Mehmet Özdoğru
Ertelenen SGK Primleri Ne Zaman Ödenecek?
6770 sayılı Kanun ile gelen erteleme teşviki ile primlerin bir kısmı ertelenmişti. Halihazırda bu teşvikten vazgeçilmediği veya erken ödeme gerçekleştirilmediği takdirde Ekim ayında ilk tutarın ödenmesi gerekiyor.
Ödenecek Tutar Nasıl Görülebilir?
Ertelenen tutarlar prim tutarları borç sorgulama ekranından görüntülenebilir. Bu ekrana aylık bildirimler verilen e-bildirge sayfasından ulaşılabilir. Teşvik uygulamaya girdiğinde ödeme gerçekleştirilmediği veya sonradan eklenen seçenek ile takip eden ertelemelerden vazgeçilmediği takdirde borç sorgulama ekranından kontrol edildiğinde 2017/9 - 2017/10 ve 2017/11 dönemlerine ait primleri görülebilir.
Ayrıca Eylül 2017 aylık bildirgeler de onaylandığında, yine bu tutarlar da 2017/9 dönemine ait prim olarak görüntülenecektir.
Ödeme için Hazırlıklı Olun
6770 sayılı Kanun ile ertelenen teşvikler o dönemde işverenlere az da olsa nefes aldırırken, geri ödeme zamanı geldi. Ödeme günü gelmeden borçların kontrol edilmesi finans bölümleri için ön hazırlık yapma imkanı sağlayacaktır. Aksi halde son gün sürpriz ile karşılaşılabilir, daha da kötüsü bu tutarlar ödenmeyebilir. Ödemenin unutulması durumunda hem gecikme cezası riski hem de sistemde borç görüneceğinden borç ödenene kadar faydalanılacak teşvik kanun numaraları ile sisteme yeni aylık bildirge yüklenememe riski ortaya çıkacaktır. Yapılan her ödemenin anında SGK sisteminde görünmeyebileceğini hatırlatmak isteriz.
Sonuç Olarak…
İşverenler e-bildirge ekranından borçlarını sorgulatarak ertelemeye konu tutarları görebilirler. Ertelenen tutarlar dönemine göre Ekim, Kasım ve Aralık ayları sonuna kadar ödenmelidir. Yaşanabilecek herhangi bir aksaklığa karşı, ödemelerin son dakikaya bırakılmaması faydalı olacaktır. Mevcut ödemelerin zamanında yapılmaması halinde e destek amaçlı yapılan ertelemeler cezaya dönüşebilir. Bahadır Dinçkök https://www.kpmgvergi.com
özdoğrular 23.10.17 e-Bülten
İşçiden Alınan İbranamenin Geçerli Sayılması İçin Gerekli Şartlar Nelerdir
İşçi ile işveren arasında gereksiz ve haksız yere işçilikten doğan alacak ihtilafının doğmaması ve işçiden alınacak olan İbranamenin, hukuken geçerli sayılması için Borçlar Kanununda öngörüldüğü şekilde düzenlenmesi gerekli ve zorunludur.
Buna göre;
1- İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibranamenin mutlaka yazılı ve imzalı olması,
2- İbra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması,
3- İbra konusu alacağın türünün ve miktarının açık bir şekilde belirtilmiş olması,
4- İbranamede belirtilen toplam tutarın noksansız olarak ve banka aracılığıyla ödenmiş olması,
gereklidir ve şarttır.
Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibranameler, kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir. Ahmet AĞAR* E-Yaklaşım / Ekim 2017 / Sayı: 298
Sigortalılığın Çakışması Durumunda Sağlık Yardımı Nasıl Olacak
Genel sağlık sigortalılığı veya bakmakla yükümlü olunan kimse statüsünde bulunanların değişmesi, birleşmesi veya çakışması da sigortalılar için sık karşılaşılan durumlar olabiliyor.
Zira örneğin işsiz ve bekâr bir kadın babasının sigortalı bakmakla yükümlü olunan kişi konumunda iken sigortalı olarak çalışmaya başlayıp ayrı bir statüde genel sağlık sigortalısı olabiliyor. Ya da bunun tersi olarak sigortalı iken işsiz kalıp bir süre sonra yeniden sigortalı veya emekli anne babasının bakmakla yükümlü olduğu kişi konumuna gelebiliyor.
Bugünkü yazımızda da bu tür geçişlerde genel sağlık sigortası haklarındaki değişikliği ele almak istedik.
Sürekli İş Göremezlik Geliri veya Ölüm Geliri Alanlar
İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle ölüm geliri bağlanan kişi aylık veya gelir sahibi kişi olarak 5510/60/f bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılmakta iken aynı zamanda başka bir kapsamda genel sağlık sigortalısı olması halinde, 5510/60/f bendi dışındaki o kapsam üzerinden sağlık hizmetlerinden faydalanması gerekiyor.
