Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Limited şirketlerde sermaye payı, ortakların kanunen devretme hakkı bulunan bir malvarlığı kalemi olarak ortaya çıkıyor. Ancak, devir süreci belirli kurallara ve kısıtlamalara tabi olabiliyor. Bu yazımızda limited şirketlerde pay devri süreçlerinde karşılaşılabilecek kısıtlamaları bağlam kuralı kapsamında ele alacağız.

Limited şirketlerde pay devri için, şirket sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe, ortaklar genel kurulunun onayı gerekiyor. Devir bu onayla geçerli hale geliyor. Yine şirket sözleşmesinde aksi belirtilmemişse, genel kurul dürüstlük kuralları çerçevesinde kalmak koşuluyla sebep göstermeksizin onayı reddedebiliyor. Ancak bu çerçeve, sınırları oldukça geniş bir ret imkânı tanıyor. Dürüstlük kuralına aykırılık keyfi uygulama yapılması anlamına gelmekle birlikte dava açılması halinde davacının keyfilik unsurunu da ispat etmesi gerekiyor. 

Pay devrinin geçerliliğinin ortaklar genel kurulunun onayına bağlanması “kanuni bağlam” olarak kabul ediliyor. Bu kural, şirketin mevcut yapısının korunmasını ve şirketin istenmeyen kişilere devrinin engellenmesini amaçlıyor. Limited şirketler birer sermaye şirketi olmakla birlikte şahıs şirketi özellikleri de taşıdığından, ortakların şirkete pay devri aracılığıyla katılacak yeni ortaklara onay vermesi önem teşkil ediyor. Böylece, şirketin temel yapısı ve ortaklar arasındaki dengeler korunmuş oluyor. Bu kural aynı zamanda, ortakların şirket üzerindeki kontrolünün ve etki alanlarını sürdürebilmelerinin de yansıması oluyor. 

Bununla birlikte, kanunda öngörülen kurala açık bir istisna getiriliyor ve “şirket sözleşmesinde aksi öngörülen haller” kural dışında bırakılıyor. Dolayısıyla, kanuni bağlam kuralı emredici nitelikte olmadığından şirket sözleşmesi pay devrine ilişkin ek kısıtlamalar getirebiliyor. Aynı zamanda limitet şirket ortaklar genel kurulunun görev ve yetkileri, kanunda “vazgeçilmezlik” ilkesi kapsamında düzenlenmiyor. Bunun yansıması olarak ise şirket sözleşmesine eklenen bir hükümle genel kurulun pay devrine onay vermesinden vazgeçilmesi imkânı ortaya çıkıyor. 

Diğer yandan, şirkete yeni katılacak ortakların şirket sermayesi bakımından istikrarı koruyabilmesi adına, pay devirleri için şirket sözleşmesinde ek ödeme veya yan edim yükümlülükleri öngörülebiliyor. Buna ek olarak, pay devri sırasında devralanın ödeme gücü şüpheli görülüyor ise, devralan ortaktan ek bir teminat talep edilebiliyor. Bu teminatın öngörülen süreler içinde şirkete verilmemesi halinde genel kurul pay devri onayını reddedebiliyor. Bu teminat talep etme imkânı da bir kanuni bağlam hali olarak değerlendirilebiliyor. Öte yandan, dürüstlük kuralına aykırı ve keyfi olmamak kaydıyla genel kurulun onayı her zaman reddetme hakkı bulunduğunu unutmamak gerekiyor. 

Şirket sözleşmesi ile getirilebilecek kısıtlamalara örnek olarak; pay devrinin belirli bir süre boyunca yapılamayacağı veya devrin sadece belirli kişilere (örneğin ortakların üçüncü dereceye kadar hısımlarına) yapılabileceği gibi kurallar konabiliyor. Buna ek olarak kanunda açıkça öngörüldüğü üzere limitet şirketlerde şirket sözleşmesinde belirlenmişse pay devri tamamen yasaklanabiliyor. Burada dürüstlük kuralı önem taşıyor ve yasağa bir nevi bir sınır getirmiş oluyor. Bu tür kısıtlamalar, ortakların şirket üzerindeki kontrolünü artırarak şirketin istikrarını sağlıyor. Özellikle aile şirketlerinde veya şirket vizyonunun korunmasının önem teşkil ettiği durumlarda bu tür kısıtlamalar oldukça yaygın şekilde görülüyor. 

