Mehmet Özdoğru
2024/3. Dönem Enflasyon Düzeltmesi Ortalama Ticari Kredi Faiz Oranları (GİB Açıklaması)
175 No.lu Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile Enflasyon Düzeltmesi İşlemlerinde Kullanılacak 2024/Temmuz, 2024/Ağustos ve 2024/Eylül Aylarına Ait Ortalama Ticari Kredi Faiz Oranları Belirlenmiştir
AİRBNB’de KDV Oranı Netleşti!
Gerçek kişilerden kira sözleşmesi ile kiralanan ve mülk sahipleri ile intifa hakkı sözleşmesi yapılan konutlar için tapuda şerh işlemi gerçekleştirilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan turizm amaçlı kiralanan konut izin belgesi alınıyor ve bu konutlar iki-üç günlük sürelerle kiralanıyor.
Uygulamada, bu kiralamalara uygulanacak KDV oranı konusunda tereddütlerle karşılaşılıyor.
Burada uygulanacak KDV oranının tespitinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görüşü önem taşıyor. Çünkü, KDV oranlarının belirlendiği ana Kararname olan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) eki (II) sayılı listenin 25. Maddesi uyarınca, "Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti" %10 oranında KDV'ye tabi bulunuyor.
Yani, uygulanacak KDV oranı, bu şekilde kiralanan konutların konaklama tesisi olarak değerlendirilip değerlendirilmemesine bağlı bulunuyor. Bu değerlendirmeyi yapacak olan kurum da, Kültür ve Turizm Bakanlığı!
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görüşü ne?
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 7464 sayılı Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Konutların Turizm Amaçlı Kiralanması Faaliyetlerinin Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelik hükümleri doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığından izin belgesi alarak yerli veya yabancı kişilere tek seferde yüz gün veya yüz günden daha kısa süreyle turizm amaçlı kiralanan konutların, Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmelikte konaklama tesisleri arasında belirtilmemesi nedeniyle bu kapsamda Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan "Turizm Amaçlı Kiralanan Konut İzin Belgesi" alan konutların konaklama tesisi olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı görüşünde.
Peki, bu kiralamalarda uygulanacak KDV oranı ne olacak?
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan "Turizm Amaçlı Kiralanan Konut İzin Belgesi" alınan konutlarda verilen geceleme hizmetinin, (II) sayılı listenin 25. sırası kapsamında otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından, bu konutlarda verilen hizmet bedelleri üzerinden genel oranda (%20) KDV hesaplanması gerekiyor (GİB. İzmir Defterdarlığı’nın 17.09.2024 tarihli ve E-21152195-130[28-2024.7318]-550725 sayılı özelgesi).
Dolayısıyla, konaklama tesisi olarak değerlendirilmeyen bu konutların Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınan "Turizm Amaçlı Kiralanan Konut İzin Belgesi" kapsamında kiralanması işlemleri de % 20 oranında KDV’ye tabi bulunuyor.
08.10.2024
Abdullah Tolu
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
2024 Yılı Sonuna Kadar Talep Edilmesi Gereken KDV İadeleri
1. KDV İade Talep Sürelerine İlişkin Yasal Düzenleme:
Bilindiği üzere; 7104 Sayılı Kanun’la, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 32’nci maddesinde 01.01.2019 tarihinden itibaren uygulanmak üzere yapılan değişiklik sonrasında, 23 Seri No.lu KDV Genel Uygulama Tebliği ile KDV iade talep süreleri aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. Buna göre;
– “Tam İstisnalardan” ve “Tevkifata Tabi İşlemlerden” doğan KDV iade taleplerinin;01.2019 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği dönemi izleyen ikinci yılın sonuna kadar yapılması gerektiği,
– “İndirimli Orana Tabi İşlemlerden” doğan KDV iade taleplerinin;01.2019 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, iade hakkı doğuran indirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği dönemi izleyen yılın sonuna kadar yapılması gerektiği,
yönünde düzenleme yapılmıştır.
2022 ve önceki yıllara ait indirimli orana tabi işlemlerden doğan KDV iade alacakları ile 2021 ve önceki yıllara ait tam istisna ve tevkifattan doğan KDV iade alacakları usulüne göre talep edilmemiş ise, 1.1.2024 tarihinden itibaren iade talep edilmesi mümkün olmadığından zamanaşımına uğramış bulunmaktadır.
2023 yılına ait indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerden doğan KDV iade alacakları ile, 2022 yılına ait tam istisna ve tevkifattan doğan KDV iade alacaklarının ise belirlenen usul ve esaslara göre en geç 31.12.2024 tarihine kadar iade talep edilmemesi halinde zamanaşımına uğrayacaktır.
Bu yazımızda; 2023 yılına ait indirimli orana tabi işlemlerden (Mad. 29/2) doğan KDV iade alacakları ile, 2022 yılına ait tam istisna (Mad. 32) ve tevkifata tabi işlemleri (Mad. 9) nedeniyle KDV iade hakkı doğan mükelleflerin en geç, 31.12.2024 tarihine kadar ne şekilde iade talep etmeleri gerektiği ile bu iade alacaklarının talep zamanaşımına uğramaması için uymaları gereken usul ve esaslara değinilecektir.
2. KDV İade Hakkı Doğuran İşlem Türleri ve Yıllara Göre İade Talep Sürelerini Gösteren Tablo Ve Genel Açıklamalar:
İADE HAKKI DOĞURAN İŞLEMİN YILI | İADENİN TALEP EDİLEBİLCEĞİ KDV BEYANNAMESİ | KDV İADE HAKKI DOĞURAN İŞLEM TÜRÜ | İADE İÇİN GEREKLİ EVRAK VE STANDART İADE TALEP DİLEKÇESİ VERME SÜRESİ | YMM RAPORU İBRAZ ETME SÜRESİ |
2022 | 2022/Ocak-Aralık | 3065 Sayılı KDV Kanununun 32’inci Maddesine Göre; 11,13, 14.15’inci Maddeleri İle 17’inci Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının (S) Bendi Kapsamındaki İadeler İle, 9’uncu Madde Kapsamındaki Tevkifat İadeleri. | 31.12.2024 | 30.06.2025 |
2023 | 2024/Ocak-Kasım | 2023 Yıllık İndirimli Orana Tabi İşlemlerden Doğan KDV İadeleri | 31.12.2024 | 30.06.2025 |
2023 | 2023/Ocak-Aralık | Tam İstisnalar ve Tevkifat KDV İadeleri | 31.12.2025 | 30.06.2026 |
2024 | 2024/Ocak-Aralık | Aylık İndirimli Oran KDV İadeleri | (*) | (*) |
2024 | 2025/Ocak-Kasım | 2024 Yıllık İndirimli Oran KDV İadeleri | 31.12.2025 | 30.06.2026 |
(*) İndirimli orana tabi yılı içinde nakden/mahsuben KDV iade taleplerinde iade talebinin en geç izleyen yılın Ocak ayı sonuna kadar yapılması gerektiği görüşünde olan Maliye İdaresi, verdiği son özelgelerinde bu görüşünün aksine, süre kısıtlaması olmaksızın aylık iade talebinde bulunulabileceğine yönelik görüşler vermiştir. Bu konuda net bir belirlemenin Tebliğ ile yapılmasının yararlı olacaktır. Konu hakkında daha kapsamlı görüşlerimizin ve ilgili özelgelerin yer aldığı makalemize https://www.alomaliye.com/2024/07/08/indirimli-orana-tabi-islemlerden-dogan-aylik-kdv-iadesi/ adresinden ulaşılabilecektir.
