Mehmet Özdoğru
Matrah Artırımı Nasıl Olmalı?
Vergi ile ilgili ödev ve sorumluluklarını zamanında yerine getiren mükelleflerin hassas olduğu bir Af Yasası daha mecliste görüşülmektedir. Başbakanımızın tasarıyı verdikten sonra yaptığı konuşmadan; tasarının, bu ay içerisinde yasalaşacağı ve Resmi Gazete’de yayınlanacağı anlaşılmaktadır. Zira 24 Haziran seçimlerini de düşündüğümüzde; tasarının bu ay içinde yasalaşması gerektiği ortada.
Meclis Başkanlığına verilen yasa tasarısı, Ak Parti hükümetleri döneminde çıkarılan dördüncü af yasası olma yolunda. Yasa tasarısı, daha önce çıkarılan 4811 (2003), 6111 (2011) ve 6736 (2016) sayılı yasalarla neredeyse bire bir aynı. Hatta 4811 sayılı yasayla yapılan ve tebliğle düzeltilen hata, kendisinden sonraki af yasalarında olduğu gibi, meclise verilen yasa tasarısında da bulunmaktadır.
Af yasalarında yapılan ve tebliğle düzeltilen bu hata; tecil-terkin uygulamasından yararlanan mükelleflerin, KDV artırımında ortaya çıkmaktadır. Yasa metninde; söz konusu mükelleflerin, KDV artırımına esas tutarın belirlenmesinde, TECİL EDİLEN vergilerin hesaplanan vergiden düşüleceği yer almaktadır. Af yasalarını takiben çıkarılan her tebliğde; “Tecil Edilen Vergiler”den kasdın, 1 No.lu KDV Beyannamesinin “İhraç Kayıtlı Teslimler” bölümünde yer alan “Tecil Edilebilir KDV” satırındaki tutar olduğu belirtilmek suretiyle yapılan hata düzeltilmiştir.
Konumuza dönecek olursak; matrah artırımları, daha önce çıkarılan af yasaları ile meclise verilen af tasarısında; belirlenen asgari artırım tutarlarından az olmamak üzere, artırım yapılacak yıl/yıllarda beyan edilen Kurumlar Vergisi matrahını yine belirlenen oranlarda artıran mükelleflerin, artırımda bulunulan yıl/yıllar için yıllık gelir ve kurumlar vergisi incelemesi ve bu yıllara ilişkin olarak bu vergi türleri için daha başka bir tarhiyat yapılmayacağı taahhüt edilmektedir.
Gelir ve Kurumlar vergisi için asgari tutarlar ve artırım yapılacak oranlar aşağıdaki gibidir:
DÖNEMİ | MATRAH ARTIŞ ORANI % | ASGARİ
KURUMLAR VERGİSİ MATRAH ARTIŞ TUTARI (TL) |
ASGARİ
GELİR VERGİSİ MATRAH ARTIŞ TUTARI (TL) |
2013 | 35 | 36.190 | 12.279 |
2014 | 30 | 38.323 | 12.783 |
2015 | 25 | 40.701 | 13.558 |
2016 | 20 | 43.260 | 14.424 |
Yukarıda belirtilen kriterlere göre artırılan matrahlar, % 20 oranında vergilendirilecektir. Ancak, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, artırımda bulunmak istedikleri yıla ait yıllık beyannamelerini kanuni sürelerinde vermiş, vergi türlerinden tahakkuk eden vergilerini süresinde ödemiş ve bu vergi türleri için tasarının 2 nci ve 3 üncü madde hükümlerinden yararlanmamış olmaları şartıyla artırılan matrahların % 20 yerine % 15 oranı üzerinden vergilendirileceği hüküm altına alınmıştır. Bir başka deyişle, vergi ile ilgili ödev ve sorumluluklarını zamanında yerine getiren mükellefler için pozitif bir ayrımcılık yapılmış ve 5 puan daha az ödemeleri sağlanmış olmaktadır.
Peki düzenli mükellefler için 5 puanlık avantaj, yeterli mi? Adaletli mi?
Yazımızın asıl konusunu da bu sorular oluşturmaktadır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için basit bir örnek üzerinden açıklamak istiyorum.
Örnek : Aynı sektörde faaliyet gösteren iki kurumlar vergisi mükellefini alalım; bu mükelleflerin, her ikisinin de 2016 yılına ilişkin ciroları ve maliyetleri aynı olsun. Bu mükelleflerin beyanlarının da aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım.
A Mükellefi | B Mükellefi | |
Net Satışlar | 15.000.000 | 15.000.000 |
Toplam Maliyet | 13.000.000 | 14.000.000 |
Brüt Satış Karı | 2.000.000 | 1.000.000 |
Beyan Edilen Kurumlar Vergisi Matrahı | 2.000.000 | 1.000.000 |
Ödenmesi Gereken Kurumlar Vergisi | 400.000 | 200.000 |
Örneğimizdeki (A) mükellefi, düzenli ve vergiye gönüllü uyum gösteren mükellef iken, (B) mükellefi ise, 2015 yılı kurumlar vergisini ödemediği için yasanın ikinci maddesinden yararlanmak üzere başvuru yapacak ve 2016 yılı için gerçekte 13.000.000 TL maliyeti olmasına rağmen daha az vergi ödemek için stoklarını az göstermek suretiyle maliyetini 14.000.000 TL olarak beyan etmiştir.
Örneğimizi basitleştirmek için brüt karlılıktan sonraki kalemleri dikkate almadığımı da belirtmek istiyorum.
Yukarıda belirtilen mükelleflerin 2016 yılı için matrah artırımında bulunmaları halinde; artırım için ödemeleri gereken tutarlar, aşağıda belirtilmiştir.
A Mükellefi | B Mükellefi | |
Beyan Edilen Matrah | 2.000.000 | 1.000.000 |
Belirlenen Orana Göre Artırım Tutarı | 400.000 | 200.000 |
Asgari Artırılması Gereken Tutar | 43.260 | 43.260 |
Matrah Artırımına Esas Tutar | 400.000 | 200.000 |
Vergi Oranı | % 15 | % 20 |
Ödenmesi Gereken Vergi | 60.000 | 40.000 |
Matrah artırımında bulunan bu mükelleflerin, 2016 yılı için herhangi bir kurumlar vergi incelemesi ve tasarıda belirtilen istisnalar nedeniyle incelenme bile kurumlar vergisi tarhiyatı yapılmayacaktır. Bunun için ödemeleri gereken tutarlar ise aşağıda gösterilmiştir.