Sözleşmesel bağlam açısından akla gelebilecek bir diğer örnek rakip işletmeye veya şirketin konusuna ve amacına aykırı şekilde düşmanca faaliyette bulunabilecek kişi ve kuruluşlara devir yasağıdır. Genel itibarıyla şirket yönetiminin devrin sözleşmesel bağlama uygunluğunu inceleme görevi bulunuyor. Şirket sözleşmesinde belirlenenlerin aksine bir devrin tespiti halinde genel kurul devri reddedebiliyor.

Pay devri bakımından bağlamın etkisizleştiği hallere de kısaca değinmekte fayda var. Esas sermaye payının miras, eşler arasındaki mal rejimine ilişkin hükümler veya icra yoluyla geçmesi durumunda, paya bağlı tüm borçlar ve haklar genel kurulun onayına tabi olmaksızın payı iktisap eden kişiye geçiyor. Bununla birlikte kanunda bir çelişki mevcut; kanun maddesinin devamında, şirketin iktisabı öğrenmesinden itibaren üç ay içinde payın geçtiği kişiyi onaylamayı reddedebileceği düzenleniyor. Dolayısıyla, şirket üç ay içinde payın geçişini reddederse, geçişin hukuki sonuçları, devrin gerçekleştiği günden itibaren geçerli olmak üzere geriye etkili olarak ortadan kalkıyor.

Bağlamın etkisizleştiği hallere bir diğer örnek ise kanunda veya şirket sözleşmesinde sermaye payının bedeli olarak gerçek değerin öngörüldüğü hallerde taraflar anlaşamamış ise bu değerin mahkeme kararıyla belirlenmesidir.

Sonuç olarak, limited şirketlerde şirket sözleşmesi ile öngörülebilecek kısıtlamalar ve devrin kanunen bağlandığı kurallar, şirketin yapısını korumak ve ortaklar arasında uyumu sağlamak amacıyla uygulanıyor. Bu kapsamda bağlam “kanuni” ve “sözleşmesel” olarak ikiye ayrılıyor. Sözleşmesel bağlam devri hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran kısıtlamalar olarak ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla hem zorlaştırma hem de kolaylaştırma etkisi pay devri düzenlemelerinde bir esneklik sağlıyor. Bu kurallar, ortakların haklarını korurken şirketin stabilitesini de sağlıyor. Pay devri yapmak isteyen ortakların bu süreçleri dikkatlice takip etmesi ve ilgili tüm yasal gereklilikleri yerine getirmesi önem arz ediyor. Limited şirketlerde pay devrinin bu şekilde düzenlenmesi hem şirketin hem de ortakların menfaatlerini koruyarak, şirketin uzun vadeli istikrarını destekliyor. 

Av. Zeynep Karacabey’in katkılarıyla

Av. Umut KOLCUOĞLU

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/limited-sirket-pay-devri-kisitlamalari-baglam/754519

·      Serbest Dolaşımda Bulunan Bir Malın Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesi Dışına Çıkarılması Gerekir.

·      Dış Ticaret Mevzuatında İhracat Olarak Değerlendirilen Ancak Gümrük Bölgesi Dışına Çıkarılmayan Mal Teslimleri İçin İhracat İstisnası Uygulanamaz.

·      İhracat Faturası Daha Önce Düzenlenmiş Olsa Dahi, İhracatın Gerçekleştiği Tarih Olan Gümrük Beyannamesinin “Kapanma Tarihi”ni İçine Alan Vergilendirme Dönemine Ait KDV Beyannamesi İle Beyan Edilir. İhracat Geliri De Bu Dönem Elde Edilmiş Sayılır.

·      İhracat Bedeli, Gümrük Beyannamesinin Kapanma Tarihinde Resmî Gazete’de Yayınlanmış Bulunan T.C. Merkez Bankası Döviz Alış Kuru Üzerinden TL’ye Çevrilir.

·      Mal Tesliminin Bünyesine Giren Yüklenilen KDV Mahsuben / Nakden İade Edilebilir.

·      Mahsuben İade Ve 10.000,00 TL’ye Kadar Nakden ( İhracat Bedelinin % 10’una Adar İade Modelinde 100.000,00 TL) İçin Vergi İnceleme Raporu, YMM Raporu Aranmaz. Nakden İade 10.000 TL’yi Aşması Halinde, Aşan Kısmın İadesi Vergi İnceleme Raporu Veya YMM Tasdik Raporuna Göre Yerine Getirilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Vergi Usul Kanunu Mükerrer 298/A-5. Bendine Göre Enflasyon Düzeltmesine Tâbi Tutulan Değerlerin Elden Çıkarılması Halinde, Bunlara İlişkin Enflasyon Düzeltme Farkları Maliyet Addolunur. Konu Hakkında Vergi Usul Kanunu Mükerrer 298. Madde ve Geçici 33. Madde De Başka Bir Hüküm Bulunmamaktadır.

