Mehmet Özdoğru
Geçmiş Yıl Zararları Asgari Kurumlar Vergisi Matrahından Düşülemeyecek
28.07.2024 Tarihinde yayınlanan, 7524 sayılı Torba Kanun ile Türk Vergi Sistemi’ne “Asgari Kurumlar Vergisi Müessesesi” yeniden getirilmiş bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme ile yurt içi asgari kurumlar vergisi ve yurt dışı asgari kurumlar vergisi olmak üzere iki ana başlık belirlenmiştir. Yurtiçi asgari kurumlar vergisinin, uygulamaya ilişkin hükümler 23 seri numaralı kurumlar vergisi tebliğ olarak 28 Eylül 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Söz konusu düzenlemenin detaylarına geçmeden önce, yapılan düzenlemenin öneminin altını çizmek isterim. Çünkü bu tebliğ 2023 Eylül döneminde yayınlanan 2024-2025-2026 dönemine ilişkin ÖVP ile 2024 Eylül döneminde yayınlanan 2025-2026-2027 dönemine ilişkin ÖVP de yer alan vergisel hedefleri gerçekleştirmek amacıyla yapılan ilk yasal düzenleme niteliği taşımaktadır.
Bu Orta Vadeli Programlarda ortak hedefler neydi? Birlikte hatırlayalım;
- Vergide adaletin sağlanılması (Adil bir vergi sistemi)
- Adil gelir dağılımı
- Vergiyi tabana yaymak
Hepimizin bildiği kabul ettiği evrensel hedefler, hepsi doğrumu %100 doğru!
Hatırlatmamızın amacı odur ki, bu tebliğ bu güzel hedefleri gerçekleştirmek için çıkarılmış birinci tebliğ niteliğindedir.
Şimdi gelelim asgari kurumlar vergisinin detaylarına!
Asgari kurumlar vergisinin mükellefleri olarak, Kurumlar vergisi kanununda sayılan kurumlar vergisi mükellefleri belirlenmiştir. Dolayısıyla kurumlar vergisinden muaf olan mükellefler asgari kurumlar vergisi mükellefi değildirler. Söz konusu düzenlemede bir de yeni işe başlayan kurumlar vergisi mükelleflerinin üç hesap dönemi boyunca asgari vergi yükümlülüklerinin bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca birleşme devir tür değişikliği kısmi ve tam bölünme suretiyle kurulan şirketlerin ise ilk kez faaliyete başlayan şirket olarak kabul edilmeyeceği de belirtilmiş bulunmaktadır.
Asgari kurumlar vergisinin oranının, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’undan aşağı olamayacağı belirtilmiştir.
Uygulanma dönemi ise 2025 yılı ve izleyen vergilendirme dönemlerin de elde edilen kazançları kapsamaktadır.
Burada kastedilen indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ifadesi ile hesap dönemi sonundaki ticari bilanço karına veya zararına kanunen kabul edilmeyen giderlerin ilave edilmesi ile elde edilen tutar anlatmaktadır. Ticari bilanço karı ile kanunen kabul edilmeyen giderler toplamının veya ticari bilanço zararı ile kanunen kabul edilmeyen giderler toplamının sıfırdan büyük olduğu durumlarda asgari kurumlar vergisi hesaplanacaktır.
Beyannamelerde indirim konusu yapılan geçmiş yıl zararları asgari kurumlar vergisi matrahından düşülmeyecek ve asgari kurumlar vergisinin hesaplanmasında dikkate alınacaktır.
Aslına bakarsanız uzun yıllardır vergilendirme sistemimizde var olan, (5 yıl süreyle) geçmiş yıl zararlarının, dönem bilanço karından indirilmesi ilkesi asgari kurumlar vergisi müessesesinde uygulanmayacaktır.
Sanırız vergide reform uygulamalarının ilk örneği geçmiş yıl zararlarının kaldırılması oldu!
Yılmaz SEZER / YMM
Güncel Group
Yönetim Kurulu Bşk.
Konutta kademeli KDV oranı uygulamasına Danıştay onayı!
1 Nisan 2022 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile,konut teslimlerinde uygulanan KDV oranlarında önemli ve köklü değişiklikler yapıldı (29.02.2022 tarihli ve 31793 sayılı Resmi Gazete). Maliye, sektör STK’ları ve doğrudan sahadaki inşaat şirketleri ile görüş alışverişinde bulunarak, bu değişiklikleri gerçekleştirdi.
Bu değişikliklerden birisi de, net alanı 150 m2’nin üzerindeki konutlar için getirilen “Kademeli KDV Oranı Uygulaması”!
Maliye yayınladığı Genel Tebliğde, 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı kapsamında kademeli KDV oran uygulamasının 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren yapı ruhsatı alınmış konutlar için geçerli olacağını açıkladı (41 Seri No.lu KDV Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ).
Yapılan bu düzenlemeden olumsuz etkilenen bir mükellefin söz konusu düzenlemenin yer aldığı 41 Seri No.lu KDV Tebliği’nin 12. Maddesinin iptali amacıyla açtığı dava Maliye’de ciddi rahatsızlık yarattı. Ancak, dava sonucunda Danıştay’ın verdiği red kararı Maliye’yi oldukça rahatlattı!
Cumhurbaşkanı kararı ile yapılan düzenleme ne?
5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, konutların net alanının 150 m2’ye kadar olan kısmının KDV oranı yüzde 8 (şu an yüzde 10) olarak belirlenmiş, bu düzenlemenin 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği, bu Kararın yürürlüğe girdiği 1 Nisan 2022 tarihinden önce yapı ruhsatı alınmış konutlar için kaldırılan veya değiştirilen hükümlerin uygulanmasına devam edileceği belirtilmiş bulunuyor (5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı, Mad.10).
Maliye Tebliğ ile ne düzenleme yaptı?
Maliye 41 Seri No.lu Tebliğde, konut teslimlerinde uygulanacak KDV oranlarının, 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı çerçevesinde yapı ruhsatlarının 1 Nisan 2022 tarihinden önce veya sonra alınıp alınmadığına bakılarak tespit edileceğini, 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına göre yapılan konut teslimlerinde, konutun net alanının 150 m2 veya daha az olması durumunda KDV oranının yüzde 8 (şimdi yüzde 10), 150 m2’den fazla olması durumunda ise satış bedelinin 150 m2’ye kadar olan kısmı için KDV oranının yüzde 8 (şimdi yüzde 10), 150 m2’nin üzerindeki kısmı için KDV oranının yüzde 18 (şimdi yüzde 20) uygulanacağını, 6306 sayılı Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde dönüşüm projeleri çerçevesinde 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına göre yapılan konutların tesliminde, konutun net alanının 150 m2 veya daha az olması durumunda KDV oranının yüzde 1, 150 m2’den fazla olması durumunda ise KDV oranının satış bedelinin 150 m2’ye kadar olan kısmı için yüzde 1, 150 m2’nin üzerindeki kısmı için yüzde 18 (şimdi yüzde 20) olarak uygulanacağını, 1 Nisan 2022 tarihinden önce yapı ruhsatı alınmış veya kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakleri tarafından ihalesi yapılmış projeler kapsamında inşa edilen konutların bu tarihten sonraki tesliminde ise önceki oranların uygulanacağını açıkladı.
Konutta kademeli KDV oranına geçiş devrim niteliğinde!
Net alanı 150 m2 ve üzerinde olan konutlar uzun yıllar genel oranda KDV’ye tabi tutuldu. Örneğin, konutun net alanı 150 m2’yi 10 cm2 veya 50, 100 m2’de geçse herhangi bir fark gözetilmedi, konutun satış bedeli üzerinden genel oranda KDV hesaplattırıldı. Buna karşılık, net alanı 150 m2’nin altında kalan konutlar ise yüzde 1 KDV’ye tabi tutuldu. Yüzde 1’den genel oran olan yüzde 18’e 17 puanlık sert bir geçiş uygulamada sıkıntılara ve eleştirilere neden oldu. Bu uygulamanın gerekçesini ise kimse izah etmedi, edemedi de!
5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, net alanı 150 m2 ve üzerinde olan konutlarda yaşanan bu kaosa son verilerek, 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren kademeli KDV oran uygulamasına geçildi. Yeni düzenlemeye göre, 1 Nisan 2022 tarihinden itibaren net alanı 150 m2 ve üzerinde olan konut teslimlerinde, bu konutların 150 m2’ye kadar olan kısmı için yüzde 8 (şimdi yüzde 10), aşan kısmı için ise yüzde 18 (şimdi yüzde 20) KDV hesaplanıyor.
Konut teslimlerinde uzun süreli standart bir uygulamadan vazgeçilerek kademeli KDV oranına geçilmesi hem Maliye ve inşaat sektörü hem de alıcılar açısından devrim niteliğinde!
