Mehmet Özdoğru
Asgari Vergi Görünümlü Götürü Vergi Geliyor!
Bakan Mehmet Şimşek'in açıklamalarıyla haberdar olduğumuz, dün sosyal medyaya yansıyan bilgilerden bazı ayrıntılarını öğrendiğimiz asgari kurumlar vergisi çağdaş vergiciliğimizin sonu olabilir.
Esin kaynağı küresel asgari kurumlar vergisinin unsurlarından olan 'yerel asgari kurumlar vergisi' olmakla birlikte çok farklılar.
Bizim asgari vergi sadece çok uluslu şirketlere değil tüm kurumlara uygulacak görünüyor.
Asgari kurumlar vergisi, eğer yasalaşırsa kurum kazancının indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutarı üzerinden hesaplanacak.
Belli ki indirim ve istisnaları kaldırmak sancılı, sıkıntılı bir süreç. Hangisine dokunsan farklı yerden çığlık yükseliyor. Onun yerine, istisna ve indirimlere 'bir varmış bir yokmuş' denilerek sorun çözülüyor. Kurumlar vergisi hesaplarken var, asgari kurumlar vergisi hesaplarken yok!
Bu da yetmemiş olacak ki, hasılat üzerinden yüzde 2 götürü kazanç hesaplanarak verginin bunun üzerinden hesaplanandan düşük olmaması sağlanıyor. Asgari verginin de asgarisi olacak, zarar edenler de vergi ödeyecek.
Böylece kurumlar vergisi hesabı üç aşamalı olacak.
Önce gerçek usulde, defter kayıt ve belgeler dikkate alınarak kurum kazancı hesaplanacak. Bu tutardan indirim, istisnalar düşülerek üzerinden yüzde 25 oranında kurumlar vergisi bulunacak.
İkinci aşamada indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı üzerinden iştirak kazancı, emisyon primi gibi bazı istisnalar düşülerek hesaplanan matrah üzerinden yüzde 10 oranında asgari kurumlar vergisi hesaplanacak.
Üçüncü aşamada, hasılatın yüzde 2'si matrah olarak dikkate alınarak üzerinden yüzde 25 oranında kurumlar vergisi hesaplanacak.
Bu hesaplamaların sonunda ortaya çıkan en yüksek vergi devlete ödenecek. İyi değil mi!
Zarar edilse de ciroya göre hesaplanan vergi ödeniyor, az kazanılsa da, indirim ve istisnalar nedeniyle matrah düşse de!
Asgari vergi sadece kurumlar vergisi mükelleflerine gelmiyor. Gelir vergisi mükelleflerinin hasılatlarının da yüzde 5'i kazanç kabul edilerek asgari vergi ödemeleri öngörülüyor.
Bu ülke yıllarca götürü vergilemeden kurtulmaya çalıştı. Üstelik sınırlı sayıda gelir vergisi mükellefine uygulanıyordu. Bir şekilde kaldırıldı.
Meğer dönüşü muhteşem olacakmış!
Koca koca şirketleri, binlerce mükellefi götürü vergilemeye tabi tutacağız.
Zarar eden, düşük gelir beyan edenlerin beyanlarının araştırılması, denetlenmesi vergi idaresinin asli görevi.
Vergi denetimi olmadan vergicilik yapılamaz. Binlerce vergi müfettişi bu görev için istihdam ediliyor.
Denetlenmediği için, denetlenemediği için herkesin, kazanıp kazanmadığına, gerçekte ne kazandığına bakılmaksızın götürü olarak vergilendirilmesi büyük bir adaletsizlik. Çağdaş vergicilikte yeri yok.
Umarım bu düzenlemeler ya Cumhurbaşkanlığı'ndan ya da Meclis'ten geri döner. Vergiciliğimizi öşür/aşar vergiciliğine, nerrdeyse 100 yıl geriye götürecek bir gelişme engellenir.
Linkedin paylaşımından alıntı yapılmıştır
Sosyal Güvenlik Mevzuatına Göre İdari Para Cezalarında Muafiyet Uygulaması
I- GİRİŞ
İdari para cezası; kabahat olarak nitelendirilen ve değişik Kanunlarda düzenlenen haksız fiiller karşılığında uygulanan; türü, miktarı ve süresi ancak Kanunla belirlenen belli miktardaki paranın, kabahat fiilini işleyen gerçek veya tüzel kişiden alınarak kamuya geçirilmesi olarak tanımlanabilir[1].
Bu çalışmamızda, idari para cezalarında muafiyet uygulamasını Sosyal Güvenlik Kurumu Mevzuatı (5510 sayılı Kanun, 2020/8 sayılı Genelge) doğrultusunda açıklamaya çalışacağız.
II- SGK MEVZUATINDA İDARİ PARA CEZASI
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından uygulanan idari para cezaları, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun’un [2] “Kurumca Verilecek İdari Para Cezaları” başlıklı 102. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Adı geçen Kanun hükmünde yer alan idari para cezalarını özetle 5510 sayılı Yasa’daki yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere uygulanan yaptırım olarak nitelemek mümkündür.
Sosyal Güvenlik Kurum tarafından, anılan Kanuna dayanarak uygulanan idari para cezalarının sebeplerini ana başlıklar halinde şu şekilde sıralamak mümkündür:
İşe Giriş Bildirgesinin Kanun’un öngördüğü sürede Kurum’a verilmemesi,
İşyeri Açılış Bildirgesinin Kanun’un öngördüğü sürede Kurum’a verilmemesi,
İşten Ayrılış Bildirgesinin Kanun’un öngördüğü sürede Kurum’a verilmemesi,
Aylık Prim Hizmet Belgelerinin Zamanında Kanun’un öngördüğü sürede Kuruma verilmemesi.