555 Seri Nolu Genel Tebliğe Göre:
·      Düzeltme İşlemine Tabi Tutulmuş Olan 2023 Hesap Dönemi Sonuna Ait Bilançoda Yer Alan
·      Parasal Olmayan Kıymetlerden Amortismana Tabi Olmayan Kıymetlerin,
·      Düzeltilmiş Değerlerinin Altında Bir Bedelle Satılması Halinde,
·      Düzeltme Sonrası Değerle, Düzeltme Öncesi Değer Arasındaki Farka İsabet Eden Zarar, Gelir Veya Kurumlar Vergisi Matrahının Tespitinde Dikkate Alınmayacaktır.
A) Satış bedelinin 2023 hesap dönemi sonuna ait düzeltme öncesi değerden düşük olması halinde, düzeltme öncesi değerle düzeltilmiş değer arasındaki tutarın tamamı gider olarak kabul edilmez.
B) Satış bedelinin 2023 hesap dönemi sonuna ait düzeltme öncesi değerin üstünde ancak 2023 hesap dönemi sonuna ait düzeltilmiş değerin altında olması halinde ise satış bedeli ile düzeltilmiş değer arasındaki tutar gider olarak kabul edilmez. ( 165 Nolu Sirküler)

·      Bu Hüküm Yasada Bulunmamaktadır. 213 Sayılı Kanunun Mükerrer 298 İnci Maddesinin (A) Fıkrasının (8) Numaralı Bendine Göre Hazine Ve Maliye Bakanlığına Enflasyon Düzeltmesine İlişkin Usul Ve Esasları Belirlemeye Yetkilidir.

·      2003-2004 Yılı Enflasyon Düzeltmesine İlişkin Geçici 25. Maddeye Göre Düzeltilen Kalemlerin Elden Çıkarılması Halinde, Bunlara İlişkin Enflasyon Düzeltme Farkları Maliyet Bedeli Addolunur. Şu Kadar Ki, Amortismana Tâbi Olmayan Kıymetlerin Düzeltilmiş Değerinin Altında Bir Bedelle Satılması Halinde, Düzeltilmiş Değerle Düzeltme Öncesi Değer Arasındaki Farka İsabet Eden Zarar, Gelir Veya Kurumlar Vergisi Matrahının Tespitinde Dikkate Alınmaz.

·      Buradan Da Anlaşılacağı Üzere 2003-2004 Yılı Enflasyon Düzeltmesinde Var Olan Hüküm 2023-2024 Yılı Enflasyon Düzeltmesinde ( Mükerrer 298. Madde- Geçici 33. Madde) Kanun Hükmünde Bulunmamaktadır. Hazine Ve Maliye Bakanlığına Enflasyon Düzeltmesi Hakkında Yetki Verilmiş Olmasına Zararı Belirlemeye Yönelik Olmadığı Düşünülmektedir.

Bu Durumda Amortismana Tabi Olmayan
A)  Stok
B)   Arsa
C)   Arazi
D)  İştirakler V.B.
İktisadi Kıymetlerde 2024 Yılında Yapılan Satışta Zarar Olması Halinde Buna Yönelik İhtirazi Kayıtla Beyan Verilmesi Tercih Edilebilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Değerli okurlar, vergi hukukunun temel kav­ramlarından olan “vergi planlaması” kav­ramının, doğru olduğu samimi inancı ile çok yanlış kullanıldığını görüyorum. Zaman zaman dilim döndüğünce bu yanlış bilgilerin yaratabi­leceği risklere dikkat çekmeye çalışıyorum.

Mükelleflerin mümkün olan en az miktarda vergi ödemek konusunda vergi kanunlarının kendilerine sunduğu olanaklardan olabildi­ğince yüksek oranda yararlanmaya çalışmala­rı haklarıdır. Bu amaca yönelik olarak, vergiyi doğuran olaya sebebiyet vermekten kaçınmak, vergi kanunlarının indirim, istisna ve muafiyet hükümlerinden yararlanmak, şirket veya şahsi mükellefiyet şeklinde faaliyette bulunmak vb. olduğunda bir sorun olmayacaktır.

Bu kapsamda, vergi planlaması işletmelerin üzerlerine düşen vergi yüklerini minimuma in­dirmek ve maksimum vergi avantajı sağlamak için mevcut yasaların sunduğu vergiyi azaltıcı ya da ertelenmesi imkânı veren olanaklarından yararlanma hususunda gösterdikleri çabalar olarak tanımlanabilir.