A Mükellefi | B Mükellefi | |
Beyan Edilen Kurumlar Vergisi | 400.000 | 200.000 |
Matrah Artırımı İçin Ödenecek Vergi | 60.000 | 40.000 |
Toplam Ödenen/Ödenecek Tutar | 460.000 | 240.000 |
Örneğimizde olduğu gibi, aynı sektörde faaliyet gösteren ve ciroları aynı olan her iki mükelleften, Vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmaması için; vergi ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getiren (A) mükellefi 460.000 TL öderken, (B) mükellefi ise toplamda 240.000 TL ödemektedir.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız üzere; matrah artırımları, vergiye gönüllü uyum sağlayan ve ödevlerini zamanında eksiksiz yerine getiren mükellefler açısında ayrıca bir adaletsizliğe sebep olmaktadır.
Peki bu adaletsizlik nasıl çözülebilir?
Öncelikle belirtmek isterim ki mutlak adaleti sağlamak, günümüz koşullarında mümkün değildir. Çünkü kayıtdışı ekonomi ile mücadele edilmesine rağmen halen çok yüksek ve vergi inceleme oranı da oldukça düşüktür. Bu koşullarda ya matrah artırımı çıkarılmamalı ve vergi inceleme oranı artırılmalı ya da çıkarılacak matrah artırımlarında adaletsizliği mümkün mertebe azaltmak gerekir.
Matrah artırımı nasıl olmalıdır?
Gelir İdaresi Başkanlığında bir veri ambarının bulunduğu ve bu veri ambarına, mükelleflerin kendileri, mal ve hizmet aldıkları/sattıkları firmalar, bankalar, tapudan ve diğer kurum ve kuruluşlarından bilgi toplandığı bilinmektedir. Veri ambarında toplanan bilgiler doğrultusunda; herhangi bir sektörde faaliyet gösteren firmanın, kendisinin, faaliyet gösterdiği ildeki diğer firmaların, aynı bölgedeki diğer firmaların ve Türkiye genelinde yanı sektördeki firmaların brüt karlılıkları bilinmektedir.
Önerilerimiz
1- Aynı sektörde faaliyet gösteren firmalar için, faaliyet gösterilen her il için veya Türkiye genelindeki ortalama brüt satış kar oranı belirlenmelidir.
2- Her sektör için belirlenen brüt satış kar oranı, beyan edilen net satış hasılatına uygulanmalıdır.
3- Bu suretle bulunacak tutardan, beyan edilen brüt satış karı düşülmek suretiyle matrah artırımına esas tutar belirlenmelidir.
4- Matrah artırımına esas tutar üzerinden alınacak vergi oranı belirlenirken, tasarıda belirtildiği gibi, vergiye gönüllü uyumlu olan mükellefler için pozitif bir ayrım yapılabilir.
5- Belirlenen brüt satış kar oranının üzerinde brüt satış karı beyan edilen mükellefler için ise, hiçbir başvuruda bulunmadan, vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmayacağı hüküm altına alınmalıdır.
Önerilerimiz doğrultusunda, yukarıda belirttiğimiz örneğimizdeki her iki mükellefin matrah artırımı yeniden gözden geçirelim ve bu örneğimize belirlenecek brüt satış kar oranının üzerinde brüt satış karı beyan eden mükellefi ekleyelim.
Veriler
A Mükellefi | B Mükellefi | C Mükellefi | |
Net Satışlar | 15.000.000 | 15.000.000 | 15.000.000 |
Toplam Maliyet | 13.000.000 | 14.000.000 | 12.500.000 |
Brüt Satış Karı | 2.000.000 | 1.000.000 | 2.500.000 |
Beyan Edilen Kurumlar Vergisi Matrahı | 2.000.000 | 1.000.000 | 2.500.000 |
Ödenmesi Gereken Kurumlar Vergisi | 400.000 | 200.000 | 500.000 |
Sektör İçin Belirlenen Brüt Satış Kar Oranı | % 15 | % 15 | % 15 |
Bu veriler doğrultusunda, her üç mükellefin Matrah Artırımları aşağıdaki gibi olacaktır.
A Mükellefi | B Mükellefi | C Mükellefi | |
Net Satışlar | 15.000.000 | 15.000.000 | 15.000.000 |
Belirlenen Brüt Satış Kar Oranı | % 15 | % 15 | % 15 |
Olması Gereken Brüt Satış Karı | 2.250.000 | 2.250.000 | 2.250.000 |
Beyan Edilen Brüt Satış Karı | 2.000.000 | 1.000.000 | 2.500.000 |
Matrah Artırımına Esas Tutar | 250.000 | 1.250.000 | 0 |
Matrah Artırımı Vergi Oranı | % 15 | %20 | |
Ödenmesi Gereken Vergi | 37.500 | 250.000 | 0 |
Yukarıda belirtilen üç mükellefin de 2016 yılı için kurumlar vergisi incelemesi ve tarhiyat yapılmayacak olup; (A) ve (B) mükelleflerinin belirlenen sürede başvuruda bulunması gerekirken (C) mükellefinin başvuruda bulunması gerekmeyecektir.
Söz konusu üç mükellefin de kurumlar vergisi incelemesi ve tarhiyat yapılmaması için ödedikleri/ödeyecekleri vergiler, aşağıdaki gibi olacaktır.
A Mükellefi | B Mükellefi | (C) Mükellefi | |
Beyan Edilen Kurumlar Vergisi | 400.000 | 200.000 | 500.000 |
Matrah Artırımı İçin Ödenecek Vergi | 37.500 | 250.000 | 0 |
Toplam Ödenen/Ödenecek Tutar | 437.500 | 450.000 | 500.000 |
Mecliste bulunan af tasarısındaki matrah artırımı ile önerdiğimiz matrah artırımını karşılaştırdığımızda; önerimiz doğrultusunda yasalaşacak matrah artırımının, daha adaletli olduğunu söyleyebiliriz. Kaynak:YMM Yılmaz Dönmez www.MuhasebeTR.com
Vergi İncelemesinde Olanlarda Matrah Artırımı
Bazı kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasını öngören ve geçtiğimiz hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'ndan geçen tasarı, bu makaleyi okuduğunuz an itibariyle belki de yasalaşmış olacak. Büyük bir olasılıkla da birkaç gün içinde Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girecek.
