Mehmet Özdoğru
Kreş Sorunu ve Vergi Mevzuatı
İstihdamla ilgili sorunlardan birisi de kadın istihdamının arttırılmasıdır. Kadınların iş ve aile yaşamlarının uyumlaştırılması/ uzlaştırılması, bu noktada büyük önem taşımaktadır. Bu konuda çeşitli siyasal metin veya programlarda umut verici ifadeler yer almakla, özellikle iş hukukuna ilişkin mevzuatta önemli değişiklik ve gelişmeler sağlanmakla (doğum sonrası esnek çalışma olanağının sağlanması, doğum ve emzirmeye bağlı izinlerin gözden geçirilmesi vb.) birlikte istenilen düzeye ulaşılabildiğini şu an için söylemek zordur.
Bu konuda önem taşıyan ve üzerinde durulması gereken konulardan birisi de toplumumuzda daha ziyade kadınların üzerine yığılmış bulunan çocuk bakım konusudur. Bu konu ise hemen akla kreş sorununu getirmektedir.
14.07.2004 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik' in 15. maddesi ile, "işverenin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan tüm iş yerlerinde, yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, toplam 150'den çok kadın çalışanı olması halinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve iş yerine yakın belirli şartları taşıyan bir yurdun kurulması zorunlu kılınmıştır.
Daha sonra bu yönetmeliğin yerine geçmek üzere 16.8.2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelikle de 100-150 kadın çalışanı olan iş yerleri için, çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve iş yerine yakın bir çocuk bakım yurdunun / kreşin kurulması zorunluluğu sürdürülmüştür. Kreş, işyerine en fazla 250 metre uzaklıkta olmak zorundadır, aksi halde işveren ayrıca kreş ile iş yeri arasında taşıt sağlamakla da yükümlü olmak durumundadır. İşverenlerin, ortaklaşa oda ve kreş kurabilecekleri gibi, oda ve kreş açma yükümlülüğünü kamu kurumlarınca yetkilendirilmiş yurtlarla yapacakları anlaşmalarla da yerine getirmesi mümkündür.
Kreş konusu çalışanlar için işverenden talep edilebilecek nitelikte bir haktır. Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2015/5175 K. 2016/19971 sayı ve 14/11/2016 tarihli kararı ile işverenin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesinin çalışana haklı sebeple, kıdem ve ihbar tazminatına hak sağlayacak şekilde iş akdini fesih hakkını verdiği sonucunu ifade eden bir hükme varmıştır.
Ancak kreş sorunu vergi mevzuatı ile de desteklenmesi ve teşviki gereken bir konudur.
İşverenler kreş oluşturma maliyetlerini ve kreş giderlerini matrahın tespitinde dikkate alabilmektedirler. Çalışanlara bu şekilde sağlanan menfaatlerde ücret olarak dikkate alınmamaktadır. İşverenlerin, kreş açma yükümlülüğünü kamu kurumlarınca yetkilendirilmiş yurtlarla yapacakları anlaşmalarla yerine getirilmesi halinde de uygulama aynı şekilde yapılmaktadır. Ancak bu uygulamanın Gelir Vergisi Kanunu'nun 23. maddesinde netliğe kavuşturma ihtiyacı sürmektedir.
Ancak kreş açma yükümlülüğü olmamasına rağmen sosyal sorumluluk bilinci ile çalışanlarına kreş olanağı sağlayan iş yerlerinde çalışanlara sağlanan bu hizmet ayni ücret olarak değerlendirilmekte ve ücretin matrahına eklenmektedir. Buradaki mekanizma, teşvik yerine, işletmeyi maliyetlerini arttırarak cezalandırma sonucunu doğurmaktadır.
Öte yandan burada yemek çeki benzeri bir uygulama, "kreş çeki" uygulaması ihdas edilerek hem çalışanların hem de işverenlerin bu konudaki maliyetleri düşürülebilir.
Masraflarını kendileri üstlenerek çocuklarını kreşe bırakan ve beyanname veren ücretlilere ve diğer kazanç sahiplerine, bu harcamalarını beyannamelerinde eğitim ve sağlık harcamaları kapsamında indirebilme olanağının da sağlanması gerekmektedir. Bu konuda Gelir Vergisi Kanunu'nun 89. maddesi, ihtiyaca cevap verebilecek netlikte değildir.
Kadın istihdamının arttırılması için vergi mevzuatının kreş konusuna daha fazla eğilmesi gerekmektedir. Maliye Bakanlığı'nda Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılacak değişiklikler üzerinde çalışılırken, hatırlatalım istedim. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/kres-sorunu-ve-vergi-mevzuati/380522
Dört Yıl Elde Tutulan Gayrimenkulun Satışı
Kişilerin kendi kişisel servetleri kapsamında yer alan, bir başka deyişle bir ticari, zirai işletmeye dahil olmayan taşınmazlarını satmaları halinde, satış kazancının vergiye tabi olması için iktisap tarihi ile satış tarihi arasında geçen sürenin beş yıldan az olması gerekmektedir. Eğer beş yılık süre geçmemişse satış kazancı “değer artış kazancı” olarak gelir vergisine tabi tutulur.[1]Şayet iki tarih arasındaki süre beş yıldan fazla ise satış kazancı gelir vergisinin konusuna girmemekte, dolayısıyla vergi dışı olmaktadır. Ancak bu beş yıllık süre, 1.1.2007 tarihinden önce elde edilmiş gayrimenkuller için dört yıl olarak uygulanmaktadır.[2]
Diğer taraftan, şahısların kişisel servetleri kapsamındaki taşınmazlarını, en az iki isteklinin iştiraki şeklindeki müzayede yolu dışındaki satışları KDV nin konusuna girmediğinden bu vergiye tabi bulunmamaktadır. Örneğin, bir kişinin özel mülkiyetine konu bir taşınmazı, başka bir kişi veya kuruma satması, ticari faaliyet kapsamında bir işlem olmadığından KDV ye tabi tutulmayacaktır.
İcra daireleri, mahkeme satış memurlukları, belediyeler ve diğer kamu veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından müzayede yoluyla yapılan taşınmaz (konut veya daire, işyeri, arsa, arazi) satışları ile taşınmaz niteliğini haiz diğer mal ve hakların satışı ise KDV Kanununun 1/3-d maddesine göre KDV ye tabidir. Müzayede yolu ile yapılan 150 m² yi aşmayan konut teslimlerinde KDV oranı %1, diğer hallerde ve diğer taşınmazlarda KDV oranı % 18’dir.
