Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Katma Değer Vergisi dolaylı bir vergidir.

Ödenecek Katma Değer Vergisi; tahsil edilen Katma Değer Vergisinden indirime konu edilen Katma Değer Vergisinin karşılaştırılmasında tahsil edilen Katma Değer Vergisi büyükse,

Sonraki Döneme Devreden Katma Değer Vergisi; tahsil edilen Katma Değer Vergisinden indirime konu edilen Katma Değer Vergisinin karşılaştırılmasında tahsil edilen Katma Değer Vergisi küçükse,

ortaya çıkmaktadır.

Katma Değer Vergisinden tevkifat yapılmasına ilişkin uygulama hayatımıza girdikten sonra, tevkifat oranı kapsamında katma değer vergisi KDV mükellefi olan alıcıdan daha az tahsil edilmektedir. Daha az tahsil edilen tevkif edilen katma değer vergisi aslında, vergi idaresi 2 No.lu Katma Değer Vergisi beyannamesi ile kesinti yapanın tahakkuk ettirerek tevkif edileni ödemesi beklenmektedir.

İlk bakıldığında bir yönüyle güzel ancak bir yönüyle de sıkıntılı bir uygulama olarak karşımıza çıktı ve bundan sonra da çıkmaya devam edecek gibi görünmektedir.

Güzel olan yanı, Sonraki Döneme Devreden Katma Değer Vergisi olan birinin düzenlemiş olduğu faturaların artık tevkifatlı statüye alınması neticesinde, devreden KDV‘nin telafi edilerek giderilmesi mümkün olmamaktadır. Devlet vergiyi alıyor izlenimi doğması güzel ama hiçte öyle olmadığı ortaya sonraki süreçte çıkmıştır.

Mükellef tarafından indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV‘nin tahsili KDVUGT kapsamında belirlenen esaslara göre Katma Değer Vergisi İade mekanizması üzerinden mükelleflere ödenmekte ya da mükelleflerin idareye olan borcuna mahsup imkanı sağlanmaktadır.

İdare tarafından dolaylı vergilerden olan Katma Değer Vergisi’nin ilk önce kendi kasasına sonradan ise asıl sahibine iadesi ile verginin gözetilip korunması amaçlanmıştır.

Belediyelerin dahi içinde bulunduğu bu uygulama, tevkif ettikleri KDV tutarlarını ödememeleri nedeniyle belediyeler yönünden süreç ne yazık ki sonradan rafa kaldırıldığı dönemi de yaşamıştık.

Şimdi gelelim asıl konumuza, Gelir İdaresi Başkanlığı vergi tür kodlarında her bir beyannameye ayrı bir vergi tür kodu vermişken, KDV1‘e 0015, KDV2‘ye 0015 kodunu verdi ve yıllarca da bu sistemi devam ettirdi. Bir kişi kalkıp her iki beyannamenin vergi tür kodu neden 0015 sorusunu sormadı. (Bakınız Kurumlar Vergisi Beyannamesi 0010, Kurumlar Geçici Vergi 0033, yine bakınız Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi 0001, Gelir Geçici Vergi 0032)

Evet biz buradan soruyoruz. Yıllarca KDV1 ve KDV2‘nin vergi tür kodu neden 0015 olarak tahakkuk fişinde yer aldı? Bu bir hata mıydı? Yıllar sonra 2024 yılında neden birden KDV2 4017 koduna geçirildi.

Hata mıdır bilinmez ama, yanlış bir uygulama olduğunu düşünmekteyiz. Bu hatanın 2024 yılından önceki KDV 2 beyannamelerine yönelik ceza uygulamaları yapıldığında, kamu idaresini mahkemelerde zor bir sürecin bekleyeceğini düşünmekteyiz.

Tarafımızdan ilk uygulamasını bir mükellefte yaptık. Davamızı KDV 1 ve KDV 2‘nin vergi tür kodunun aynı olduğu üzerine kurguladık. Bakalım sonuç ne olacak. Sonuçlandığı zaman sizleri bilgilendireceğimizden emin olabilirsiniz. Dava dilekçemizden yararlanabileceğinizi düşünerekten yazımıza ek olarak paylaşıyoruz.

Biz 4017 kodunun sırrını, sayıları yan yana topladık, böldük, çıkardık, acaba GİNİ oranı (Haziran 2024‘de sunumu yapılacak vergi reformuna bir göndermedir) olabilir mi? Ne yazık ki bulamadık.

Buradan Gelir İdaresi Başkanlığına vergi tür kodlarını nasıl belirlendiğini, kimin belirlediğini, bir komisyondan geçip geçmediğini, bu kodların  gerçek mahiyetini açıklayan bir çalıştay yapılmasının gerekli olduğunu iletiyoruz.

Kurumlar, bireysellikten çok kollektif hareket ettiklerinde güçlüdür.

Yalnız verilen kararlar ile kurumsal kimliğe sahip kurumların yazılı olmadan verdikleri kararların, kurumları yoracağına inanıyoruz.

Daha şeffaf vergilendirme dünyasının kapılarının aralanması temennisiyle

Ek: Dava Dilekçesi

Engin GÜL
SMMM
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2024/07/05/kdv2ye-neden-4017-vergi-kodu-verildi/

Hazine ve Maliye Bakanlığının üzerinde çalıştığı ve yakın zamanda TBMM gündemine alınması beklenen vergi paketinin en önemli düzenlemeleri tartışmasız küresel ve yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulamaları. OECD tarafından hazırlanan ve Sütun II Model Kurallar olarak da adlandırılan küresel asgari kurumlar vergisi beklenen bir düzenlemeydi. OECD’nin bu konudaki çalışmaları ve önerdiği takvim uzun süredir takip edilen bir konuydu. 2023 yılı sonunda Model Kuralların AB ülkelerinde yasalaşması sürece hız kazandırarak beklentileri artırdı. 

2023 yılı bütçe açığı, 2024 yılı Bütçe Kanunu’nda öngörülen yüksek bütçe harcamaları, ek vergisel düzenlemelerin habercisi mahiyetinde olsa da, yurt içi asgari kurumlar vergisi sürpriz bir düzenleme olarak ortaya çıktı diyebilirim. 

Küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasına ilişkin önemli detaylara başlıklar halinde değinelim. Bu çalışmada, OECD Model Kuralları kapsamında yayımlanan dokümanlar, AB ülkelerinde yapılan düzenlemeler ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın basına vermiş olduğu demeçler dikkate alınmıştır. TBMM’ye sunulacak Kanun Teklifi üzerine kesin değerlendirmelerin yapılabileceği gözden kaçırılmamalıdır. 

Öngörülen Düzenlemeler 

Öngörülen düzenlemelerden biri olan küresel asgari kurumlar vergisi uygulaması, yıllık geliri 750 milyon Euro’yu aşan çok uluslu işletmelerin, faaliyet gösterdikleri her bir ülkede asgari %15 oranında vergi ödenmesini amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda düşük vergi uygulayan ülkelerdeki vergi yükünün %15’e tamamlanmasına yönelik tamamlayıcı ek vergi yükümlülüğü getirmektedir. 

Yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulamasında ise tahakkuk eden kurumlar vergisi öncelikle, beyan edilen hasılatın %2’si dikkate alınarak belirlenecek matraha %25 kurumlar vergisi oranının uygulanması suretiyle bulunacak tutardan daha az olamayacaktır. Yani işletmeler zarar etse dahi hasılat ve gelirler toplamının %2’sini kurum kazancı olarak beyan edip, üzerinden %25 oranında kurumlar vergisi ödeyeceklerdir. Burada işletmelerin indirimli kurumlar vergisi kapsamında sahip oldukları hakların kullanımı konusunda bir belirsizlik olmakla birlikte, bu hakkın hasılatın %2’si uygulaması öncesi belirledikleri matraha isabet eden kısmı itibariyle kullanılabileceğini, aksi bir yorumda indirimli kurumlar vergisi uygulamasından mükelleflerce fiilen yararlanılamayacağı sonucu ortaya çıkmaktadır. 

İkinci olarak işletmelerin, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’u kadar asgari kurumlar vergisi ödemesi öngörülmektedir. Dolayısıyla, kurumlar vergisi kapsamında yararlanılabilecek indirim ve istisnalara bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, ilgili dönemde kar beyan eden işletmelerin, yararlanma hakları bulunan indirim ve istisnalar sayesinde ödeyecekleri kurumlar vergisi, indirim ve istisnalar öncesi kurum kazancının %10’unun altında kalıyorsa, indirim ve istisna hakları sınırlandırılarak kazanç üzerinden en az %10 vergi ödemeleri sağlanacaktır. 

Yurt içi asgari kurumlar vergisi kapsamında cari mevzuata göre belirlenen kurumlar vergisi ile belirlenen iki kriterin uygulanması sonucunda hesaplanan kurumlar vergisi tutarlarından yüksek olanı dikkate alınacaktır. Çok uluslu şirketler yurt içi asgari kurumlar vergisine de tabi olacak 

Hazine ve Maliye Bakanlığının sivil toplum kuruluşları ile yapmış olduğu toplantılardan çok uluslu şirketlerin hem küresel hem de yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulamasına tabi olacağı anlaşılmaktadır. Buna göre, önce yurt içi asgari kurumlar vergisi kuralları dikkate alınarak ödenmesi gereken kurumlar vergisi hesaplanacak ve kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan edilecek. Daha sonra küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında kapsamlı beyan yükümlülükleri yerine getirilerek küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında yerel ve küresel ek verginin beyanı ve ödenmesi söz konusu olacak.

Burada özellikle vurgulamak istediğim husus, yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulamasında indirim ve istisnalar öncesi kurum kazancına uygulanacak asgari oranın %10 olarak belirlenmesi öngörülüyorken, küresel asgari kurumlar vergisinde uluslararası mutabakat gereği hesaplanan kurum kazancı üzerinden en az %15 oranında vergi ödenmesi söz konusu. Dolayısıyla, buradan çok uluslu şirketler içi belirlenen vergi yükünün daha yüksek olması bekleniyor. Diğer taraftan, yurt içi kurumlar vergisinden farklı olarak küresel asgari kurumlar vergisi hesaplamalarına esas globe gelirinin IFRS bazlı farklı bir temelde hesaplanacağı gözden kaçırılmamalıdır. 

Durum böyle iken, daha çok vergiye uyum düzeyi düşük işletmeler için vergi güvenlik müessesesi olarak getirildiği anlaşılan hasılat ve gelirler toplamı üzerinden en az %2 kurum kazancı beyan edilmesine ilişkin kuralın, yukarıda ifade ettiğim üzere OECD kuralları gereği daha yüksek vergi yüküne maruz bırakılarak zaten diğer işletmelerden ayrıştırılan çok uluslu işletmelere uygulanmaması gerektiğini düşünüyorum.  

Diğer taraftan, hasılat üzerinden ödenecek verginin sonraki yıllarda mahsubuna izin verilmesi öngörülmektedir. Ancak bu uygulamanın, sonraki yıllarda çok uluslu işletmelerin tamamlayıcı ek vergi yükünü artırarak, olumsuz etki oluşturması söz konusu olabilecektir. 

Küresel ve yurt içi asgari kurumlar vergi kurallarının birlikte uygulanması ile çok uluslu şirketler nezdinde oluşabilecek olumsuz durumlara bir örnek verebiliriz. Çok uluslu işletme gurubuna dahil Türkiye’de faaliyet gösteren (A) bağlı işletmesi 2024 yılında 5 milyar TL hasılat ile 20 milyon indirim ve istisnalar öncesi kurum kazancı beyan etmiş olsun. Asgari vergi uygulamaları öncesi ödenmesi gereken kurumlar vergisi ise %10 indirimli kurumlar vergisi oranı kapsamında 2 milyon TL (20 milyon*%10) olarak hesaplansın. Buna göre, hasılata bağlı yurt içi asgari kurumlar vergisi tutarı 22 milyon TL (5 milyar*%2*%25)-(20 milyon*%15 indirimli kurumlar farkı) olacaktır. Buna göre hasılata bağlı olarak ilave 20 milyon (22-20) vergi ödenmiştir.  

Küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında hesaplanan gelirinin, model kurallarda öngörülen ücret ve duran varlık bazlı istisnalar sonrası 40 milyon TL olarak hesaplandığı varsayıldığında, efektif vergi yükü %15’in üzerinde olacağından tamamlayıcı vergi oluşmayacaktır. 

2025 yılında ise 7 milyar TL hasılat ile 300 milyon TL indirim ve istisnalar öncesi kurum kazancı beyan edildiğini varsayalım. Bu durumda hasılat üzerinden asgari vergi 35 milyon TL (7 milyar*%2*%25) olarak hesaplanacaktır. Mükellefin, indirimli kurumlar vergisi kapsamında %17 vergi oranı üzerinden 51 milyon TL (300 milyon*%17) kurumlar vergisi hesapladığını varsayalım. Bu durumda daha önce yurt içi asgari vergi uygulaması kapsamında 2024 yılında ilaveten ödenen 20 milyon TL’nin 16 milyon TL’si mahsup edilerek 35 milyon TL kurumlar vergisi beyan edilecektir.  

2025 yılı küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında vergi yüküne konu gelirin de 300 milyon olarak hesaplandığı varsayıldığında, vergi yükü %11,66 olacaktır. Küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında asgari vergi yükü olan %15 oranı üzerinden hesaplanacak 45 milyon TL ile kurumlar vergisi beyannamesinde ödenen 35 milyon TL arasındaki fark tutarı olan 10 milyon TL yerel ilave vergi olarak beyan edilecektir. Dolayısıyla, bu örnekte 2024 yılında yurt içi asgari kurumlar vergisi kapsamında ilaveten ödenen ve 2025 yılında mahsup edilen vergilerin bir kısmı 2025 yılında küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında ilave vergi yükünü artıracaktır. Örneğe göre toplamda iki yıl için küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında vergi yükü %15’in üzerinde olmasına karşın, 2024 yılında yurt içi asgari vergi alınması ve 2025 yılında mahsup edilmesi sebebiyle küresel asgari kurumlar vergisi kapsamında yerel ek vergi yükümlülüğü ortaya çıkmaktadır.  

Dolayısıyla, bu örnekten hareketle bile, yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulamasının çok uluslu işletmelere uygulanmaması gerektiği ortaya çıkmaktadır. 