Tasarının en önemli düzenlemelerinden birisi matrah ve vergi artırımı yapılmasına ilişkin düzenleme. Bu benim meslek hayatımdaki altıncı matrah ve vergi artırımı düzenlemesi olacak. Matrah ve vergi artırımı yapılmasını düzenleyen daha önceki beş kanun ve uygulama yılları şöyle: 1983/2801, 1992/3787, 2003/4811, 2011/6111, 2016/6736.
Matrah ve vergi artırımı ne sağlar?
Matrah ve vergi artırımı yapılması yararlananlara çok önemli bir avantaj sağlıyor. Matrah ve vergi artırımı yapılan vergilerde, ilgili yıllar için vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmasını engelliyor. Matrah veya vergi artırarak belli bir tutar ödeniyor, bunun karşılığında incelenmeme garantisi sağlanıyor. Bir bakıma sigorta.
Hangi vergiler için matrah ve vergi artırımı yapılabilir?
Matrah artırımı bütün vergiler ve bütün yıllar için yapılamıyor. Tasarıya göre matrah artırımı; yıllık gelir ve kurumlar vergisinde 2013-2016 yılları için; bazı ödemelerle sınırlı olarak gelir/kurumlar vergisi stopajı ile katma değer vergisinde 2013-2017 yılları için mümkün.
İncelenmiş olanlar ve incelemede olanlar matrah artırımı yapabilirler mi?
Daha önce haklarında vergi incelemesi yapılanlar matrah ve vergi artırımı yapabiliyor. Bu durumda, aynı dönem ve vergi için yeniden incelenmeme garantisi sağlanıyor.
Kanun’un yayımı tarihi itibariyle incelemede olanların da matrah ve vergi artırımı yapmaları mümkün.
Matrah artırımı yapılması devam eden incelemeleri nasıl etkiler?
Tasarıya göre, kanunun yayımı tarihinden önce başlanılmış olan vergi incelemeleri devam edecek. Matrah veya vergi artırımı yapılması incelemeyi otomatik olarak sonlandırmıyor. Ancak, artırımda bulunan mükellefler hakkında başlanılan vergi incelemelerinin, (Kanunun bu ay yayımlanacağı varsayımıyla) temmuz sonuna kadar sonuçlandırılamaması halinde, inceleme sonlanacak. İncelemenin devamı ve tarhiyat olanaksız hale gelecek.
İnceleme süresinde tamamlanırsa ne olacak?
Kanunun yayımı tarihi itibariyle incelenenlerin, inceleme tamamlanıp rapor vergi dairesi kayıtlarına girmeden önce matrah artırımında bulunmaları, artırılan matrahın incelemede bulunacak matrah farkından mahsup edilmesi olanağı sağlıyor. Bu olanaktan yararlanmak için başvurunun zamanında yapılması önemli.
Mahsup işlemi nasıl yapılacak?
Matrah artıran bir mükellef kanunun yayımı tarihinden önce incelemeye alınmışsa ve inceleme 31 Temmuz tarihinden önce tamamlanmışsa, matrah artırımının zamanında yapılması koşuluyla, artırılan matrah bulunan matrah farkından düşülecek ve kalan tutar üzerinden tarhiyat yapılacak. Bulunan fark, artırılan tutardan daha küçükse, herhangi bir tarhiyat yapılmayacak. Benzer işlem vergi artırımı yapanlarda da vergi tutarları karşılaştırılarak yapılacak.
Matrah artırımı ne zamana kadar yapılabilir?
Matrah artırımı için ağustos ayı sonuna kadar başvuru yapmak mümkün. Ancak yukarıda da belirtiğim gibi, incelemede olanlar açısından, inceleme raporu vergi dairesine teslim edilmeden artırım yapılması sonuçları açısından önemli.
Matrah ve vergi artırımında vergi zamanında ödenmezse ne olur?
Matrah veya vergi artırımı sonucu hesaplanan verginin tercihe bağlı olarak peşin veya taksitlendirerek ödenmesi mümkün. Peşin ödemede süre eylül sonu itibariyle bitiyor. Taksitle ödemeyi tercih edenler ise ilk taksit Eylül olmak üzere, ikişer aylık dönemler halinde azami altı eşit taksitte ödeyebilirler.
Tasarıda eski uygulamalardan farklı olarak, hesaplanan verginin öngörülen şekilde ödenmemesi halinde, gecikme zammıyla birlikte takip edileceği ancak matrah artırımının avantajlarından yararlanılamayacağı öngörülmüş. Bu çerçevede matrah artırımı yapanların ödeme düzenlemelerine mutlak uymaları gerekecek.
İncelemede olanlardan matrah artırımı yapmayanlar için başka olanak yok mu?
Yukarıda da belirttiğim gibi, kanunun yayımlandığı tarihten önce başlanıldığı halde, bu tarihe kadar tamamlanamamış olan vergi incelemelerine devam edilecek.
Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra tarh edilecek vergi, ceza ve gecikme faizi için tasarının 4. maddesinde ayrı bir düzenleme var. Bu düzenlemeye göre, inceleme ne zaman biterse bitsin, ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde yazılı başvuruda bulunularak sağlanan olanaktan yararlanılabilir.
Bu kapsamda olanların, tarh edilen verginin yarısı ile Yİ-ÜFE aylık değişim oranına göre hesaplanacak faiz tutarını ödemeleri durumunda, verginin kalan yarısı ile vergi aslına bağlı ceza tutarı ve gecikme faizi siliniyor. Recep Bıyık
https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergi-incelemesinde-olanlarda-matrah-artirimi/414789
SGK Hatalı İşlemini Yargıtay Bozar
SGK çoğu zaman sıkıntılı durumlardan biri de emekli olurken borçlanmalar, sahte sigortalılık gibi sürelerde bağlanan emekli aylıklarının kesilmesi sonradan davalar ile tekrar bağlanması hem zaman kaybı hem de sigortalıların maaş kaybı anlamına geliyor.
Bunlar dava açılmadan çözülmesi için SGK çözüm yolu bulunması gerekir.
1/10/2008 tarihinden önce ölen sigortalıların 5 yıl sigortalılık 900 gün borçlanmalar kabul ediliyor.
Aynı zaman da 1/10/2008 öncesi sigortalı sağlığından önce 900 güne yetecek kadar askerlik borçlanması yaparak,1/10/2008’den sonra vefat ederse bu borçlanma da sayılarak hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanması gerekir.