Bina ve arazi şeklindeki gayrimenkullerin ve gayrimenkul hükmündeki bazı mal ve hakların elde edilmesi tarihinden itibaren belirli bir süre içerisinde elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, GVK’nun yürürlüğe girdiği 1950 yılından, 1983 yılına kadar belirli koşullarla sair kazanç ve irat bölümüne giren bir gelir unsuru olarak vergilendirilmiştir.
1998 yılında kabul edilen 4369 sayılı kanunla sair kazanç ve iratlardaki düzenleme bütünüyle değiştirilmiş, gayrimenkul ve benzeri kıymetlerin elden çıkarılmasından doğan kazançlar, herhangi bir süreye bağlı olmaksızın vergileme konusuna alınmıştır. Ancak, önce 4444 sayılı kanunla yürürlüğü ertelenerek iktisaptan itibaren dört yıl içinde gerçekleşmesi şartına bağlı bir düzenleme yapılmıştır. Daha sonra 4783 sayılı kanun değişikliğinde ise esas itibariyle 4369 sayılı kanun öncesindekine paralel düzenleme getirilmiştir.
4783 sayılı kanun düzenlemesinde de vergileme için; elden çıkarmanın, iktisaptan itibaren dört yıl içinde gerçekleşmesi şartı konulmuştur.
5615 sayılı kanun değişikliğinde ise dört yıllık süre beş yıla çıkarılmıştır. Süre durumu dışında, 4783 sayılı kanun düzenlemesi geçerliliğini korumaktadır.
GVK’nun 70. maddesinde aşağıda yazılı mal ve hakların kiralanmalarından elde edilen iratların gayri menkul sermaye iradı olduğu tespiti yapılmış; kiralama konusu mal ve hak olarak birinci fıkranın 1. bendinde arazi ve bina, maden ve menba suları, madenler, taş ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri, tuğla ve kiremit harmanları, tuzlalar ve bunların mütemmim cüzileri ve teferruatı; 2. bendinde voli mahalleleri ve dalyanlar; 4. bendinde gayrimenkul olarak tescil edilen haklar; 7. bendinde gemi ve gemi payları sayılmıştır. Bu mal ve hakların iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar değer artış kazancı sayılmaktadır.[3]Ticari işletme varlığı dışındaki mal ve hakların elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, diğer kazançlar ve irattır. Bu mal ve hakların ticari işletme kapsamında elden çıkarılmasından elde edilen ticari kazanç olacaktır. Gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları gayri menkuller de, parantez içi hükümle değer artış kazancı sayılmış ve kazancın elde edilmiş sayılması dört yıllık veya beş yıllık süre ile sınırlandırılmıştır. Başka bir deyimle, gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin, zirai istihsalde kullandıkları arazilerini yasada belirtilen sürede elde bulundurduktan sonra satmalarından doğan kazanç, vergilendirilmeyecektir.
Yukarıda belirttiğimiz mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazancın diğer kazanç ve irat olarak vergiye tabi tutulması mük. 80/6 maddede 2 şarta bağlanmıştır. Bunlardan biri bu mal ve hakların ivaz karşılığı edinilmiş olmasıdır. GVK’na göre, ivazsız olarak edinilen bu mal ve hakların elden çıkarılması durumunda doğan kazanç değer artış kazancı sayılmamaktadır. İvazsız kavramı üzerinde fazla açıklama yapma gereği duymuyoruz. İkinci şart bu mal ve hakların edinildiği tarihten itibaren dört veya beş yıllık süre içinde elden çıkarılmış olmasıdır. Bu sürede elde bulundurduktan sonra satılmasından elde edilen de gelir sayılmamaktadır.[4]
- a) Yasadaki Sürenin Değerlendirilmesi
Yasadaki süre takvim günü itibariyle hesaplanır. Örneğin, 13.6.2001 günü edinilen bu kapsamdaki mal ve hak içi dört yıllık süre 13.6.2005 gününde tamamlanmış olacaktır. 13.06.2005 bu tarihten sonra satılırsa, yasadaki süreden sonra satıldığı için diğer kazanç ve irat olarak değerlendirilmez.
Bu malların iktisap ve elden çıkarma tarihleri;
1) Satın alınan gayrimenkul veya gemilerde, tapu veya gemi siciline tescil tarihi,
2) Kooperatif ortaklarına tahsis edilen gayrimenkullerde tahsis tarihi,
3) İnşa yoluyla edinilen gayrimenkullerde, yapı kullanma izin belgesinin alındığı tarihte, (ancak fiili olarak kullanılmaya başlanmışsa, yapı kullanma izni almanın koşul ve zorlukları göz önünde tutularak edinme tarihi özelliğine göre belli edilmelidir.)
4) Arsa karşılığı apartman dairesi alımlarında da yapı kullanma izni tarihi esas alınmalıdır.
5) Cebri icra yolu ile veya şuyuun izalesi davası ile satın almada tapuya tescil beklenmeden resmi işlemin tamamlanması ile gayrimenkul edinilmiş olur.
6) Elden çıkarmada da, yukarıda belirttiğimiz durumlar da aynen göz önünde tutularak tescil tarihi esas alınacaktır.
7) Tescile tabi olmayan mal ve hakların iktisabı ve elden çıkarılması, alım ve satım sözleşme
- b) Arsanın Kat Karşılığı Devri
Arsa karşılığı bağımsız bölüm edinildiği durumda sürenin hesaplanması özellik gösterir. Bu durum tek iktisap veya iki farklı iktisap olarak değerlendirilebilir. Arsa edinimi ayrı, bağımsız bölüm edinimi ayrı iktisap olarak değerlendirilebileceği gibi; arsa iktisabından sonra bağımsız bölüm edinilmesi iktisap sayılmayarak, arsa edinilmesi tek iktisap olarak değerlendirilebilir.