Başlıktaki konu bu çeşit (vergi planlaması sınırları içinde değerlendirilebilecek) bir ko­nu değil ancak ne yazık ki vergi planlaması sa­nılan bir konu. Sadece faturanın yurt dışından kesiliyor olması Türkiye’nin vergileme hakkı­nı kaldırmaz.

Faturanın düzenlendiği ülke ile Türkiye’nin çifte vergilemeyi önleme anlaşma­sı olması da vergileme yetkisinin o ülkeye bıra­kılabileceği otomatik sonucu yaratmayabilir. Bu nedenle vergi planlaması adı altında kurdu­ğunuz yapının çökmemesi, boşu boşuna bir de yurt dışında şirket kurma ve sürdürme masraf­ları da taşımamak, cezalı işlemlerle karşı karşı­ya kalmamanız için bu tür yapıların risk anali­zinin detaylı yapılması gerekmektedir.

Faturanın yurt dışında kurulu şirketten kesilmesi

Özellikle hizmet işlerinde, hizmeti verenin Türkiye mukimi olduğu hallerde, bu kişilere yurt dışında düşük vergili ülkelerde bir şirket kurduruluyor, iş Türkiye’de, Türkiye’den ya­pıldığı (kanuni merkez dışarıda olduğu halde iş merkezi Türkiye’de olduğu) halde (Türki­ye’de işi yapan şahsın yurt dışındaki şirketin irtibat bürosu çalışanı şeklinde gösterilmesi bir de ücret stopajı riski yaratmak dışında ilave bir koruma sağlamayabilir) gösterilerek fatu­ranın yurt dışındaki bu şirketlerden kesilmesi halinde işi yapan açısından Türkiye’de vergile­me olmayacağı değerlendirmesi yapılabiliyor.

(Daha gözü karalar mal ticaretlerini de sadece fatura düzenleme veya kayıt işleri yapabilecek bir alt yapıya sahip, ilişkisiz (ama ilişkili) tabe­la şirketleri üzerinden yapıp ticari karlarının bir kısmını da halen oralarda bırakmaya çalı­şıyorlar. Artık bu konunun riskleri, hukukiliği üzerinde konuşmak dahi istemiyorum. Konuyu daha da yaymamak için bu bahsi parantez için­de bırakıyorum.)

İşin Türkiye’deki çalışanlarca yapılıp Duba­i’deki (Kıbrıs, vb. düşük vergili bir başka ülke veya bölge de olabilir) şirketten (çoğu zaman çalışanı dahi olmayan, fatura şirketlerinden) faturasının gelmesi halinde konuya vergilen­dirme yetkisi açısından bakılmalıdır.

Türkiye’den yapılan, Türkiye’den yönetilen (iş merkezinin Türkiye olduğu) işlerde fatura­nın Türkiye dışından düzenlenmiş olması ver­gilendirme yetkisinin devri sonucu doğurma­yabilecektir.

Orada vergi ödüyor olmanız da önemli değil

İş merkezi Türkiye’de ise Türkiye açısın­dan vergilendirme yetkisi Türkiye’nindir. Bu durumda kanuni merkezin bulunduğu ülkede ödenen bir vergi olsa bile bu verginin Türki­ye’de mahsubuna imkân verilmeyebilir.

Diğer bir ifade ile kuruluş ve sürdürme mas­rafları dışında bir de orada ödediğiniz verginin de boşa gitmesi ihtimali oluşabilir.

Fatura muhatabı açısından

Yurt dışından gelen fatura ile ilgili sorum­lu sıfatıyla KDV ve dar mükelleflere yapılacak ödemelerde çifte vergilemeyi önleme anlaşma­larını da dikkate alarak stopaj yapma yüküm­lülüğü hususları her halükârda dikkatle yerine getirilmelidir. İşi yapan Türkiye’de ise, iş Tür­kiye’den yapılıyorsa faturayı düzenleyen tara­fın (ÇVÖA var ise) stopaj şartlarının oluşmadı­ğı (183 gün kuralı) iddiası iyi değerlendirilme­lidir. Aksi durumların tespiti halinde ödemeyi yapan şirket en azından stopajdan sorumlu tu­tulabilecektir.

Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı mesele sayılabilir mi?

Bu tür iddialarla da karşılaşıldığını, yargıla­malar yapıldığını paylaşmak isterim. Velhasıl yapı çok kör parmağım gözüne cinsinden ku­rulmuş ise bir kalemde böyle bir iddia ile karşı­laşılabilme olasılığını da göz ardı etmemek ge­rektiğini ifade etmek isterim.

Risk analizi çalışmasında fayda var

Mevcut bir yapı varsa gözden geçirilmesin­de fayda var. Yok kurma niyetindeyseniz de yi­ne oldukça detaylı bir risk analizi yapılmasın­da fayda var.