2023 yılına ait indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerden doğan KDV iade alacakları ile, 2022 yılına ait tam istisna ve tevkifattan doğan KDV iade alacaklarının belirlenen usul ve esaslara göre en geç 31.12.2024 tarihine kadar talep edilmemesi halinde zamanaşımına uğrayacaktır.
Teminatlı iadelerde teminatın da belirtilen süre içinde (31.12.2024 tarihine kadar) vergi dairesine verilmesi gerekmekte olup, teminat çözümüne ilişkin YMM raporları ile iadenin YMM raporuyla istenecek olması halinde, raporun izleyen yılın 6’ncı ayının sonuna kadar (30.06.2025 tarihine kadar) vergi dairesine verilmesi gerekecektir.
YMM Raporu ile iade taleplerinde, YMM raporunun 30.06.2025 tarihine kadar verileceği durumlarda, rapor haricindeki diğer tüm belgelerin ve standart iade talep dilekçelerinin 31.12.2024 tarihine kadar vergi dairesine (sisteme girişlerinin yapılmış olması) verilmiş olması gerekmektedir.
3. 2022 Yılı Tam İstisna ve Tevkifata Tabi İşlemlerden Doğan KDV İadelerinde Talep Süresi:
2022 yılında yapılan iade hakkı doğuran işlemlerden doğan ve 2022/1-12 dönem KDV beyannamelerinde gösterilen (tam istisna ve tevkifatlı işlemler) KDV iade taleplerinde, iade için gerekli tüm belgeler ile standart iade talep dilekçelerinin (teminatlı iadelerde teminat mektubunun) en geç 31.12.2024 tarihine kadar vergi dairesine verilmesi gerekmektedir. İade tutarının bu süre içinde KDV beyannamesinde de gösterilmesi esastır.
YMM raporuyla iadeler ve teminat karşılığı yapılan iadelerde teminatın YMM raporuyla çözüleceği durumlarda, YMM raporunun 30.06.2025 tarihine kadar vergi dairesine verilmesi gerekmekte olup, aksi halde, iade dosyası vergi dairesi tarafından incelemeye sevk edilecektir.
4. 2023 Yılına Ait İndirimli Orana Tabi İşlemlerden Doğan KDV İadelerinde Talep Süresi:
2023 yılına ait indirimli orana tabi işlemlerden doğan ve 2024/Ocak-Kasım KDV beyannamelerinde 439 koduyla gösterilen KDV iadelerinin, en geç 31.12.2024 tarihine kadar, iade için gerekli bilgi ve belgeler ile (teminatlı iadelerde teminat dahil) standart iade talep dilekçesi ile talep edilmesi gerekmekte olup, bu süre içinde usulüne göre talep edilmeyen iadeler zamanaşımına uğrayacaktır.
KDV beyannamesinde talep edilen iade tutarının tamamına karşılık, iade talep dilekçesinin 31.12.2024 tarihine kadar sisteme girilmesi gerekmekte olup, bu süre geçtikten sonra verilecek iade talep dilekçeleri ile, verilen ilk dilekçenin güncellenerek iade tutarının artırılması işlemleri vergi daireleri tarafından kabul edilmemektedir.
2023 yılı indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerden doğan KDV iade talebinin kanuni sürede verilen 2024/Ocak-Kasım dönemlerine ait beyannamelerinde gösterilmemesi durumunda, 31.12.2024 tarihine kadar verilecek düzeltme beyannamesiyle ilk defa talep edilmesi de mümkün olup, bu durumda vergi incelemesi gerekmeksizin durumuna göre genel hükümler çerçevesinde teminat ya da YMM raporuyla iade talep edilebilmesi mümkündür.
İade talep süresi olan 31.12.2024 tarihine kadar, iade tutarını artıran nitelikte düzeltme beyannamesine istinaden iade taleplerinde; artan kısım münhasıran vergi inceleme raporu sonucuna göre iade edilebilecektir.
Ancak, 2023 yılına ait olup, 31.12.2024 tarihine kadar verilen 2024/1-11 dönem KDV beyannamelerinden birinde talep edilmeyen KDV iadeleri, 01.01.2025 tarihinden sonra verilecek düzeltme beyannameleri ile talep edilmesi mümkün olmayacaktır.
İadenin teminatla alınmak istenmesi durumunda teminatın da iade talep süresi olan 31.12.2024 tarihine kadar vergi dairesine verilmesi gerekmekte olup, bu durumda teminat çözümüne ilişkin YMM raporunun da en geç 30.06.2025 tarihine kadar vergi dairesine verilmesi gerekecektir.
31.12.2024 tarihine kadar iadenin teminatla istenip, teminatın verilememesi halinde, aynı süre içinde iade türünün YMM raporu olarak değiştirilmemesi halinde, izleyen yılın Haziran sonuna kadar yapılacak tercih değişikliği ile teminat yerine YMM raporu ile iade talep şeklini vergi daireleri kabul etmemektedir.
İadenin teminat karşılığı sonuçlandırılması durumunda verilen teminatın YMM raporuyla çözdürülmek istenmesi durumunda, teminat çözümüne ilişkin rapor veya iadeye ilişkin YMM raporunun en geç 30.06.2025 tarihine kadar vergi dairesine verilmesi mümkündür. Bu süre içinde raporun verilmemesi halinde, iade dosyası vergi dairesi tarafından ivedilikle incelemeye sevk edilecektir.
Kontrol Raporunda Yer Alan GEK 39 Segmentinin Uygulanmasına İlişkin Genel Yazıda Aşağıdaki Hususlar Talimatlandırılmıştır:
2023 yılına ait olup, 2024/Kasım beyannamesi ile kanuni süre içinde talep edilen yıllık iadenin, yine beyanname verme süresi içinde (28.12.2024) artırılması önceden mümkün iken, Maliye İdaresi’nin 2019 yılında görüş değişikliğine giderek, beyanname verme süresi içinde dahi olsa artırılan kısmın münhasıran vergi incelemesi sonucuna göre iade edilebileceği yönünde iç yazışma ile belirleme yapıldığından, iadesi talep edilecek tutar konusunda hassasiyet gösterilmesi faydalı olacaktır.
