Mehmet Özdoğru
Ambar Tesellüm Fişinin Yaygın Denetimlerde İbraz Edilmemesi Ve Kesilen Cezalar
213 sayılı VUK’nun hükümlerine göre, Maliye Bakanlığının verdiği yetkiye istinaden 173 Seri Nolu Genel Tebliğ ile “ambar tesellüm fişleri” kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu fişlerin kullanılması konusunda nakliyat ambarları bu fişleri taşıdıkları yük ve eşyalar için kullanmak zorundadırlar.
Yasal düzenleme gereği VUK mük. 257. maddesine göre, Maliye Bakanlığı ekonomik ve ticari faaliyetlerin durumlarını göz önüne alarak kanundaki yetkiye dayalı olarak bazı belgelerin kullanılması konusunda yetkilidir. Buna göre Maliye Bakanlığı ambar tesellüm fişi, adisyon gibi belgeleri VUK hükümlerine göre mükelleflere kullandırabilmektedir.
Ambar tesellüm fişleri, nakliyat ambarlarınca birden çok kişinin eşya veya yükleri ile ilgili bir tek taşıtla nakledilmesi ve malın giriş ve çıkışı arasında geçen süreden kaynaklanan problemleri çözmek amacıyla getirilmiş bir uygulamadır. Ambar tesellüm fişi birden çok kişinin eşyasını taşıyan nakliyat ambarlarının her bir kişi için taşıma irsaliyesi düzenleyerek araçta bulundurma zorunluluğunu kaldırmak için 173 Sıra Nolu VUK Genel Tebliği ile ihdas edilmiştir.
Buna göre, daha sonra nakledilmek üzere kendilerine mal teslim edilen nakliyat ambarları müteselsil sıra ve seri nolu olarak 3 nüsha düzenleyecekleri ambar tesellüm fişinin bir nüshasını malı taşıttırana, bir nüshasını aracın sürücüsüne verecekler ve bir nüshasını da ambarlarında saklayacaklardır. Fişin taşıtın sürücüsünde kalan nüshası taşıma irsaliyesi yerine geçmektedir.
Birden fazla kişiye ait ve tek bir taşıtla taşınan mallara ilişkin olarak, malları taşınan kişilerce alıcıların ad ve soyadlarının ayrı ayrı yazıldığı ve taşıma irsaliyesinin ihtiva etmesi gereken bilgileri içeren bir liste biçiminde ayrı bir taşıma irsaliyesi düzenlenecektir. Ayrıca bu taşıma listesine ambar tesellüm fişlerinin bir örneği ile malı taşınanlar tarafından düzenlenen sevk irsaliyelerinin bir nüshası da eklenecektir.
Öte yandan, taşıtta bir kişiye ait bir malın taşınması durumunda taşıtta “sevk irsaliyesi” ile “taşıma irsaliyesi” bulundurulacak ayrıca ambar tesellüm fişi düzenlenmeyecektir. Yaygın denetimler sırasında denetim elemanlarına bu belgeler ibraz edilecektir.
Ambar tesellüm fişlerinde hangi bilgilerin bulunacağı 173 ve 206 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğlerinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Ayrıca bu belge genel tebliğde belirtilen ölçülere uygun olmak üzere “anlaşmalı matbaalarda” bastırılacak veya noter tasdikli olarak da kullanılabilecektir.
Yargıya yansıyan bir olayda, yapılan vergi denetimleri sırasında düzenlenen tutanağa göre müşteriye ait kargonun sevki sırasında sevk irsaliyesi ve ambar tesellüm fişinin ibraz edilmediğinin tespiti üzerine kargo şirketi adına özel usulsüzlük cezası kesilmiştir. kargo şirketi bu cezaya karşı dava açmış olup, neticede yargı tarafından verilen kararda kargo şirketi adına kesilen ceza kaldırılmıştır. [1]
Kararın gerekçesi aşağıda olduğu gibidir:
“Kargo ile taşımacılık yapılan emtialar için ambar tesellüm fişi düzenlenmediği, toplu taşıma irsaliyesi kullanıldığı, sevk edilen emtiaların bu toplu taşıma irsaliyesine bağlandığı, sevk edilen emtiaya ilişkin sevk irsaliyesi fatura vb. gibi belgelerinde alıcısına intikal ettirilmek üzere aracın kapalı bir bölümünde muhafaza edildiği veya bu belgelerin taşınan paketin veya kargonun içerisinde bulunduğu açıktır.
Toplu taşıma irsaliyesinde kargonun çıkış yerinin varış merkezinin ve fatura numarasının yer aldığı bu haliyle belge düzeni konusunda araçlarının gerçekleştiği dikkate alındığında, ayrıca taşınan her bir emtiaya ait sevk irsaliyesinin ibrası gerekmediğinden, sevk irsaliyesi ve ambar tesellüm fişi ibrazı gerekmediği gerekçesiyle kesilen özel usulsüzlük cezasında isabet görülmemiştir.
Danıştay 4. Dairesinin 10.03.1997 gün ve E:1995/4140-K:1997/810 sayılı kararı da bu yöndedir.”
Sonuç olarak, yaygın vergi denetimlerinde denetim elemanlarına ibraz edilmeyen belgelerle ilgili olarak kesilen cezalar için açılan davalarda yargının görüşü düzenlenen tutanaklardaki imzaların yetkili kişilere ait olmadığı, sürücülerin tarafından imzalanan tutanaklarda ise şirketi temsile yetkili olmayan sürücülerin imzaladıkları tutanaklara göre de ceza kesilmesinin hukuka uyarlı olmadığına ilişkin kararları bulunmaktadır. [2] Nazlı Gaye Alpaslan Güven
[1] İstanbul 5. Vergi Mahkemesi kararı, 6.11.1997 gün ve E:1997/740-K:1997/1369 sayılı kararları.
[2] İzmir 2. Vergi Mahkemesi kararı, 29.09.2006 gün ve E:2006/465-K:2006/893 sayılı kararları.
Torba Tasarısındaki Vergi Düzenlemeleri
27 Eylül 2017 tarihine Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan ”Bazı Vergi Kanunları ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” halen Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülmekte olup, Komisyon’un kabul ettiği düzenlemeler ile gelir ve kurumlar vergisi kanunlarında yapılması öngörülen önemli değişiklikler aşağıda özet olarak yer almaktadır:
Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılacak değişiklikler
• GVK’nın 74. maddesinde yer alan ve kira gelirleri (gayrimenkul sermaye iradı) için mükelleflerin gerçek giderleri yerine uygulayabilecekleri götürü gider oranının yüzde 25’ten yüzde 15’e düşürülmesi öngörülmektedir. Tasarıda bu düzenlemenin 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmektedir.
• Gelir vergisi tarifesinde 3. gelir dilimine uygulanan yüzde 27’ lik vergi oranının yüzde 30’ a çıkarılması ile ilgili madde tasarıdan çıkartılmıştır.
• 2017 yılı Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarına ilişkin net ücretleri gelir vergisi tarifesi nedeniyle 1.404,06 TL’nin altına düşenler için 1.404,06 TL’nin altına düşen tutarın ilave asgari geçim indirimi yoluyla telafisi imkanının getirilmesi öngörülmektedir.
Bu düzenleme 1 Eylül 2017 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girecektir.
• Tam mükellef kurumlar tarafından elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken ayı izleyen ikinci ayın sonuna kadar (hesap dönemi takvim yılı olan mükellefler için Haziran sonuna kadar) sermayeye eklenmeyen ve/veya kâr dağıtımına konu edilmeyen dağıtılabilir kurum kazançları üzerinden tevkifat yapılmasını öngören ve tevkifat oranının kamuoyuna yüzde 1 olacağı açıklanan madde tasarıdan çıkartılmıştır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılacak değişiklikler
-Bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri, finasman şirketleri, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketleri için kurumlar vergisi oranının yüzde 20’den yüzde 22’ye çıkarılmasını öngören madde tasarıdan çıkartılmıştır.
Gerek bu maddenin gerekse dağıtılmayan karlardan tevkifat yapılmasını öngören maddenin tasarıdan çıkartılması üzerine, tasarıya eklenen bir madde ile; tüm kurumlar vergisi mükelleflerine uygulanmak üzere, 2018, 2019 ve 2020 yılı vergilendirme dönemlerine (özel hesap dönemi tayin edilen kurumlar için ilgili yıl içinde başlayan hesap dönemlerine) ait kurum kazançları için kurumlar vergisi oranı yüzde 22’ye çıkartılmıştır. Ayrıca, anılan maddede Bakanlar Kurulu’na bu yüzde 22 oranını yüzde 20 oranına kadar indirmeye yetki verilmiştir.
