri adi ortaklığın finansman maliyetlerinden kaynaklı olarak finansman gider kısıtlaması uygulaması ile karşı karşıya kalınabilecektir.

Linkedin paylaşımından alıntı yapılmıştır

Page 75 of 1348

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
  • Yatırım Teşvik Belge Kapsamında KDV İstisnası Yatırım Teşvik Belgesi Sahibi Mükellefe Belge Kapsamındaki:· Makine Ve Teçhizat İthal…
Top