Yine aynı şekilde, kanuni sürede verilen beyannamede talep edilen tutarın, daha sonradan verilecek düzeltme beyannameleri ile önce azaltıp, daha sonradan azaltılan tutarın üzerinde ancak ilk beyan edilen tutarın altında kalacak bir tutar beyan edilmesi halinde son düzeltme beyannamesine göre iade işlemi yapılabiliyorken, 2019 yılında Maliye’nin iç yazısıyla bu uygulama da değiştirilmiştir. Buna göre birden fazla düzeltme beyannamesi verilerek (kanuni süresinde düzeltilse dahi) indirimli oran iade tutarının değiştirilmesi durumunda, ilk beyan edilen iade tutarı yerine, verilen düzeltme beyannamelerinde beyan edilen en düşük iade tutarı ile en son verilen beyannamedeki talep edilen iade tutarı karşılaştırılarak, aradaki farkın inceleme sonucuna göre yerine getirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Söz konusu düzeltme beyannameleri, kanuni süre içerisinde verilmiş olsa dahi aynı şekilde uygulanıyor.
5. 2024 Yılına Ait İndirimli Orana Tabi İşlemlerden Doğan KDV İadelerinin Aylık/Yıllık İade Talep Usul Ve Esasları İle Süreleri:
Maliye İdaresi’nde; indirimli orana tabi işlemlerden doğan KDV iadelerinin yılı içinde aylık (406 Koduyla) nakden (bazı işlemlerle sınırlı olmak üzere) veya mahsuben iadesinin, nakden veya mahsuben iade hakkı doğuran indirimli orana tabi teslim türü dikkate alınmaksızın, en geç indirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği yılın “Aralık” dönemi KDV beyannamesi ile talep edilebileceği, Aralık ayı beyannamesinin de en son izleyen yılın Ocak ayının 28’ine kadar verilebileceği dikkate alındığında, Aralık ayı beyannamesinin verilmesini müteakip en geç 31 Ocak tarihine kadar aylık mahsuben/nakden iade talebinde bulunulabileceği görüşü hakimdi.
Ancak, verilen son özelgelerde 2021/12 vergilendirme döneminde gerçekleşen indirimli orana tabi konut teslimlerine ilişkin olarak izleyen yılın sonuna kadar yılı içinde nakden iade talebinde bulunabilmesi ve bu talebin düzeltme beyannamesi ile de yapılabilmesinin mümkün olduğu yönünde yukarıda belirtilen uygulamanın aksi yönünde görüş verilmiştir.
Hatta, 2021/12 döneminde yapılan indirimli orana tabi teslimlerle ilgili “mükellef tarafından 406 iade kodu kullanılarak izleyen yıl içinde 02/03/2022 tarihli düzeltme beyannamesi ile ilk defa iade talebinde bulunulduğu dikkate alındığında, KDV iade talebini izleyen yıl içinde yapan mükellefin bu talebinin KDV Genel Uygulama Tebliğinin (III/B-3.3.) ve (IV/A-8.) bölümlerinde yer alan açıklamalara göre yerine getirilmesi gerekmektedir” denilerek, iade talebinin bile, yukarıda belirtilen süreden (31 Ocak 2022) sonra yapılabileceği yönünde görüş bildirilmiştir.
Özetle Maliye İdaresi, 2021/12 döneminde gerçekleşen indirimli orana tabi konut teslimine ilişkin olarak, 2021/Aralık dönemine ait 25/01/2022 tarihinde verilen ilk KDV beyanında talep edilmeyen aylık iadenin, 02/03/2022 tarihinde verilecek düzeltme beyannamesi ile 406 koduyla talep edilmesi halinde nakden iadenin Tebliğin (III/B-3.3.) ve (IV/A-8.) bölümlerinde yer alan açıklamalara göre yapılabileceğini belirtilmektedir.
Tebliğin (III/B-3.3.) bölümünde “3.3.Yılı İçinde İade Edilemeyen Vergilerin İadesi”, (IV/A-8.) bölümünde ise “8. İade Talep Süresi” düzenlemeleri yer almaktadır. Haliyle atıf yapılan (III/B-3.3.) bölümünde yılı içinde iade edilemeyen vergilerin yıllık iadesinin ne şekilde yapılabileceğine yönelik düzenlemelerin ve usul ve esasların yer aldığı bölüm olmakla birlikte, bu bölümde yılı içinde iade alınamayan tutarın izleyen yıla ait Ocak-Kasım beyannamelerinin birinde 439 koduyla talep edilmesi halinde yıllık olarak iade yapılabileceği hükmü bulunuyorken, aynı özelgedeki görüşe göre iadenin 2021/Aralık düzeltme beyannamesinde 406 koduyla talep edilmesi halinde de aynı bölüme göre iade edilebileceği görüşü verilmiştir.
Dolayısıyla verilen görüşe göre; yıllık iade hükümlerine göre aylık iade yapılabilir sonucuna varılmakta olup, bu husus Tebliğde bile yer almadığı halde ilk defa uygulamada karşılaşılan yeni bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
İndirimli orana tabi teslim ve hizmetlerin yılı içinde 406 koduyla nakden veya mahsuben iadesinde iade talep süresi konusunda Maliye İdaresi’nin önceki uygulamaları ile, son zamanlarda verdiği görüşlere göre uygulamalarındaki farklılıklar ile önceki ve sonraki uygulamaların neler olduğu ve bu hususun Tebliğ ile düzenlenmesi gerektiği yönündeki makaleme https://www.alomaliye.com/2024/07/08/indirimli-orana-tabi-islemlerden-dogan-aylik-kdv-iadesi/ adresinden ulaşılabilecektir.
Dolayısı ile; 2024 Yılına ait olup, 406 kodundan ilgili dönem KDV beyannamesinde gösterilen KDV iade tutarlarının en geç 31.01.2025 tarihine kadar teminat ya da YMM raporu ibraz edilerek, aynı süre içerisinde mahsup talep dilekçesinin sistem üzerinden girişlerinin yapılmasının gerekip gerekmediği, bu tarihten sonra verilmesi durumunda iade taleplerinin yerine getirilip getirilmeyeceği hususlarında uygulama birliğinin sağlanmasına yönelik Tebliğde net bir açıklama olmadığından ve Maliye İdaresi’nin farklı görüşler vermesi nedeniyle vergi dairelerinin farklı uygulama yapmaları mümkün görülüyor.
Ancak mükelleflerin olası görüş farklılıkları nedeniyle mağduriyet yaşamamaları bakımından, 2024 yılına ait indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerle ilgili 406 koduyla aylık nakden (tebliğde yılı içinde aylık nakden iade alınabileceği belirtilen teslim ve hizmetlerden doğan) veya mahsuben iade talepleriyle ilgili gerekli belgelerini (teminat veya YMM raporu dahil) ve dilekçenin 31.01.2025 tarihine kadar vergi dairesine vermelerinde fayda olduğunu özellikle hatırlatmak isterim.
