Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Çarşamba, 15 Kasım 2017 19:15

Ölüm Aylığının Paylaştırılması

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Salı, 14 Kasım 2017 19:13

Ölüm Aylığı Bağlanma Şartları

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Pazartesi, 13 Kasım 2017 18:57

İş Yeri Bildirgesi Verme Durum Ve Tarihleri

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Pazartesi, 13 Kasım 2017 12:42

özdoğrular 13.11.17 e-Bülten

özdoğrular 10.11.17 e-Bülten için tıklayınız

Tasfiye  aşamasında olan veya iflas halinde olan kurumlara yapılacak tebliğlerin bunların ortaklarına veya idare meclisi üyelerine değil, tasfiye memurlarına yapılması gerekmektedir.  Ancak, tasfiye memurunun azledildiği durumlarda geçici tasfiye memuru, orda yok ise şirket ortaklarına tebliğ yapılabilir. Aynı şekilde, iflas halindeki tüzel kişilere yapılacak tebliğin iflas masasına yapılması gerekir.  İflas masası yerine ortaklara yapılacak tebliğ hukuken geçerli değildir. Gelir idaresinin 15.11.1995 tarihli bir yazısında  tasfiyeye giren  bir şirket için yapılacak  tebligatın   tasfiye memuruna yapılmasının gerektiği ifade edilmiştir.

Bu durumda,  söz konusu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden de anlaşılacağı üzere, tasfiye halinde bulunan şirketlerin idareye tasfiye memurları görevi olduğundan tebliğin şirketi temsile yetkili tasfiye memuruna yapılması gerekmektedir.[1]

Bilindiği üzere, VUK’nun 93. ve müteakip maddelerinde tebliğ ile ilgili usul ve esaslar açıklanmıştır.[2]

Gelir İdaresine intikal eden konulardan, mükelleflerimiz olup, ilgili mahkemelerce iflasına karar verilen tüzel kişiliklerle ilgili yapılacak tarhiyatlarda, ihbarnamelerin kimin adına düzenleneceği   ve kime tebliğ edileceği hususunda tereddüte düşüldüğü gözlenmiş olup aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur.   

İcra İflas Kanunun 184. maddesinde; “İflas açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder ve alacakların ödenmesine tahsis olunur. İflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen mallar masaya girer…”,

  1. maddesinde; “Borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür…,
  1. maddesinde de; “Masanın kanuni mümessili iflas idaresidir. İdare, masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükelleftir.”,

hükümleri yer almaktadır.

Söz konusu madde hükümlerine göre, iflas açıldığı zaman borçlunun haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder ve alacakların ödenmesine tahsis olunur. İflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen mallar  masaya girer.  Bu nedenle, iflas masasına dahil mallar  üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi borçluya değil, iflas masasına aittir. Borçlunun iflas masasına giren mal ve haklar üzerindeki, masa mevcudunu azaltıcı mahiyetteki her türlü tasarrufu, alacaklılara (iflas masasına) karşı hukuken geçersizdir.  İflas masası ise mezkur mal ve haklar üzerindeki tasarruf yetkisini, ancak kanuni temsilcisi olan iflas idaresi vasıtası ile kullanabilmektedir.

Diğer taraftan, vergilendirme süreci tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil işlemlerinden oluşmaktadır. Verginin tarhı, vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari bir işlemdir. Beyannameye dayanan tarh dışındaki tarhiyatlar, vergi/ceza ihbarnamesi ile yapılmakta ve mükellefe tebliğ edilmektedir. Tarh edilen vergi ve kesilen cezalar için düzenlenen vergi/ceza ihbarnameleri, VUK’nun 93 ve müteakip maddelerindeki tebliğ ile ilgili usul ve esaslar dairesinde muhatabına tebliğ edilir. Verginin tahakkuk etmesi ve cezanın kesinleşmesi  ise vergi/ceza ihbarnamelerinin muhatabına tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük dava açma süresinin geçmesi veya dava açılmış olan hallerde, mahkemenin kısmen veya tamamen  tasdik kararı vermesi üzerine olmaktadır. Tarhiyata karşı uzlaşma talep  edilmesi halinde ise tarh edilen vergi ve kesilen cezanın, üzerinde uzlaşılan miktarı, uzlaşma tutanağının tebliğ ile tahakkuk etmektedir. Vergi Usul Kanunu’nun 376. maddesi uyarınca ceza indirimi talebinde bulunulduğunda tarh edilen verginin aynen, cezaların  ise bu maddede yazılı miktarda ödenmesi kabul edildiğinden, vergi/ceza  ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük sürenin dolmasıyla vergi tahakkuk ettirilmektedir.