III- İDARİ PARA CEZALARINDA MUAFİYET UYGULAMASI
Sosyal güvenlik mevzuatına göre idari para cezalarında muafiyet uygulaması yasal süresi dışında bildirimi yapılan prime esas kazanç tutarlarında söz konusu olabilmektedir. Bilindiği üzere, 25.05.2018 tarih ve 30431 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 16.05.2018 tarihli ve 7144 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinin ikinci fıkrasına; “Kurumca, birinci fıkrada belirtilen bildirge, beyanname, belge veya defterlere istinaden sigortalıların ve çalışma gün sayılarının eksiksiz bildirilmesi şartıyla bildirilen prime esas kazanç tutarında, fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücretin üçte birini geçmeyecek ve %1’ini aşmayacak şekilde eksiklik tespit edilmesi durumunda, eksikliğin on beş gün içinde düzeltilmesi için ilgiliye yazılı ihtar verilir. Bu süre sonunda tespit edilen eksik tutarın Kuruma bildirilmemesi halinde birinci fıkranın ilgili hükümlerine göre idari para cezası verilir. Eksikliğin işverence tespit edilmesi durumunda bu süre; bildirge, beyanname, belge veya defterlerin Kuruma verilmesinden itibaren on beş gündür.” hükmünün yer aldığı cümleler eklenmiş olup, söz konusu düzenleme 25.05.2018 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Anılan fıkrada belirtilen “Kurumca tespit” ifadesi;
- Kurumun denetim ve kontrol ile görevli memurları tarafından yapılan tespitleri,
- Diğer kurum ve kuruluşların denetim elemanlarının yaptıkları tespitleri,
- Kamu kurum ve kuruluşlarından alınan bilgi ve belgelere istinaden yapılan tespitleri,
- Mahkeme kararlarını
kapsamaktadır.
Söz konusu düzenleme ile Kurum’a verilmesi gereken bildirge, beyanname, belge veya defterlerdeki tutarlarda hesap hatalarından kaynaklanan ve azami bahsi geçen oranlardaki eksikliklerin giderilmesi için işverenlere 15 günlük bir süre verilmesi öngörülmekte olup, 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde yer alan idari para cezaları, eksikliklerin bu süre sonunda da giderilmemesi durumunda uygulanacaktır.
Yapılan bu düzenlemeye istinaden söz konusu fıkra kapsamına, işyerinden bildirilen sigortalıların sadece prime esas kazançlarının eksik bildirilmesi nedeniyle işverenlerce yasal süresi geçirildikten sonra gerek Kurumca yapılan tespite istinaden ihtar üzerine gerekse kendiliğinden verilen ek aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinden kaynaklanan fiiller girmektedir.
Diğer taraftan, ilgili aya ait eksikliğin giderilmesi amacıyla verilen ek belge/beyanname bakımından bahse konu muafiyetten yararlanılabilmesi için;
- İşyerinden bildirilen sigortalıların ve bu sigortalıların çalışma gün sayılarının eksiksiz bildirilmesi, eksikliğin sadece bildirimi yapılan sigortalıların prime esas kazançlarına ilişkin olması,
- Eksik bildirilen prime esas kazanç tutarının, fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücretin üçte birini geçmemesi,
- Eksik bildirilen prime esas kazanç tutarının, eksikliğe konu aya ilişkin işverence bildirimi yapılan toplam prime esas kazanç tutarının % 1’ini aşmaması,
şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması ve ayrıca söz konusu eksikliğin;
- Kurum tarafından tespit edilmesi halinde, Kurumca yapılan ihtar üzerine eksikliğin işverence on beş gün içinde giderilmesi,
- İşveren tarafından tespit edilmesi halinde ise eksikliğin bildirge, beyanname, belge veya defterlerin Kuruma verilmesinden itibaren on beş gün içinde giderilmesi
gerekmektedir.
Dolayısıyla, gerek Kurum tarafından gerekse işveren tarafından tespit edilen eksiklikte yukarıda belirtilen ilk üç şartın birlikte gerçekleşmesi ve eksikliğin yine yukarıda belirtilen süreler içinde giderilmesi kaydıyla, 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinin ikinci fıkrasına 7144 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile eklenen hüküm uyarınca öngörülen idari para cezası muafiyeti uygulamasından yararlanılabilecektir. Belirtilen süreler içinde eksiklikleri gidermek üzere ek belgenin/beyannamenin düzenlenerek Kuruma verilmemesi halinde, işveren hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
Örnek-1:
(A) işyerinden 2017/Ağustos ayına ait yasal süresi içinde verilen aylık prim ve hizmet belgesinde 12 sigortalı için toplam 359 gün ve 36.000 TL tutarında prime esas kazanç bildirildiği ve söz konusu işyeri hakkında yapılan incelemede bildirimi yapılmış olan bu sigortalılardan ikisi için 2017/Ağustos ayına ait toplam 190 TL tutarındaki sigorta primine esas kazanç tutarının Kuruma eksik bildirildiğinin tespit edildiği varsayıldığında, söz konusu eksikliğin;
- işyerinden bildirilen sigortalıların sadece prime esas kazançlarına ilişkin olduğu,
- fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücretin üçte birini geçmediği
(1.777,50/3=592,50 TL>190 TL),
- ilgili aya ait bildirimi yapılan toplam sigorta primine esas kazancın % 1’ini aşmadığı(36.000/0,01=360 TL>190 TL),
anlaşıldığından bu işyeri hakkında hemen idari para cezası uygulanmayacaktır.
Kurumca işverene, söz konusu eksikliğin giderilmesi amacıyla ek belgenin verilmesine yönelik ihtar çekilecektir.
- İşyerinden bildirilen sigortalıların sadece prime esas kazançlarının eksik bildirildiğinin Kurumca yapılan tespit neticesinde anlaşılması ve söz konusu eksik bildirimin Kanunda bahsi geçen azami oranları geçmemesi halinde Kurumca işverene, söz konusu eksikliğin giderilmesi amacıyla ek belgenin/beyannamenin verilmesine yönelik ihtar çekilecektir. Eksikliğin, ihtar yazısının tebliğ tarihini takip eden günden itibaren 15 gün içinde yerine getirilmesi halinde idari para cezası uygulanmayacaktır. Ancak, bu süre içinde ek belgenin/beyannamenin düzenlenerek Kuruma verilmemesi halinde, işveren hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
Örnek-2:
Örnek 1’de belirtilen ihtarnamenin Kurumca 28.05.2018 tarihinde çekildiği varsayıldığında, işveren 190 TL tutarındaki ek aylık prim ve hizmet belgesini 12.06.2018(dahil) tarihine kadar vermesi halinde hakkında idari para cezası uygulanmayacaktır. Ancak, bu süre içinde ek belgenin düzenlenerek Kuruma verilmemesi halinde, işveren hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
- Eksik bildirilen tutarın, fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücretin üçte birini geçmesi veya eksik bildirilen tutarın, eksikliği giderilmek istenen aya ait yasal süresi içinde bildirimi yapılan belgelerde/beyannamelerde kayıtlı toplam prime esas kazanç tutarının %1’ini geçmesi durumunda işveren idari para cezası muafiyeti uygulamasından yararlanamayacak olup, hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
Fiil tarihi, eksikliği giderilmek istenen aya ait belgenin/beyannamenin yasal verilme süresinin son günüdür. Bu tarihte geçerli olan brüt asgari ücretin üçte biri eksik bildirilen tutarın mukayesesinde esas alınacaktır.