Çok uluslu işletmelere ek vergi yükü 

2024 yılı kazançlarına yönelik uygulanması öngörülen küresel asgari kurumlar vergisinin, kapsama giren işletmeler nezdinde 40 milyar TL ilave vergi yükü oluşturacağı ifade edilmektedir. Her birçok uluslu işletme grubunun katlanacağı ek verginin IFRS finansal tablolar üzerinden kapsamlı düzeltme işlemleri ile hesaplanması gerekmektedir.

Hesaplamaya yönelik kritik önemli düzeltmeler 

Küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasında önemli hususlardan biri de efektif vergi oranı hesabında dikkate alınacak gelirin (globe gelir veya zararı) ve ödenen vergilerin hesaplanmasıdır. Bu hesaplama ortaya çıkacak ek vergi yükümlüğünü önemli ölçüde değiştirmektedir.

Globe gelir veya zararı, finansal muhasebe gelir veya zararı (IFRS) üzerinden hesaplanmakta, ancak vergi amaçları doğrultusunda hesaplanan gelir arasındaki uyumsuzlukları gidermeye yönelik birçok düzeltme ortaya koymaktadır. 

Bu düzeltmelere örnek olarak aşağıdakiler verilebilir.  

- Net vergi gideri 

- İstisna tutulan temettüler

- Kapsam dışında tutulan sermaye kazanç ve kayıpları 

- Yeniden değerleme kazanç ve kayıpları 

- Asimetrik kur kazanç veya zararları 

- İzin verilmeyen harcamalar  

- Emsallere uygun olmayan işlemler 

Örnek olarak asimetrik kur kazanç ve kayıpları ile ilgili düzeltmenin amacının, IFRS fonksiyonel döviz kuru ile vergi amaçları için kullanılan döviz kuru arasındaki farklıkların giderilerek, kur farkı gelir veya giderlerinin vergi muhasebesinde dikkate alındığı gibi finansal muhasebe açısından da dikkate alınmasını ve buna göre efektif vergi oranının ve ek vergi tutarının belirlenmesi olduğunu söyleyebiliriz. 

Örneğin, Türkiye’de mukim (A) AŞ. 1 milyon TL matrah üzerinden 100 bin TL vergi ödemiş olsun. Bu durumda efektif vergi oranı %10 olarak hesaplanacaktır. Aynı dönemde dolar cinsinden borçları sebebiyle 500 bin TL kur farkını giderini vergi hesabında dikkate aldığı, ancak IFRS fonksiyonel para biriminin dolar olduğu varsayıldığında, IFRS finansal tablolarda geliri 1,5 milyon TL ve efektif vergi oranı %6,66 olacaktır. 

Buna göre, asimetrik kur farkı gideri sebebiyle IFRS üzerinden yapılan hesaplamalarda düzeltme yapılarak 500 bin TL kur farkının dikkate alınması suretiyle vergi hesabında olduğu gibi gelirinin 1 milyon TL, efektif vergi oranının %10 olarak hesaplanması sağlanacaktır. 

Vergi yükünün hesabında dikkate alınacak kapsanan vergiler olarak hesaplanan kurumlar vergisi yanında kar dağıtımı üzerinden tahakkuk eden stopaj tutarı da dikkate alınacaktır. Ayrıca toplam ertelenmiş vergi düzeltme tutarı da kapsanan vergilerin hesabında önem arz etmektedir. 

Hesaplamalarda dikkate alınması gereken bir diğer önemli husus OECD modelinde de öngörülen istisna düzenlemesidir. Ek vergi yükümlülüğünü azaltmaya yönelik olarak, küresel asgari tamamlayıcı kurumlar vergisi matrahından, 2024 hesap dönemi için maddi duran varlıkların net defter değerinin %7,8’i, bağlı işletmelerin çalışanlarının brüt ücretlerinin %9,8’i tutarında istisna uygulanacaktır.  İstisna tutarı, ek vergiye konu gelirden düşülecek ve kalan tutar üzerinden ek vergi hesaplanacaktır. 

Güvenli liman uygulamaları 

Uygulamadaki karmaşık yapıdan dolayı, geçiş döneminde Ülke Bazlı Raporlama (CbCR) verileri üzerinden basitleştirilmiş bir hesaplama yaklaşımı (Güvenli Liman Uygulaması) getirilmiştir. ​Geçici güvenli liman kapsamında olan işletmeler için tamamlayıcı ek vergi «sıfır» olarak dikkate alınacak ve detaylı bir bilgi beyannamesi bu işletmelerden aranmayacaktır. ​

Ancak geçici liman uygulamasının sağladığı raporlama kolaylıklarından yararlanmak için hazırlık yapmak gerekmektedir. Öncelikle, 2024 yılı CbCR'ın Nitelikli Finansal Tablolar kullanılarak hazırlanması gerekmektedir. Bu hususa ilişkin uygulamada önemli eksiklikler olduğu gözlemlenmektedir.  

​Daha sonra uygun tablolar dikkate alınarak güvenli liman için üç testin geçilip geçilmediği kontrol edilmelidir. 

Birinci test, ilgili ülkedeki toplam hasılatın 10 milyon Euro’nun, vergi öncesi karın 1 milyonun altında olmasını öngören minimum ciro ve kar eşikleri testidir. Bu testin geçilmemesi halinde, CBCR üzerinden 2024 yılı için %15, 2025 yılı için 16, 2026 yılı için %17 basitleştirilmiş efektif vergi yükünün sağlanmasını öngören ikinci test uygulanacaktır. Bu testin de geçilememesi halinde, üçüncü olarak rutin kazançlar testi uygulanacaktır.  Bu testte ise vergi öncesi karın, çalışan bordro giderleri ile duran varlıklarının defter değeri üzerinden hesaplanan istisna tutarından düşük olması aranacaktır. Güvenli limana hak kazanılması için bu üç testten birinin geçilmesi yeteri olacaktır.  

Türkiye uygulaması 

Hazine ve Maliye Bakanı’nın vermiş olduğu demeçlerde; 

- Düzenlemeye ilişkin çalışmaların son aşamaya geldiğini, kısa süre içerisinde Kanun teklifini TBMM gündemine getirerek tatile girmeden yasalaştırılmasını amaçladıklarını, 

- Düzenlemenin 2024 vergilendirme dönemini kapsayacağını, 

- Yatırımları teşvik etmeye devam edecek alternatifler üzerinde çalışıldığını, ancak bu çalışmaların yılın son dönemlerinde gündeme geleceğini,

bildirilmektedir. 

Beyanname yükümlülüğü 

OECD model kurallar esas alındığında, nihai ana işletmesi Türkiye’de bulunan gruplar için, gruba dahil diğer ülkelerde 2024 yılına ait hesaplanan küresel asgari tamamlayıcı vergilerin, 2026 yılının Haziran ayının sonuna kadar verilecek küresel asgari kurumlar vergisi beyannamesi kapsamında beyan edilmesi beklenmektedir. 

Bu beyan öncesinde ise çok uluslu işletme gruplarına ilişkin Türkiye’de yerleşik olan işletmelerin ayrıca yerel asgari tamamlayıcı kurumlar vergisi beyannamesi vermesi gerekecektir. M. Ali AYAZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/cok-uluslu-sirketler-icin-kuresel-ve-yurt-ici-asgari-kurumlar-vergisi-uygulamalari/752711

Perşembe, 04 Temmuz 2024 17:40

2024 Yılı (SGK) Mali Tatil Uygulaması

2024 yılında Haziran ayının son günü olan 30.06.2024 Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle 2024 yılı mali tatili 02.07.2024 ve 20.07.2024 (dahil) arasında uygulanacaktır.

