Mehmet Özdoğru
Vergi Tarhiyatı İçin Tespit Şartı Var Mı
I-GİRİŞ
Son yıllarda vergi idaresi tarafından mükelleflere özel usulsüzlük cezası kesilerek bu cezalar yine mükelleflere tarh ve tebliğ edilebilmektedir. Öyle ki bu cezalar gerek yaygın denetim tip tutanaklarına göre veya zaman zaman da vergi inceleme raporlarına dayalı olarak mükelleflere tarh ve tebliğ edilebilmektedir. Vergi inceleme raporlarına dayalı olarak önerilen bu cezalı tarhiyatlar için tarhiyat öncesi uzlaşma talep edilerek bu cezalar makul bir rakama çekilerek üzerinde uzlaşma sağlanabilmektedir. Ancak, vergi dairesi tarafından yapılan cezalı tarhiyatlarda ise cezanın dayanağı yoklama fişi veya “yaygın denetim tip tutanağı” olması nedeniyle bu tür cezalar genellikle vergi usul kanunun 376. Maddesi kapsamında indirim konusu yapılarak cezanın 1/3’ü indirilebilmektedir. Doğal olarak bu tür cezalarda VUK 376. Madde de yer alan indirim yerine, tarhiyat öncesi uzlaşma talep edilmesi daha uygun bir yol olarak gözükmektedir.
Zaman zaman da VUK 371. madde talepli olarak verilen beyannamelere hem usulsüzlük cezası ve hem de aynı anda özel usulsüzlük cezası kesilebilmektedir. Fiilin tek olmasına karşın kesilen ceza sanki iki ayrı fiil varmışçasına iki ayrı ceza kesilmektedir. Pişmanlıkla verilen beyannamelere farklı iki cezanın kesilmesi de ayrı bir tartışma konusudur. Bu konuda yargıya intikal eden birçok dosyada açılan davalar mükellefler lehine neticelenmektedir. Örneğin, en son verilen bir vergi mahkemesi kararından Zonguldak Vergi Mahkemesi E:2008/496-K:2008/894 sayılı kararında bir mükellefin pişmanlıkla verdiği 2007 yılı gelir vergisi, 200712. dönem KDV ve 2008 yılı 1 dönem geçici vergi beyannameleri için pişmanlıkla verilmesi üzerine vergi dairesi özel usulsüzlük cezası kesmiştir. Öte yandan, dosya kapsamında mükellefe kesilen cezalar şu gerekçelerle ortadan kaldırılmıştır(1):
“Bu durumda; yukarıda yazılı yasal düzenlemeye göre mükellef hakkında bilgi vermeme fiilinden dolayı özel usulsüzlük cezası uygulanabilmesi için öncelikle bu bilginin yetkili makamlarca yazılı olarak istenilmesi, buna ilişkin yazıda münasip bir süre tayin edilmesi, süresinde cevap verilmediği veya eksik veya yanıltıcı mahiyette bilgi verildiği takdirde haklarında kanunun ceza hükümlerinin uygulanacağı hususunun yazılı olarak tebliği gerekli olduğu halde, idarece bu gereğe uyulmadığı ve kanunda belirtilen ve ceza kesmeyi gerekli kılan unsurlar mevcut olmadan, söz konusu bildirimin gerekçesiyle davacı adına kesilen özel usulsüzlük cezalarında yasal isabet görülmemiştir.”
Bu çalışmamızda daha çok kesilen cezanın uzlaşma konusu edilmesi veya VUK 376. Madde indiriminden ziyade fiilin cezayı gerektirip gerektirmediği yönlerine ağırlık verilerek kesilen cezanın hukuken geçerli olup olmadığı yönleri incelenecektir.
II-CEZAYI GEREKTİRİR FİİLİN KAVRANMASI
213 sayılı VUK’nunda ceza kesilmesinin koşulu madde hükmünde yer verilen belgelerin düzenlenmediğinin, kullanılmadığının ve bulundurulmadığının saptandığına ilişkin hukuken geçerli bir tespitin mevcut olması esası ilkesi geçerlidir. Özellikle özel usulsüzlük cezalarında bu cezanın tarh edilebilmesi için yasada yer alan belgelerin tanzim edilmediğinin somut olarak saptanması zorunludur. Genellikle idari cezalarda da geçeri olan ilke, cezayı gerektiren fiilin bütün unsurlarıyla fiil tamam olmadan failin cezalandırılamayacağı yolundaki ceza hukuku ilkesi gereğince varsayım yada kıyas yoluyla ceza uygulanması olanağı bulunmadığından mükellefler adına kesilen özel usulsüzlük cezalarında isabet görülmemektedir.
Diğer bir ifade ile VUK’nun 353/1 md. Hükmüne göre özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için, satılan emtianın veya yapılan işin hem satıcısının ve hem de alıcısının ile tespiti zorunludur(2).
Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen bir kararda yer alan gerekçe aynen şöyledir:
“Bu nedenle özel usulsüzlük cezasını kesilmesini öngören ve bu cezanın kesilmesine ilişkin koşulları düzenleyen yasa hükmünde belirtilen unsurlar uyuşmazlık konusu olayda bir arada gerçekleşmemiş bulunduğundan idari cezalar için de geçerli olan “cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam olmadan failin cezalandırılamayacağı” yolundaki genel ceza hukuki ilkesinin varsayım ya da kıyas yolu ile ceza tayinine olanak tanımadığı, dolayısıyla yükümlü adına kesilen özel usulsüzlük cezasının usul ve yasaya uygun olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.”
Gerek vergi mahkemeleri tarafından verilen en son kararlarda ve gerekse Danıştay tarafından verilen pek çok kararlarında konu artık müstakar hale gelmiş bulunmaktadır. Bütün kararlarda cezayı gerektirir fiilin bütün unsurları ile tamamlanması ve tespiti esas alınmaktadır. Böylece ceza kesilebilmesi için cezayı gerektirir fiilin bütün unsurları ile vücut bulması gerekecektir.
III-BİR TESPİTTE TUTANAK İLE (3) AYRI MÜŞTERİYE YAPILAN SATIŞLAR İÇİN BELGE DÜZENLENMEDİĞİ İDDİASI İLE HER BELGE İÇİN AYRI AYRI ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI KESİLMESİ
Yapılan bir denetimde mükellef üç ayrı müşteriye yapılan satış nedeniyle belge vermediği tespit edilerek her bir belge için özel usulsüzlük cezası tarh edilerek mükellefe tebliğ edilmiştir. Konuyu yargıya yansıtan mükellef açtığı dava sonucunda yerel mahkeme aşağıdaki gerekçelerle tarhiyatı terkin etmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Olayda tek bir tutanakta yer alan bilgilerin her biri ayrı bir tespit sayılıp, bunlar için ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilmiştir. 1.4.2000 günlü tutanakta üç ayrı nihai tüketiciye yapılan ekmek satışı için ödeme kaydedici cihaz fişi düzenlenmediği tespit edilmiş, düzenlenmeyen ödeme kaydedici cihaz fişi sayısı dikkate alınarak (30.000.000*3) 90.000.000 lira özel usulsüzlük cezası kesildiği anlaşılmıştır. Ancak ortada aynı nitelikte birden fazla belgenin düzenlenmemesine ilişkin tek bir tespit bulunduğundan, tespit sayısı esas alınarak sadece bir özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerekirken ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilmesinde isabet görülmüştür.”(3).
Özetle yıllardır yaygın denetimlerde tek bir tutanak ile birden çok müşterilere fatura, perakende satış fişi, yazar kasa fişi vb. belge düzenlenmediği gerekçesiyle kesilen özel usulsüzlük cezaları tek fiil sayılarak birden çok kişiye özel usulsüzlük cezası kesilmesi konusu artık yerleşik bir karar haline gelmiştir(4).
IV-BİR BÖLÜM MAL ALIMININ SAHTE BELGE İLE BELGELENDİĞİ GEREKÇESİ İLE ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI KESİLEBİLMESİ İÇİN HEM ALICIDA HEM DE SATICIDA TESPİT YAPILMASI GEREKLİLİĞİ
Uygulamada vergi incelemeleri sırasında bir kısım emtia alımının sahte belge ile belgelendirildiği gerekçesiyle mükellefe özel usulsüzlük cezası kesilebilmektedir. Ceza kesilmesi sırasında inceleme elemanları toplam belge tutarı üzerinden 213 sayılı VUK’nun 353/1 md. Hükmüne göre %10 tutarında özel usulsüzlük cezası kesilmesini önermektedir. Sonuçta, bu şekilde kesilen ceza bir takvim yılı içerisinde örneğin 2008 yılı için 68.000 YTL tavana kadar kesilebilmektedir. Sonuçta bu tür cezalarda tespit açısından gerek alıcı ve gerekse satıcılar cephelerinde ayrı ayrı tespit edilmesi ve buna göre ceza kesilmesi gerekecektir. Sadece alıcı mükellefin alış kayıtları üzerinden hareket edilerek ceza kesilmesi hukuka uyarlı görülmemektedir(5).
“Özel usulsüzlük cezası kesilmesine dayanak alınan maddede öngörülen nitelikte ve davacı şirketin emtia alımında kullandığı faturaların içeriği itibariyle gerçek olmadığına dair bir tespit yapılmamıştır. Bu durumda idari cezalar için de geçerli olan, cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam olmadan failin cezalandırılamayacağı yolundaki ceza hukuku ilkesi gereğince de varsayım ya da kıyas yoluyla ceza uygulanması olanağı bulunmadığından davacı şirket hakkında kesilen özel usulsüzlük cezasında isabet görülmemiştir.”(6).
V-ÖZET VE DEĞERLENDİRME
Gelir İdaresi Başkanlığı, bütün vergi dairesi başkanlıklarına bir genelge yollayarak bundan böyle yerleşik hale gelen Danıştay kararları ile ilgili olarak özellikle yaygın vergi denetimlerinde bir tutanak ile birden çok belge düzenlenmediği iddiası ile özel usulsüzlük cezası kesilmesinin önlenmesi duyurulmalıdır. Yaygın denetimlerde bu tür tutanaklar yerine daha somut ve gerçekçi tespitlerin yapılması hedef alınmalıdır.
