Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Perşembe, 30 Kasım 2017 14:17

Sahte Fatura Kullanımı Ve İptal Davaları

Sahte fatura kullanma veya düzenleme fiilleri dolayısıyla mükellefler hakkında sahte belge düzenleme veya kullanma suç raporları düzenlenmektedir. Düzenlenen bu raporların bir nüshası savcılık kanalıyla kamu davası açılabilmesi için Asliye Ceza Mahkemeleri ‘ne iletilebilmektedir.

Hakkında, vergi tekniği raporu düzenlenen vergi mükellefi konuyu önceki aşamalarda öğrenemeyip, savcılık aşamasında hakkında vergi tekniği raporu ve ayrıca suç raporu düzenlendiğini muttali olabilmektedir. Bu aşamada, sahte ve muhteviyatı itibariyle sahte belge düzenlemek ve iştirak suçu ile ilgili hakkında hem vergi suçu raporu ve hem de vergi tekniği raporu düzenlenen mükellefin yasal haklarını burada nasıl kullanacaktır?

Temelde ilk aşamada mükellefin hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu konusunda bilgi sahibi olması mümkündür. Diğer taraftan, mükellefin gıyabında düzenlenen gerek vergi suçu raporu ve gerekse vergi tekniği raporlarına karşı mükellefin dava açma, savunma olanakları giderek zayıflamaktadır. Örneğin; kendisi hakkında, vergi tekniği raporuna istinaden ve ayrıca düzenlenen vergi suçu raporuna istinaden kamu davası açılan bir mükellef bu durumdan savcılık aşamasında haberdar olmaktadır. Hal böyle olunca, mükellefin bu aşamada yapabileceği işlemler sınırlanmaktadır.

Buna göre;

1) Mükellefin savcılıkta vereceği ifadeye göre her halükarda 213 sayılı VUK md 359 hükmüne göre kamu davası açılacaktır.

2) Kamu davasının açılmasından önce, mükellefe mutlak surette vergi inceleme raporları ile beraber vergi ceza ihbarnamelerinin tebliğ edilmiş olması ile mükellef bu durumdan daha ilk safhada muttali olacak ve buna göre yasal yollara müracaat edebilecektir.

3) İdarenin, vergi tekniği raporunu düzenlediği tarihte mükellefin, KOD:4 diye belirlenen özel esaslara alınması sonucunda piyasada iş yapma olanakları önemli ölçüde daralacak ve mükellef mal satamaz veya hizmet sunamaz duruma düşecektir.

4) İdarenin, birçok işlemleri mükellefe haber vermeksizin sürdürmesi (Özel esaslara alma, gıyabında düzenlenen vergi suçu raporu, gıyabında düzenlenen vergi tekniği raporu) halinde mükellefin bu durumdan çok ileri aşamalarda sürpriz olaylarla karşılaşarak öğrenmektedir. Böyle bir durum karşısında, mükellefin yasal haklarını kullanma ile ilgili çok ciddi sorunlar yaşamaktadır. Belki de, kullanacağı yasal olanaklar ve kullanabileceği yasal haklar aradan zaman geçtikten sonra daralmaktadır. Ve hatta kullanabileceği birçok yasal savunma argümanları zayıflamaktadır.

5) Vergi denetim kurulu bir yönetmelik yayınlayarak, bu yönetmelikte “vergi suç raporları” ile “vergi tekniği raporları” ‘nın mükelleflere düzenlenme aşamalarında savunma, tebliğ edilmesi, iddianameler karşısında mükellefin sunabileceği argümanlarını da bu rapora eklenmesi ile ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi takdirde, mükelleflerin gıyabında tek taraflı olarak düzenlenen vergi suçu raporları ile vergi tekniği raporları hukuki dayanaklardan yoksun ve yeterli hukuki koşulları içermeyen idarenin tek taraflı görüşlerine yer veren raporlardan öteye gidemeyecektir.

6) Mükelleflerin gıyabında düzenlenen vergi suçu raporlarına istinaden açılan kamu davalarında, mükelleflerin gerek Asliye Ceza Mahkemesi aşamasında ve gerekse Yargıtay aşamasında beraat etmelerin halinde durum ne olacaktır? Suçlanan mükellefin yıpranan itibarını kim telafi edecektir? Veya bu süreçte özel esaslara alınan mükellefin piyasada iş kaybetmesi halinde durumu ne olacaktır? Mükellefin, ticari kayıpları kim tarafından telafi edilecektir? Bütün bu soruların yanıtını bulmak mevcut mevzuata göre, çok zor bir soru olarak gündeme gelmektedir. Şeffaf ve açık bir vergi uygulamaları yöntemi benimseyen gerek Gelir İdaresi ve gerekse Vergi Denetim Kurulu yeni dönemde mükellefler ile ilgili düzenlediği bütün raporları en azından bir yazım aşamasında mükelleflerle paylaşması ve mükelleflerden bu konularda yazılı cevap alması zorunludur. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/Haber-Sahte_fatura_kullanimi_ve_iptal_davalari-15507.htm

Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) mükerrer 242'nci maddesinde Maliye Bakanlığı'na; elektronik defter, kayıt ve belgelerin oluşturulması, kaydedilmesi, iletilmesi, muhafazası ve ibrazı ile defter ve belgelerin elektronik ortamda tutulması ve düzenlenmesine ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi verilmiştir. Keza, anılan kanunun 227'nci, mükerrer 257'nci maddelerinde de Maliye Bakanlığı'na benzeri yetkiler tanınmıştır. Maliye Bakanlığı yukarıda anılan hükümlerle verilen yetkilere dayanarak, 25.08.2017 tarihinde internet sitesinde yayınladığı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ Taslağı ile yaygın olarak kullanılan belgeler arasında yer alan “sevk irsaliyesi”, “müstahsil makbuzu” ve “serbest meslek makbuzu” belgelerinin elektronik ortamda düzenlenmesini uygulamaya koymadan önce kamu oyunun görüşüne sunmuştu.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 24.10.2017 tarihinde internet sitesinde yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ Taslağı ile de serbest meslek erbabı, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ile basit usule tabi olan mükelleflerin kayıtlarının elektronik ortamda tutulması, bu mükelleflerden defter tutmak zorunda olanların bu kayıtlardan hareketle elektronik ortamda oluşturulması ve saklanması, vergi beyannamesi bildirim ve dilekçelerin elektronik ortamda verilebilmesi ile elektronik ortamda belge düzenlenebilmesi amacıyla geliştirilen Defter-Beyan Sistemine ilişkin düzenlemeler kamu oyunun görüşlerine açılmış bulunmaktadır. Defter- Beyan Sistemine giriş, sistemin işleyişi ve sistemden çıkışa ilişkin düzenlemeler kısaca aşağıda tanıtılmaya gayret edilecektir. Diğer düzenlemeler daha sonra ele alınabilecektir.

- Sisteme giriş/Başvuru

Defter-Beyan Sistemi'ni kullanmak zorunda olan, yukarıda belirttiğimiz, mükelleflerin Sistemi kullanmaya başlayacakları takvim yılından önceki ayın son gününe kadar (son gün dahil) www.defterbeyan.gov.tr adresi üzerinden veya gelir vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesi aracılığıyla başvuru yapmaları gerekmektedir.

Başvurular mükelleflerin kendilerince yapılabileceği gibi Elektronik Beyanname Gönderme Aracılık ve Sorumluluk Sözleşmesi imzaladıkları meslek mensupları aracılığı ile de yapabilirler. Basit Usule tabi vergi mükellefleri, örneği tebliğ ekinde yer alan, Defter-Beyan Sistemi Kullanımı Aracılık ve Sorumluluk sözleşmesi düzenledikleri meslek odaları aracılığı ile başvurmaları da mümkündür. Tebliğ taslağında Defter-Beyan Sistemi'nin uygulamaya girmesinden sonra mükellefiyet tesis ettiren mükellefler, basit usul ve işletme hesabı esasına tabi mükelleflerde deftere tabi olma durumu değişen mükellefler ile sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri tespit edilenlerle ilgili ayrıca düzenlemeler yer almaktadır.

- Sisteme giriş, kullanıcı kodu ve şifre alınması

Defter Beyan Sistemi'ne kullanıcı kodu veya TC Kimlik numarası ve şifre bilgileri kullanılarak www.defterbeyan.gov.tr adresi üzerinden giriş yapılacaktır. Şifre bilgisi, mükellef veya noterden yetkili kıldığı kişi tarafından her hangi bir vergi dairesinden alınabilecektir. Baş vuru üzerine vergi dairesince müracaat anında, şifre bilgisi sistemden üretilerek kapalı bir zarf içinde baş vuran mükellef veya yetki verdiği kişiye verilecektir. Şifre bilgisi içeren zarfın tesliminde teslim tutanağı düzenlenecektir. Başvurunun mükellefin beyannamelerinin gönderilmesine aracılık eden meslek mensubu veya meslek odası tarafından yapılması halinde, varsa mevcut şifre bilgileri, yoksa alacakları şifre bilgileri ve kullanıcı kodu ile sisteme giriş yapabileceklerdir. Sistemi kullanacak mükellef, meslek mensubu veya meslek odaları istemeleri halinde, çalışanlarını Sistemin belirli fonksiyonlarını kullanmak üzere Sistem kullanıcısı olarak tanımlayabilecek ve yetkilendirebileceklerdir. Bu durumda, tanımlanan kişilerin sisteme girişte kullanacakları şifreler, Defter-Beyan Sistemi içerisinde elektronik ortamda üretilerek kullanıcıya gösterilecektir. Tanımlanan kişiler, kendileri için oluşturulan kullanıcı kodu ve şifreyi kullanarak sisteme giriş yapabileceklerdir.

- Kayıt zamanı ve yanlışlıkların düzeltilmesi

İşlemlerin defterlere kaydı, ait oldukları ayı izleyen ayın 20'nci gününden fazla geciktirilemez. Takvim yılının son ayına ait kayıtlar takvim yılına ait gelir vergisi beyannamesinin verilmesi gereken son gün saat 23:59 a kadar yapılabilir. Basit usule tabi mükelleflerin alış ve giderleri ile satış ve hasılatlarına ilişkin üçer aylık kayıtlar, izleyen ayın sonuna kadar sisteme kaydedilir. Defter ve kayıtlara rakam veya yazıların yanlış girilmesi durumunda, yukarıda belirlenen süreler zarfında, Sistem üzerinden yanlış kayıt güncellenebilecek veya iptal edilerek doğru kayıt aynı yöntemle tekrar girilebilecektir.

- Sistem üzerinden tutulabilecek defterler

Defter-Beyan Sistemi üzerinden, işletme defteri, çiftçi işletme defteri, serbest meslek kazanç defteri, amortisman defteri, envanter defteri, damga vergisi defteri, ambar defteri ile bitim işleri defteri elektronik ortamda tutulabilecektir. Bu defterler VUK kapsamında geçerli kanuni defterler olarak kabul edilecektir. İşletme hesap hülasası (özeti) zirai kazanç hesap özeti, serbest meslek hesap hülasası ile basit usul hesap özeti yapılan kayıtlardan hareketle Sistem tarafından üretilecektir.

- Defterlerin tasdiki durumu

Defter Beyan Sistemi vasıtasıyla elektronik ortamda tutulan defterlerin açılış onayı; ilk defa veya yeniden işe başlama ile sınıf değiştirme hallerinde kullanmaya başlamadan önce,  izleyen faaliyet dönemlerindeki açılış onayları ise defterlerin kullanılacağı faaliyet döneminin ilk gününde Başkanlık tarafından elektronik olarak yapılır. Açılış onayı VUK'da öngörülen tasdik hükmündedir. Ayrıca kağıt ortamında defter tutulmaz.