2024 yılına ait indirimli orana tabi işlemlerden kaynaklanan aylık iadesi beyan edilmiş olanlardan, teminat veya YMM raporu verilmiş olsa bile, mahsup talebine ilişkin (aylık nakden iade talep edilenlerde nakit talep dilekçesi dahil) dilekçesi verilmeyenlere isabet eden tutarların, en geç 2025/Ocak dönemine ait KDV beyannamesinin ‘’indirimler’’ kulakçığı altında yer alan ‘’106’’ No’lu satıra yazılarak yeniden indirilecek KDV’ye ve dolayısı ile devreden KDV’ye ilave edilerek, 2025/1-11 dönemlerine ait KDV beyannamelerinin birinde 439 kodundan yıllık olarak iade talep edilmesi ve en geç 31.12.2025 tarihine kadar yıllık KDV iadesi için aranılan dilekçe ve diğer belgelerin vergi dairesine sunulması gerekmektedir.
6. Sonuç ve Değerlendirmeler:
2022 yılına ait tam istisna ve tevkifattan doğan KDV iadeleri ile, 2023 yılında yapılan indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerden doğan ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV iadelerinin yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre en geç 31.12.2024 tarihine kadar ilgili dönem KDV beyannamelerinde iade olarak göstermeleri ve iade için gerekli belgeler (teminatlı iadelerde teminat dahil) ile standart iade talep dilekçelerini sistem üzerinden girişlerinin yapılması gerekmekte olup, aksi halde söz konusu KDV iade alacakları zaman aşımına uğrayacaktır.
Hamza ERTEKİN
SMMM / Denetim ve İdare Müdürü
E.Vergi Dairesi Müdür Yrd.
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
https://www.alomaliye.com/2024/10/09/2024-yili-sonuna-kadar-talep-edilmesi-gereken-kdv-iadeleri/
Kaynakça:
– 3065 sayılı KDV Kanunu.
– KDV Genel Uygulama Tebliği.
– “İndirimli Orana Tabi İşlemlerden Doğan Aylık KDV İadesinde İade Talep Süresi” Konulu Makale (https://www.alomaliye.com/2024/07/08/indirimli-orana-tabi-islemlerden-dogan-aylik-kdv-iadesi/)
Yeni Yayımlanan (Kurumlar Vergisi Kanunu) Özelgeleri (2024/12)
Tarih |
Öğe Başlığı |
25 Eylül 2024 |
Mahkeme Kararına Göre Ödenen Gecikme Faizinin Gider Olarak İndirim Konusu Yapılıp Yapılmayacağı |
24 Eylül 2024 |
|
24 Eylül 2024 |
|
19 Eylül 2024 |
Yıllara Sari İnşaat ve Onarma İşinde Başlangıç ve Bitim Tarihi |
17 Eylül 2024 |
Yardımlaşma Sandığına Kira Ödemesinde Tevkifat Olup Olmayacağı |
17 Eylül 2024 |
|
17 Eylül 2024 |
Isı Yalıtımı ve Enerji Tasarrufu Sağlamaya Yönelik Harcamaların Giderleştirilmesi |
09 Eylül 2024 |
ÖZELGELER
Katma Değer Vergisinden Kısmi İstisna Olan Finansal Araçlar
KDV Kanunu 17-4/g. bendine göre:
- Külçe Altın Teslimi,
- Külçe Gümüş Teslimi,
- Kıymetli Taşların (Elmas, Pırlanta, Yakut, Zümrüt, Topaz, Safir, Zebercet, İnci) Türkiye'de Kurulu Borsalarda İşlem Görmek Üzere İthali, Borsaya Teslimi Ve Borsa Üyeleri Arasında El Değiştirmesi,
- Döviz Teslimi,
- Para Teslimi,
- Damga Pulu Teslimi,
- Değerli Kâğıtlar Teslimi,
- Hisse Senedi Teslimi,
- Kâr Ortaklığı Belgesi Teslimi,
- Gelir Ortaklığı Belgesi Teslimi,
- Tahvil Teslimi (Elde Edilen Faiz Gelirleri İle Sınırlı Olmak Üzere Tahvil Satın Almak Suretiyle Verilen Finansman Hizmetleri Dâhil),
- Varlık Kiralama Şirketleri Tarafından İhraç Edilen Kira Sertifikaları Teslimi,
- Türkiye'de Kurulu Borsalarda İşlem Gören Sermaye Piyasası Araçları Teslimi KDV’den Kısmi İstisnadır.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Gerçeğinden Düşük Ücret Bordrosu Düzenleyen İşverenlere Hapis Cezası Gelebilir…
Gerçeğinden daha düşük ücret bordrosu düzenleyenleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tespit ettikten sonra konunun hem vergi kaybı açısından hem de suç oluşturması anlamında VUK m.3’teki delillerle ispatlaması gerekmektedir.
İşverene tabi ve belirli bir iş yerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlere ücret adı verilir. Çalışanla işveren arasında bir iş sözleşmesi yapılır ve bu iş sözleşmesine binaen çalışana ücreti verilir. Ancak ülkemizde maalesef genel teamül olmuş bir uygulama var ki o da çalışana gerçek ücreti değil de daha düşük bir bedel banka üzerinden yatırılmakta kalan tutar ise -genellikle elden- ispatı çok zor bir yolla verilmektedir. Bu uygulama hem sigorta prim hem de vergi kaybına neden olmaktadır.
Bu uygulamanın ortasında yer alan temel belge ise ücret bordrosudur. Çünkü gerçekte ödenen ücretin altında düzenlenen ücret bordrosu Vergi Usul Kanunu m.359/a-2 kapsamında yanıltıcı belge kapsamındadır. Dolayısıyla düzenleyen hakkında -işverene- beş (5) yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Evet doğru duydunuz; beş yıla kadar hapis cezası…
VUK m.229 ila m.252 hükümlerinde düzenlenmesi gereken belgelere dair detaylı açıklamalara yer verilmiştir. Bunlardan biri de ücret bordrosudur. VUK m.238 uyarınca işverenler her ay ödedikleri ücretler için ücret bordrosu tutmaya mecburdurlar.
VUK m.359/a-2 uyarınca “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” VUK m.359/a-2 üçüncü fıkra yanıltıcı belgenin tanımını “gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.” şeklinde düzenlemiştir.
Ancak VUK’ta belgenin tanımı yapılmamıştır. VUK m.359’da geçen belge kavramından VUK m.227 ve devamı maddelerde yer alan vesika kavramı anlamında olduğu anlaşılmaktadır. Bu belgelerden bir tanesi de ücret bordrosudur.
Buna göre yanıltıcı belgeden söz edebilmek için bu suç eylemi açısından gerçek bir muamele söz konusudur ama düzenlenen belge söz konusu işlemi doğru yansıtmamaktadır.
Kanun maddesi gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu sadece mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgeleri sahte belgeden ayırmak suretiyle muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge olarak ayrı şekilde nitelemiştir. Gerçeğe aykırılık iki şekilde ortaya çıkabilir. İlki teslim edilen mal ya da ifa edilen hizmet ile belgede belirtilen mal ya da hizmetin aynı olmamasını ifade eden mahiyet itibariyle gerçeğe aykırılık; diğeri ise belgede yer alan malın ve/veya hizmetin sayı ile ifade edilen biriminin ve birim ya da fiyatın gerçeği yansıtmamasını ifade eden miktar itibariyle gerçeğe aykırılıktır.