Örnek-3:
Örnek 1’de belirtilen iki sigortalı için eksik bildirilen sigorta primine esas kazanç tutarının 400 TL olduğu varsayıldığında, her ne kadar 400 TL’lik tutarın fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücretin üçte birinden (592,50 TL) az olmasına rağmen, toplam bildirimi yapılan prime esas kazanç tutarının % 1’inden (360 TL) fazla olması nedeniyle, işveren idari para cezası muafiyeti uygulamasından yararlanamayacak ve hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102 inci maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
Örnek-4:
Örnek 1’de belirtilen 2017/Ağustos ayına ait bildirimi yapılan toplam sigorta primine esas kazanç tutarının 90.000- TL ve iki sigortalı için eksik bildirilen tutarın 600. TL olduğunu varsayalım, her ne kadar 600 TL’lik tutarın toplam bildirimi yapılan prime esas kazanç tutarının % 1’inden (900 TL) az olmasına rağmen, fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücretin üçte birinden (592,50 TL) fazla olması nedeniyle işveren idari para cezası muafiyeti uygulamasından yararlanamayacak ve hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
- Bahse konu muafiyet uygulamasından yararlanılabilmesi için Kuruma bildirimi yapılan sigortalıların ve çalışma gün sayılarının eksiksiz olması gerekmektedir. Dolayısıyla,kayıt dışı sigortalı tespit edilmesi veya kayıtlı çalışan sigortalının çalışma gün sayısının eksik olması halinde, idari para cezası muafiyeti uygulamasından yararlanılamayacaktır.
Örnek-5:
Örnek 1’de belirtilen 2 sigortalı için toplam 190 TL tutarındaki eksik kazanç bildirimine ilişkin tespite ilave olarak aynı ayda,
- Bildirimi yapılan sigortalılar arasında bulunan 1 sigortalı için Kuruma 1 gün ve 90 TL tutarında eksik bildirim yapıldığı,
- Ayrıca kayıt dışı çalıştırılan 1 sigortalı için de 2 gün ve 120 TL tutarında prime esas kazancın Kuruma bildirilmediği
tespit edilmiş olduğu varsayıldığında, işveren gerek bildirimini yapmış olduğu sigortalının gün sayısını eksik bildirdiği gerekse kayıt dışı sigortalı çalıştırdığı için eksik bildirilen kazanç toplamı Kanunda belirtilen oransal tutarları geçmese de işveren idari para cezası muafiyeti uygulamasından yararlanamayacak ve hakkında 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası uygulanacaktır.
- İşyerinden bildirilen sigortalıların sadece prime esas kazançlarının eksik bildirildiğinin Kurumca yapılan tespit neticesinde anlaşılması ve söz konusu eksik bildirimin Kanunda öngörülen oransal tutarları geçmemesi hususu inceleme dönemi, faaliyet dönemi gibi bir tarih aralığının tamamı için değil, her bir ay için ayrı ayrı değerlendirilecektir.
IV- SONUÇ
Sonuç olarak, Sosyal güvenlik mevzuatına göre idari para cezalarında muafiyet uygulaması yasal süresi dışında bildirimi yapılan prime esas kazanç tutarlarında söz konusu olabilmektedir. Bu bağlamda, muafiyet hakkında yararlanabilmek için mevzuatın öngördüğü ve yazımızda örneklerle detaylı bir şekilde izah ettiğimiz şartların hepsine birlikte sahip olmak gerekmektedir.
Serdar Aday
Sosyal Güvenlik Uzmanı
[1] Fatih KOÇAK, “İdari Para Cezası/Adli Para Cezası Kavramları Genel Çerçevesinde Türk Ticaret Kanunu’nda Öngörülen Cezalar”, Yaklaşım, Haziran 2013, Sayı: 246.
[2] 16.06.2006 tarih ve 26200 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
BEYANNAME VE BİLDİRİMLERİN VERİLME SÜRESİNİN UZATILMASI İSTENDİ
BURSA
SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI
Sayı: 2024/ 1923
Konu: Beyanname ve bildirimlerin verilme süresinin uzatılması hk.
11/06/2024
T.C.
HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA
Kurban Bayramı’nın hafta içine denk gelmesi, beraberindeki perşembe ve cuma günlerinin de Cumhurbaşkanlığı kararı ile idari tatil ilan edilmesi sebebiyle; Haziran ayında verilmesi gereken beyan ve bildirimlerin son verilme ve ödeme sürelerinin, meslektaşlarımızın Kurban Bayramı’nda dini vecibelerini stressiz bir şekilde yerine getirebilmeleri, beyan ve bildirimlerin doğru bir şekilde yapılması ve ülkede yaşayan her yurttaş gibi meslek mensuplarının da tatillerini yapabilmeleri için; tatil ilan edilen sürelerin dikkate alınarak, 5 (beş) gün uzatılması hususunu arz ederiz.
Saygılarımla,
Hüseyin HALİL
Başkan
BURSA SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI
İŞ KAZALARINDA İSG UZMANLARININ SORUMLULUKLARI
İş sağlığı ve güvenliği (İSG) uzmanlarının iş kazalarındaki sorumluluklarına ilişkin Yargıtay içtihatları, genellikle iş kazalarının meydana gelmesinde İSG uzmanlarının rolü ve bu rolün yasal yükümlülükleri kapsamındaki ihmallerine odaklanmaktadır. Yargıtay içtihatlarına dayanan bazı güncel yaklaşımlar:
1. İSG Uzmanlarının Sorumluluğu
- Denetim ve Kontrol Yükümlülüğü
İSG uzmanlarının, işyerinde alınması gereken güvenlik önlemlerini belirlemek, uygulanmasını denetlemek ve işvereni uyarmak gibi görevleri vardır. Yargıtay, bu yükümlülüklerin ihmal edilmesi durumunda İSG uzmanlarını sorumlu tutmaktadır.