Zeki GÜNDÜZ

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yurt-disinda-kurulu-sirketinizden-fatura-kesmek-vergi-planlamasi-midir/736673

Vergi idaresine yapılacak başvuru sürelerinin adli tatile denk gelmesinin bir önemi yoktur. Adli tatil sadece yargı aşaması ile alakalı süreleri uzatır. Uzlaşma, cezada indirim gibi vergi idaresi nezdinde başvurulara herhangi bir tesiri bulunmamaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) m.61 adli tatil [1] olarak bilinen çalışmaya ara vermeyi düzenlemiştir. Buna göre bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl 1 Eylül’de başlamak üzere, 20 Temmuz’dan 31 Ağustos’a kadar çalışmaya ara verir.

Ancak adli tatilin son günü olan 31 Ağustos gününün resmî tatile ya da hafta sonuna denk gelmesi durumunda adli tatil süresini uzatır mı sorusu basında ve sosyal medyada farklı karşılıklar buldu. Evet uzatır diyenler de var. Ama uzatmaz şimdiden belirteyim.

Adli tatil süresinin son günü 31 Ağustos olarak belirlenmiştir. 31 Ağustos tarihinin tatil gününe denk gelmesi bu süreyi uzatmayacaktır. Örneğin bu yıl 31 Ağustos, cumartesi gününe denk gelmekte ve adli tatil cumartesi günü sona erecek olup 1 Eylül’e uzamayacaktır.

Bunun önemi ise tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamelerine ilişkin dava açma süresinin son günü 31 Ağustos ve önceki tarihlerde (20 Temmuz dahil) isabet etmesi durumunda bu süre otomatikman 7 Eylül’e (bu yıl da 7 Eylül Cumartesi gününe denk geldiği için 9 Eylül’e) uzayacaktır[2].

Ancak 1 Ağustos tarihinden sonra (2 Ağustos dahil) tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamelerine ilişkin dava açma sürelerine adli tatil tesir etmeyecektir. Örneğin 2 Ağustos tarihinde tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamelerine ilişkin dava açma süresinin son günü 1 Eylül’dür ancak 1 Eylül de pazar günü olması nedeniyle 2 Eylül Pazartesi günü olacaktır. 1 Eylül adli tatil süresine dahil olmayacağından bu süre 9 Eylül’e uzamayacaktır.

Özetle adli tatil süresinin son günü 31 Ağustos olarak belirlenmiş olup 31 Ağustos tarihi resmî tatile ya da hafta sonuna denk gelirse bu süre uzamayacaktır. Yani 31 Ağustos günü hafta sonuna ya da resmî tatile denk gelse bile süre, o gün sona erer. Bu durumda 7 günlük uzama yeni adli yılın açılışından itibaren değil her koşulda 31 Ağustos’u takip eden günden itibaren yani 1 Eylül’den itibaren başlayacaktır. Ancak, 7 Eylül tarihinin -bu yıl olduğu gibi- tatil gününe denk gelmesi halinde ise dava açma süresi tatil gününü izleyen ilk mesai günü bitimine ya da UYAP ortamında dava açılması halinde 23:59’a kadar uzayacaktır[3].

Diğer taraftan yargı çevresine dâhil olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında kalan ve sadece bir idare veya bir vergi mahkemesi bulunan yerlerdeki idari yargı mercileri ‘çalışmaya ara vermeden’ yararlanamazlar. Yani bu mahkemeler, İYUK’un “nöbetçi mahkemenin görevleri” kenar başlıklı 62’nci maddedeki sınırlamaya tabi olmaksızın görevlerine devam ederler.

Süre ne kadar uzayacak?

Dava açma süresinin son günü adli tatile rastlarsa, sürenin bitimi adli tatilin bitimini takip eden günden başlayarak 7 gün uzar. Bu tarih, 7 Eylül tarihidir. Ancak bu yıl 7 Eylül tarihi cumartesi gününe denk gelmesi nedeniyle bu süre 9 Eylül Pazartesi gününe uzayacaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus adli tatil boyunca yerel mahkeme ve üst mahkemelerde dava açma süresinin işlediğidir. Adli tatile dava açma süresinin son gününün denk gelmesi durumunda bu süre 9 Eylül’e uzayacaktır. Aksi durumda uzamayacaktır. Örneğin 4 Ağustos 2024 tarihinde tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı vergi mahkemesine 30 gün içinde dava açılabilir. Bu süre 3 Eylül 2024 tarihinde sona ermektedir. Adli tatile denk gelmesi münasebetiyle bu sürenin işlemediği sanılmamalıdır. Sadece dava açma süresinin son günü adli tatile denk gelseydi bu süre 9 Eylül’e uzayacaktı. Örneğimize göre dava açma süresinin son günü 3 Eylül’dür.