Kademeli KDV oranı düzenlemesinden yararlanamayan bir mükellef dava açtı!
Kademeli KDV oranı uygulamasından yararlanamayan bir kişi, kendisine yapılan konut teslimine ilişkin olarak düzenlenen 13/06/2022 tarihli faturada, KDV oranının kademeli olarak hesap edilmesi gerektiği halde yapı ruhsatının 12/03/2021 tarihinde alındığından bahisle genel oranda KDV hesaplandığını, 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 150 m2’yi aşan konut teslimleri yönünden kademeli vergilendirme öngörülerek kararın yürürlük tarihinden sonra yapı ruhsatı alınmış konutlar için geçerli olduğunun belirtildiği, yürürlük tarihinden önce yapı ruhsatı alınmış konutlar için ise önceki uygulamanın devam edeceğinin öngörüldüğü ancak, Cumhurbaşkanı Kararı'nda bu taşınmazlar yönünden kademeli vergilendirme yapılmayacağına ilişkin bir düzenlemenin yer almadığını, dava konusu 41 Seri No.lu Tebliğin 12. Maddesiyle mükellefler lehine getirilen uygulamanın yanlış yorumlandığı ve bu suretle mükelleflerin lehe olan düzenlemeden yararlanması engellenerek mülkiyet hakkının ihlâl edildiğini, bu nedenle sözü edilen Tebliğ hükmünün Anayasa'ya da aykırı olduğunu iddia ederek, 41 Seri No.lu Tebliğ'in 12. maddesinin iptalini ve dava sonuçlanıncaya kadar yürütmesinin durdurulmasını talep etti.
Danıştay 4. Dairesi YD talebini reddetti!
Danıştay 4. Dairesi, 41 Seri No.lu KDV Tebliği'nin 12. maddesinin dava sonuçlanıncaya kadar yürütmesinin durdurulması talebini reddetti (Danıştay 4. Dairesi’nin 06.12.2022 tarihli ve E.2022/4348 sayılı Kararı).
Dava Dosyası Danıştay 3. Dairesi’ne aktarıldı!
YD ret kararını veren Danıştay 4. Dairesi’nin görev alanı değiştirilerek, idari dava dairesi olarak görevlendirildi; gelir, kurumlar ve KDV’ye ilişkin Cumhurbaşkanı Kararları ve düzenleyici diğer işlemlere karşı açılan iptal davalarına ilk derece olarak Danıştay 3. Dairesi’nin bakmasına karar verildi (20.07.2023 tarihli ve 32254 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Danıştay Başkanlık Kurulu’nun 19.07.2023 tarihli ve 2023/32 ve 2023/33 sayılı Kararları).
Bu nedenle, söz konusu dava dosyası Danıştay 3. Dairesi’ne aktarıldı!
Danıştay 3. Dairesi’nden Maliye’yi rahatlatan karar!
Danıştay 3. Dairesi, aşağıdaki gerekçelerle davanın reddine karar vererek, net alanı 150 m2 ve üzeri konutlarda kademeli KDV oranı uygulamasını onadı!
“Anayasası'nın 152.maddesinde; "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.” hükmü yer almaktadır. Somut norm denetimi olarak adlandırılan bu hukuki müessesede, mahiyeti ve Anayasalda düzenlenişi gereği, kanun ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülebilmektedir. Davacı tarafından dava konusu tebliğ hükmünün Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de yukarıdaki açıklama çerçevesinde bu iddiaya itibar edilmemiştir.
5359 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı'na vergi oranlarını belirli sınırlar dahilinde belirleme yetkisi kapsamında mal ve hizmetlere uygulanan katma değer vergisi oranlarının listeler halinde düzenlendiği 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında yukarıda değinilen değişiklikler yapılmıştır.
Dava konusu düzenlemenin dayanağı Kanun hükmü ile Cumhurbaşkanı Kararının birlikte incelenmesinden, 01/04/2022 tarihinde yürürlüğe giren 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın 10. maddesinde, inşaat yapı ruhsatı 01/04/2022 tarihinden alınan projeler kapsamında yapılan konut teslimlerinde söz konusu tarihten önce yürürlükte olan katma değer vergisi oranlarının uygulanacağı hususunun ihtilafsız olduğu, konut teslimlerine ilişkin olarak kademeli katma değer vergisi uygulaması bakımından inşaat ruhsat tarihinin esas alındığı, uyuşmazlık konusu Tebliğ hükmü ile Cumhurbaşkanı Kararında öngörülen değişikliklerin uygulanmasına ilişkin açıklamalar yapıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, idari yargı yerlerinin denetim yetkisinin, kanunların idari makamlara bıraktığı yetkilerin kullanılmasının hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi ile sınırlı olacağı, idare uygulamasına ilişkin detayların ikincil mevzuatla düzenlenmesinin mümkün olduğu, bu itibarla, dava konusu Tebliğin, ilgili Kanun maddesinin Hazine ve Maliye Bakanlığı'na verdiği hak ve yetki kapsamında uyulması gereken usul ve esasların belirlenmesine ilişkin olarak düzenlendiği ve kanundan alınan açık yetkiye dayandığı dolayısıyla üst hukuk normlarına aykırılık taşımadığı anlaşıldığından hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.” (Danıştay 3. Dairesi’nin 29.04.2024 tarihli ve E.2023/3099, K.2024/2435 sayılı Kararı).
Kişisel görüşümüz ve değerlendirmemiz
5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın 10. Maddesinde, 1 Nisan 2022 tarihinden önce yapı ruhsatı alınan konutlarda eski hükümlerin ve KDV oranlarının uygulanmasına devam olunacağı açıkça belirtilmiş bulunuyor. Burası oldukça net. Maliye ise yayınladığı 41 Seri No.lu Tebliğde, konut teslimlerinde uygulanacak KDV oranlarının 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı çerçevesinde yapı ruhsatlarının 1 Nisan 2022 tarihinden önce veya sonra alınıp alınmadığına bakılarak tespit edileceğini, net alanı 150 m2 ve üzeri konutlarda kademeli KDV oran uygulamasının 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına konu konutlar için geçerli olduğunu açıkladı. Yani, Maliye’nin 41 No.lu Tebliği ile yaptığı düzenlemeler tamamen 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na uygun. Dolayısıyla, 41 Seri No.lu Tebliğ ile yapılan düzenlemede 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na aykırı bir durum söz konusu değil.
Sonuç olarak;
Net alanı 150 m2 ve üzeri konut teslimlerine getirilen kademeli KDV oran uygulaması, 1 Nisan 2022 tarihinden sonra alınan yapı ruhsatlarına konu konutlar için geçerli. Bu düzenlemenin 1 Nisan 2022 tarihinden önce alınan yapı ruhsatı konu net alanı 150 m2 ve üzeri konut teslimlerine uygulanması mümkün bulunmuyor. Maliye tarafından 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na uygun olarak 41 Seri No.lu Tebliğ ile yapılan bu düzenleme, açılan iptal davası sonucunda Danıştay tarafından da onaylanmış bulunuyor. Bu ret kararı sonrası Maliye oldukça rahatladı!
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/konutta-kademeli-kdv-orani-uygulamasina-danistay-onayi/770570
Geçmiş Yıl Zararları Üzerinden Vergi Alınmaya Çalışılması Kurumlar Vergisini Kazanç Vergisi Olmaktan Çıkartır Servet Vergisine Dönüştürür!
Bilindiği üzere kurumların kazançlarının vergilendirilmesi Kurumlar Vergisi Kanununun konusudur. Kurumlar vergisi mükellefleri (örneğin bir limited şirket ya da anonim şirket) ticari karına kanunen kabul edilmeyen giderleri (KKEG) eklemekte, ardından geçmiş yıl zararlarını, indirim ve istisnaları düşerek oluşan kazanç (kurumlar vergisi matrahı) üzerinden %25 oranında (bu oran iş koluna bağlı olarak ve çeşitli teşvik düzenlemeleri sebebiyle daha düşük ya da yüksek uygulanabilmektedir) kurumlar vergisi ödemektedir.
Hal böyle iken 02.08.2024 Tarih ve 32620 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 61 madde ihtiva eden 7524 sayılı Vergi Kanunları İle Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanununun 32/B maddesinden sonra gelmek üzere “Yurt içi asgari kurumlar vergisi” başlıklı 32/C maddesi eklenmiştir.
2025 yılı ve izleyen vergilendirme dönemlerinde elde edilen kazançlara, özel hesap dönemine tabi olan kurumların ise 2025 takvim yılında başlayan özel hesap dönemi ve izleyen vergilendirme dönemlerinde elde edilen kazançlarına uygulanacak yasa maddesi; hesaplanan kurumlar vergisinin, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının (asgari kurumlar vergisi matrahının) %10’undan az olamayacağını düzenlemektedir.