Yukarıda açıklanmış olduğu üzere, iflasına karar verilmiş olan mükellef kurum ile ilgili işlemlerin iflas idaresi vasıtasıyla  yapılması gerektiğinden, iflas masasının kanuni temsilcisi olan iflas idaresi, masanın idaresi ve tasfiyesi için gerekli bütün işlemlerde  (tarhiyata karşı dava açma, uzlaşma  veya ceza indirimi talebinde bulunma gibi  iflas eden şirketin vergisel yasal hakları kullanma, takip, akid muameleleri dahil) masayı temsil edecektir.

Usulüne uygun olarak tebligat yapılmış olsa dahi, vergi ve ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük süre dolmadan iflasın açılması halinde şirketi temsil ve ilzama yetkili olan iflas idaresinin bu tebligattan haberi olmayacağından, iflas idaresi söz konusu tarhiyata karşı yasal haklarını kullanamayacaktır.

Bu nedenle, tüzel kişilik adına düzenlenen  ve tebliğ edilen  vergi ve ceza  ihbarnamesinin,  30 günlük süre dolmadan şirketin iflasına karar verilirse, vergi   ve ceza ihbarnamelerinin  yeniden bu defa iflas idaresine tebliğ edilmesi uygun görülmektedir.

Gelir idaresi,  uygulamada, vergi dairelerinin hatalı tebligat uygulamaları nedeniyle pek çok davaları yargı organlarında kaybetmektedirler.  Kaybedilen her dava hatalı tebligata dayalı olduğu için kaybedilen dosyanın temyiz edilmesi yerine yapılan hatalı işlemin düzeltilerek ilgililere yeniden tebliğ edilmesi daha anlamlı bir uygulama olmalıdır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Iflasi_istenen_sirketlerde_vergi_tebligati_kime_yapilacak-15175.htm


[1] Maliye Bakanlığı’nın Ordu Valiliğine yolladığı 15.11.1995 gün ve 63521 sayılı yazıları.

[2] Gelir İdaresi, İzmir Vergi dairesi  Başkanlığı’nın 21.02.2008 gün ve 2008/4 sayılı tamimleri. 

Pazartesi, 13 Kasım 2017 12:10

Asgari Ücret Desteği Sona Eriyor

2016’da başlatılan her işçi için aylık 100 lira asgari ücret desteğinin 2018’de devam edip etmeyeceğine işaret Çalışma Bakanlığı bütçesinden geldi. Destek için 2018’deki yeni haklara yönelik ödenek konmadı

2016’da, asgari ücretin yüzde 30 artırılarak net bin 300 liraya çıkartılması üzerine, işverenin yükünü azaltmak amacıyla brüt 2 bin 550 TL ve altında ücret alan işçiler için aylık 100 lira destek sağlandı. 2017 yılı için de brüt 3 bin 300 lira ve altında ücret alan işçiler için 100 lira asgari ücret desteği verildi.

Gazete Habertürk'ten Ahmet Kıvanç'ın haberine göre asgari ücret desteği için 2016 yılında 9 milyar 475 milyon liralık ödenek ayrıldı. Ancak, destekten yararlanacak kişilerin tespiti ve desteğin ödeme süreci zaman aldığı için, 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere asgari ücret desteği ödemeleri 3 ay gecikmeli yapıldı. Bu nedenle 2016 yılında 7 milyar 27 milyon liralık ödeme gerçekleştirildi. 2017’de asgari ücret desteği için 8 milyar lira ödenek ayrıldı. İlk 8 ayda 6 milyar 565 milyon lira asgari ücret desteği ödendi. Bu yıl 9 milyarı aşması bekleniyor.