5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un birinci maddesinde son günü mali tatile rastlayan kimi süreler tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır denildiğinden bu süre 27.07.2024 gününe (dahil) uzayacaktır. Ancak 27.06.2024 Cumartesi gününe denk geldiği için 29.07.2024 Pazartesi (dahil) gününe kadar yerine getirilirse yasal süresinde yerine getirilmiş sayılacaktır.

Mezkur Kanun’un ilgili maddesinin ikinci fıkrasında mali tatilin sona erdiği günü izleyen beş gün içinde biten bu madde kapsamındaki kanuni ve idari süreler, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günün mesai bitiminde sona ermiş sayılır denildiğinden bu süre 25.07.2024 Perşembe günü sona erecektir.

5510 sayılı Kanun kapsamında iş kazası ve meslek hastalığı bildirimleri mali tatil kapsamı dışında olup yasal süresi olan 3 gün içerisinde bildirilmelidir.

2024 Haziran ayına ilişkin Muhtasar Prim ve Hizmet Beyannamesinin normal süresinde (26.06.2024 Cuma) verilmesi gerekmekte olup SGK prim borcunun son ödeme tarihi de 31.07.2024 Çarşamba günüdür.

Mali Tatil Süresi İçinde (02-20 Temmuz) Verilmesi Gereken SGK Belge Türlerine Göre Yasal Süreler

İşyeri Bildirgesi

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

Sigortalı İşe Giriş Bildirgesi

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

Sigortalı İşten Ayrılış Bildirgesi

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirimi

Yasal Süresi Olan 3 İşgünü İçinde

İPC Yasal 15 gün Ödeme Süresi

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

İPC Yasal 15 gün İtiraz Süresi

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

Denetime Kayıt ve Belge İbraz Etme

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

5510 sayılı Kanunun 102 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen tahakkuk indiriminden faydalanmak için gerekli olan şartlardan belge veya bildirgenin yasal verilme süresi geçtikten sonra en geç otuz gün içinde Kuruma verilmiş olması şartının mali tatil süresine rastlaması halinde, 30 günlük süre mali tatili son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayacak, 27 Temmuz olacaktır.

En Geç 29 Temmuz (27.07.2024 Cumartesi olması

sebebiyle)

Mali Tatilin Son Günü 20 Temmuz ila 25 Temmuz Arasında Verilmesi Gereken SGK Belge Türlerine Göre Yasal

İşyeri Bildirgesi

En Geç 25 Temmuz

İşe Giriş Bildirgesi

En Geç 25 Temmuz

İşten Ayrılış Bildirgesi

En Geç 25 Temmuz

İş Kazası Bildirimi

Yasal Süresi Olan 3 İşgünü İçinde

İPC Yasal 15 gün Ödeme Süresinin Son Gününü Mali Tatile Denk Gelmesi

En Geç 25 Temmuz

İPC Yasal 15 gün İtiraz Süresinin Son Gününü Mali Tatile Denk Gelmesi

En Geç 25 Temmuz

Denetime Kayıt ve Belge İbraz Etme Son Gününün Mali Tatile Denk Gelmesi

En Geç 25Temmuz

5510 sayılı Kanunun 102 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen indirimden faydalanmak için gerekli olan şartlardan belge veya bildirgenin yasal verilme süresi geçtikten sonra en geç otuz gün içinde Kuruma verilmiş olması şartının son gününün Temmuz ayın 21’i ila 25’i arasına rastlaması halinde, 30 günlük süre malî tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beş gün uzayacak, 25 Temmuz olacaktır.

En Geç 25 Temmuz

ü

Linkedin paylaşımından alıntı yapılmıştır.

ISTANBUL 6. VERGI DAVA DAIRESI
İSTİNAF ESAS NO : 2024/1553 – KESİN KARAR

- Nisan 2013 Tarihli Ortaklar Kurulu Kararı İle Hisselerini Devredip Ortaklıktan Ayrıldığı / Temsil Yetkisinin Sona Erdiği,
- 2012-2013 Dönemi Hakkında 2016 Tarihli Defter Belge İsteme Yazısının 2016 Dönemi Kanuni Temsilcinin İkamet Adresinde Tebliğ Edildiği Ancak Defter Belgelerin İbraz Edilmediği
- İbraz Edilmemesi Neticesinde KDV İndirimlerinin Reddedildiği Ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. Maddesi Uyarınca 3 Kat Vergi Ziyaı Cezası Kesildiği
- 2023 Yılında Bankalara Tebliğ Edilen Haciz İşlemine Konu Borçların Doğduğu Tarihlerde Herhangi Bir Vergisel Ödevi Bulunmayan, Bu Nedenle Herhangi Bir Kusur Sorumluluğu Da Bulunmadığı,
- 6183 Sayılı Kanun'un 3 Ve 62. Maddelerine Göre Amme Borçlusu Olarak Kabul Edilmesi Mümkün Olmadığı Gibi,
- Amme Borçlusu Sıfatıyla İşlem Yapılmasını Gerektiren Düzenlemede Aranan Koşulların Gerçekleşip Gerçekleşmediğinin Tahsilatın Bir Aşaması Olan Haciz Aşamasında Da Değerlendirilmesine Hukuken Bir Engel Bulunmadığı,
- Bu Durumda; Kamu Alacağının Doğduğu Ve Ödenmesi Gerektiği Dönemlerde Kanuni Temsilci Sıfatı Bulunmaması Nedeniyle, Söz Konusu Amme Alacaklarının Tahsili İçin Tesis Edilen Haciz İşlemlerinde Hukuka Uyarlık Görülmediği Sonucuna Varılmıştır.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Konu dışı;

GİB tarafından bu gün, parantez içinde (5604 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınarak hazırlanmıştır) açıklaması da yapılarak Temmuz ayı mali takvimi yayınlanmıştır.  Mali tatil kapsamına giren hiçbir beyanname zaten mali tatil süresi içerisinde olmadığı için mali tatilden yararlanılamamakta, mali tatil süresi içerisine denk gelen diğer beyannameler ise mali tatil kapsamında bulunmadığından mali tatilden yararlanılamamaktadır. Her hal ve şartta hiçbir beyanname için yararlanılamamaktadır.

Mali tatilden yararlanılabilen diğer meselelerde ise, mali idare tarafından bir defter ve belge istenirken, bir gün verilirken veya diğer herhangi bir konuda bu kanundan habersiz gibi davranılıp öncelikle mali idare tarafından tanınmadığı için 5604 sayılı Kanun aslında “ilga” edilmiş haldedir.

Konuya dönecek olursak;

Aylık dönem olarak gönderenlerde, 2024/Mart ayına ilişkin e-defter ve beratların gönderilmesinin ve onaylanmasının mali tatilden yararlanma olanağı YOKTUR.

Aylık dönem olarak gönderenlerde, 2024/Mart ayına ilişkin e-defter ve beratların en geç 10.07.2024 tarihine kadar gönderilmesi ve onaylanması gerekmektedir. Söz konusu Mart ayına ilişkin e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanmasının mali tatilden yararlanma olanağı yoktur.

Bunun nedenlerini şöyle tespit edip sıralayabiliriz.