Aşağıdaki örnek Yargıtay kararı da bu yöndedir.
Davacıların babası/eşi ...'nin vefatı üzerine 17.10.2011 tahsis talebine istinaden, 539 gün askerlik ve 1142 gün SSK sigortalılığı olmak üzere 1.11.2011 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanan davacılar yönünden,
SGK tarafından 8.7.2013 tarihli raporla, (…………) sicil nolu işyerindeki 20.5.2010-25.10.2011 tarihleri arasındaki sigortalılığının sahte olması sebebiyle iptal edilmesi üzerine 6.9.1979-5.10.2011 tarihleri arası
672 gün sigortalılığı ve 539 gün askerlik olmak üzere 1211 gün sigortalılığının bulunduğu, 5510 sayılı yasanın 32. maddesine göre ölüm aylığı koşulları oluşmadığı gerekçesiyle bağlanan ölüm aylığının 1.11.2011 tarihinden
itibaren iptal edilmiştir.
Kısaca sigortalının 6.9.1979-5.10.2011 arasında sigortalının 672 gün+539 =1211 gün askerlik borçlanması ile zaten 5 yıldan fazla sigortalılık süresi 900 günden fazla prim ödemesi var.
Burada asıl sorulması gereken 539 gün askerlik borçlanması 1/10/2008 öncesi mi sonrası mı tespit edilmelidir.
Kural olarak her kanunun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanması gerekmekte olup söz konusu 32. maddenin yürürlük tarihi öncesinde gerçekleşen ölüm ve borçlanmalar yönünden de uygulanmasına olanak veren düzenleme bulunmadığı gibi kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları niteliğindeki “beklenen (ileride kazanılacağı
umulan) haklar”, “kamu düzeni ve genel ahlak”, “yargılama hukuku” gibi istisnaların da söz konusu olmadığı açıktır.
Yüksek mahkemede değerlendirmesinde dosya sunulan belgelere göre;
Yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, 5.12.1985-6.6.1987 tarihleri arası askerlik borçlanma bedeli 6.6.2006 tarihinde ödendiği, Kurumca bu borçlanmanın kabul edildiği dikkate alınarak, askerlik borçlanmasına karşılık gelen tutarın ödenmesi 01.10.2008 gününden önce gerçekleştiğinden uyuşmazlığın çözümünde, askerlik süresinin 900 günlük prim ödeme gün sayısı içerisinde değerlendirilerek
tahsis koşuları irdelenerek karar verilmelidir.
Davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır denilmiştir.
ASKERLİK BORÇLANMASI
• KURUM İŞLEMİ
ÖZET: Kurumca bu borçlanmanın kabul edildiği dikkate alınarak, askerlik borçlanmasına karşılık
gelen tutarın ödenmesi 01.10.2008 gününden önce gerçekleştiğinden uyuşmazlığın çözümünde,
askerlik süresinin 900 günlük prim ödeme gün sayısı içerisinde değerlendirilerek tahsis koşuları
irdelenerek karar verilmelidir. Y. 10. HD E: 2017/2044 K. 2017/4494 T: 25/05/2017 Vedat İlki
Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar BKK 2018/11658
09 Mayıs 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30416
Karar Sayısı : 2018/11658
Ekli “Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar”ın yürürlüğe konulması; Maliye Bakanlığının 9/4/2018 tarihli ve 46111 sayılı yazısı üzerine, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 23/4/2018 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Recep Tayyip ERDOĞAN
CUMHURBAŞKANI
MAL VE HİZMETLERE UYGULANACAK KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARININ TESPİTİNE İLİŞKİN KARARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KARAR
MADDE 1– 24/12/2007 tarihli ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararın eki (I) sayılı listeye aşağıdaki sıra eklenmiştir.
“20- İl özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerine, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketler tarafından doğrudan sunulan 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen personel çalıştırılmasına dayalı hizmetler.”
MADDE 2– Bu Karar, yayımı tarihini izleyen aybaşından itibaren yürürlüğe girer.
MADDE 3– Bu Karar hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.
Bakanlar Kurulu Kararnın Yayımlandığı Resmi Gazetenin | |
Tarihi | Sayısı |
30/12/2007 | 26742 |
Bakanlar Kurulu Kararında Değişiklik Yapan Düzenlemelerin Yayımlandığı Resmi Gazetelerin |
|
Tarihi | Sayısı |
8/2/2008 | 26781 |
6/4/2008 | 26839 |
19/7/2008 | 26941 |
20/9/2008 | 27003 |
29/3/2009 | 27184 |
15/7/2009 | 27289 |
28/4/2011 | 27918 |
27/11/2011 | 28125 |
27/12/2011 | 28155 |
27/1/2012 | 28186 |
24/3/2012 | 28243 |
12/9/2012 | 28409 |
1/1/2013 | 28515 |
24/2/2013 | 28569 |
1/12/2013 | 28838 |
31/1/2015 | 29253 |
1/1/2016 | 29580 |
5/5/2016 | 29703 |
30/6/2016 | 29758 |
8/9/2016 | 29825 |
25/11/2016 | 29899 |
3/2/2017 | 29968 |
28/7/2017 | 30137 |
3/2/2018 | 30321 |
5/5/2018 | 30412 |
Sağlıktan Yararlanma Şartları (Kendisi, Eş ve Çocukları)
İşe yeni giren sigortalılar sağlıktan ne zaman faydalanır?
İşe giriş tarihinden önceki son bir yıl içerisinde 4A SSK kapsamında en az 30 gün hizmeti bulunan kişiler işe girdiği tarihten itibaren sağlık hizmetlerinden faydalanmaya başlar. Bu kişilerin eşi ve çocukları da işe girdiği tarihten itibaren sağlık hizmetlerinden faydalanır.
Ancak işe girdiği tarihten önceki son bir yıl içerisinde en az 30 Gün Hizmeti Bulunmayanların sağlık hizmetinden hem kendilerinin hem de eşlerinin faydalanabilmesi için işe giriş tarihinden itibaren SSK kapsamında 30 günü tamamlamaları gerekmektedir.