• Taşınmazların (gayrimenkuller) satışından sağlanan kazanca uygulanan yüzde 75’lik istisna oranının yüzde 50’ye düşürülmesi öngörülmektedir. Bu hüküm Kanun’un yayım tarihinde yürürlüğe girecektir. (İştirak hisseleri ile maddedeki diğer varlıkların satış kazancındaki istisna oranında ise herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.)
Tasarı aynen yasalaşırsa yukarıdaki hüküm yayım tarihinde yürürlüğe girecektir.
• Tasarı ile sadece bankalara olan borçlar için uygulanan KVK’nın 5. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (f) bendinde yer alan istisna hükmünün kapsamı, finansal kiralama ve finansman şirketlerine olan borçları da kapsayacak şekilde genişletilmektedir. Bu genişletme hükmü 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girecektir.
Ayrıca gayrimenkul satış kazancına ilişkin istisna oranında olduğu gibi bu bent kapsamında söz konusu kurumlar (Banka, finansal kiralama ve finansman şirketleri) tarafından gerçekleştirilen taşınmaz satışlarında uygulanan yüzde 75’lik istisna oranı yüzde 50’ye düşürülmektedir. Bankalara bu kapsamda yapılacak satışlar için yüzde 50 oranı Yasa’nın yayımlandığı tarihte, diğer 1 kurumlar için ise Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girecektir.
• Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32/A maddesi hükmü uyarınca, Ekonomi Bakanlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulmaktadır. Keza, yatırım döneminde kurumun diğer faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına da yatırıma katkı tutarına mahsuben, toplam yatırıma katkı tutarının yüzde 50’sini ve gerçekleştirilen yatırım harcaması tutarını geçmemek üzere; indirimli kurumlar vergisi oranı uygulanabilmektedir. Bakanlar Kurulu bu yüzde 50 oranını, belli bölgeler itibarıyla yüzde 55’i, yatırım tutarı 50 milyon Türk Lirası’nı aşan büyük ölçekli yatırımlarda ise yüzde 65’i geçmemek üzere belirlemeye ve kurumlar vergisi oranını yüzde 90’a kadar indirimli uygulatmaya yetkiliydi. Bu oranlar, KVK’ya eklenen geçici 9. maddeyle mükelleflerin 2017 takvim yılında gerçekleştirdikleri imalat sanayiine yönelik yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırım harcamaları için, sırasıyla “yüzde 70”, “yüzde 80” ve “yüzde 100” şeklinde ve yatırım döneminde kurumun diğer faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına uygulanan yatırıma katkı tutarıyla ilgili “yüzde 50” şeklinde yer alan kanuni oran ise “yüzde 100” şeklinde uygulanmaktaydı.
Torba Tasarı’daki düzenlemeyle, 2017 yılında uygulanan yukarıdaki oranların 2018 yılında da uygulanmasına imkan sağlanmaktadır.
• Kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinde ortak dışı işlemlerden ne anlaşılması gerektiği yeniden düzenlenmekte ve ortak dışı işlem kabul edilmeyen işlemler sıralanmaktadır. İlgili hükümlerin 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Keza bu değişikliğe paralel olarak, KVK’nın 5. maddesinde yer alan “risturn istisnası” hükmünde de değişiklik yapılmaktadır.
Öte yandan tasarı ile 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Kanunu’nun 16. maddesinde yapılan değişiklikle; finans sektöründe faaliyette bulunan finansal kiralama ve finansman şirketlerinin de bankalarda olduğu gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslara göre ayırdıkları özel karşılıkların kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması sağlanmaktadır. Bu düzenleme 01.01.2018 tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nda yapılacak değişiklikler:
■ Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 9/1’inci maddesine göre, mükellefin Türkiye içinde ikametgâhının, iş yerinin, kanuni merkezi ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer hallerde Maliye Bakanlığı vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutma yetkisine sahiptir.
İkametgâhı, iş yeri, kanuni merkezi ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayanların Türkiye’de yaptığı hizmetler ile bunların yurt dışında yaptığı ancak Türkiye’de faydalanılan hizmetler KDV’ye tabi olacaktır. Bu gibi hizmet ifalarında mükellef, esas olarak hizmeti ifa eden olmakla birlikte, Türkiye’de ikametgâhı, iş yeri, kanuni merkezi ve iş merkezi bulunmadığından, KDV’nin tamamı, hizmetten faydalanan yurt içindeki muhatap tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilip ödenecektir. KDV Uygulama Genel Tebliği’nde açıklandığı üzere; KDV’nin sorumlu sıfatıyla beyan edilmesi için hizmetten Türkiye’de faydalanan muhatabın KDV mükellefi olması şart değildir. KDV mükellefiyeti bulunmayanlar da söz konusu hizmetler nedeniyle KDV tevkifatı yaparak 2 No.lu KDV beyannamesi ile beyan etmek ve ödemek zorundadır.
Torba Kanun Tasarısı ile getirilen madde hükmü ile özellikle elektronik ticaret yoluyla ülkemizde gelir elde eden, kazanç elde eden global şirketler başta olmak üzere, internet şirketlerinin Türkiye’de KDV bakımından vergi ödemelerini sağlamak amacıyla sorumluluk esasına dayalı bu sistemi değiştirmek ve Türkiye’de ikametgahı, iş yeri, kanuni merkezi ve iş merkezi bulunmayanlar tarafından katma değer vergisi mükellefi olmayan gerçek kişilere elektronik ortamda sunulan hizmetlere ilişkin katma değer vergisinin bu hizmetleri sunanlar tarafından beyan edilip ödenmesi öngörülmektedir.
■ Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında yapılan ithalatlar ile bu proje kapsamında Bakanlığa yapılan mal teslimleri ve hizmet ifalarının istisna kapsamına alınması öngörülmektedir.
■ Tasarı ile uluslararası roaming anlaşmaları çerçevesinde yurt dışından alınan roaming hizmetleri ile bu hizmetlerin Türkiye’deki müşterilere yansıtılması faaliyetlerinin istisna kapsamına alınması öngörülmektedir.
■ Bankalara borçlu olanlar ile kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satılar dahil) bankalara devir ve teslimleri KDV’den istisnadır. Bu istisnanın uygulanabilmesi için iştirak hisseleri ile taşınmazların iki yıl aktifte bulundurulması gerekmemektedir.
Torba Kanun Tasarı ile; sadece bankalara olan borçlar için uygulanan KDV Kanunu’nun 17/4/r maddesinde yer alan bu istisna hükmünün kapsamı, finansal kiralama ve finansman şirketlerine olan borçları da kapsayacak şekilde genişletilmekte ve bunlara borçlu olanlar ile kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin bunlara devir ve teslimlerinin de KDV’den istisna olması sağlanmaktadır. Öte yandan, bankalar KDV mükellefi olmayıp, banka ve sigorta vergisi mükellefidirler. KDV Kanunu’ndaki mevcut düzenleme uyarınca, banka ve sigorta muameleleri vergisi kapsamına giren işlemler katma değer vergisinden istisna olup, bankalarca devralınan taşınmaz ve iştirak hisselerinin bankalar tarafından devir ve teslimleri de katma değer vergisinden istisnadır. Torba Kanun Tasarısıyla, finansal kiralama ve finansman şirketlerince, bunlara borçlu olanlar ile kefillerinin borçlarına karşılık aldıkları taşınmaz ve iştirak hisselerinin finansal kiralama ve finansman şirketlerince devir ve teslimi de katma değer vergisinden istisna edilmektedir.
■ KDV Kanunu’nun geçici 37. maddesi hükmü uyarınca;
a) Asgari 50 milyon Türk Lirası tutarında sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle 2017 yılında yüklenilen ve 2017 yılının altı aylık dönemleri itibarıyla indirim yoluyla telafi edilemeyen katma değer vergisi altı aylık dönemleri izleyen bir yıl içerisinde,
b) 50 milyon Türk Lirası tutarına kadar sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle 2017 yılında yüklenilen ve 2017 yılı sonuna kadar indirim yoluyla telafi edilemeyen katma değer vergisi izleyen yıl içerisinde, talep edilmesi halinde belge sahibi mükellefe iade olunabilmektedir. Teşvik belgesine konu yatırımın tamamlanmaması halinde, iade edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanarak iade tarihinden itibaren gecikme faizi ile birlikte tahsil edilecektir.
