Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Bilindiği üzere, vergi kanunları hükümleri uyarınca 31.12.2023 tarihli bilançolar enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş olup, 2023 yılı vergilemesine esas alınan kar/zarar ise enflasyon düzeltmesi öncesi mali tablolara göre oluşan ve vergi kanunlarındaki hükümlere uygun olarak belirlenen mali karlar olmuştur. 2024 yılı ve devamında ise, enflasyon düzeltmesi yapılarak oluşturulan mali tablolara göre doğacak ve vergi kanunlarındaki hükümlere uygun olarak belirlenen mali karlarlar vergilemeye esas alınacaktır.

2023 yılı ve sonrasındaki hesap dönemlerinde uygulanacak enflasyon düzeltmesine ilişkin olarak,  

- Serbest yedek akçelerden ve dağıtılabilir diğer kaynaklardan zarar mahsubu sonrasında kalan değerlerden kâr payı dağıtımı yapılması, 

- Sermaye artırımı ve azaltımı, 

- Birleşme, bölünme, tür değişikliği işlemleri ile 

- Sermaye kaybı ve borca batık olma durumlarının tespitinde,

genel kurul ve yönetim organınca esas alınacak finansal tabloların neler olacağı, Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 15 Haziran 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Enflasyon Düzeltmesi Uygulayan Şirketlerde Esas Alınacak Finansal Tablolara İlişkin Tebliğ” ile açıklanmıştır. Anılan Tebliğ düzenlemesiyle yapılan belirlemeler şöyledir:

Esas alınacak finansal tablolar

 - Finansal tablolarını Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından belirlenen muhasebe standartlarına uygun hazırlamak zorunda olan bağımsız denetime tabi şirketlerde, kanunun 88’inci maddesine göre hazırlanan enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar esas alınacaktır.

- Bağımsız denetim kapsamı dışında kalan şirketlerde, 2023 yılı hesap dönemine ilişkin olarak Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) geçici 33’üncü maddesi ile Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 555) hükümleri uyarınca enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar ile enflasyon düzeltmesi uygulanmamış finansal tablolar birlikte dikkate alınacaktır. 

Bu kapsamda, zorunlu bağımsız denetim kapsamı dışında kalan şirketlerde;

 - Serbest yedek akçelerden ve net dönem karı haricindeki dağıtılabilir diğer kaynaklardan zarar mahsubu sonrasında kalan değerlerden kâr payı dağıtımı yapılması, 

- Sermaye artırımı ve azaltımı,

- Birleşme, bölünme, tür değişikliği işlemleri ile 

- Sermaye kaybı ve borca batık olma durumlarının tespitinde ,

enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar dikkate alınacaktır.

Net dönem kârının esas alındığı 2023 yılına ilişkin; 

- Kâr ve kazanç payı dağıtımlarında, 

- Yedek akçe ayrılmasında, 

- İntifa senedi sahiplerine ödeme yapılması ile 

- Dönem içerisinde dağıtılmış olan kâr payı avansına ilişkin hesaplamalarda ,

enflasyon düzeltmesi uygulanmamış finansal tablolar esas alınacaktır. 2023 yılı hesap döneminden sonraki hesap dönemlerine ilişkin bu işlemlerde ise, 213 sayılı Kanun’un geçici 33’üncü maddesi ile Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 555) hükümleri uyarınca enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar esas alınacaktır.

Anılan Tebliğin “Esas Alınacak Finansal tablolar” başlıklı 4. maddesindeki bu bölümünün 4 nolu bendinde; “Bu madde kapsamındaki şirketlerde, dağıtılması öngörülen kâr payı tutarı, 213 sayılı Kanun hükümlerine göre enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolarda bulunan kâr dağıtımına konu kaynakların toplamını aşamaz.” ifadesi yer almış olup, bu ifade hem bağımsız denetim kapsamındaki hem de bağımsız denetim kapsamı dışındaki şirketler için geçerlidir. Bu ifade yukarıda yer verdiğimiz, 2023 yılına ilişkin net dönem karından yapılacak kar payı dağıtımlarında tereddüte yol açmaktadır. Şöyle ki; enflasyon düzeltmesi uygulanmamış finansal tablolara göre net dönem karı bulunmasına rağmen, enflasyon düzeltmesi uygulanmış mali tablolarda bu kar yok olmuş ve zarara dönüşmüşse kar dağıtımı yapılamayacak mıdır ya da kar azalmışsa bu takdirde azalmış kar mı dağıtıma konu edilecektir?

Kar dağıtımı esas itibariyle Ticaret Kanunu’nun kapsamına girmekte olup, vergi kanunları ise, şayet kar dağıtımı yapılmışsa, bu dağıtıma ilişkin vergisel yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği ile ilgilidir. Kanımızca, bu yükümlülükler yerine getirildiği sürece, 2023 yılına ilişkin enflasyon düzeltmesi öncesi karın dağıtımında vergisel anlamda sorun yoktur.

Öte yandan, gerek vergi kanunlarının enflasyon düzeltmesine ilişkin hükümleri gerekse Ticaret Bakanlığının yayımladığı bu tebliğin aşağıda belirteceğimiz diğer düzenlemeleri uyarınca; enflasyon düzeltmesi sonucu ortaya çıkan sermaye olumlu faklarının ve diğer özkaynaklara ilişkin olumlu farkların enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan zararlara mahsup edilebilmesi mümkündür. Dolayısıyla, 2023 yılına ilişkin kar dağıtımları yapılacaksa, kar dağıtım kararının alınacağı genel kurul kararlarında ya da öncesinde yapılacak genel kurul kararlarında, enflasyon düzeltmesinden doğan zararların sermaye düzeltmesi olumlu farkları ve/veya diğer öz sermaye kalemlerine ilişkin olumlu farklarıyla mahsup edilerek kapatılması kararlarının alınması yoluna gidilebilir. Böylelikle, kar dağıtımına ilişkin eleştiri riskleri de ortadan kaldırılabilir.

Sermaye İşlemlerinde Esas Alınacak Mali tablolar

Şirketin sermayesine ilişkin yapılacak değerlendirmelerde, ticaret siciline tescil edilmiş olan sermaye tutarı esas alınacaktır.

Enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan sermaye düzeltmesi olumlu farkları, diğer öz sermaye kalemlerine ilişkin olumlu farklar ile bunların dışında kalan iç kaynakların, enflasyon düzeltmesinden kaynaklı zararlar dâhil zararlar ve olumsuz farkları aşan kısmı Ticaret Kanunun 462 nci maddesi kapsamında sermayeye ilave edilebilecektir.

Enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan sermaye düzeltmesi olumsuz farkları ile enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan diğer olumsuz farklar ise genel kurulda alınacak karara istinaden, sermaye azaltımı yoluyla veya olumlu farklar yahut diğer iç kaynaklarla mahsup edilebilecektir.

Zorunlu olarak bağımsız denetim kapsamında bulunan şirketlerde gerçekleştirilecek sermaye artırımlarında, Ticaret Kanunu’nun 88’inci maddesine göre hazırlanan enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar esas alınmakla birlikte, sermayeye eklenecek iç kaynak tutarı, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolarda bulunan sermayeye eklenebilecek iç kaynakların toplamını aşamayacaktır. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-duzeltmesi-donemlerinde-ticaret-kanunu-uyarinca-esas-alinacak-mali-tablolar/753823

Ticari Kazancın Elde Edilmesi Ve İdame Ettirilmesi İçin Yapılan Genel Giderlerin İndirim Konusu Yapılabilmesi İçin:

A)   Söz Konusu Giderlerin Kazancın Elde Edilmesi Ve İdame Ettirilmesi Amacı İle Yapılmış Olması,

B)   Yapılan Giderin Karşılığında Sabit Kıymet İktisap Edilmiş Olmaması,

C)   Yapılan Giderin İktisadi İşletmenin Maliyet Bedeline Eklenmesi Gereken Giderlerden Olmaması Gerekmektedir.

Genel Giderler Aşağıdaki Gibidir.

* Kırtasiye,

* Temizlik,

* Isıtma,

* Aydınlatma,

* Su Ve Telefon Giderleri,

* İşyeri, Araç Vb. Giderleri,

* Yapılan İşle Orantılı Temsil Ve Ağırlama Giderleri,

* Gayrimenkul Ve Gayrimenkul Gibi Değerlenen Sabit Kıymetlerin Normal Bakım Ve Onarım Giderleri,

* Sigorta Giderleri,

* Finansman Giderleri,

* Pazarlama, Satış Ve Dağıtım Giderleri,

* Reklam Giderleri,

* Yurt Dışındaki Kişilere Ödenen Komisyonlar,

* Ayıplı Ürün İadesi Ve Komisyon Giderleri

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

YASA TASARISIYLA CEZANIN 100.000,00 TL'YE ÇIKARILMASI

- 100 Kasa Hesabı ve
- 131, 231 Ortaklardan Alacaklar Hesabı Borç Bakiyesi vermesi gerekir, alacak bakiyesi vermesi genel olarak bir işlemde hata olduğunu gösterir.

- 331 ve 431 Ortaklara Borçlar Hesabı borç bakiyesi vermiştir. Vergi İncelemesinde aşağıdaki tespitler yapılmıştır.

* Tek Düzen Hesap Planına Göre; 431 Ortaklara Borçlar Hesabı, İşletmenin Esas Faaliyet Konusu Dışındaki İşlemleri Dolayısıyla Ortaklara Borçlu Bulunduğu Vadeleri Bir Yıldan Fazla Süreli Tutarların İzlendiği Hesaptır.
* İşleyişi: Borcun Doğması Halinde Hesaba Alacak, Vadesi Bir Yılın Altına Düşmesi Halinde 331 Nolu Hesaba Aktarılarak Borç Kaydedilir.

* Mükellef Kurum Kayıtları 431 Nolu Hesabın İşleyişine Aykırı Bir Şekilde Çalıştırılmış, Tek Düzen Hesap Planı Düzenine Uyulmamıştır.

* VUK’nun 353/6 Maddesinde Yer Alan “Bu Kanuna Göre Belirlenen Muhasebe Standartlarına, Tek Düzen Hesap Planına Ve Mali Tablolara İlişkin Usul Ve Esaslar İle Muhasebeye Yönelik Bilgisayar Programlarının Üretilmesine Ve Kullanılmasına İlişkin Kural Ve Standartlara Uymayanlara 2024 Yılı İçin 40.000,00 TL Lira Özel Usulsüzlük Cezası Kesilir.

Muhasebe Standartlarına Uymayanlara 100.000,00 TL Lira Özel Usulsüzlük Cezası Kesilmesi Yasa Tasarısında Yer Almaktadır. Tutarın Yüksekliği Dikkate Alındığında Bu Hususa Dikkat Etmek Gerekir.

VERGİ İNCELEMESİNDE ADAT FAİZ HESAPLAMA YÖNTEMİ VE KDV TAHAKKUKU

* Faiz =(Verilen Borç Bakiyesi x Gün Sayısı x Faiz Oranı ) / 36500

* Mükellef kurum tarafından ortağına verilen finansman hizmetine ilişkin faiz oranı olarak Ticari Kredilere Uygulanan Ağırlıklı Ortalama Faiz Oranları dış emsal olarak dikkate alınır.

* 100 Kasa Hesabı, 131-231 Ortaklardan Alacaklar Hesabı ile birlikte Borç Bakiyesi veren 331-431 Ortaklara Borçlar Hesabı toplamı adatlandırılır.

* KDV Kanunu 10. madde uyarınca adatlandırma aylık dönemler itibariyle KDV Beyanlarına eklenir.

* KDV Oranı % 20'dir.

* Kurum Geçici Vergisi dönemlerinde 3 aylık toplam farklar dikkate alınır. BURADA ASIL DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN ARALIK AYINDA TEK ADAT FATURASI DOĞRU ŞEKİLDE KESİLSE DAHİ HER AY AYLIK TOPLAMLARI BEYAN EDİLMEDİĞİNDEN CEZA İLE MUHATAP OLUNMASI MUHTEMELDİR.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Çarşamba, 10 Temmuz 2024 07:55

Kıdem Tazminatı Sorunsalı Çözülmeli

Özel sektör işçi ve işveren tarafını ilgilen­diren kıdem tazminatında yaşanan so­runlar, son 20 yılda neredeyse dört yılda bir hükümet tarafından kamuoyuna sunulan çe­şitli tasarılar, bir süre sonra yasalaşmadan gündemden düşmekte, ancak sorunlar büyü­yerek devam etmekte.

Kıdem tazminatı ve amacı

Kıdem tazminatı, işçilerin çalışmış olduğu her bir tam yıl için en son aldıkları giydiril­miş brüt aylık ücreti tutarında toplu ödenen tazminattır. İşyerinin devir veya intikali ya­hut herhangi bir suretle bir işverenden baş­ka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya iş­yerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin top­lamı üzerinden hesaplanır. Kıdem tazmina­tından 4857 sayılı İş Kanunu, 5953 Sayılı Ba­sın İş Kanunu ve 4373 Deniz İş Kanunu’na tabi çalışanlar yararlanabilmektedir.

Hangi şartlarla kıdem tazminatı alınabilir?

Kıdem tazminatından yararlanmak için iki temel şart aranmaktadır.