- Sistemden çıkış

Defter-Beyan Sistemi'ni kullanan mükelleflerin ölümü veya gaipliği, mükellefiyetinin sonlandırılması/terkin edilmesi hallerinde ölüm/gaiplik kararı tarihi ile sonlandırma/terkin tarihinden itibaren, o tarihe kadar yapılması gereken işlemler ve onların gerektirdiği yükümlülükler haricinde, Defter-Beyan Sistemi kayıt yapma, defter tutma ve beyanname gönderme özellikleri bakımından kullanılamayacaktır. Bununla birlikte geçmiş dönemlere ilişkin bilgilerin görüntülenmesi amacıyla Sistem kullanılabilecektir. İkinci sınıf tüccarlardan birinci sınıfa geçenler izleyen takvim yılı başından itibaren sistem kullanıcıları arasından çıkarılacaktır. Basit usulün şartlarını haiz olup sistemi kullanan mükelleflerden, bu usulden yararlanmayı istemediklerini ve kazançlarını bilanço esasına göre tespit etmek istediklerini yazı ile bildirenler, dilekçelerinde belirttikleri tarihten itibaren veya izleyen takvim yılı başından itibaren Sistemi kullanamayacaklardır. Ancak, geçmiş dönemlere ilişkin bilgilerin görüntülenmesi amacıyla sistem kullanılabilecektir.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 24.10.2017 tarihinde internet sitesinde yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ Taslağı ile de serbest meslek erbabı, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ile basit usule tabi olan mükelleflerin kayıtlarının elektronik ortamda tutulması, bu mükelleflerden defter tutmak zorunda olanların bu kayıtlardan hareketle defterlerin elektronik ortamda oluşturulması ve saklanması, vergi beyannamesi bildirim ve dilekçelerin elektronik ortamda verilebilmesi ile elektronik ortamda belge düzenlenebilmesi amacıyla geliştirilen Defter-Beyan Sistemi'ne ilişkin düzenlemeler kamu oyunun görüşlerine açılmış bulunmaktadır.

Söz konusu genel tebliğ taslağında düzenlenen hususlardan Defter-Beyan Sistemi'ne giriş, sistemin işleyişi ve sistemden çıkışa hakkındaki düzenlemelere ilişkin yazımız 30.11.2017 tarihli DÜNYA gazetesinde yayınlanmıştı. Bu yazımızda tebliğ taslağında yer alan defterlerin muhafaza ve ibrazı, sorumluluklar ve ceza uygulaması düzenlemelerini ele alacağız.

Defterlerin muhafazası

Defter-Beyan Sistemi üzerinde tutulan defterlerin kullanıcı denetiminin kullanıcı kodu, şifre ve diğer güvenlik mekanizmaları ile elektronik ortamda gerçekleştirilmesi, sistemin kullanımına ilişkin tüm işlemlerin elektronik olarak yapılması ve her işleme ait loğların kayıt altına alınmasına bağlı olarak kaynağının inkar edilemezliği söz konusu olduğundan mükelleflerce ayrıca kağıt ortamında saklanmasına gerek bulunmamaktadır. Sistem üzerinden tutulan defter ve kayıtların muhafaza yükümlülüğü başkanlığa aittir. Başkanlık mükellef, meslek mensubu ya da meslek odası tarafından girilen kayıtları ve bu kayıtlardan hareketle oluşan defterleri elektronik ortamda muhafaza edecek ve mükelleflerin kullanımına hazır halde bulunduracaktır.

Sistem üzerinden defterlerin görüntülenmesi, yazdırılması veya çeşitli dosya formları ile indirilmesi mümkün olmakla birlikte, bu şekilde indirilmiş olan defterlerin hukuki geçerliliği yoktur.

Defterlerin ibrazı

Kendisinden mükellefiyetlerine ilişkin defter ve kayıtlarının ibrazı talep edilen mükellefler, talepte bulunan birim ile ibrazı talep edilen bilgilerin mahiyetini ibraz talep yazısının bir örneği ile birlikte ibraz süresinin sonundan en geç 10 gün önce bağlı olduğu vergi dairesi aracılığıyla başkanlığa bildirecektir. Başkanlık bu bildirime ilişkin usul ve esaslar ile bildirim yöntem ve içeriğinin belirlenmesi konusunda yetkilidir. İlgili makamlar tarafından defter ve kayıtlarının ibrazı istenilen mükellefe ulaşılamaması ya da ibraz yazısının mükellefe tebliğ edilememesi hallerinde bu durumu tevsik eden belgelerle birlikte mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesi aracılığıyla başkanlığa başvurulacaktır. Başkanlık istenildiğinde defterlerin kağıt, elektronik, manyetik veya optik araçlar vasıtasıyla eksiksiz ve okunabilir şekilde ibraz edilmesine yönelik önlemleri almak ve ibraza yönelik farklı usuller belirlemek konusunda yetkilidir.

Sistemi kullanma yükümlülüğünün başlayacağı tarih

Taslaktaki düzenlemeye göre, basit usule tabi mükellefler ile serbest meslek erbabı 1/1/2018 diğer mükellefler ise 1/1/2019 tarihinden itibaren sistemi kullanmaya başlayacaktır. Geniş mükellef kitlesini ilgilendiren bu düzenlemelerin genel tebliğin yayınından en az 6 ay sonra uygulamaya girmesi daha uygun olurdu. Tüm mükellefler için Sistemin 01.01.2019 da kullanılmaya başlanması daha gerçekçi ve makul olur.

Sorumluluklar ve ceza uygulaması

Defter-Beyan Sistemi'ni kullanma zorunda olmakla birlikte tebliğde ön görülen süreler içinde baş vuru yapmayan, baş vuru yapmakla birlikte belirlenen süreler dahilinde kayıt yapma, defter tutma, beyanname, bildirim ve dilekçe gönderme, belge düzenleme ve benzeri yükümlülükleri yerine getirmeyen mükelleflere Vergi Usul Kanunu’nda söz konusu fiiller için ön görülen cezalar uygulanır.