İmalat sanayiine yönelik teşvik belgeli yatırımlar kapsamında yapılan inşaat işleri harcamaları nedeniyle yüklenilen ancak indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV tutarlarına ilişkin bu iade hakkının 2018 yılını da kapsayacak şekilde genişletilmesi öngörülmektedir. Akif Akarca/Dr. Mehmet Şafak
Yurtdışı Borçlanma Da Ssk Göstergesi
Yurtdışı borçlanması yapacak olanlar zamsız borçlanma ödeme için ellerini çabuk tutmaları gerekiyor.
70 gün kadar süreniz kaldı.
Bu süre sonunda yurtdışı borçlanma zamlanacaktır.
2017 yılı için ödeme rakamları günlüğü aşağıda tablo da mevcuttur.
TUTAR |
TUTAR |
|
1.777,50 |
AYLIK |
13.331,40 |
59,25 |
GÜNLÜK |
444,38 |
18,96 |
BORÇLANMA |
142,20 |
568,80 |
AYLIK |
4.266,05 |
6.825,60 |
YILLIK |
51.192,58 |
Özellikle yurtdışı borçlanma da gösterge dediğimiz 4/a’lılar için maaş hesaplama esasına hakim olmayanlar borçlanma yapanlara fazla para öde diyerek mağdur olmalarına neden olunuyor.
Borçlanma yapanlar bugün borçlanma tutarı ile geçmişi satın alıyor.
Netice de SSK aylık bağlama esaslarından biri olan gösterge hesaplamasını bilmeyenin yanlış yönlendirmesiyle yüksek maaş alacağım ümit ederek düşük emekli aylığına razı oluyor.
Her borçlanma yılının kendine özgü gösterge rakamına etki eden katsayıları var. Siz bu katsayıları bilmiyorsanız, kılavuz diye danışmanlık aldığınız kişi de yeterli donanıma sahip değilse çok para az maaş, az para çok maaş felsefesini zaten bilmezsiniz.
Borçlanma tutarı tarihi ayrı, ödeme tarihi ayrı orantılaması ayrı ve onun kazanç güncellenmesi ayrı, katsayı aşarsa ödediğiniz borçlanmanın etkisi ayrı dikkate alınır.
Sonuçta Dimyat’a pirinç misali evde pilavlık pirinci bırakın, buğday ve bulgur kalmaz.
15175 göstergenin üst sınır olduğu dönemde SSK..1.958,00 TL. emekli aylığı(2018 için)
9475 gösterge karşı...1.711,00 TL. emekli aylığı(2018 için)
Ezbere değil, danışarak iş yapınız....
Not: Hesaplama 3600 güne göre 99 öncesi kazançlar dikkate alınarak yapılmıştır.(2000 sonrası çalışmalar yok) Vedat İlki
7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
25 Ekim 2017 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30221
Kanun No. 7036
Kabul Tarihi: 12/10/2017
Amaç
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; iş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ve yargılama usulünü düzenlemektir.
İş mahkemelerinin kuruluşu
MADDE 2- (1) İş mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümlerine göre belirlenir.
(2) İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde iş mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. İhtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş dağılımı Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır.
(3) İş mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince, bu Kanundaki usul ve esaslara göre bakılır.
Dava şartı olarak arabuluculuk
MADDE 3- (1) Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.
(3) İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) Arabuluculuk Daire Başkanlığı, sicile kayıtlı arabuluculardan bu madde uyarınca arabuluculuk yapmak isteyenleri, varsa uzmanlık alanlarını da belirterek, görev yapmak istedikleri adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonlarına göre listeler ve listeleri ilgili komisyon başkanlıklarına bildirir. Komisyon başkanlıkları, bu listeleri kendi yargı çevrelerindeki arabuluculuk bürolarına, arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde ise görevlendirecekleri sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne gönderir.
(5) Başvuru karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosuna, arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde ise görevlendirilen yazı işleri müdürlüğüne yapılır.
(6) Arabulucu, komisyon başkanlıklarına bildirilen listeden büro tarafından belirlenir. Ancak tarafların listede yer alan herhangi bir arabulucu üzerinde anlaşmaları hâlinde bu arabulucu görevlendirilir.
(7) Başvuran taraf, kendisine ve elinde bulunması hâlinde karşı tarafa ait her türlü iletişim bilgisini arabuluculuk bürosuna verir. Büro, tarafların resmi kayıtlarda yer alan iletişim bilgilerini araştırmaya da yetkilidir. İlgili kurum ve kuruluşlar, büro tarafından talep edilen bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdür.
(8) Taraflara ait iletişim bilgileri, görevlendirilen arabulucuya büro tarafından verilir. Arabulucu bu iletişim bilgilerini esas alır, ihtiyaç duyduğunda kendiliğinden araştırma da yapabilir. Elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda tarafları bilgilendirir ve ilk toplantıya davet eder. Bilgilendirme ve davete ilişkin işlemlerini belgeye bağlar.
(9) Arabulucu, görevlendirmeyi yapan büronun yetkili olup olmadığını kendiliğinden dikkate alamaz. Karşı taraf en geç ilk toplantıda, yerleşim yeri ve işin yapıldığı yere ilişkin belgelerini sunmak suretiyle arabuluculuk bürosunun yetkisine itiraz edebilir. Bu durumda arabulucu, dosyayı derhâl ilgili sulh hukuk mahkemesine gönderilmek üzere büroya teslim eder. Mahkeme, harç alınmaksızın dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda yetkili büroyu kesin olarak karara bağlar ve dosyayı büroya iade eder. Mahkeme kararı büro tarafından 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca taraflara tebliğ edilir. Yetki itirazının reddi durumunda aynı arabulucu yeniden görevlendirilir ve onuncu fıkrada belirtilen süreler yeni görevlendirme tarihinden başlar. Yetki itirazının kabulü durumunda ise kararın tebliğinden itibaren bir hafta içinde yetkili büroya başvurulabilir. Bu takdirde yetkisiz büroya başvurma tarihi yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edilir. Yetkili büro, altıncı fıkra uyarınca arabulucu görevlendirir.
(10) Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir.
(11) Arabulucu, taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması yahut yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması veya varılamaması hâllerinde arabuluculuk faaliyetini sona erdirir ve son tutanağı düzenleyerek durumu derhâl arabuluculuk bürosuna bildirir.
(12) Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
(13) Tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları hâlinde, arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanır. Bu durumda ücret, Tarifenin Birinci Kısmında belirlenen iki saatlik ücret tutarından az olamaz. İşe iade talebiyle yapılan görüşmelerde tarafların anlaşmaları durumunda, arabulucuya ödenecek ücretin belirlenmesinde işçiye işe başlatılmaması hâlinde ödenecek tazminat miktarı ile çalıştırılmadığı süre için ödenecek ücret ve diğer haklarının toplamı, Tarifenin İkinci Kısmı uyarınca üzerinde anlaşılan miktar olarak kabul edilir.
(14) Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarı Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır.
(15) Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması aranır.
(16) Bu madde uyarınca arabuluculuk bürosu tarafından yapılması gereken zaruri giderler; arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde anlaşma uyarınca taraflarca ödenmek, anlaşmaya varılamaması hâlinde ise ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır.
(17) Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez.
(18) Arabuluculuk görüşmelerine taraflar bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. İşverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanı da görüşmelerde işvereni temsil edebilir ve son tutanağı imzalayabilir.
(19) Arabuluculuk görüşmeleri, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, arabulucuyu görevlendiren büronun bağlı bulunduğu adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunun yetki alanı içinde yürütülür.
(20) 13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda düzenlenen gazeteci ile 20/4/1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanununda düzenlenen gemiadamı, bu madde kapsamında işçi sayılır.
(21) Bu maddede hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu hükümleri uygulanır.
(22) Arabuluculuğa başvuru usulü, arabulucunun görevlendirilmesi ve arabuluculuk görüşmelerine ilişkin diğer hususlar Adalet Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuru zorunluluğu
MADDE 4- (1) 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan başvuruya altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.
(2) Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.
Görev
MADDE 5- (1) İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara,
ilişkin dava ve işlere bakar.
Yetki
MADDE 6- (1) İş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir.
(2) Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
(3) İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
(4) İş mahkemelerinin yetkilerine ilişkin olarak diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır.
(5) Bu madde hükümlerine aykırı yetki sözleşmeleri geçersizdir.