-İşçinin aynı işverene ait aynı veya fark­lı işyerlerinde en az bir yıl çalışmasının bu­lunması,

-İş sözleşmesinin işçi veya işveren tara­fından kıdem tazminatına hak kazanılacak şekilde sonlandırılması,

İşçinin işten ayrılırken kıdem tazminatı almasını sağlayan diğer bazı haller ise şun­lardır;

-Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla iş sözleşmesinin feshi,

-İşçinin bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme al­mak amacıyla iş sözleşmesinin feshi,

-Kadın işçinin evlendiği tarihten itiba­ren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile iş söz­leşmesini sona erdirmesi,

-İşçinin ölümü nedeniyle iş sözleşmesi­nin sona ermesi,

Kıdem tazminatı nasıl hesaplanır?

İşçinin, işe başladığı tarihten itibaren hiz­met akdinin devamı süresince, son ödenen aylık brüt ücretin çalışma yılı ile çarpılma­sı sonucu hesaplanır. Bir yıldan artan süre­ler için de aynı oran üzerinden ödeme yapı­lır. Kıdem tazminatı hesaplanırken sürekli­lik arz eden para veya parasal karşılığı olan menfaatler (ücret, ikramiye, kasa tazminatı, yemek yardımı, gıda ve erzak yardımı, yaka­cak yardımı, taşıt yardımı, konut yardımı, ai­le yardımı, çocuk yardımı vb.) dikkate alınır.

Kıdem tazminatından gelir vergisi ve si­gorta primi kesintisi yapılmaz. Yalnızca damga vergisi kesintisi yapılarak kalan tutar işçiye ödenir. Kural olarak kıdem tazmina­tının iş akdinin feshinde ödenmesi gerekir. Ancak, işçinin de onay vermesi halinde tak­sitler halinde ödeme yapılabilir. Kıdem taz­minatının zamanında ödenmemesi halinde mevduata uygulanan en yüksek faiz istene­bilir. Kıdem tazminatında zamanaşımının başlangıcı, iş akdinin feshedildiği tarihtir. Buna göre, kıdem tazminatında zamanaşımı süresi 5 yıldır.

Kıdem tazminatında sınır (tavanı) var

1475 sayılı iş kanununun 14. maddesin­de kıdem tazminatı ile ilgili bir tavan öngö­rülmüştür. Anılan maddede “…Devlet Me­murları Kanuna tabi en yüksek devlet me­muruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesi­ni geçemez.” hükmü yer almaktadır. Buna göre, 01/07/2024 – 31/12/2024 dönemin­de uygulanacak kıdem tazminatı tavanı 41.828,42 TL

Sorunlar çözüm bekliyor

Mevcut kıdem tazminatı uygulamasın­da hem işçi hem de işveren tarafında devam eden sorunlar, iki tarafı da olumsuz etkile­meye devam ediyor. Birikim nedeniyle iş­veren tarafı ağır finansal yükle karşı karşı­ya kalıyor. İşçi tarafı ise, hak ettiği tazmina­tı yıllar sonra almakta sorun yaşıyor. Bugüne kadar sık sık gündeme getirilen taslaklar üzerinde uzlaşılamadı veya sorunu çözüle­medi. Konunun, çok uzatılmadan iki taraf için sağlıklı ve uygulanabilir bir yasal dü­zenlemeye ihtiyaç vardır.

Yargıya intikal et­miş çok sayıdaki ihtilafın çözümü, işçi ve iş­veren tarafının daha fazla mağdur olmaması için önerilen çözüm ise; 1/1/2025 tarihinde geçerli olmak üzere, tazminatın bir miktar devlet katkısıyla her yıl için işveren tarafın­dan bir fon hesabına yatırılması, geçmiş dö­nem için ise uygun vadelerle ilgili fon hesa­bına yatırılması sağlanabilir. Talha APAK

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kidem-tazminati-sorunsali-cozulmeli/735966

Çarşamba, 10 Temmuz 2024 07:52

Şekli Eksiklik Esası Ne Ölçüde Etkiler?

Bu köşede zaman zaman, yorumda sınırla, kanunlarda yer alan şekli şartların esası ne ölçüde etkilediğiyle ilgili makaleler yazıyorum. 

En son 11 Ekim 2023 tarihinde yazdığım “Yorumda sınır” başlıklı makalede, Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 28.11.2022 tarih; E:2019/8946 K:2022/7054 ve E:2019/8941 K:2022/7053 sayılı kararlarına konu bir örnek olaydan bahsetmiş ve Danıştayın konuya bakışını özetlemiştim.

Önce, bahsettiğim yargı kararlarına konu olayı ve Danıştay tarafından verilen kararı kısaca hatırlatayım. Sonra da benzer bir başka örnek olayı ve yine bu olayda Danıştay tarafından verilen kararı özetleyeyim. 

Daha önce yazdığım makaleye konu somut olayda, aktife kayıtlı bir taşınmazın satışı, satıştan doğan kazancın da %75’lik kısmının kurumlar vergisinden müstesna tutulması söz konusu idi. Olayda satışı yapan kurum istisnadan yararlanmış, ancak istisna kazancı yasada açık hükme rağmen özel bir fon hesabına koymamıştı. Kazanç ortaklara dağıtılmamış ama bir muhasebe kaydı yapılıp, özel fon hesabına da alınmamıştı.

Sonuçta, istisna koşulu sağlanamadığı için tarhiyat yapılmış, Vergi Mahkemesi’nin, gerçek durumun esas olduğu, kazancın işletmede olduğu, istisnanın amacının gerçekleştiği, bir muhasebe kaydı eksikliğinin istisna şartlarını ihlal ettiğine dayanılarak tarhiyat yapılmaması gerektiği gerekçeleriyle davayı kabul ederek tarhiyatı kaldırmış, ancak temyiz talebini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, lafzın açık olduğu, lafzın açık olduğu durumda genişletici yorum yapılamayacağı, Kanunda da açıkça kazancın özel bir fon hesabına alınacağının açıkça belirlendiği gerekçeleriyle, istinaf istemini reddeden Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuş ve tarhiyatı onamıştı.

Bugün özünde aynı olan ancak ayrıntıda biraz farklı bir örnek olaydan ve buna ilişkin yargı kararından bahsedeceğim.

Davanın konusu

Davaya konu olayda kurum;

- 2014 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesini zamanında vermiş,

- Beyannamede geçmiş yıllara ilişkin zararları mahsup etmeyi unutmuş,

- Daha sonra beyannamesini düzeltmiş ve zarar mahsubu yapmış.