Örneğin iş kazası geçirmesi nedeniyle tarafına sürekli iş göremezlik geliri bağlanan kişinin aynı zamanda 4/a sigortalılığı kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başlaması halinde 4/a sigortalılığına göre sağlık hizmetlerinden faydalanması gerekiyor.
Ölüm Aylığı Alanlar ile Bakmakla Yükümlü Olunanlar
Hak sahibi olarak ölüm aylığı (Dul veya yetim aylığı olarak) alması nedeniyle 5510/60/f bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan kişinin aynı zamanda aktif SSK, Bağ-Kur veya 4/c sigortalısı veyahut isteğe bağlı sigortalı olması halinde genel sağlık sigortasından faydalanması SGK’ca 5510/60/a (Zorunlu sigortalılık) veya 5510/60/b (isteğe bağlı sigortalılık) bentleri kapsamında değil 5510/60/f bendi (Emekli, dul, yetim aylığı alanlar) kapsamında olduğu kabul edilerek uygulanıyor.
Örneğin eşinin ölümü nedeni ile hak sahibi olarak dul aylığı alan kişi aynı zamanda, 4/a sigortalısı olarak çalışmaya başlaması halinde 5510/60/f bendi kapsamında aldığı dul aylığı kapsamında sağlık hizmetlerinden faydalandığı kabul ediliyor.
Geçiş Mümkün
Bununla birlikte aldığı dul veya yetim aylığı kapsamında genel sağlık sigortalısı olan kişinin aktif sigortalılığa başlaması ve aktif sigortalılık kapsamında sağlık yardımından faydalanmayı istemesi halinde talep ettiği statüye göre işlem yapılması da mümkün bulunuyor.
Aylık - Gelir Çakışması
Kendi çalışmalarından dolayı gelir/aylık alması nedeniyle 5510/60/f bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan bir kişinin aynı zamanda hak sahibi olarak gelir/aylık alması halinde, kendi çalışmalarından dolayı gelir/aylık aldığı kapsam üzerinden sağlık yardımlarından faydalanması gerekiyor.
Bakmakla yükümlü olunan kişide, birden fazla bakmakla yükümlülük halinin birleşmesi durumunda, yazılı olarak istemde bulunulması koşuluyla yapacağı tercihe göre işlem yapılması da mümkün bulunuyor.
Örneğin vefat eden annesi üzerinden hak sahibi olarak yetim aylığı alan kişi, aynı zamanda 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi (5434 sayılı Kanuna tabi) kapsamında devlet memuru olarak çalışan babası üzerinden sağlık hizmetlerinden faydalanmayı talep etmesi halinde, durum değişikliği olmaması şartıyla 25 yaşını dolduracağı tarihe kadar tercih ettiği kapsam üzerinden bakmakla yükümlü olunan kişi olarak sağlık hizmetlerinden faydalanması mümkün bulunuyor.
İstiklal Savaşı, Kore ve Kıbrıs Gazileri ile Bunların Eşleri
1005 sayılı Kanuna göre aylık alan Milli mücadeleye iştirak eden ve bu sebeple kendilerine İstiklal Madalyası verilmiş bulunan İstiklal Savaşı gazileri, Kore gazileri, 1974 yılında Temmuz 1 inci ve Ağustos 2 nci Barış Harekatına Kıbrıs'ta fiilen görev alarak katılmış olan gaziler ile bunların eşleri, aynı zamanda 4/a (SSK), 4/b (Bağ-Kur) veya 4/c sigortalılıkları kapsamında zorunlu sigortalı olması veya isteğe bağlı sigortalı olması veyahut bu kapsamlardan gelir veya aylık alan kişi durumunda bulunması halinde katılım payından muaf tutulmaları nedeniyle 1005 sayılı Kanun kapsamında sağlık hizmetlerinden faydalandırılmaları gerekiyor. Şevket TEZEL
Sahte Faturalarla Motorin Alışlarının 4760 Sayılı ÖTV Yasasında Durumu
Motorin alışlarının sahte faturalarla 4760 sayılı ÖTV yasanın 13/2 md hükmüne göre müteselsil sorumluluk kapsamında olup olmadığı
Bilindiği gibi, 4760 sayılı ÖTVK 13/2 hükmü uyarınca müteselsil sorumluluk müessesesi getirilmiştir. Somut bir olayda, sahte faturalarla motorin alışlarının belgelendirildiği iddiasıyla 4760 sayılı yasanın 13/2 hükmü uyarınca mükellef adına 2006 yılı için cezalı ÖTV tarhiyatı yapılmıştır.