2.4 MİLYAR LİRA VAR

İşverenler, asgari ücret desteğinin devam edip etmeyeceğini merak ederken, sorunun cevabı 2018 bütçesinden çıktı. Çalışma Bakanlığı’nın bütçesine 2018 yılında asgari ücret desteği için sadece 2 milyar 445 milyon lira ödenek konuldu. Ancak bu ödeneğin, 2017 yılında hak kazanılan ve 2018’in ilk çeyreğinde geriye dönük yapılacak ödemeler için kullanılacağı belirtildi.

http://www.haberturk.com/calisma-bakanligi-butcesinden-asgari-ucret-destegine-son-sinyali-geldi-1710996-ekonomi

Pazartesi, 13 Kasım 2017 09:56

Sermayenin Azaltılması

Sermayenin azaltılması Türk Ticaret Kanunu’nun 473 ilâ 475. Maddelerinde hüküm altına alınmıştır.

Her maddelerin her biri sermayenin azaltılmasında yapılacak işlemleri sırası belirtmektedir.

Karar başlıklı 473. Maddeye göre;

Bir anonim şirket sermayesini azaltarak, azaltılan kısmın yerine geçmek üzere bedelleri tamamen ödenecek yeni paylar çıkarmıyorsa, genel kurul, esas sözleşmenin gerektiği şekilde değiştirilmesini karara bağlar.

Genel kurul toplantısına ilişkin çağrı ilanlarında, mektuplarda ve internet sitesi bildiriminde, sermaye azaltılmasına gidilmesinin sebepleri ile azaltmanın amacı ve azaltmanın ne şekilde yapılacağı ayrıntılı bir şekilde ve hesap verme ilkelerine uygun olarak açıklanır.

Ayrıca yönetim kurulu bu hususları içeren bir raporu genel kurula sunar, genel kurulca onaylanmış rapor tescil ve ilan edilir.

Sermayenin azaltılmasına rağmen şirket alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirkette varlığı belirlenmiş olmadıkça sermayenin azaltılmasına karar verilmez.

Genel kurulun kararına 421 inci maddenin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi uygulanır. (Esas sözleşme değişikliği kararları, sermayenin en az yüzde yetmiş beşini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oylarıyla alınır)

Kararda sermayenin azaltılmasının ne tarzda yapılacağı gösterilir.

Esas sermayenin azaltılması sebebiyle kayıtlara göre doğacak defter kârı sadece payların yok edilmesinde kullanılabilir.

Sermaye hiçbir suretle 332 nci madde ile belirlenen en az tutardan aşağı indirilemez.

Bu madde ile 474 ve 475 inci maddeler, kayıtlı sermaye sisteminde çıkarılmış sermayenin azaltılmasına kıyas yoluyla uygulanır.

Alacaklılara çağrı başlıklı 474. Maddeye göre;

Genel kurul esas sermayenin azaltılmasına karar verdiği takdirde, yönetim kurulu, bu kararı şirketin internet sitesine koyduktan başka, 35 inci maddede anılan gazetede (Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi) ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, yedişer gün arayla, üç defa ilan eder.

İlanda alacaklılara, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesindeki üçüncü ilandan itibaren iki ay içinde, alacaklarını bildirerek bunların ödenmesini veya teminat altına alınmasını isteyebileceklerini belirtir.

Şirketçe bilinen alacaklılara ayrıca çağrı mektupları gönderilir.

Sermaye, zararlar sonucunda bilançoda oluşan bir açığı kapatmak amacıyla ve bu açıklar oranında azaltılacak olursa, yönetim kurulunca alacaklıları çağırmaktan ve bunların haklarının ödenmesinden veya teminat altına alınmasından vazgeçilebilir.

Kararların yerine getirilmesi başlıklı 475. Maddeye göre;

Sermaye, ancak alacaklılara verilen sürenin sona ermesinden ve beyan edilen alacakların ödenmesinden veya teminat altına alınmasından sonra azaltılabilir;

Aksi hâlde alacaklılar şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde sermayenin azaltılması işleminin tescilinin ilan edilmesinden itibaren iki yıl içinde sermayenin azaltılmasının iptali davası açabilirler.

Teminatın yetersizliği hâlinde de yargı yolu açıktır.

Azaltma kararının uygulanabilmesi için, pay senetleri miktarının, değiştirme veya damgalama yoluyla ya da diğer bir şekilde azaltılmasının gerekli olduğu hâllerde bu husus için yapılan ihtara rağmen geri verilmeyen pay senetleri şirketçe iptal edilebilir. Tebliğde şirkete geri verilmeyen senetlerin iptal edilecekleri yazılır.

Pay sahiplerinin, değiştirilmek üzere şirkete geri verdikleri pay senetlerinin miktarı, karar gereğince değiştirmeye yetmezse, bu senetler iptal olunarak bunların karşılığında verilmesi gereken yeni senetler satılıp paylarına düşen miktar şirkette saklanır.

