Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

İş Kanunu’na göre fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde haftalık 45 saati aşan çalışmaları ifade ediyor. Fazla sürelerle çalışma ise, haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda kanunda belirtilen esaslar dâhilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmadır.

Fazla çalışmanın her saati için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen tutarının %50 yükseltilmesi suretiyle ödenir. Fazla sürelerle çalışmalarda ise her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %25 yükseltilmesiyle ödenir.

Peki ödenen söz konusu bu ücretler kıdem tazminatının hesaplanmasında dikkate alınmalı mıdır? Bugünkü yazımızda bu hususu açıklayacağız.

Ücrete Neler Dahil?
Kıdem tazminatının hesabında dikkat edilmesi gereken husus kıdem tazminatı matrahının nasıl hesaplanacağı yani hangi brüt ücrete hangi ödemelerin dahil edilip edilmeyeceğidir.

Kıdem tazminatı matrahının (yani brüt ücretin) hesabında brüt ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatler de gözönünde tutulur. Bu nedenle, ikramiye, prim, çocuk/aile zammı, yemek/sağlık/giyim/yakacak/konut/aydınlatma gibi yardımlar da parayla ölçülmesi mümkün olmak koşuluyla hesaba katılır.

Bununla birlikte işveren tarafından işçiye işyerinde kullanması için verilen kıyafet ve gereçler kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz.

​Genel bir ifadeyle, bir ödemenin kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması için devamlı nitelik taşıması gerekir. Buna karşılık arızi nitelikte olan prim ve ikramiyeler ile evlenme ve doğum yardımları, jübile ikramiyeleri, yıllık izin ücretleri, hafta tatili ücretleri, teşvik primi/ikramiyesi ve yolluklar kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmamalıdır. 

Fazla Mesai Ücreti Arızi midir?

Aylık ücrete dahil edilen fazla çalışma ücretinin, tazminata esas alınacak ücret belirlenirken hesaba katılıp katılmayacağı konusunda mevzuatta bir netlik bulunmuyor. Ancak Yargıtay’ın kararlarında fazla çalışma ücretinin kıdem tazminatı hesabına dahil edilmemesi belirtilmiş.

Örneğin Yargıtay 9. HD, 2014/21049 E. 2015/33142 K. 23.11.2015 T. sayılı kararında, “Fazla mesai ücretinin, ücretin içinde kararlaştırılması ve asıl ücretin fazla mesai olarak ödenen miktarın dışlanması sonucu kabul edilen ücretin çıplak ücret olması karşısında, fazla mesai ve tatil ücret alacaklarının bordrodaki bu belirtilen çıplak ücret üzerinden, kıdem tazminatının ise çıplak ücrete göre belirlenecek giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanıp hüküm altına alınması gerekir. Hatalı değerlendirme ile alacakların kabulü bozma nedenidir.” şeklinde hüküm kurmuştur. Daha yakın tarihli bir Yargıtay kararında da benzer ifadelere yer verildiği için Yargıtay’ın güncel görüşünün, tazminata esas ücret hesaplanırken fazla çalışma ücretinin asıl ücretten ayrılması gerektiği yönünde olduğunu söyleyebiliriz (bkz. Yargıtay 9. HD, 2015/8395 E. 2017/3574 K. 9.3.2017 T).

Yine birçok Yargıtay kararında fazla çalışma ödemelerinin arızi nitelikte olduğundan hareketle kıdem tazminatı hesabına dahil edilmemesi gerektiği ifade edilmiş.

Düzenli Fazla Mesai Varsa

Fazla çalışma ücretinin kıdem tazminatına dahil edilmemesi bazı olumsuz durumları ortaya çıkarıyor. Düzenli bir şekilde fazla mesai ödenen çalışanların kıdem tazminatı da düşük oluyor. Nitekim Yargıtay bu tip durumlarda da fazla mesailerin kıdem tazminatına esas ücrete dahil edilmeyeceği yönünde kararlar veriyor. Bu yöndeki kararlar nedeniyle de çalışanlar mağdur oluyor.

​Örneğin işveren çalışana maaşının 3.000 TL olduğunu söyler fakat bordroda 2.000 TL maaş olarak, 1.000 TL ise fazla mesai olarak öderse bu durumda fazla mesai tutarları kıdem tazminatına esas ücrete dahil edilemeyeceği için işçinin kıdem tazminatı 2.000 TL’nin brütü üzerinden hesaplanıyor. Mehmet Bulut

http://www.sadettinorhan.net/22_10_2018_makale.html

193 sayılı GVK’nun  94.md. hükmüne göre muhtasar beyanname verilebilmesi için mutlak surette nakden veya hesaben ödeme yapılmış olması zorunludur. Ödeme yapılmamış ise GVK md. 94,98 hükümlerine göre muhtasar beyanname verilmez.

Muhtasar beyanname verilebilmesi için personele bordro düzenlenmesi ve fiilen ödeme yapılması zorunludur. Çalıştırdığı personel sayısı 10 sayısının üzerinde olan işverenler tarafından muhtasar beyannamenin aylık verilmesi gerekir. 10 ve daha az personel istihdam eden işverenler için muhtasar beyanname üçer aylık dönemlerde verilebilir.