İşten ayrılanlar kaç gün sağlıktan (SGK) yararlanabilir? Eş ve çocuğun sağlıktan yararlanma şartları…
SGK, 5510 sayılı kanun ile sağlık hizmetlerinden yararlanacak kişilerin hangi koşulları sağlaması gerektiğini belirtmiştir. İşten ayrılanlarda SGK tarafından belirtilen sürelerce sağlık hizmetlerinden faydalanmayı sürdürür. Ayrıca eşi ya ebeveyni sigortalı çalışanların sağlık hizmetlerinden faydalanabilmesi için aranan şartlara yer verilmiştir. İşte SGK sağlık hizmetleri ve Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile ilgili bilinmesi gerekenler…
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ‘Genel Sağlık Sigortası (GSS)' de hayatımıza girdi. Sigortalı çalışanlar iş veren tarafından ödenen SGK prim ödemesi sayesinde sağlık hizmetlerinden faydalanırlar. Yani hem emelilik primleri dolar hem de sağlık hizmetlerini kullanırlar. Çalışmayanlar ise toplam 30 gün genel sağlık sigortası(GSS) prim ödemesi koşulu ile sağlık hizmetlerinden faydalanabilir.
EŞ VE ÇOCUKLARIN SAĞLIKTAN YARARLANMA DURUMLARI
Bakmakla yükümlü olunan eş, sigortalı olarak herhangi bir işte çalışmıyor, isteğe bağlı sigorta ödemesi yapmıyor ve emekli aylığı bulunmuyorsa eşinin sigortası ile sağlık haklarından yararlanabilir.
Bakmakla yükümlü olunan çocuklar, liseden mezun olanlar 20 yaşını, yüksek öğrenimden mezun olanlar 25 yaşını geçmemek üzere mezun oldukları tarihten itibaren 2 yıl daha sağlık hizmetlerini kullanabilirler. 120 gün süre ile sağlıktan yararlanabilmek için öğrencilerin lise ve dengi okullarından mezun olmaları ile birlikte diplomalarını genel sağlık sigortası müdürlüklerine ibraz etmeleri gerekiyor.
İŞTEN AYRILANLARIN KAÇ GÜN DAHA SAĞLIKTAN FAYDALANABİLİR?
İşten kendi rızası ile ayrılanların ya da işten çıkarılanların eğer çıkış yapılan tarihten önceki bir yıl içinde 90 gün prim ödemesi yapılmışsa 100 gün doktor muayenesi ve eczane hizmetlerinden yararlanmaya devam eder. İstenen prim gün sayısı doldurulmamışsa bu süre 10 güne kadar kısalır.
SAĞLIK HİZMETLERİNDEN KİMLER (KOŞULSUZ) YARARLANABİLİR?
– 18 yaşını doldurmamış olan kişiler,
– Tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler,
– Trafik kazası halleri,
– Acil haller,
– İş kazası ile meslek hastalığı halleri,
– Bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar,
– Yetim aylığı alan çocuklar
Dul Ve Yetimler Çift Maaş Alabilir
Birden çok maaşa hak kazanıp kazanmadıkları konusu dul ve yetimler tarafından merak edilen hususların başında geliyor. Dul ve yetim maaşına, eş, erkek çocuklar, kız çocukları, anne ve baba belirli koşullar altında hak kazanabiliyor. Eş ve çocukların dul ve yetim maaşına hak kazanma durumlarını açıklayalım.
Eşin maaşı
Eşin dul maaşı alabilmesi için sigortalının ölüm tarihinde Medeni Kanuna uygun evlilik bağının bulunması gerekiyor.Hem eşinden, hem de ana ve/veya babasından ölüm aylığına hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da ana ve/veya babasından bağlanacak maaşı/aylığı ödeniyor.
Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi durumunda sonraki eşinden de aylığa hak kazananlara tercih ettiği aylığı,/geliri bağlanıyor. Genellikle yüksek olan aylık tercih ediliyor. Kocasından dolayı dul maaşı alan kadın kendinden başka aylık alan da bulunmuyorsa kadına %75 oranında aylık bağlanıyor. Başka hak sahibi varsa dul kadına %50 oranında aylık bağlanıyor.
Üç kocadan 3 maaş
01.10.2008 öncesi için çalışmayan ve farklı sosyal güvenlik kurumlarından olmak üzere üç kocadan üç maaş uygulaması vardı. Bu uygulama 01.10.2008’de kaldırıldı. Dolayısıyla üç kocadan üç maaş uygulaması yok. Ancak 01.10.2008 öncesi kazanılmış haklara dokunulmuyor. Bunlar maaşlarını almaya devam ediyorlar.
Kız çocukları
Kız çocukları yönünden evli olmaması, sonradan boşanıp dul kalması, sosyal güvenlik kurumlarına tabi bir işte çalışmaması ve gelir/aylık almaması gerekiyor. Başka bir deyimle kız çocukları çalışmıyorsa ve evli değillerse, bu durumu devam ettiği sürece, ölen anne ve babasından aylık bağlanıyor. Yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kız çocuklarının, her birine hesaplanan aylığın % 25'i, ödeniyor.
Anne ve babasından ayrı ayrı aylığa hak kazanan çocuklara, yüksek olan aylığın tamamı, az olan aylığın yarısı ödeniyor.
Erkek çocukları
Erkek çocukların yetim maaşına hak kazanabilmesi için öğrenci değilse 18, öğrenci ise orta öğretime devam ediyorsa 20, yüksek öğrenime devam ediyorsa 25 yaşını doldurmamış olması gerekiyor. Ayrıca 5510 sayılı Kanun kapsamında çalışmaması veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması gerekmektedir.
Malul olan çocuklar
Çalışamayacak durumda malul olan erkek çocuklar için kanunda özel bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre kendi çalışmalarına bağlı olarak herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almamaları koşulu ile yaş şartı dikkate alınmadan malul çocuklar yetim maaşı yönünden hak sahibi sayılıyor.
Aylığın bağlanacağı yer
Dul ve yetim aylıklarının bağlanması işlemleri; sigortalı çalışırken ölmüşse en son çalıştığı yerin bağlı olduğu sigorta müdürlüklerince, işten ayrıldıktan sonra ölen sigortalı için ikamet ettikleri yerdeki sigorta müdürlüklerince yapılmaktadır. Arif Temir
http://www.gunes.com/yazarlar/arif--temir/dul-ve-yetimler-cift-maas-alabilir-872647
Yasaya Aykırı Sözleşme Geçerli Değildir
Kanuna aykırı hükümler içeren sözleşmelerin bu hükümleri geçerli değildir. Sözleşmeye 'fazla çalışma ücreti ödenmeyecektir', 'tazminat ödenmeyecektir' şeklinde hükümler konulması halinde, yasaya aykırı olması nedeniyle geçerli olmayacaktır. Bu nedenle korkmanıza ya da dert etmenize gerek yok.