Görüşümüzce, arsa karşılığı bağımsız bölüm edinilmesinin iki ayrı iktisap sayılması söz konusu olmamak gerekir. GVK’nun mük. 80. maddesi değer artış kazancını belirlemektedir. Aynı maddenin 6. bendinde ise, bazı mal ve hakların elden çıkarılmasından kaynaklanan değer artışı gelir sayılmamıştır. Beş yıl önce satın alınan arsanın doğrudan satışı ile, apartman dairesi karşılığı satışı arasında fark yoktur.[5]Doğrudan satış halinde alım satım farkı kazanç sayılmayacaksa, apartman dairesi karşılığı satışta da alım satım farkı kazanç sayılamamalıdır. Kat karşılığı arsa satışında da, arsa bedelinin ayın ile ödenmesi söz konusudur. Arsa verilmiş, karşılığında apartman dairesi alınmıştır. Apartman dairesinin emsal bedeli ile arsanın alış bedeli arasındaki fark, arsa beş yıldan sonra elden çıkarıldığı için diğer kazanç ve irat sayılmamalıdır. Arsa karşılığı edinilen katın satışı ayrı bir işlemdir. Arsa karşılığı kat, edinildiği tarihten itibaren beş yıl dolmadan elden çıkarılırsa, bu emsal bedel ile satış bedeli arasındaki fark diğer kazanç ve irat sayılmalıdır. Arsa başka bir gayrimenkulle trampa edilmiş olsaydı, bundan başka işlem yapmak söz konusu olmayacaktır.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu 25.06.2004 gün ve E:2004/51-K:2004/80 sayılı kararında 1988 yılında satın alma yolu ile iktisap edilen arsa üzerinde, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca 15.12.1994 tarihinde edinilen bağımsız bölümlerin 24.9.1998 tarihinde satılmasından elde edilen kazancı değer artış saymamıştır. Gerekçede, arsa karşılığı daire alımına konu arsanın 1988 yılında iktisap edildiği; dört yılın hesabında dairelerin edinildiği tarihin değil, arsanın edinildiği 1988 yılının esas alınması gerektiği; bu durumda daireler dört yıldan sonra satılmış olacağından değer artış kazancının söz konusu olmadığı, servetin değerlendirilmesi kapsamında olduğu kararda belirtilmiştir.
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının bir özelgesinde, “kat karşılığı başkalarının arsasına yapılan inşaatlarda arsa sahibine daire dışında nakit para ve kira ödemesinde bulunulması durumunda söz konusu ödemelerin, müteahhidin kendisine ait dairelerin arsa maliyetinin (toplam arsa maliyeti) bir unsuru olarak dikkate alınması gerektiği” vurgulanmıştır.[6]
Danıştay tarafından verilen bir başka kararda ise, “bir kişinin kat edinme karşılığında arsasını müteahhide vermesi ve inşa edilen binada kat sahibi olması servetin değerlendirilmesi, servetin biçim değiştirmesi olduğundan, dairelerin, arsanın iktisap tarihinden dört yıl geçtikten sonra satışından elde edilen kazanç değer artış kazancı değildir” şeklinde karara bağlanmıştır.[7]Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-4_yil_elde_tutulan_gayrimenkul_satisi-13879.htm
[3] Süre 01.01.2007 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe giren 5615 sayılı yasa ile dört yıldan beş yıla çıkarılmıştır. Ancak geçici madde 71 ile beş yıllık süre 1.1.2007 tarihinden sonra iktisap edilenler için geçerlidir. Bu tarihten önce iktisap edilmiş olanlar için süre gelen dört yıldır.
[4] Çakmak Şefik, “Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyanname Düzenleme Rehberi”, ASMMO, Ankara, Şubat 2008, s.153-155
[5] Geçerliliği 01.01.2007 tarihi olarak belirlenen ve 04.04.2007 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 5615 sayılı kanun değişikliği ile süre beş yıl olarak belirlenmiştir.
[6] Gelir İdaresi Başkanlığı, 6.6.2007 gün ve B.07.1.GİB.0.40/4006-51523 sayılı özelgesi.
[7] DVDDGK, 25.6.2004 gün ve E:2004/51-K:2004/80 sayılı karar.
Hangi Alt İşveren İşçisi Başlangıçtan İtibaren Asıl İşveren Çalışanı Olur
İş Kanunu’nda 5763 sayılı Kanun’la yapılan düzenlemeye göre, İş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucunda alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunun tespiti halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilmektedir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz iş günü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilecektir. İtiraz üzerine görülecek olan dava basit yargılama usulüne göre dört ay içinde sonuçlandırılmaktadır. Mahkemece verilen kararın temyizi hâlinde Yargıtay altı ay içinde kesin olarak karar verilir.
Kamu idarelerince bu raporlara karşı yetkili iş mahkemelerine itiraz edilmesi ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunludur. Rapora otuz iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılmaktadır.
İş Kanunu’nda yapılan değişikliklerle ilgili olarak 25.08.2017 tarihli Resmî Gazete’de “Alt İşverenlik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayınlanmıştır.
Buna göre alt işverenlik yönetmeliğinde yapılan uyum düzenlemesi şöyledir;
- Asıl işveren- alt işveren ilişkisinin iş müfettişlerince incelenmesi sonucunda muvazaanın tespitine ilişkin gerekçeli müfettiş raporu ve tutulan tutanaklar Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nce işverenlere tebliğ edilir.
- Tebliğ tarihinden itibaren otuz işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir.
- İtiraz üzerine görülecek olan dava basit yargılama usulüne göre dört ay içinde sonuçlandırılır.
- Mahkemece verilen kararın temyizi hâlinde Yargıtay altı ay içinde kesin olarak karar verir.
- Kamu idarelerince bu raporlara karşı yetkili iş mahkemelerine itiraz edilmesi ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunludur.
Rapora otuz iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılmaktadır.
Yeraltı maden İşyerinde fazla mesai
4 Nisan 2015 tarihinde yayınlanan 6645 Sayılı Torba Yasa’yla yer altı maden işyerlerinde çalışanlar çalışma koşullarında birtakım iyileştirmeler yapılmıştı. Buna göre yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saat olarak düzenlenmişti.
Buna göre genel kural olarak, yer altında maden işlerinde çalışan işçilere, zorunlu nedenler ve olağanüstü haller dışında fazla çalışma yaptırılması mümkün değildir.