Yıl içerisinde 10 sayısının üzerinde personel çalıştırılması halinde müteakil aydan itibaren aylık muhtasar beyanname verme sistemine geçilecektir. 3’er aylık sisteme tabi olanlar her ay yerine Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarının 23.günü akşamına kadar muhtasar beyanname vereceklerdir (bkz. GVK md.94,98).

Diğer taraftan, muhtelif şubelere ilişkin ödemelerin tek bir merkezden yapılması mümkündür. Bu durumda muhtasar beyanname tek bir merkezden verilebilir. (GVK md. 98) Bu gibi durumlarda aynı belediye sınırları içerisinde muhtelif yerlerden yapılan ödemelerin tek merkezden bildirilmesi yeterli olacaktır.

Yıl içerisinde personel sayısında olası artış ve azalışlar nedeniyle beyanname verme periyodu değişebilir. Bu gibi durumlarda vergi dairesine dilekçe ile başvurulması yeterlidir.

Bir başka önemli konu ise GVK md. 94 kapsamında muhtemel tevkifat beyanlarında mutlak surette makbuz düzenlenmesi ve buna göre ödeme yapılması halinde muhtasar beyannamenin verilmesi gerektiği hususudur. Örneğin; çiftçiden tarımsal ürün alımı sırasında müstahsil makbuzu tanzimine bağlı olarak muhtasar beyannamenin verilmesi ve buna uygun ödemenin yapılması zorunludur. Müstahsil makbuzlarında ayrıca SGK kesintisi yapılması gerektiği dikkat edilmelidir. Serbest meslek stopajlarında ise makbuzun tanzimi ve ödemenin yapılması gerekecektir. Kira ödemelerinde ise yine kira ödemesine bağlı olarak muhtasar beyanname verilir. Kira ödemeleri ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı banka sistemi üzerindeki kira ile ilgili havale, EFT, para transferlerini izlemektedir. Yine elektrik sayaçları, su sayaçları, doğalgaz sayaçları baz alınarak buradaki abonelik numarası üzerinden kira beyanlarının çapraz kontrolü yapılabilmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan

https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/muhtasar-beyanname-verilmesi-icin-personele-odeme-zorunludur/haber-22333

Gelir Vergisi Kanunu’nun 74. maddesinin birinci fıkrasının 10. bendine göre, sahibi bulundukları konutları kiraya verenlerin kira ile oturdukları konutun kira bedeli kira gelirinden indirilebiliyor.

Buna göre, her iki oğlunuzun kirasını siz ödeseniz de, ödediğiniz kira bedellerini kira gelirlerinizden indiremezsiniz. Ancak bir oğlunuzun kiraladığı konutta birlikte oturmanız ve kira kontratının sizin üzerinize olması halinde, sadece o konuta ait kira bedelini kira gelirinizden indirmeniz mümkün olabilir.  Yaklaşım Dergisi

7143 sayılı Kanunla yapılandırma ve barışa konu alacaklar, peşin veya taksitler halinde ödenebilecektir. Taksitlendirme, üç borçlu grubu itibariyle, 6 eşit taksitle başlayıp 18, 36 ve 144 eşit taksite varan taksit seçenek grupları itibariyle yapılabilecektir.

Yapılandırmada borcun, gecikme zammı ve gecikme faizi, gibi fer’i alacakları yerine Yİ-ÜFE oranları esas alınarak yeniden hesaplanan Yİ-ÜFE tutarı dikkate alınacaktır. Bu düzenleme ile sağlanan çok önemli bir avantajdır.

Taksitle ödemede, Yİ-ÜFE tutarı dikkate alınarak yeniden hesaplanan borca bir katsayı uygulanarak yapılandırılacak borç ve tercih edilen taksit seçeneklerine göre taksit tutarları hesaplanmaktadır. 6 ay ile 144 ay arasındaki taksitlendirmelerde uygulanan 1,045 – 1,703 arasında değişen katsayı, geniş ödeme periyodlarına rağmen sabit, günün koşullarına göre çok uygun, yıllık % 4,5 - %5,6 oranlarına karşılık gelmektedir.

Öte yandan, borcun tamamının ilk iki taksit ödeme süresinde ödenmesi halinde katsayı uygulamasından vazgeçileceği gibi, gecikme zammı ve gecikme faizi, gibi fer’i alacak kısmı için hesaplanan Yİ-ÜFE tutarının, ilk taksitte peşin ödemede %90’ı ikinci taksitte ödeme halinde %50’si; idari para cezalarında da sırasıyla %25 ve %12,5 oranında indirim yapılacaktır([9]).

Peşin ödeme seçeneği tercih edilmek suretiyle yapılandırılan alacakların tamamının ilk taksit ödeme süresi içinde ödenmemesi halinde, ilk taksit ödeme süresini izleyen ayın sonuna kadar geç ödeme zammıyla birlikte ödeme yapılarak Kanun hükümlerinden yararlanılabilecektir. İkinci taksit döneminde borcun tamamını peşin ödeme, ilk taksitin süresinde ve tam olarak ödenmiş olmasına bağlı olup, kalan taksitlerin tamamının ikinci taksit ödeme süresi içinde ödenmesi gerekir.

Fer’i alacaklar için Yİ-ÜFE uygulaması, uzun dönemlere yayılan taksitle ödeme, bu uzun ödeme dönemine rağmen düşük katsayı uygulamaları, iki aya yayılabilen peşin ödeme durumunda ise katsayı uygulamasından vazgeçilerek, Yİ-ÜFE tutarından da %90’a varan indirimler yapılacak olması, bu yapılandırma uygulamasının önemli avantajlarıdır.