Birincisi;

“e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanması” işlemi öncelikle, vergi hukukumuzdaki VERGİ USUL/DEFTER TASDİKİ alt normuna tabidir. Vergi Usul Kanunu’na 2021 yılında eklenen 226/A maddesi ile artık, “e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanması” aynı Kanundaki defter tasdiki hükümlerine tabidir. Dolayısı ile “e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanması” demek her şeyden önce ait oldukları aylık ya da 3 aylık dönemin “Defterlerinin Tasdiki” demektir.

Kâğıt defter tasdikleri için normal ve ek sürelerin tayininde ya da normal ve ek sürelerin kaçırıldığının tespitinde, nasıl 213 sayılı Kanunun 221.maddesine, 352-I/8.maddesine ve 352-II/6.maddesine topluca bakarak hareket ediyorsak, artık e-defter ve berat gönderilmesi ve onaylanmasında da aynı Kanun’un 226/A maddesindeki atıflar nedeniyle yine aynı maddelere bakarak e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanmasının normal ya da ek sürede yapılıp yapılmadığına ve bu atıflar nedeniyle ait oldukları ayın/döneminin defter tasdikinin süresinde ya da ek sürede sayılıp sayılmayacağına karar vermemiz gerekmektedir.

Basit gibi görünen, herhangi bir nedenle e-faturaya zorunlu geçilmesi, bu zorunluluktan dolayı takip  eden yılbaşından itibaren e-defterin zorunlu hale gelmesi, e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanmasının yukarıda değinilen normal ya da ek sürelerde yapılmaması, aslında hiç defter tasdik ettirilmemiş ve tasdikli defter tutulmamış sayılabilmekte ve bunlara ilişkin Vergi Usul Kanunu’ndaki adli ve idari tüm ağır yaptırımlara tabi olabilmektedir. Ancak bu konu farklı bir konu olduğu için bu yazımızda değinilmeyecek, başka bir yazımızda ele alınacak ve bu yazımızda “e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanmasının” mali tatille bağlantısı olmadığı anlatılmaya çalışılacaktır.

Yukarıdaki yasal düzenlemeler doğrultusunda, e-defter ve berat gönderilmesi ve onaylanması; süresinde veya ek sürede yapılmışsa ait olduğu ayın/3 aylık dönemin defterlerinin yasal süresi ve ek  süre içerisinde tasdik ettirildiği ve geçerli olduğu anlamına gelmekte, süresinde veya ek sürede gönderilmemiş ve onaylanmamışsa o zaman da ait olduğu ayın/3 aylık dönemin defterlerinin yasal süresi ve ek süresi içerisinde tasdik ETTİRİLMEDİĞİ sonucunu doğurmakta ve cezai müeyyide anlamında defter tasdikine ilişkin tüm ağır yaptırımlara tabi olabilmektedir.

Dolayısı ile, e-defter ve berat gönderimi/onaylanması; ait olduğu ayın/3 aylık dönemin DEFTER TASDİKİ hükümlerindedir.

İkincisi;

e-defter ve beratlar bir bilgi gönderimi DEĞİLDİR, ya da tutulmuş, tamamlanmış, kesinleşmiş, dökülmüş bir kaydın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndaki bir birime ya da vergi müfettişlerine ya da diğer inceleme görevlilerine ya da başka maksatla başka bir yere gönderilmesi DEĞİLDİR. Daha ilk yasal kayıtların dönemsel olarak tutulması ve ilk kayıtlarının elektronik ortamda oluşturulmasıdır.

Başka bir anlatımla e-defter ve berat gönderilmesi ve onaylanması demek; aslında artık bakanlık ekranında defter tutulması, tüm kayıtların orada yapılması ve ilk kayıtların elektronik olarak orada oluşturulması anlamındadır.

Çünkü artık, tasdikli ya da tasdiksiz harici bir defteriniz ya da defter tutma biçiminiz yoktur. İlk defterin tutulması ve ilk kayıtların yapılması elektronik ortamda ve bakanlık ekranındadır. (Her ay ve her işlemde ekrana elektronik ortamda yapılan ilk muamele İLK kayıttır)

Hiçbir tasdikli defter bulundurmaya gerek olmadan, hiçbir yere dökme zorunluluğu bulunmadan, e-defterlerin belirli aralıklarla bakanlığa gönderiliyor ve onaylanıyor olması; aslında daha ilk kayıtların ve ilk defter dökme işleminin bakanlık ekranında yapılıyorduğu gerçeğini değiştirmez.

Dolayısı ile e-defter ve berat gönderimi ve onaylanması, bir bilgi gönderimi DEĞİL, ilk kayıtların elektronik ortamda tutulması, elektronik ortamda oluşturulması ve kaydedilmesi anlamındadır. Daha ilk kaydı yapılmayan bir veriden YASAL BİLGİ/YASAL DEFTER olarak söz edilemez.

5604 sayılı Mali Tatile ilişkin Kanun’da ise, sıklıkla bilgi gönderiminden söz edilmektedir.

Üçüncüsü;

Mali Tatile ilişkin 5604 sayılı Kanun’da, defterlerin açılış ya da kapanış tasdiklerinin mali tatile denk gelmesi durumunda nasıl bir yol izleneceği ile ilgili hiçbir hüküm yoktur. Ya da bu anlama gelebilecek hiçbir lafız ve mana yoktur. E-defter ve beratların gönderimi ve onaylanması yukarıda da değindiğimiz gibi, öncelikle vergi hukukumuzdaki DEFTER TASDİK hükümlerine tabidir.

Ayrıca, 5604 sayılı Kanun; ilk defa 2007 yılında ihdas edilmiş ve hiçbir değişiklik geçirmemiştir. (2016 yılında “7” nin “5” yapılması ve bir kelimenin düzeltilmesi dışında)

“e-defter ve berat gönderimi ve onaylanması” düzenlemesinin vergi hukukumuza Tebliğ ile 2011 yılında girmiş olmasına rağmen, bu düzenleme ile ilgili 5604 sayılı Kanun’da hiçbir değişiklik veya ekleme yapılmamıştır.

Dolayısı ile 5604 sayılı Kanun’da sıklıkla yer alan “bilgi”, “bilgi ve belgeler” ya da bu minvaldeki anlatımlar; tutulmuş, ilk kayıtları yapılmış ve tasdikli bir deftere dökülmüş kayıtların istenilen yerlere ibrazına ilişkindir. Başka bir anlatımla, oluşmuş, kesinleşmiş ve dökülmüş kayıtların sonradan ibrazına ilişkindir.

E-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanması ise; tasdikli hiçbir defter ve ortam bulundurulmadan, bulundurmaya gerek olmadan ELEKTRONİK ORTAMDA DEFTER TUTULMASI VE HER BİR İŞLEMİN DAHA İLK KAYITLARININ YİNE ELEKTRONİK ORTAMDA BAKANLIK EKRANLARINDA YAPILMASIDIR. (belirli aralıklarla gönderiliyor olması, elektronik ortamda ve bakanlık ekranında tutuluyor ve ilk kayıtların yine bakanlık ekranında yapılıyor olduğu gerçeğini değiştirmez)

Yine 5604 sayılı Kanun’da pek çok anlama gelebilecek şekilde sıklıkla yer alan “bilgi”, ya da “bilgi ve  belgeler” gibi kelimelerin ya da hükümlerin hiç biri; “e-defter ve berat gönderimi ve onaylanması” hükümlerini ya da bu hususun DEFTER TASDİKİ sayılması nedeniyle defter tasdiki hükümlerini karşılayacak anlamda, kapsamda, manada veya lafızda değildir.