Ayrıca VUK m.359 uyarınca düzenlenen belgenin yanıltıcı belge sayılabilmesi için bu belgenin kesinlikle vergisel işlemlerde kullanılacak bir belge olması gerekmektedir.
Ücret bordrosu, VUK m.359/a’da “Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan” şeklindeki cümle uyarınca VUK’a göre düzenlenen ve saklanma mecburiyeti bulunan belgeler arasındadır. Dolayısıyla VUK m.359/a-2’de yer alan koşulların gerçekleşmesi durumunda yanıltıcı belge kapsamındadır.
Bu nedenle gerçek bedelin altında ücret bordrosu düzenleyenler VUK m.359/a-2’deki suçu işlemiş sayılacaklarından haklarında on sekiz aydan beş yıla kadar hapis cezası uygulanabilecektir.
Gerçeğinden daha düşük ücret bordrosu düzenleyenleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tespit ettikten sonra konunun hem vergi kaybı açısından hem de suç oluşturması anlamında VUK m.3’teki delillerle ispatlaması gerekmektedir. Bu, uygulamada çok kolay değildir. Bu nedenle özellikle Vergi Denetim Kurulu üyeleri (vergi müfettiş ve yardımcıları) konu hakkında genellikle rapor düzenlememektedirler.
Konu hakkında rapor düzenlememe nedenlerinden biri de sanıyorum yanıltıcı belge kavramını sadece mal/hizmet alım/satımına özgülemelerinden kaynaklıdır.
Ancak bahsettiğim hususla alakalı özellikle iş mahkemelerinde yüzlerce dosya bulunmakta ve bunların büyük bir kısmı işçi lehine sonuçlanmaktadır. Yani işçi ücret bordrosunda yazan tutardan daha fazla bir tutarı -elden alma gibi- farklı yollarla aldığını ispat edebilmektedir. Bu mahkemelerdeki dosyaların Hazine ve Maliye Bakanlığı nezdinde çok güzel bir veri tabanı oluşturacağını buradan çekilen dosyalar üzerinden özellikle vergi kayıp (vergi ziyaı gibi) ve kaçağının da önlenip Hazineye gelir yaratacağını belirtmemde fayda var.
Bu yönde verilecek cezaların neticesinde, çalışanların prim kaybından dolayı da emeklilik vs. gibi özlük haklarından mahrum kalmayacağı da aşikardır. Prof. Dr. Murat Batı
Asgari Kurumlar Vergisi 2025 Yılında Başlayacak
2025 yılı ve izleyen vergilendirme dönemlerinde, şirketlerce elde edilen kazançlara uygulanacak asgari kurumlar vergisiyle; istisna ve indirimlerden yararlanmayı azaltmak, geçmiş yıl zararlarının etkisini azaltmak ve ticari bilanço kârı üzerinden kurumlar vergisi matrahı tespiti yapılarak belli bir miktarda kurum kazancı olarak vergi geliri toplanması hedeflenmekte.
Yasal düzenleme
28/9/2024 tarihli ve 32676 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 1)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 23)” ile; 7338, 7341, 7440, 7456, 7491 ve 7524 sayılı Kanunlarla yapılan düzenlemeler doğrultusunda 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde çeşitli güncellemeler yapılmıştır.
Tebliğde özetle; yurt içi asgari kurumlar vergisi, serbest bölge istisnası, üretim ve ihracat kazançlarına uygulanan vergi indirimi, şirket devirlerinde finansman giderlerinin indirim konusu yapılması, fon ve ortaklıklara uygulanan kurumlar vergisi istisnasının gayrimenkul kazançlarının kâr dağıtımına bağlanması, yatırım teşvik belgeleri kapsamında hak edilen yatırıma katkı tutarlarının vergi borçlarından mahsup edilmek suretiyle kullanımına ilişkin açıklamalara ve bu konulara dair örnek uygulamalara yer verilmiştir.
Asgari kurumlar vergisi oranı ve uygulanacak dönem
02/8/2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7524 sayılı Kanun ile, Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen “Yurt içi asgari kurumlar vergisi” başlıklı 32/C maddesiyle, Kanunun 32’nci ve 32/A maddeleri hükümleri dikkate alınarak hesaplanan kurumlar vergisinin, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’undan az olamayacağı düzenlenmiştir.
2025 yılı ve izleyen vergilendirme dönemlerinde elde edilen kazançlara, özel hesap dönemine tabi olan kuramların ise, 2025 takvim yılında başlayan özel hesap dönemi ve izleyen vergilendirme dönemlerinde elde edilen kazançlarına uygulanacaktır. Yurt İçi Asgari Kurumlar Vergisi, geçici vergi dönemleri için de uygulanacaktır. İlk defa faaliyete başlayan kurumlar hakkında faaliyete başlanılan hesap döneminden itibaren üç hesap dönemi boyunca bu madde hükümleri uygulanmayacaktır.
Asgari kurumlar vergisinin mükellefleri
Asgari kurumlar vergisinin mükellefleri, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda sayılan mükelleflerdir. Türkiye’de elde ettikleri kazançlarını kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan etmek zorunda olan dar mükellef kurumlar da asgari kurumlar vergisine tabi bulunmaktadır.
Ayrıca, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30 uncu maddesinde yer alan ve vergisi tevkif suretiyle alınan kazanç ve iratların beyanı dar mükelleflerin ihtiyarına bırakılmıştır. Dar mükellef kurumların söz konusu kazanç ve iratlar nedeniyle beyanname vermeleri halinde, bu kurumlar da asgari kurumlar vergisine tabi olacaklardır.
Asgari kurumlar vergisi uygulaması ve hesaplaması
Kurumlar vergisi mükellefleri, kurum geçici ve kurumlar vergisi beyannamelerinde Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32’nci ve 32/A. maddeleri hükümlerini dikkate alarak kurumlar vergilerini hesaplayacaklardır. Aynı beyannamelerde, ticari bilanço karı/zararına kanunen kabul edilmeyen giderlerini ekleyeceklerdir.
Bu tutarın sıfırdan büyük olması halinde, bu tutardan asgari kurumlar vergisi kapsamı dışında bulunan ve ilgili kanunda belirtilen istisna ve indirimler düşülecektir. Kalan bir tutar bulunması halinde bu tutara %10 oranı uygulanmak suretiyle asgari kurumlar vergisi hesaplanacaktır. Hesaplanan asgari kurumlar vergisinden, Kurumlar Vergisi Kanununun 32’nci ve 32/A maddeleri hükümleri dikkate alınarak indirimli oran uygulamaları nedeniyle alınmayan vergi tutarları düşüldükten sonra kalan tutarın mükellefin beyanı üzerine hesaplanan vergi tutarını aşması halinde, aşan fark tutar kadar asgari vergi hesaplanacaktır.