- Eğitim ve Bilgilendirme
İSG uzmanlarının işçilere yeterli eğitim ve bilgilendirme sağlaması gerekmektedir. Eğitim eksiklikleri veya yetersiz bilgilendirme, kazaların meydana gelmesine neden olabileceği için uzmanların sorumluluğunu doğurur.
2. İşverenin Sorumluluğu ile İlişkisi
- Birincil Sorumluluk İşverende:
Yargıtay, iş kazalarında birincil sorumluluğun işverende olduğunu vurgulamaktadır. İSG uzmanları, işvereni alınması gereken önlemler konusunda bilgilendirmeli ve denetim yapmalıdır, ancak nihai sorumluluk işverene aittir.
-Ortak Sorumluluk:
Eğer işveren İSG uzmanının uyarılarını dikkate almamışsa veya İSG uzmanı görevini tam olarak yerine getirmemişse, her iki taraf da sorumlu tutulabilir.
3. Ceza Hukuku Açısından
- Taksirle Adam Öldürme veya Yaralama:
Yargıtay, İSG uzmanlarının iş kazalarında taksirle (ihmal sonucu) adam öldürme veya yaralama suçundan sorumlu tutulabileceğini belirtmektedir. Bu, uzmanların görevlerini ihmal etmeleri ve bu ihmalin kaza sonucunda ölüme veya yaralanmaya yol açması durumunda geçerlidir.
4. Kararlar ve Örnekler
-Yargıtay Kararları:
Yargıtay kararlarında, iş kazası sonrasında İSG uzmanlarının görevlerini yerine getirip getirmediği, yeterli denetim yapıp yapmadığı, işvereni zamanında uyarıp uyarmadığı gibi unsurlar detaylı olarak incelenir. İhmallerin tespit edilmesi halinde, İSG uzmanları sorumlu tutulabilir.
Özetle, Yargıtay içtihatlarına göre İSG uzmanlarının iş kazalarındaki sorumluluğu, görev ve yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri ve bu ihmalin kaza sonucunda zarara yol açıp açmadığı üzerinden değerlendirilir. İş kazalarında birincil sorumluluk işverende olsa da, İSG uzmanlarının ihmali durumunda onlar da cezai ve hukuki sorumlulukla karşı karşıya kalabilirler.
Linkedin paylaşımından Alıntı yapılmıştır
SAHTE SİGORTALILIK DURUMUNDA İŞVERENE UYGULANACAK CEZAİ İŞLEMLER NELERDİR?
✅ İşverene, sahte sigortalı gösterilen her ay için belge geçersizliği nedeniyle 5510 sayılı kanunun 102. maddesi gereğince brüt asgari ücretin yarısı kadar idari para cezası uygulanır.
✅ Sahte işyerinden ödenen primler var ise Borçlar Kanunu hükümlerince iade edilmeyerek SGK tarafından gelir kaydedilir.
✅ Firma tarafından yararlanılan teşvik ve destekler var ise SGK tarafından gecikme zammı ile birlikte geri ödenmesi talep edilir.
✅ Gerek duyulması halinde işverenin diğer tüm işyerleri için de sahte işyeri/sahte sigortalılık kapsamında denetim faaliyeti gerçekleştirilir.
✅ Sahte sigortalı bildirimlerinde sorumluluğu tespit edilen meslek mensupları (SMMM) da işveren ile birlikte sorumlu tutulur.
✅ SGK tarafından işveren hakkında resmî belgede sahtecilik yaptığı gerekçesiyle 3 aydan 8 yıla kadar hapis cezası için Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur.
Linkedin paylaşımından Alıntı yapılmıştır
Emeklinin Kök Maaşında Tüm Merak Edilenler
Emeklilerin 2024 yılı ikinci yarı maaş zamlarının belirleneceği tarih yaklaştıkça, hem okuyuculardan hem de çevremden kök maaşla ilgili çokça soru alıyorum.
Tapuda Gerçek Bedele Geçiş Başka Bahara Kaldı!
Bu hafta sonuna kadar yani bayram öncesi TBMM’ye verilmesi beklenen Torba Yasa Teklifi’nde, yeni ve mevcut maddelerde değişiklik öngören çok sayıda düzenleme yer alıyor. Yeni düzenlemelerin büyük bir kısmı gayrimenkul sektörü ile ilgili. Bu son derece normal ancak, yapılacak düzenlemeler, gayrimenkullerin vergilendirilmesinde 20 – 30 yıldır uygulanan kuralları tamamen değiştirecek nitelikte olunca durum biraz karışıyor!
Geçen yıldan bu yana yapılan düzenlemelerle gayrimenkul yatırımcılarına tanınan vergisel avantajların birer birer kaldırılması gayrimenkul sektörünü oldukça tedirgin ediyor, üzüyor! Bu durumu özellikle belirtmekte fayda görüyoruz.
Torba Yasa Teklifi Meclise ne zaman verilecek?
Yeni Torba Yasa Teklifi’nin bu hafta sonuna kadar yani bayram öncesi TBMM’ye sunulması bekleniyor. Neden bayram öncesi veriliyor? Çünkü, Torba Yasa Teklifi’nde yer alan çok sayıda yeni düzenlemenin kamuoyunda bayram tatili süresince tartışılması isteniliyor!
Bir aksilik olmadığı takdirde, söz konusu Teklifin bayram sonrası TBMM’de görüşülerek Temmuz ayı başına kadar yasalaştırılması öngörülüyor.
Teklifte gayrimenkulle ilgili yer alması beklenen düzenlemeler!
Torba Yasa Teklifi’nde gayrimenkulle ilgili yer alması beklenen yeni düzenlemeler vatandaşlarımızın büyük bir bölümünü ilgilendiriyor.
İşte Teklifte gayrimenkullerle ilgili yer alması beklenen önemli düzenlemeler:
- GYO ve GYF’lerin kazançlarına yönelik kurumlar vergisi istisnasının, gayrimenkulden elde edilen kazancın yüzde 50’sinin dağıtılması (temettü) şartına bağlanması,
- Gayrimenkullerin iktisap tarihinden itibaren 5 yıl geçtikten sonra elden çıkarılması sonucu elde edilen kazançların tutarı ne olursa olsun değer artışı kazancı olarak gelir vergisine tabi tutulmamasını öngören düzenlemenin yürürlükten kaldırılması,
- Değer artış kazancı istisnasının (2024 yılı için 87 bin TL) yürürlükten kaldırılması,
- İktisap tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkarılan sadece tek bir konuta değer artış kazancı istisnası uygulanması.