Diğer taraftan gerek vergi incelemelerinde ve gerekse benzeri denetimlerde rastlanılan bir kısım emtia alımı dolayısıyla sahte belge iddiası ile tutanaklar veya raporlar düzenlenebilmektedir. Bunun sonucu olarak da sadece alıcı mükellef nezdinde düzenlenen tutanaklara istinaden özel usulsüzlük cezaları kesilebilmektedir. Oysaki böyle bir mal alım-satımı ilişkisinde özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için her iki mükellef cephesinde ayrı ayrı tespitlerin yapılarak buna göre ceza kesilip kesilmeyeceğine karar verilmesi en rasyonel bir uygulama olacaktır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
(1) Zonguldak Vergi Mahkemesinin vermiş olduğu E:2008/496-K:2008/894 sayılı kararı.
(2) Dnş. 4. D. 14/10/20006 gün ve E:2006/2999-K:2006/2298 sayılı kararları
(3) Dnş. 4. D. 12/4/2001 gün ve E:2001/657-K:2001/1510 sayılı kararları
(4) Dnş. 4. D. 6/10/1988 gün ve E:1987/6098-K:1988/3361 sayılı karar
(5) Dnş. 4. D. 12/4/2001 gün ve E:2001/656-K:2001/1511 sayılı karar
(6) İzmir 4. Vergi mahkemesi, 26/11/2007 gün ve E:2007/645-46-K:2007/1261-62 sayılı kararları.
Yurt dışındaki iş kazasında da yardım alınır
İş kazası, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle, görevli olarak başka bir yere gönderilmesi nedeniyle, kadın çalışanların süt izinlerinde veya işverenin sağladığı taşıtla işe geliş ve gidişi sırasında uğradığı kazadır. İş sağlığı ve güvenliğinde temel politika, iş kazalarının oluşmadan önlenmesi olmakla birlikte iş kazası meydana gelirse kişinin bu kazanın sonuçlarından hem madden hem manen en az zararla kurtulması amaçlanmaktadır. Bu nedenle iş kazasında önleyici politikaların yanı sıra tazmin edici ve giderici politikalar da bir arada yürütülmektedir.
Her şeyden önce sağlık
Kişinin iş kazasına uğraması halinde, diğer bütün giderici ve tazmin edici yardımlardan önce sağlığının eski düzeyine kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bunun için çalışanın iş kazasına uğraması halinde genel sağlık sigortasından, sigortalıya tüm sağlık yardımları sağlanmaktadır. Bu kapsamda, sigortalıya acil sağlık hizmetleri; ilk yardım ve tıbbi anlamda acil yardım kapsamında yapılması gereken her türlü yardım, teşhis ve tedavi hizmetleri; klinik muayeneler, laboratuvar tetkik ve tahlilleri, tıbbi müdahale ve tedavileri, hasta takibi, rehabilitasyon hizmetleri, organ, doku, kök hücre nakli, hücre tedavileri, tedavi için gerekli ilaç, araç ve gereçlerin sağlanması; kan ve kan ürünleri, kemik iliği, aşı, ilaç, ortez, protez, tıbbi cihazlar ve gerekiyorsa tedavi için başka yere gönderilme Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmaktadır.
Sigortalı çalışamadığı sürece ücreti SGK’dan alır
Sigortalı kazaya uğradıktan sonra tedavi sürecinin sonuna kadar geçici iş göremezlik ödeneği almaya hak kazanır. Kaza ve akabinde tedavi sonucunda kişinin meslekte kazanma gücünü en az yüzde on kaybetmiş olduğunun tespiti halinde ise geçici iş göremezlik ödeneğini müteakip kişiye sürekli iş göremezlik geliri bağlanır. Geçici iş göremezlik ödeneği, sigortalı yatarak tedavi görüyorsa günlük kazancının yarısı, ayakta tedavi görüyorsa günlük kazancının üçte ikisi kadardır. Sürekli iş göremezlik geliri ise kişinin meslekte kazanma gücü kaybına bağlı olarak en fazla aylık kazancının yüzde yetmişi oranında olacaktır. Fakat ne var ki çoğu zaman kişinin iş kazası nedeniyle uğradığı zarar sadece sosyal güvenlik yardımlarıyla karşılanmayacak düzeyde olmaktadır. Bu durumda ise karşılanmayan bölüm işverenin iş kazasında kusurlu olması halinde işverenden maddi tazminat olarak dava yoluyla talep edilmelidir. Mahkeme yaptığı incelemede, kazanın doğurduğu tüm zararı bilirkişiler aracılığıyla hesaplatmakta, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yaptığı ve yapacağı ödemeleri belirli değerler üzerinden tespit etmekte, bakiye zararın kusuru oranında işverenin ödemesine hükmetmektedir.
Tazminat nasıl belirlenir?
İşverenin ödemekle yükümlü tutulacağı tazminat hesaplanırken sadece bu kişinin Türkiye’de çalışsaydı alacağı emsal ücrete göre hesaplama yapılmamaktadır. Sigortalının alacağı tazminat yurt dışında çalıştığı dönem bakımından kazaya uğradığı işin muhtemel bitme süresi de gözetilerek yurt dışında aldığı ücretine göre, sonrası dönem yani yurt dışındaki işinin bitip yurda döndükten sonraki dönem bakımından ise ilgili meslek odalarından öğrenilecek olan yurt içerisindeki emsallerinin aldığı ücrete göre hesaplanmaktadır.