İş yerinde çıkan bir arıza sırasında, gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde yahut makineler veya araç ve gereç için hemen yapılması gerekli acele işlerde yahut zorlayıcı sebeplerin ortaya çıkmasında, iş yerinin normal çalışmasını sağlayacak dereceyi aşmamak koşulu zorunlu nedenlerle veya Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı karara göre olağanüstü hallerde yeraltı maden işçileri fazla mesai yapabiliyor. Bu şekilde yer altında maden işlerinde çalışan işçilere, zorunlu nedenlerle ve olağanüstü hallerde haftalık otuz yedi buçuk saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yüzden az olmamak üzere arttırılması suretiyle ödenmek zorundadır. İbrahim Işıklı
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
Öğrenci Burslarının Gider Yazılması
Eğitim harcamalarının vergi matrahından indirimi
Gelir türü ne olursa olsun, yıllık gelir vergisi beyannamesi veren gerçek kişilerin, yaptıkları eğitim harcamalarını, belli sınırlar çerçevesinde gelir vergisi matrahından indirmeleri mümkün.
Konuyla ilgili olarak kısaca şunlar söylenebilir:
- Bu olanak sadece gelirini beyan eden kişiler için mümkün. Gelirini beyan etmek zorunda olmayan, örneğin ücretlilerin büyük bölümü için bu olanak yok.
- Beyan edilen gelirden indirilebilecek eğitim harcamalarının, mükellefin kendisine, eşine veya küçük çocuklarına ait olması gerekiyor.
- Eğitim harcamasının beyan edilen gelirden indirilebilmesi için, Türkiye’de gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan gerçek veya tüzel kişilerden fatura alınması gerekiyor. Dolayısıyla yurt dışında yapılan harcamaların veya mükellefiyeti bulunmayan örneğin vakıf üniversitelerine yapılan ödemelerin matrahtan indirimi mümkün değil.
- Yukarıdaki sınırlar çerçevesinde her türlü eğitim harcaması, beyan edilen gelirden indirilebilir. Bu kapsamda örnek olarak; okul ve kreş ücretleri, kitap ve kırtasiye harcamaları, yurt ücretleri, eğitim amaçlı olarak kullanılan internet hizmet bedeli ve okul servis ücretleri sayılabilir.
- Okul aile birliğine veya okul koruma örneğine yapılan bağışlar, bu kapsamda matrahtan düşülemez.
Öğrenci burslarının gider yazılması
Öğrencilere verilen burslar esas olarak sosyal sorumluluk gereği yapılan ödemeler. Bu niteliğiyle burslar, gerçek kişilere yapılan bağış niteliğinde ve gelir veya kurumlar vergisi matrahından düşülmesi olanağı yok.
Ancak, bazı durumlarda burslar, gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında bugünden yapılan ödeme olması nedeniyle ücret niteliğinde olabilir ve ücret ödemesi olarak gider yazılabilir.
Gelir İdaresi, şu koşulların varlığı halinde ödenen bursların gider yazılabileceğini kabul ediyor:
- Burs verilen kişinin okulu bitirdikten sonra işletmede çalışacağını öngören bir sözleşme düzenlenmesi.
- Burs verilecek kişilerin herkese açık bir sınav sonucuna göre belirlenmiş olması (Örneğin öğrencinin üniversite giriş sınavında dereceye girmiş olması).
- Verilen burs tutarının makul olması.
Eğitim kurumlarının kazançları
Özel kreş ve gündüz bakımevleri ile okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okullarının işletilmesinden elde edilen kazançlar, gelir ve kurumlar vergisinden istisna. İstisna, sayılan kurumlar faaliyete geçtikten sonraki beş yıl için geçerli. Daha sonraki dönemlerde elde edilen kazançlar vergiye tabi.
İstisna okulu veya kreşi işleten kişi veya kurum dikkate alınarak değil, okul veya kreş dikkate alınarak tanımlanmış durumda. Bu kurumları işleten kişi ve kurumların yeni okullar veya kreşler açması durumunda, yeni açılan okulların veya kreşlerin kazançları için beş yıl süreyle istisnadan yararlanılabilir.
Eğitimle ilgili bağışların matrahtan düşülmesi
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanan okulların inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya okul inşası için Bakanlığa yapılan bağış ve yardımlar ile mevcut okulların eğitim faaliyetini devam ettirebilmesi için yapılan her türlü bağış ve yardımlar, sınırsız olarak matrahtan indirilebiliyor. Yapılan bağış ve yardımın indiriminde, kazancın belli yüzdesi ile tanımlanan bir sınır yok. Ancak, tam sınırsız da değil, indirim matrahla sınırlı. Bu çerçevede örneğin, zarar eden kurumların yaptıkları bağışı daha sonraki yıllarda kazançlarından indirmesi olanaklı değil.
Bağışlanan okul inşası dolayısıyla yapılan harcamaların indirim zamanı kanunda açıkça düzenlenmiş değil. Gelir İdaresi, hukuken bağışın yapıldığı, bağışa konu değerin mülkiyetinin bağış yapılan kurum veya kuruluşa geçtiği tarihi esas alıyor. Bu çerçevede;
- Tesislerin kamu kurum ve kuruluşlarına ait arsa üzerine inşa ettirilmesi halinde, inşaat için yapılan harcamaların, harcamanın yapıldığı yılın kazancından,
- Tesislerin mükellefin kendi arsası üzerine inşa ettirilmesi halinde ise bu tesislerin inşası için yapılan harcamaların, tesisin tamamlanarak bağışlandığı yılın kazancından, indirilmesi gerektiği yönünde görüşler veriyor. Öte yandan;
- Yüksek Öğretim Kanunu’nda yer alan düzenleme gereği, üniversitelere ve ileri teknoloji enstitülerine yapılan her türlü bağışlar ile
- İlk Öğretim ve Eğitim Kanunu’nda yer alan düzenleme gereği, ilköğretim kurumlarına yapılan nakdi bağışlar, sınırsız olarak vergi matrahından indirilebiliyor.