“e-defter ve berat gönderilmesi ve onaylanması” ile “mali tatil” ilk defa çakışmış ve e-defter ve berat gönderilmesi ve onaylanmasına ilişkin sürelerde (Mart ayına ilişkin aylık e-defter ve berat gönderimi ve onaylanması süresinde) bir değişiklik yapılmadığı sürece ileriki yıllarda da çakışacaktır.

Dolayısı ile yukarıda tespit ettiğim yasal gerekçeler ve açıklamalar doğrultusunda, en geç 10.07.2024 tarihinde gönderilmesi ve onaylanması gereken Mart ayı aylık döneme ilişkin e-defter ve berat gönderimleri ve onaylarının mali tatilden yararlanma olanağı yoktur ve en geç 10.07.2024 tarihine kadar normal sürede gönderilmesi gerekecektir.

Ayrıca, yukarıda anlattığımız yasal mevzuat çerçevesinde, Mart ayı aylık döneme ilişkin e-defter ve beratların; sadece II. derece Usulsüzlük Cezasına katlanılarak normal süresinden sonraki ek sürede  gönderilmesi halinde de yine, e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanması ve bunların tasdik hükmündeki diğer tüm işlemleri yasal süreleri içerisinde (ek sürede) yapılmış sayılacaktır ve II. derece usulsüzlük cezasının dışında başkaca hiçbir cezai müeyyide gerektirmeyecektir. Ancak ek süreye ilişkin bu durumun da yine mali tatille bir ilgisi, bir bağlantısı bulunmamaktadır.

e-defter ve beratların gönderilmesi ve onaylanmasına ilişkin 5604 sayılı Kanun’a bir ekleme yapılmadığı sürece, ileriki yıllarda da Temmuz ayında verilen Mart ayına ilişkin e-defter ve beratların mali tatilden yararlanma olanağı bulunmayacaktır.

Sebahattin ERİŞ
SMMM
Bağımsız Denetçi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.alomaliye.com/2024/07/04/mali-tatil-mart-ayi-aylik-donem-e-defter-ve-beratlarin-gonderilmesi/

Kaynakça:

1-) 5604 Sayılı Mali Tatile İlişkin Kanun

2-) 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu

3-) 1 sıra numaralı Elektronik Defter Genel Tebliği

TÜRMOB, 4 Nisan 2024 tarihinde aldığı önemli bir Karar
* YMM veya SMMM’nin birden fazla ofisi olamayacak,
* YMM veya SMMM, birden fazla SMMM veya YMM şirketinde faaliyet gösteremeyecek,
* YMM veya SMMM’nin birden fazla ofisi olamayacak,
* Aksi bir durum mevcut ise, bir yıl içinde bu nitelikteki ofis veya şirketin faaliyeti sonlandırılacak.

Bu yazının gerekçesinin meslek mensubunun iş kapasitesini toplu bazda tek mükellefiyet bazında tespit etmek, meslek mensubunu tek mükellefiyet bazında kontrol etmek olduğu düşünülmektedir. (Yazı Aşağıdadır.)

Yasa Tasarısı ile Önerilen Düzenleme:

✓Belirlenecek Kriterler Çerçevesinde Meslek Mensuplarının Yapabilecekleri Azami İş Kapasitelerinin Belirlenmesi,
✓ Beyannamelerini Meslek Mensuplarına İmzalatmak Zorunluluğu Bulunmayan Mükellefler İle Bazı Sektörlerdeki Mükelleflere Defter Ve Belgelerinin Doğruluğuna Yönelik Tam Tasdik Zorunluluğu Getirilmesi,
✓ Tam Tasdik Raporunun Belirlenen Sürede İbraz Edilmemesi Durumunda, Mükellef Adına Asgari 250.000 TL Azami 2.500.000 TL Olmak Üzere, Tasdike Konu Döneme Ait Brüt Satışlar Toplamının Binde 3’ü Nispetinde Özel Usulsüzlük Cezası Kesilmesi

2023 Yılı Mali Tablolarına Göre,
AKTİF TOPLAMI (40.254.000 X 1,5846=) 63.786.000 TL Ve
NET SATIŞLARI (80.487.000 X 1,5846=) 127.540.000 TL’yi AŞMAYAN - Kurumlar Vergisi Mükellefleri İle - Ticarî, Ziraî Ve Mesleki Kazançları Dolayısıyla Gerçek Usulde Vergilendirilen Gelir Vergisi Mükellefleri, 2024 Yılı Kurumlar Veya Gelir Vergisi, Muhtasar Ve Prim Hizmet Ve KDV Beyannamelerini Bir SM Veya SMMM’ye İmzalatmak Mecburiyetindedirler.

Bu Hadlerden HERHANGİ BİRİNİ AŞANLAR Beyanname İmzalatmaya Mecbur Değildirler.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

MÜKELLEFİN VERGİ İNCELENMESİNE ALINMA GEREKÇELERİ SUNUMU İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Kaynak, IVDB

Alıntı yapılan yer, Sosyal Medya (GİB)

İhracat Genelgesinin 13. Maddesine Göre İhracat Bedelinin Kredi Kartıyla Tahsil Edildiği İşlemlerde:
·       Kredi Kartının Yurt Dışından Verilmiş Olduğunun Tespiti Şarttır.

·       Bu İşlemlerde, Fiş (Slip) Bedelinin İhracatçıya Ödendiği Tarih İtibarıyla Talebe Göre Her Bir Fiş İçin Ayrı Ayrı Ya Da Fiş Bedellerinin Tamamı İçin Tek Bir İhracat Bedeli Kabul Belgesi (İBKB)  Düzenlenebilir.

> İHRACAT BEDELİ KABUL BELGESİ (İBKB) : Peşin - Gümrük Beyannamesi Oluşmuş İhracat Bedellerini Banka Vasıtasıyla Yurda Getirdiklerinin İspatı Olarak Bankaca Düzenlenen Belgedir.

·       Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne Yapılan İhracata İlişkin Bedellerin, İthalatçıya Ait Ve Türkiye'deki Bankaların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Şubelerinden Alınan Kredi Kartları İle Tahsil Edilmesi Mümkündür.

·       Fiş Bedellerinin Tamamı Üzerinden Tek Bir İBKB Düzenlendiği İşlemlerde, Peşin Bedel Hesabı Diğer Firmalara Gerçekleştirilen İhracatla Kapatılabilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Türk Ticaret Kanunu 379. Maddesine göre bir şirket kendi paylarını, esas veya çıkarılmış sermayesinin % 10'unu aşan veya bir işlem sonunda aşacak olan miktarda, ivazlı olarak iktisap ve rehin olarak kabul edemez. Bu hüküm, bir üçüncü kişinin kendi adına, ancak şirket hesabına iktisap ya da rehin olarak kabul ettiği paylar için de geçerlidir. 384. maddeye göre İktisap edilen paylar, şirket için herhangi bir kayba yol açmadan devirleri mümkün olur olmaz ve herhalde iktisaplarından itibaren üç yıl içinde elden çıkarılırlar. Meğerki sermayesinin yüzde onunu aşmasın.

1992 yılında yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri’nde (MSUGT) geri alınan paylara ilişkin bir hesap kodu bulunmamaktadır. Buna yönelik genel olarak 514 Geri Satın Alınan Paylar Hesabı kullanılmaktadır.