Hak sahipleri de yardım alır
İş kazası sonucunda çoğunlukla sadece sigortalının kendisi değil bakmakla yükümlü olduğu kişiler de zarara uğramakta, iş kazasından olumsuz etkilenmektedir. Bu durumu öngören kanun koyucu, sigortalının iş kazası sonucu ölmesi halinde eşine, çocuklarına ve duruma göre ana ve babasına da gelir bağlanmasını emretmiştir. Ölüm geliri denilen bu gelir, sigortalıya yaşaması halinde bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinin belirli oranlarda bakmakla yükümlü olduğu kişilere dağıtılmasıdır. Eşe duruma göre yüzde 50 ile yüzde 75 oranlarında, çocukların her birine yüzde 25 oranında, artan pay olursa ana ve babaya yüzde 25 oranında gelir bağlanır. Ana ve babanın gelir alabilmesi, kendilerinin aylık gelirlerinin asgari ücretin net tutarının altında kalmasıdır. Bu gelirlerin yanı sıra sigortalının ölmesi halinde, hak sahiplerine cenaze giderleri ve kız çocuğun evlenmesi halinde evlenme ödeneği verilmektedir.
Yurt dışındaki iş kazaları...
5510 sayılı Kanun’a yurtdışında iş kazasına uğrayanlar belirli koşullar altında sigorta yardımlarından yararlanabilir. Kural olarak sigortalılar, Türkiye’de yaşadıkları ve hizmet akdine göre çalıştıkları takdirde sosyal sigorta haklarından yararlanır. 506 sayılı Kanun döneminde, sigortalının ülke dışında meydana gelen iş kazası nedeniyle, bu kazanın sonucuna bağlanan yardımlardan yararlanabilmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’na yükümlülükler getiren sosyal güvenlik sözleşmesi veya kısa vadeli sigorta kollarını da kapsayan topluluk sigortaları bulunması halinde mümkün olabilmekteydi. Fakat 5510 sayılı Kanun bu konuda farklı bir düzenleme getirmiş olup, işverenlere ikili sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde çalıştıracakları Türk işçiler için kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası primi ödeme zorunluluğu getirdi. 01.10.2008 tarihinden sonra, sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçiler kısa vadeli sigortaya tabi oluyor. Bu işçilerin kazaya uğraması halinde sosyal güvenlik yardımlarından yararlanabiliyor. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/yurt-disindaki-is-kazasinda-da-2534732/
Yeni İşe Girenin İşsizlik Maaşı Yanmaz!
İşsizlik sigortasından maaş alan bir kişi maaş alma süresi tamamlanmadan yeni bir işe girerse hak kaybına uğramaz. Bu kişi yeni işinden istifa etse bile daha önce hak ettiği işsizlik maaşını almaya devam edebilir.
İşsizlik sigortası işsiz kalan kişilerin can simidi konumunda. Peki, işsizlik maaşı alırken işe giren kişinin başına neler geliyor? Tekrar işsizlik maaşı alabiliyor mu? Bugünkü yazımda işsizlik maaşı alan kişilerin haklarından ve tekrar işsizlik maaşı alınıp alınamayacağını açıklayacağım. Bir kişinin işsizlik sigortasından maaş alabilmesi için iki şart vardır. Bunlardan ilki işten ayrılma nedeninin kanunda belirtilen nedenlerden biri olmasıdır. İşverenin işten çıkarttığı kişiler işsizlik maaşı alabilirler. Ancak ahlak ve iyi niyet kurallarına uymadığı için işveren tarafından işten çıkartılan kişiler işsizlik maaşı alamaz. İstifa edenler de işsizlik maaşına hak kazanamaz.
Kayıtdışı tespit edilirse...
İşsizlik maaşı alan bir kişinin iş bulması halinde maaşı kesilir. İşsizlik maaşı alırken iş bulan ancak sigortasını yaptırmayan yani kayıtdışı çalışan bir kişi, işsizlik maaşı almaya devam eder. Ancak ileride bu durum tespit edildiğinde İŞKUR bu kişiye ödenmiş maaşları faiziyle birlikte geri ister. Dolayısıyla kayıtdışı çalışan ve aynı anda işsizlik maaşı alan bir kişi, ileride faiziyle haksız aldığı aylıkları geri ödemek durumunda kalır.
Süresi çok önemli
İşsizlik sigortasından maaş alırken iş bulan bir kişi, bulduğu bu yeni işten ayrılırsa yeniden işsizlik sigortasından maaş alabilir. Ancak bu durumda yeni işinde ne kadar süreyle çalıştığı önemli hale gelir.