Bunlara ilave olarak, 7143 sayılı Kanun’un ödeme hükümleri arasında, ödemelerin banka kredi kartı üzerinden taksitlerle yapılabilmesi, iade alacağından kendi borçlarına mahsubu yoluyla ödeme, haczolunan malın borca karşılık satışının talep edilebilmesine imkan sağlayan düzenlemelere de yer verilmiştir.

Bazıları yeni olan bu düzenlemeler uygulamanın etkinliğini artırmaya yönelik yerinde düzenlemeler olarak değerlendirilmiştir. Nadir ÖZTÜRK E-Yaklaşım / Ekim 2018 / Sayı: 310

Pazar, 21 Ekim 2018 09:33

Çalışma Süresi 11 Saati Geçemez

Özel bir firmada 4 yıldır çalışıyorum, çalışma saatlerimiz günde 10-11 saati buluyor. Bu kanunen geçerli midir? Çalışma saatlerini düşüremez miyiz?
5Ö909584 Nolu SMS:
İş kanununa göre; çalışma süresi haftada en çok kırk beş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır. Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde on bir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. İşyerindeki çalışma süreleri bu şekilde uygulanıyorsa yasal olarak bir engel bulunmamaktadır.
Ancak denkleştirme yapılmıyorsa sürekli 11 saat uygulanıyorsa bu yasal değildir.

■ Ali Bey, işyerinde mesaiye kaldığımızda mesai ücretlerimizi zamanında alamıyoruz. Mesai yapmak zorunda mıyız?
İş kanununa göre, işçinin yazılı onayı olmadan işveren işçiye fazla mesai yaptıramaz. Fazla mesai onayı her yıl için ayrı alınır. İşçi onay vermişse o yıl için fazla çalışma yapmak zorundadır.
Fazla çalışma yıllık 270 saatten fazla olamaz. Yine iş kanununa göre ücretlerin ve fazla çalışma ücretlerinin en geç ayda bir ödenmesi zorunludur.
Ücretleriniz zamanında ödenmiyor ise Çalışma Bakanlığına bununla ilgili şikayette bulunabilirsiniz.

■ İşçi olarak çalışan birisinin aynı anda ikinci bir işte çalışması iş kanunu bakımından bir engel doğurur mu? Adıma iki yerden sigorta primi yatsa sakıncası var mı? 5Ö643835 Nolu SMS:
İş sözleşmesinde başka bir işte çalışma yasağı yoksa veya işveren işçinin başka bir işte çalışmasına izin vermiş ise işçi başka bir işte de çalışabilir. Adınıza iki yerden prim yatmasında SGK açısından sakınca yok. Ancak işverenin ikinci işinizi yapmanıza izin vermesi gerekir. Böyle bir izni yoksa işveren bunu öğrendikten itibaren 6 iş günü içinde işçinin iş sözleşmesini tazminatsız olarak sona erdirebilir. Yasal olarak ikinci işte çalışmanın ya da iki yerden prim yatmasının sakıncası yok ama işverenin izni gerekir.

NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
2.8.1988 girişim, 3730 primim var. 29.10.1963 doğum tarihim. 3600 prim günden emekli olabilir miyim? 5Ö134238 Nolu SMS:
3600 günden emekli olabilmeniz için 60 yaşınızın tamamlanacağı 29.10.2023 tarihini beklemelisiniz. Çünkü yaştan emeklilikte 60 yaşa tabisiniz. Ancak askerliği borçlanıp 1105 gün daha prim ödeyerek (3 yıl, 1 ay eder) 5375 günü tamamlayarak 3 yıl önce emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/10/21/calisma-suresi-11-saati-gecemez

Önceki yıllarda çeşitli nedenlerden dolayı, limited şirket olarak kurulmuş birçok firma veya teşebbüs (hayat standardı esasına göre vergilemeden kurtulmak için) geldiğimiz bu yıllarda tasfiyesi veya faaliyeti itibariyle önemli problemler ortaya çıkarmaktadır.

Günümüzde içi boş ve gayrifaal bir durumda bulunan şirketler sayısal olarak giderek artmakta adeta ticaret sicil memurlukları ve vergi daireleri münfesih şirketler çöplüğü haline gelmiş durumdadır. Bu şirketler gerek vergi daireleri için ve gerekse ticaret sicil memurlukları için önemli bir problem teşkil etmektedir. Zira, bu şirketlerin ortaklarına erişilememektedir. Şirketlerin kendileri de fiiliyatta adreslerinde olmadığı gibi, tüzel kişilikleri sadece kağıt üzerinde yazılı kalmaktadır.

Uzun yıllardır faaliyette olmayan birçok limited veya anonim şirket gayrifaal durumdadır. Bu şirketler kapalı olduğu için vergi dairesi bunlardan beyanname talep etmemektedir. Hatta birçok vergi dairesi bu durumda bulunan şirketleri VUK md. 160 hükmüne göre resen vergi kayıtlarını kapatmaktadır. Ancak, bu resen kapatma işlemi vergi dairesi cephesinde yeterli olmakla beraber, ticaret sicil cephesinde ise bu gibi şirketlerin ticaret sicil kayıtları açık tutulmaktadır.