Mal bağışlarında KDV istisnası
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullara veya üniversitelere bedelsiz olarak yapılan her türlü mal teslimleri ve hizmet ifaları, katma değer vergisinden muaf. Recep Bıyık
https://www.dunya.com/kose-yazisi/okullar-acilirken-vergi-hatirlatmalari/380375
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
Yeni Mezunlar Sağlıktan İki Yıl Ücretsiz Yararlanır
10 Şubat 2016 tarihinde yapılan değişiklikle lise ve üniversiteden mezun olan gençlere iki yıl boyunca genel sağlık sigortası prim muafiyeti getirilmişti. Yaz başında üniversite yerleştirmeleri bitmişti. Bugünlerde ise üniversitelerin yüksek lisans ve doktora programlarına öğrenci kayıtları bitiyor. Yani mezunların öğrencilik statüsünün sürüp sürmediği netleşiyor. Liseden mezun olup herhangi bir üniversiteye yerleşemeyen, üniversiteden mezun olup yüksek lisans veya doktoraya devam edemeyen kişiler için iki yıllık sağlıktan yararlanma muafiyeti var. Bu muafiyet gençlere hayata atılırken karar verme noktasında çok önemli bir kolaylık sağlıyor. Peki gençler bu muafiyetten nasıl yararlanıyor? GSS PRİMİ 53 TL'DE SAHİPLENDİ 1 Ocak 2012'de genel sağlık sigortası uygulanmaya başlayınca Türkiye’de yaşayan herkes genel sağlık sigortalısı oldu. Genel sağlık sigortasına ödenecek primlerin belirlenmesi için de gelir testi yaptırması gerekliliği ortaya çıktı Bu zorunluluk ne yazık ki yeterince anlatılamadığı ve gelir testi yaptırması gerekenler kişiler de gelir testi yaptırmadığı için ortaya gelir testi mağdurları çıkmıştı. Gelir testi yaptırmadığı için sağlık hizmeti alamayanlar bir de prim borcuyla karşı karşıya kalmıştı. Bu nedenle pek çok genç iş aramaya gelir testi borcuyla birlikte başlamıştı. Bu dönemde iki kez genel sağlık sigortası prim borcu yapılandırması ve kısmi af hayata geçirilerek bu mağduriyetler giderilmeye çalışıldı. Gelir testinin de yalnızca genel sağlık sigortası priminin devlet tarafından ödenip ödenmeyeceğinin belirlenmesi için yapılması yönünde değişiklik hayata geçince ve GSS primi 53 TL’de sabitlenince sorun çözülmüş oldu. 25 YAŞINI GEÇMEMİŞ OLMALI Geçtiğimiz yıl yapılan değişiklik sonrasında lise veya üniversite mezunu gence iki yıl genel sağlık sigortası prim muafiyeti getirildi. Liseden mezun olan genç 20 yaşını, üniversiteden mezun olan genç 25 yaşını geçmediği müddetçe iki yıllık muafiyetten yararlanabiliyor. Yani yalnızca liseden yeni mezunlara tanınan 120 günlük muafiyet yerini lise ve üniversiteden mezun olan bütün gençlere tanınan iki yıllık bir muafiyete bıraktı. Yapılan değişiklik öncesinde lise veya üniversiteden mezun olan gençlerin mezuniyet sonrasında gelir testine girmesi ve belirlenen gelir üzerinden prim ödemesi gerekiyordu. Yani tam anlamıyla bir garabet yaşanıyordu. Otomatik olarak işletilmeye başlıyor BU konuda yapılan değişikliğin yürürlük tarihi 10 Şubat 2016. Dolayısıyla bu tarih ve sonrasında lise veya üniversiteden mezun olan gençler için muafiyet otomatik olarak işletilmeye başlanıyor. Örneğin 30 Haziran 2017’de üniversiteden mezun olan gence SGK 1 Temmuz 2019 tarihine kadar muafiyet tanımlıyor ve yeni mezun genç bu tarihe kadar sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanıyor. Bu gencimiz kendisi doğrudan hak sahibi olarak, genel sağlık sigortası prim borcu bulunsa bile sağlık hizmeti alabiliyor. Prim borcu olsa bile faydalanabilir Liseden 9 Haziran 2017'de mezun olmuş bir gencimize ise muafiyet 10 Haziran 2018'e kadar tanınıyor. Bu gencimizin kendisi adına prim borcu bulunsa bile bu tarihe kadar sağlık hizmetlerinden yararlanması mümkün. Dolayısıyla lise mezunu genç, üniversiteye yerleşemeyince sağlık hizmetlerini anne- babası üzerinden alamıyor ancak kendisi 2 yıl süreyle ücretsiz sağlık hakkından faydalanabiliyor. Daha rahat iş aramak için fırsat Örneğin 30 Haziran 2017'de üniversiteden mezun olan ancak 17 Nisan 2018'de 25 yaşını dolduracak üniversite mezunu gence 16 Nisan 2018'e kadar muafiyet tanımlanacak. Muafiyet gençlere iş arama ve kariyer planlaması noktasında çok önemli bir fırsat sunuyor. Gençler hayata borçlu başlamadığı gibi hem kendilerine daha uygun işler için bir konforlu alana kavuşuyor, hem de yüksek lisans veya doktora hayallerini kalıcı olarak ertelemekten kurtuluyor. Bu nedenle gençler için çok faydalı bir uygulama. Okan Güray Bülbül Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz. |
Eşinden Boşananın Dul Aylığı
Soru: Emekli sandığına tabi olan eşimden boşandım. Çocuklara ve bana dul/yetim aylığı bağlanır mı? Gülnur
Cevap: Sayın Gülnar Hanım, çocuklar aylık bağlanma şartlarını taşıyorlarsa maaş bağlanır. Eşe aylık bağlanması evliyken ölüm halinde oluyor.
Dul aylığı alanın sağlık sigortası
Soru: Emekli sandığından dul aylığı alıyorum. İsteğe bağlı sigortalı olursam genel sağlık sigortası primi ödemem gerekir mi? Sinem Gök
Cevap: Sayın Gök, genel sağlık sigortası primini ödemeniz gerekiyor. Dul aylığı almış olmanız genel sağlık sigortası primlerini ödememenizi gerektirmiyor.
Ücreti ödenmeyen işten ayrılabilir
Soru: Bir markette bir buçuk yıldan beri çalışıyorum. Ücretimiz her ay 10 gün geç ödeniyor. İşimden ayrılırsam tazminat alabilir miyim? Vedat Kaya
Cevap: Sayın Kaya, işçinin ücreti ödeme günü geçmesine rağmen ödenmiyorsa işçi iş sözleşmesini sonlandırarak işten ayrılabilir. Bu durumda çalışma süresi bir yıl ve üzerinde olan işçi kıdem tazminatına hak kazanır.
Tüp bebekte yaş
Soru: Tüp bebek tedavileri için kaç yaşında olmak gerekiyor? Elif
Cevap: Tüp bebek tedavilerinde 23 yaşından büyük, 39 yaşından küçük olunması(40 yaşından gün alınmamış olunması) gerekiyor.