Yalnız, yapılacak bu düzenlemelerde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, müktesep haklar. Yeni düzenlemenin yürürlük tarihinden önce iktisap edilmiş gayrimenkuller için müktesep hakların korunarak eski hükümlerin uygulanması şart.
Konut kira gelirlerine ilişkin istisna kaldırılacak mı?
Mevcut düzenlemeye göre, bir takvim yılı içerisinde elde edilen konut kira gelirleri, izleyen yılın Mart ayı içerisinde verilecek olan yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan ediliyor. Elde edilen konut kira gelirlerinin belli bir tutarı (2024 yılı için 33 bin TL’si) ise gelir vergisinden istisna bulunuyor. Yani, 2024 yılında elde edilen konut kira gelirleri 33 bin TL’yi aşmıyorsa beyan edilmiyor, aşıyorsa beyan edilmesi gerekiyor. Kira gelirlerinin beyanı halinde ise, söz konusu tutar kira gelirlerinden düşülerek vergilendirilmiyor. Bu istisna ile, konut sahipliği ve yatırımcılığının desteklenmesi ve kira gelirlerinin belli bir kısmından vergi alınmaması amaçlanıyor.
Yazılı ve görsel medyada, bu istisnanın kaldırılacağına ilişkin çok sayıda haber yer aldı.
Gazetemizde 3 Haziran 2024 tarihinde yayınlanan “Torba yasadaki yeni düzenlemeler gayrimenkul sektörünü şok etti!” başlıklı köşe yazımızda; bu istisnanın kaldırılmasının son derece yanlış olacağını, birden fazla evden kira geliri elde edenle tek bir evden aldığı kira geliriyle geçimini sağlayan insanların aynı tutulduğu ve her ikisinin de aynı şekilde vergilendirileceğini, ayrıca, istisna gelire isabet eden ve ödenen gelir vergisi tutarının, konut sahipleri tarafından kiralara yansıtılacağını, bunun da kira tutarlarının artmasına neden olacağını, bunun oldukça geniş kapsamlı ve çok sayıda vatandaşı ilgilendiren önemli bir düzenleme olduğunu, bu düzenlemenin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini, kişisel görüşümüzün bu istisnanın kaldırılmayacağı yönünde olduğunu belirtmiştik.
Beklediğimiz gibi de oldu, konut kira gelirlerine ilişkin istisnanın kaldırılmasına ilişkin düzenlemeden vazgeçildi.
Bu son derece olumlu bir gelişme!
Tapuda gerçek bedele geçiş başka bahara kaldı!
Vatandaşlarımızın büyük bir kısmını yakından ilgilendiren bir başka düzenlemeden de teknik nedenlerle şimdilik vazgeçildi, ileri bir tarihe ertelendi.
Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi, söz konusu düzenleme, tapuda gerçek bedele geçişle ilgili.
Tapuda gerçek satış bedeline geçiş başka bir bahara kaldı denilebilir!
Neden bu düzenlemeye geçilmek isteniyordu?
Gayrimenkullerin özellikle ikinci el satışlarında yüksek bedellerle satıldığı halde tapu devirlerinin belediye rayici (emlak vergisi değeri) üzerinden yapılması, ciddi vergi ve tapu harcı kayıplarının yanısıra sektörde de ciddi haksız rekabete neden oluyor.
Sektör 2018’den bu yana tapuda gerçek bedele geçilmesini istiyor!
Gayrimenkul sektörünün 3 önemli STK’sı olan KONUTDER, GYODER ve İNDER, 2018’den bu yana;
- Tapu devirlerinde gerçek satış bedeline geçilmesini,
- Gerçek satış bedellerinin ekspertiz raporlarından da yararlanılarak devlet tarafından belirlenmesini,
- Tapu devirlerinin belirlenen bu bedellerin altında yapılmamasını
talep ediyor.
Çünkü, tapuda gerçek satış bedeline geçilmemesi, sektördeki firmalar arasında ciddi düzeyde haksız rekabete de neden oluyor.
Tapuda gerçek bedele geçiş için düzenleme yapılması bekleniyordu!
Torba Yasa Teklifi’nde, tapu devirlerinin gerçek satış bedeli üzerinden yapılması ve tapu harcının bu bedel üzerinden alınması, bunun için tüm satışlarda ekspertiz raporu aranılması uygulamasına geçilmesi veya ekspertiz raporlarından da yararlanılarak tapuda emsal satış bedelleri oluşturulması ve satış bedellerinin bu emsal bedellerin altında olmaması ile ilgili bir düzenlemenin yer alması bekleniyordu.
Bu konuda yazılı ve görsel medyada çok sayıda haber yer aldı, ciddi tartışmalara da neden oldu.
Düzenleme ile ilgili uyarımız: Her satış için ekspertiz raporu aranılması aksamalara neden olabilir!
Gazetemizde 3 Haziran 2024 tarihinde yayınlanan “Torba yasadaki yeni düzenlemeler gayrimenkul sektörünü şok etti!” başlıklı köşe yazımızda; tapuda gerçek satış bedeli düzenlemesinin gayrimenkul sektörü açısından gerek kayıt dışılığı gerekse haksız rekabeti önleyecek önemli bir düzenleme olduğunu ancak, her satış için ekspertiz raporu aranılması halinde, mevcut ekspertiz uzmanı sayısı dikkate alındığında ciddi sıkıntılarla karşılaşılabileceğini, bunun da satışlarda aksamalara hatta iptale varan sorunlara neden olabileceğini, bu konunun iyi bir şekilde ele alınması ve sektörün de görüşü alınarak son halinin verilmesinde fayda olduğunu belirtmiştik.
Neden böyle bir uyarıda bulunduk?
Çünkü, benzer bir sorunu birkaç yıl önce hayatımıza giren değerli konut vergisinde yaşadık!