Uzun zamandır gayrifaal olan bu gibi şirketlerin ticaret sicilinden kayıtlarının silinebilmesi için mutlak surette tasfiye ile ilgili işlemlerin tamamlanması zorunludur. Aksi takdirde bu şirketler, sürekli ticaret sicil memurlarını ve ticaret odalarını meşgul eder durumdadırlar. Bir yandan ticaret odası aidatları sürekli işlemekte diğer yandan vergi dairesi cephesinde bu gibi şirketlerin her ay boş KDV beyannamesi verilmemesi dolayısıyla her ay 1.600,00 TL özel usulsüzlük cezası tarh ve tebliğ edilmektedir.(1)

Bazı mahkemelere müracaat eden limited şirket ortakları bu müracaatlarında şirketin ortağı sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemelerinde veya Asliye Ticaret Mahkemelerinde gayrifaal şirketlerin “tasfiyesiz feshi” müracaatı ile şirketleri tasfiye ettirmektedirler.(2)

Bir şirketin kuruluşu ile beraber ticaret sicilinde tescil ve ilanı sonucunda şirket kurulmuş ve tüzel kişiliğini elde etmiş bulunmaktadır. Yine aynı şekilde tüzel kişiliği tescil ve ilan edilen bir limited şirketin fesh ve tasfiyesi ise; tasfiye hükümlerinin işletilmesi suretiyle şirketler tasfiye olmaktadır.(3)

Asıl konumuza dönecek olursak, yerel bir mahkeme kararı ile bir limited şirket tasfiyesiz fesh olunmuştur.(4) Yerel mahkeme kararının incelenmesi sonucunda müracaatçılar mahkemeye aşağıdaki gerekçeleri ileri sürerek şirketin tasfiyesiz feshini talep etmektedirler.


1- Şirketin uzun zamandan beri çalışmaması,2- Şirketin yine uzun zamandan bu yana mal alım, mal satımı veya hizmet sunumunun durdurulmuş olması,3- Şirketin vergi kayıtlarının vergi dairesi tarafından tek taraflı olarak geriye doğru resen kapatılmış olması,4- Şirketin organlarını yitirmesi (şirket ortaklarına uzun zamandır ulaşılmamış olması),5- Şirketin sermaye artırım koşullarını yerine getirmemiş olması dolayısıyla, münfesih duruma düşmüş olması hali,6- Şirket ortaklarından veya şirketten alacaklı durumda olan bir kişinin haklı nedenlerle bu şirketin feshini mahkemeden talep etmiş olması,

Şirket ortaklarından birisinin istemi üzerine ve haklı nedenlerden ötürü mahkeme kararıyla limited şirket sona erdirilebilmektedir. Buna göre infisah sebeplerinin düzenlendiği TTK md. 549/1-4 hükmü uyarınca ortaklardan birisinin talebi üzerinde ve haklı sebeplerden dolayı mahkemece verilecek bir karar ile de ortaklık dağılabilir.(5) TTK’nun 551/II. maddesi ise “her ortak, muhik sebeplere dayanarak şirketten çıkmasına müsaade edilmesini veya şirketin feshini mahkemeden talep edebilir” şeklindedir. Muhik neden, her olayın özelliğine göre saptanır. Bu nedenle yasa koyucu muhik nedenin tanımını yapmamıştır. Bu hüküm sayesinde limited şirketin sözleşmeyle belirlenmiş süresi dolmadan önce ortaklara şirketi sona erdirme imkanı tanınmıştır.

Kanunumuzda limited şirketi sona erdirecek haklı sebebin tanımı veya nelerin haklı sebep sayılacağı belirtilmemiştir. Ancak TTK md. 187’de kolektif şirketler açısından haklı bir sebep tanımı yapılmış ve haklı sebeplere örnekler verilmiştir. Kanundaki bu hükümden limited şirketler için de yararlanabilir. Bundan yola çıkarak haklı sebep; “Ortakların bir araya gelmesini sağlayan maddi ve kişisel birliktelikleri ortadan kaldıran, böylece şirketin amacına uylaşmasını olanaksız kılan ya da ciddi biçimde güçleştiren ve ya bu amacı tehlikeye sokan nedenlerdir.” Ortağın birinin şahsında beliren sübjektif nedenler ise, haklı sebeple sona erme nedeni değil daha ziyade çıkarma sebebi olmalıdır.

Haklı sebepler, ortaklar arasındaki ilişkilerden kaynaklanabileceği gibi, bir ortak ile şirket arasındaki ilişkiden veya bizzat şirketin durumundan da kaynaklanabilir. haklı sebeple şirketin feshinin mahkemeden istenebileceği bazı hallere örnek;

a) Limited şirket faaliyetinin tamamen durmuş olması.b) Ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar.c) Ortağın esas sermaye borcunu ödemede temerrüdü.d) Şirketin kuruluş gayesinin gerçekleştirilmesine imkan kalmaması.e) Şirketin devamlı olarak kar sağlayamaması.f) Ortakların rekabet yasağını ihlal etmeleri.g) Ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona ermesi.h) Şirket yönetimindeki yolsuzluklar.i) Şirket kararlarının ve sözleşmenin sürekli ihlali.