Defter-Beyan Sistemi'ni kullanan mükellefler, meslek mensupları ve meslek odaları yanında mükellefler ve meslek mensupları ile meslek odalarının yetkilendirdiği çalışanları kendilerine verilen kullanıcı kodu ve şifrelerin güvenliğinden sorumludurlar. Sistem kullanıcıları kullanıcı kodu ve şifreleri başka amaçlarla kullanamazlar, herhangi bir üçüncü kişiye açıklayamazlar ve bunların kullanımına izin veremezler, üçüncü kişilere devredemezler, kiralayamazlar ve satamazlar.

Defter-Beyan Sistemi'ne yapılan kayıtlar, oluşturulan defterler liste vb. bilgiler, elektronik ortamda gönderilen beyanname ,bildirim ve dilekçeler ile elektronik belgelerin içeriğinden ve doğruluğundan Sistemi doğrudan kendisi kullanması halinde mükellef sorumlu olacaktır.

Sistemin aracılık ve sorumluluk sözleşmesi imzalanarak yetki verilen kişiler aracılığıyla kullanılması durumunda mükellefler, defter, beyanname, bildirim dilekçelere kaydedilmesi gereken her türlü bilginin meslek mensubuna /meslek odasına tam ve doğru bir şekilde sunulmasından sorumlu iken, meslek mensubu/odası deftere kaydedilen bilgilerin dayanağı olan ilgili belgelere uygunluğundan ve gönderilmesine aracılık ettiği beyanname, bildirim ve dilekçelerin defter kayıtlarına ve kayıtların dayandığı belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkacak vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi, kesilecek ceza ve hesaplanacak faizlerin ödenmesinden mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Bu kapsamda başkanlığın herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Beyannamelerin onaylanması sonucunda otomatik olarak hazırlanan tahakkuk fişleri ve/veya ihbarnamelerin yine sistem üzerinden mükellefe, vergi sorumlusuna veya bunların yetki verdiği gerçek veya tüzel kişiye elektronik ortamda iletilmesi işlemi ile söz konusu tahakkuk fişleri ve/veya ihbarnameler mükellefe tebliğ edilmiş sayılacaktır.

Sistem üzerinden elektronik belge düzenlenmesi

VUK kapsamında düzenlenmesi zorunluluğu bulunan fatura ve fatura yerine geçen vesikalara, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, sevk irsaliyesi ve benzeri diğer vesikalar, özel mevzuatlarında yer alan düzenlemelere uygun olarak, Defter-Beyan Sistemi üzerinden veya bu sistem vasıtasıyla elektronik ortamda düzenlenebilecektir.

Defter kayıt ve belgelerin geliştirilen sistemler yoluyla elektronik ortamda düzenlenmesi, muhafazası ve beyanı kayıt dışılığın önlenmesine katkı sağlayacaktır. Bununla beraber, son iki VUK Tebliğ Taslağı ile hedeflenen mükellef kitlesinin önemli bir bölümü için mali yük getirecek, sisteme intibakları zamana ihtiyaç gösterecektir. Bu nedenle tebliğlerin yayınlanması ile uygulamanın başlaması arasında yeterli süre olmalıdır. Akif Akarca/Dr. Mehmet Şafak

https://www.dunya.com/kose-yazisi/elektronik-ortamda-defter-beyan-sistemi/392573

Perşembe, 30 Kasım 2017 12:23

Tahsil Zamanaşımı

Vergi hukukumuzda, çeşitli zamanaşımı düzenlemeleri mevcuttur. Bunlardan, tarh zamanaşımı, düzeltme zamanaşımı ve ceza kesme zamanaşımı süreleri Vergi Usul Kanunu’nda (VUK), tahsil zamanaşımı ise Amma Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Ceza davası ile ilgili zamanaşımı süreleri ise Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bu gün, bu zamanaşımı sürelerinden tahsil zamanaşımı üzerinde durmak istiyoruz.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun'un 102. maddesine göre kamu alacağı, kural olarak, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.

Zamanaşımı, süre geçmesi dolayısıyla kamu alacağını ortadan kaldırmamaktadır. Sadece alacaklının, cebri takip yoluyla alacağına kavuşmasını sağlayan talep ve cebri takip yeteneği ortadan kalkmaktadır. Bir başka deyişle alacaklı kamu idaresi, zamanaşımına uğramış kamu alacağı için ödeme emri düzenleyemez, haciz veya diğer cebri takip işlemlerini yapamaz. Bu sebeple borçlu, zamanaşımı süresinin dolmasına rağmen rızası ile ödemede bulunursa, bu ödeme hukuken geçerli olur.

Zamanaşımı konusu iki önemli kavramı daha karşımıza çıkarmaktadır. Bunlar, zamanaşımının kesilmesi ve durmasıdır. Zamanaşımını durduran sebepler genellikle bir süreçtir ve bu sebebi oluşturan süreç boyunca zamanaşımı süresi işlemez. Zamanaşımını durduran sebebin ortadan kalkması ile birlikte süre kaldığı yerden işlemeye devam eder. Zamanaşımını kesen haller ise genellikle nokta olaylardır. Bu sebeplerin gerçekleşmesi ile birlikte zamanaşımı süresi, bazen sebebin gerçekleşmesini izleyen yılbaşından itibaren yeni baştan işlemeye başlar.

Tahsil zamanaşımını durduran sebepler, 6183 sayılı Kanunu'nun 104. maddesinde “Borçlunun yabancı memlekette bulunması, hileli iflâs etmesi veya terekesinin tasfiyesi dolayısiyle hakkında takibat yapılmasına imkân olmaması” şeklinde sayılmıştır. Bu hallerin devamı süresince zamanaşımı işlemez ve işlememe sebeplerinin kalktığı günün bitmesinden itibaren başlar veya durmasından evvel başlamış olan sürecine göre devam eder.