TFRS ve BOBİ FRS’ye uygun hazırlanan “Finansal Raporlama Standartlarına Uygun Hesap Planı”nında ise geri alınan paylara ilişkin 515 Geri Alınmış Paylar hesabı kullanılmaktadır. Hesabın açıklama bilgileri aşağıdaki gibidir.

(-) Bu hesap, işletmenin ihraç etmiş olduğu kendi paylarını geri satın alması durumunda satın alınan payların izlenmesinde kullanılır. İşletmenin satın aldığı kendi payları işletme tarafından ihraç edilen ve sonradan işletme tarafından yeniden elde edilen özkaynağa dayalı finansal araçlarıdır. İşleyişi: Ödenmiş sermayeyi oluşturan payların bir kısmı işletme tarafından satın alındığında, satın alınan payların edinimi için ödenen tutarların gerçeğe uygun değeri üzerinden bu hesaba borç, ödeme biçimine göre ilgili hesaplara alacak kaydedilir. Payların tekrar elden çıkarılmasında ise bu hesaba alacak kaydedilir. Karşılığında payların satış değeri üzerinden ilgili varlık hesabına borç kaydı yapılırken, ilgili payların bu hesapta yer alan değerleriyle satış değeri arasındaki fark “522 Geri Alınan Payların Yeniden Satışından Ortaya Çıkan Primler” hesabında muhasebeleştirilir. İşletmenin geri satın aldığı payları iptal etmesi durumunda da bu hesaba alacak kaydedilir. Karşılığında bu payların nominal değeri üzerinden “500 Sermaye” hesabına borç kaydı yapılırken, hesabın kayıtlı değeri ile paylara ilişkin nominal tutar arasındaki fark (varsa) “521 Pay İptal Kârları” hesabında muhasebeleştirilir. İşletmenin kendi paylarını geri satın alması, tekrar elden çıkarması ya da iptal etmesi işlemleri sonucunda herhangi bir kazanç ya da kayıp muhasebeleştirilmez.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Perşembe, 04 Temmuz 2024 08:17

Vergi Cezaları Ve Etkin Uygulama Gereği

Devletlerin en önemli varlık sebebi kendisini meydana getiren kişilerin belirli ortak değerler temelinde homojen, uyumlu, huzur ve barış içinde yaşayan toplum olmasını sağlamaktır. Bu da her şeyden önce, toplumsal düzeni kurup işletmek ve milli savunma ve adaleti tesis etmekle gerçekleşebilir. Bu temel görev için devletler "milli savunma", "adalet" ve "toplumsal düzeni sağlayıcı" hizmetleri etkili bir şekilde sağlayacak yapılanmaya gitmekte ve bu hizmetler için bütçelerinde önemli kaynaklar ayırmaktadırlar.

Devletin nitelik ve fonksiyonlarında zaman içinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Çağdaş devlet sadece yukarıdaki fonksiyonları icra eden devlet değil, ekonomik ve sosyal refah devletidir de. Bu özelliğiyle ekonomik ve sosyal hayatı düzenleyen pek çok kural koymakta ve düzenlemeler yapmaktadır. Ekonomik büyümenin, adil gelir dağılımının sağlanması da sosyal refah devletinin görevleri arasındadır.

Devletin üstlendiği fonksiyonları gerektiği gibi yerine getirebilmesi ülke kaynaklarının önemli bir bölümünün yurttaşlarının şahsi bütçelerinden merkezi ve mahalli idarelerin bütçelerine kaynak olarak aktarılmasını gerektirir. Bu amaçla vergi kanunları yürürlüğe konulur. Vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin düzenlenmelerle diğer kurallara uyulmamasını müeyyideleri kanunlarla belirlenir

Her ülkede vergi kanunlarında öngörülen kurallara aykırı hareketlere karşı cezai müeyyideler ön görülmüştür. Kayıt ve belge düzenine uyulmaması halinde usulsüzlük cezaları, vergi kaybına neden olunması halinde vergi ziyaı (vergi kaybı) cezası ön görülmektedir. Sahte belge düzenlemek, sahte hesaplar açmak gibi bir takım hileli hareketler vergi suçu olarak kabul edilir ve fiilleri işleyenler yüksek vergi ziyaı cezaları yanında hürriyeti bağlayıcı cezalarla karşı karşıya kalırlar.

Türkiye'de vergi cezaları

Ülkemizde Vergi Usul Kanunu ile düzenlenmiş cezalar usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezaları ile hürriyeti bağlayıcı cezalardır.

Usulsüzlük cezası

Vergi kanunlarında yer alan, vergilendirmeyle ilgili ödevlerin yerine getirilmesi sırasında dikkate alınması gereken şekle ve usule ilişkin bir takım kurallara uyulmaması sonucunda usulsüzlük fiili işlenmiş olur. Bu durumda, söz konusu fiiller usulsüzlük cezası ile cezalandırılır. Usulsüzlük cezasını gerektiren fiiller Vergi Usul Kanunu'nun 352. maddesinde belirtilmiştir. Kesilecek usulsüzlük cezasının miktarı kanuna ekli tabloda 6 gruba ayrılarak, usulsüzlük dereceleri itibariyle gösterilmiştir. 

Özel usulsüzlük cezaları

Vergi Usul Kanunu'nun 353, 354, 355 ve mükerrer 355’inci maddelerinde belirtilen hallerde özel usulsüzlük cezası kesilir. Bu hallerden bazıları şöyledir:

- Fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması ile diğer şekli ve usul hükümlerine uyulmaması,

- Üzerindeki eksiklikler dolayısıyla hiç düzenlenmemiş sayılan belgeler,

- 7 günlük fatura düzenleme süresi içinde düzenlenmemiş faturalar,

- Serbest meslek makbuzu yerine fatura düzenlenmesi

- Perakende satış fişi, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu listesi gibi düzenleme zorunluluğu getirilmiş olan belgelerin düzenlenmemesi, bulundurulmaması, aslı ile örneğinin farklı tutarları içermesi gibi durumların tespiti.

Özel usulsüzlük cezası idare ile mükellef arasında sık sık uyuşmazlık konusu olmaktadır. Bu konuda istikrar kazanan yargı kararları Bakanlık düzenlemeleri ile uygulamaya yön vermektedir. Son yıllarda yukarıdaki maddelerde sayılan fiiller için kesilecek cezalar geçmiş yıllara nazaran artmış olmakla beraber yetersiz kalmaktadır.

Vergi ziyaı cezası

Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi nedeniyle, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi ile oluşur. Şahsi, medeni haller veya aile durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile diğer şekillerde verginin noksan tahakkuk ettirilmesine veya haksız yere geri verilmesine neden olunması da vergi ziyaı olarak kabul edilir.

Ancak bazı hallerde mükellef veya vergi sorumluları; mücbir sebepler gibi iradeleri dışındaki nedenlerle vergilendirmeye ilişkin ödevlerini yerine getirememektedirler. Bu durumlarda, mükellefiyetle ilgili ödevlerin yerine getirilememesi nedeniyle vergi ziyaı suçu oluşmayacaktır.

Mükellef veya vergi sorumlusunun Vergi Usul Kanunu'nun 341’inci maddesinde yazılı hallerle vergi ziyaına neden olması "vergi zıyaı suçu" olarak nitelendirilir. Bu suçu işleyenlere, vergi kaybına bağlı olarak verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilmesi yoluna gidilir.