Yukarıdaki fıkralarla, 473 ve 474 üncü maddelerde yazılı şartlara uyulmuş olduğunu gösteren belgeler ibraz edilmedikçe esas sermayenin azaltılmasına dair karar ve sermayenin gerçekten azaltılmış olması olgusu ticaret siciline tescil olunamaz. Ruknettin Kumkale /Dünya Gazetesi

2008 yılından önceki SSK sigortalılığı 4/a sigortalılığı, Bağ-Kur sigortalılığı da 4/b sigortalılığı olarak devam ediyor. Dolayısıyla sigortalılık çakışmaları da önemini korumayı sürdürüyor. Hatta bu konu özellikle emeklilik aşamalarında sigortalılar için aksaklık ve elbette büyük maddi kayıplar doğurmaya devam ediyor.  

6111 sayılı Kanunla Kanunun 53 üncü maddesinde yapılan değişiklikle 01.03.2011 tarihinden itibaren sigortalıların 4/a (SSK) ve 4/b (Bağ-Kur) sigortalılık statülerinin aynı kişide çakışmalarında 4/a sigortalılığı kapsamındaki sigortalılıkları geçerli sayılıyor. 

Ancak bu üstün sayılacak SSK sigortalılığının kesinlikle ortağı oldukları şirketten bildirilmiş olmaması şart bulunuyor. 

İşte bu kuralın bilinmemesi yahut dikkate alınmaması halinde SSK/Bağ-Kur çakışmalarındaki SSK üstünlüğünü devreden çıkaracak nitelikteki bu kural nedeniyle sigortalılar önemli tutarda parasal zararlara uğruyor.

O nedenle de sigortalıların emekli olmadan önce, hatta 5-10 yıl önce durumlarını uzman bir sosyal güvenlik müşaviri nezaretinde bir çek etmelerinde kendileri için büyük yarar bulunuyor. 

Zaman zaman araç sahibi ya da sahiplerinin şoförlük yapması, zaman zaman da dışarıda şoförlerin istihdam edildiği öğrenci servislerinde bu durum özelikle önem arz ediyor. 

Milli Eğitim Bakanlığı Taşımalı İlköğretim Yönetmeliği gereğince ilköğretim okulu bulunmayan ya da çeşitli nedenlerle eğitim-öğretime kapalı ilköğretim okullarındaki öğrencilerin ilköğretim okullarına günü birlik taşınarak kaliteli bir eğitim-öğretim görmelerini sağlamak amacıyla 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu gereğince ilçe milli eğitim müdürlüklerince yapılan taşıma ihalelerden iş alan yükleniciler hakkında;

- Çalıştırdıkları şoförlerin 4/a sigortalılığı kapsamında sigortalı sayılması,

- Araç sahibi olması nedeniyle 4/b (Bağ-Kur) sigortalılığı kapsamında sigortalılığı bulunan kişiyi aracı kiralamak suretiyle çalıştırmaları halinde, araç sahibi ile yüklenici arasındaki ilişkinin hizmet akdi olarak değerlendirilmemesi,

- Araç sahibi olmayan ancak 4/b sigortalılığı kapsamında başka faaliyetleri nedeniyle sigortalılığı bulunanları çalıştırmaları halinde bu kişilerin 4/a sigortalılığı kapsamında sigortalı sayılması,

- Başka bir firmadan araç kiralaması halinde aracı kullanan şoförlerin 4/a veya 4/b sigortalılığı kapsamında sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın araç kiralama firmasındaki işten dolayı 4/a sigortalılığı kapsamında sigortalı sayılmaları,

- Araç kooperatifinden araç kiralamaları ve kooperatif üyelerinin araçlarda çalışmaları halinde bunların 4/a sigortalılığı kapsamında sigortalı sayılmaması,

Şoförlerin kooperatif üyeleri dışından olması halinde bu kişilerin araç kooperatifi işyerinden dolayı 4/a sigortalılığı kapsamında sigortalı sayılmaları,

Gerekiyor.

Bir Soru Bir Cevap

Okurum Hülya Hanım “Sigortalılığa 2001 yılında işe başlayan eşinin trafik kazasında vefat ettiğini, eş olarak kendisine 320 TL dul aylığı, iki çocuklarına da 160’ar TL bağlandığını, oysa bir yakınlarının 1100 TL dul aylığı aldığını belirterek soruyor: “Sizce bize bağlanan bu aylık rakamları az değil mi?