Tahsil zamanaşımını kesen ve dolayısıyla yeni baştan başlamasına sebep olan haller ise bu kanununun 103. maddesinde sayılmıştır. Maddeye göre, ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, ödeme emri tebliği, mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi, saydığımız bu işlemlerin herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilâflı kamu alacaklarında yargı mercilerince bozma kararı verilmesi, kamu alacağının teminata bağlanması, yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu kamu idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi, kamu alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması tahsil zamanaşımını keser ve bu durumda kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar.

Görüldüğü gibi kamunun her hareketi tahsil zamanaşımını kesmekte ve yeniden başlatmaktadır. Örneğin vadesi 2 Şubat 2005 yılında olan bir kamu alacağı için 30 Aralık 2010 tarihinde mükellefe ödeme emri tebliğ edildiğinde, tahsil zamanaşımı 31.12.2010 tarihinden 31.12.2015 tarihine uzamakta, bu arada Ağustos 2013 tarihinde mükellefe haciz tatbik edilmesinde bu defa tahsil zamanaşımının süresi 31.12.2018 tarihine uzamakta, haczedilen malların 2015 yılında satışa çıkması halinde zamanaşımı süresi 31.12.2020 tarihine uzamaktadır. Bu örneklerle süreyi sonsuza kadar uzatmak mümkündür.

Bu arada idare hiçbir hareket yapmasa da biraz memurların işgüzarlığı birazda kamu alacağını zamanaşımına uğratma sorumluluğunu taşıma endişesi ile zamanaşımının dolmasına birkaç gün kala mükellef adına vezneye 5 veya 10 TL gibi paralar yatırılmakta, kısmi ödeme yapıldığı içinde zamanaşımı süresi bir türlü dolmamaktadır. Neyse ki Danıştay, hayatın olağan koşulları içerisinde mükelleften beklenemeyecek bu şekildeki çok küçük ödemelerin, zamanaşımını kesici bir unsur olamayacağını kabul etmektedir.

Dolmayan zamanaşımı olmaz. Aksi halde zamanaşımı düzenlemeleri, göstermelik olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Bu tür düzenlemeler, hem mükellefleri ömür boyu tedirgin ettiği gibi, idareyi de rehavete sürükleyici işlev yüklenirler.

Hep bana adaleti ile düzenlenmiş bu hükümlerin, hazine açısından bakıldığında son derece güzelse de, mükellef hukuku, hukuk devleti anlayışı ve hukuk güvenliği ilkeleri açısından savunulması mümkün değildir.

Aslına bakılırsa, 6183 sayılı Kanun, hukuk devleti ve mükellef hakları açısından son derece tartışmalı ve sakıncalı hükümler içermektedir. Bu kanunun, sadece zamanaşımı yönünden değil, bütünüyle gözden geçirilmesi gereğinin zamanı artık gelmiştir. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/tahsil-zamanasimi/392572

Asgari ücret ile ilgili komisyonlar kurulduğunda işçi tarafı dövizdeki artış asgari ücretlinin alım gücü,ikili haneli enflasyon,işsizlik ,işveren tarafı artan maliyetler ve işçilik istihdamında daralmadan söz edecekler.

Oysa 11 ay önce bu konuların bu yönlerde oluşacağını tahmin etmek zor değil idi.

Ülkemiz ciddi anlamda siyasi ve ekonomik arena da savaş veriyor.

Ekonominin kurmayları da  kılı kırk düşünerek iş ve işlem yapıyorlar.

İşçilik ücretleri,istihdam,teşvik gibi konularda kamu maliyesi adına kaynağa ihtiyaç var.

Kaynak bulunması için özellikle Maliye Bakanlığı Hazineden kısıtlı yararlanılmasını,Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da İşsizlik Sigortası fonun kullanılmasını istiyor.

Primlerin yüksek olması,teşvikler  ile kayıt dışı mücadele de devam ettirilmesi öngörülse de,çoklu teşvik uygulaması,kullanılmayan teşvikler ayrıca tartışılması gerekir.

İşverenler istihdam artırılmasına sıcak bakıyor,diğer taraftan yüksek işçilik prim oranları,ağır yaptırımlı İPC sıkıntı yaşıyor.

Ekonomide çalkantılar kamu maliyesi adına vergi ve primlerin tahsilatında daralma olması halinde işveren tarafı yeniden yapılandırma talebi gündeme gelebilir.

Bunun yanında sağlık dahil,emekli aylıklarında öngörülen hedeflerdeki artış rakamları hazine tarafından karşılanmaz.

Bezdirici bürokratik işlemler işverenlere özellikle denetimlerde bana mı sordun işyeri açtın azarlamaları işverenleri çileden çıkarmaya yeter.

Dövizdeki dalgalanmalar ve ardından asgari ücrette ortaya çıkacak miktarsal azalımlar,geçim indeksi ve yoksulluk sınırı altında kalan ücretler toplu sözleşme masalarında işveren taraflarına işyerlerine kilit vurmaya kadar götürür.

İyimser tablolar için hem işçi hem de işveren taraflarının uzlaşma içinde olması gerekir.

Dolardaki hızlı ve ani çıkışlar iş yaşamındaki emek çevresinde gelir yönünden sıkıntı yaşatır.

AY

NET ASGARİ ÜCRET TL.

 DOLAR KARŞILIĞI $

OCAK

1404

370,45

ŞUBAT

1404

388,92

MART

1404

385,71

NİSAN

1404

396,61

MAYIS

1404

397,73

HAZİRAN

1404

398,86

TEMMUZ

1404

398,86

AĞUSTOS

1404

408,14

EYLÜL

1404

395,49

EKİM

1404

371,43

KASIM

1404

356,35

ARALIK

1404

351,00

Tabloya incelediğimizde Ekim ayına kadar asgari ücretli döviz karşısında ezilmemiştir.