Konuyla alakalı Danıştay 3. Dairesinin 23.02.2021 tarih ve Esas No: 2019/3196, Karar No: 2021/996 sayılı kararında adli tatilde dava açma süresinin işlediği, adli tatilde tebliğ edilen vergi ceza ihbarnamesine ilişkin dava açma süresinin işlemediği düşünülerek davanın geç açıldığını ileri süren davacıya 08.08.2018 günü tebligat yapılmasına rağmen 30 günlük sürede dava açılmadığından, süre yönünden reddine karar verilmiştir.

Dava açmak için adli tatilin bitimini beklemek gerekir mi?

Dava açmak için adli tatilin bitimini beklemek şart değildir. Adli tatil bitmeden de dava açılabilir. Adli tatil bu anlamda bir seçimlik tercih hakkı sunmaktadır. Yani istenirse adli tatil süresince beklenebilir ya da beklenilmeyebilir.

Adli tatilin vergi idaresi başvurularına etkisi

Vergi idaresine yapılacak başvuru sürelerinin adli tatile denk gelmesinin bir önemi yoktur. Adli tatil sadece yargı aşaması ile alakalı süreleri uzatır. Uzlaşma, cezada indirim gibi vergi idaresi nezdinde başvurulara herhangi bir tesiri bulunmamaktadır. Örneğin 26 Temmuz 2024 tarihinde tebliğ edilen vergi ceza ihbarnamesine ilişkin hem uzlaşmaya hem de vergi mahkemesine başvuru süresi 30 gündür. Yani 25 Ağustos tarihine kadar (25 Ağustos 2024 günü Pazar olduğundan bu örneğe göre 26 Ağustos Pazartesi) uzlaşmaya başvurulmazsa süre kaçmış olacaktır. Vergi mahkemesine dava konusu yapılabilecek en son gün de 26 Ağustos’tur ancak 26 Ağustos adli tatile denk geldiği için dava açma süresinin son günü 7 Eylül’e (7 Eylül tarihi cumartesi gününe denk gelmesi nedeniyle bu süre 9 Eylül Pazartesi’ye) uzayacaktır. Ama uzlaşma/cezada indirim başvurusunun son günü ise 26 Ağustos’tur.

Öte taraftan 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun “Çalışmaya ara verme” kenar başlıklı 86’ncı maddesi uyarınca Danıştay daireleri her yıl 1 Eylül’de başlamak üzere, 20 Temmuz’dan 31 Ağustos’a kadar çalışmaya ara verirler. Danıştay’ın adli tatile tabi olup olmadığı İYUK m.61’de değil, 2575 sayılı Danıştay Kanunu m.86’da hükmedilmiştir.

Buna göre Danıştay’da görülecek temyiz dahil yargılamalar 2575 sayılı Danıştay Kanunu m.87’de sayılanlar hariç olmak üzere adli tatil süresince işlemeyecektir.

Anayasa Mahkemesi adli tatile tabi mi?

Anayasa Mahkemesi adli tatile tabi değildir. Mahkeme, adli tatil döneminde çalışmaya devam ettiği için başvuru süresi ile verilen diğer süreler işlemeye devam eder.

Prof. Dr. Murat Batı 

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-bati/vergi-yargisinda-adli-tatil-bu-yil-1-eylul-de-mi-bitecek,45634


[1]Adli tatil ilk olarak 18.06.1927 yılında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 81. maddesinde düzenlenmiştir.

[2] Mali tatil göz ardı edilmiştir.

[3] Mustafa Balcı; Kamu İcra Hukuku ve 6183 sayılı Kanun Uygulaması, Oniki Levha yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2023, s.907-909.

Birçok mükellef, düzeltme işlemini yapmak lehine sonuç verecek olsa bile yapmak istemiyor. Şartların oluştuğu dönemlerde sadece yıl sonunda bir defa yıllık düzeltmenin yapılması yeterli görülmelidir!

Değerli okurlar, 2024 takvim yılının ilk geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi şartları gerçekleştiği halde, Maliye Bakanlığı, kamuoyunun talebini olumlu karşıladı ve kanunun kendisine tanıdığı yetkiyi kullanarak birinci dönem için enflasyon düzeltmesi yapılmayacağını düzenledi.