Değerli konut vergisine esas değerler Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nce belirlendi. Ancak, vatandaşlar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nce belirlenen bu değerlere çok ciddi tepki göstererek itiraz etti, çok sayıda dava açıldı. Kamuoyundan gelen tepkiler ve açılan davalar dikkate alınarak, kısa bir süre sonra Değerli Konut Vergisinde artık Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce belirlenen değerlerin değil, konutun emlak vergisi değerinin esas alınacağına ilişkin yeni düzenleme yapıldı. Bu değişiklik ile, değer tespitine yönelik olarak yapılan itirazlar kökten çözüldü, açılması muhtemel onbinlerce dava önlendi, Hazine milyonlarca dava masrafı ve vekalet ücretinden kurtuldu.
Gerçek bedele geçişin ertelenmesi olumlu!
Bize göre, tapuda gerçek satış bedeline geçişle ilgili düzenlemenin şimdilik ertelenmesi son derece doğru ve olumlu.
Çünkü, tam hazırlık yapılmadan ve sektör dahil ilgili tüm paydaşlardan görüş alınmadan, apar topar bu uygulamaya geçiş, beklenenden daha çok sorunlara ve tartışmalara neden olabilirdi.
Tapuda gerçek bedeline geçiş düzenlemesi kısa ve orta vadede mutlaka hayata geçirilmeli!
Özellikle ikinci el gayrimenkullerin tapu devirlerinin gerçek satış bedeli üzerinden yapılmaması, hazineyi ciddi tutarlarda vergi ve tapu harcı, belediyeleri ise ciddi tutarlarda emlak vergisi kaybı ile karşı karşıya bırakıyor. Bu yeni bir şey değil, uzun yıllardan bu yana böyle. Yani, bu alanda ciddi bir kayıt dışılık söz konusu! Artık buna dur demenin zamanı geldi de geçiyor.
Bu nedenle, söz konusu uygulamanın önümüzdeki günlerde/aylarda teknik alt yapısı tamamlanarak ve sektörün de görüşü alınarak hayata geçirilmesi şart!
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/tapuda-gercek-bedele-gecis-baska-bahara-kaldi/748598
Ulusal Bayram Ve Genel Tatillerde Çalışma Nasıl Kanıtlanır?
Ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda, tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir.
Bununla birlikte, işyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
İmzalı ücret bordrolarından, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir.
Ancak, işçinin alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazi kaydının bulunması halinde, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıt taşımaması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yapıldığını yazılı delille kanıtlaması imkân dahilindedir.
Bayramda işveren ücret yerine serbest zaman verilebilir mi?
Bazı işverenler, bayramda çalıştırdıkları işçiye, ücret yerine, bayram sonrası, günlük izin vermektedirler.
- Fazla çalışma ile bayram çalışması birbirinden farklıdır.
- Fazla çalışmada işçinin rızası ile fazla çalışma ücreti yerine serbest zaman verilebilir.
Ancak, bayram çalışması fazla çalışma değildir. Bu nedenle;
- Bayram günü yasal günlük iş süresini aşmayacak şekilde yapılan çalışma karşılığı ödenecek ücret yerine işçiye daha sonra serbest zaman kullandırılması mümkün değildir.
- İşveren serbest zaman verse bile, 2 yevmiye ödemek zorundadır.
Bayram ücreti nasıl hesaplanır?
Bayram günü ara dinlenmesi hariç 7,5 saati geçmemek üzere çalışan işçiye normal ücretine ilaveten bir günlük ücret daha ödenmelidir.
Bayramda çalışmayan işçiye o günlere ait ücreti ödenmelidir.
Bayramda fazla çalışma yapılır mı?
Fazla çalışma, haftalık 45 saati aşan çalışmalardır. Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.
Bayram günü ara dinlenmesi hariç 7,5 saati geçmemek üzere çalışan işçiye normal ücretine ilaveten bir günlük ücret daha ödenmelidir.
Bayram günlük çalışma süresinin haftalık normal 45 saat çalışma süresini aşması durumunda, yukarda belirttiğimiz 2 yevmiyenin yanında, 45 saati aşan kısım içinde fazla çalışma ücreti ödenmesi gerekir.
Ahmet Metin Aysoy
SGK E BAŞMÜFETTİŞİ
İhracatçılara Yönelik İki Önemli Düzenleme
İhracatçıların, yurda getirdikleri yurt dışı kaynaklı dövizlerinin en az yüzde 40’ının TCMB’ye satma mecburiyeti yüzde 30’a düşürüldü. TCMB’ye satıldıktan sonra getirilen dövizin kalan kısmını kur korumalı dönüşüm hesabında değerlendirerek Türk lirasına çevrilen tutarın yüzde 2’si kadar döviz dönüşüm desteği ise kaldırıldı.
İhracat bedellerinin %40’ının TCMB’ye satılması %30’a düşürüldü
Genel olarak; ihracat bedellerinin yurda getirilme süresi, fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günü geçemez. 180 gün azami süre olup bedellerin ithalatçının ödemesini müteakip doğrudan ve gecikmeksizin yurda getirilmesi esastır. Peşin ihracatta ise süre 24 aydır.
Terkin tutarı olan 15 bin ABD dolarını aşan ve yurda getirilmesi zorunlu olan ihracat bedellerinin, İBKB’ye veya DAB’a bağlanan tutarın en az %40’ı İBKB’yi veya DAB’ı düzenleyen bankaya satılması zorunlu iken, Hazine ve Maliye Bakanlığının 07.06.2024 tarih ve 3187388 sayılı yazısı ile genelgenin EK MADDE 1 deki düzenleme yürürlükten kaldırılarak, genelgeye eklenen EK MADDE 2 ile TCMB’ye satılacak oran yüzde 40’dan yüzde 30’a düşürüldü.
Buna göre; EK MADDE 2– Bu maddenin yürürlük tarihi olan 10/6/2024 tarihinden itibaren, İBKB’ye veya DAB’a bağlanan ihracat bedellerinin en az yüzde 30’u İBKB’yi veya DAB’ı düzenleyen bankaya satılır. Bu bedeller bankaca Merkez Bankası tarafından ilan edilen ve işlem günü için geçerli döviz alış kuru üzerinden aynı gün Merkez Bankasına satılır ve Merkez Bankasının banka nezdindeki hesabına aktarılır. Söz konusu tutarın tam karşılığı banka tarafından ihracatçıya Türk parası olarak ödenir.
%2 döviz dönüşüm desteği kaldırıldı
8/6/2024 tarihli ve 32570 sayılı Resmi Gazete’de, Firmaların Yurt Dışı Kaynaklı Dövizlerinin Türk Lirasına Dönüşümünün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Sayı: 2023/5)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2024/14)” 8/6/2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu değişiklikle, bir önceki tebliğin 5.maddesi yürürlükten kaldırılarak dönüşüm desteğine son verildi.