Ancak asgari kurumlar vergisi matrahından aşağıdaki indirim ve istisnalar düşülebilecektir.
İstisnalar:
a) İştirak kazançları istisnası (5520 sayılı Kanun madde 5/1-a)
b) Emisyon primi kazancı istisnası (5520 sayılı Kanun madde 5/1-ç)
c) Yatırım fon ve ortaklıklarının kazancı istisnası (taşınmazlardan elde edilen kazançlar hariç) (5520 sayılı Kanun madde 5/1-d)
ç) Risturn kazanç istisnası (5520 sayılı Kanun madde 5/1-i)
d) Sat-kirala-geri al işlemlerine yönelik kazanç istisnası (5520 sayılı Kanun madde 5/1- j) e) Varlık kiralama işlemlerinden elde edilen kazanç istisnası (5520 sayılı Kanun madde 5/1-k)
f) Türk uluslararası gemi siciline kayıtlı gemilerin işletilmesinden sağlanan kazanç istisnası (4490 sayılı Kanun madde 12)
g) Serbest bölgelerde elde edilen kazanç istisnası (3218 sayılı Kanun geçici madde 3)
ğ) Teknoloji geliştirme bölgelerinde elde edilen kazanç istisnası (4691 sayılı Kanun geçici madde 2)
İndirimler:
a) 213 sayılı Kanunun 325/A maddesine göre girişim sermayesi fonu olarak ayrılan tutarlarda indirim (5520 sayılı Kanun madde 10/1-g)
b) 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanuna göre korumalı işyeri indirimi (5520 sayılı Kanun madde 10/1-h)
c) Ar-Ge ve tasarım indirimi (5746 sayılı Kanun madde 3) (6550 sayılı Kanun geçici madde 1/c) (5520 sayılı Kanun madde 10/1-a)
d) Kurumlar vergisi beyannamesinin “Diğer indirimler” veya “Diğer indirimler ve istisnalar” satırlarında gösterilmekle birlikte, mahiyet itibarıyla indirim veya istisna kapsamında olmayıp, daha çok vergi matrahının doğru hesaplanması amacıyla beyannamenin bu satırlarına yazılan (Türkiye Muhasebe Standartları/Türkiye Finansal Raporlama Standartları ile Vergi Usul Kanunu hükümleri arasındaki değerleme farkları, örtülü sermaye kabul edilen borçlanmalarda borç alan kurum nezdinde Türk Lirası’nın değer kazanması sonucu oluşan kur farkı gelirleri, kıdem tazminatı karşılığı iptali, vergi borçlarına mahsup edilen ve gelir olarak dikkate alınan 193 sayılı Kanunun mükerrer 121 inci maddesi kapsamındaki indirim hakkı gibi) tutarlar.
Kurumlar vergisinden muaf olan kurumlar vergisi mükellefleri ile ilk defa faaliyete başlayan kurumlar hakkında faaliyete başlanılan hesap döneminden itibaren üç hesap dönemi boyunca asgari vergi hükümleri uygulanmayacaktır.
Geçici vergi dönemlerinde de, asgari kurumlar vergisi hesaplaması yapılacaktır.
Düzenleme ile esasen “ticari kar + KKEG- geçmiş yıl zararı=kazanç” denklemi oluşmasına rağmen istisna ve indirimler (yukarıda belirtilenler hariç) sebebiyle vergi matrahının oluşmadığı ya da az oluştuğu durumlarda dahi “ticari kar + KKEG- geçmiş yıl zararı=kazanç” denklemindeki kazanç üzerinden asgari bir oranda vergi alınmasının amaçlandığı anlaşılmaktayken, 28.09.2024 tarih ve 32676 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 1)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 23)’de (Tebliğ olarak da ifade edilecektir) yer alan “Asgari vergi hesabında, geçmiş yıl zararları da kurum kazancından düşülmeyecek ve asgari vergi hesaplamasında dikkate alınacaktır.” ifadesi kafaları karıştırmıştır.
Tebliğdeki ifade Kanun maddesindeki “Bu maddede yer alan indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresi, hesap dönemi sonundaki ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulunan tutarı ifade eder.” hükmünün bir sonucudur. Bu hüküm “ticari kar + KKEG =kazanç” denklemi ile hesaplanan (tabi düşülebilir istisna ve indirimler sonrasındaki) kazanç üzerinden asgari vergi alınmasının dayanağı olarak gösterilebilir.
Bu düzenlemeler, geçmiş yıl zararının mahsubu sebebiyle matrah oluşmaması halinde dahi mahsup edilen geçmiş yıl zararının %10’u kadar vergi hesaplanması gerekliliğini ifade ediyor.
Yasal düzenleme anayasal vergilendirme ilkelerine açıkça aykırı olmakla birlikte, vergi tekniği, kavramsal çerçeve açısından da birçok noktada hatalıdır. Şöyle ki;
Özsermayesini artıramamış bir kurumdan vergi alınması anlamına gelen düzenleme, öncelikle kazanç üzerinden vergi alınması üzerine kurgulanmış Kurumlar Vergisi Kanununun ruhuna tamamen aykırıdır. Kazancın değil, servetin vergilendirmesine yöneliktir.
Örneğin 30 yıldır metal döküm sanayinde faaliyet gösteren bir şirketin 150 milyon TL indirilebilir geçmiş yıl zararı olsun. Ödenmiş sermayesi 250 milyon TL olan şirketin özsermayesi, birikmiş zararı dolayısıyla 100 milyon TL’dir. 2025 yılında bu şirket 150 milyon TL kazanç elde ederse normal kurumlar vergisi matrahı oluşmamasına rağmen Tebliğdeki asgari kurumlar vergisi düzenlemesine göre 150 milyon TL asgari kurumlar vergisi matrahı üzerinden %10 yani 15 milyon TL vergi ödeyecektir. Örneğimizde, birikimli bakıldığında kar elde edememiş bir şirketin sermayesinden vergi alındığı açıktır.
Kurumlar Vergisi Kanununun yapısı ve kavramsal çerçeve açısından konuyu değerlendirdiğimizde de aşağıdaki sonuçlar karşımıza çıkmaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanununun 8. maddesinde kurum kazancından indirilecek giderler, 9. maddesinde indirilecek zararlar (geçmiş yılların zararları), 10. maddesinde diğer indirimler, 5. maddesinde istisnalar yer alıyor.
Kanundaki sıralama ve ayrıklık dikkate alındığında geçmiş yıl zararları bir indirim ya da istisna değildir. Nitekim düzenlendiği maddenin ayrıklığı, başlığı “Zarar mahsubu” ve kurumlar vergisi beyannamesindeki yeri bu hususu açıkça göstermektedir.
Şimdi de Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde “indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kazanç” ile ilgili kimi ifadelere bakalım.
“Bağış ve yardımlar” Bölümü: “İndirilebilecek bağış ve yardım tutarının tespitinde esas alınan kurum kazancı, zarar mahsubu dahil giderler ile iştirak kazançları istisnası düşüldükten sonra, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki [Ticari bilanço kârı – (iştirak kazançları istisnası + geçmiş yıl zararları)] tutardır.”
Bu düzenlemede görüleceği üzere zarar mahsubu (geçmiş yıl zararı) ve giderler aynı kapsamda görülmüş, indirim ve istisnalar ayrı olarak belirtilmiştir.
“Girişim sermayesi fonu” Bölümü: İndirim tutarının tespitinde beyan edilen gelir olarak ticari bilanço kâr veya zararına kanunen kabul edilmeyen giderler eklenmek ve geçmiş yıl zararları ile varsa tüm indirim ve istisnalar düşülmek suretiyle bulunan tutar [Ticari bilanço kârı (zararı) + kanunen kabul edilmeyen giderler – geçmiş yıl zararları – tüm indirim ve istisnalar] dikkate alınacaktır.
Yine bu düzenlemede de geçmiş yıl zararları tüm indirim ve istisnalardan ayrık olarak belirtilmiştir.
Yurt içi asgari kurumlar vergisi düzenlemesindeki “indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’undan az olamaz” ifadesinin tek başına asgari kurumlar vergisi hesaplamasında geçmiş yıl zararlarının mahsubunu engellemediği açıktır. Yasa koyucu tarafından geçmiş yıl zararının mahsubunun istenmemesi halinde bu durumun bu cümleye neden açıkça yazılmadığı anlaşılmamıştır.
Tebliğde asgari kurumlar vergisi matrahının hesabında geçmiş yıl zararlarının mahsubunu engelleyen düzenlemenin dayanağı olan Kanun düzenlemesindeki “indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresi, hesap dönemi sonundaki ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulunan tutarı ifade eder.” tanımlaması da Kurumlar Vergisi Kanununun genel çerçevesine ve süregelen anlayışa aykırıdır.