Haklı sebeplerin bulunması halinde her bir ortağın mahkemeye başvurarak şirketin sona erdirilmesini talep hakkı vardır. Ancak fesih sebebini meydana getiren kusurlu şirket ortağının, bu davayı açma hakkı yoktur. Mahkeme, davacı ortağın kusurlu olduğu sonucuna varırsa, haklı sebebe dayanarak şirketin feshedilmesi talebini reddetmelidir. Ancak, her iki tarafın ortak kusurlarından haklı sebep meydana gelmişse, bu hal şirketin haklı nedenle fesih sebebi olarak kabul edilmelidir.

Haklı sebeple şirketin feshi talebi davasının açılabilmesi için belli bir süre yoktur. Haklı sebep devam ettiği sürece fesih davası açılabilir. Limited şirketlerdeki haklı sebeple şirketin feshini takip etme davasında, şirketin tüm ortaklarının davada, davacı veya davalı olarak gösterilmesi gerekir.

Bu şirketin bir dava açıldıktan sonra; davacı ortağın iddialarının gerçek olup olmadığını, şirketin son bulması için haklı bir sebep olup olmadığını mahkeme kendisi takdir eder. Hakim davacının sebeplerinin somut ve gerçek olduğunu sonucuna varırsa şirketin feshine karar verir. Şirket mahkeme kararının kesinleştiği tarihte son bulur.(6)

Netice itibariyle; şirket ortaklarından birinin talebi üzerine haklı sebepler ileri sürülerek mahkeme kararıyla limited şirket tüzel kişiliği tasfiyesiz olarak sonlandırılabilir. Bu konuda mahkemeler bilirkişilere de müracaat ederek konuyla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırabilirler. Mahkemece verilen gerekçeli karar uyarınca kararın bir örneği ile ticaret siciline başvurularak şirketin tasfiyesiz feshi gerçekleştirilmiş olacaktır. Nazlı Gaye Alpaslan

https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/ici-bos-ve-gayrifaal-limited-ve-asler-tasfiye-edilmeden-fesh-edilebilecek-midir/haber-22293

------------------

(1) 213 sayılı VUK mük. md.355

(2) Avanos Asliye Hukuk Mahkemesi kararı, 14.10.2010 gün ve E.2009/329-K:2010/697 sayılı gerekçeli karar. Yine aynı yönde verilmiş bulunan Avanos Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.06.2005 gün ve E:2005/186-K:2005/267 sayılı gerekçeli karar.

(3) Yeni TTK md.573-588. Eski TTK md. 512

(4) Avonos Asliye Hukuk Mahkemesi Karar: 2005/267

(5) Eski TTK md. 549/1-4

(6) CİHAN M. Erhan, “Ortaklarından Birinin talebi Üzerine ve Haklı Nedenlerden Dolayı Mahkeme Kararıyla Limited Şirket Sona Erebilir mi?”, www.mesutcihan.com.

Cumartesi, 20 Ekim 2018 12:39

Sahte Faturalarla İflas

Rant kapısına çevrilen konkordato furyasıyla ilgili inceleme başlatılıyor. Alacaklı şirketlerin artan şikayetleri ve konkordatolara karşı açtıkları davalarda çok sayıda sahte fatura düzenlendiği iddia ediliyor. Borçlu şirketlerin, şirketin içini boşaltmak amacıyla sahte faturalar düzenlediği, bu faturalar ile şirket kasasından ödeme yapmış gibi gösterdiği belirtiliyor.

Konkordato uygulamasını suistimal eden bazı firmaların sahte fatura düzenlediği iddia edildi.

lacaklı şirketlerin avukatları, ortaya çıkan fatura yolsuzluklarının konkordato furyasında yeni bir sayfa açacağını belirtiyor.

Bursa'da faaliyet gösteren bir tekstil şirketinin konkordato kararının bu gerekçe ile iptal edildiğini ve hakkında soruşturma başlatıldığını belirten avukatlar, "Mahkemelerde ne yazık ki detaylı inceleme olmuyor" açıklamasını yaptı.

"Mahkemeler detaylı inceleme yapmıyor''

Sahte yollarla konkordato ilan eden şirketin hukuksal ve mali olarak sıkı takip edilmesi gerektiğini belirten hukukçular, alacaklılara şu tavsiyeleri yaptı:

"Mahkemeler detaylı inceleme yapamıyor. Bazen iş yoğunluğundan suistimallerin de yaşandığı konuşuluyor.

Sabah'ta yer alan habere göre; Bu nedenle konkordato ilan eden bir firmanın özellikle bu ilanı yapmadan üç ay önceki faturalarının ve şirketten çıkan paraların nereye gittiğinin incelenmesi gerekiyor. Çünkü çoğu şirket mahkemeye başvurmadan önce sahte faturalar ile şirketin içini tamamen boşaltıyor. Şirketten çıkarılan bu para bazen yurtdışına bazen de sıfırdan kurulan yeni firmalara aktarılıyor. Bizim tavsiyemiz özel bir danışmanlık firması ile anlaşıp bu trafiğin incelenmesi ve mahkemeye bu delillerin sunulması. Bu sağlanırsa konkordato iptal edilir."