Yargılama usulü ve kanun yolları
MADDE 7- (1) İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.
(2) Davaların yığılması hâlinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir.
(3) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır.
(4) Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.
(5) Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.
Temyiz edilemeyen kararlar
MADDE 8- (1) Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, aşağıda belirtilen dava ve işlerde verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) 4857 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar.
b) İşveren tarafından toplu iş sözleşmesi veya işyeri düzenlemeleri uyarınca işçiye verilen disiplin cezalarının iptali için açılan davalarda verilen kararlar.
c) 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun;
1) 24 üncü maddesinin birinci ve beşinci fıkraları,
2) 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası,
3) 53 üncü maddesinin birinci fıkrası,
4) 71 inci maddesinin birinci fıkrası,
kapsamında açılan davalarda verilen kararlar.
ç) 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun;
1) 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası,
2) 14 üncü maddesinin dördüncü fıkrası,
kapsamında açılan davalarda verilen kararlar.
Hüküm bulunmayan hâller
MADDE 9- (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde 6100 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 10- (1) 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 5521 sayılı Kanuna yapılan atıflar, bu Kanuna yapılmış sayılır.
MADDE 11- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 20 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede iş mahkemesi yerine özel hakeme de götürülebilir. Arabulucuya başvurmaksızın doğrudan dava açılması sebebiyle davanın usulden reddi hâlinde ret kararı taraflara resen tebliğ edilir. Kesinleşen ret kararının da resen tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabilir.”
“Dava ivedilikle sonuçlandırılır. Mahkemece verilen karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde, bölge adliye mahkemesi ivedilikle ve kesin olarak karar verir.”
MADDE 12- 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine üçüncü ve mevcut beşinci fıkralarından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada düzenlenen tazminat ile üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirler.”
“Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların, işçinin işe başlatılması konusunda anlaşmaları hâlinde;
a) İşe başlatma tarihini,
b) Üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakların parasal miktarını,
c) İşçinin işe başlatılmaması durumunda ikinci fıkrada düzenlenen tazminatın parasal miktarını,
belirlemeleri zorunludur. Aksi takdirde anlaşma sağlanamamış sayılır ve son tutanak buna göre düzenlenir. İşçinin kararlaştırılan tarihte işe başlamaması hâlinde fesih geçerli hâle gelir ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.”
MADDE 13- 4857 sayılı Kanunun 91 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İşçilerin kanundan, iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan bireysel alacaklarına ilişkin başvuruları üzerine, iş sözleşmesinin devam etmesi kaydıyla birinci fıkra hükmü uyarınca işlem yapılabilir.”
MADDE 14- 4857 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ve işçi şikayetlerini inceleyen bölge müdürlüğü memurları” ibaresi ile üçüncü fıkrasında yer alan “ile işçi şikayetlerini incelemekle görevli bölge müdürlüğü memurları” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 15- 4857 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Zamanaşımı süresi
EK MADDE 3- İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır.
a) Kıdem tazminatı.
b) İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
c) Kötüniyet tazminatı.
d) İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.”
MADDE 16- 4857 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 8- Ek 3 üncü madde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra sona eren iş sözleşmelerinden kaynaklanan yıllık izin ücreti ve tazminatlar hakkında uygulanır.
Ek 3 üncü maddede belirtilen yıllık izin ücreti ve tazminatlar için bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri, değişiklikten önceki hükümlere tabi olmaya devam eder. Ancak, zamanaşımı süresinin henüz dolmamış kısmı, ek 3 üncü maddede öngörülen süreden uzun ise, ek 3 üncü maddede öngörülen sürenin geçmesiyle zamanaşımı süresi dolmuş olur.”
MADDE 17- 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine “gerçekleştiren,” ibaresinden sonra gelmek üzere “tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen,” ibaresi ve (d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
“e) İdare: 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumlar ile 5018 sayılı Kanunda tanımlanan mahalli idareler ve bu idareler tarafından kurulan işletmeleri, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmelerini, sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıkları,”
MADDE 18- 6325 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “taraflar da” ibaresi “taraflar ve görüşmelere katılan diğer kişiler de” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 19- 6325 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Daire Başkanlığı, arabulucuların uzmanlık alanlarını ve uzmanlığa ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”
MADDE 20- 6325 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 21- 6325 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Arabuluculuk ücretini karşılamak için adli yardıma ihtiyaç duyan taraf, arabuluculuk bürosunun bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinin kararıyla adli yardımdan yararlanabilir. Bu konuda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 334 ila 340 ıncı maddeleri kıyasen uygulanır.”
MADDE 22- 6325 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(6) Arabuluculuk müzakerelerine taraflar bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. Uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayabilecek uzman kişiler de müzakerelerde hazır bulundurulabilir.”
“(7) Tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde arabulucu bir çözüm önerisinde bulunabilir.
(8) Arabuluculuk müzakerelerinde idareyi, üst yönetici tarafından belirlenen iki üye ile hukuk birimi amiri veya onun belirleyeceği bir avukat ya da hukuk müşavirinden oluşan komisyon temsil eder. Komisyon, arabuluculuk müzakereleri sonunda gerekçeli bir rapor düzenler ve beş yıl boyunca saklar.
(9) Komisyon üyelerinin arabuluculuk faaliyeti kapsamında yaptıkları işler ve aldıkları kararlar sebebiyle açılacak tazminat davaları, ancak Devlet aleyhine açılabilir. Devlet ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan üyelere ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.
(10) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 23- 6325 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde ve ikinci fıkrasında yer alan “taraflar veya vekillerince” ibareleri “taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca” şeklinde değiştirilmiştir.
“d) Uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olmadığının tespit edilmesi.”
MADDE 24- 6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “asıl uyuşmazlık hakkındaki görev ve yetki kurallarına göre belirlenecek olan mahkemeden” ibaresi “arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden” şeklinde ve üçüncü fıkrasında yer alan “üzerinden de yapılabilir” ibaresi “üzerinden yapılır” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(4) Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.
(5) Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.”
MADDE 25- 6325 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin ikinci fıkrasının (ç) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (e) bendinde yer alan “ve uygulamalı” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
ç) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıldan fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık, gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma, yalan tanıklık ve yalan yere yemin suçlarından mahkûm olmamak,
“(4) Daire Başkanlığı, sicile kayıtlı arabulucuları, görev yapmak istedikleri adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonlarına göre listeler ve listeleri ilgili komisyon başkanlıklarına gönderir. Bir arabulucu, en fazla üç komisyon listesine kaydolabilir.”
MADDE 26- 6325 sayılı Kanunun 28 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Arabuluculuğa başvuranları bilgilendirmek, arabulucuları görevlendirmek ve kanunla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere Bakanlık tarafından uygun görülen adliyelerde arabuluculuk büroları kurulur. Adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından, münhasıran bu bürolarda çalışmak üzere bir yazı işleri müdürü ile yeteri kadar personel görevlendirilir. Arabuluculuk büroları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenen sulh hukuk hâkiminin gözetim ve denetimi altında görev yapar. Arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde bu büroların görevi, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunca görevlendirilen sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğü tarafından ilgili hâkimin gözetim ve denetimi altında yerine getirilir.”
MADDE 27- 6325 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu” ibaresi “Hâkimler ve Savcılar Kurulu” şeklinde değiştirilmiş, (g) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiş ve mevcut (h) bendinde yer alan “Müdürü” ibaresi “Başkanı” şeklinde değiştirilmiştir.
“ğ) Kendisine mensup işçi sayısı en çok olan üç işçi sendikaları konfederasyonunca seçilecek birer temsilci.
h) En çok işveren mensubu olan işveren sendikaları konfederasyonunca seçilecek bir temsilci.”
MADDE 28- 6325 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve uygulamalı” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 29- 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasına dördüncü cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş ve fıkranın mevcut beşinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi iki ay içinde kararını verir.”
“Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay, uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak karara bağlar.”
MADDE 30- 6356 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasına ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş ve fıkranın mevcut üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir.”
“Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtayca on beş gün içinde kesin olarak karar verilir.”
MADDE 31- 6356 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Mahkemece verilen karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi kesin olarak karar verir.”
MADDE 32- 6356 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi on beş gün içinde kesin olarak karar verir.”
MADDE 33- 6356 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin altıncı fıkrasının dördüncü ve beşinci cümleleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Mahkemece verilen karar hakkında, ilgililerce veya Bakanlıkça istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay, temyiz talebini bir ay içinde kesin olarak karara bağlar.”