Bilindiği üzere geçmiş yıl zararı ticari zarardan da oluşabilir, kazançtan yüksek tutarlı istisnalardan da oluşabilir. Kanun koyucu yalnızca düzenleme yürürlüğe girdikten sonra oluşan ve asgari kurumlar vergisi matrahının hesabından düşülemeyen “İstisnadan Kaynaklanan Geçmiş Yıl Zararları”nı asgari kurumlar vergisi hesaplamasında dikkate almak istemeseydi, bu durum nispeten daha makul görülebilirdi.
Nitekim geçmişte benzer düzenlemeler daha makul ve anlaşılabilirdi. Şöyle ki 50 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Tebliğinin II/B-e bölümünde indirim ve istisnalardan önceki kurum kazancının tespitinde geçmiş yıl zararlarının indirilmesinin söz konusu olması halinde zararların kaynağına inilerek ikili bir ayrım yapılması öngörülmüştü. Buna göre geçmiş yıl zararları öz sermaye mukayesesinden doğuyorsa % 20 oranlı kurumlar vergisi matrahına dahil edilmeyecek, eğer istisna ve indirimlerden doğuyorsa dahil edilecekti. Yani zararın istisna ve indirim kaynaklı olması halinde, asgari kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınmaması öngörülüyordu. Ancak bu düzenlemeye göre yapılan tarhiyatlar dahi Danıştay tarafından iptal edilmiştir (Danıştay 4. Daire 1995/2669 E. 1996/1076 K. 20.03.1996 T.).
Yasal düzenlemedeki bir başka çelişkili sonuç zarara sebep olan olayın sonraki yıllarda kara dönüşmesindeki adaletsizliktir. Örneğin 2024 yılında konkordato ilan eden bir müşteri için 20 milyon TL şüpheli alacak karşılığı ayırmak yolu ile zarar yazılsın. Şirketin 2024 yılında da faaliyetleri 20 milyon TL zararla sonuçlansın. 2025 yılında Şirket alacağını tahsil etsin ve kar yazsın, başka da karı olmasın. Şimdi Şirket 2025 yılında 20 milyon TL tutarında hesaplanacak asgari kurumlar vergisi matrahı üzerinden 2 milyon TL vergi mi verecek? Neresi mantıklı bu düzenlemenin?
Yasal düzenlemedeki diğer bir çelişki de asgari kurumlar vergisi matrahından düşülebilen istisnalardan kaynaklı geçmiş yıl zararının sonraki yıllarda asgari kurumlar vergisi matrahının tespitinde düşülememesidir.
Bu noktada bir hususu daha belirtmekte fayda görüyoruz. O da geçmiş yıl zararları üzerinden (TFRS ya da BOBİ-FRS’ye göre) ertelenmiş vergi varlığı hesaplayan Şirketlerin mali tablolarındaki ertelenmiş vergi varlıklarının değer düşüklüğüne tabi olacağıdır.
Sonuç olarak yasal düzenlemedeki “Bu maddede yer alan indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresi, hesap dönemi sonundaki ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulunan tutarı ifade eder.” ifadesi Kurumlar Vergisi Kanununu kazanç vergisi olmaktan çıkartıp, servet vergisine dönüştürdüğü gibi, düzenlemenin lafzı Kanunun genel sistematiğine ve kavramsal çerçevesine uygun olmayıp, vergi ödevine hâkim olan temel anayasal ilkelerden verginin belirliliği, vergi kanunlarının geriye yürümezliği ilkelerine de aykırıdır.
Geçmiş yıl zararının mahsubu sebebiyle oluşacak asgari kurumlar vergisinin ihtirazi kayıtla beyan edilerek, düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığı gerekçesi ile verginin iptali talepli olarak dava açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Dr. Emrah AYGÜL
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Konaklama Muhasebesinde Özellik Gösteren Konular
Konaklama işletmeleri; konukların geceleme gereksinimlerini karşılayan işletmelerdir. Bunun yanı sıra, konukların yeme-içme, sağlık, spor, golf, kongre, sergi ve eğlence gereksinimlerini karşılayabilmeleri için gerekli yardımcı birimleri de bünyelerinde bulundururlar.
Konaklama işletmeleri:
1.Otel,
2.Motel,
3.Tatil Köyü,
4.Pansiyonlar
Yardımcı Konaklama İşletmeleri:
1.Kamping
2.Oberj
3.Hostel
4.Apart
ÖNBÜRO HİZMETLERİ
Konuğun; rezervasyondan başlayarak, ayrılmasına kadar geçen süre içinde konukla ilgili iş ve işlemlerin gerçekleştirildiği departmandır.
Ön büronun Kısımları
Resepsiyon (Otele gelen konukların kayıtlarının yapıldığı ve tutulduğu bölümdür)
Rezervasyon (Rezervasyon, oda taleplerinin karşılandığı bölümdür)
Ön Kasa (Konukların hesapları, ön kasada tutulur ve tahsilatlar da ön kasada yapılır)
Danışma (Konuğu karşılayan ve uğurlayan bölümdür)
Santral (Konukların tüm telefon isteklerini cevaplandırır)
Ön büronun Muhasebe Departmanına Bildirimi
Ön büro , konuklarla ile ilgili tüm hesapları, yazışmaları, günlük gelir ve giderleri, konukların kaç gün kalacaklarını, bedelsiz konuk olup olmadığını, oda ücretlerinde değişiklik yapılıp yapılmadığını muhasebeye bildirir. Bunun dışında ön büronun tüm departmanlarla ilişkisi vardır.
Konaklama vergisi kapsamında olmayan hizmetler:
· Öğrencilerin kaldığı yurtlar,
· Pansiyon ve kamplarda öğrencilere verilen hizmetler,
· Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki diplomatik temsilcilikleri, konsoloslukları ve bunların diplomatik haklara sahip mensupları,
· Uluslararası anlaşmalar gereğince vergiden muaf tutulan uluslararası kuruluşlar ve mensuplara verilen hizmetler.
Konaklama işletmelerinin muhasebesi açısından özellik gösteren konular:
Hâsılat işlemleri muhasebesi
Maliyet işlemleri muhasebesi
Katma Değer Vergisi işlemleri muhasebesi
Dövizli işlemlerin muhasebesi
A- Hâsılat işlemleri muhasebesi
Konaklama işletmelerinde hâsılatlar ve gelirler oda gelirleri ile çeşitli hizmet bölümlerinden elde edilen gelirlerden oluşur.
Hâsılat hesaplarının açılımları şu şekildedir.
600 YURTİÇİ SATIŞLAR
600 00 Konaklama Gelirleri
600 00 1 Münferit Müşteriler
600 00 2 Grup Müşteriler
600 01 Yiyecek Gelirleri
600 01 1 Ana Restoran Gelirleri
600 01 2 Pansiyon Gelirleri
600 02 İçecek Gelirleri
600 02 1 Ana Restoran Gelirleri
600 03 Plaj, Yüzme Havuzu, Sauna Gelirleri
600 03 1 Plaj Gelirleri
600 03 2 Yüzme Havuzu Gelirleri
600 03 3 Sauna Gelirleri
600 04 Casino Gelirleri
600 05 Çamaşır Yıkama Gelirleri
600 06 Sair Hizmet Gelirleri
600 06 1 Deniz Aktiviteleri
Konaklama işletmelerinde bir günden fazla süren konaklamalarda oda ücretleri günlük olarak tahakkuk ettirilmekte ve müşteri hesabına günlük olarak işlenmektedir.
Günlük olarak tahakkuk ettirilen ve muhasebe kayıtlarına da günlük hâsılat raporuna istinaden hasılat olarak geçirilen günlük oda gelir tahakkuklarıyla müşterinin hesabına geçirilen diğer harcamalar (peşin harcamalar dışında kalan) ilişkin faturalar müşterinin otelden ayrıldığı gün düzenlenmektedir.
İşte bu nedenle konaklama işletmeleri muhasebe kayıtlarına hasılat olarak geçirilen ancak henüz faturası düzenlenmemiş gelirlerini takip ve kontrol amacıyla geçici bir hesap niteliğinde olan kontrol hesapları kullanmaktadırlar.
Bir Gecelik Örnek: Bay İlyas 20.09.2024 günü bir gece konakladı ve ertesi günü ayrıldı. KDV ve Konaklama Vergisi hariç bir gecelik bedel 10.000,00 TL tır.