Yargıya müracaat eden mükellef 4760 sayılı yasanın 1.maddesinin (1-a) bendinde 1 sayılı listedeki malların ithalatçılara veya rafineriler dahil imal edenler tarafından tesliminin bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV’ye tabi olduğu belirtilmiştir. Öte yandan, aynı yasanın 3. Maddesinin (e) bendinde ihtalatta vergiyi doğuran olayın, 4458 sayılı Gümrük Yasasına göre gümrük yükümlülüğünün doğması olarak tanımlandığı, 13.maddesinin 2.fıkrasında ise; 1 sayılı listedeki malları teslim alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya 3.şahıslara satmak suretiyle vergi ziyaına neden olmaları durumunda; ziyaa uğratılan verginin bunlar adına tarh olunacağı ve 213 sayılı VUK 344. Maddesine göre VZC ile cezalandırılacağı kurala bağlanmıştır.
Petrol ürünlerinin alım ve satım faaliyetlerinde bulunan davacı mükellefin 2006 yılı kayıtlarına intikal ettirdiği motorin içerikli sahte faturalar dolayısıyla salınan cezalı KDV tarhiyatı karşısında açılan iptal davası 14/10/2009 gün ve 2009/237 sayılı kararla reddedildiği ancak; fatura içeriği petrol ürünlerinin imalatçısı veya ithalatçısının kim olduğu, Türkiye’de ikametgahının işyerinin, yasal ve iş merkezlerinin olup olmadığı yönünde bir araştırma ve tespit yapılmadan vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği açıkça ortaya konulmaksızın varsayıma dayalı olarak önerilen tarhiyatın iptaline hükmedilmiştir.
Davalı vergi dairesi vergi inceleme raporu kapsamında yapılan tarhiyatın yasaya uygun olduğu ileri sürülerek yerel vergi mahkemesi kararının bozulmasını danıştay nezdinde temyiz etmiştir.
Sonuç itibariyle yüksek mahkeme danıştay vergi mahkemesi kararını onaylamış motorin alışlarının 4760 sayılı ÖTVK’nun 13/2 fıkrasında öngörülen müteselsil sorumluluk kapsamına girmediğini tasdik etmiştir. (Danıştay 3.Dairesi kararı, 28/5/2013 gün ve E:2013/802-K:2013/2373 sayılı kararı). Nazlı Gaye Alpaslan Güven
E-Faturada Özel Usulsüzlük Cezası
e-fatura kullanan vergi mükelleflerinin sayısı giderek artmakta olup, kağıt ortamda düzenlenen fatura sayısı azalabilmektedir. Gelir İdaresi zaman içerisinde bir çok mükellefi e-fatura kapsamına alma yönünde çalışmalar yapmaktadır. İdare, bu konuda genellikle genel tebliğ ve sirküler bazında düzenlemeler ve açıklamalar yapmaktadır. Buna göre, e-fatura yerine düzenlenmiş olan klasik kağıt faturalar için mükelleflere %10 nispetinde özel usulsüzlük cezaları kesildiği sıklıkla görülmektedir. İdare, tespitler yaparak veya çoğunlukla KDV İadesi Kontrol Raporu’na dayalı olarak işlem tesis etmektedir.
E-fatura yerine, kağıt ortamda düzenlenen faturalar ile ilgili yargı organları çeşitli gerekçelerle mükellefin açtığı davaları kabul etmektedir. Çünkü, 213 sayılı Yasa’da fatura tanımı yapılmıştır. Bazı hallerde e-fatura düzenleyen mükellefler, e-fatura kapsamında bulunmayan mükelleflere dilerlerse fatura veya dilerlerse normal klasik kağıt fatura düzenleyebilmektedirler.
E-fatura konusunda Maliye Bakanlığı’na belgenin şekli, mecburi bilgiler ve muhteviyatı itibariyle yetki tanınmıştır. Bu yetkiye istinaden, aykırı davranan mükellefler için ceza kesilmesi konusu Genel Tebliğ bazında düzenlenmesi hukuka uyarlı değildir. Bu durum açıkça Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
213 sayılı VUK GT 448 hükmüne göre, 421 seri no’lu Genel Tebliğ’in e-fatura yerine düzenlenmiş kağıt faturaların hiç düzenlenmemiş sayılması hukuka uyarlı olamaz. Çünkü, Kanun’da yer almayan bir hüküm Genel Tebliğ ile konulamaz. Yani Maliye Bakanlığı, 421 seri no’lu tebliğin yayım tarihi olan 14.12.2012 tarihi ile 04.04.2015 tarihleri arasında mükelleflere bu kapsamda haksız olarak KDV indirimine izin vermemiş, gider olarak kayda almalarına müsaade etmemiştir.