■ Ben eşi ölmüş dul bayanım, SSK'dan kendi adıma emekliyim. Babam da SSK'dan emekli idi, vefat etti. Babamdan ayrıca SSK maaşı bağlanabilir mi? Ek olarak onun emekli maaşını alabilir miyim? 5...261898 Nolu SMS
Kız evlatlarının anne veya babadan yetim maaşı alabilmeleri için bazı şartlar vardır. Bunlar, evli olmamak, kendi adına sigortalı çalışıyor olmamak ve yine kendi çalışmalarından dolayı emekli aylığı almıyor olmak. Bakıldığında her ne kadar eşinizin ölümünden dolayı evli olmasanız da kendi çalışmalarınızdan dolayı emekli olduğunuzu belirtmişsiniz. Kendi emekliliğinizden ötürü babanızdan ya da annenizden ölüm aylığı alamazsınız. Ölmüş olan eşinizden dolayı eğer bağlanmış ya da bağlanacak ölüm aylığı varsa onu alabilirsiniz.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 02.10.1977 doğumluyum. 20.10.1996 sigorta başlangıcım, 3726 gün primim var. 1997'de askere gittim. Ne zaman emekli olabilirim?
5..322573 Nolu SMS
İşe başlangıcınıza göre 25 yıl, 56 yaş ve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz.
2099 gün daha prim ödeyerek 56 yaşınızın dolacağı 02.10.2033 tarihinde emekli olabilirsiniz. İşe giriş tarihiniz askerden önce olduğundan, askerlik borçlanması yapmanız emeklilik yaşınızı etkilemez.
■ 01.09.1962 doğumluyum, 15.11.1987'de sigortaya giriş yaptım. 2075 günüm var. 01.06.2001 tarihinde Bağ-Kur'a geçtim. Ne zaman emekli olabilirim? Celal
SSK kapsamındaki çalışmalarınız 01.06.2001'den önce ise ve yine bu tarihten sonra Bağ-Kur'a geçip ara vermeden devam ediyorsanız, Bağ-Kur'dan 9000 prim gün ve 55 yaş şartlarına tabisiniz.
Askerliği ödeyip 54 yaş 9000 prim gün şartlarına tabi olursunuz. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/05/08/yasaya-aykiri-sozlesme-gecerli-degildir
Çalışanın Rızası Olmadan Üstü Aranamaz!
Bir işyerinde işçinin rızası olması ve sözleşmede yer alması koşuluyla, üst araması olabilir. Ancak bu durum ‘keyfi olarak’ sadece bazı çalışanlara uygulanamaz. Bu tip durumlarda işveren tazminat yüküyle karşılaşabilir.
Bir işyerinde işçinin rızası olması ve sözleşmede de yer alması koşuluyla, çalışanın üstü aranabilir. Ancak bu durum ‘keyfi olarak’ sadece bazı çalışanlara uygulanamaz. Bu tip durumlarda işveren tazminat yüküyle karşılaşabilir. Alışveriş merkezleri, havaalanları gibi yerlerde herkesin üstünün aranması bir gereklilik. Bazı işverenler işyerlerinde de üst aramasına gerek duyuyor. Peki, kanunlar işyerine girerken işçinin üstünün aranmasına müsaade ediyor mu?
TEHLİKE YA DA HIRSIZLIK
Anayasa’nın 10. maddesi uyarınca özel hayatın gizliliği ilkesi uyarınca kimsenin üstü ve özel eşyaları aranamaz. İşçinin üstünün aranması ancak üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunların tanıdığı bir yetkiyle mümkündür. İşçilerin üstlerinin aranması bu konuda bir sözleşme veya hüküm olmadan gerçekleştirilemez. İşçinin işyerine girerken üstünün aranması işçinin işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini tehlikeye sokacak herhangi bir eşyayla işyerine girmesini önlemek, çıkışta üstünün aranması ise işyerindeki malların, makinelerin ve aletlerin çalınmasını önlemek amacıyla işverenler tarafından kullanılmaktadır. Örneğin üretim gerçekleştirilen işyerlerinde işçinin işyerine bazı kimyasallar veya metallerle girmesi hem kendisi için hem de diğer çalışanlar için çeşitli tehlikeler oluşturabilir. Diğer yandan genellikle işverenler hırsızlık endişesiyle üst arama yöntemine başvurmaktadırlar.
EŞİT DAVRANILMASI ŞART
İşverenin işyerine girişte işçinin üstünü arayabilmesi, kişilik hakları zedelenen kişinin rızasıyla mümkündür. İşçinin bu konudaki rızasının iş sözleşmesi veya işyerinde imzalanmış toplu iş sözleşmesiyle alınması gerekir. Ayrıca işçilerin üstlerinin aranabilmesi için işverenin bir nedeninin olması gerekir. Diğer taraftan üst araması yapılacaksa bu uygulamanın işverenin işçilere eşit davranma borcu kapsamında bütün işçilere uygulanması gerekiyor.
TAZMİNAT ÖDEMESİ GEREKEBİLİR
Diğer yandan üst aramasına ilişkin esasların belirlenmesi ve bu doğrultuda bir prosedür oluşturulması gerekmektedir. İşçiler bu prosedürü bilerek buna uygun davranabilir. Herhangi bir prosedürün belirlenmemesi halinde işçilerin üst aramasına tabi tutulması işverenin art niyetli bir uygulaması olarak değerlendirilebilecek ve işveren tazminat yüküyle karşılaşabilir.
GÜVENLİK PERSONELİ YOKSA ‘EĞİTİMLİ’ ÇALIŞAN ARAYABİLİR
İşyerinde işçilerin üst aramasını gerçekleştirecek bir güvenlik personeli varsa aramanın bu personel tarafından yapılması gerekir. Bu konuda cinsiyet ayrımına dikkat edilmeli ve kadın işçiler ve erkek işçiler için farklı personelin tercih edilmeli. Ancak işyerinde güvenlik hizmeti alınmıyorsa görevi üst araması olacak personel belirlenmeli ve üst aramalarının bu personel tarafından yapılması sağlanmalıdır. Bu personeli üst aramasıyla ilgili özel bir eğitim verilmeli ve personeli bu konuda bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Okan Güray Bülbül
6183 Sayılı Yasa Uygulamasında, Haciz Varakalarının Borçlu Mükellefe Tebliği Zorunlu Değildir
6183 sayılı AATUHK’nun 77. maddesinde menkul malların haciz ve satışı konusu ayrıntılı olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Madde hükmüne göre, menkul malların haczi sırasında haczi yapan idare tarafından gerekli haciz prosedürleri yerine getirilerek tanzim edilen haciz zaptında hacze konu menkul malla ilgili ayrıntılı bilgiler ile haciz varakasının ayrıntıları yer almak zorundadır.