MADDE 34- 6356 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve bu karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir.”
“Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
MADDE 35- 6356 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi, uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak karara bağlar.”
MADDE 36- 6356 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
MADDE 37- 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 3- Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 1 inci ve geçici 9 uncu maddelerine tabi teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda toplu iş sözleşmesi kapsamı dışında çalışan personel ile bu teşebbüs ve bağlı ortaklıklar arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin dava ve işler iş mahkemelerinde görülür.”
Geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Mülga 5521 sayılı Kanun gereğince kurulan iş mahkemeleri, bu Kanun uyarınca kurulmuş iş mahkemeleri olarak kabul edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar, açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam olunur.
(2) Bu Kanunun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümleri, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtayda görülmekte olan davalar hakkında uygulanmaz.
(3) Başka mahkemelerin görev alanına girerken bu Kanunla iş mahkemelerinin görev alanına dâhil edilen dava ve işler, iş mahkemelerine devredilmez; kesinleşinceye kadar ilgili mahkemeler tarafından görülmeye devam olunur.
(4) İlk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar, karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabidir.
Yürürlük
MADDE 38- (1) Bu Kanunun;
a) 3 üncü, 11 inci ve 12 nci maddeleri 1/1/2018 tarihinde,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 39- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 24/10/2017
Özel Esaslarda Yargı Kararlarına Uymayan Maliye Alehine Maddi Manevi Tazminat Yolu Açıldı !
Özel esaslar Maliye Bakanlığı'nın 2010/2 sıra numaralı Katma Değer Vergisi İç Genelgesi kapsamında oluşturduğu bize göre bir sabıka kayıt sistemidir. Yasal dayanağı bulunmamakta olup sadece bakanlığın iç düzenlemeleri ile şekil bulmaktadır.. Özel esaslara alınmak yapılacak vergi incelesi sonucunda olabileceği gibi, Risk Kontrol Merkezi tarafından yapılan değerlendirme sonucunda da özel esaslara alınmış olunabilmektedir. Her iki halde de özel esaslara alınmak mükellef için ciddi bir itibar kaybı anlamına gelmekte olup ticaretini olumsuz yönde etkilemektedir. Zaten hedeflenen ve beklenen de budur!
Bu durumdan olumsuz olarak etkilenen ve bu sabıka kaydının haksız olarak verildiğine inanan mükellefler mahkemeye müracaat ederek, yapılan yanlışlığın mahkeme kararı ile ispat edilerek düzeltilmesini istemektedirler. Mahkeme Maliye Bakanlığı tarafından yapılan özel esaslara alınma işleminin yersiz ve yanlış olarak yapıldığını tespit edip ikna olursa mükellef lehine karar vermekte ve mükellefi onaylamaktadır. Bunun üzerine mükellef almış olduğu yargı kararı ile Maliye Bakanlığı'na müracaat ederek sabıka kaydından kurtulmak daha doğrusu mahkeme kararını uygulanmasını istemektedir. Bu ise hukuk devleti içinde mükellefin en doğal hakkı olarak görülüp değerlendirilmektedir.
Maliye Bakanlığı ise kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen mükellefe tamam biz seni özel esaslardan çıkardık genel esaslara aldık, ama bir şartla seninle ilgili işlemlerde "İade taleplerinde KDV Genel Uygulama Tebliği'nin özel esaslar bölümündeki usul ve esasları geçerlidir” şerhini koyarak devam edeceğiz, demekte ve aslında özel esaslardan çıkarmış gibi yapıp çıkarmamaktadır. Yani sabıka kaydından çıkardık derken aslında çıkarılmamakta ve mükellefe de bu bu şekilde ifade edilmektedir.
Bu kanunsuz ve haksız uygulamadan rahatsız olan mükellefler ise Maliye Bakanlığı aleyhine kesinleşmiş mahkeme kararını uygulamadıkları için maddi ve manevi tazminat davası açabilmektedirler.
Kesinleşmiş yargı kararlarının tartışılmaksızın uygulanması hukuk devleti olmanın ve anayasal hükümlerin bir ortak sonucu olarak değerlendirilmektedir. Çünkü ; Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.Bu genel düzenlemeye paralel olarakta, İdari Yargılana Usulü Kanunu'nda Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay veya ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Özel esaslar konusunda kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamayan Maliye Bakanlığı'na karşı isteyen mükellefler yukarıdaki açıklanan bu hakkını kullanarak maddi ve manevi tazminat davası açabilmektedirler. Açılan bu davalarda da Danıştayın, Maliye Bakanlığını tazminat ödemeye hüküm ettiği görülmektedir. (Konuya ilişkin Danıştay'ın emsal kararları bulunmaktadır.)
Bize göre ekonominin sıkıntıya girdiği dönemlerde devletin bir görevinin de daralan ekonominin önünü açmak ve ticaretin devamlılığını sağlamak olmalıdır. Mutlak suretle yanlış veya usulsüz işlem yapanların cezalandırılmaları gerekmektedir ve zaten de cezalandırılırlar. Ancak kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamayarak; hem hukuk devleti ilkelerine uygun davranmamak, hem zaten daralan ticareti sınırlandırmamak, hem bürokratik iş ve işlemleri gereksiz yere artırmamak, hem mükellef ile idareyi karşı karşıya getirmemek, hem de tazminat davalarına muhatap olmamak adına Maliye Bakanlığı'nın bu konuya kalıcı bir çözüm getirmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Yılmaz Sezer
İşsizlik Maaşının Bağlanması
İş Kanunu'na göre, kanunda belirtilen haklı sebeplerden biri ile iş sözleşmesini fesh eden işçi veya işyerinden haksız olarak işverenlikçe çıkartılan işçi tazminata hak kazanır. Bunun dışında işten ayrılan işçiye tazminat ödenmez. İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için kendi istek ve kusurunuz olmadan işverenlikçe haksız olarak işten çıkartılmış olmanız gerekir.
■ 17.01.1971 doğumlu bayanım, işe giriş tarihim 20.05.1986, toplam 2130 prim günüm bulunuyor. SSK giriş tarihimden sonra bir çocuğum oldu. Acaba ben ne zaman ve nasıl emekli olabilirim? 5...911000 Nolu SMS
SSK girişinden sonraki doğum için borçlanma yapabilirsiniz. Bir çocuk için 2 yıl, yani 720 gün kazanabilirsiniz. Ancak 3600 gün ile emekli olabilmeniz için prim günü tamamlayıp 58 yaşınızın dolacağı 17.01.2029 tarihini beklemeniz gerekmektedir. Normal emeklilik için ise; 5075 prim günü tamamlayıp prim günün tamamlandığı tarihte emeklilik talebi verebilirsiniz. Bunun için doğum borçlanması yapıp 720 gün kazanabilir ve eksik olan 2225 günü (6 yıl eder) prim ödeyerek tamamlayıp 6 yıl sonra emekli olabilirsiniz. Eğer 5075 günü tamamlamaya giderseniz çalışmadan isteğe bağlı ödemeniz halinde sakın aralıksız 3.5 yıl ya da başka bir tabirle 1260 gün ödemeyin. Çünkü 1260 günü isteğe bağlıdan tamamlarsanız Bağ-Kur emeklilik şartlarına tabi olursunuz ki o zaman bu saydığım şartlardan emekli olmanız hayal olur. Bu nedenle önce 3 yıl sigortalı bir işte çalışmaya gayret edin ve kalan 3 yılı çalışmazsanız isteğe bağlı ödeyerek tamamlamanızda sakınca yok.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 02.10.1977 doğumluyum. 20.10.1996 sigorta başlangıç tarihim, toplam 3726 gün primim bulunuyor. 1997 yılında askere gittim. Acaba ben ne zaman emekli olabilirim? 5..322573 Nolu SMS
İşe başlangıcınıza göre 25 yıl, 56 yaş ve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz. 2099 gün daha prim ödeyerek 56 yaşınızın dolacağı 02.10.2033 tarihinde emekli olabilirsiniz. İşe giriş tarihiniz askerden önce olduğundan, askerlik borçlanması yapmanız emeklilik yaşınızı etkilemez. Ali Şerbetçi
Kamu Alacaklarının Tahsil Kanunu' Nun Süreleri Ve Torba Tasarı
27 Eylül’de Meclis'e sunulmuş ve halen Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülmekte olan Torba Kanun Tasarısı'nın 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yapması öngörülen değişiklikleri de bu yazımızda irdelemeye çalışacağız.