Ülkemize karşı oyun kurulmuş,siyasi,ekonomik anlamda tavır alan diğer ülkelerin tetiklediği döviz sevicileri  dar gelirliler üzerinde baskı aracı olarak döviz kullanarak Türk lirasına değer kaybı ile şok ekonomik sıkıntıları hedeflenir,işte bu aşama da tuzağa düşmeden döviz sevicilerinin ekmeğine yağ sürdürmeden milletçe tasarruf  tedbirleri alınmalıdır.

Burada ekonomi kurmayları ve iş çevreleri reel anlamda ücretlileri ezdirilmemesi adına karşılıklı fedakarlıklar yapılarak bu zorluklar aşılabilinir.

Her ne kadar dövizdeki hedef döviz sevicileri tarafından 4 TL olursa işçi,işveren ve diğer alt grup ,emekliler 2018 yılı sıkıntılı bir süreç bekler.

Bunun için başta Merkez Bankası,Ekonomi kurmayları hem işverene hem de çalışanlara sahip çıkmalıdır.

Banka lobilerinin,faiz çevrelerinin sıkı denetimlenmesi gerekir. Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=8967

Maliye Bakanlığı, kayıt dışı ekonomiyle mücadele, muhasebe hizmetlerinin etkinliğinin artırılması ve mali suçları azaltmak gibi amaçların da yer aldığı strateji planı için 5 yılda 15,9 milyar lira harcayacak.

Bakanlığın 2018 – 2022 yılları için yaptığı stratejik planda amaç, hedef, bunlara yönelik stratejiler ve performans göstergeleri belirlendi.

Söz konusu dönemler için 5 amaç ve 15 hedefin oluşturulduğu planda, stratejileri hayata geçirmek için tahmini maliyet toplamda 15 milyar 898 milyon 270 bin 907 lira oldu.

Bu maliyet kalemleri gelecek 5 yıl için ayrı ayrı incelendiğinde 2018 için 2 milyar 731 milyon 669 bin lira, 2019 için 2 milyar 969 bin 760 bin lira, 2020 için 3 milyar 198 milyon 931 bin lira, 2021 için 3 milyar 401 milyon 136 bin 587 lira, 2022 için de 3 milyar 596 milyon, 774 bin 320 lira olarak tahmin edildi.

Böylelikle tahmini maliyette 5 yıllık süre için yüzde 31,7’lik artış öngörüldü.

En yüksek maliyet kayıt dışı ekonomi ile mücadelede

Plan döneminde, söz konusu hedeflere ulaşmak ve amaçları gerçekleştirmek için en yüksek maliyetin 4 milyar 702 milyon 386 bin 462 lira ile kayıt dışı ekonomi ile mücadele ve mali suçları azaltmak için oluşması bekleniyor.

En yüksek maliyet kalemini oluşturan bir diğer amaç ise muhasebe hizmetlerinin daha etkin yürütülmesini, mali rapor ve istatistiklerin uluslararası standartlara uygun hazırlanmasını ve sunulmasını sağlamak olarak belirlendi. Bu amacın hayata geçirilmesi için toplam 3 milyar 947 milyon 993 bin 978 liralık tahmini maliyet çıkarıldı.

Kaynak: BİK

İşverenlerin iş kazası ve meslek hastalığı provizyonu üzerinden muayene ve tedavi olan sigortalı bilgilerini görüntüleyebilmelerine olanak sağlayan program kullanıma açılmış olup; söz konusu görüntüleme işlemi https://uvg.sgk.gov.tr/IsvBildirimFormu/welcome.do erişim adresindeki “İş Kazası ve Meslek Hastalığı e-Bildirim” uygulamasında yer alan “Hastane Bildirim Sorgulama” menüsünden yapılabilmektedir.

Böylece işverenlerimizin iş kazası ve meslek hastalığı bildirimlerini gecikmeksizin, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda öngörülen sürede yerine getirebilmeleri sağlanmış olacaktır.

Kamuoyuna önemle duyurulur.

Erişim İçin TIKLAYINIZ

Çarşamba, 29 Kasım 2017 19:52

Torba Kanunu Neler Getiriyor

Torba Kanunu Neler Getiriyor

Mehmet Tiraş SMMM Adana

ÖZET:

6325 Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununa istinaden işveren-işçi ilişkisinden kaynaklanan, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebine ilişkin bir uyuşmazlığın arabuluculuk süreci sonucunda anlaşma ile sona ermesi durumunda, imzalanan arabuluculuk anlaşma tutanağına istinaden geriye doğru SGK prim alacağının oluşması halinde taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın mahkeme kararı niteliğinde sayılarak SGK nezdindeki iş ve işlemlerinde mahkeme ilamı vasfında kabul edilerek sonuç doğuracaktır.

ARABULUCUK ANLAŞMA TUTANAKLARININ SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununa göre;

Arabuluculuk, sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmıştır.

Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir ve tarafların anlaşması halinde ise anlaşma tutanağı arabulucu tarafından imzalanır.

12/10/2017 tarihli, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun ile taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılacağı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı hükmü getirilmiştir.

Yine aynı kanuna göre iş hukukuna ilişkin işçi ve işverenin, aralarındaki özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin arabulucuya başvurmaları mümkün bulunmaktadır.

Aynı Kanuna göre, Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ” hükmü getirilmiştir.

Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 102. Maddesinin 6. fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde, “İşveren ile işyeri sigortalıları arasında akdedilen ve uygulanan iş sözleşmesinin mahkemelerce anılan Kanuna aykırı bulunması ve toplu iş sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle geriye yönelik ödenmesi gereken ücret farklarına ilişkin düzenlenmesi gereken ek aylık prim ve hizmet belgelerinin, mahkeme kararının işverene tebliğ edildiği tarihi,”

Aynı Yönetmeliğinin 102. Maddesinin 6. fıkrasının (d) bendinde “4857 sayılı İş Kanunu’nun 21 inci maddesine istinaden iş mahkemelerince veya özel hakem tarafından verilen kararlar uyarınca göreve iadesine karar verilen sigortalı personel için verilmesi gereken asıl veya ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinin,

1) 21/8/2013 tarihine kadar kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının sigortalıya tebliğinden sonra on iş günü içinde sigortalı, işverene işe başlamak üzere başvurduğu takdirde, onuncu iş gününün içinde bulunduğu ayı,

2) 21/8/2013 tarihinden itibaren sigortalı personelin kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunması ve işverenin usulüne uygun daveti üzerine işe başlaması halinde, davete ilişkin tebligatın alındığı tarihin veya işverenin işçiyi işe başlatmaması halinde, sigortalı personelin işe başlamak için işverene yaptığı başvurusuna ilişkin tebligatın alındığı tarihin içinde bulunduğu ayı,”

Yine aynı Yönetmeliğin 102. Maddesinin 6. Fıkrasının (f) bendinde “Kamu kurumlarında çalışan sigortalılar için;

1) 21/8/2013 tarihine kadar idare mahkemesi kararları veya idarece verilen kararlar gereğince geriye yönelik ücret ödenmesi halinde, bu ücretlere ilişkin düzenlenmesi gereken ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinin mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihi takip eden günü veya idarenin karar tarihini,

2) 21/8/2013 tarihinden itibaren mahkeme kararları veya idarece verilen kararlar gereğince geriye yönelik ücret ve ücret niteliğinde ödeme yapılması halinde, bu ücretlere ilişkin düzenlenmesi gereken ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinin mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihi takip eden günü veya idarenin karar tarihini,”

… takip eden ay/dönemin, işyerinin özel nitelikte olması halinde 23’üne, resmî nitelikte olması halinde 7’sine kadar, Kuruma, e-sigorta kanalıyla gönderilmesi veya kağıt ortamında verilmesi halinde yasal süresi içinde verilmiş kabul edilmektedir.

Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 108. maddesinin 5. fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde, “İşveren ile işyeri sigortalıları arasında akdedilen ve uygulanan iş sözleşmesinin mahkemelerce anılan Kanuna aykırı bulunarak toplu iş sözleşmesi hükümlerinin uygulanması nedeniyle geriye yönelik ödenmesine karar verilen ücret farklarına ilişkin sigorta priminin mahkeme kararının işverene tebliğ edildiği tarihi,”

Aynı Yönetmeliğinin 108. maddesinin 5. fıkrasının (d) bendinde “4857 sayılı İş Kanunu’nun 21 inci maddesine istinaden iş mahkemelerince veya özel hakem tarafından verilen kararlar uyarınca göreve iadesine karar verilen sigortalı personel için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk edecek sigorta primlerinin,

1) 21/8/2013 tarihine kadar kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının sigortalıya tebliğinden sonra on iş günü içinde sigortalı, işverene işe başlamak üzere başvurduğu takdirde, onuncu iş gününün içinde bulunduğu ayı,

2) 21/8/2013 tarihinden itibaren sigortalı personelin kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunması ve işverenin usulüne uygun daveti üzerine işe başlaması halinde, davete ilişkin tebligatın alındığı tarihin veya işverenin işçiyi işe başlatmaması halinde, sigortalı personelin işe başlamak için işverene yaptığı başvurusuna ilişkin tebligatın alındığı tarihin içinde bulunduğu ayı,”

Yine aynı Yönetmeliğin 102. maddesinin 5. Fıkrasının (f) bendinde” Kamu kurumlarında çalışan sigortalılar için,

1) 21/8/2013 tarihine kadar idare mahkemesi kararları veya idarece verilen kararlar gereğince geriye yönelik ücret ödenmesi halinde ödemeye ilişkin sigorta primleri mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihi takip eden günü veya idarenin karar tarihini,”

2) 21/8/2013 tarihinden itibaren mahkeme kararları veya idarece verilen kararlar gereğince geriye yönelik ücret ve ücret niteliğinde ödeme yapılması halinde ödemeye ilişkin sigorta primleri mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihi takip eden günü veya idarenin karar tarihini,”

… izleyen ay/dönemin sonuna kadar Kuruma ödenmesi halinde yasal süresi içinde ödenmiş kabul edilmektedir.

Yukarıda belirtilen Yönetmelik hükümlerine göre mahkeme kararı gereği, geriye doğru SGK alacağı doğması halinde, mahkeme kararların ilgililere tebliğ tarihleri esas alınarak, tebliğ tarihini takip eden ay/dönemin, işyerinin özel nitelikte olması halinde 23’üne, resmî nitelikte olması halinde 7’sine kadar, Kuruma, e-sigorta kanalıyla gönderilmesi veya kağıt ortamında verilmesi halinde yasal süresi içinde verilmiş kabul edilmekte, primlerinin de ay/dönemin sonuna kadar Kuruma ödenmesi halinde yasal süresi içinde ödenmiş sayılmaktadır.

Bu itibarla Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayımlanan 21.11.2017 tarih 5882267 sayılı SGK Genel Yazısı ile, yukarıdaki sayılan durumların, 6325 Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununa istinaden işveren-işçi ilişkisinden kaynaklanan, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebine ilişkin bir uyuşmazlığın arabuluculuk süreci sonucunda anlaşma ile sona ermesi durumunda, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın mahkeme kararı niteliğinde sayılıp Kurum iş ve işlemlerinde mahkeme ilamı vasfında kabul edilerek Arabulucuk anlaşma tutanağına göre, SGK alacağı çıkması halinde, alacağa konu Aylık Prim Hizmet Belgesi veya Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesinin anlaşma tutanağını takip eden ayın 23 üne kadar verilmesi halinde idari para cezası, 30 una kadar ödenmesi halinde de gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmayacaktır.