447 seri no’lu VUK Genel Tebliği’nde ise e-fatura düzenleme yetkisi bulunan mükelleflerin gerek kendi sistemlerinde gerekse e-fatura uygulamasında meydana gelebilecek arıza ve kesinti durumunda fatura düzenleyebilmek için yeteri kadar basılı kağıt fatura bulundurmaları zorunlu olduğu açık olarak belirtilmektedir. Öte yandan, kağıt faturanın e-fatura ile aynı işlemi gördüğü, İdare’nin buna izin verdiği, ayrıca yasal unsurlara karşın hangi nedenle kağıt fatura düzenlendiğinin, yani bir arıza, teknik sorun olup olmadığını bile tespiti yapılmadan özel usulsüzlük cezası uygulandığı anlaşılmaktadır. Yani, kesilen cezanın hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-E_Fatura_ve_ozel_usulsuzluk_cezasi-14752.htm
Soru Ve Cevaplarla Engelli Çalıştırma Yükümlülüğü
İşgücü piyasasına dönük politikalar oluşturulurken, dezavantajlı gruplara yönelik bazı pozitif ayrımcılıklar gözetilmektedir. Engelliler bu dezavantajlı grupların başında gelmektedir. Piyasa koşulları kendi haline bırakıldığında, engelliler, istihdamda kendilerine yer bulmakta oldukça zorlanmaktadırlar. Dolayısıyla devlet bu noktada işgücü piyasasına müdahale ederek, belirli işyerlerinde belirli oranda engellinin istihdamını zorunlu tutmaktadır. Bu yazımızda, özel sektör işyerlerinde engelli çalıştırma yükümlülüğü konusunda sık sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağız.
1. Engelli çalıştırma yükümlülüğü hangi mevzuatla düzenleniyor?
Engelli çalıştırma yükümlülüğü 4857 sayılı İş Kanunu 30. maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre, “İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli (...) çalıştırmakla yükümlüdürler.” Ayrıca bu yükümlülüğün uygulaması ile ilgili detaylar Yurt İçinde İşe Yerleştirme Hizmetleri Hakkında Yönetmelik kapsamında düzenlenmiştir. Buna göre özel sektör işyerlerinde, 50 ve daha fazla işçi çalışıyorsa, en az %3 oranında engelli istihdam edilmesi gerekiyor.
2. Engelli çalıştırmamanın yaptırımı nedir?
Engelli çalıştırma yükümlülüğü olduğu halde, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen işverenler için;
- Çalıştırmadığı her bir engelli başına,
- Çalıştırmadığı her ay için,
2017 yılında 2.295 TL idari para cezası uygulanmaktadır. Uygulanan ceza hem her bir engelli için hem de ihlalin devam ettiği her ay için uygulanmaktadır. Örneğin 2017 yılında 12 ay boyunca, zorunlu olduğu halde üç engelliyi istihdam etmediği tespit edilen işverene (12 x 3 x 2.295 TL) 82.620 TL idari para cezası uygulanacaktır.
3. Hangi işyerlerinde engelli çalıştırılamaz?
Kural olarak 50 ve üzeri işçi çalıştıran özel sektör işyerlerinin tamamında engelli çalıştırma zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak;
- Yer altı işyerlerinde,
- Su altı işyerlerinde,
- Engellinin sağlık kurul raporunda çalışamayacağı belirtilen işyerlerinde,
engelli çalıştırılması yasaktır.
4. Engelli kontenjanı nasıl hesaplanıyor?
50 ve üzeri işçi çalıştıran işyerlerinde çalıştırılması gereken engelli sayısı tespit edilirken;
- Belirli ve belirsiz süreli çalışan personelin tamamı hesaplamada dikkate alınır.
- Kısmi süreli (part-time) çalışan personel, tam süreliye dönüştürülerek hesaba dahil edilir.
- İşyerinde yer altı ve su altında çalışan işçiler, toplam işçi sayısının hesabında dikkate alınmaz.
- İşyerindeki özel güvenlik elemanları toplam işçi sayısının hesabında dikkate alınmaz.
- Toplam işçi sayısı belirlenirken, çalıştırılmakta olan engelliler toplam sayıdan düşülür.
- Aynı il sınırları içerisinde aynı işverene bağlı birden fazla işyeri olması halinde, engelli kontenjanı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.
- %3 orana göre çalıştırılması gereken engelli sayısı belirlenirken, virgülden sonra yarıma kadar olan küsuratlar dikkate alınmaz, yardım ve üstü küsuratlar tama yuvarlanır.