Vergi Dairesi, geçmiş yıl zararlarının 2010-2013 yıllarına ilişkin beyannamelerde ayrı ayrı gösterilmediği gerekçesiyle, 2014 yılı beyannamesinde düzeltme yoluyla indirimin mümkün olmadığını kuruma bildirmiş, daha önce beyan edilen matrah üzerinden kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla da dava konusu ödeme emrini düzenlemiş.

Vergi Mahkemesi kararı

Vergi Mahkemesi;

- Geçmiş yıl zararlarının indirim konusu yapılabilmesinin, her yıla ilişkin tutarın kurumlar vergisi beyannamesinde ayrı ayrı gösterilmesi ve beş yıldan fazla nakledilmemesi olmak üzere iki şarta bağlandığı,

- Her ne kadar davacı kurum zararını önceki yıllara ait beyannamelerinde göstermemiş ise de söz konusu zararın varlığı ve tutarı konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı,

- Zarar mahsubunun şekli bir şarta bağlı olarak kabul edilmemesinin gerçek gelirin vergilendirilmesi ilkesine uygun düşmeyeceği,

Gerekçe ile 2019-2011 yıllarına ilişkin zarar tutarının 2014 yılına ilişkin beyannamesinde indirim konusu yapılabileceğinden, düzeltme beyannamesiyle indirim konusu edilen geçmiş yıl zararları kabul edilmemek suretiyle, beyan edilen matrah üzerinden kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen dava konusu ödeme emrinde hukuki isabet görmemiş ve ödeme emrini iptal etmiş. 

Danıştay Kararı

Temiz talebini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi; ödeme emri içeriği vergi borcunun davacı tarafından verilen beyanname üzerine tahakkuk eden amme alacağından kaynaklandığı, düzeltme beyannamesinin kabul edilmemesine ilişkin davalı idarenin işlemlerine karşı davacı tarafından süresinde dava açılması gerekirken bu yönde bir dava açılmadığı, bu durumda, dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağının usulüne uygun olarak kesinleşmiş olduğu, ödeme emrine karşı açılan davalarda, ödeme emri içeriği vergilere karşı vergilendirme aşamasında süresinde açılmış davalarda ileri sürülebilecek türdeki iddiaların incelenemeyeceği hususu da göz önünde bulundurulduğunda, beyanname üzerine tahakkuk eden ancak ödenmeyen amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna vararak, temyize konu kararı bozmuş. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 06.04.2021 tarih ve E:2016/17399, K:2021/2055 sayılı kararı.)

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı

Vergi Mahkemesi tarafından verilen ısrar kararının temyiz edilmesi üzerine konuyu inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, Vergi Mahkemesinin ısrar kararını, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle uygun bulmuş ve temyiz istemini reddederek ısrar kararını onamış. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 22.11.2023 tarih ve E:2022/732 K:2023/1333 sayılı kararı.)

Kişisel düşüncem

Yukarıda en başta bahsettiğim 11 Ekim 2023 tarihli makalede özetlediğim Danıştay kararıyla bugün özetlediğim karar çelişiyor gibi gözüküyor. İlk karar, lafız açıksa amaçsal yorum yapılmaz diyor, ikinci karar ise şekli şarta uyulmamış olması, gerçek gelirin vergilendirilmesi ilkesine aykırılığa neden olmamalı diyor. İkinci karar bir bakıma lafız açık da olsa gerçek gelirin vergilemesi esastır, gerçek gelire bakmak gerekir diyor.

Görünüş ilk planda böyle olabilir ama ayrıntıda birkaç nokta kararların aslında çelişmediğini, her iki kararın kendine özgü olduğunu, dolayısıyla her iki kararın da ilke bazında savunulabilir olduğunu gösterebilir. Önemsediğim bu birkaç konuyu ifade edeyim.

- Kurumlar Vergisi Kanunu’nda zarar mahsubu bir şekle, bir de esasa ilişkin olmak üzere iki koşula bağlı. Esasa ilişkin koşul zararın beş yıldan fazla nakledilmemesi, şeklî koşul ise zararın geçmiş yılların beyannamelerinde yer alması. Mali İdare mahsup için, zararın hem ilgili yıl beyannamesinde hem de mahsup edilinceye kadar her yılın beyannamesinde yer almasını istiyor. Ben bu yoruma katılmıyorum, mahsup için zararın ilgili yılın beyannamesinde ve mahsup edildiği yılın beyannamesinde yer alması hukuken yeterli. Özetlediğim yargı kararında yer alan bilgilerden, mahsup edilen zarar tutarının ilgili yıl beyannamelerinde yer alıp almadığı belli değil. Benim karar metninden anladığım, her yılın beyannamesinde ilgili yıl zararı gösterilmiş ancak sonraki yıllarda kazanç olmaması nedeniyle mahsuba konu olmayan geçmiş yıllara ilişkin zararlar ayrı ayrı gösterilmemiş. Eğer gerçek durum böyleyse, zaten mahsuba ilişkin şekli koşullar da sağlanıyor demektir.

- Kararda, düzeltme beyannamesinde mahsup edilen zarar tutarının varlığı ve tutarı konusunda bir ihtilaf olmadığı belirtilmiş. Bu önemli bir ayrıntı. Bu durum hem her yıla ait zarar tutarının ilgili yıl beyannamesinde gösterilmiş olduğunu hem de şeklî şarta uyulmadığı iddia ediliyorsa bile bu şartın amacının gerçekleşmiş olduğunu gösteriyor. Şeklî şartın amacı mahsup edilen zarar tutarının varlığını ve tutarını Vergi Dairesinin izlemesini sağlamak, somut olayda da bu amaç gerçekleşiyor. 11 Ekim 2023 tarihli makalede özetlediğim kararda durum aynı değildi. Söz konusu karara esas işlemde şekli koşulun yerine gelmemesi, konuyu Vergi Dairesinin izlenmesini oldukça zorlaştıracak nitelikteydi. Her iki kararda bu durumun belirleyici olduğunu tahmin ediyorum.

Sonuç olarak şunu söylemek isterim. Vergi uygulamasında ve özellikle yargılama sürecinde ayrıntılar önemli olabiliyor. Bu nedenle, şekli şartlara uyulması, gerekli muhasebe kayıtlarının zamanında ve doğru bir şekilde yapılması ve beyannamenin eksiksiz doldurulması önemli, bu konular ihmal edilmemeli. Recep BIYIK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sekli-eksiklik-esasi-ne-olcude-etkiler/753584

Salı, 09 Temmuz 2024 16:49

Yarım Çalışma Ödeneğine Başvuru

Analık hali izninin bittiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde en yakın İŞKUR birimine doğum ve evlat edinme sonrası yarım çalışma belgesi ile başvuruda bulunulması gerekmektedir. Başvuru, İŞKUR birimine şahsen gelerek veya elektronik ortamda www.iskur.gov.tr adresinden yapılabilir. Mücbir sebepler dışında, başvuruda gecikilen süre doğum ve evlat edinme sonrası yarım çalışma ödeneği almaya hak kazanılan toplam süreden düşülerek ödeme yapılmaktadır.