Hesaplanan asgari vergiden hesap dönemine ilişkin tevkif suretiyle ödenen kurumlar vergisi ile ödenen geçici vergiler mahsup edilebilecektir. Mükelleflerin; tasfiye, birleşme, devir ve tam bölünme işlemleri nedeniyle vermiş oldukları beyannamelerinde de asgari kurumlar vergisini hesaplamaları gerekmektedir. Talha APAK
https://www.dunya.com/kose-yazisi/asgari-kurumlar-vergisi-2025-yilinda-baslayacak/749105
Şirketlerin Edindikleri Kendi Paylarının Satışında İstisna Mümkün (Mü?)
Şirketlerin kendi paylarının iktisabı Mülga Türk Ticaret Kanunu’nda oldukça sınırlı hallerde mümkündü. 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’yla, belirli şartlarda şirketlere kendi paylarını edinme olanağı sağlandı.
Yeni düzenleme kapsamında şirketler, farklı amaçlarla kendi paylarını edinebiliyorlar. Sahip olunan atıl paranın değerlendirilmesi, şirketin yatırım olanaklarının daralmış olması, payın piyasa fiyatının gerçek değerin altına düşmesi durumunda öz sermayenin getirisinin yükseltilmesi, şirket kontrolünün kaybedilmesi riskinin önlenmesi, fiyat istikrarının sağlanması, mali tabloların iyileştirilmesi ilk akla gelen amaçlar. Elbette bir de öteden beri iştirakte birleşme halinde şirketler kendi paylarına sahip olabiliyorlar.
Şirketlerin kendi paylarının ediniminde ortaya çıkan vergisel konulardaki belirsizlikler, 2020 yılında yasalaşan 7256 sayılı Kanun’la yapılan düzenlemelerle giderilmeye çalışıldı. Daha sonra 2021 yılında yayımlanan Tebliğ’e de konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalar yapıldı.
Doğal olarak yapılan yasal düzenleme ve Bakanlıkça yapılan açıklamalar, bütün konuları netleştirmedi. Tartışmaya açık konular var. Bugünün konusu bu konulardan birisi, şirketlerin edindikleri kendi paylarının satışından elde edilen kazancın % 75’inin, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5-1/e maddesi kapsamında kurumlar vergisinden müstesna tutulup tutulamayacağı.
İlgili düzenlemenin özeti
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5-1/e maddesi hükmü, iki yıldan fazla aktifte tutulan iştirak hisselerinin satışından doğan kazancın, kurumlar vergisinden müstesna tutulmasına olanak sağlıyor. İştirak hissesi ticaretiyle uğraşan kurumlar, bu amaçla elde tuttukları iştirak hisseleri için istisnadan yararlanamıyor. Yasal düzenleme çerçevesinde istisnadan yararlanmanın bazı koşulları var.
Kanunda şirketlerin kendi paylarının satışında istisna uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin bir açıklık yok. Tebliğde de bu sorunun yanıtı verilmiş değil. Dolayısıyla genel hükümler çerçevesinde konunun incelenmesi gerekiyor.
Yanıtı ararken, şirketlerin kendi paylarının iştirak hissesi tanımına girip girmediği, söz konusu paylarının ediniminin ve elden çıkartılmasının vergi hukukundaki karşılığı, söz konusu payların muhasebesinin ne olması gerektiği ve istisna koşullarına uyulup uyulmadığı gibi konuların netleştirilmesi gerekiyor.
Gelir İdaresi’nin görüşü
Gelir İdaresi tarafından 1998 yılında verilen bir özelgede, devir yoluyla birleşme sonucu iktisap edilen şirkete ait payların satışında, Kanun’da aranan şartların sağlanması halinde istisnadan yararlanılabileceği yönünde görüş verilmiş. Özelge mülga Kurumlar Vergisi Kanunu düzenlemesi kapsamında verilmiş ama söz konusu düzenlemeyle yeni Kurumlar Vergisi Kanunu düzenlemesi arasında, konumuz itibariyle bir fark yok. (Özelge İdarenin özelge havuzunda yok ama çeşitli kaynaklarda bulmak mümkün. İlgilenenler için 24.09.1998 tarih ve 33423 sayılı özelge.)
Konuyla ilgili yaklaşık iki ay önce bir özelge daha verildiği görülüyor. Söz konusu özelgeye bakılırsa İdare görüş değiştirmiş. Özelgede, istisnanın diğer şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık paylarının satışından elde edilen kazançları kapsadığı, şirketlerin kendi hisselerinin satışından elde edilen kazançların istisnadan yararlanmasının mümkün olmadığı görüşü yer alıyor. (05.08.2024 tarih ve 125 sayılı özelge.)
Özelge metninden İdare’nin görüşünün değiştiği net olarak anlaşılıyor.
Vergi incelemelerinde uygulama
Yaygın bir işlem değil, uygulamasını çok görmüyoruz. Bugüne kadar kendi payını satan kaç işletme oldu, kaçı incelendi bilmiyorum ama yapılmış bir inceleme varsa da konuyla ilgili bir tarhiyat yapıldığını görmedim.
Gördüğüm bir incelemede, inceleme konusu, şirketin kendine ait payın satışında istisna uygulamasıyla sınırlıydı. İnceleme sonucunda, yukarıda özetlediğim 1998 tarihli özelgeye de atıf yapılarak, istisnanın uygulanabileceği yönünde rapor yazıldı, konu eleştirilmedi.
Raporda, şirketin ticari alacaklarına karşılık iktisap edilen ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan kendi payları “iştirak hissesi” tanımı kapsamında değerlendirildi, diğer koşulların da sağlandığı değerlendirilerek, konuyla ilgili bir tarhiyat yapılmadı.
Olası tartışmalar ve kişisel değerlendirmelerim
Yukarıda da belirttim; şirketlerin aktifinde yer alan kendi hisselerinin satışında istisna uygulamasıyla ilgili kanunda özel bir belirleme yok. Dolayısıyla genel düzenlemeler çerçevesinde bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Bu değerlendirmeyi yaparken de diğer şirketlere ait iştirak hisselerinin satışında olduğu gibi, aranan koşulların sağlanıp sağlanmadığı yanında, bu konuya özgü konuların değerlendirilmesi gerekiyor.
Bu konuları kısaca değerlendireyim.
Şirketlerin edindiği kendi payları iştirak hissesi midir?
Yukarıda da belirttiğim gibi, gerek 1998 yılında verilen özelgede, gerekse de yazılan bir Vergi İnceleme Raporu’nda, şirketlerin sahip olduğu kendi payları “iştirak hissesi” olarak değerlendirilmiş.
Öte yandan, Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu, 1989 yılında verdiği 277/1 sıra numaralı kararında, şirketlerin iktisap ettiği kendi hisse senetlerinin, herhangi bir menkul kıymetten farkı olmadığına, bunların alış bedeliyle şirket aktifinde yer alması gerektiğine ve tekrar elden çıkartması halinde, bu alım satım işleminin normal bir menkul kıymet alım satımı işlemi olduğuna karar vermiş.