ÇÖZÜM:
……………………..21.09.2024…………………
100 KASA 11.200,00
100.02 Ön Kasa (Resepsiyon)
100.02.01 TL
600 YURİÇİ SATIŞLAR 10.000,00
600.00 Konaklanma Gelirleri
391 HESAPLANAN KDV 1.000,00
360 ÖDEN. VERGİ VE FONLAR 200,00
360.10.Konaklama Vergisi
21.09.2024 gün ve.. sayılı satış fatura gereği
…………………21.09.2024.……………………
100 KASA 11.200,00
100.01 Merkez Kasa
100.01.01 TL
100 KASA 11.200.000,00
100.02 Ön Kasa (Resepsiyon)
100.02.01 TL
Resepsiyon kasadan merkez kasasına virman
……………………/……………………..
B- Maliyet işlemleri muhasebesi
Konaklama işletmeleri bir hizmet işletmesi olduğu için muhasebe sisteminin işleyişi diğer hizmet işletmelerinden farksızdır. Fakat kayıtlama açısından farklı yönleri ve özellikleri de bulunmaktadır
Konaklama işletmelerin satışların maliyetleri; Satılan Ticari Mallar Maliyeti ve Satılan Hizmet Maliyetinden oluşmaktadır.
740 numaralı hesapta oluşan Hizmet Üretim Maliyeti, 741 numaralı Hizmet Üretim Maliyeti Yansıtma hesabı aracılığıyla 622 numaralı Satılan Hizmet Maliyeti Hesabına aktarılmaktadır. Satılan Ticari Mallar ise maliyet tutarı ile 153- Ticari Mallar Hesabına alacak, 621 numaralı Satılan Ticari Mallar Maliyeti Hesaba borç yazılmaktadır.
740 Hizmet Üretim Maliyetleri
740.10 Kat Hizmetleri
740.10 .01 Buklet Malzeme
740.10 .02 Temizlik Malzemeleri
740.10 .03 Personel Ücret ve Giderleri
740.10 .08 Amortisman Giderleri
740.20 Mutfak Hizmetleri
740.20 .01 Yiyecek Malzemeleri
740.20 .02 İçecek Malzemeleri
740.20 .03 Personel Ücret ve Giderleri
740.20 .08 Amortisman Giderleri
740.30 Ön Büro Hizmetleri
740.40 Eğlence Hizmetleri
740.50 Sağlık ve Spor Hizmetleri
740.60 iğer Hizmetler
C- Katma Değer Vergisi işlemleri muhasebesi
Örnek:
Konaklama Bedeli (KDV Hariç): 50.000,00
Konaklama Vergisi Tutarı (%2): 1.000,00
KDV Matrahı: 50.000,00
KDV Tutarı (%10): 5.000,00
Konaklama Tesislerinde Verilen Geceleme Hizmeti
Konaklama tesislerinde verilen geceleme hizmeti vergiye tabidir. Geceleme hizmeti, konaklama tesisinde konaklamayanlara (geceleme hizmeti almayanlara) verilen hizmetler vergiye tabi değildir.
Konaklama tesislerinde oda veya yer tahsis etmek suretiyle verilen, tesiste günlük yatma, barınma ve kalma hizmetini ifade eder. Konaklama tesisi bakımından, geceleme hizmetini ifa etmeye yönelik odanın (birden fazla kişinin bir arada konaklayabildiği odalarda yatağın) kişinin tasarrufuna bırakılması ile birlikte hizmet sunumu başlamış olur. Günlük gecelemelerde kişinin gecelemeyi tamamlamaksızın tesisten ayrılmasının vergilendirmeye tesiri yoktur. Birden fazla günü kapsayan gecelemelerde fiilen hizmetin sunulduğu günler esas alınır; geceleme hizmetinin sunulmadığı günler için vergi aranmaz.
ÖRNEK: Otel İşletmesi 18.09.2024 tarihinde 15.000,00 TL karşılığında KDV hariç geceleme hizmeti vermiş olup, bu hizmetle ilgili aşağıdaki şekilde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
KDV hariç Konaklama Bedeli: 15.000,00 TL
Hesaplanan Konaklama Vergisi Tutarı: 300,00 TL (15.000,00 x 0,02 )
KDV Matrahı: 15.000,00 TL
Hesaplanan KDV Tutarı: 1.500,00 TL (15.000,00 TL x 0,10)
Konaklama Hizmeti Veren Otel Tarafından Yapılacak Muhasebe Kaydı:
__________________ 18.09.2024 _______________
120 ALICILAR 16.800,00
600 YURT İÇİ SATIŞLAR 15.000,00
391 HESAPLANAN KDV 1.500,00
360 KONAKLAMA VERGİSİ 300,00
Verilen Konaklama Hizmetinin muhasebe kaydı.
_________________…/…./…._______________
D- Dövizli işlemlerin muhasebesi
Turistik konaklama işletmelerinde turistlere döviz bozma hizmeti verilmesi nedeniyle dövizli işlemler önemlilik arz etmektedir.
Merkez Bankası tarafından açıklanan döviz alış kuru geçerli sayılır. Faturanın üzerinde yazılmış olan kur dikkate alınarak faturanın tutarı belirlenir ve kayıtlara bu şekilde geçilir.
Hem yurtiçindeki hem yurtdışındaki şirketlere döviz cinsinden fatura düzenlenmesi mümkündür. Yurtiçindeki şirketlere düzenlenen dövizli faturada Türk Lirası karşılığının gösterilme zorunluluğu bulunmaktadır. Döviz cinsinden kesilen fatura, yine döviz cinsinden tahsil edilecek ise Merkez Bankası döviz alış kuru ile faturanın Türk Lirası karşılığı hesaplanmalıdır.
Değerleme sonucunda ortaya çıkan kur farkları; gelir vergisi ve kurumlar vergisi bakımından kambiyo geliri veya kambiyo gideri olarak dikkate alınır. Kur farklarının muhasebeleştirilmesinde; ilgisine göre 646- Kambiyo Karları Hesabı veya 656 Kambiyo Zararları Hesabı kullanılır.
YMM/BD HASAN SANCAK
Serbest Bölge Kazanç İstisnası
İmal Edilen Ürünlerin 2024 Hesap Döneminde Yurtiçi / Yurtdışına, 2025 Hesap Döneminden İtibaren İse Yurtdışına Satışında Serbest Bölge Kazanç İstisnası Uygulanır.
- Üretim Dışı Faaliyetlerden
- Serbest Bölge Dışında Üretilen Malların Satışından
- Faaliyet Ruhsatında Belirtilen Alan Dışında Üretilen Malların Satışından –
- Serbest Bölgede Veya Serbest Bölge Dışında Fason Olarak İmal Ettirilen Ürünlerin Satışından Elde Edilen Kazançlar Serbest Bölge Kazanç İstisnası Kapsamında Değerlendirilmez.
- GELİR / KURUMLAR VERGİSİ
- Serbest Bölge Kazanç İstisnası: İmal Edilen Ürünlerin Yurt İçine Satışında 01.01.2025 Tarihinden İtibaren Serbest Bölge Kazanç İstisnası Uygulanmaz.
- Üretim Dışı Faaliyetlerden
- Serbest Bölge Dışında Üretilen Malların Satışından
- Faaliyet Ruhsatında Belirtilen Alan Dışında Üretilen Malların Satışından – Serbest
- Serbest Bölgede Veya Serbest Bölge Dışında Fason Olarak İmal Ettirilen
Ürünlerin Satışından Elde Edilen Kazançlar Serbest Bölge Kazanç İstisnası Kapsamında Değerlendirilmez.
- 2024 Hesap Dönemi: Avrupa Birliğine Tam Üyeliğin Gerçekleştiği Tarihi İçeren Yılın Vergilendirme Döneminin Sonuna Kadar Serbest Bölgelerde Üretim Faaliyetinde Bulunan Mükelleflerin Bu Bölgelerde İmal Ettikleri Ürünlerin Yurt İçine Ve Yurt Dışına Satışından Elde Ettikleri Kazançları Gelir Veya Kurumlar Vergisinden Müstesnadır.
- 2025 Ve İleriki Hesap Dönemleri: Avrupa Birliğine Tam Üyeliğin Gerçekleştiği Tarihi İçeren Yılın Vergilendirme Döneminin Sonuna Kadar Serbest Bölgelerde Üretim Faaliyetinde Bulunan Mükelleflerin Bu Bölgelerde İmal Ettikleri Ürünlerin Yalnızca Yurt Dışına Satışından Elde Ettikleri Kazançları Gelir Veya Kurumlar Vergisinden Müstesnadır.
- Ücret İstisnası: Bu bölgelerde üretilen ürünlerin FOB bedelinin en az %85’ini yurt dışına ihraç eden mükelleflerin istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler üzerinden asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra hesaplanan gelir vergisi, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilir.
- Damga Vergisi İstisnası: Bu Bölgelerde Gerçekleştirilen Faaliyetlerle İlgili Olarak Yapılan İşlemler Ve Düzenlenen Kâğıtlar Damga Vergisi Ve Harçlardan Müstesnadır.