Bir konkordato ilanı 20 şirketi batırıyor

Mahkemelerden iki günde alınan konkordatoyla 12 ila 18 ay boyunca borç ve hacizlere karşı koruma sağlanıyor. Bazı uyanık firmalar, bu sürede işçisinden, borçlu olduğu firmaya kadar hiçbir yere ödeme yapmayıp, ellerindeki nakitleri dövize ya da yüksek faize yatırıyor. Bu durum piyasayı kilitlerken sisteme de zarar veriyor.

Hukukçulara göre, çoğu mahkeme firmaların finansal bilgilerini yeterince incelemeden karar veriyor. Yasaya göre, mahkemenin atadığı konkordato komiserinin, tüm alacaklılar ile masaya oturması gerektiğine vurgu yapan hukukçular, "Alacak miktarının üçte ikisini temsil eden kişi ve kurumlar sunulan teklifi kabul ederse mahkeme konkordato kararı alır. Ancak buna dikkat edilmiyor" dedi.

Konkordato uyarısı: Ceza yok başvuru artabilir

İflas erteleme kurumunun yerine uygulamaya konulan konkordato müessesi mali olarak zora düşen şirketlerin adresi olurken uygulamada yer alan bir madde kuruma sadece şirketlerin değil vatandaşların da başvurabileceğini ortaya koydu. Ancak uygulamanın suistimal edilebilmesi de gündemde. Çünkü uzmanlar sürecin sonunda ceza olmamasından ötürü uygulamaya başvuruların artabileceğine dikkat çekiyor.

orcunu ödemekte zorlanan kişilerin gerekli evraklar ile ilgili mahkemeye başvurmaları halinde konkordato süreci gerçek kişiler için de başlıyor.

Mahkemenin talebi ile alacak ve alacaklı sayısına göre toplamda en fazla 3 komiser atanırken konkordato süresi içerisinde alacaklılar tarafından takip başlatılamıyor ve başlatılan takipler ise durduruluyor.
Uzmanlar ise uygulamanın maliyeti noktasında borçlunun sürecin sonunda cezai müeyyidelere maruz kalmaması nedeniyle çok fazla önemsenmediğini ve ilginin giderek artabileceğine yönelik uyarıda bulunuyor.

Vatandaşın başvurmasında engel yok

Getirilen yeni düzenlemeyle birlikte kanunun tabiriyle “herhangi bir borçlu” konkordatoya başvurabileceğine dikkat çeken Avukat Mustafa Şahin, ''Borçlu tabirinden anladığımız şey ise vadesi geldiği halde borcunu ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunmak olmalıdır. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse; şirket ya da tacir olmasına gerek duyulmaksızın borçlarını ödeyemeyen veya vadesi geldiği halde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herkes, konkordato kurumundan faydalanabilir. Dolayısıyla kanuni olarak sade vatandaşın da borçları sebebiyle konkordato talep etmesinde bir engel yok.'' dedi.

Karma konkordato da istenebiliyor

Gerçek kişilerin konkordato müessessine başvurabileceğine yönelik nasıl, ne şekilde başvurulacağı ve hangi şartlara tabi olacağına dair bir düzenleme yer almadığına da vurgu yapan Şahin, ''Bu sebeple mukayese ve yorumla kurumun talepleri yerine getirilecek. Örnek vermek gerekirse konkordatoya başvuran bir gerçek kişinin vade ve tenzilat konkordatosundan herhangi birini tercih edebileceği gibi ikisini birden (karma konkordato) istemesi de mümkündür. Zira gerçek kişiler yönünden batık olma ya da olmama hali söz konusu olmuyor.'' diye konuştu.

İcra takibi başlatılamıyor

Borçluların konkordato talebinin mahkeme tarafından kabul edilmesi halinde, önce geçici mühlet daha sonra kesin mühlet süresince borçlulara karşı yeni bir icra takibi başlatılamadığını belirten Şahin, başlayan takiplerin ise konkordato süresinin sonuna kadar durdurulduğunu söyledi.

Rehinli alacaklar dışındaki alacaklara faiz işlemesinin durduğunu kaydeden Şahin, söz konusu mühletler içerisinde borçlulara karşı rehin yoluyla takip başlatılabildiğini ancak rehinli malların satışı ve muhafazasının yapılamadığını dile getirdi.

  • Tacir olmayan gerçek kişilerin konkordatoya başvurmasının yeni ortaya çıkan bir durum olmadığını konkordato kurumunun işlek olduğu bir önceki 4949 sayılı İcra İflas Kanunu’nda da bütün borçluların konkordato talebinde bulunabildiğine işaret eden Şahin konuşmasını şöyle sürdürdü;

''Fakat borçlular, ilgili kanunda tacir olmayan gerçek kişilerin konkordato süreci sonunda iflas edebilmeleri riski ile karşı karşıyaydı. Bu sebeple tacir olmayan gerçek kişiler, konkordato kurumuna pek ilgi göstermemiştir. Fakat 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nda yapılan 7101 sayılı değişiklikle konkordato ile birlikte geçici mühlet , kesin mühlet ya da konkordatonun tasdiki gibi konkordatonun herhangi bir aşamasında gerçek olmayan borçlu kişilerin iflasına karar verilememektedir.''