Yapılması öngörülen değişikliklerin en önemli olanları sürelerle ilgili değişikliklerdir.
İhtiyati hacze ilişkin dava açma süresi 7 günden 15 güne çıkartılmaktadır. Buna bağlı olarak (6183 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 15. maddesine atfı dolayısıyla) ihtiyati tahakkuka karşı tahakkuk sebep ve miktarına karşı dava açma süresi de 15 güne çıkmaktadır. Ancak burada ihtiyati tahakkuka karşı dava açılabilmesinin bu kararın icra edilmiş olması koşulunu da unutmamak gerekir.
Ödeme emirlerine karşı açılacak davalarda da süre 7 günden 15 güne çıkartılmaktadır. Buna bağlı olarak da kendilerine ödeme emri gönderilenlerin ödeme veya -dava açmadıkları takdirde- mal beyanında bulunma süresi de 15 güne uzamaktadır. Dava açanların ise davanın reddi halinde mal beyanında bulunma süresi de red kararının tebliğinden itibaren 15 güne çıkmaktadır.
Kamu alacaklarının teminatla güvencelendirilmiş olduğu hallerde kamu alacağı vadesinde ödenmediği takdirde, “borcun ödenmesi yoksa teminatın paraya çevrileceğine ilişkin ihtar yazısını” müteakip borçluya tanınacak ödeme süresi de 15 gün olarak belirlenmektedir.
Yine aynı şekilde borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları ellerinde bulunduran üçüncü şahısların bu malları idareye bildirme süresi de 7 günden 15 güne çıkmaktadır.
Bütün bunlar olumludur. Hele ülkemizde artık 9 veya 10’ar günlük bayram tatillerinin iyice sıklaştığı da dikkate alınırsa, 7 günlük sürelerin yetersizliği daha iyi anlaşılacaktır. Örneğin 2018 yılında da kurban bayramının dokuz gün olacağı şimdiden kesindir. Çünkü arefe günü, 20 Ağustos pazartesidir ve sonraki dört gün bayramdır. Bu gibi tatiller, davaya hazırlanma süresini yetersizleştirerek kişilerin yargıya başvuru haklarını olumsuz etkilemektedir.
Öte yandan sürelerin standartlaştırılması, çeşitli yazılarımızda da belirttiğimiz gibi hak kayıplarının önlenmesi açısından önemlidir. Ancak Torba Kanun Tasarısı standartlaştırma konusunda tam başarılı sayılamaz. Keşke kanun bu yönden taranarak standartlaştırılma sağlansaydı. Örneğin borçlu elinde haczedilen mallara karşı üçüncü şahsın istihkak iddiasının düzenlendiği 66. maddedeki süreler veya üçüncü şahsa borçlunun hak ve alacaklarının tespiti ve haczi amacıyla gönderilen ihbarnamelere karşı başvuru yollarını düzenleyen 79. maddedeki süreler de uzun bayram tatillerinden olumsuz etkilenen sürelerdir. Ancak buralardaki ve diğer süreler, maalesef uzatılmamıştır.
Bu nedenle öğrenciler, muhasebeciler, müşavirler ve avukatlar, yine bir sürü süreyi bilmek, izlemek ve hafızlarının bir bölümünü bu hususa ayırmak zorundadır. Serbest meslek erbabı boşuna “beyin amortismanı” diye tutturmuyor. Vergi mevzuatımızın bu karmaşıklığı karşısında, bence serbest meslek erbabına beyin amortismanını hızlandırılmış amortisman olarak tanımak gerekmektedir.
Bu arada anlamsız ve uygulanma olanağı hukuken ve fiilen olmayan hükümler de keşke bu tasarı ile kaldırılsa idi. Örneğin, ödeme emirleri aleyhine açılan davaların mahkemelerce 7 gün içinde sonuçlandırılacağını hükme bağlayan 58/3. madde gibi. Bumin Doğrusöz
İş Kazasında Bildiriminde Belirsizlik Mi Var?
EK/5 Madde hükümlerine tabi sigortalıların iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kollarından sağlanan yardımlardan yararlanabilmeleri için iş kazasının olduğu tarihten en az 10 gün önce tescil edilmiş olmaları ve sigortalılıklarının sona ermemiş olması, 5510 sayılı kanununa göre iş kazası veya meslek hastalığından dolayı geçici iş göremezlik ödeneği ödenmesi veya sürekli iş göremezlik geliri ya da malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından aylık bağlanabilmesi için prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması şartı aranır.
İş kazası ve meslek hastalığı halinde durum, kendilerince(EK/5 sigortalısı) veya işverenlerince(EK/5 yevmiyesini veren kişi) kolluk kuvvetlerine derhal, SGK’una da en geç 3 iş günü içinde bildirilir.
Kanun maddesi yukarıda yazıldığı şekliyle;
- İş kazasının olduğu tarihten en az on gün önce tescil edilmiş olmaları,
- Prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması,
- İş kazası ve meslek hastalığı halinde durum, kendilerince veya işverenlerince kolluk kuvvetlerine derhal,
- Kuruma (SGK) da en geç üç iş günü içinde bildirilir.
GENELGE UYGULAMAYA YÖNELİK KAFA KARIŞIKLIĞINI ÖNLER Mİ?
Ek /5. maddesinde belirtilen tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışan sigortalıların, iş yerlerinde bulundukları sırada meydana gelen olaylar iş kazası sayılacaktır.
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelen olayların yapılan işle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın iş kazası sayılması gerekmektedir.
5510/ 11. maddesindeki “sigortalının işini yaptığı yer” ifadesinden, sigortalının fiilen çalıştığı, yani esas işini gördüğü yerin anlaşılması gerekmektedir.
Ek/5 Kapsamında tarla işçisi kadın için emzirme izninden bahsetmemiz olabilir mi?
Tabi ki bu hak 4857 sayılı İş Kanununa tabi kadın sigortalılar için uygulanır. Oysa EK/5 statüsü çalışan hakkında 4857 sayılı İş Kanunundan söz edilemez.Dolayısıyla emzirme için izinden bahsedilemez.Sadece işveren insani yönden bu izni vermiş ise ,bu süreçte kaza meydana gelmişse olaya İş Kazası kavramıyla da yaklaşmak gerekir.
Örnek:
Tarla da çalışan işçi Ayşe(EK/5),öğlen dinlenme saatinde işverenden izin alarak köydeki çocuğuna emzirmeye giderken trafik kazası geçirmesi (Ölümlü/yaralanmalı).
Burada karşımıza çalışma alanından emzirme için köye giderken süre ve izin tayininde izlenen prosedür karşımıza çıkacaktır.
SGK soruşturmasında taraflarında ifadesiyle olay çözülecek,son noktayı SGK, uyuşmazlık olması halinde mahkemeler karar verecektir.
Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan EK/5 işçisinin tarla sahibi tarafından kiralanan minibüs yada traktör arkasında römark ile getirilip götürülme esnasında kaza olması, iş kazası içinde dikkate alınmalıdır.
O halde genelge de yer alan örneklere baktığımızda dar kapsam da EK/5 bahsedilmiş,konuyla ilgili uygulamaya yönelik EK/5 örneklerine dahi ulaşamıyoruz.
EK/5 tabi olanlar için 5510 sayılı Kanunun Kısa Vadeli Sigorta uygulamalarından İş Kazası bölümünde yazılı esaslardan yola çıkarak, yorumlama yapabiliyoruz.
İŞ KAZASI BİLDİRİMİ KENDİSİ Mİ? İŞVEREN Mİ? YAPMALIDIR!
İş kazasının bildirimi ve bildirim süresi Ek 5. maddesinin beşinci fıkrasında ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 35. maddesinde düzenlenmiştir.
Buna göre;
Kanunun Ek 5. maddede belirtilen tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışan sigortalıların ise kendilerince veya işverenlerince kolluk kuvvetlerine derhal, Kuruma da kazadan sonraki, 3 iş günü içinde bildirilmesi gerekmektedir.