Yasal düzenleme gereği olarak haciz sırasında borçlunun bulunmaması halinde borçlunun gıyabında hacze devam olunmaktadır. Haczi yapan idare borçlunun gıyabında yapmış olduğu hacizlerde, haciz zaptının bir nüshasını borçluya veya zilyede o anda haciz sırasında derhal tebliğ etmek zorundadır.
Yine, yasal düzenleme gereği olarak gün batımından doğumuna kadar ve resmi tatil günlerinde haciz yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Tatil günlerinde veya gece vakti iş yapan müesseselerde yapılabilecek hacizlerde ise hasılatın haczi konusu söz konusu olabilecektir. Özellikle gece çalışan iş yerlerinde örneğin bar, pavyon, gece kulübü gibi iş yerlerinde gece vakti de kasa ve hasılat haczi yapılabilmektedir. Bu gibi durumlarda haczi yapan idare güvenlik güçlerinden yardım ve yerel mali örgüt yetkililerinden izin alarak bu işlemlerini yapması gerekmektedir. Bu haciz uygulaması normal hacizlerin istisnasını teşkil etmektedir.
Diğer taraftan haczi yapan idare haczetmiş olduğu mallar üzerine bu haczi gösterir ibareleri içeren etiket, işaret, levha gibi emarelerle haczin bu mallar üzerinde yapılmış olduğunu belirtmek ve göstermek durumundadır. ( Bkz. AATUHK md. 70-72, 77, 81 ve VUK md. 107, İİK md. 80, 102, 103)
Haczin yapılamasındaki amaç kamu alacağının tahsil edilmesi olduğuna ve bu tahsil yönteminin borcunu kendi rızasıyla ödemeyen borçluya uygulandığı göz önüne alındığında; haczin istisnasız gündüzleri ve mesai günleri yapılabileceğinin kabul edilmesi durumunda, bu cebri icra yönteminin özellikle haczedilecek taşınmazı bulunmayan borçlulardan olan alacaklar için işlemez duruma geleceği açıktır. Dolayısıyla genel kurala bu şekilde istisnalar getirilmiştir.
Haczedilen menkul malların korunması da apayrı bir görev ve sorumluluğu gerektirmektedir. Yasal düzenleme gereği haczedilerek güvenilir bir şahsın emanetine bırakılan veyahut güvenilir bir şahsın kefaleti altına bırakılan ve borçlunun veya zilyedinin muhafazasına bırakılan mallarda artık sorumluluk bu kişilere geçmektedir. Kendisine emanet edilen menkul malları koruyacak olanların uymak zorunda oldukları kurallar yasanın 83. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlular, zilyedler, muteber şahıslar yasanın 82. maddesi uyarınca kendilerine emanet edilen malları, alacaklı kamu kurumlarına karşı ilk istem üzerine hemen bu malları teslim etmek ve teslim sırasında bu malları aynen sunmak zorundadırlar. Bu mecburiyetleri yerine getirmeyenlere karşın yapmış oldukları zarar ve ziyanları tanzim etmek veya tamamlamak veya bu malların bedellerini alacaklı idareye ödemek gibi sorumlulukları bulunmaktadır. Diğer taraftan kendilerine emanet edilen malları kötü niyetle elden çıkaran zilyedler veya borçlular hakkında ayrıca idare tarafından ceza davası da açılabilir(1).
Danıştay tarafından bir kararda, “… üçüncü şahıs adına mülkiyeti sınırlayıcı bir kayıt bulunduğu açık olduğuna ve bu husus basit bir gözlem ve araştırmayla saptanabileceğine göre, üçüncü şahsa bu konuda bir tebligat yapılmaksızın icra olunan haczin kesinleşmesi söz konusu olamayacağından, haciz sonrası yapılan ihale ve satış işlemlerinin de yasaya uygunluğundan söz etme olanağı yoktur.” (2).
Yine, bir başka Danıştay vergi dava daireleri genel kurul kararında ise, “.... idari işlemlerin temel niteliklerini taşıdığında kuşku bulunmayan haciz varakalarının, vergi dairelerinin herhangi bir servisi tarafından düzenlenmesi yasa gereği ve bürokrasinin doğal ve zorunlu sonucu olduğundan, haciz kararın uygulandığını gösteren haciz tutanaklarının idari davaya konu yapılabileceği, haciz varakalarının idarenin kesin ve yürütülmesi gerekli işlemlerinden olmadığı görüşüyle davayı incelmeksizin reddeden vergi mahkemesi kararında yasaya uygunluk görülmemiştir.”(3). Buna göre yasada haciz varakasının borçluya bildirilmesi öngörülmemiş olup, borçluya bildirimi zorunlu olamayan bu işlemler kural olarak, haczin uygulanması suretiyle borçlunun bilgisine sunulmaktadır. 6183 sayılı yasanın 78/2 fıkra hükmünde düzenlenen haciz tutanağında hacze dayanak olan haciz varakasının tarih ve numarasının yazılması zorunluluğu ilkesi kabul edildiğinden, haciz kararının kaçınılmaz sonucu olan tutanakla hakkındaki haciz kararını öğrenen borçlu gibi kendisine haciz varakası tebliğ edilen borçlu da haciz kararının yasal dayanağının bulunmadığı konusunu yargı önüne taşımak, yargı yeri de haciz kararının hukuka uygunluğunu incelemek durumundadır. Nazlı Gaye Alpaslan
--------
(1) 6183 sayılı yasa md.83, İİK, 358, TCK,289
(2) Dnş. 4. D. 27/10/1989 tarih ve E:1987/3145-K:1989/3725 sayılı karar
(3) DVDDGK, 2/6/1989 gün ve E:1989/40-K:1989/45
Bazı Malların KDV Oranlarının ve ÖTV Tutarlarının Yeniden Tespiti Hakkında Karar BKK 2018/11674 ÖZET HALİNDE
Özet
• İşverenlerce, kadın hizmet erbabına kreş ve gündüz bakımevi hizmeti olarak yapılan ödemelerin, her bir çocuk için aylık, asgarî ücretin aylık brüt tutarının %15’ini aşmamak üzere gelir vergisinden istisna tutulmasına ilişkin %15 sınırının %50’ye çıkarılması,
• Bazı alkollü içkilere ilişkin ÖTV asgari maktu vergi tutarları yeniden belirlenmesi,
• Sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerce münhasıran imalat sanayiinde kullanılmak üzere; 213 sayılı Kanunun geçici 30 uncu maddesine göre amortisman oran ve süreleri faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilecek ve 3065 sayılı Kanunun geçici 39 uncu maddesine göre katma değer vergisi istisnası kapsamında teslim edilecek yeni makina ve teçhizat listesinin belirlenmesi,
• Gayrimenkullerin ivaz karşılığında beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı ödenmesi gereken “binde 20” nispetinde alınan tapu harcı 31/10/2018 tarihine kadar “binde 15” olarak belirlenmesi
• Teslimi %18 oranında KDV’ye tabi olan konutların 31/10/2018 tarihine kadar (bu tarih dahil) teslimlerinde uygulanacak KDV oranın %8’e düşürülmesi yönünde düzenleme yapıldı.