2000 yılı itibariyle (4447 sayılı Kanunla) getirilen aylık bağlama sisteminde aylık Ortalama Yıllık Kazanç x Aylık Bağlama Oranı /12 formülüne göre hesaplanması gerekiyor.

4447 sayılı Kanunla getirilen aylık bağlama sistemine göre malûllük ve ölüm aylıkları bağlanmış ancak, daha 10 yıl bile olmadan 2008/Ekim ayı itibariyle 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmiş olması sebebiyle salt 4447 sayılı Kanunla getirilen sisteme göre yaşlılık aylığı bağlanması imkânı ortadan kalkmıştı.

Öte yandan, 5510 sayılı Kanun’un geçici 10 uncu maddesinde, “01.01.2000 tarihinden itibaren sigortalı olup, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce malûllük aylığı bağlanması için tahsis talebinde bulunan sigortalılar ile ölen sigortalıların hak sahiplerine 17.07.1964 tarih ve 506 sayılı Kanunla bağlanan aylıklar, 506 sayılı Kanun’un geçici 89. maddesinde belirtilen alt sınır aylığı esas alınarak aylık başlangıç tarihi itibariyle yeniden hesaplanır. Oluşacak farklar bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren dört ay içerisinde ilgililere ödenir.” şeklinde yapılan düzenleme ile sadece 4447 sayılı Kanunla getirilen sisteme göre bağlanan ve alt sınır aylığı uygulaması 506 sayılı Kanun’un 4447 sayılı Kanunla değişik 96 ncı maddesinin birinci fıkrası doğrultusunda yapılan malûllük ve ölüm aylıkları, 506 sayılı Kanun’un geçici 89. maddesi kapsamında hesaplanarak sigortalı ve hak sahiplerine fark ödemeleri yapılmış bulunuyor.

Bu bilgiler ışığında;

01.01.2000 – 30.09.2008 tarihleri arasında sigortalı olup 01.10.2008 sonrasında vefat edenlerin taban aylıkları sizin aldığınızı belirttiğiniz aylıklardan fazla.

Eşinizin sigortalı iken ödediği primleri asgari düzeyden olsa bile halen sizin aldığınız dul aylığının 2017 yılı Temmuz – Aralık dönemi için en az 440 TL, çocukların da 220’şer TL olması lazımdı. Şevket Tezel

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=8946

Bugünün dünyasında yetenek, büyüme ve rekabet gücün için en önemli unsurlardan biri. Dinamik ve kapsayıcı bir geleceğe uyum sağlayan ekonomileri inşa etmek için herkese eşit fırsatlar yaratılması ve işgücü piyasasında yeteneği, bilgi ve beceriyi temel alan liyakata odaklanılması gerekiyor. Yeteneklerin büyüme için kilit bir unsur olduğunu anlama noktasında ilerleme kaydetmiş olan çok sayıda ülke var.

Bu ülkeler, gelecek için daha fazla başarıya da kendilerini hazırlıyor. Diğer taraftan, kadınlar ve erkeklere eşit fırsatlar sunulmadığında küresel zorluklarla mücadele etmek ve yeni fırsatları değerlendirmek açısından başarısız olunuyor. Ne yazık ki, kadınlara eşit fırsatlar sunulması açısından kötü performans sergileyen çok sayıda ülke de bulunuyor.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından birkaç gün önce yayınlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2017 yılı raporu, raporun yayınlanmaya başladığı yıldan, yani 2006’dan bu yana küresel olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bu yıl ilk kez tersine döndüğünü gösteriyor. Bu yılın raporunun ayırt edici bir diğer özelliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin mesleki düzeyde de ortaya konulmuş olması.

Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi, temel olarak dört alana odaklanıyor. Bunlar; sağlık, eğitim, ekonomi ve politika şeklinde. Endekste bu dört temel alanda kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıklar ortaya konuluyor.

Nasıl hesaplanıyor?

144 ülkenin toplumsal cinsiyet eşitliğindeki ilerlemeye göre sıralandığı Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde, ekonomik katılım ve fırsatlara erişim, eğitime erişim, sağlık ve hayatta kalma ile siyasal katılım ve güçlendirme olmak üzere dört tematik boyut bulunuyor. 2017 yılı raporunun temel bulguları şu şekilde:

Raporun 4 ana teması çerçevesinde, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik sağlık ve eğitime katılım açısından durum nispeten iyi.