Ek/5 Kapsamında çalışan sigortalının İş Kazası geçirmesi halinde kazayı kendilerince bildirilmesi isteniyor;
a) Tarla işçisi yada Ormanda çalışan işçi kazaya uğramış ise ,derhal kolluğa bildirecektir.O durum da bu iş nasıl yapar(İş Kazası bildirimi) tabi ki buna cevap veremeyiz.Hastaneye götürülmüş ise hastane Polisine ifade vermeli yada Hastane Güvenliğiyle, birlikte kolluk bilgilendirilmelidir.
b) Tarla sahibi ise, EK/5 sigortalısının bildirim yapıp yapmayacağını bilmediğinden bu konuda yeteri donanımı yoksa bildirimi kolluğa yapmayabilir.
c) EK/5 statüsünde olan kişi kaza da yaralanmışsa Genelge ekinde belirtilen formu doldurması ve 3 işgün süreyi geçirmemesi gerekir mi? İşte asıl belirsizlik burada yaşanıyor. İşçi bu bildirimi yapmazsa geçici yada sürekli iş göremezlik gelirinden mağdur olacaktır.Tarla sahibi de bu bildirim yapmakla yükümlü tutulursa sigortalı olmayan EK/5 işçisini sahiplenmiş olacaktır.Kusur varsa rucü olacaktır.
d.) 6331 sayılı Kanunda 2.Maddesinde muaf olunan bölümünde EK/5 işçisini çalıştıran Tarla sahibinin bildirim muafiyetine rastlanmıyor. İdari Para Cezası kime uygulanacaktır?
6331 sayılı Kanunun 2. maddesinde belirtilen istisnalar hariç iş kazası ve meslek hastalıkları bildirimleri yapılacaktır. Bildirimlerin süresi içerisinde yapılmaması halinde idari para cezası uygulanacaktır.
Konuyla ilgili olarak EK/5 çalıştıran işverenler içinde genel anlamda genelge de uygulamaya yönelik örnek ve bilgilere yer verilmemiştir.
SGK İl ve Merkez Müdürlükleri ,Hukuk servisleri EK/5 ile ilgili uygulamada yaşanan bu konudaki tereddütleri giderecek ünitelere iç yazı yada iç emir yazılarak çözüm yoluna gidilir. Vedat İlki
Türkiye’ Den Yurtdışındaki Yabancı Kişi Ve Kurumlara Yapılan Hizmetler Ve Katma Değer Vergisi
15.06.2012 tarihli R.G.’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6322 sayılı Yasa ile KVK’nın 10.maddesine eklenen (ğ) bendi ile, 15.06.2012 tarihinden itibaren uygulanmak üzere;
Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, iş yeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurtdışında yararlanılan mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi ve veri saklama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri ile - ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %50’sinin beyan edilen kurum kazancından indirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Keza, Gelir Vergisi Kanununun 89. maddesinin (1) no’lu fıkrasına (13) no’lu bent olarak eklenen aynı hükümle, gelir vergisi mükellefi olanlar için de bu indirim imkanı tanınmıştır. Bakanlar Kurulu %50’lik oranı, hizmet alanları itibarıyla sıfıra kadar indirmeye veya %100’e kadar artırmaya yetkilidir. Ancak Bakanlar Kurulu henüz farklı bir oran belirlemesi yapmamıştır. Öte yandan, bu bent hükmünün uygulanmasına ve denetimine ilişkin usul ve esasları belirlemeye ilgili bakanlıkların görüşünü almak suretiyle Maliye Bakanlığı yetkilidir. Maliye Bakanlığı bu yetkisine dayanarak konuyla ilgili esas ve usulleri yeni çıkacak olan (7) seri no’lu Kurumlar Vergisi Tebliğinde açıklamış ve ilgililerin görüşlerine sunmuştur. (İlgili Genel Tebliği 31.12.2012 gün ve 28514 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.) Anılan tebliğde yer alan usul ve esaslara göre uygulama şöyle olacaktır.
1- İndirimden yararlanma koşulları nelerdir?
a- İlgili kurumun ana sözleşmesinde yazılı asıl faaliyet konusu ile sunulan hizmetin aynı olması zorunludur.
b- Hizmetin, Türkiye’den münhasıran yurtdışı mukimi kişi veya kurum için yapılmış olması gerekir.
c- Faturanın (veya serbest meslek makbuzunun) yurtdışı mukimi kişi ve/veya kurum adına düzenlenmesi zorunludur.
d- Kazançların muhasebe kayıtlarında ayrıca gösterilmesi zorunludur.
e- 6322 sayılı GVK’nun 89.maddesinin birinci fıkrasına eklenen (13) no’lu bent hükmünde de aynı uygulama Gelir vergisi mükellefleri için getirilmiş bulunmaktadır.
f- İndirim kapsamındaki hizmetler:
- Mimarlık,
- Mühendislik,
- Tasarım,
- Yazılım,
- Tıbbi raporlama,
- Muhasebe kaydı tutma,
- Çağrı merkezi,
- Veri koruma hizmetleri,
- İlgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak sunulan eğitim ve sağlık hizmetleri
Sonuç ve Özet:
Gerekçesinde açıklandığı üzere; “hizmet ihracı” yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası rekabetçiliğinin artırılması, yeni ihracat alanlarının oluşturulması, istihdam imkanlarının yaratılması ve nitelikli işgücünün Türkiye’de istihdamının artırılarak sürdürülmesinin desteklenmesi amacıyla, yüksek katma değer yaratma potansiyeli olan hizmetler için yeni bir teşvik unsuru ihdas edilmiştir. Yurt dışında yerleşiklere yüksek katma değerli hizmet veren gerçek veya tüzel işletmelere vergisel açıdan teşvikler getirilmiştir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
Yurt dışındaki firmanın Türkiye’deki firmalara ürününü satması için piyasa araştırması, müşteri bulma gibi verilen hizmetler karşılığında Yurt dışındaki firma tarafından Türkiye’deki firmaya ödenen komisyonların KDV karşısındaki durumu nedir?
3065 sayılı KDV Kanunumuzun;
1/1 inci maddesinde, Türkiye de ticari, sınaî, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin vergiye tabi olduğu,
4/1 inci maddesinde, hizmetin teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,
6/b maddesinde, hizmet ifalarında işlemin Türkiye‘de yapılmasının, hizmetin Türkiye‘de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade ettiği,
11/1-a maddesinde, ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerin KDV den istisna olduğu,
12/2 inci maddesinde, bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için, hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiği, hüküm altına alınmıştır.
Aynı konu ile ilgili yayınlanan 26-30-113 No.lu tebliğlerde ayrıntılı örneklerle açıklanmıştır.
26 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin:
K – Hizmet İhracatı bölümünde konu şu şekilde açıklanarak örneklenmiştir:
Bilindiği üzere, daha önce yayımlanan 17 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin (A) bölümünde, hizmet ihracatı istisnasının esasları açıklanmış ve bu arada mümessillik, müşavirlik, mühendislik, gözetmenlik gibi hizmetlerin hizmet ihracına konu olabileceği belirtilmişti.
Ancak, Bakanlığımıza yansıyan olaylardan, söz konusu hizmet ihracatında istisna uygulaması ile ilgili olarak bazı tereddütlerin doğduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle 1 Ocak 1988 tarihinden geçerli olmak üzere uygulamaya aşağıdaki şekilde yön verilmiştir. Hizmet ihracatında katma değer vergisi istisnası uygulanabilmesi için aşağıdaki dört şartın birlikte gerçekleşmiş olması zorunludur denilerek sağlanan faydaların hizmet ihracatı olabilmesi 4 şarta bağlanmıştır.
Bunlar:
1. Hizmet Türkiye’de yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olmalıdır:
Yurt dışındaki müşteriden kasıt, hizmet sunulan kişinin ikametgâhı, iş yeri, kanuni ve iş merkezinin yurt dışında bulunması veya yurt içinde bulunan bir firmanın, yurt dışında kendi adına müstakil olarak faaliyet gösteren şube, acente, temsilci ve bürosunun olması gerekmektedir.
2. Fatura veya benzeri nitelikteki belge yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmelidir:
Yapılan hizmet ile ilgili olarak düzenlenecek fatura veya benzeri belgenin, yukarıda özellikleri açıklanan yurt dışındaki bir müşteri adına olması zorunludur.
3. Hizmet bedeli, döviz olarak Türkiye’ye getirilmelidir:
Yurt dışındaki müşteri için yapılan hizmete ait bedelin, Türkiye’ye döviz olarak getirilmesi zorunludur. İstisnadan yararlanacak olanın döviz alım bordrosu veya dövizin Türkiye’ye getirildiğini tevsik eden, kambiyo mevzuatına göre geçerli diğer bir belge ile bunu tevsik etmesi gerekmektedir.