Örnek: 65 işçinin çalıştığı ABC İşyerinde, çalıştırılması gereken engelli sayısı 65 x 0,03 = 1,95’tir. Yarımdan büyük küsurat tama yuvarlanacağı için, işyerinde 2 engelli personelin çalıştırılması gerekir.
Örnek: EFG İşyerinde 110 tam süreli, 20 de kısmi süreli çalışan personel bulunmaktadır. Kısmi süreli çalışan personel yarım gün mesai yapmaktadır. 20 kısmi süreli personeli tam süreliye çevirdiğimizde (20 x 0,5) 10 tam süreli personele eşit olmaktadır. Bu durumda engelli kontenjanı açısından işyerinde toplam çalışan sayısı 120’dir. Bu işyerinde çalıştırılması gereken engelli personel sayısı ise 120 x 0,03 = 3,6 olup, tama yuvarlandığında 4 engelli çalıştırılması gerekmektedir.
5. Birden fazla ilde işyeri olan işverenler için hesaplama nasıl yapılır?
Engelli kontenjanı hesaplanırken sadece aynı işverene bağlı aynı il sınırları içerisindeki işyerleri dikkate alınıyor. Dolayısıyla birden fazla ilde işyeri bulunan işverenlerin engelli kontenjanı, Türkiye geneli değil her il için ayrı hesaplanıyor.
Örnek: XYZ Market bir marketler zinciri olup, üç ayrı ilde toplam 24 şube ve 320 çalışanı bulunmaktadır. Birinci ilde 6 şube 80 çalışan, ikinci ilde 8 şube 90 çalışan, üçüncü ilde ise 10 şube ve 150 çalışan bulunmaktadır. Buna göre birinci ilde (80 x 0,03) 2 engelli, ikinci ilde (90 x 0,03) 3 engelli ve üçüncü ilde (150 x 0,03) 5 engelli istihdam edilmesi gerekmektedir.
6. Hangi engelliler kontenjandan sayılıyor?
Zorunlu engelli çalıştırma kontenjanını doldurmak gerekiyor. Fakat yükümlülüğün yerine getirilebilmesi için işe alınan engellinin de bazı şartları taşıyor olması gerekiyor. Bu anlamda işe alınan engellinin, Yurt İçinde İşe Yerleştirme Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde tanımlanan engelli tanımına uygun olması lazım. Yani “tüm vücut fonksiyon kaybının en az yüzde kırk olduğu sağlık kurulu raporu ile belgelenen” engelliler, kontenjan dahilinde kabul ediliyor. Engellilik oranı %40’ın altında olanlar veya sağlık kurul raporu ile değil de tek hekim raporuyla engelliliğini beyan etmiş olanlar ya da 14 yaşını doldurmamış olanlar engelli sayılmıyor.
7. Engellinin işe alımı hangi yolla yapılmalı?
Engelli kontenjanı dahilinde işe başlatılacak kişilerin kural olarak İŞKUR aracılığı ile işe alınması gerekiyor. Fakat işveren isterse sağlık kurul raporu olan engelliyi doğrudan kendisi işe başlatabilir. Bu durumda işverenin en geç 15 iş günü içerisinde İŞKUR’a bildirimde bulunması ve tescil ettirmesi gerekiyor. Aksi halde işe alınan engelli personel tüm şartları taşısa dahi, yükümlülük yerine getirilmemiş sayılıyor.
İşveren, engelli çalıştırma yükümlülüğü doğduğu tarih itibariyle beş iş günü içerisinde engelli talebini İŞKUR’a iletmekle yükümlüdür. İşveren, engelli personeli kendisi bulsa dahi bu talebi önce İŞKUR’a iletmek zorundadır. Her halükarda, engelli çalıştırma yükümlülüğü doğduğu andan itibaren 30 gün içerisinde engelli kontenjan açığının kapatılması gerekiyor. Ancak, işveren talep ettiği halde İŞKUR tarafından uygun aday yönlendirmesi yapılmamışsa, işverenin cezai sorumluluğu ortadan kalkmaktadır. Bununla birlikte, işverenin, işyerinde ihtiyaç duyulan genel vasıflar üzerinde kalifiye bir engelli talep etmemesi gerekmektedir.
8. Emekliler de engelli kontenjanından çalıştırılabilir mi?
Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan emekli aylığı almakta olan kişiler de engelli statüsünden işe alınabilmektedir. Emekli engellinin de yine İŞKUR’a tescilinin yapılması gerekiyor. SGK bildirimi ise normal statüden değil, sosyal güvenlik destek primi statüsüyle yapılacaktır.