Sigortasız çalışanın dava açması
Soru: Ben 14 ay bir firmada çalıştım. Sigortamın yapılacağı söylendi ancak yapılmadı. İşten çıkalı 3 ay oldu. Firmaya dava açabilir miyim? Bülent Güney
Cevap: Sayın Güney, firmaya karşı iş mahkemesinde hizmet tespit davası açabilirsiniz. Bunun için işten ayrıldığınız tarihi takip eden yılbaşından itibaren 5 yıllık bir süre içerisinde dava açmanız gerekiyor. Bu süreyi kaçırırsanız dava açma hakkınız zaman aşımına uğrar.
Senetle ücret ödemesi
Soru: Bir şirkette temizlikçi olarak çalışıyorum. Patron alacaklarımı alamadım, bu ay size senet vereceğim, 15 gün sonra tahsil edersiniz dedi. Senedi alsak olur mu? Hayri Dağlı
Cevap: Sayın Dağlı, emre muharrer senetle (bono ile), kuponla veya yurtta geçerli parayı temsil ettiği iddia olunan bir senetle veya başka bir şekilde ücret ödemesi yapılamıyor. Ücretin para ile ödenmesi gerekiyor.
Hafta tatili izni azaltılamaz
Soru: İş sözleşmemde haftanın 5 günü çalışılması gerektiğine ilişkin bir hüküm var. İşveren hafta tatilini bir güne indirerek haftada 6 gün beni çalıştırmak istiyor. Ben 6 gün çalışmak istemiyorum. İşverenin beni haftanın 6 günü çalıştırma hakkı var mı? Asiye
Cevap: Sayın Asiye Hanım, iş sözleşmenizde 5 gün çalışacağınıza dair hüküm var. 6 gün çalıştığınız zaman aleyhinize olan bir durum söz konusu olacak. Siz istemediğiniz sürece işvereninizin sizi haftada 5 gün yerine 6 gün çalıştırma hakkı yok. Arif Temir
http://www.gunes.com/yazarlar/arif--temir/esinden-bosananin-dul-ayligi-815169
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
Taşınmaz Devrinde İstisnalar Karmaşası
Kurumlar Vergisi Kanunu'nda md. 5/1-e’de “kurumların iki tam yıl süreyle aktifl erinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı” vergiden istisna edilmiştir. Katma Değer Vergisi Kanunu'nun (KDVK) 17/4-r maddesinde; “Kurumların aktifinde (…), en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler” vergiden istisna edilmiştir. Kurumlar vergisi istisnasından kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satışından doğan kazançlar kapsam içi iken, KDV’de kapsam dışıdır.
Bu istisnalardan kurumlar vergisi istisnasından “menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla elde bulundurdukları değerlerin satışlarından doğan kazançları” yararlanamazlar. KDV istisnasından ise “istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri” yararlanamaz. Kiralama faaliyeti ile uğraşma kurumlar vergisi istisnasından yararlanmaya engel olurken, KDVK’ da böyle bir engel kabul edilmemiştir. Kanun koyucu, kiralama faaliyetini KDVK’ya yazmamıştır.
KVK’da (md.5/1-f ) “bankalara borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya TMSF’ ye borçlu durumla olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançların tamamı” vergiden istisna edilmiştir. KDVK’ da ise (md.17/4-r) “bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin bankalara devir ve teslimleri” vergiden istisna edilmiştir.
Görüldüğü gibi kurumlar vergisi istisnası borçlara karşı devredilecek “iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarını” kapsarken, bu kıymetlerin borca karşılık devri KDV’ye tabi kılınmıştır. Kurumlar vergisi istisnası borca karşılık devri yapan “kefiller ve ipotek verenler” için geçerli iken, KDV istisnası sadece “kefilleri” kapsamakta ipotek verenleri dışlamaktadır. KDV açısından “bu kıymetlerin ticaretini yapan kurumların bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerini teslimleri” istisnadan yararlanamazken, söz konusu teslimler için kurumlar vergisi istisnasından yararlanmak mümkündür.
Taşınmazların borç karşılığı bankalara devri ile ilgili olarak damga vergisine gelince, mevzuat daha da karmaşıktır. Çünkü Damga Vergisi Kanunu, mülga KVK’ya atıf yapıyor ve yeni KVK’nın geçici 1/5. maddesi yoluyla kanunun 5. maddesindeki istisnalara ulaşılabiliyor. Kapsamı belirlemek oldukça zor. Bu konuda Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin E. 2009/29366, K. 2010/10680 sayı ve 29.4.2010 günlü kararı uygulamayı yönlendirmekte. Karara göre “bankaların yalnızca kredi sözleşmesinden kaynaklanan değil, her türlü alacaklarının tahsili için yaptıkları icra takibi nedeniyle yapılan ihale sonucu taşınmazı alacaklarına mahsuben almaları halinde, anılan işlemin damga vergisinden müstesna olduğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda, alacaklı banka, kredi alacağından dolayı icra takibi başlatmış, kesinleşen takip üzerine, yapılan ihalede borçluya ait taşınmazı alacağına mahsuben almıştır. Bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere alacaklı banka KDV ve damga vergisi uygulamasından muaftır. Kendisinden bu konuda ödeme yapılması istenemez”.
İşin ilginç yanı; hepsi kurumların mali yapılarını güçlendirme şeklindeki aynı amacı taşıyan bu istisnaları farklı farklı düzenleyen, bu kadar karmaşa yaratan kanun değişikli klerinin hepsinin genel gerekçesinde, “basitleştirme”den söz edilmesi. İstisnalar arasındaki, ipotek verenlerin borca karşılık taşınmaz devrinde kurumlar vergisi istisnası olmasına karşılık KDV istisnasının olmaması, taşınmaz kiralaması yapanların taşınmaz satışında KDV istisnasından yararlanabilirken kurumlar vergisi istisnasından yararlanmaması gibi farklılıkların sebebi madde gerekçelerinde de yoktur. Bu kadar gerekçesiz farklılıkların bulunduğu bir vergi sisteminin bizatihi kendisinin ihtilaf yaratıcı olması da doğaldır. Aynı amacı taşıyan ve aynı konudaki istisnaların bütün Kanunlarda aynı koşul ve ifadelerle düzenlemesi gerekir.