İstifa etse bile alabilir
İşsizlik maaşı alırken işe giren kişi, bu işinden istifa ederek ayrılsa bile daha önce hak etmiş olduğu işsizlik maaşını almaya devam edebilir. Normalde istifa eden bir çalışan işsizlik maaşı alamazken, işsizlik maaşı alırken işe giren ve maaş alma hakkı bulunan bir kişi, istifa etse bile eski hakkını almaya devam edebilir. İşsizlik maaşı alırken işe giren ve işe girmeden önce 6 ay işsizlik maaşı almayı hak etmişken 2 ay maaş aldıktan sonra işe giren bir kişi, bu işinde 3 yıl çalışır ve 10 ay işsizlik maaşı almaya hak kazanırsa 4 ay değil, 10 ay boyunca işsizlik maaşı alabilecektir. Dolayısıyla maaş alırken işe giren ve tekrar maaş hak edecek kadar çalışan bir kişi artık yeni şartlarına göre maaş almaya başlar.
İŞKUR’un teklifi reddedilmez
Kişinin mesleğine uygun, son çalıştığı işin ücret ve çalışma koşullarına yakın bir iş bulunmuşsa ve işyeri de ikamet ettiği belediyenin mücavir alan sınırları içerisindeyse, İŞKUR’un bulduğu işi kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde İŞKUR bu kişinin işsizlik maaşını kesebilir.İşsizlik maaşı alan kişilerin önerilen işleri kabul etmeleri gerekmektedir.
Yeni işten korkmayın
İşsizlik maaşını kaybetmek istemeyen kişilerin maaş alırken iş arama konusunda çok da gönüllü olmadığı düşünülüyor. İşsizlik maaşında kazanılmış hakkın kaybedilmediğinin bilinmesi maaş alan kişilerin işe girmekten korkmamasını sağlayacaktır.
Hak kaybına uğramaz
Örneğin 1 Ocak 2017’de işsizlik maaşı almaya başlayan kişi, 1 Mart’ta yeniden işe girerse ve 1 Mayıs’ta da bu işinden ayrılırsa, işsizlik maaşının kalan 8 ayını almaya devam edebilir. İşsizlik maaşı alan bir kişi maaş alma süresi tamamlanmadan yeni bir işe girerse hak kaybına uğramaz. Okan Güray Bülbül
Evlilikten İşten Ayrılanlar Çalışabilir
Evlenme nedeniyle işten ayrılan ve kıdem tazminatı alan kadın işçinin her zaman bir başka yerde çalışma hakkı vardır ve çalışmasına ilişkin bir engelleme yapılması mümkün değildir. Aldığınız tazminatı geri ödemezsiniz.
■ İşe giriş tarihim 15.09.2002. Tam zamanlı olarak haftada 5 iş günü çalışıyorum. Emeklilik tarihim nedir? 3600 günü tamamlasam bile başlangıçtan dolayı 15 yılda emekli olmam mümkün mü? 5...877309 Nolu SMS
15 yıl, 3600 prim günden emekli olabilmek için işe giriş tarihinizin 08.09.1999 tarihinden önce olması gerekmektedir. Çünkü bu tarihten sonra işe başlayanların yaştan emekli olabilmeleri için 25 yıl sigortalılık süresi, kadın ise 58, erkek ise 60 yaş ve en az 4500 prim gün sigorta ödemiş olmaları şartı vardır. Yine 08.09.1999 tarihinden sonra işe başlayıp tam emekli olabilmek için kadın ise 58, erkek ise 60 yaş ve 7000 prim günü ödemiş olmak gerekmektedir. Dolayısıyla sizin de girişiniz 2002 yılı olduğundan, yukarıda saydığım şartlara tabisiniz.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 01.10.1985 tarihli sigorta girişliyim. 3600 günüm mevcut. Sigortam devam etmekte. Bu şartlar altında emekli olabilir miyim? 5...889733 Nolu SMS
İşe başlama tarihinize göre 25 yıl, 49 yaş ve 5300 prim gün şartlarına tabisiniz. İşe giriş askerden sonra ise 4.5 aylık askerlik borçlanıp 25 yıl, 48 yaş ve 5225 prim gün şartlarına tabi olabilirsiniz. 3600 prim günden ve hangi yaşta emekli olabileceğinizi hesaplamamız için doğum tarihinizi bilmemiz gerekiyor. Çünkü 55 yaşınızı hangi tarihte tamamladığınızı bilmeliyiz ki yaş-kademe hesabını ona göre yapalım. Ali Şerbetçi
SGK Ertelenen Prim Ödemeleri
— 2016 yılı Aralık ayına ait ertelenen sigorta prim tutarının 2017 yılı Ekim ayı sonunda (31/10/2017 tarihine kadar),
— 2017 yılı Ocak ayına ait ertelenen sigorta prim tutarının 2017 yılı Kasım ayı sonunda (30/11/2017 tarihine kadar),
— 2017 yılı Şubat ayına ait ertelenen sigorta prim tutarının ise 2017 yılı Aralık ayında (26 Aralık 2017 tarihine kadar)
Ödemeyi Unutmayınız!
687 Prim Desteğinde İşçiye Yapılan Haksızlık
Özel inşaatlarda çalışan işçilerin vergilendirilmesi
193 sayılı GVK’nun 64.maddesi hükmünde, “diğer ücretler” konusu açıklanmıştır. Maddenin 3.fıkrasında, özel inşaat sahiplerinin ücretle çalıştırdığı inşaat işçileri, “diğer ücret” olarak vergi kapsamına alınmıştır. Buna göre, özel amaçlı yapılan inşaatlarda çalışan işçiler “diğer ücret” kapsamında vergilendirilmektedir. Diğer ücretler kapsamında vergiler, her yıl Şubat ayında ödenebilmektedir.