Buna göre; 8/6/2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 2024/14 sayılı tebliğ ile; yurt dışı kaynaklı dövizlerin Merkez Bankasına satılmasında ve yurt dışı kaynaklı dövizlerin vadeli Türk lirası mevduat veya katılma hesaplarına dönüşümüne yönelik önceki tebliğin 5. Maddesinde düzenlenen yüzde 2 dönüşüm desteğine 10/6/2024 tarihinde geçerli olmak üzere son verildi.
Ayrıca, ilgili düzenlemeyle;
Firmaların “yurt dışı kaynaklı dövizlerinin” yerine “Merkez Bankasınca belirlenecek yurt dışı kaynaklı dövizlerinin” ifadesi getirildi.
Döviz alımı yapılmaması taahhüdünü yerine getirmeyen firmaların Merkez Bankası kaynaklı kredi kullanım talepleri ile bu Tebliğ kapsamındaki destek ödemesi talepleri yaptırım tutarının ödendiği tarihe kadar kabul edilmeyecektir.
Döviz dönüşüm desteğinden usulsüz olarak yararlanan veya Merkez Bankasına ya da bankalara gerçeğe aykırı beyanda bulunan firmalar döviz dönüşüm desteğinden yararlandırılmayacaktır ve bu firmaların Merkez Bankası kaynaklı kredi kullanım talepleri 3 yıl süre ile kabul edilmeyecektir.
Döviz dönüşüm desteği ödemesine aracılık eden ancak Merkez Bankasınca belirlenecek kontrol yükümlülüklerini yerine getirmeyen bankalar yaptırım tutarının Merkez Bankasına ödenmesinden sorumlu olacaklardır.
İhracatçı, TCMB’ye döviz satışının sıfırlanmasını istiyor
Normalleşme ve sadeleşme adımlarının bir parçası olarak, ihracat bedelleri ve döviz kazandırıcı hizmet gelirlerinin TCMB’ye döviz satış yükümlülüğün yüzde 40’dan yüzde 30’a düşürülmesi ihracatçı tarafından olumlu karşılanırken, bu oranın tamamen sıfırlanması beklentisi de devam ediyor.
Birçok ihracatçı aynı zamanda ithalatçı konumundadır. İhracatçı tarafından TCMB’ye satılarak TL’ye çevrilen tutar aynı zamanda ithalat borcu için tekrar dövize dönüştürülmesi sonucu kur dönüşümlerinden ciddi kayıplar yaşanmaktadır. Dolayısıyla, ihracatçının gelen parasını kullanma iradesinin kendisine bırakılması gerekiyor.
Talha APAK
https://www.dunya.com/kose-yazisi/ihracatcilara-yonelik-iki-onemli-duzenleme/731799
Örtülü Kâr Dağıtımına Farklı Bir Uygulama
Bugün oldukça teknik ancak birçok işletmede karşılaşılabilecek bir konuda yazacağım; örtülü kazanç dağıtımı. Öncelikle müesseseyi kısaca özetleyeyim.
Ticaret şirketlerin temel amacı kâr elde etmek ve elde edilen kârı ortaklara dağıtmak. Bu çerçevede şirketlerin, ilgili düzenlemeler çerçevesinde, dönem sonunda kârı belirleyip, yasal yükümlülükleri yerine getirdikten sonra, ortaklara dağıtması beklenir. İlişkili kişilerle, emsaline uygun olmayan fiyat veya ücretle yapılan işlemler sonucu, ilişkili kişilerin bir kısmına yapılan kâr veya varlık aktarımı, örtülü kazanç aktarımının konusunu oluşturuyor.
Kurumlar vergisi uygulamasında örtülü kazanç aktarımı
Kurumlar Vergisi Kanunu, örtülü kazanç aktarımı müessesesini bir vergi güvenlik önlemi olarak düzenlemiş. Kanunun 13. maddesine göre, kurumların, ilişkili kişilerle emsaline uygun olmayan bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları durumunda, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılıyor.
Bu durumda, örtülü olarak dağıtılan kâr, örtülü kazanç dağıtan kurumda gider kabul edilmiyor, kâr dağıtılan kurumda ise iştirak kazancı sayılarak kurumlar vergisinden müstesna tutuluyor.
Sermaye piyasası mevzuatında örtülü kazanç aktarımı
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan düzenlemeye benzer bir düzenleme, esas olarak küçük yatırımcıların haklarının korunması amacıyla Sermaye Piyasası Kanunu’nda da yer alıyor. Kanun’un “Örtülü kazanç aktarımı yasağı” başlıklı 21. maddesiyle;
-
Başta halka açık şirketler olmak üzere kapsama giren ortaklıkların, ilişkili kişilerle emsallerine uygunluk, piyasa teamülleri, ticari hayatın basiret ve dürüstlük ilkelerine aykırı olarak farklı fiyat, ücret, bedel veya şartlar içeren işlemlerde bulunarak örtülü kazanç aktarımında bulunmaları yasaklanmış,
-
Kazanç aktarımının Kurulca tespiti hâlinde halka açık ortaklıkların, kendilerine kazanç aktarımı yapılan taraflardan, aktarılan tutarın kanuni faizi ile birlikte mal varlığı veya kârı azaltılan ortaklığa iadesini talep etmesi, kendilerine kazanç aktarımı yapılan tarafların da aktarılan tutarı kanuni faizi ile birlikte iade etmesi zorunlu tutulmuş.
Öte yandan, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 110. maddesinde ilişkili taraf işlemleriyle örtülü kazanç aktarımı “görevi kötüye kullanma” suçunun nitelikli hali olarak sayılmış ve Türk Ceza Kanunu’nun 155. maddesi kapsamında hapis cezası öngörülmüş durumda.
Ticaret hukukunda örtülü kazanç aktarımı
Örtülü kazanç veya varlık aktarımı, sadece halka açık şirketlerde değil, bütün şirketlerde, bazı pay sahiplerini, çalışanları, alacaklıları ve ilgili diğer kişileri de olumsuz etkilemesine rağmen Türk Ticaret Kanunu bu müesseseyi özel olarak düzenlemiş değil.