Bu arada, KDV ve damga vergisi konusunun vergi yargısının konusuna girmesine rağmen niçin Yargıtay kararı ile uygulamanın yönlendiğini merak edenlerde olabilir. Bu soruyu da 521 sayılı Danıştay Kanunu'ndan İdari Yargılama Usulü Kanunu'na geçerken “yorum davası” nı kaldıranlara sormak gerekir. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/tasinmaz-devrinde-istisnalar-karmasasi/380208
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
Maaşını Alamayana Tazminat
Son 2 aydır maaşımı alamıyorum. Tazminatımı alıp işten ayrılmak istiyorum. Bana izlemem gereken yolu gösterirseniz çok sevinirim. 5...826317 Nolu SMS
İş Kanunu'na göre; işçinin ücretikanun hükümleri veya sözleşmehükümlerine uygun olarak hesapedilmez veya ödenmezse işçininiş sözleşmesini bildirimsiz olarakfesh etme ve tazminatınıalma hakkı vardır. Bu durumda işçinin, bu nedenle iş sözleşmesini fesh ettiğini noterden göndereceği ihtarname ile işverenliğe bildirerek tazminatını talep etmesi gerekir. İşveren bu ihtarnameye rağmen tazminatını ödemez ise ya iş mahkemesine dava açacaksınız ya da Çalışma Bakanlığı'na konuyla ilgili şikayet dilekçesi vereceksiniz.
27.06.1978 doğumlu erkeğim. 10.09.1996 SSK girişim. Toplam 4781 gün prim ödemesi var. Aynı işyerinde 7 senedir çalışıyorum. Ne zaman emekli olurum ve ne kadar tazminat ne alabilirim? 5...766479 Nolu SMS
İşe girişinize göre 25 yıl, 56 yaş ve5825 prim gün şartlarına tabisiniz. Primgün sayınızın tamamlanması için 1044gün daha prim ödemeniz gerekmektedir. Bu da yaklaşık 3 yıla tekabül eder. Ancak 56 yaşınız 2034 yılında dolacak. Bu durumda prim günü tamamlasanız bile emekli olacağınız tarih 27.06.2034 olacaktır. Tazminatınıza gelince; işveren sizi haksız bir yere işten çıkartırsa veya yaşı bekleyeceğinize dair yazı ile işten ayrılacaksanız tazminat alabilirsiniz.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
02.10.1977 doğumluyum. 20.10.1996 sigorta başlangıcım, 3726 gün primim var. 1997'de askere gittim. Ne zaman emekli olabilirim? 5..322573 Nolu SMS
İşe başlangıcınıza göre 25 yıl, 56 yaşve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz. 2099 gün daha prim ödeyerek 56 yaşınızın dolacağı 02.10.2033 tarihinde emekli olabilirsiniz. İşe giriş tarihiniz askerden önce olduğundan, askerlik borçlanması yapmanız emeklilik yaşınızı etkilemez.
28.12.1992 tarihinde işe giriş yaptım. 7560 primim var. 01.03.1971 doğumluyum. Ne zaman emekli olabilirim? Coşkun Y.
İşe girişinize göre 25 yıl, 54 yaş ve5675 prim gün şartlarına tabisiniz. Askerlik tarihiniz işe girişten önce ise 1.5 aylık borçlanıp 25 yıl, 53 yaş ve 5600 prim gün şartlarına tabi olursunuz. Bu durumda 53 yaşınızın dolacağı 01.03.2024 tarihinde emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi
http://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/09/05/maasini-alamayana-tazminat
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
Yıllık İzin Süreleri
3 yıldır bir işyerinde çalışıyorum. Hiç yıllık izin kullanmadım. Ne kadar izin hakkım var? İsmi saklı okurumuz
İş Kanunu'na göre; çalışma süresi 1 ile 5 yıl arasında olanlara (5 yıl dahil) 14 gün, 6 ile 14 yıl arasında olanlara 20 gün, 15 yıl veya daha fazla olanlara 26 gün yıllık ücretli izin verilmektedir. İşveren yıl içerisinde yıllık izin kullandırmak zorundadır. Siz 3 yıldır çalıştığınızdan dolayı her yıl için ayrı ayrı 14 gün izin kullanmanız gerekir. İşveren yıllık izin kullandırmıyorsa ALO 170, Bimer aracılığı ile ya da dilekçe ile Çalışma ve İşkur İl Müdürlüğü'ne şikayet edebilirsiniz.
17.01.1971 doğumlu bayanım, işe başlangıç 20.05.1986, 2130 günüm var. SSK başlangıçtan sonra çocuğum oldu. Ne zaman emekli olurum? 5...911000 Nolu SMS
SSK girişinden sonraki doğum için borçlanma yapabilirsiniz. Bir çocuk için 2 yıl, yani 720 gün kazanabilirsiniz. Ancak 3600 gün ile emekli olabilmeniz için prim günü tamamlayıp 58 yaşınızın dolacağı 17.01.2029'u beklemeniz gerekiyor. Normal emeklilik için ise 5075 prim günün tamamlandığı tarihte emeklilik talebi verebilirsiniz. Bunun için doğum borçlanması yapıp 720 gün kazanabilir ve eksik olan 2225 günü (6 yıl eder) prim ödeyerek tamamlayıp 6 yıl sonra emekli olabilirsiniz. 5075 günü tamamlayacaksanız, sakın 1260 günü aralıksız isteğe bağlı ödemeyin.. 1260 günü isteğe bağlıdan tamamlarsanız Bağ- Kur emeklilik şartlarına tabi olursunuz ki o zaman şartlarınız değişir.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
28.07.1980 doğumluyum, 1994 yılından beri 6500 gün sigortam var. Ne zaman emekli olurum? 5...208958 Nolu SMS
İşe girişiniz 24 Mayıs 1994 tarihinden önce ise 25 yıl, 54 yaş, 5675 prim gün şartlarına, bu tarihten sonra ise 25 yıl, 55 yaş ve 5750 prim gün şartlarına tabisiniz. Prim gün sayınız tamamlanmış. 2023 yılında 25 yıl şartınız, 2034-2035 yıllarında yaşınız dolacak. Bu durumda yaş şartınızı tamamlayınca emekli olursunuz.