9. Her görev için engelli talep edilebilir mi?
İşveren, yer altı ve su altı işleri dışında, işyerindeki her bir görev ve pozisyon için engelli personel talep edebilir. Fakat yukarıda ifade edildiği üzere, talep edilen engellide aranan vasıflar, görevin gereği olan vasıflar olmalı ve bunun üzerinde nitelikler aranmamalıdır. Ayrıca açık kontenjan için başvuran engellinin raporunda, verilecek görevi yapamayacağına dair bir ibare bulunmamalıdır.
10. Engelli istihdamında hangi teşvikler veriliyor?
Özel sektör işverenlerince çalıştırılan her bir engelli için asgari ücret üzerinden hesaplanacak sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı, devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu destek hem kontenjan dahilinde çalıştırılan engelliler hem de kontenjan fazlası çalıştırılan engelliler için verilmektedir. Fakat emekli engelliler için bu destek söz konusu değildir. Bu destekten yararlanabilmek için SGK e-Bildirge ekranlarında yer alan "Engelli Teşvik Yönetimi" sayfasından engellinin sisteme kaydedilmesi ve e-Bildirge gönderilirken 14857 sayılı Kanun numarasının seçilmesi gerekmektedir. Sadettin Orhan
http://www.sadettinorhan.net/engelli_calistirma_10_soru.html
Geçim İndirimi Ödenmesi Zorunlu Mu?
İşveren asgari geçim indirimi çalışanlara aylık olarak ödemek zorundadır. Eğer asgari geçim indiriminin ödenmediğini düşünüyorsanız işverenin bağlı bulunduğu vergi dairesine şikayette bulunabilirsiniz.
■ Ali bey, Genel Sağlık Sigortası ödüyorum, emeklilik hakkım var mı? 5...148 Nolu SMS:
Sayın Okurum, sadece sağlık primi ödüyorsanız yani emekli değilseniz, herhangi bir işte çalışmıyor, ticari veya tarımsal faaliyette bulunmuyor, isteğe bağlı sigorta ödemiyor ve işsizlik sigortası parası almıyorsanız zorunlu Genel Sağlık Sigortası Primi ödüyorsunuz demektir. Zorunlu GSS primi ödeyenler sağlık yardımı alabilirler ancak ödenen bu primlerle emekli olamazlar. Yani zorunlu olarak GSS ödeyenler ödedikleri sağlık primleri emeklilikte geçerli değildir. Emekli olabilmek için yukarıda saydığım faaliyetlerden birisi ile ilgili prim ödenmesi gerekmektedir.
■ İşçi olarak çalışan birisinin aynı anda ikinci bir işte çalışması engel doğurur mu? Adıma iki yerden sigorta primi yatsa sakıncası var mı? 5...643835
Ancak işverenin ikinci işinizi yapmanıza izin vermesi gerekir. Böyle bir izni yoksa işveren bunu öğrendikten itibaren 6 iş günü içinde işçinin iş sözleşmesini tazminatsız olarak sona erdirebilir. Yasal olarak ikinci işte çalışmanın ya da iki yerden prim yatmasının sakıncası yok ama işverenin izni gerekir.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 05.04.1969 doğumluyum, 01.07.1985 sigorta girişliyim, 6500 günüm var. Ne zaman emekli olurum?
İşe giriş tarihinize göre 25 yıl, 49 yaş ve 5300 prim gün şartlarına tabisiniz. Yaş haricindeki şartlar oluşmuş. 49 yaşınız 2018 yılında dolacak. Bu durumda 05.04.2018 tarihinde emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi
Emekli İkramiyesi İçin Son 3 Ay
30 yıldan fazla çalışıp emekli ikramiyesini 30 yıl üzerinden alan memur emeklilerine ikramiye farkı ödeniyor. Emeklilere ödenen ikramiye farklarının SGK’dan talep edilebilmesi için son tarih ise 29 Ocak 2018.
Ödeme 10 bin TL’yi de aşabilir
30 yılın üzerinde hizmeti bulunan ancak emekli ikramiyesini 30 yıl üzerinden alan memur emeklilerine ikramiye farklarının ödenmesi ile ilgili düzenleme geçtiğimiz yıl yapılmıştı. Memur emeklileri ikramiye farklarını almaya başladılar. Ancak ikramiye farkı talep edilebilmesi için hak düşürücü süre var. 29 Ocak 2018 tarihine kadar ikramiye farkları için SGK’ya başvurulması gerekiyor. Bu tarihten sonra ikramiye farkı hak edilmiş olsa bile ödenmeyecek. Dolayısıyla hayattaki memur emeklileri ve vefat eden memur emeklilerinin hak sahiplerinin mutlaka bu tarihe kadar başvuru yapmaları şart.