- İhraç Kayıtlı Satış: Serbest Bölgede ÜRETİM Faaliyetinde Bulunan Üretici Firmaların Ürünlerini, AYNI / BAŞKA BİR SERBEST BÖLGEDE Faaliyette Bulunan İHRACATÇILARA, Yurt Dışına Satılması KAYDIYLA Teslim Etmeleri De Yurt Dışına Satış Olarak Değerlendirilecektir. Bu Şekilde İhracat Kaydıyla Yapılan Teslimlerde, Üretici Firmalar İstisnadan Yararlanacağından, İhracatı Gerçekleştiren Firmaların İstisnadan Yararlanması Mümkün Değildir. Söz Konusu Malların, İhracatçıya Teslim Tarihini Takip Eden Ay Başından İtibaren 3 AY İçinde İhraç Edilmesi Zorunludur. Bu Sürede İhraç Edilmemesi Halinde, Bu Mallara İlişkin Yurt Dışı Satış Gerçekleşmemiş Olarak Değerlendirilir.
- Fason Hizmet Temini: İmalat Faaliyetinin Serbest Bölgede Yapılması Gerekmekte Olup İmalat Sürecinde Düğme Dikimi, Ütüleme Gibi Belli Safhalarında Dışarıdan Fason Hizmet Satın Alınması Halinde Kendi İşçilik Maliyetinden Daha Az ise İstisna Uygulamasına Engel Teşkil Etmemektedir.
- Yurtiçi Asgari Kurumlar Vergisi: Serbest Bölgeler Kanunu Kapsamında Vergiden İstisna Edilen Kazançlar Yurtiçi Asgari Kurumlar Vergisi Hesabında Dikkate Alınmaz.
B) KDV
- Serbest Bölgedeki Alıcıya Gönderilen Ve Serbest Bölgeye Vasıl Olan Mallar İhracat Kapsamında KDV’den Tam İstisnadır.
- Serbest Bölgelerdeki Müşteriler İçin Yapılan ve Serbest Bölgelerde Faydalanılan Fason Hizmetler KDV’den Tam İstisnadır.
- Serbest Bölge Hükümlerinin Uygulandığı Mallar İthalat İstisnası Kapsamında KDV’den Kısmi İstisnadır. Özel Tüketim Vergisinden De İstisnadır.
- Serbest Bölgelerde Verilen Hizmetler İle Serbest Bölgelere Veya Bu Bölgelerden Yapılan İhraç Amaçlı Yük Taşıma İşleri KDV’den Kısmi İstisnadır. Hizmet ifa edenin serbest bölgede faaliyette bulunma ruhsatının olup olmaması bu istisnanın uygulanmasına engel teşkil etmemektedir.
- Bu Durumda Serbest Bölge Mükelleflerine Türkiye’de Verilen Ve Fason Hizmet Niteliği Taşımayan Hizmetler KDV’ye Tabidir. Yurt İçinden Serbest Bölgeye Verilen Telekomünikasyon Hizmetleri KDV'ye Tabidir. Türkiye'de Faaliyette Bulunan Mükellefin, Rapor, Görüş, Yazı, Onay Hazırlanması Amacıyla Serbest Bölgeye Gidip İnceleme, Kontrol, Denetleme V.B. Yapması Söz Konusu Hizmetle İlgili Ön Hazırlık Ve Veri Toplama Mahiyetindedir. Bu Hizmet, Serbest Bölgede İfa Edilen Bir Hizmet Olmadığından Genel Hükümler Çerçevesinde KDV'ye Tabi Olacaktır.
- Serbest Bölgede Faaliyet Gösteren Ve Gerçek Usulde KDV Mükellefiyeti Bulunmayan Firmaya Fiilen Verilen Servis Taşımacılığı Hizmeti, Alıcı KDV Tevkifatı Yapmakla Sorumlu Tutulanlar Arasında Yer Almadığından Tevkifata Tabi Tutulmayacaktır. Ancak, Söz Konusu Servis Taşımacılığı Hizmetini Organizatör Olarak Alan Aracı Firmanın,
Alt Firmalardan Bu Hizmeti Alarak İfa Etmesi Durumunda, Alt Firmalardan Alınan Söz Konusu Hizmetler Nedeniyle Tevkifat Uygulanacağı Tabiidir.
C) ÖTV
- 7491 Sayılı Kanunla Özel Tüketim Vergisi Açısından Serbest Bölgeye Yapılan Teslimler İhracat Olarak Değerlendirilmemiş Ve İhracat İstisnası Kapsamından Çıkartılmıştır. Buna Göre, 28.12.2023 Tarihinden İtibaren Serbest Bölgeye Yapılan Teslimlerin ÖTV Kanunun 5. Maddesine Göre İhracat İstisnası Kapsamında Olmadığı Hüküm Altına Alınmıştır.
D) 32 SAYILI KARARNAME
- Gümrük beyannamesine tabi tutulan ihrakiye satış ve teslimi dâhil 27.10.1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunundaki transit ve gümrük antrepo rejimleri ile geçici depolama ve serbest bölge hükümlerinin uygulandığı malların teslimine ilişkin akdedilen menkul satış sözleşmeleri kapsamındaki ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden yerine getirilebilir.
E) SERBEST BÖLGEYE DÜZENLENECEK İHRACAT FATURASI
- Serbest Bölgedeki Alıcıya Düzenlenen Fatura
- Gümrük Çıkış Beyannamesi Ekinde Düzenlenen Bir Fatura İse İhracat E-Faturası Olarak Düzenlenmelidir.
- Serbest Bölge İşlem Formu Vb. Başka Bir Belge Ekine Alındığı Durumlarda Alıcı Da E-Fatura Mükellefi İse İhracat E-Faturası Şeklinde Değil, Eskisi Gibi E- Fatura Olarak Düzenlenmelidir.
- Alıcı E-Faturaya Kayıtlı Değilse Ve Gönderici E-Arşiv Fatura Olarak Düzenlenmelidir.
F) SERBEST BÖLGE % 2 DÖVİZ DÖNÜŞÜM DESTEĞİ
- Yurt Dışı Kaynaklı Döviz: Firmaların Döviz Cinsi İhracat Gelirleri ….. SERBEST BÖLGEDE FAALİYET GÖSTEREN FİRMALARIN Yurt Dışına Yaptıkları Satışlara İlişkin Döviz Gelirlerini İfade Eder.
- İhracatçı Firmaların 16 Ocak 2020 Tarihli İhracat Genelgesinin Ek 1 İnci Maddesi Kapsamında Merkez Bankasına Satmakla Yükümlü Oldukları İhracat Bedeli Dövizler, ….. SERBEST BÖLGEDE FAALİYET GÖSTEREN FİRMALARIN Yurt Dışına Yaptıkları Satışlara İlişkin Dövizlerin Banka Aracılığıyla Merkez Bankasına Satışı Sırasında, Firmaların 1 Ay Boyunca Döviz Alımı Yapmamayı Taahhüt Etmesi Halinde, Taahhüt Sahibi Firmalara Dönüşüm Kuru Üzerinden Türk Lirasına Çevrilen Tutarın %2’si Kadar Döviz Dönüşüm Desteği Merkez Bankasınca Ödenir.
- SERBEST BÖLGE İŞLEM FORMUNUN 10 Numaralı Hanesinde Kayıtlı Banka Dışındaki Bir Banka Tarafından Döviz Dönüşüm Desteğine Aracılık Edilmesi Durumunda İşlemi Yapan Banka Serbest Bölge İşlem Formunun 10 Numaralı Hanesinde Belirtilen Bankanın Dönüşüm Desteğine Konu Edilen Tutar İçin Daha Önce Destek Ödemesi Yapılmadığına İlişkin Teyidini Almadan Merkez Bankasına Bu Uygulama Talimatı Kapsamında Döviz Satışı Yapamaz.
- Serbest Bölgede Faaliyet Gösteren Firmaların Yurtdışına Yaptıkları Satışlara İlişkin Dövizler İçin Serbest Bölge Müdürlüğünce Onaylı SERBEST BÖLGE İŞLEM FORMU, Aracı Bankaya İbraz Edilmedikçe Döviz Dönüşüm Desteğinden Faydalanılamaz. İbraz Edilen Ve Aracı Bankaca Kontrol Edilen Serbest Bölge İşlem Formu Bilgileri İşleme Aracılık Eden Banka Nezdinde Elektronik Ortamda Saklanır.
G) SERBEST BÖLGE FONLARI
- Üreticiler Tarafından Gerçekleştirilecek Mal Hareketlerinde
- Yurtdışında Serbest Bölgeye Getirilen Malların CIF Bedeli Üzerinden %0,1
- Bölgeden Türkiye'ye Gönderilen Malların Fatura Bedeli (FOB) Üzerinden %0,9 Oranında Özel Hesap Ücreti Alınır.