Ancak ekonomik ve siyasal katılım açısından cinsiyetler arasındaki uçurum halen oldukça derin. Bununla birlikte, rapora göre örneğin ekonomik katılım bakımından ilerleme kaydedildiği de görülüyor.  Bu anlamda, ekonomik katılımdaki cinsiyetler arası farklılıklar çerçevesinde endekste 2008 yılından bu yana en düşük değerin ölçülmüş durumda. Siyasal katılımda ise istikrarlı ancak yavaş ilerleyen uzun vadeli bir iyileşme eğilimi gözleniyor.

Küresel düzeyde kaydedilen ilerlemenin durmasına rağmen, cinsiyet eşitsizliğindeki durum bölgesel ve ülke bazında farklılaşma gösteriyor. Bu açıdan, bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında toplumsal cinsiyet eşitsizliği skorunu artıran 82 ülke var. Buna karşılık, 60 ülkede toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadelede ilerleme kaydedilmiş durumda.

100 yıl kapanmayacak

Rapora göre, bu yıl ilk defa toplumsal cinsiyet eşitliğine giden yolda çok sayıda ülke ve bölge sembolik dönüm noktalarını tecrübe etti. Bu anlamda, endeksin en üst sıralarında yer alan İskandinav ülkeleri değişmemekle birlikte, Ruanda, Nikaragua ve Slovenya bu anlamda yükselişe geçti.

Mevcut eğilimler göz önüne alındığında, raporun başlangıcından bu yana endekste sıralamaya dahil olan 106 ülkede cinsiyetler arasındaki uçurumun kapanması 100 yıl sürecek. Geçen yıl için 83 yıl olan bu gösterge söz konusu ülkelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde ilerlemenin olduğunu ortaya koyuyor. Sadece ekonomik katılım teması dikkate alındığında, cinsiyetler arasındaki uçurumun kapanması için gereken süre 217 yıla çıkıyor. Diğer taraftan, eğitime erişim temasında eşit fırsatlar için ihtiyaç duyulan süre sadece 13 yıl. Siyasal katılımda ise mevcut eğilimlerin aynen devam etmesi durumunda, 99 yıl sonra cinsiyetler arasındaki fark kapanabilecek.

Raporda, cinsiyet eşitsizliği bu yıl ilk kez mesleki düzeyde de ele alınmış. LİnkedIn ile ortak yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, mesleki açıdan kadınlar mühendislik, imalat, inşaat, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi alanlarda oldukça sınırlı; buna karşılık eğitim ile sağlık ve refah hizmetleri alanlarında belirgin düzeyde temsil ediliyor.

Türkiye’nin yeri nerede?

Türkiye bu yıl endekste 131. sırada yer alıyor. Ekonomik katılım açısından Türkiye’nin sıralamadaki yeri 128; sağlık ve hayatta kalmada 59; eğitime erişimde 101 ve siyasal katılımda ise 118. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açan en önemli farklılık, işgücüne katılım, yönetim kademesindeki temsil, meclisteki milletvekili sayısı ve devlet yönetimindeki temsil başlıklarında ortaya çıkıyor. 

Dünya kapitalizmden yeteneğin “üstün” olduğu bir yapıya dönerken, rekabet gücü, gerek bir firmanın gerekse bir ülkenin yenilikçi kapasitesini her zamankinden daha fazla belirleyecek. Dolayısıyla, kadınların yetenek havuzuna dahil edilmesi adeta bir zorunluluk. Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/cinsiyet-esitsizliginde-ivme-2553874/

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Asgari Kurumlar Vergisinin Detayları Netleşiyor İlk Defa Faaliyete Başlayan 3 Yıl Muaf Temmuzda yasal altyapısı…
  • Yabancıların Türkiye'de Şirket Kurması Kolaylaştırılıyor Yabancı girişimcilerin Türkiye'ye erken aşama şirket kurmasını kolaylaştıracak vize programı…
  • Miras Paylaşımı Ve Tapu İşlemlerinde Önemli Değişiklik Yapıldı! Ülkemizde milyonlarca vatandaşımızı yakından ilgilendiren miras hukukunda önemli bir değişiklik…
Top