30 YIL SINIRI KALKTI
7 Ocak 2015 tarihinden önce emekli olmuş ve 30 yılın üzerinde hizmeti olmasına rağmen emekli ikramiyesini 30 yıl üzerinden almış memur emeklilerine ikramiye farkları ödeniyor. 7 Ocak 2015’ten itibaren Anayasa Mahkemesi’nin emekli ikramiyesindeki 30 yıllık üst sınırı kaldırmış olması nedeniyle bu tarihten sonra emekli olan memur emeklileri ikramiyelerini toplam çalışma süreleri üzerinden alabildiler. Ancak bu tarihten önce 30 yılın üzeri hizmeti olup ikramiyesini 30 yıl üzerinden alan memur emeklileri için ikramiye farkı hakkı söz konusu oldu. Bu farkların ödenmesi için de geçtiğimiz yıl düzenleme yapıldı.
SGK’YA BAŞVURU YAPMAK ŞART
İkramiye farklarının ödenmesi için SGK’ya başvuru yapılması gerekiyor. Başvuruyla ikramiye farkları hesaplanıp bu kişilerin hesabına yatırılıyor.Dolayısıyla yalnızca memur emeklileri değil, eğer memur emeklisi hayatını kaybetmişse geride kalan hak sahipleri de ikramiye farkı alabiliyor.
Ödemeler yapılmaya başlandı
İkramiye farkları Torba Kanun yürürlüğe girdikten sonra ödenmeye başlandı. Başvuranların ikramiye farkları eğer 7.500 TL’nin üzerindeyse 7.500 TL’si başvuru tarihinden itibaren 3 ay içerisinde, kalan tutarı ise 7 bin 500 TL’nin ödendiği aydan itibaren hesaplanacak faiziyle birlikte bir sonraki yılın aynı ayında ödeniyor.
Fark 10 bin TL’yi de aşabilir
İkramiye farkının ne kadar olacağı memurun ne zaman emekli olduğuna, derece ve kademesine, makam veya görev tazminatı olup olmadığına bağlı olarak değişiyor. Emeklilik tarihi 7 Ocak 2015’e ne kadar yakınsa ikramiye farkı da o kadar yüksek oluyor. Memurun emekli olurken kademesi yüksekse ve 40-45 yıl hizmeti varsa her bir yıl için fark 4.000 TL’ye kadar çıkabilir. Toplamda fark miktarının 10 bin TL’yi bulması ve hatta geçmesi de mümkün.
Kritik tarih 29 Ocak 2018
Memur emeklilerine ödenen ikramiye farklarının SGK’dan talep edilebilmesi için 29 Ocak 2018 son tarih. Dolayısıyla 3 ay kadar bir süre sonraya kadar başvuru yapılması şart. Bu tarihe kadar memur emeklilerinden 30 yılın üzerinde hizmeti olmasına rağmen 30 yıl üzerinden emekli ikramiyesi alanların SGK’ya başvurması gerekiyor. Yani bu tarihi kaçıran memur emeklisi ikramiye farkı alamıyor. Diğer yandan memur emeklisi vefat etmiş ise geride kalan hak sahipleri de ikramiye farkı talep edebiliyor.
Hesaplama nasıl yapılıyor?
2000 yılında 40 yıllık hizmet üzerinden emekli olan ve ikramiyesi 30 yıl üzerinden hesaplanan memur, eğer o günkü emekli keseneğine esas aylık unsurları üzerinden ve yine aylıkların başlangıç tarihindeki katsayı ve ikramiye hesaplanmasına esas düzenlemelere göre 40 yıl üzerinden ikramiye hesaplansaydı ne kadar ikramiye alacak ise bu rakam bulunuyor ve ödenen ikramiye ile hesaplanan rakam arasındaki fark kendisine ödeniyor. İkramiye farkı her yıl için 50 TL’nin, toplam ikramiye farkı da 100 TL’nin altında olmuyor. Okan Güray Bülbül
Tahsil Zamanaşımı İle İlgili Bir Yargı Kararı
Genellikle zamanaşımı uygulaması vergi, vergi cezaları ve diğer amme alacaklarında çok ortaya çıkan bir konu değildir. Hemen hemen yıl sonlarına doğru bütün vergi daireleri amme alacağının zamanaşımına uğramaması için gazetelere ilanlar vermekte veya vergi dairelerinin ilan koymaya mahsus ilan tahtalarına askıya çıkarmaktadırlar. Kimi zaman da mükellefin borcuna açıktan para yatırılarak tahsilat yapılmış havası yaratılmaktadır. [1]
6183 sayılı AATUHK’nun 102. maddesinde amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılın başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmeyen alacaklarının zamanaşımına uğrayacağından bahis edilmektedir. Keza, aynı yasanın 103. maddesinde ise ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip işlemleri neticesinde yapılan her çeşit tahsilatlar, ödeme emri tebliği, mal beyanı, mal edinme ve mal artışlarının bildirilmesi, sayılan işlemlerden herhangi birinin şahsi kefile veya yabancı kişi ve kurumların mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilaflı kamu alacaklarında yargı organlarından bozma kararlarının gelmesi, amme alacağının güvenceye bağlanması, yargı organları tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olması, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazılı olarak başvurulması, amme alacağının özel yasalara göre ödemek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması halinde “zamanaşımının kesileceği” ve kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden yılın başından itibaren yeniden çalışmaya başlayacağı hüküm altına alınmıştır.