Diğer ücretlerin vergileme biçimi ve kimlerin bu usule göre vergilendirileceği konuları, 193 sayılı GVK’nun 64.md. hükmünde belirlenmiştir.
Bilindiği üzere, diğer ücretler gerçek ücretlerin aksine yıllık bazda tahakkuk ettirilen ve her yıl Şubat ayı içerisinde tarh edilerek Şubat ve Ağustos aylarında ödenmesi gereken bir ücret vergileme biçimidir. GVK’nun 109 md. hükmü gereği diğer ücretlerde tarh zamanı hizmetin ifa olunduğu bütçe yılının 2.ayında yapılarak tahakkuk ettirilmektedir. Ödemeler ise yine bütçe yılının Şubat ve Ağustos aylarında gerçekleştirilmektedir.
Kişisel ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşan konut veya kişisel ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşmamakla birlikte işyeri ya da mesken veya dükkan şeklinde yapılan inşaatlar, ticari organizasyon kapsamında yürütülüyorsa, gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti oluşturulmalıdır. Ticari organizasyon dışında kalan ve kazanç temin etmeye yönelik bulunmayan inşaatlar, özel inşaat olarak nitelendirilmektedir. Bu kapsamda, özel inşaatlarla ilgili olarak Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanca ilişkin hükümlerinin uygulanmaması ve bu faaliyetler için mükellefiyet kaydının aranılmaması gerekir. Ayrıca özel inşaatların ticari faaliyet kapsamında değerlendirilmemesi nedeniyle, bu inşaatlarda çalıştırılan işçilerin ücretlerinin, GVK’nun 64.md. hükmü gereğince diğer ücret olarak vergilendirilmesi, diğer ücretli olarak çalıştırılan işçilerin hizmetin ifa olunduğu takvim yılının 2.ayında; takvim yılı içinde işe başlamış iseler işe başlama tarihinden itibaren 1 ay içinde Vergi Dairesi’ne başvurarak vergi karnesi üzerinde vergilerini tarh ettirmeleri gerekmektedir.
Sonuç olarak,
1- Yapılan inşaatların kişisel ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşmaması ve kazanç sağlama amacı taşımaması halinde, özel inşaat olarak kabulü gerekir.
2- Ticari amaç güdülerek, birden çok konut yapımı ve satımı halinde bunların bir tür emek ve sermaye organizasyonu içerisinde yürütülmesi durumunda ticari nitelik taşıyarak gerçek usulde gelir vergisi kaydı açılması gerekir. Bu durumda, 213 sayılı VUK’nun hükümlerine göre, defter tasdiki, fatura basımı ve aylık KDV, muhtasar ve 3’er aylık dönemlerde geçici vergi beyannameleri verilmelidir. Öte yandan, yıllık gelir vergisi beyannameleri her yıl Mart ayında verilecektir.
3- Kişisel ihtiyaç için yapılan özel ihtiyaçların gerçek usulde gelir vergisi kaydı açılmaması gerekir. Belediyeden alınan inşaat ruhsatı kapsamında sadece SGK’ya işçilik bildirmesi gerekecektir. Çalışan işçilerin ise Vergi Dairesi’nden diğer ücret vergi karnesi alması gerekir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-Ozel_insaatlarda_calisan_iscilerin_vergilendirilmesi-14501.htm
Sağlık Yardımından Yararlanma Hangi Durumlarda Sona Erer?
Ülkemizde 01.01.2012 tarihinden itibaren başlayan zorunlu genel sağlık sigortası uygulamasının sağlık yardımlarından yararlanma bakımından bir zorunluluk oluşturması sigortalılığın bu bakımdan da ayrı bir önem kazanmasına yol açmış bulunuyor. Sigortalılık ve aylık ve gelirlerden yararlanma olgusu genel sağlık sigortasından yararlanmayı da sağlıyor. Ancak bunların şartları bulunuyor.
Kimi hallerde sigortalılığın sona ermesinden itibaren 10 gün kimi hallerde 10+90 gün ve kimi hallerde ise sigortalılık veya aylık ve gelir alma benzeri hallerin sona ermesinde itibaren GSS hakkı da sona eriyor.
Bir önceki yazımızda sigortalılıkları bittikten sonra 10 gün, 10+90 gün daha sağlık yardımlarından yararlanma hallerine değinmiştik.
Bu hak SSK, Bağ-Kur ve 4/c sigortalıları gibi zorunlu kapsamdaki sigortalılar için söz konusu olmaktaydı.
Bugün de sigortalılık veya aylık veyahut gelir alma gibi hallerin bitiminden itibaren sağlık yardımından yararlanma hakkının derhal sona ereceği durumlara değineceğiz.
Bu durum önemli zira kişi başka birinin bakmakla yükümlü olduğu kişi konumunda değilse hakkın bitiminden itibaren GSS yükümlüsü olarak SGK’ya GSS primi ödeme zorunluluğu başlamış oluyor.