Ancak konu Türk Ticaret Kanunu’nda hiç düzenlenmiyor da değil. Halka kapalı şirketlerde, örtülü kar dağıtımı, “sermayenin korunması”, “malvarlığının korunması”, “eşit işlem ilkesi” ve benzer genel düzenlemeler kapsamında uygulanıyor.
Örtülü kazanç aktarımının uygulama şekli
Vergi uygulamasında örtülü kazanç aktarımı yapıldığının tespiti halinde, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak aktarılan tutar, örtülü olarak kâr dağıtan kurumda kanunen kabul edilmeyen gider, kendisine örtülü kazanç aktarımında bulunulan kurumda ise kâr payı olarak kabul edilerek işlem yapılıyor.
Yukarıda özetlediğim, sermaye piyasası mevzuatına göre, örtülü kazanç aktarımının tespiti halinde, Kurulca belirlenecek süre içinde ilişkili kişiye aktarılan tutarın kanuni faiziyle birlikte iadesi isteniyor.
Türk Ticaret Kanunu uygulamasında örtülü kazanç aktarımı işlemleriyle çok karşılaşmıyoruz ama az sayıda da olsa tespit edebildiğim Yargıtay Kararlarından, bu alanda da sermaye piyasası mevzuatında olduğu gibi işlem yapıldığını anlıyorum.
Gördüğünüz gibi vergi uygulamasıyla diğer uygulamalar birbirinden farklı.
Farklı bir vergi uygulaması örneği
Örtülü kazanç aktarımında vergi uygulamasını yukarıda özetledim. Örtülü kazanç aktarımının tespiti halinde, ilişkili kişilere örtülü olarak aktarılan tutar kurum kazancına ekleniyor, ayrıca örtülü kazanç aktarılan kurumun durumuna bağlı olarak gerekiyorsa kâr dağıtım stopajı yapılmasından ibaret.
Mevzuat ve uygulama bugüne kadar hep özetlediğim şekilde olmakla birlikte, yakın zamanda bu genel uygulamadan farklı bir uygulamayla karşılaştım. Uygulamayı bir Danıştay Kararında gördüm. Kısaca bu farklı uygulamayı anlatayım.
Danıştay Kararına konu olayda, yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur hakkı tutarları emsaline göre yüksek bulunarak, fazladan ödendiği düşünülen tutarın alacak olarak muhasebeleştirilmesi ve ortakların ilgili tutarı, hesaplanacak faiziyle birlikte geri vermesi gerektiği değerlendirilmiş. Dolayısıyla incelenen hesap dönemi için emsal faiz oranıyla hesaplanan faiz tutarı dönem kurum kazancına eklenirken, ücretin emsalinden fazla olduğu değerlendirilen kısmı ücret giderlerinden çıkartılmış ve bu şekilde hesaplanan toplam tutar üzerinden kurumlar vergisi tarhiyatı yapılmış.
Tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davada Vergi Mahkemesi, birtakım varsayımlardan hareketle makul huzur hakkı tutarı tespit edilerek, tespit edilen huzur hakkını aşan kısmın giderlerden çıkartılmasında ve söz konusu tutar için adatlandırma yapılarak faiz hesaplanmasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçeleriyle davayı kabul etmiş ve tarhiyatın kaldırılmasına karar vermiş.
Temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi ise her ne kadar huzur hakkı ödemelerinin ne kadar olması gerektiği konusunda mevzuatta belirli bir referans noktası bulunmasa da, dağıtılan huzur hakkının açıkça makul sayılacak tutarın üstünde olduğunun inceleme elemanı tarafından ortaya konulmuş olduğu, dolayısıyla davacı şirketin, yüksek tutarlı huzur hakkı dağıtmak suretiyle, kurumlar vergisi matrahını aşındırmış olduğunun somut bir biçimde ortaya konulduğu gerekçeleriyle, cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık görmemiş ve Vergi Mahkemesi kararını bozmuş. (Danıştay Dördüncü Dairesinin 19.04.2022 tarih ve E:2018/2435 K:2022/2682 sayılı kararı.)
Özetlediğim kararlarda yer alan bilgiden, somut olayda ödenen huzur hakkı tutarı üzerinden gelir vergisi stopajı yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa kâr payı sayılan kısım nedeniyle ödenen stopajın iadesinin veya kâr payı sayılan tutar üzerinden hesaplanan stopaj tutarından mahsup edilip edilmediği anlaşılmıyor. Muhtemelen bu durum başka bir raporun ve tarhiyatın konusu olmuştur.
Konuya ilişkin kişisel değerlendirmem
Vergi uygulamasında, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç aktarımı koşullarının gerçekleşmesi halinde, örtülü olarak dağıtılan kazanç, hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kâr payı sayılıyor ve taraflarca işlemlerin bu değişikliğe uygun olarak düzeltilmesi gerekiyor.
Yukarıda özetlediğim yargı kararına konu somut olayda, ilişkili kişilere ödenen huzur hakkının, emsal ücret tutarını geçen kısmının vergilendirme döneminin son günü itibariyle kâr payı olarak kabul edilmesi, vergilemenin buna göre düzeltilmesi, bir başka ifadeyle gider yazılan ücret tutarının kâr payı sayılan kısmının giderlerden çıkartılması, ücret stopajının da kâr payı stopajına dönüştürülmesi gerekiyor.
Vergi uygulamasında, sermaye piyasası mevzuatı ve ticaret hukuku uygulamasında olduğu gibi, örtülü olarak aktarılan kazanç veya varlığın, faiziyle birlikte, örtülü kazanç aktaran kuruma getirilmesine ilişkin bir gereklilik yok. Örtülü olarak aktarılan tutarın kazanca eklenmesi ve gerekiyorsa kâr dağıtım stopajıyla vergilenmesi yeterli. Sermaye piyasası mevzuatı veya ticaret hukuku uygulaması gereği aktarılan kazanç veya varlığın faiziyle birlikte, örtülü kazanç aktaran kuruma getirilmesiyle karşılaşılırsa yapılacak vergi uygulaması ise ayrı bir makale konusu olmaya aday. Uygun bir zamanda bu konuyu da değerlendirmek isterim.
Yıllarca gördüğüm uygulama bu şekilde. Farklı bir görüş veya uygulamaya da bugüne kadar rastlamadım. Bu çerçevede, yukarıda belirttiğim yargı kararına da katılmıyorum.
Recep BIYIK
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ortulu-kar-dagitimina-farkli-bir-uygulama/748566