Yarım Çalışma Ödeneğine Hak Kazananlara Sunulan Hizmetler
1-Ödenek ödenmekte,
2-Ödenek ödenen süreler için asgari ücret üzerinden malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ile genel sağlık sigortası primi işçi ve işveren payları yatırılmaktadır.

Yarım Çalışma Süresi
• Birinci doğumda 60 gün,
• İkinci doğumda 120 gün,
• Sonraki doğumlarda ise 180 gündür.
Çoğul doğumlarda bu sürelere 30 gün eklenmektedir. Çocuğun engelli doğması hâlinde bu süreler 360 gün olarak uygulanmaktadır.


Yarım Çalışma Ödeneği Miktarı

Doğum ve evlat edinme sonrası yarım çalışma ödeneğinin günlük miktarı, kişinin çalıştığı işte aldığı ücret ne olursa olsun, günlük asgari ücretin brüt tutarı kadardır. Yarım çalışma ödeneği, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmamaktadır.

Yarım çalışma ödeneği, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmamaktadır.

Yarım Çalışma Ödeneğinin Ödenmesi
Yarım çalışma ödeneği, çalışılan aya ait aylık prim ve hizmet belgesinin ilişkin olduğu aydan sonraki ikinci ay içinde aylık olarak ödenmektedir. Örneğin Şubat ayında gerçekleştirilen yarım çalışma uygulamasına ilişkin ödenek, Nisan ayı içinde ödenmektedir.

İlgililere ödemeleri, Kuruma bildirdikleri Banka Hesap numaraları (IBAN) aracılığıyla, hesap numaralarının eksik veya hatalı bildirilmesi durumunda ise en yakın PTT Bank aracılığı ile yapılmaktadır.

Yarım Çalışma Ödeneğinin Kesildiği Haller
Geçici işgöremezlik ödeneği almaya hak kazananlara, bu durumun devamı süresince,
Çocuğun hayatını kaybetmesi ve/veya evlatlık halinin ortadan kalkması durumunda,
Haftalık çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin verilen kişinin, bu süre zarfında başka bir işte çalışması halinde,
İlgilinin çalıştığı işyerinden ayrılması durumunda, kesilir.

Sağlık Hizmetinden Yararlanma

Yarım çalışma ödeneği alanlar genel sağlık sigortası kapsamında olup, doğum ve evlat edinme sonrası yarım çalışma ödeneği ödenen günler için, ilgililer adına genel sağlık sigortası primleri İşsizlik Sigortası Fonundan yatırılmaktadır. Ödenek alanların bakmakla yükümlü olduğu kişiler de genel sağlık sigortalısı kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanabilmektedir.

İlgililer adına ayrıca MYÖ sigortaları primleri yatırıldığı için ödenek alınan süre emeklilik yönünden dikkate alınmaktadır.

Yarım çalışma yapan kişinin çalışılmayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerine ilişkin ücret ve yarım çalışma ödeneği, yarım çalışılan süreye orantılı olarak işveren ve İŞKUR tarafından paylaşılarak ödenmektedir

Linkedin paylaşımından Alıntı yapılmıştır.

9. Yargı Paketi nihayet Meclise sunuldu. Son yılların yasama pratiğine bakıldığında, iktidar kanadından gelen torba kanun tekliflerinin hızla ve aynen komisyonlardan ve genel kuruldan geçtiğini gördüğümüze göre, bu paketinde aynen yasalaşacağını söylemek mümkün. Ben bu yazımda paketi vergi yargısına ilişkin hükümleri itibariyle aktarmaya çalışacağım. 

Her şeyden önce, her yıl yeniden değerleme oranı oranında revize olan ve günümüzde de uygulamaya esas tek hâkim sınırı, istinaf ve temyiz yolu sınırları gibi ölçütler, İdari Yargılama Usulü Kanununa aktarılmakta ve yine her yıl yeniden değerleme oranına göre bu ölçütlerin otomatik revize edilmesi yöntemi sürdürülmektedir. 

Torba yasa teklifiyle kısmen yeni düzenlenen kısmen öteden beri uygulanagelen sisteme göre vergi yargısı düzeni şu şekilde oluşacaktır.

Dava konusu 270 bin lirayı aşmayan vergi davalarına yine tek hâkimle bakılmaya devam olunacaktır. Bu davalarda duruşma yapılması, hâkimin re’sen duruşma kararı vermesi veya tarafların bu konudaki taleplerinin hâkim tarafından uygun görülmesi ile söz konusu olacaktır. Tek hâkimle görülen bu davaların konusu 31 bin lirayı geçmeyenlerde hâkimin kararı kesin olacaktır. Bir başka deyişle bu davalarda istinaf veya temyiz yoluna gidilemeyecek, kararın bir kez daha gözden geçirilmesi istenilemeyecektir.  

Dava konusu 270 bin lirayı geçen davalara ise üç hâkimden oluşan heyet halindeki mahkeme bakacaktır. Mahkeme, tarafların duruşma talepleri ile bağlı olacak ve talep edilmesi halinde duruşma yapılacaktır. Heyet halinde verilen kararların istinaf müracaatına konu edilip edilememesi konusunda bir ölçüt söz konusu değildir. Heyet halinde verilen mahkeme kararlarının tamamı istinaf başvurusuna konu edilebilecektir.

Tek hâkim tarafından bakılan ve konusu 31 bin lirayı geçen davalarda verilen kararlar ile heyet halinde vergi mahkemelerince verilen kararlar üzerine istinaf mahkemelerince verilen kararların temyiz yoluna götürülebilmesi konusunda biri yeni biri mevcut iki ölçüt karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; dava konusunun 920 bin lirayı aşmasıdır. Konusu itibariyle bu tutarı aşan davalarda temyiz yolu açık olacaktır. Burada konusu 920 bin lirayı geçmeyen davalarda istinaf mahkemelerince verilen kararların temyiz yoluna açık olup olmaması konusunda bir yeni ölçüt karşımıza çıkmaktadır. Bu ikinci ölçütün uygulanabilmesi için, dava konusunun 270 bin lira ilâ 920 bin lira arasında olması gerekmektedir. Konusu bu aralıkta olan davalarda eğer istinaf mahkemesi, ilk derece vergi mahkemesi kararını kaldırarak, ilk derece mahkemesinin kararı aksine kabul veya red kararı vermesi halinde, bu karara karşı da temyiz yolu açık olacaktır. Konusu bu aralıkta olan davalarda istinaf mahkemesinin ilk derece vergi mahkemesi kararını onama (teknik deyişle istinaf talebini ret) yönünde vereceği kararlara karşı ise temyiz yolu kapalı olacaktır. 