Genel Sağlık Sigortalılığının Bittiği Tarih İtibariyle Sağlık Hizmetlerinden Yararlanma Hakkı Sona Erenler;
- İsteğe bağlı sigortalılar ve isteğe bağlı iştirakçiler,
- Polis Meslek Eğitim Merkezlerinde (POMEM) polislik eğitimine tabi tutulan adaylar, Milli Savunma Üniversitesi ve Polis Akademisi ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi öğrencilerinden göreve naspedilmeyerek öğrenciliği sona erenler,
- Çıraklar, stajyerler, kamu kurum ve kuruluşları tarafından desteklenen projelerde görevli bursiyerler, Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesine tabi olarak kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerden aylık prime esas kazanç tutarı, günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katından fazla olmayanlar,
- Türkiye İş Kurumu tarafından düzenlenen meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimine katılan kursiyerler,
- Tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışan ek-5 Tarım sigortalıları,
- Ticari taksi, dolmuş ve benzeri nitelikteki şehir içi toplu taşıma aracı işyerleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenen alanlarda kısmi süreli iş sözleşmesiyle bir veya birden fazla kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içerisinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olan kişiler,
- Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar
- Türkiye’de ikamet eden Türk vatandaşlarının Türkiye’de ikamet etmeyen ve İçişleri Bakanlığı veya Dışişleri Bakanlığı tarafından Türk soylu olduğu bildirilenlerin ana, baba, eş ve çocukları,
- İçişleri Bakanlığı veya Dışişleri Bakanlığı tarafından Türk soylu olduğu bildirilenlerden çalışma izni muafiyetine sahip olanlarla bunların ana, baba, eş ve çocukları,
- 2925 sayılı Kanuna tabi Tarım SSK sigortalıları
- Aylık gelirleri asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar,
- Uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanınan kişiler,
- 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
- 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre şeref aylığı alan kişiler,
- 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
- 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
- 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden ücretsiz faydalanan kişiler ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar,
- Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık alanlar,
- 442 sayılı Köy Kanununun ek 16 ncı maddesine göre aylık alan kişiler,
- 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
- Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan kişiler,
- 4447 sayılı Kanun gereğince işsizlik ödeneği, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneği ve ilgili kanunları gereğince kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılan kişiler,
- Emekli (yaşlılık, malullük) aylığı alanlarla sürekli işgöremezlik geliri alanlar,
- Ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler,
- Avukatlık stajı kapsamında GSS’li olanlar,
- 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hükümlerine göre hakkında koruyucu tedbir kararı verilen kişilerden bu kapsamda genel sağlık sigortalısı yapılanlar,
- 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu kapsamına göre hizmet öncesi eğitime alınanlardan bu kapsamda genel sağlık sigortalısı yapılanlar,
- Uluslararası Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşmaları kapsamında Türkiye’de eğitim ve öğretim gören yabancı uyruklu misafir askeri personel ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinden, bu kapsamda genel sağlık sigortalısı sayılanlar,
- Uluslararası Eğitim İşbirliği Anlaşmaları kapsamında Türkiye’de Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığında eğitim ve öğretim gören yabancı uyruklu misafir personel ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinden, bu kapsamda genel sağlık sigortalısı sayılanlar,
Bulundukları kapsamdaki haklarının sona erdiği tarihten itibaren sağlık yardımlarından yararlanma hakları da sona ermiş oluyor. Şevket Tezel
İşin Bırakılması Veya Tasfiyenin Tamamlanması Sonunda Devreden KDV Ne Olacak
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, işle ilgili yüklenilen KDV’nin telafisi 3 temel yöntem ile karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; 1- İndirim, 2- İade ve 3- Gider yazma ve maliyete intikal ettirilmesidir. Birinci yöntem olan “İndirim Mekanizması” Katma Değer Vergisinin temelini oluşturmaktadır. Zira, KDV Kanunu uyarınca mükellef olanlar için verginin nihai olarak üzerinde kalanı değil, aracısı konumundadırlar. Bu nedenle, KDV Kanunu’nun;
- 29/2. maddesinde, bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamının, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devrolunacağı ve iade edilmeyeceği,
- 58. maddesinde mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV ile mükellefçe indirilebilecek KDV’nin, gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği, hükümlerini dikkate aldığımızda, işini bırakan/terk eden veya tasfiyesi gerçekleşmiş işletmeler (şahıs veya şirket olması fark etmez) için sonraki döneme ait devreden KDV’lerinin işinin sonlanması nedeniyle hesaplanması gereken bir vergi olmayacağından bu verginin indirilmesi söz konusu olmayacaktır.
İkinci yöntem olan “İade” yöntemine gelecek olursak, KDV mükellefiyetine sahip işletmelerin işi bırakmaları durumunda kayıtlarında ve son dönem KDV beyanlarında yer alan KDV’nin iadesine yönelik Kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Buna rağmen, gerek Maliye İdaresinin vermiş olduğu görüşler gerekse Danıştay tarafından verilen yargı kararlarına göre, ticari faaliyetlerini terk eden mükelleflerin yüklenip indiremedikleri KDV’lerinin, faaliyeti terkin (işi bırakmanın) KDV Kanunu’nda düzenlenen iade hakkı doğuran bir işlem olmaması nedeniyle iade edilemeyeceği kesindir. Ancak, söz konusu devreden KDV tutarı, o döneme ilişkin iade talep edilebilir bir işleme dayanması ve yüklenip indirim yoluyla giderilemeyen bir KDV şeklinde ise, bu KDV’nin iade edilmesi mümkün olacaktır.