Bu değerlendirmelere ben de aynen katılıyorum. Bu çerçevede 2024 tarihli özelgede yer alan gerekçeye katılmıyorum.
Şirketlerin kendilerine ait paylar nerede muhasebeleştirilir?
Şirketlerin kendilerine ait payların nerede muhasebeleştirileceğine ilişkin açık bir yasal düzenleme yok. Tek Düzen Hesap Planı’nda da bir belirleme bulunmuyor. Uygulama öteden beri, söz konusu payların aktif hesaplarda izlenmesi yönünde.
Türk Ticaret Kanunu’nun 64. maddesinde ticari defterlerin Türkiye Muhasebe Standartları’na göre tutulması öngörülmüşken, 2012 yılında 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, defterlerin Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun olarak tutulacağı hükme bağlandı. Bu düzenleme de uygulamanın devam ettirilmesi ve şirketlere ait kendi paylarının diğer menkul kıymetler gibi aktif hesaplarda yer alması gerektiğini, Muhasebe Standartları’na uygun mali tablo hazırlayan şirketler için de bu uygulamanın yapılması gerektiğini, bu şirketlerin mali tablolarının Muhasebe Standartları’na uygun mali tablo hazırlamalarının özetlenen defter düzenini değiştirmeyeceğini ortaya koyuyor.
Yukarıda atıf yaptığım Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu kararında da bahse konu payların alış bedeliyle aktifte yer alacağı açıkça belirtilmiş. Ben de bu görüşe katılıyorum.
Gelir İdaresi’nin yukarıda bahsettiğim 05.08.2024 tarihli özelgesinde bu sorunun cevabı yok. Ancak 2016 yılında verilen bir özelgede, iştirake kısmi bölünmeyle ilgili bir soruya, şirketin kendisine hisselerin şirketin özkaynağında muhasebeleştirileceğine ilişkin bir ifade var. (27.05.2016 tarih ve 132 sayılı özelge.) Yukarıda ifade ettiğim gibi, bu görüşe katılmam mümkün değil.
Alınan payların Borsa İstanbul’da işlem görmesi önemli mi?
Yukarıda özetlediğim, istisnanın diğer şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık paylarının satışından elde edilen kazançları kapsadığı, şirketlerin kendi hisselerinin satışından elde edilen kazançların istisnadan yararlanmasının mümkün olmadığı görüşünü içeren 2024 tarihli özelgede bir özellik var. Satılan paylar, BİST’de işlem görüyor. Şirket kendi paylarını borsada alıyor, satışında istisnadan yararlanıp yararlanamayacağını soruyor.
Verilen cevapta istisnadan yararlanılamayacağı belirtiliyor. Gerekçe payların borsadan alınması değil ama yeri gelmişken bu konuya da değinmekte yarar var.
Özelgelerden anlaşıldığı kadarıyla Gelir İdaresi’nin, borsada alınan payların satışında istisnadan yararlanılamayacağı yönünde bir görüşü yok. Tam tersine, koşullar sağlanırsa istisnanın uygulanabileceği yönünde görüşleri var. (04.05.2015 ve 02.01.2023 tarihli iki özelge.) Bu görüşe ben de katılıyorum. Payların borsada edinilmesi önemli değil, önemli olan istisna koşullarının sağlanması. Elbette borsada alınan paylar için istisna koşullarının sağlanması olasılığı daha düşük olabilir. Ancak sağlanırsa engel yok.
Sonuç olarak
Şirketlerin sahip olduğu kendilerine ait payların satışında, koşulların yerine gelmesi halinde, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5-1/e maddesinde yer alan istisnadan yararlanmaya bir engel olmadığı düşüncesindeyim.
Makalenin en başında ifade ettim; şirketler çeşitli nedenlerle kendi paylarını edinebiliyorlar. Bu edinim yollarından bir kısmı istisnanın uygulaması konusunda hukuken sorun yaratmazken, bazılarında yaratabilir.
Bu çerçevede örneğin, iştirakte birleşme nedeniyle edinilen paylar, devrolan kurum menkul kıymet ticaretiyle uğraşmıyor ve payları bu amaçla edinmemişse, diğer koşulların da sağlanması durumunda istisnadan yararlanmasına bir engel yok diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, şirket kendi paylarını, piyasa fiyatının gerçek değerinin çok altına düştüğü için alıyor ve bir süre sonra fiyat hareketine göre satmayı planlıyorsa, bu paylar ticari amaçla edinilmiş olması gerekçesiyle istisna uygulamasına engel olabilir.
Ancak tekrar ifade etmek isterim. Şirketlerin sahip olduğu kendi paylarının satışında, her durumda istisna uygulanamayacağı görüşüne katılmam mümkün değil.
Son sözüm şu olsun. İdare, yeterli gerekçe olmadan görüş değiştirmemeli. Bugünün konusunda yeterli gerekçe var mı, örneğin benim bilmediğim, tespit edemediğim yargı kararları var mı bilmiyorum. Olabildiğince izliyorum, karşılaşmadım. Varsa da özelge verilen, Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu’nca alınmış karar bulunan, vergi inceleme elemanınca kabul gören ve olumlu rapor yazılan bir konuda, bir özelgeyle görüş değiştirmek yerine, sirküler veya tebliğ ile açıklama yapmak ve bu açıklamaya zaman zaman yapıldığı gibi görüş değişikliğinin gerekçesini yazmak, vergiye gönüllü uyum açısından yararlı olur diye düşünüyorum. Recep BIYIK
SGK Genel Yazısı ( Tecil İşlemlerinde Değişiklik)
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
Sayı : E-70660756-206.16.01-103423412 08.10.2024
Konu : Tecil İşlemlerinde Değişiklik
GENEL YAZI
Yönetim Kurulunun 03.10.2024 tarihli ve 2024/336 sayılı kararıyla "Sosyal Güvenlik Kurumu Alacaklarının 6183 Sayılı Kanunun 48 inci Maddesine Göre Tecil ve Taksitlendirilmesinin Usul ve
Esasları" ile "Mücbir Sebep Kapsamında Ertelenen Sosyal Güvenlik Kurumu Alacaklarının 6183 Sayılı Kanunun 48 inci Maddesine Göre Tecil ve Taksitlendirilmesinin Usul ve Esasları"nda bazı değişiklikler yapılmış olup söz konusu değişikliklere ilişkin yapılacak işlemler aşağıda maddeler halinde açıklanmıştır.
- Mücbir sebep kapsamında ertelenen Kurum alacaklarının 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin altıncı fıkrasına göre yapılacak tecil işlemlerinde, talep tarihinden önce 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine ve aynı maddenin altıncı fıkrasına göre yapılan tecil işlemleri ile özel kanunlardan yararlanmak amacıyla bozulmuş olan tecil işlemlerinin bozulmuş olup olmadığına bakılmayacaktır.