Bu düzenleme tüm mükellefler için zorunlu olarak enflasyon düzeltmesinin yapılmaması sonucunu doğruydu. Zaten çoğu mükellef düzeltme yapmak istemiyordu, ancak yapmak isteyenler de bu düzenleme uyarınca enflasyon düzeltmesi yapamadılar.

2024 yılında yapılacak enflasyon düzeltmesinin önemli bir sonucu var. 2023 enflasyon düzeltmesi kapsamında hesaplanan enflasyon kar veya zararları vergi matrahı ile ilişkilendirilmemişti. Yani 2023 düzeltmesinin doğrudan vergisel sonucu olmamıştı. Ancak 31/12/2023 tarihli bilançolar, 2024 yılının açılış bilançoları olarak kabul edildiğinden, 2023 yılı düzeltmesinin düzeltmesi yapılmasa bile 2024 yılı geçici vergi dönemi matrahlarına dolaylı etkisi oluyor. Örneğin, satılan mal maliyeti ile amortisman uygulamasına düzeltilmiş tutarlar esas alınıyor.

Şimdi ikinci dönem geçici vergi beyan döneminin içindeyiz. İkinci geçici vergi dönemi 30 Haziran’da sona erdi, bu döneme ilişkin beyanın 19 Ağustos 2024 tarihine kadar (bu tarih dahil) yapılması gerekiyor. Bu demektir ki, ikinci dönem için enflasyon düzeltmesi uygulanmayacağı yönünde bir karar alınmazsa, bu tarihe kadar doğrudan vergisel sonuç doğuracak enflasyon düzeltmesi işlemlerinin de yapılması zorunlu olacak.

Aşağıdaki gerekçelerle, ikinci dönem için de enflasyon düzeltmesi işleminin uygulatılmamasının doğru olacağını düşünüyorum:

  • Enflasyon düzeltmesi teknik ve karmaşık bir işlem. Böyle bir işlemi her geçici vergi dönemi için üç ayda bir uygulatmanın anlamı yok. Birçok mükellef, düzeltme işlemini yapmak lehine sonuç verecek olsa bile yapmak istemiyor. Şartların oluştuğu dönemlerde sadece yıl sonunda bir defa yıllık düzeltmenin yapılması yeterli görülmelidir!

  • Birinci geçici vergi dönemi için enflasyon düzeltme uygulatılmadığından ikinci dönem için de bu yönde bir beklenti oluştu. Ülkemizde bu işler hep böyledir!

  • Birinci geçici vergi dönemi için, dönem bittikten bir ay sonra (30 Nisan’da) düzenleme yapıldığına göre ikinci geçici vergi dönemi içinde pekâlâ aynı yönde düzenleme yapılabilir. Standardı bir ay olarak kabul edersek, tebliği çıkarmak için 31 Temmuz’a kadar uzun bir süre var.

  • Ülkemizde mükellefler bu tür düzenlemelerin uygulanacağı kesin olsa bile Maliye'den resmi bir açıklama beklerler. Eğer Maliye ikinci dönem için uygulamanın yapılması konusunda kararlı ise bir an ince bunun resmen açıklaması isabetli olacaktır. Keza ikinci dönem için de uygulamanın yapılmaması yönündeki talepleri olumlu değerlendiriyorsa, ilgili düzenlemeyi bir an önce yayımlamalıdır.

  • Hatta Maliye üçüncü geçici vergi dönemi için de benzer düzenlemeyi yapmalıdır. İkinci ve üçüncü geçici vergi dönemi için tek bir düzenleme ile enflasyon düzeltmesinin uygulanmayacağı yönünde yetki kullanılabilir.

  • Enflasyon düzeltmesi kapsamında hesaplanan enflasyon kazançlarının vergilendirilmesi realize olmamış kazançlar üzerinden haksız vergilemeye neden olduğu gerekçesiyle çok ciddi bir şekilde eleştirilmektedir. Bu konudaki tartışmaların yapılabilmesi için ve yasal düzenleme ile bu sorunun giderilmesine karar verilmesi olasılığı da düşünülerek geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapılmaması yönünden en azından 2024 yılı için mutlaka düzenleme yapılmalıdır. Bu konu ileride ihtilaflar çıkmaması bakımından da önemlidir ve geçiştirilemez!