Bu ikinci ölçüt 15.11.2022 günlü köşe yazımdaki önerim doğrultusundadır. Nitekim yazımda bahsettiğim adaletsizliğe / haksızlığa yaklaşık bir yıl sonra Anayasa Mahkemesi de bir kararında işaret etmiş, nihayet bu düzenleme yasama organının önüne gelmiştir. 

Bu ölçütlerin uygulanması konusunda ise torba teklifte (tek hâkimle bakılacak davalara ilişkin ölçüt hariç) davanın açıldığı tarihteki ölçütlere değil, hep karar tarihindeki ölçütlere itibar edilmiştir. Bira başka anlatımla, örneğin, bir karara karşı istinaf veya temyiz yolunun açık olup olmadığı konusunda, davanın açıldığı tarihte geçerli ölçütler değil, istinaf veya temyize konu edilecek kararın tarihindeki ölçütlere bakılacaktır. Kanımca, bu yanlış ve Anayasa’ya aykırıdır. Görüşümün gerekçelerini çokça yazdım. Ümidim yasama sürecinde düzeltileceği yönünde, ama pek umudum yok. 

9. Yargı Paketi Meclis’ten aynen geçerse, vergi yargısının çalışma düzeni (usul kuralları) yukarıdaki gibi olacak. 

Paket ile getirilen düzenlemeler, idari yargılama usulünde adaletin tecellisi yönünde yapılması gerekenleri karşılamaktan veya sorunları gidermekten ziyade Anayasa Mahkemesinin iptal kararları ile doğan boşlukları kapatmaya yönelik. Oysa hep yazdığım, süre karmaşasının giderilmesi, istinaf aşamasında duruşma zorunluluğu, yorum davası, kararların aleniliğinin sağlanması, kısa karar uygulaması, duruşmalarda zabıt, kanuna aykırı delili, silahların eşitliğinin sağlanması gibi konular ne yazık ki Pakette hiç düşünülmeyen konular olarak kalmış. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/9-yargi-paketine-gore-vergi-yargilama-usulu/753331

Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) düzenleme hazırlıkları süren “asgari kurumlar vergisi”nin, hukukun işaret ettiği “mali güce göre vergilendirme ilkesi”ne aykırı olduğunu savundu.

5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan meslek mensupları için her yıl Temmuz ayının 1’inden 20’sine kadar (20’si dahil) mali tatil uygulanmakta, Haziran ayının son gününün tatil günü olması halinde ise mali tatil, Temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlamaktadır.

Vergilendirme işlemleri açısından tüm süreçlerin kesintisiz devam etmesi, mali tatil döneminin tam anlamıyla uygulanamadığını göstermektedir. Bu nedenle, mali tatilin adli tatil gibi gerçek anlamda hayata geçirilmesi en büyük önceliğimizdir. Ancak, mevcut durumda düzeltilmesi gereken önemli hususlar bulunmaktadır. Mali tatil döneminde hangi yükümlülüklerin süresinin uzatıldığının İdare tarafından her yıl, o yıla ilişkin beyan, bildirim ve diğer yükümlülükler dikkate alınarak açıklanmasında yarar vardır. Zira zamanla oluşan ilave yükümlülüklerin mali tatil uygulaması kapsamında olup olmadığı ve sürelerinin uzayıp uzamadığı sıklıkla mali müşavirler tarafından sorulmaktadır. 

Mali tatil kanunu ve genel tebliği sonrasında hayatımıza yeni ilave yükümlülükler girmiştir. Bunların başında elektronik defter uygulaması kapsamında e-Defter Beratları ile e-Defter kopyalarının Gelir İdaresi Başkanlığı sistemlerine gönderilmesi, GEKAP beyannameleri, Turizm Katılım Payı beyannameleri gibi yeni oluşan beyannamelerin gönderilmesi örnek olarak gösterilebilir.

Mali tatil kanunu ve tebliğine baktığımızda bu ilave yükümlülüklerin sürelerinin uzayıp uzamadığı hakkında tereddütler yaşanmaktadır. İlave oluşan bu beyan ve bildirim yükümlülüklerinin Vergi Usul Kanunu kapsamında olup olmadığı konusunda tereddütler yaşanmaktadır. Vergi İdaresinin yerine getirilmesini istediği yükümlülüklerin Vergi Usul Kanunu kapsamında olduğu genel olarak kabul edilmesi veya bu kapsama alınması gerektiği görüşündeyiz.

Bir kısım beyanname ve bildirimler mali tatil uygulamasının verdiği hak ve imkândan yararlanmaya olanak sağlarken, diğer kısım beyanname ve bildirimler için bu hak ve imkânın sunulmaması, mali tatilin muhasebe meslek camiası açısından tam olarak uygulanmamasına yol açmaktadır.

Kanunun getiriliş amacı dikkate alındığında, esasen muhasebe meslek camiasının belli tarihler arasında tam anlamıyla dinlenmesine olanak sağlayacak zamanı sunmak olduğu değerlendirilmektedir. Adli tatil uygulamasında adli birimlerin pek çoğu bu dinlenme zamanından istifade etmekteyken, mali tatil uygulamasından mali müşavirler ve işletmelerin neredeyse tamamı yararlanamamaktadır. Bu durum dikkate alınarak, kanun ve genel tebliğ düzeyinde ilave yeni düzenlemelerin yapılması ve böylece tam bir mali tatil uygulanabilir aşamaya geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Özellikle mali müşavirler açısından yoğun bir iş yükünü oluşturan e-Defter Beratlarına ilişkin sürelerin de mali tatil nedeniyle uzayıp uzamadığı merak edilmekte ve bu yönde çok sayıda sorular Birliğimize iletilmektedir. e-Defter beratlarının da tutulan e-Defterlere ilişkin kayıtların değişmezliğini sağlamaya yönelik vergi idaresine elektronik ortamda yapılan bir “bildirim” niteliğinde olduğunu değerlendirildiğinde, mali tatil uygulamasına ilişkin 5604 sayılı Kanunun birinci maddesinin 3. fıkrası; bildirim sürelerinin de uzayacağı hüküm altına alındığından, e-Defter Berat sürelerinin de uzayacağını düşünmekteyiz. Ancak, vergi idaresi tarafından bunun tüm meslek mensuplarına bildirilmesini sağlayacak şekilde bir açıklama veya duyuru yapılması ve vergi takviminin de bu şekilde güncellenmesinde büyük yarar görüyoruz.