- 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamındaki tecil taleplerinde, talep tarihinden önce bozulan tecil sayısı araştırmasında talebin reddini gerektiren üç olan bozma işlemi, 01.01.2025 tarihinden itibaren iki olarak uygulanacaktır.
Buna göre 01.01.2025 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, tecil talebinde bulunan borçluların talepte bulundukları yıl ve önceki iki takvim yılı içinde, iki defa 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamındaki tecil işleminin bozulmuş olması (tecil işlemi devam ederken yapılandırma kanunlarından yararlanmak amacıyla müracaat edilenler hariç) durumunda söz konusu borç ödenmediği sürece tecil talepleri kabul edilmeyecektir. Ancak yeni tecil talebinde bulunan borçlunun, daha önce bozulmuş olan tecil işlemine konu borçları ödenmiş ise bu tecil işlemi bozulmuş olarak değerlendirilmeyecektir.
Bozulmuş olan tecil sayılarının belirlenmesine ilişkin uygulama ünite ve borçlu bazında yapılacaktır.
Bilgilerini ve gereğini rica ederim.
Savaş ALIÇ
Sigorta Primleri Genel Müdürü
İşçinin İstifa Etmesi, İşverenin İznine Bağlı Olabilir Mi?
İş sözleşmesinin işçi tarafından istifa yoluyla sona erdirilmesi yolu işçiler tarafından sıklıkla tercih edilmektedir. Özellikle hizmet sektöründe işe giriş ve çıkış sayılarının diğer sektörlerden fazla olduğunu görüyoruz. Bu durumda işletmeler, hizmet sürekliliğini sağlamakta ve iş verimliliğini korumakta zorlanmaktadırlar. İş gücünde bir anda yaşanan boşluk, mal ve hizmet akışında aksaklıklara yol açmaktadır. Bu da işverenlerin yakınmalarına yol açmaktadır. Son günlerde gündeme taşınan işverenin onayı olmadan, işçi istifa edemesin ya da ederse belli bir süre çalışamasın önerisi sorunu çözebilir mi?
Elbette işletme, iş gücünde yaşanabilecek potansiyel boşluktan endişelenmekte haklı. Ancak bunun çözümü işçi istifasının işverenin onayına bağlı olması, onay vermemesi durumunda da başka bir işte çalışamaması vb. önlemler olması beraberinde birçok sorunu getirecektir. Öncelikle istifa eden işçi; iş güvencesi hükümlerinden yararlanma hakkını, kıdem ve ihbar tazminatlarını zaten geride bırakmaktadır. Diğer bir ifade ile işten çıkışını kendi istifası ile yapmasının bedellerini ödemektedir. Bunların yanı sıra çoğu zaman alacaklarını da alamadan işten ayrılmaktadır. Mahkemeler, kıdem, ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, ücret ve fazla mesai alacakları davalarından geçilmemektedir.
Zorla güzellik olmaz. İşçiler neden iş değiştirmektedir?
Sorunun çözümünü, sorunun nedenlerini irdelemeden yapabilmek olanaksızdır. Diğer türlü getirilecek çözümler belki sorunu; sizin için avantajlı bir konuma taşıyabilir ancak ortadan kaldırmayacağı gibi derinleştirebilir de. Bu nedenle sıklıkla iş değişikliği ile muhatap olan işletmelerin aşağıdaki hususları gözden geçirmeleri faydalı olacaktır.
*Ücretlerin düşük olması, iş değişikliğinde ilk başta gelen neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Asgari ücretin esas ücret yerine geçmesi çalışanları az da olsa daha yüksek maaşlı işlere çekmektedir. Bu noktada verilen ücretin; işçinin geçimini sağlamakta yeterli gelmemesi önemli rol oynamaktadır. İşçi emeğini verirken diğer yandan ulaşım yardımı, yemek yardımı ve benzeri katkıları da gözetmektedir. Ayrıca nitelikli iş gücünü bünyenizde taşıyabilmeniz ve katma değeri yüksek mal ve hizmet üretmeniz ile işçilik maliyetleriniz arasında ister istemez doğru orantı olacaktır.
*Bir başka neden olarak; çalışma ilişkileri içinde rastladığımız aşırı davranışlar öne çıkmaktadır. Örneğin iş yerinde baskı görülmesi, yönetici pozisyonundaki personelin aşırı otoriter tutumu, yapılan işten dolayı hissedilen stresin yüksekliği, çalışanlar arasında zorbalık ve benzeri tutumlar işçiyi iş yerinden ayrılmaya iten unsurların başında gelmektedir. Bu tip nedenleri incelediğimizde; çoğu zaman iş yerinde iş yükü dağılımının yapılamadığı, iş organizasyonu sorunlarının yaşandığını, görev tanımlarının net olmadığı ve çalışan ile yönetici arasında iletişim sorunları yaşandığını tespit ediyoruz.
Görülmektedir ki; iş değişikliği nedenlerinin birçoğu menfaatler dengesi içinde işverenin ortadan kaldırabileceği ya da iyileştirebileceği konular etrafında toplanmaktadır. Söz konusu iyileştirmeleri yapmadan işçiyi iş yerinde çalışmaya zorlamanın sonuçları, istenilen yararın ötesine geçebilecektir. İşçinin istifası hâlihazırda kendisi için dezavantajlı sonuçlar doğururken buna yenilerini eklemek çalışma ilişkilerine zarar verecektir. Şayet böyle bir uygulama hayata geçer ise; hukuki zorlukların yanında, iş verimliliğinde düşüş, çalışma ortamında huzursuzluk, iş isteksizliği doğacaktır. Diğer yandan çalışanlar her halükarda işten ayrılacak ve kayıt dışı çalışmaya yöneleceklerdir.
////////////////////////
BİR SORU - BİR YANIT
+++
Almanya’nın çifte vatandaşlık düzenlemesi üzerine yeniden Türk vatandaşlığına başvuru yapmayı düşünüyorum. Çifte vatandaşlık alırsam, yurt dışı borçlanması yaparak Türkiye’den emekli olmam önünde engel var mı?
Türkiye’den emeklilik koşullarınızı belirleyen ilk defa sigortalı olduğunuz tarihte geçerli bulunan yasal düzenlemelere göre tespit edilecek emeklilik koşullarını sağlayıp sağlamamanızdır. Genel olarak bu koşullar; belli bir prim ödeme gün sayısına ulaşmanız, sigortalılık süreniz ve belli bir yaşı doldurmuş olmanız hâlinde emekliliğe başvurabilmektir. Diğer yandan Türkiye - Almanya arasındaki sözleşmelerde de çifte vatandaş olanlar için emeklilikte bir özel düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla çifte vatandaş olmanız Türkiye’den emekliliğinize engel olmayacaktır. Eksik günleriniz için; Türkiye’de fiilen sigortalı olup bildirim sağlama, askerlik, doğum veya yurt dışı borçlanmaları yolları tercih edilebilir.
Sorularınız için e-posta adresi: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Halil Kağan ÖYKEN