3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, işle ilgili yüklenilen KDV’nin telafisi 3 temel yöntem ile karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; 1- İndirim, 2- İade ve 3- Gider yazma ve maliyete intikal ettirilmesidir. Birinci yöntem olan “İndirim Mekanizması” Katma Değer Vergisinin temelini oluşturmaktadır. Zira, KDV Kanunu uyarınca mükellef olanlar için verginin nihai olarak üzerinde kalanı değil, aracısı konumundadırlar. Bu nedenle, KDV Kanunu’nun;
- 29/2. maddesinde, bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamının, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devrolunacağı ve iade edilmeyeceği,
- 58. maddesinde mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV ile mükellefçe indirilebilecek KDV’nin, gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği, hükümlerini dikkate aldığımızda, işini bırakan/terk eden veya tasfiyesi gerçekleşmiş işletmeler (şahıs veya şirket olması fark etmez) için sonraki döneme ait devreden KDV’lerinin işinin sonlanması nedeniyle hesaplanması gereken bir vergi olmayacağından bu verginin indirilmesi söz konusu olmayacaktır.
İkinci yöntem olan “İade” yöntemine gelecek olursak, KDV mükellefiyetine sahip işletmelerin işi bırakmaları durumunda kayıtlarında ve son dönem KDV beyanlarında yer alan KDV’nin iadesine yönelik Kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Buna rağmen, gerek Maliye İdaresinin vermiş olduğu görüşler gerekse Danıştay tarafından verilen yargı kararlarına göre, ticari faaliyetlerini terk eden mükelleflerin yüklenip indiremedikleri KDV’lerinin, faaliyeti terkin (işi bırakmanın) KDV Kanunu’nda düzenlenen iade hakkı doğuran bir işlem olmaması nedeniyle iade edilemeyeceği kesindir. Ancak, söz konusu devreden KDV tutarı, o döneme ilişkin iade talep edilebilir bir işleme dayanması ve yüklenip indirim yoluyla giderilemeyen bir KDV şeklinde ise, bu KDV’nin iade edilmesi mümkün olacaktır.
Üçüncü ve son yöntem ise, “Gider yazma ve maliyete intikal ettirilme”sidir. Bu yöntemin ise işi bırakan/terk eden veya tasfiyesi tamamlanmış mükelleflere indirim konusu yapamadıkları Sonraki Döneme Devreden KDV’lerini 58. maddedeki “mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV ile mükellefçe indirilebilecek KDV’nin, gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği” hükmünün mefhumu muhalifinden bu KDV’lerin gider olarak dikkate alınacaktır.
Sonuç olarak, işini bırakan/terk eden, iflas eden veya tasfiyesi tamamlanmış mükellefler için mahsup imkanı ortadan kalkmaktadır. Ancak, Gelir ve Kurumlar Vergisinin ilgili maddelerine göre devir, bölünme, tür değişikliği gibi durumlarda devreden KDV’nin indirim konusu yapılmasına bir engel durum yoktur.
Bizde, Maliye İdaresinin görüşleri ve Danıştay tarafından verilen yargı kararlarında belirtildiği gibi, işini bırakan/terk eden, iflas eden veya tasfiyesi tamamlanmış mükellefler için indirim konusu yapılmayıp, gider ve maliyete yansıtılması gerektiğini düşünmekteyiz. Ancak, işini bırakan vergi mükellefleri için ticari faaliyeti zararla sonuçlanmış ise sonraki döneme devreden KDV tutarının gider veya maliyete intikal ettirilmesi mükellef için sonucu değiştirmemiş olacaktır. Böylece, aracı konumunda olan vergi mükellefi aracı mükellef konumundan nihai tüketici konumuna dönüşmüş olacaktır ki bu durum KDV’nin temel dayanağı olan “İndirim Müessesine” aykırı olacaktır. Böyle bir durumla karşılaşan vergi mükellefleri için ne indirim yoluyla ne de giderleştirme yoluyla telafi edemediği ancak yüklendiği KDV’ye yönelik Maliye Bakanlığı’nın “İade” mekanizmasını işletmesinin hakkaniyete daha uygun olacağını düşünmekteyiz.Yücel BAŞOĞLU E-Yaklaşım / Ekim 2017 / Sayı: 298