Ceza olmadığı için başvurular artabilir

2 Haziran Cumartesi tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 30439 sayılı Konkordato Gider Avansı Tarifesinde konkordato kurumunun maddi külfetinin de düzenleme altına alındığını söyleyen Şahin, ''Konkordato esnasında talep edilen; borçluya atanacak komiser ücretleri, yapılacak tebligat ücretlerinin üç katı miktarında alınacak miktar gibi vb. ücret kalemlerinin mahkemeye ödenmesi gerekiyor. Dolayısıyla söz konusu ödemelere bu meşakkatli süreçte avukatlara ödenecek vekalet ücreti de eklendiğinde borçlulara bir yük getirilmektedir. Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi; tacir olmayan kişiler açısından iflas kararı verilme riskinin olmaması, söz konusu borçluların iflasın hukuki ve cezai müeyyidelerine maruz kalmaması nedeniyle tacir olmayan kişiler için yapılacak konkordato başvuruları, yargılama giderleri, konkordato komiseri denetimi dışında vatandaşlarca ilgi çekici gözükmektedir. Nitekim bu durumlar sebebiyle yakın tarihlerde tacir olmayan gerçek kişilerin konkordato başvurularının artacağını olası görmekteyiz.'' dedi.

Konkordatoya gerçek kişilerin başvurabilme durumu

Konkordatoya kimlerin başvurabileceği İcra ve İflas Kanunu’nun 285.maddesinde şu şekilde açıklanıyor;

“Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilir. İflas talebinde bulunabilecek her alacaklı, gerekçeli bir dilekçeyle, borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir.”

Borçluya sağlanan hukuki koruma

İİK’nın 286.maddesinde gösterilen belgelerin ve mali tabloların mahkemeye tevdi edilmesi sonucu, mahkeme tarafından konkordato başvurusunun başarıya ulaşma ihtimali noktasında değerlendirme yapılarak borçlu hakkında geçici mühlet kararı verilebiliyor. Geçici mühlet kararı 3 ay süreyle verilirken bu mühlet 2 ay d uzatılabiliyor. Bu mühlet boyunca alacaklılar borçluya karşı yeni takip başlatamazken başlatılan takipler ise durduruluyor.

https://www.yenisafak.com/ekonomi/konkordato-uyarisi-ceza-yok-basvuru-artabilir-3399680

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı : 24010506-010.07.01-E. 13565450

Tarih: 12/10/2018

Konu : Kreş ve gündüz bakımevi yardımı

GENEL YAZI

Bilindiği üzere, 21/3/2018 tarihli ve 7103 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun gelir vergisinden istisna edilen ücretleri düzenleyen 23 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (16) numaralı bent eklenmiştir.

“İşverenlerce, kadın hizmet erbabına kreş ve gündüz bakımevi hizmeti verilmek suretiyle sağlanan menfaatler (İşverenlerce bu hizmetlerin verilmediği durumlarda, ödemenin doğrudan bu hizmetleri sağlayan gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerine yapılması şartıyla, her bir çocuk için aylık, asgarî ücretin aylık brüt tutarının %15’ini aşmamak üzere bu istisnadan yararlanılır. Kreş ve gündüz bakımevi hizmetini sağlayanlara yapılan ödemelerin belirlenen istisna tutarını aşan kısmı ile hizmet erbabına bu amaçla nakden yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatler ücret olarak vergilendirilir. Bu bentte yer alan %15 oranını, asgarî ücretin aylık brüt tutarının %50’sine kadar artırmaya ve kanuni seviyesine getirmeye Cumhurbaşkanı, bu istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.) ”

Söz konusu düzenlemenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar 11 Haziran 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 303 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile açıklanmıştır.

Bahse konu tebliğde; işverenlerce kadın hizmet erbabı adına doğrudan kreş ve gündüz bakımevi işleten mükelleflere yapılan ödemelerin aylık yapılması halinde veya belli bir dönem için toplu olarak yapılması durumunda, her bir aya isabet eden tutar, ilgili ay ücret matrahı ile ilişkilendirilerek istisna uygulanacağı, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerince, işveren tarafından ödenen tutar da dahil olmak üzere, kreş ve gündüz bakımevi hizmeti karşılığı olarak faturanın hizmet erbabı adına düzenlenmesi gerektiği, kadın hizmet erbabına, 193 sayılı Kanunun 23f üncü maddesinin birinci fıkrasının (16) numaralı bendi kapsamın da sağlanan menfaat ve yapılan ödemelere ilişkin tutarların, asıl ücret ile birlikte ücret bordrosunda gösterilmesinin gerektiği açıklanmıştır.

Sosyal Güvenlik İl Müdürlüklerimizden alınan yazılardan, söz konusu yasa hükmüne istinaden işverenlerce işyerinde çalışan çocuklu kadın personelin her bir çocuğu için kreş ve gündüz bakımevlerine yapılan ve ücret bordrosunda gösterilen ödemelere ilişkin tutarların, sigorta primine esas kazanç hesabında dikkate alınıp alınmayacağı hususlarında tereddüt edildiği anlaşıldığından, konuyla ilgili açıklama yapılmasına gereksinim duyulmuştur.

Bilindiği gibi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun“Prime esas kazançlar” başlıklı 80 inci maddesinin birinci fıkrasında 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıların, prime esas kazançlarının hesabında göz önünde tutulacak ödemeler gösterilmektedir.