5/5/2018 tarihli ve 30412 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 30/4/2018 tarihli 2018/11674 sayılı BKKile,
— 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 23’üncü maddesinin birinci fıkrasının (16) numaralı bendi kapsamında istisna tutarının hesabında dikkate alınacak oranının belirlenmesi
— 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun geçici 30 uncu maddesi ile 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 39 uncu maddesi kapsamına giren ve sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerce münhasıran imalat sanayinde kullanılmak üzere iktisap edilecek makina ve teçhizatların belirlenmesi
— Bazı tapu işlemlerinden alınacak harç nispetinin yeniden düzenlenmesi
— Bazı malların katma değer vergisi oranları yeniden tespit edilmesi
— Bazı malların özel tüketim vergisi tutarlarının yeniden tespiti yönünde düzenleme yapılmıştır. Bu değişiklikler aşağıdaki gibidir.
I- Gelir Vergisi Kanunu’nda kadın hizmet erbabına kreş ve gündüz bakımevi hizmeti olarak yapılan ödemelerde istisna sınırı artırımı
Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/16’ıncı maddesinde yer alan; işverenlerce, kadın hizmet erbabına kreş ve gündüz bakımevi hizmeti olarak yapılan ödemelerin söz konusu ödemenin, doğrudan bu hizmetleri sağlayan gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerine yapılması şartıyla, her bir çocuk için aylık, asgarî ücretin aylık brüt tutarının %15’ini aşmamak üzere gelir vergisinden istisna tutulmasında ilişkin düzenlemedeki %15 sınırı %50’ye çıkarılmıştır.
II- Vergi Usul Kanunu’nun Geçici 30’ncu maddesi kapsamında amortisman oranları faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilir makina ve teçhizat listesi
21/3/2018 tarihli ve 7103 sayılı Kanunun 16’ncı maddesi ile VUK’ya eklenen Geçici 30’uncu maddesi aşağıdaki gibidir.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra, 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerce münhasıran imalat sanayiinde veya 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu, 28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve 3/7/2014 tarihli ve 6550 sayılı Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine
Dair Kanun kapsamında faaliyette bulunan mükelleflerce münhasıran Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanılmak üzere, 2019 takvim yılı sonuna kadar iktisap edilen yeni makina ve teçhizat ile aynı tarihe kadar yatırım teşvik belgesi kapsamında iktisap edilen yeni makina ve teçhizat için uygulanacak amortisman oran ve süreleri, Maliye Bakanlığınca bu Kanunun 315 inci maddesine göre tespit ve ilan edilen faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilir.
Bu şekilde yapılacak hesaplamada faydalı ömür süresinin küsuratlı çıkması halinde, çıkan rakam bir üst tam sayıya tamamlanmak suretiyle ilgili kıymetlere uygulanacak amortisman oran ve süreleri belirlenir. Bu şekilde belirlenen oran ve süreler izleyen yıllarda değiştirilemez. İmalat sanayiinde kullanılmak üzere iktisap edilen ve madde hükmünden yararlanılabilecek makina ve teçhizatı tespite Bakanlar Kurulu, uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Bu düzenleme kapsamında 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerce münhasıran imalat sanayiinde kullanılmak üzere; 213 sayılı Kanunun geçici 30 uncu maddesine göre amortisman oran ve süreleri faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilecek ve 3065 sayılı Kanunun geçici 39 uncu maddesine göre katma değer vergisi istisnası kapsamında teslim edilecek yeni makina ve teçhizat BKK’na ekli listede belirlenmiştir. Söz konusu liste Sirkülerimiz ekinde yer almaktadır.
Ekli listede yer alan makina ve teçhizatın kullanılmış olanları ile aksam, parça, aksesuar ve teferruatları, 213 sayılı Kanunun geçici 30 uncu maddesi ile 3065 sayılı Kanunun geçici 39 uncu maddesi kapsamında değerlendirilmeyecektir.
III- 492 sayılı Kanuna göre alınan tapu harcı oranının indirilmesi
31/10/2018 tarihine kadar (bu tarih dahil) uygulanmak üzere, 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin “I-Tapu İşlemleri” başlıklı bölümünün 20/a fıkrasında sayılan tapu işlemleri üzerinden “binde 20” nispetinde alınan tapu harcı, konut ve işyerlerinde (kat irtifakı tesis edilmiş olanlar dahil) “binde 15” olarak yeniden belirlenmiştir.
Söz konusu madde aşağıdaki gibidir.
“20-a) yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (cebrî icra ve şüyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı Binde 20,”
Buna göre; gayrimenkullerin ivaz karşılığında beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı ödenmesi gereken “binde 20” nispetinde alınan tapu harcı 31/10/2018 tarihine kadar “binde 15” olarak belirlenmiştir.
IV- Lüks konutlarda KDV Oranı İndirimi
Teslimi %18 oranında KDV’ye tabi olan konutların 31/10/2018 tarihine kadar (bu tarih dahil) teslimlerinde uygulanacak KDV oranı %8’e düşürülmüştür.