4. Hizmetten yurt dışında yararlanılmalıdır:
İstisnanın uygulanabilmesi için, hizmetten, yurt dışında yararlanılmış olması gerekir. Diğer bir anlatımla, yurt dışındaki müşteri için verilen hizmetin bu müşterilerin, Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisinin olmaması gerekmektedir.
Örnek 5:
Türkiye’de yerleşik olan ve aracılık (tavassut) faaliyetinde bulunan (A) Şirketi, Japonya’da yerleşik bir firmanın mallarına Türkiye’de müşteri bulmaktadır.
Bu şirket aracılık (tavassut) faaliyetine ilişkin olarak, faturayı yabancı firma adına düzenlemiş ve hizmet bedelinin Türkiye’ye döviz olarak gönderildiğini döviz alım bordrosu ile tevsik etmiştir. Ancak, adı geçen şirketin yaptığı hizmetten Türkiye’de yararlanıldığından, bu hizmetin ihracat istisnası kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Tebliğde yer alan örnekler incelendiğinde, genellikle yurt dışına ihraç edilen mallarla ilgili olarak yurt dışındaki alıcılar için yapılan hizmetlerin istisna kapsamında mütalaa edildiği, Türkiye’ye ithal edilen mallara ilişkin olarak yurt dışındaki satıcılara yapılan hizmetlerin ise vergiye tabi tutulduğu görülmektedir.
Konu ile ilgili Gelir idaresinin B.07.0.GEL.0.54-5411 sayılı özelgesin de
Hizmetten yurt dışında yararlanılması, diğer bir ifadeyle, verilen hizmetin yurt dışındaki müşterinin Türkiye’deki faaliyetleriyle bir ilgisinin bulunmaması olarak açıklanmıştır.
Bu açıklamalar çerçevesinde ithalat ve ihracat komisyonlarının KDV uygulamaları karşısındaki durumu aşağıdaki şekilde belirlenecektir:
1) Türkiye’deki firmaların yurt dışına ihraç edecekleri mallar için yabancı firmalardan alınan aracılık hizmetleri yazınızda da belirtildiği üzere, ihraç konusu mal yurt dışında tüketileceğinden 30 Seri No.lu KDV Genel Tebliği uyarınca hizmet ihracı kapsamında değerlendirilecektir.
2) Yurt dışındaki firmaların Türkiye’ye ihraç edecekleri (Türkiye’ye ithal edilecek) mallar için Türkiye’deki firmaların yurt dışındaki müşterilere verecekleri aracılık hizmetlerinden, yabancı firma Türkiye’de tüketilecek mallar dolayısıyla Türkiye’de faydalanacağından hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmeyecektir demektedir.
Yine Gelir İdaresinin B.07.1.GİB.4.06.17.01-KDV-4:2010-14011-12-717 sayılı özelgesin de verdiğiniz hizmetlerden yurt dışında yerleşik firmaların Türkiye’de gerçekleşecek teslim ve hizmetleri için faydalanılması verdiğiniz temsilcilik ve danışmanlık hizmetlerinin hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmesi ve yüklendiğiniz katma değer vergilerinin iadesi mümkün bulunmayacağı belirtilerek bu gelirler için alınan faturalardan dolayı da KDV iadesi de talep edilemeyeceği beyan edilmiştir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu 26 nolu tebliğin konuyla ilgili (K) bölümü ile 30 sayılı tebliğin (A) bölümlerinde yer alan ve hizmet ihracı istisnasından yararlanma koşullarını belirleyen düzenlemelerin 3065 sayılı Kanunun 11 ve 12. maddelerine aykırı olmadığı yolunda kararlar vermiştir. Danıştayın, Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun ve Vergi idaresinin konuya ilişkin tutum ve kararları dikkate alındığında mükelleflerin konuya ilişkin işlemlerde yukarıdaki esaslar çerçevesinde hareket etmelerinde fayda bulunmaktadır. Nevzat Erdağ
http://www.nevzaterdag.com/hizmet-ihracati-hangi-halde-kdv-ye-tabi/
İşçi Arabulucuyla Alacağı Tazminatı Önceden Bilecek
Meclis’te kabul edilen İş Mahkemeleri Kanunu’yla birlikte çalışma hayatında köklü bir değişim yaşanacak. Artık dava açmadan önce arabulucuya gitmek şart. Peki yeni sistemin işçi ve işverene avantajları neler?
Geçtiğimiz hafta Meclis’te kabul edilen İş Mahkemeleri Kanunu’yla beraber çalışma hayatında önemli değişiklikler oldu. İşçi ve işveren sorunlarının çözümüne yönelik ‘arabuluculuk’ kavramı hayatımıza resmen girdi. Bugünkü yazımda işçiler açısından nelerin değiştiğini, bugünden sonra işverenlerin neler yapması gerektiğini belirteceğim...
DEĞİŞİKLİKTEN ÖNCE NASILDI?
Eski sistemde kıdem, ihbar, kötü niyet tazminatında zamanaşımı 10 yıldı. İşçiler işverenlere doğrudan alacak ya da işe iade davası açabiliyordu. İşverenler işçilerine doğrudan cezai şart, eğitim gideri avansın iadesi konularında dava açabiliyordu. İşe iade davasında işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti aylık ücret üzerinden belirleniyordu. İş sözleşmesi sonlanan işçi, işvereni bireysel alacağı nedeniyle şikayet ederek işyerinde teftiş yapılmasını sağlayabiliyordu.
ŞİMDİ NELER DEĞİŞTİ?
Şimdi Meclis’te kabul edilen İş Mahkemeleri Kanunu’yla beraber kıdem, ihbar, kötü niyet gibi tazminatlarda zamanaşımı 5 yıla indi. İşçiler, işverenlere doğrudan alacak ya da işe iade davası açamayacak. Bu alacaklar için önce arabulucuya başvurmak zorundalar. İşverenler de bu konularda dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorundalar. İşe iade davasında boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatı rakamsal olarak belirlenecek. İşe başlatma tarihi net bir şekilde mahkeme kararında ifade edilecek. İş sözleşmesi sonlanmış işçi işvereni bireysel alacağı için şikayet edemeyecek ve bu şikayet nedeniyle teftiş yapılamayacak.
Elinizi çabuk tutun
İşçiler eskiden 10 yıl öncesi için kıdem tazminatı davası açabiliyorlardı, şimdi açamayacaklar. Bu nedenle dava sayısında azalma yaşanması bekleniyor. Diğer yandan bugün bu tip davalar uzun sürdüğü için işçiler arabuluculuk sürecinde alacaklarının bir miktar altındaki parada bile işverenle anlaşabilecek.
Yeni davaya gerek yok
İşçiler işe iade davasını kazansalar bile hem boşta geçen süre ücretinin hem de işe başlatılmamaları halinde ellerine geçecek tazminatın ne kadar olması gerektiğini bilemiyordu. İşverenin daha düşük bir miktar ödemesi halinde yeniden dava açmak zorunda kalıyorlardı. Düzenlemeyle davaya gerek kalmadı ve rakamı da net bir şekilde bilebilme imkanı da doğdu.
İşverenin geçmiş endişesi azaldı
İşverenler geçmişin endişesini uzun süre hissetmeyecek, 5 yıllık geriye dönük alacaklardan sorumlu olacak. İşveren arabuluculuk sürecinde işçiyi ikna edebilecek ve yalnızca işçiye ödenen rakam ve arabuluculuk ücretini ödemek durumunda kalacak. Dava masrafları, vekalet ücreti gibi giderlerle karşılaşmayacak. Ayrıca işçisiyle anlaşabilirse haksız olduğu bir durumda dava açılmış olsaydı uğrayabileceği çok daha büyük bir zarara uğramamış olacak. Bunun yanında işverenler artık uzlaşmayla iş sözleşmesi feshine ve ikaleye daha çok başvurabilecektir.
Çalışanı mağdur etmeyecek
İşverenler işe iade sonrası yanlış bir hesap yapmaları halinde tekrar dava masraflarıyla karşılaşıyorlardı. Yeni düzenlemeyle bu husus dava sonucunda netleşeceği için mahkemede hesap konusunda kesin karar verilecek ve işverenler de kendi hataları nedeniyle hem işçiyi mağdur etmeyecek, hem de ilave dava masrafıyla karşılaşmayacak. İşverenlerin eski işçileri nedeniyle uykuları kaçmayacak. Bu işçilerin alacakları nedeniyle teftiş söz konusu olmayacak. Okan Güray Bülbül