Buna göre, işverenlerce yapılan ödemelerden prim kesilebilmesi için söz konusu ödemelerin 5510 sayılı kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (e) bendinde sayılan kazançlar niteliğinde olması gerekmektedir. Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde sayılan ödemeler örnekleme niteliğinde olduğu halde, (b) bendinde sayılan yardımlar sınırlı ve sayılı olup (b) bendinde getirilen hüküm (a) bendinin istisnasıdır. Başka bir ifade ile (a) bendinde hangi kazançların prim hesabına dahil edileceğine ilişkin kural konulmuş, (b) bendinde ise hangi kazançların prim hesabına esas tutulamayacağına dair istisnai bir hüküm getirilmiş ve sınırlamaya gidilmiştir.

Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan “... (b) bendinde belirtilen istisnalar dışında her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler prime esas kazanca tabi tutulur. …” hükmü sigortalıya yapılan doğrudan ödemeler ile ilgili bulunmakta olup, sigortalıya doğrudan yapılmadan prime tabi tutulan ödemeye ilişkin tek istisna; Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer verilen, işverenler tarafından sigortalılar için öze sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarlardır. Ayrıca, karşılığı nakit ödeme biçiminde sigortalılara yapılan ve (b) bendinde sayılanlar dışında kalan tüm ayni yardımların prim matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.

Yine bilindiği üzere, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin “Ücret tediye bordrosu” başlıklı 105 inci maddesinde, işverenlerin, Kuruma verdikleri prim belgesinde yazılı olanları doğrulayıcı nitelikte olmak ve Kanunun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin (5) numaralı alt bendinde sayılan hususları içerecek şekilde aylık ücret tediye bordrosu düzenlemekle yükümlü bulundukları belirtilmiş olup söz konusu bentte işverenler tarafından ibraz edilen aylık ücret tediye bordrosunda “sigortalının ücreti, ödenen ücret tutarı” bilgilerinin de bulunmasının zorunlu olduğu hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan ücret tediye bordrosunda yer verilmesi gereken bilgiler arasında bulunan ücret kavramı;

-5510 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (12) numaralı bendinde, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (e) bendi kapsamında sigortalı sayılanlara saatlik, günlük, haftalık, aylık veya yıllık olarak para ile ödenen ve süreklilik niteliği taşıyan brüt tutar,

-193 sayılı Kanunun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında, işverene tabi belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler,

olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere vergi mevzuatına göre ücretin kapsamı 5510 sayılı Kanuna göre daha geniştir. Nitekim, sigortalıya doğrudan ödenmeyen, hizmeti karşılığı sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler de ücret olarak değerlendirilmekte olup 193 sayılı Kanunda öngörülen istisnalar dışında kalması durumunda ise vergilendirilecek kazanç olarak dikkate alınmaktadır.

Tereddüde konu olan söz konusu yasa hükmüne istinaden işverenlerce işyerinde çalışan çocuklu kadın personelin her bir çocuğu için kreş ve gündüz bakımevlerine yapılan ödemelere ilişkin tutarların bahse konu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 7 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca ücret bordrosunda gösterilmesinin vergi mevzuatı bakımından zorunlu tutulması, bu kapsamda yapılan ödemenin 5510 sayılı Kanunun 80 nci maddesinin birinci fıkrası bakımından sigortalıya ödenen ücret olarak kabul edilmesini gerektirmemektedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, işverenlerce kreş ve gündüz bakımevi hizmeti alan kadın çalışanlarına nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, kreş ve gündüz bakımevi hizmetini veren gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerine ödemenin yapıldığı, bu şekilde sağlanan menfaat ve yapılan ödemelere ilişkin tutarların, vergi mevzuatı gereğince asıl ücret ile birlikte ücret bordrosunda gösterilmesi gerektiği dolayısıyla sigortalıya bu şekilde sağlanan menfaat ve yapılan ödemelere ilişkin tutardan 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında prime esas tutulacak bir kazanç elde edilmediği anlaşılmaktadır. Söz konusu ödemenin 193 sayılı Kanunda öngörülen istisna tutarın üzerinde olması veya erkek çalışana yapılması bu durumu değiştirmeyecektir.

Bu itibarla, kreş ve gündüz bakımevi hizmeti alan çalışanların her bir çocuğu için işveren tarafından kreş ve gündüz bakımevi hizmetini veren gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerine yapılan ödemeler, sigortalıya doğrudan yapılan bir ödeme olmadığından cihetle prime esas kazanç kapsamında değerlendirilmeyecektir. Ancak, söz konusu ödemenin nakdi olarak doğrudan çalışana yapılması halinde ise sigortalının prime esas kazanç hesabında dikkate alınacak ödeme olarak değerlendirilecektir.

Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.

Savaş ALIÇ

Kurum Başkanı a.

Genel Müdür V.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • E-Defterlerin Yüklenmeme - Yanlış Kayıt Riskleri (Mücbir Sebepler Hariç) 2025 Hesap Döneminden İtibaren Bilanço Esasına Tabi Mükellefler E Defter…
  • E-Fatura Yerine E-Arşiv/ Kağıt Fatura Düzenlenmiş Olması Hali * Fatura İçeriği Mal Teslimi/ Hizmet İfasının Yapılmadığı Anlamına Gelmez…
  • Engellilerin Emeklilik Şartları Değişiyor! 2008 yılından önce sigortalı çalışmaya başlayan SSK'lıların yaşa bakılmaksızın engelli…
Top