- Bölge İçi Mal Satışlarından Özel Hesap Ücreti Ödenmez.
- Üreticiler Dışındaki Mükellefler Kurumlar Vergisine Tabi Oldukları İçin Özel Hesap Ücreti Ödemezler.
- Yatırım Amaçlı Olarak Yurtdışından Getirilen Mallar İçin Özel Hesap Ücreti Tahsil Edilmez.
- Yurtdışından İşlenmek Üzere Bedelsiz Olarak Alınan Mallar İçin De Özel Hesap Ücreti Tahsil Edilmez.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Teknogirişim Çalışanlarına Vergi Avantajı
Yenilikçi, katma değeri yüksek, teknolojik iş fikirlerine yönelik girişimler devlet tarafından da destekleniyor. Bu yönde adım atan Hazine ve Maliye Bakanlığı da teknogirişim şirketlerinin çalışanlarına verdiği hisse senetlerinde vergiyi kaldırdı. Ancak bakanlık bunun için hisseyi, 12 yıl boyunca satmama şartı koşuyor.
Yapay zekayı da içine alan teknoloji yatırımları son dönemlerde giderek önem kazanırken, devlet de teknogirişimleriçin çeşitlik teşvik uygulamalarını hayata geçirdi.
Bakanlık, ağustos ayında teknogirişim şirketlerinin kendi çalışanlarına bedelsiz veya indirimli olarak verdiği hisse senetlerinin, işçinin yıllık ücretine karşılık gelen kısmından vergi alınmayacağını duyurdu. Kanunda 12 yıldan önce bu hisselerin satılması halinde, istisna tutulan vergi tutarının gecikme faiziyle geri alınacağı belirtildi. Ancak işçi, hisseyi sattığını vergi dairesine kendisi bildirmekle yükümlü olacak. Vergi dairesi ise hesaplanan vergiyi işverenden tahsil edecek. İşçi süresi dolmadan işyerinden ayrılırsa vergiyi yine işveren ödeyecek.
Hem işveren hem çalışan kazanacak
Şirketler çalışanlarına hisse senedi vererek hem aidiyet hissini güçlendiriliyor, hem de çalışanlarını şirketin büyümesine ortak ediyordu. Ancak, işverenin işçiye verdiği hisse senedi, kanunda 'ücret' olarak görülüyor ve vergilendiriliyor.
Vergiden muaf tutulacaklar
Yeni düzenlemeyle, teknogirişim şirketlerinin çalışanlarına bedelsiz veya indirimli olarak verdiği hisse senetlerinin, verildiği tarihteki rayiç değerinin o yıldaki bir yıllık brüt ücret tutarını aşmayan kısmı gelir vergisinden muaf tutulacak.
Örneğin, işverence çalışana 30 Eylül 2024 tarihinde rayiç değeri 500 bin lira olan bir hisse senedi verildi. Çalışanın yıllık brüt ücreti 600 bin lira olduğu için hisse senedinin tamamı vergiden istisna olacak.
Yıllık brüt ücreti 1 milyon 200 bin lira olan kişiye 1,5 milyon liralık hisse verildiğinde, hissenin 1,2 milyon liralık kısmı vergiden istisna olacak. Kalan 300 bin liralık kısım net ücret olarak değerlendirilecek ve önce bunun brüt tutarı hesaplanacak. Brüt tutar üzerinden de ödemenin yapıldığı aydaki gelir vergisi dilimine göre vergi kesilecek.
Süresinden önce satılan hisselerin vergisini işveren ödeyecek
Çalışanların, hisse senetlerini 3 yıl içerisinde elden çıkarması halinde istisna edilen verginin tamamı, 4 ila 6 yılda elden çıkartılması halinde verginin yüzde 75’i, 7 ila 12 yılda elden çıkartılması halinde ise yüzde 25’i gecikme faiziyle birlikte işverenden tahsil edilecek. 5 yıllık zaman aşımı süresi ise hisse senetlerinin elden çıkartıldığı tarihi takip eden takvim yılı itibarıyla başlayacak.
Vergi istisnasının şartları nelerdir?
Söz konusu vergi istisnası uygulanabilmesi için aranan şartlar şöyle:
- Çalışanlarına hisse senedi veren şirket Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca belirlenen kriterlere göre bir teknogirişim şirketi olmalı.
- Çalışanlara verilecek hisse senetlerinin vergi istisnasına konu edilecek kısmı, işçinin o yıldaki bir yıllık brüt ücret tutarını aşamamalı.
- İşverence verilen hisse senetleri belli süre elde tutulmalı. Süresinden önce satılması halinde, işveren istisna tuturı geri ödeyecek.
- İşverenin de içinde bulunduğu şirketler topluluğundaki diğer şirketlerin hisse senetlerinin verilmesi durumunda da istisnadan yararlanılabilecek.
-Kanundan önce verilen hisseler için vergi muafiyeti uygulanmayacak.
Hizmet Erbabına Sağlanan Menfaatlerde Ücret İstisnasına Yönelik Düzenlemeler İle İlgili Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 326) Resmi Gazetede Yayımlandı
https://www.dunya.com/ekonomi/teknogirisim-calisanlarina-vergi-avantaji-haberi-748146
Yabancı Çalışma İzni [Yenileme İşlemleri] Önemli Notlar
Yabancı çalışanların Türkiye'de çalışabilmesi için çalışma izni alması gerekir. Bu izin işveren tarafından ilgili bakanlığa başvurularak alınır. Yabancı çalışan çalışma izni süresince çalıştırılabilir. Bu süre bitmeden eğer çalışmaya devam edecek ise çalışma izninin yenilenmesi gerekir.
Yenileme işlemini izin bitiş tarihinden önceki 2 aylık süre içerisinde yapılması gerekir.
Bu süre zarfında çalışma izni süre uzatma başvurusu yapılmaması durumunda süre bitiminde çalışma izni sona erer ve yabancı çalışanın iş akdinin sonlanması gerekir.
Bu süre bitiminde uzatma başvurusu dikkate alınmaz. Yeni başvuru yapılması gerekir.
Uzatma başvurusu olumlu gelmesi durumunda izin süresince yabancı çalışmaya devam eder. Olumsuz gelmesi durumunda ise ilk izin bitiş tarihi itibariyle iş akdi sonlandırılması gerekir.
İlk başvuruda olduğu gibi yenileme işleminde de çalışma izni uygun bulunması halinde Harç tutarı ve değerli kağıt bedelinin 30 gün içerisinde ödenmesi gerekir.
Ödemeden sonra yenileme işlemi tamamlanacak ve ilk izin bitiş tarihini takip eden günden itibaren yenilenen izin süresi başlayacaktır.
İzin bitmeden yenileme işlemi yapılmış ve onaylanmış ise işçinin SGK çıkışının yapılmasına gerek kalmaz.
Yabancı Çalışma İzni İle İlgili Diğer Yazılara Aşağıdan Ulaşabilirsiniz.
Yabancı çalışan harç ödeme işlemleri: https://www.ozdogrular.com/v1/content/view/54447/176/
Yabancı Çalışan Meslek Kodu: https://www.ozdogrular.com/v1/content/view/54449/176/
Yabancı Çalışan Sigorta Kolu
https://www.ozdogrular.com/v1/content/view/54450/176/
Cumartesi Günü Telafi Çalışması Yaptırılabilir mi?
Telafi çalışması İş Kanunu'nun 64. maddesinde;
Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz. hükmü yer alır.
Görüldüğü üzere tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz. "Cumartesi" günü akdi tatil olan işyerlerinde telafi çalışması yaptırılabilir mi?
- Cumartesi günü çalışmayan işyerlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.
- Cumartesi çalışmayan işyerlerinde böyle bir uygulamaya gidilmesi durumunda işçinin rızasının alınması gerekir.
- İşçinin rızası bile olsa cumartesi akdi tatil olsun veya olmasın günde 3 saatten fazla telafi çalışması yaptırılamaz.
3 Saatten fazla telafi çalışması adı altında çalışma olması durumunda işçiye 3 saatten fazla olan çalışmaları için ücreti ödenmesi gerekir. Bu çalışmalar haftalık 45 saati aşıyorsa fazla çalışma ücreti de gündeme gelecektir. (3 Saat Telafi çalışması hariç)
Ebeveynler Sağlığında Mallarını Sadece Bir Çocuğuna Devir Edebilir Mi?
Bir kişinin sağ iken başka bir kişiye malını satması,bağışlaması Türk Hukuku’na göre mümkündür. Miras Hukuku’nda da Türk Medeni Kanunu’na göre herkes mirasını dilediği kişiye bırakabilir.