  • Enflasyon düzeltmesi işlemi büyük ölçüde meslek mensupları (SMMM ve YMM’ler) tarafından yapılmaktadır. Meslek mensupları son yıllarda çok yıprandı ve yoruldular. Bu nedenle de erteleme gereklidir.
  • Uzun Kurban Bayramı tatili ve 2-22 Temmuz arasında uygulanan mali tatil de en azından ikinci geçici vergi dönemi için ertelemeyi zorunlu kılan haklı nedenlerdir. Çünkü pek çok mali işler çalışanı ile meslek mensupları bu aralıkta tatil yapıyorlar. Son birkaç yıldır meslek mensupları neredeyse hiç tatil yapmıyorlar. Yapsalar bile tatilde de çalıştıkları için yaptıkları tatil olmuyor. Mükellefler ve meslek mensupları da insandır…
  • Meslek örgütü TÜRMOB’un bu konuda daha aktif bir çaba içinde olmasını bekliyoruz.

Erdoğan Sağlam YMM

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/2024-yili-ikinci-gecici-vergi-donemi-icin-de-enflasyon-duzeltmesi-yaptirilmamali-ve-bu-karar-hemen-aciklanmali,45629

✅ 21.05.2024 tarihli ve 32552 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan karar ile, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51. maddesinde yer alan gecikme zammı oranı her ay için ayrı ayrı uygulanmak üzere %4,5 olarak belirlenmiştir.

✅ Karar 21.05.2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

✅ Gecikme zammı/faizi hesaplama formülü:
Gecikme zammı = Geciken anaparanın tutarı x Geciken gün sayısı (Gecikme zammı / 30)

Linkedin paylaşımından alıntı yapılmıştır

1-20 Temmuz arası mali tatil, 20 Temmuz-30 Ağustos arası adli tatil olduğu için, dava açma süresinin sonu bu tarihlere rastlayan (1 Temmuz-30 Ağustos arası) vergisel işlemlere karşı 7 Eylül tarihine kadar dava açılabileceği unutulmamalıdır.

Örneğin; 10 Haziran 2024 tarihinde tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı 30 günlük dava açma süresinin son günü 10 Temmuz olduğu halde, yukarıda bahsedilen tatillerden dolayı dava açma süresi (7 Eylül cumartesi olduğu için) 9 Eylül Pazartesine kadar uzamış sayılır.

Linkedin paylaşımından alıntı yapılmıştır

VERGİ USUL KANUNU MÜKERRER 298. MADDE - 555 Seri Nolu Genel Tebliğ

Enflasyon düzeltme işlemine tabi tutulmuş olan 2023 Hesap Dönemi sonuna ait bilançoda yer alan parasal olmayan kıymetlerden;

- Amortismana tabi olmayan kıymetlerin, düzeltilmiş değerlerinin altında bir bedelle satılması halinde, düzeltme sonrası değerle, düzeltme öncesi değer arasındaki farka isabet eden zarar, gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınmayacaktır. ( Stok, arsa v.b.) BURADA 2023 DÜZELTME ÖNCESİ BEDELİN ALTINDA SATIŞ SÖZ KONUSUYSA DÜZELTME ÖNCESİ BEDEL İLE BU BEDELİN ALTINDAKİ SATIŞ TUTARI ARASINDA FARK GİDER YAZILIR. AYRICA 2024 ENFLASYON DÜZELTMESİNDE BU HÜKÜM BULUNMAMAKTADIR.

- Amortismana tabi kıymetlerin, düzeltilmiş değerlerinin altında bir bedelle satılması halinde zarar, gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınır. ( Araç, bina, makine v.b.)

KURUMLAR VERGİSİ KANUNU 5. MADDE;

Kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez.

Şu kadar ki iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri, Kanunun 19. maddesi kapsamında yapılan devir( vergisiz birleşme) işlemleri sonrasına isabet edenler de dâhil olmak üzere, kurum kazancından indirilebilir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

EXW iş yerinde teslim şekli olup, ihracatçı firma için en az riskli teslim şeklidir. İthalatçı firma malları ihracatçının işyerinden alır ve kendi hesabına riske katlanarak taşıma işlemlerini yapar veya yaptırır.

Dış ticaret mevzuatında ihracat olarak değerlendirilen ancak, KDV mevzuatında belirlenen şartları taşımayan - Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesi dışına çıkarılmayan ihracat teslim işlemleri ihracat istisnası olarak kabul edilmez. Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesi dışına çıkarıldıktan sonra ihracat istisnası uygulanır.

Mal teslim şartı fabrika teslim (EXW) olarak belirlenen,
- Gümrük antreposuna konulan,
- Antrepoda çıkan yangın sonucu yanan ve
- Gümrük bölgesinden çıkmadığı anlaşılan malların ihracat teslimi olarak kabul edilmesi mümkün olmayıp
- Mallar ihracatci firmanın fabrikasında teslim edildiği ve yurtiçinde mal teslimi söz konusu olduğundan
- Bu işleme ilişkin düzenlenen faturada KDV hesaplanması gerekir.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
Top