Yaşanmış bir olayda, 1995 yılının 6. ayına ilişkin ödeme emrinin vadesinin 1995 yılının 7. ayı olması nedeniyle, tahsil zamanaşımının dolduğu yıl 2000 yılı olup, bu zamana kadar şirket adına ödem emrinin hukuksal olarak geçerli bir ilanla tebliğ edilmemiş olması karşısında düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlılık görülmemiştir. [2]
Tahsil zamanaşımı, vergiler ve bütün kamu alacakları için geçerli olmak üzere, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda düzenlenmektedir. Bu kanunun 102. maddesine göre, kamu alacağı, vadesini izleyen yılın başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Tahsil zamanaşımı süresi dolduktan sonra alacaklı kamu idaresinin söz konusu kamu alacağını tahsil etme yetkisi ortadan kalkmaktadır. Ancak, yükümlünün rızası ile yapacağı ödemeler kabul edilmektedir. [3]
Vergi aslı zamanaşımına uğradığı takdirde, fer’i amme alacağı gecikme zamlarının da asla tabi olarak zamanaşımına uğrayacağı tabidir. [4]
Yine amme alacağını düşüren nedenlerden birisi de zamanaşımı olduğuna göre, para cezalarına ait özel yasalardaki zamanaşımı hükümleri saklı kalmak koşuluyla 6183 sayılı kanunun kapsamına giren bütün amme alacakları 102. maddeye göre 5 senelik zamanaşımı hükümlerine tabidir.
Diğer taraftan, zamanaşımı bakımından istisnai hükümler mevcut olmayan özel ceza kanunlarındaki kamu cinsinden para cezalarının TCK 68. md gereğince ve özel yasalarında zamanaşımı hakkındaki istisnai hükümler mevcut olmayan tazminat ve inzibati amaçlı para cezalarının da 6183 sayılı kanunun 102. maddesi hükmü gereğince zamanaşımına tabi tutulması gerekmektedir.
Tahsilatla ilgili kamu idareleri, amme alacağının tahsil edilmesinde zamanaşımını kendiliğinden dikkate almak mecburiyetindedir. Zira, zamanaşımı amme düzeni ile ilgili bir düzenlemedir. Ancak, zamanaşımından sonra mükellefin yapacağı gönüllü ödemelerin kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durum, 6183 sayılı yasanın 102. maddesi ile getirilen özel bir düzenlemeden kaynaklanmaktadır.
Vergiyi doğuran olay, ihracata taahhüt süresinin bitimi tarihinde tekemmül ettiğinden, zamanaşımının, bu tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren; tahsil zamanaşımı ise tarh ve tebliğ edilen verginin, kanunda öngörülen vadesinin rastladığı yılı takip eden takvim yılının başından itibaren başlayacaktır. [5]
Diğer taraftan, Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından verilen kararda; tahsil zamanaşımının süresi sonrasında mükellef eşyaları üzerine haciz tatbik olunamaz. Şeklinde kararları bulunamaz. [6] Nazlı Gaye Alpaslan Güven
[1] Bkz. ARSLAN Mehmet, “Vergi Dairelerine Mükelleflerin Haberi Olmaksızın Yatırılan Paralar”, Lebib Yalkın Dergisi, 2007
[2] İzmir 2. Vergi Mahkemesi Kararı, 25.6.2008 gün ve E:2007/1562-K:2008/917 sayılı karar.
[3] KARAKOÇ Yusuf, Genel Vergi Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2007, s.421
[4] MUŞUL Timuçin, Notlu-İçtihatlı, Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun, s.259, Bkz. Dnş. 7. D. 14.10.1967, E:1967/2291-K:1967/2291.
[5] Dnş. 7. D. nin 14.3.2006 gün ve E:2005/1076-K:2006/811 sayılı kararı.
[6] DDK, 23.9.1965 gün ve E:1966/65-K:1966/1953 sayılı kararları.