İşverenlerimizin ve meslek mensuplarımızın, SGK’nın genel yazısı kapsamındaki konularla ilgili 6325 Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununa göre Arabulucuya başvurması halinde yukarıda açıklanan usullere göre hareket ederek, idari para cezası ile gecikme cezası ve gecikme zammından kurtulmaları mümkündür.

Kaynak: TÜRMOB

I-GİRİŞ

5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına uyum amacıyla çeşitli kanunlarda ve diğer bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun 8.2.2008 tarihinde yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Buna göre ceza mahkemesi kanunun 231 maddesi değiştirilmiş, bu maddede yer alan 1 yıl hapis cezası şartı 2 yıla yükseltilmiş ve ayrıca şikayete bağlı olmayan suçlar da bu kapsama dahil edilmiştir. Anayasanın 174. maddesiyle korunma altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar hariçtir.

Bu düzenleme ile suçu sabit görülen sanıklar için, koşulları var ise mahkumiyet kararı verilmeyecek, hükmün açıklanması geri bırakılacak, 5 yıllık denetimli serbestlik süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve belirlenen mükellefiyetlere uyduğu takdirde, tesis edilen hükmün sanık hakkında bir hukuki netice doğurması engellenmiş olacaktır. Başka bir deyimle bu kişi sabıkalı olmayacaktır(1). 

II-HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI MÜESSESESİ NEDİR?

Ceza ve ceza usul hukukunda muhtelif geri bırakma yani tecil etme müesseseleri bulunmaktadır. Bu kurumlara ilişkin hükümler, batı hukukunda da yer almaktadır. Ertelemenin toplumda yalnız bırakılmayan uygun araçlarla denetlenen kişi üzerinde, daha iyi sonuçlar doğurduğu ifade olunmaktadır.

Ertelemenin; kamu davasının açılmasının ertelenmesi, duruşmanın ertelenmesi, cezanın ertelenmesi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi gibi çeşitleri bulunmaktadır.  Bunlardan duruşmanın ertelenmesi dışındaki kurumlar, hali hazır ceza sistemimizde mevcuttur. Gerçekten kamu davasının açılmasının ertelenmesi CMK 171. md. de hükmün açıklanmasının ertelenmesi (geri bırakılması) CMK 231. md. de, hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi ise, TCK 51. madde de düzenlenmiştir(2).

Öte yandan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin VUK 359. maddeye göre verilen hapis cezalarına tesiri ne olacaktır?

Ceza Muhakemesi Kanunun 231. maddesinde, 5728 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonrasında, yargılama neticesi hüküm olunan ceza 2 yıl ve daha az süreli hapis ve para cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir.   Bu durumda getirilen bu düzenleme hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin kapsamına vergi suçları da dahil olacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. 8 Şubat 2008 tarihine kadar işlenen vergi suçlarında 2 sene ve daha az müddetli hapis cezası verilebilecek olanlar oldukça fazladır. Bu gibi kimseler için vergi suçlarından dolayı sanığa ilişkin koşullar mevcut ise, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (teciline) karar verilebilir(3). 

III-SONUÇ

Sonuç itibariyle, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” na ilişkin hükümlerin, sürmekte olan vergi ceza davaları ile  kesinleşmiş hapis   cezalarını nasıl etkileyeceği üzerinde temas etmekte yarar vardır. Bu düzenleme, ceza mahkemelerinde ve Yargıtay’da derdest davalar da uygulanması gerekecektir. Başka bir ifade ile koşullar mevcut ise, bu davalarda da “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması” na karar verilebilecektir. Kesinleşmiş ve infaz aşamasında bulunan hapis cezaları da bu değişiklikten yararlanabileceği de kabul edilmektedir. Başka bir deyimle, VUK 359 ve 360. maddelerine göre vergi suçundan dolayı yargılanmakta olanlar ile, kendileri hakkında verilmiş olan kararlar Yargıtay’dan geçerek kesinleşmiş olup bu kararlara göre; iki yıl ve daha az süreli hapis cezası almış olanlar, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkumiyeti bulunmayanlar, işlenen suç nedeniyle ortaya çıkan zararı öderlerse ve kendilerinin yeniden suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmuşsa, mahkemenin takdirine bağlı olarak “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinden faydalanabileceklerdir. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/Haber-Hukmun_aciklanmasinin_ertelenmesi_muessesesi_ve_VUK_359_Maddeye_gore_verilen_hapis_cezalari-15489.htm


(1) 5728 sayılı yasa 8 Şubat 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

(2) Baykara Bekir, “Mini Af Olarak Nitelendirilen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Konusundaki Değişikliğin VUK 359. Maddeye Göre Verilen Hapis Cezalarına Etkisi”, Vergi Dünyası, Mayıs, 2008, s.6-12

(3)  Baykara agm. s.10

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • MÜKELLEF LEHİNE KESİNLEŞMİŞ VERGİ MAHKEME ( VERGİ MAHKEMESİ KARARI- BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTİNAF KARARI - DANIŞTAY TEMYİZ KARARI) KARARLARI CEZA MAHKEMESİ KARARLARINI ETKİLER Mİ? (ANAYASA MAHKEMESİ KARARI 2019/4 Esas No, Karar: 04.11.2021- Resmi Gazete…
  • TİCARİ REKLAM HİZMETLERİ KDV - GELİR / KURUMLAR VERGİSİ TEVKİFATI A) KDV i. YURTİÇİ TİCARİ REKLAM HİZMETİ ALIMLARINDA 3/10 KDV…
  • İSTEĞE BAĞLI KDV TAM TEVKİFAT UYGULAMASI - MÜTESELSİL SORUMLULUKTAN KORUNMAK İÇİN KULLANILABİLİR BİR YÖNTEM - 1) Alıcı İle Satıcı Arasında YAZILI Bir SÖZLEŞME Yapılması Gerekir.…
Top