Ancak mirastan mal kaçırmak amacı ile yapılan işlemlere “Muris Muvazaası” denir. Muris muvazaası, miras bırakanın, mirasçılarının tamamını veya bir bölümünü miras haklarından mahrum bırakmak amacı ile başka bir sebep göstererek devir etmesidir.
Muris muvazaası taşınmazların devri konusunda önümüze çıkar.Çünkü nakit ve menkul gibi değerler kayıtlı olmadığı sürece takibi mümkün değildir. Taşınmazlar (ölünceye kadar bakma akdi, trampa, satış gibi) tapu memuru huzurunda temlik edilir. Mal kaçırma amaçlı temliklere “Muris Muvazaası” denir
Muris muvazaasında arkadaki yapılan işlemin bir sebebi olmalıdır.İşlem ;mal kaçırma amaçlı yapılmalıdır. Ülkemizde bu genelde erkek çocuğunun üstün tutulması hali olarak karşımıza çıkar. Buna sosyal ve ekonomik sebepler neden olabilir.
Ne yapılabilir?
Herkesin devir hakkı özgürlüğü olsa da murisin mirasçılarının saklı paylarını koruması gerekmektedir.
Diyelim ki; ebeveynlerden biri ,bir çocuğuna taşınmazını devretti. Devreder iken; diğer çocuklarının saklı paylarını gözetmek zorundadır. Eğer mal kaçırmak amacı ile devir etmiş ise muvazaa mevcuttur.
Bu durumda sağ kalan çocuklar saklı payları için dava açabilecekleri gibi,murisin(ölen kişinin) muvazaasını (hilesini) ispat ederler ise devir işlemi için iptal davası açabilirler.
Av. Ege Demiralp
Uzman Arabulucu
Takdir Komisyonu Ve Takdir Süresi
Geçen yazımda tahsil zamanaşımını kesen hâllerin bir bütün olarak değerlendirmesinin hukuk güvenliğini ihlal sonucunu yarattığını ve hukuk devleti ilkelerini ihlal ettiğini yazmış, tarh zamanaşımı süresini durduran halin dahi süreyi ne kadar uzatabileceği kanunda yazılı iken benzeri bir düzenlemenin tahsil zamanaşımı için de öngörülmenin haksızlığını ve hukuka aykırılığını ifade etmiştim.
Ancak tarh zamanaşımında Takdir Komisyonu’na müracaatın süreyi uzatmasının sınırlandırılmasıyla birlikte tüm sorunlar çözülmüş değildir. Konuyu geçmişi ile birlikte aktararak değerlendirelim.
Vergi Usul Kanunu'nun tarh zamanaşımı süresini düzenleyen 114. maddesine göre vergiyi doğuran olayı izleyen yılbaşından itibaren beş yıl içinde tarh ve tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Bu maddenin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme ise şu şekildeydi; "Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için Takdir Komisyonu’na başvurulması zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren işlemeye devam eder."
Mükellef haklarını önemli ölçüde zedeleyen, Takdir Komisyonlarına matrah belirleme konusunda sınırsız bir süre veren, yetersiz örgütlenme ve iş yoğunluğu nedeniyle komisyonlarda yıllarca beklemenin acısını da mükelleflere gecikme faizi olarak çektiren ve dolayısıyla hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırılması mümkün olmayan bu ikinci fıkra düzenlemesi, Diyarbakır Vergi Mahkemesi’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi'nin E. 2006/124 K. 2009/146 sayı ve 15.10.2009 günlü kararı ile iptal edilmişti.
Yüksek Mahkeme bu iptal kararının yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girmesini kararlaştırmış ve bu süre zarfında Yasama Organınca bir düzenleme yapılmayınca da karar 8 Temmuz 2010 günü yürürlüğe girmiş ve dolayısıyla bu tarih itibariyle söz konusu ikinci fıkra hukuk aleminden kalkmıştı. Burada doğan boşluğu gidermek üzere 6009 sayılı Kanun’da konuya ilişkin bazı düzenlemelere yer verilmiştir.
6009 sayılı Kanun’la (md.8) VUK’un 114. maddesinin iptal edilen fıkrası yeniden düzenlenmiş ve Takdir Komisyonu’nda geçen sürenin zamanaşımını durduracağı yine kabul edilmekle birlikte Yüksek Mahkeme’nin iptal gerekçesi doğrultusunda “duran sürenin bir yılı geçemeyeceği” hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme halen de geçerliliğini korumaktadır.
Ancak bu düzenlemeler yapılırken Anayasa Mahkemesi’nin Takdir Komisyonu’na sınırsız süre verilmesini eleştiren kararı, karşılanmamıştır. Yapılan düzenlemede, Takdir Komisyonu’nun ne kadar süre içerisinde karar vermesi gerektiğini belirten bir düzenlemeye yer verilmemiştir. 6009 sayılı Kanun’la getirilen ve Takdir Komisyonu’nda geçen sürenin bir yılı aşamayacağı şeklindeki düzenleme sadece zamanaşımı süresinin hesabı ile ilgili ilgilidir.
Bu sürenin belli olmaması, anılan Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin belirlilik ve hukuki güvenlik ilkesine aykırıdır ve vergilendirme mükellefler bakımından güvensiz bir sisteme dönüşmektedir.
Tarh zamanaşımı süresinin ilk yılında Takdir Komisyonu’na sevk edilen bir mükellefle ilgili olarak Takdir Komisyonu’nun bir ilâ dört yıl içerisinde her zaman karar verebilecek olduğu düşünülürse, burada sürenin keyfi şekilde kullanılmaya elverişliliği daha rahat görülecektir. Makul süre kavramını kat be kat aşan bu sürenin, Takdir Komisyonlarının iş yükünden ve komisyonların örgütlenmesinin yetersizliği sebeplerinden kaynaklandığı ileri sürülebilirse de böyle bir gerekçe idare hukuku açısından hizmetin kötü örgütlenmesini ve dolayısıyla hizmet kusurunu ifade edecektir. Üstelik buradaki hizmet kusurunun bedelini de mükellef gecikme faizi olarak ödemektedir.
Burada bir yasa boşluğu vardır ve bu boşluk çıkan ihtilaflarda yargıç tarafından doldurulması gereken bir boşluktur. Nitekim Takdir Komisyonu’nun bir yılı aşan bir sürede karar verdiği bir olayda bu boşluğu, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi E.2016/1029 K.2017/448 sayı ve 20.2.2017 günlü Kararı ile ve “Takdir Komisyonu’nun kararının zamanaşımı süresini durdurma süresini, Takdir Komisyonu’nun matrah takdiri için kullanabileceği azami süre olarak kabul etmek suretiyle” doldurmuştur. Daha sonra pek çok İstinaf kararı da bu doğrultuda oluşmuştur. Söz konusu kararın gerekçe kısmı aşağıdaki gibidir.
“Mükelleflerin ticari faaliyetlerini, mal varlıklarını ve ileriye dönük kararlarını doğrudan etkileyecek olan tarhiyatların temelinde yer alan Takdir Komisyonu kararlarının alınma süresinin de belirli olması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen bir yıllık süre, sadece zamanaşımının duracağı süreye ilişkin olmayıp, söz konusu bir yılı aynı zamanda Takdir Komisyonu’nun matrah takdiri için kullanabileceği azami süre olarak kabul etmek, mükelleflere hukuki güvence sağlayan belirlilik ilkesinin de bir gereğidir. Aksi halde, sınırsız veya genel zamanaşımıyla sınırlı sürede matrah takdir edilebileceği, ancak bu sürenin sadece bir yıllık kısmının zamanaşımını durduracağının kabul edilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararında sözü edilen ve eleştirilen İdare’nin öngörülemeyen keyfiliğini doğurur ki bu durumda açıkça hukuk devletine aykırılık teşkil eder. Bu nedenle Takdir Komisyonu kararı bir yıllık azami süre aşılarak alındığından, söz konusu idari işlem şekil yönünden hukuka aykırı olup, bu işleme dayalı olarak yapılan tarhiyatta yasal isabet görülmemiştir.”
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi’nin söz konusu kararı, vergi hukukunda yargıcın boşluk doldurma işlevi ve mükellef hakları açısından doktrinde de üzerinde önemle durulması gereken güzide bir karardır.
Aslında bu boşluk, 2009 yılından beri yasa koyucu tarafından doldurulmayı beklemektedir. Bu nedenle ben de tekrar hatırlatayım dedim.
Benzer şekilde kanunlarımızda süreler ve sınırlandırılması konusunda pek çok düzenleme yetersizliği söz konusudur. Süre konusunun parça parça kopuk düzenlemelerle ele alınması yerine yargısal süreler de dahil olmak üzere bir bütün halinde yeniden değerlendirilmesinde fayda vardır. Bumin DOĞRUSÖZ
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/takdir-komisyonu-ve-takdir-suresi/770280