Üçüncü ve son yöntem ise, “Gider yazma ve maliyete intikal ettirilme”sidir. Bu yöntemin ise işi bırakan/terk eden veya tasfiyesi tamamlanmış mükelleflere indirim konusu yapamadıkları Sonraki Döneme Devreden KDV’lerini 58. maddedeki “mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV ile mükellefçe indirilebilecek KDV’nin, gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği” hükmünün mefhumu muhalifinden bu KDV’lerin gider olarak dikkate alınacaktır.
Sonuç olarak, işini bırakan/terk eden, iflas eden veya tasfiyesi tamamlanmış mükellefler için mahsup imkanı ortadan kalkmaktadır. Ancak, Gelir ve Kurumlar Vergisinin ilgili maddelerine göre devir, bölünme, tür değişikliği gibi durumlarda devreden KDV’nin indirim konusu yapılmasına bir engel durum yoktur.
Bizde, Maliye İdaresinin görüşleri ve Danıştay tarafından verilen yargı kararlarında belirtildiği gibi, işini bırakan/terk eden, iflas eden veya tasfiyesi tamamlanmış mükellefler için indirim konusu yapılmayıp, gider ve maliyete yansıtılması gerektiğini düşünmekteyiz. Ancak, işini bırakan vergi mükellefleri için ticari faaliyeti zararla sonuçlanmış ise sonraki döneme devreden KDV tutarının gider veya maliyete intikal ettirilmesi mükellef için sonucu değiştirmemiş olacaktır. Böylece, aracı konumunda olan vergi mükellefi aracı mükellef konumundan nihai tüketici konumuna dönüşmüş olacaktır ki bu durum KDV’nin temel dayanağı olan “İndirim Müessesine” aykırı olacaktır. Böyle bir durumla karşılaşan vergi mükellefleri için ne indirim yoluyla ne de giderleştirme yoluyla telafi edemediği ancak yüklendiği KDV’ye yönelik Maliye Bakanlığı’nın “İade” mekanizmasını işletmesinin hakkaniyete daha uygun olacağını düşünmekteyiz.Yücel BAŞOĞLU E-Yaklaşım / Ekim 2017 / Sayı: 298
Yaşı Bekleyenler
■ 17.06.1996 SSK girişliyim, 6104 gün primim var. Ne zaman emekli olurum? Bir sorumda şu an çalıştığım iş yerinden 3600 gün doldurduğumdan SSK'dan yazı alıp tazminatımı almak istiyorum.Şirketimden tazminatımı istedim vermediler ihtiyacım olduğunu söyledim. Ev alacağımı belirttim, veremiyeceklerini belirttiler. Bende SSK'dan yazı alıp tazminatımı alacağım. Tazminatı aldıktan sonra başka bir işyerinde çalışabilirmiyim? Teknik servis müdürümüz böyle bir şey olursa şirket mahkemeye verme gibi bir hakkı doğabilirmiş. Sezai Y
Sayın Okurum, işe girişinize göre 25 yıl, 56 yaş ve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz. İşe giriş askerden sonra ise 7 aylık askerlik borçlanarak 25 yıl, 55 yaş ve 5750 prim gün şartlarına tabi olabilirsiniz. Gelelim tazminat aldıktan sonra tekrar çalışma durumuna.
Yargıtay'ın kararına göre; 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 5 numaralı bendinde yazdığı üzere, işçinin emeklilik konusunda yaş dışında diğer kriterleri taşıması halinde işçiye kendi isteğiyle işten ayrılması imkanı verilmiştir. Başka bir deyişle, sigortalılık süresini ve prim gün sayısını tamamlayan işçi, yaş şartı nedeniyle emeklilik hakkını kazanamamış da olsa, anılan bent gerekçe gösterilerek işyerinden ayrılabilecek ve kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. İşçinin işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir işyerinde çalışması hakkın kötü niyetli kullanılması olarak değerlendirilemez.
Bu nedenle işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir işte çalışmanızda bir engel bulunmamaktadır.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 10.04.1965 doğumluyum, sigorta başlangıcım 01.05.1995 tarım Bağkur, 01.03.2011 'den sonra da esnaf Bağ-Kur'undan devam etmekteyim. Acaba ne zaman emekli olabilirim?5Ö041658 Nolu SMS:
Tarım ya da esnaf Bağkur emekliliğinde farklılık yok. Tarım başlangıçtan itibaren devam ettiğiniz varsayıldığında 9000 gün ve 55 yaş şartlarına tabisiniz. 13 aylık askerlik borçlanıp hem 54 yaşa tabi olur hem de işe girişinizi bir yıl, bir ay daha öne çekebilirsiniz. Bu durumda prim günü tamamlayıp 54 yaşınızın dolacağı 01.04.2019 tarihinde emekli olursunuz. Ali Şerbetçi
http://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/10/08/tazminat-alip-yasi-bekleyenler-dikkat