Vergi takviminde Temmuz ayında yerine getirilmesi gereken beyanname ve bildirim yükümlülükleri hakkında tüm kamuoyuna bilgi verilmekte, ancak 2-20 Temmuz arasına rastlayan yükümlülüklerle ilgili bir hangilerinin mali tatil nedeniyle uzadığı hakkında bir hatırlatma, açıklama veya duyuru yapılmasında yarar görüyoruz.

Mali gücüne göre vergilendirme ilkesi ve asgari götürü vergi

1961 Anayasası’nın 61’inci maddesinde ve 1982 Anayasası’nın 73’üncü maddesinde aynı şekilde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” şeklinde ifade edilen mali güce göre vergilendirme ilkesi çağdaş ve evrensel bir vergi hukuku ilkesidir.

Bu ilke sayesinde kamu harcamalarına katılan kişiler hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak öngörülebilir şekilde elde ettikleri gelirleri üzerinden vergilendirilirler.

Olması gereken hukukun tam olarak işaret ettiği ilke mali güce göre vergilendirme ilkesidir. Oysa çağdaş vergilemenin asla kabul etmediği, bir bakıma çağdışı, eskimiş bir başka vergileme tekniği bugün tekrar gündeme gelmiş bulunuyor: Asgari kurumlar ve gelir vergisi. Bu vergi aslında götürü vergi veya hayat standardı gibi başka isimlerle de vergi sistemimizin tarihinde mevcuttu. Ancak tarih tekerrürden ibaret sözü çağdışı vergileme tekniklerinin yeniden sisteme sokulması anlamına gelmemelidir.

Asgari kurumlar ve gelir vergisi ile şirketler, ticari kazanç elde edenler, serbest meslek faaliyetini gerçekleştiren mali müşavir, avukat gibi mükellefl er Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uygun göreceği miktarlarda asgari vergi ödemek zorunda kalacaklar. Ancak ödemek zorunda kalacakları vergi elde ettikleri gelirlere göre değil tamamen idarenin takdirine göre şekillenecek. Örneğin, İstanbul’da faaliyet gösteren bir avukatın gelirleri yıllık 900.000 TL iken giderleri 800.000 TL ise safi geliri olan 100.000 TL üzerinden değil cirosu olan 900.000 TL üzerinden bir götürü/asgari/hayat standardı nitelikli bir vergi ödeyecektir.

Oysa Bayburt’ta faaliyet gösteren ve yıllık geliri 300.000 TL olan ama giderleri 100.000 TL olan bir avukat net geliri İstanbul’daki meslektaşından daha fazla olmasına rağmen ona oranla daha az bir götürü/asgari vergi ödeyecektir. Görüleceği üzere konuya ciro üzerinden baktığımızda hem yanıltıcı hem de vergi hukukunun temel ilkelerine aykırı bir vergi düzeninin ayak seslerinin yaklaşmakta olduğunu görmekteyiz.

Vergilendirmenin temeli gerçek gelirin vergilendirilmesi ise ciro üzerinden bir vergi almanın hukuka aykırılığının yanında vergiye uyumu neredeyse yok edecek bir bakanlık tercihi olacağı gözden geçirilmelidir. Vergi, safi ve gerçek gelirden, safi ve gerçek kurum kazancından alınabilir ancak mali yıl bitimi sonrasında gelecek yıllarından vergilerinden mahsup edilmek üzere dahi olsa ciro üzerinden vergi almak mükelleflerin mülkiyetlerinden faizsiz kredi kullanmak anlamına gelir ki bu da niteliği itibariyle yeni bir vergi olacaktır. Ülkemiz halen devreden KDV sorununu çözememişken bir de asgari vergilendirme adı altınca götürü/asgari/hayat standardı esaslı çağdışı bir vergiyi sistemine geri getirmemelidir.

Rapor parasına esas olan sağlık raporları nasıl düzenlenmelidir?

Sigortalılar raporlu oldukları süresince SGK’dan rapor parası (geçici iş göremezlik ödeneği) alırlar. Geçici iş göremezlik, sigortalının iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hâllerinde SGK tarafından yetkilendirilen hekim veya sağlık kurulu raporlarında belirtilen istirahat süresince geçici olarak çalışamama halidir. Geçici iş göremezlik ödeneği, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hâllerinde Kanunda belirtilen geçici iş göremezlik sürelerinde verilen ödenektir. Aşağıda sağlık raporları ile ilgili hususlar açıklanmıştır.

1- İstirahat raporlarının sözleşmeli ya da sözleşmesiz sağlık hizmet sunucularında Sağlık Bakanlığınca yetkilendirilen hekimlerce düzenlenmesi şarttır.

2- Ayaktan tedavilerde sigortalıya tek hekim raporu ile bir defada en çok 10 gün istirahat verilebilir. İstirahat sonrasında kontrol muayenesi raporda belirtilmiş ise toplam süre yirmi günü geçmemek kaydı ile istirahat uzatılabilir. Yirmi günü aşan istirahat raporları sağlık kurulunca verilir. Sağlık kurulunun ilk vereceği istirahat süresi sigortalının tedavi altına alındığı tarihten başlamak üzere altı ayı geçemez. Tedaviye devam edilmesi hâlinde malûllük hâlinin önlenebileceği veya önemli oranda azaltılabileceği sağlık kurulu raporu ile tespit edilirse bu süre uzatılır.

3- Sigortalıların ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunmayan ülkelerdeki tedavileri sonucu verilen istirahat raporlarının ilgili ülke mevzuatına uygun olduğunun ülkemiz dış temsilciliklerince onanması hâlinde, yetkilendirilen hekim ve sağlık kurullarının ayrıca onayı aranmaz.

4- Bakanlıkça yetki tanınan işyeri hekimi bir kerede en fazla 2 gün istirahat verebilir.

5- İstirahat raporlarında sigortalının çalışıp çalışamayacağı veya kontrol muayenesinin yapılıp yapılmayacağı hususu belirtilir. İstirahat raporunun bir nüshası işyerlerine ibraz edilmesi için sigortalılara verilmek, bir nüshası SGK’ ya gönderilmek üzere en az iki nüsha olarak düzenlenir.

6- SGK tarafından yetkilendirilen tek hekim veya sağlık kurulu tarafından verilecek istirahatler, örneği SGK tarafından belirlenen belge ile elektronik ortamda SGK’ ya gönderilir. Gönderilen bu belge işverence görüntülenebildiğinden, çalışılmadığına dair bildirimin SGK’ ya gönderilmesi için yapılan tebligat yerine geçer.