17.07.1979 doğum tarihim, SSK girişim 31.11.1997, askerliğimi 1998 yılında 18 ay yaptım. 5000 gün primim var. Ne zaman emekli olurum? 5...710966 Nolu SMS
İşe başlangıç tarihinize göre 25 yıl, 57 yaş ve 5900 prim gün şartlarına tabisiniz. 57 yaş şartınızdan dolayı 2036 yılından önce emekli olamazsınız. Bu durumda 17.07.2036 tarihine kadar prim gününüzü tamamlayarak bu tarihte emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi
http://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/09/04/yillik-izin-sureleri
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
Sadakat Borcunu İhlal Etmek, Çıkma Sebebi
İş sözleşmesinin işçi nezdinde doğurduğu temel borçlardan birisi sadakat borcudur. Sadakat borcu, işçinin işverenin ve işyerinin çıkarlarını koruması, işverene zarar verebilecek her türlü davranıştan kaçınmasıdır.
İşçi işverene ekonomik, ticari veya mesleki yönden zarar verebilecek her türlü davranıştan kaçınmalıdır. Bu bağlamda işçi, çalışırken edindiği üretim ve iş sırlarını korumalı, başkalarına açıklamamalı ve kendi lehinde dahi olsa kullanmamalıdır.
Aynı şekilde işçi işverenle rekabet edecek davranışlara girmemeli, rekabet oluşturacak şekilde üçüncü kişilere hizmet vermemelidir.
Borçlar Kanunu işçi açısından hem çalışırken işverenle rekabet etmemeyi hem de işverenin sırlarını açıklamamayı emredici olarak düzenlemiştir.
Ayrılsanız bile...
Buna göre; işçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığı üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.
İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlü.
Kuraldan da anlaşılacağı üzere, sır saklama yükümlülüğü işten ayrıldıktan sonra da devam ederken rekabet etmeme yükümlülüğü kural olarak iş ilişkisinin sona ermesiyle ortadan kalkmaktadır.
Bunun anlamı işçi çalışırken öğrendiği üretim ve iş sırlarını işverenin haklı menfaati olduğu sürece saklamalı, işten ayrılsa bile başkalarına açıklamamalı. Fakat işçi, işten ayrıldıktan sonra başka işte çalışabilecek veya kendi işvereniyle rekabet edebilecek faaliyetler yapabilecektir.
Yargıtay’ın yakın tarihte incelediği bir olayda, işveren eski işçisinin kendi işyerinde üretilen bir buluşu yeni çalıştığı işyerinde de ürettirdiğini iddia etmiş ve zararının tazminini istemiştir. Yargıtay ise önceki işyerinde üretilen bir buluşun üretim yönteminin yeni işyerinde üretilmesinin sır saklama yükümlüğünün ihlali oluşturabileceğini açıkça vurgulamıştır.
Bu nedenle işçi, işverenin haklı menfaati varsa işyerinde öğrendiği meslek sırlarını diğer işyerlerinde kullanmamalıdır.
Sözleşmeli önlem!
Günümüzde birçok işçi bilgi düzeyi ve müşteri çevresi nedeniyle işverenin karşısına güçlü bir rakip olarak çıkabilir. İş ilişkisi sona erdikten sonra sır saklama yükümlülüğü yeterli gelmeyebiliyor. Çoğu işveren işçilerin, işten ayrıldıktan kendilerini zarara uğratabileceğini öngörüyor, çalışanına rekabet yasağı sözleşmesi imzalatmak istiyor. Bu sözleşmesi bir yönüyle işverenin yaptığı işin geleceğini korurken, diğer yönüyle çalışanın iş bulmasını aşırı güçleştiriyor. Bu nedenle kanun iş ilişkisinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı sözleşmelerini sınırlıyor.
Rekabet yasağı 2 seneyi aşamaz
İşten ayrıldıktan sonraki rekabet yasağının iş sözleşmesine bir hüküm konulması veya bu konuda ayrı bir sözleşme yapılarak getirilmesi mümkün. Sözlü olarak yapılan rekabet etmeme vaatleri bağlayıcılık taşımıyor. Rekabet yasağı, işverenin tek taraflı olarak hazırladığı iç yönetmeliklere, personel yönetmeliklerine veya benzeri belgelere atıfta bulunmak suretiyle düzenlenemiyor. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli kabul edilebilmesi için işçinin, işverenin müşteri çevresi veya üretim sırları veya işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı bulunmalıdır.
Bu tür bir konuma ulaşmamış işçi ile rekabet yasağı sözleşmesi yapılsa da kendisi için geçerlilik taşımayacaktır. Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini sınırsız ve hakkaniyete aykırı şekilde tehlikeye düşürmemeli, bu nedenle süre yer ve konu bakımından sınırlandırılmış olmalıdır. Rekabet yasağının süresi iki yılı aşamaz. Çalışanın iki yıl boyunca dahi önceki işini yapamaması ciddi sıkıntı yaratabilecek bir durumdur. Bu nedenle rekabet yasağının uygulanacağı alan da coğrafi bölge, şehir ya da işverenin faaliyetinin etki alanı olarak sınırlandırılmalıdır. Her hâlükârda yasak, işverenin fiilen yürüttüğü faaliyet alanının sınırlarını aşamamalıdır.
Fesih nedeni...
İşçi çalışırken rekabet yasağına aykırı davranıyorsa, başka bir işte çalışıyorsa işveren açısından fesih hakkı doğmaktadır. İşveren yasağın ihlalinin ağırlığına bağlı olarak işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle veya bildirim sürelerine uyarak geçerli olarak feshedebilecektir. Aynı şekilde iş ilişkisi devam ederken, sır saklama yükümlülüğünün ihlali de bir fesih nedeni oluşturacaktır. Yargıtay; işçinin kendi amirinin bilgi ve izni olmaksızın dokuz girişimciye ait Kuruldan geçmiş iş planlarını vermek sureti ile ticari gizli bilgileri üçüncü kişilere aktarmasına ilişkin kararında, ticari gizli bilgi hükmündeki iş planlarını başkasına aktarmanın iş ilişkisinde bulunması gereken güveni işverenden beklenemeyecek şekilde sarstığını, bu nedenle işçinin iş akdinin feshinin geçerli nedene dayandığını belirtmiştir. (Y9HD, 17.10.2016, 23160/17940) Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/sirlarin-ihlali-cikarma-sebebi-2513085/
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.