Kanunda "nitelikli" olarak değerlendirilen VUK’un 359'uncu maddesinde sayılan fiillerin işlenmesi nedeniyle vergi kaybına neden olunması halinde, hapis cezasının yanında vergi ziyaı cezasının da üç kat olarak kesilmesi öngörülmüştür.

Vergi incelemesine başlanılmasından veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden önce verilmek şartıyla, kanuni süresi geçtikten sonra kendiliğinden verilen vergi beyannameleri için kesilecek vergi ziyaı cezası %50 oranında uygulanacaktır. Bu beyannamelerin pişmanlıkla verilmesi halinde vergi ziyaı cezası kesilmez. 

Kaçakçılık suçları ve hürriyeti bağlayıcı cezalar

Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesinde hürriyeti bağlayıcı cezaları gerektiren fiiller ve bu fiilleri işleyenler hakkında uygulanacak cezalar hükme bağlanmıştır. 359’uncu maddede son yıllarda önemli değişiklikler yapılarak hürriyeti bağlayıcı ceza verilen fiiller( ekonomik faaliyetlerde ve teknolojide meydana gelen gelişmeler e bağlı olarak) çeşitlenmiş ve verilen cezalar artırılmıştır. Son durum aşağıda olduğu gibidir.

 a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,

2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar,

Hakkında on sekiz aydan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 

Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir. Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.

b) Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.

c) Bu Kanun hükümlerine göre ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, Bakanlık ile anlaşması olmadığı halde basanlar veya bilerek kullananlar iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

ç) Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yetkilendirilmediği halde, ödeme kaydedici cihaz mührünü kaldıran, donanım veya yazılımını değiştiren veya yetkilendirilmiş olsun ya da olmasın ödeme kaydedici cihazın hafıza birimlerine, elektronik devre elemanlarına veya harici donanım veya yazılımlarla olan bağlantı sistemine ya da kayıt dışı satışın önlenmesi için kurulan elektronik kontrol ve denetim sistemleri veya ilgili diğer sistemlere fiziksel veya bilişim yoluyla müdahale ederek; gerçekleştirilen satışlara ait mali belge veya bilgilerin cihazda kayıt altına alınmasını engelleyen, cihazda kayıt altına alınan bilgileri değiştiren veya silen, ödeme kaydedici cihaz veya bağlantılı diğer donanım ve sistemler ya da kayıt dışı satışın önlenmesi için kurulan elektronik kontrol ve denetim sistemleri veya ilgili diğer sistemler tarafından Hazine ve Maliye Bakanlığı veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarına elektronik ortamda iletilmesi gereken belge, bilgi veya verilerin iletilmesini önleyen veya bunların gerçeğe uygun olmayan şekilde iletilmesine sebebiyet verenler üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

d) 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun ile düzenlenen piyasalarda, Hazine ve Maliye Bakanlığınca yetki verilip verilmediğine bakılmaksızın, mükerrer 257’nci maddenin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi kapsamında vergi güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmasına zorunluluk getirilen özel etiket ve işaretlerle ürünlerin etiketlenmesi veya işaretlenmesi ve etiketlenen veya işaretlenen ürün bilgilerinin kurulan veri merkezine aktarılmasını sağlayan sisteme fiziksel veya bilişim yoluyla müdahale ederek Hazine ve Maliye Bakanlığı’na elektronik ortamda iletilmesi gereken belge, bilgi veya verilerin iletilmesini önleyenler veya bunların gerçeğe uygun olmayan şekilde iletilmesine sebebiyet verenler üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

371’inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.

Bu maddede yazılı fiillerle verginin ziyaa uğratıldığının tespit edilmesine bağlı olarak tarh edilen verginin, gecikme faizi ve gecikme zammının tamamı ile kesilen cezaların yarısı ve buna isabet eden gecikme zammının; soruşturma evresinde ödenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında, kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödenmesi halinde ise verilecek ceza üçte bir oranında indirilir.

Tarh edilen vergi ve vergi aslına bağlı olarak kesilen cezanın bulunmadığı durumlarda verilecek ceza yarı oranında indirilir.

Bu maddede düzenlenen suçların birden fazla takvim yılı veya vergilendirme dönemi içinde aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi halinde, Türk Ceza Kanununun 43 üncü maddesi uygulanır.

Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344’üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez.

Vergi cezalarının etkinliğinin artırılması gereği

Yukarıda görüleceği üzere beyan dışı bırakılan vergi tutarı oranında vergi ziyaı cezası kesilmektedir. Ayrıca gecikme faizi alınması söz konusudur. Buna rağmen kayıt dışılık azalmamakta ve devletin vergi kaybı önlenememektedir.

Bakanlıkça alınan ve alınabilecek tedbirler yanında Vergi Usul Kanunu değişikleri sırasında vergi cezalarının etkinliği de tartışılmalıdır. Bu çerçevede, birçok batı ülkesinde olduğu gibi, usulsüzlük cezaları ağırlaştırılabilir. Uzlaşmalarda ceza indirimine ilişkin bazı sınırlayıcı belirlemeler yapılabilir. Vergi ziyaına kasten sebebiyet verildiğinde uygulanacak ceza artırılabilir.

Vergi Usul Kanunu’nun 376.ncı maddesi hükmüne göre mükelleflerin kesilen cezayı dava açma yoluna gitmeden ödeme talebinde bulunduğu hallerde cezaların % 50 si indirilmektedir. Bu uygulamanın kaldırılması ve cezaların indirimi için sadece uzlaşma müessesesinin devam etmesi düşünülebilir. Uzlaşmalarda da indirimin belirli bir alt sınırın altına inilmemesi şartıyla tarhiyatın ve kesilen cezaların tarhiyatın dayanağı olan delillerin durumuna göre ceza indirimlerinin ne oranda yapılacağına karar verilmesi yoluna gidilebilir. Ancak vergi yargısına intikal edecek dava dosyalarının artışının yargı organlarının yükünü ne ölçüde artıracağının da değerlendirilmesi gerekir.

Vergi cezalarını etkinliğini azaltan önemli uygulamalardan biri de sık sık vergi afları sağlayan kanunu düzenlemelerin yapılmasıdır. Vergi afları öngören kanunların bundan sonra çıkarılmayacağının kanunla veya anayasaya konacak hükümle belirlenmesi yararlı olacaktır. Vergi afları vergisini doğru ödeyen mükellefi cezalandırmış olmaktadır. Bu durumda daha çok mükellef doğru beyandan vazgeçebilecektir.

Vergi incelemelerinin sayı ve kapsam olarak artırılması, vergi idaresinin daha etkin vergi tahsilatı çalışması vergi mükelleflerini doğru beyanda bulunmaya yöneltebilecek ve vergi tahsilatını artıracaktır.

Kanunlarda yer alan vergi teşvik ve istisnalarının veriliş amaçlarına uygun hizmet edip etmediğinin de değerlendirilmesi, beklenen yararı sağlamadığı anlaşılanların kaldırılması yoluna gidilmesi toplumun genel kanaatine olumlu etki yapacaktır.

Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/vergi-cezalari-ve-etkin-uygulama-geregi/752491

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Enflasyon Düzeltmesi Uygulayan Şirketlerde Kar Dağıtımı Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan “Enflasyon Düzeltmesi Uygulayan Şirketlerde Esas Alınacak…
  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
Top