7- İstirahat raporlarının elektronik ortamda düzenlenmesi durumunda yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularınca istirahat raporu, düzenleme tarihinden itibaren üç iş günü içerisinde onaylanır. İstirahat raporunun elektronik ortamda düzenlenememesi halinde, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularınca istirahat raporlarının birer nüshası düzenlendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde sigortalının işyerinin kurulu bulunduğu sosyal güvenlik il müdürlüklerine/sosyal güvenlik merkezlerine, sözleşmeli ülke sigortalısının belgeleri ise sağlık yardımı belgesini düzenleyen sosyal güvenlik il müdürlüklerine/ sosyal güvenlik merkezlerine gönderilir.

8- Ülkemizin taraf olduğu sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri çerçevesinde akit ülke sigorta kurumu mevzuatına göre düzenlenen ve sözleşmenin uygulanmasına ilişkin formülerlerle SGK’ ya bildirilen istirahat raporları aynen kabul edilir.

9- Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunan ülke sosyal güvenlik kurumları sigortalılarının, muayene ve tedavileri sonucu düzenlenecek istirahat veya sağlık kurulu raporlarında bu Yönetmelikte belirlenmiş usul ve esaslar uygulanır. Bu raporların, akit ülke sosyal güvenlik kurumlarına intikal ettirilebilmesi için SGK’ ya verilmesi zorunludur.

10- Sigortalılara bir takvim yılı içinde tek hekim tarafından ayaktan tedavilerde verilecek istirahat sürelerinin toplamı 40 günü geçemez. Bu süreyi aşan istirahat raporları sağlık kurulunca verilir.

Meslek kodunun SGK’ya bildirilmesinde dikkat edilmesi gerekenler

İşveren çalıştırdığı sigortalıları fiilen yaptıkları işe uygun meslek kodu ile Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmek zorundadır. Aksine bildirimin yaptırımı bulunmaktadır. Bu uygulamanın zorunlu olmasının sebebi, özellikle ücret yönünden kayıt dışı olarak personel bulundurmanın önüne geçmektir. Bu şekilde yüksek maaşı hak eden personelin SGK’ya asgari ücret üzerinden bildirilmesini önlemek ve çalışanların hak ettiği ücreti alabilmeleri amaçlanmaktadır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasasının 102’nci Maddesinin 1’inci fıkrasına 15.07.2016 tarih 6728 sayılı yasanın 51’inci maddesi ile eklenen (n) bendinde “Muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde, sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu, gerçeğe aykırı bildiren her bir işyeri için aylık asgari ücreti geçmemek üzere meslek adı ve kodu gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanır.” hükmü getirilmiştir.

Buna göre;

-Sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı bildirilmesi halinde, işverene gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına aylık asgari ücreti geçmemek üzere, asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanacaktır.

-Söz konusu idari para cezaları, işyeri bazında, gerçeğe aykırı bildirim yapılan her ay için ve her bir beyanname dönemi için uygulanacaktır.

-5510 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesi gereğince Kanunun uygulamasına ilişkin işlemlerin SGK’nın denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütüldüğünden meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı olup olmadığı hususu SGK’nın denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları, mahkeme kararı, diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarının kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden tespit edilmesi gerekmektedir.

-Söz konusu uygulama, muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile getirilen düzenleme olup, sadece muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile bildirilen sigortalılar için geçerlidir. Bu nedenle aylık prim hizmet belgesinde meslek kodunun yanlış bildirilmiş olması halinde işverene yaptırım uygulanması mümkün değildir. İşe giriş bildirgesinde meslek adı ve meslek kodu bölümü olup, sigortalı işe giriş bildirgesinde meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı olması halinde idari para cezası uygulanması da mümkün değildir. Çünkü cezanın kanuniliği ilkesinden hareketle, işe giriş bildirgesindeki meslek adı ve kodunun gerçeğe aykırı bildirilmesi halinde yasada herhangi bir yaptırım düzenlenmemiştir.

-Burada önemli olan işçinin yaptığı iştir. Çalışan işçinin mesleğinin (diplomasının) iktisatçı olmasına rağmen işyerinde sekreter olarak çalışması halinde bu kişi iktisatçı mesleğine uygun meslek kodu ile değil sekreter mesleğine karşılık gelen meslek kodu ile SGK’ya bildirilmelidir.

Bu nedenle sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu gerçeğe aykırı bildirenlere idari para cezası uygulaması getirildiğinden, işyerinizde çalışan işçiler yaptıkları işe uygun meslek kodu ile bildirilmesi gerekmektedir.

https://www.ekonomim.com/ekonomi/cagdisi-bir-vergileme-gundemde-haberi-753344

 

AK Parti’nin, en düşük emekli maaşını 10 bin TL’nin üzerine çıkarmak için yeni bir hazırlığı başladığı öğrenildi. AK Parti kurmayları, en düşük emekli maaşını yükseltecek formülleri hafta içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da onayına sunacağı belirtildi.

AK Parti kurmayları en düşük emekli maaşının yükseltilmesi için harekete geçti. En düşük 10 bin TL olan emekli maaşının en az 12 bin TL olacak şekilde yeni bir hazırlık yapılıyor.

Erdoğan'ın onayına sunulacak

Yaklaşık 3 milyon emekli 10 bin TL maaş alıyor. AK Parti’nin ilk formülü en düşük emekli maaşını 10 bin TL’den 12 bin TL’ye çıkarmak. Altı aylık enflasyon farkının belli olmasıyla birlikte en düşük emekli maaşı alanlar yüzde 24,73’lük zamdan yararlanamıyor. Kök maaş üzerinden yapılan zam oranının en düşük emekli maaşı alanların emekli maaşlarına yansımadığı gerekçesiyle AK Parti harekete geçti.

AK Parti yönetimi hafta içinde en düşük emekli maaşının en az 12 bin TL olmasıyla ilgili hazırladığı raporu Erdoğan’a sunacak. Erdoğan’ın da onay vermesi halinde çalışma ivedilikle Meclis gündemine taşınacak ve temmuz ayı içinde de Meclis’te kabul edilecek. AK Parti kurmayları ilgili bakanlıklardan en düşük emekli maaşı ilgili mali rapor da istedi.

Yapılacak artışın kaç emekliyi kapsayacağı maliyetinin ne olacağına ilişkin raporda Erdoğan’a sunulacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2024 yılının emekli yılı olacağını açıklamıştı. 25 Ocak da en düşük emekli aylığı 10 bin TL olmuştu. Söz konusu düzenleme Erdoğan’dan onay alırsa 2024 yılı içinde en düşük emekli maaşı alanlara ikinci kez iyileştirme gelmiş olacak.

https://www.ekonomim.com/ekonomi/emekli-maasi-icin-iyilestirme-hazirligi-var-haberi-753134

Page 100 of 1348

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
Top