Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Yapılacak düzenlemelerin temel amaçlarından biri de kişilerin sosyal güvenliğe ilişkin hak ve yükümlülüklerinden haberdar olmaları olacak. Bu kapsamda sosyal güvenlik mevzuatı tek bir ekranda birleştirilecek ve e-mevzuat sistemi oluşturulacak, bu sistem oluşturulurken mevzuat sadeleştirmesi de yapılacak.

Böylece kişiler, sadece ilgili düzenlemeleri okuyarak da, kendi hak ve yükümlülüklerini öğrenebilecekler. Kayıt dışıyla mücadele için, veri paylaşımına da önem verilecek. Diğer kurumlardan alınan verilerden yararlanılarak da, riskli sektör ve işyerleri belirlenecek ve buralara yönelik denetimler sıklaştırılacak. Ayrıca ücreti eksik bildirilen nitelikli mesleklerdeki kişiler, meslek kodu uygulamasıyla saptanacak. Tüm bu uygulamalar önümüzdeki 1 yılda hayata geçecek.

SMS'LE BİLDİRİM

Ev hizmetlerinde çalışan sigortalılarda olduğu gibi apartman ve işhanı görevlilerinde de kolay işverenlik söz konusu olacak. Bu yerlerde işverenler, işyeri bildirgesi, aylık prim ve hizmet belgesi doldurmayacak, bunun yerine bir formla SGK'ya bildirimde bulunmaları yeterli olacak. Kişilerin sosyal güvenlik haklarını öğrenebilmeleri için bir önemli adım da, SGK primine esas kazançlarda yapılacak. Eğer sigortalının prime esas kazancı belirli bir seviyesinin üzerinde azalıyorsa, kişi direk SMS'le "Prime esas kazancınız azalmıştır" mesajlarıyla bilgilendirilecek. Böylece kişilerin bilgisi olmaksızın, prime esas kazançlarının eksik yatırılması önlenmeye çalışılacak. https://www.haberturk.com/kazanciniz-dustu-sms-i-gelecek-2198386-ekonomi

Pazartesi, 29 Ekim 2018 10:54

10 Soruda Toplu İşçi Çıkarma

Toplu işçi çıkarma halinde uyulması gereken kurallar ve usulün nasıl olması gerektiği pek fazla bilinmiyor ve dolayısıyla da hem işveren hem de işçi açısından mağduriyetler yaşanabiliyor. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde sıkça başvurulan toplu işçi çıkarma yönteminde dikkat edilmesi gereken birçok husus bulunuyor. İşte 10 soruda toplu işçi çıkarmada dikkat edilmesi gereken hususlar:

1- Toplu işçi çıkarma hangi hallerde mümkündür?
İşveren; ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri sonucu toplu işçi çıkarma yoluna başvurabilir. Yapılacak toplu işçi çıkarma bildirimlerinde bu sebepler açık şekilde sonuçlarıyla birlikte belirtilmeli ve açıklanmalıdır.

2- Kaç işçi çıkartılması toplu işçi çıkarma sayılır? Kapsam nasıl belirlenir?
İşyerinde çalışan işçi sayısı:
a) 20 ile 100 işçi arasında ise, en az 10 işçinin,
b) 101 ile 300 işçi arasında ise, en az yüzde on oranında işçinin,
c) 301 ve daha fazla ise, en az 30 işçinin,
işine son verilmesi toplu işçi çıkarma sayılır. Dolayısıyla bir işyerindeki işten çıkarmaların toplu işçi çıkarma sayılması için en az 20 çalışanın bulunması gerekiyor.

​Yukarıda belirtilen çalışan işçi sayısı ile iş sözleşmesi feshedilen işçi sayılarının tespitinde; işverene tabi ve/veya işletme bünyesindeki toplam işçi sayılarının değil, toplu işçi çıkarımının yapıldığı her bir işyerinin münferiden değerlendirilmesi gerekir

Bununla birlikte; 4857 sayılı İş Kanununun 10. maddesi gereğince en çok 30 işgünü süren süreksiz işlerde istihdam edilen işçiler, Kanunun 15. maddesine göre deneme süresi içinde işten çıkarılanlar, Kanunun 25. maddesi gereğince haklı nedenle işten çıkarılanlar, tarafların anlaşmasıyla iş sözleşmesi sona erenler ve işçi tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilmesinin toplu işçi çıkarımın kapsamında değerlendirilmemesi gerekir.

Ayrıca mevsim ve kampanya işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler uygulanmaz.

3- Toplu işçi çıkarma sayılması için işten çıkarmalar aynı tarihte mi yapılmalı?
Toplu işçi çıkarma sayılması için, bir aylık süre içinde aynı tarihte veya farklı tarihlerde çalışanların işine son verilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir ay geçtikten sonra yapılan işten çıkarmalarda yukarıda belirttiğimiz işçi sayısı hesabı baştan yapılıyor.

4- Toplu işçi çıkarmak isteyen işveren durumu nereye bildirmek zorundadır?
İşveren toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile işyeri sendika temsilcilerine ve Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirir.
İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne  bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür.

​5- Yapılacak bildirimde hangi bilgilere yer verilir?
Yapılacak bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması gerekiyor.

6- Toplu işçi çıkarma bildirimi sonrasında bir müzakere gerçekleştirilir mi?
Bildirimden sonra işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında görüşmeler gerçekleştirilir. Yapılacak bu görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.

7- Toplu işçi çıkarma sonucunda fesih ne zaman gerçekleşir?
Toplu işçi çıkarma sonucunda yapılacak fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini ilgili Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur.

8- İşveren toplu işçi çıkarmadan sonra yeniden işçi almak isterse ne yapmalı?
İşveren toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almak istediği takdirde işten çıkardığı işçilerden nitelikleri uygun olanları tercihen işe çağırmakla yükümlü.

9- Yukarıda belirtilen toplu işçi çıkarmaya ilişkin kurallara uymamanın yaptırımı nedir?
Toplu işten çıkarma hükümlerine aykırı davranarak işçi çıkaran işverene, işten çıkarılan her bir işçi için 2018 yılında 693 TL idari para cezası verilir.

10- Toplu işçi çıkarma halinde işçilerin hakları nelerdir?
İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 4857 sayılı Kanunun iş akdinin feshinde usulü ve geçerli nedenle fesih kurallarını belirlediği iş güvencesine ilişkin 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre dava açabilir.

İşveren toplu işten çıkarma yapması halinde, çıkarılan işçilere ihbar öneli vermek veya ihbar tazminatı ödemek ayrıca gerekli şartları taşıyorsa kıdem tazminatını da vermek zorundadır. Ayrıca kıdem ve ihbar tazminatının yanında işçi diğer hak kazanmış olduğu işçilik alacaklarını da zamanaşımı süresi içerisinde işverenden isteyebilecektir. 

Bununla birlikte işçi feshin geçersiz sebebe dayandığını belirterek veya işverenin kanunda sayılan şartlara uymadan toplu işçi çıkarma gerçekleştirdiğini belirterek fesih bildirimin kendisine tebliğinden itibaren 1 ay içerisinde işe iade davası açabilecektir. Mehmet Bulut

http://www.sadettinorhan.net/29_10_2018_makale.html

İşyerinin başka bir işverene devredilmesi halinde çoğu işçinin aklında aynı soru var; “Acaba haklarım yanar mı?” Günümüzde ekonomik değişimlere bağlı olarak işverenler kendilerine ait işyerlerini satıp, başkalarına ait işyerlerini devralabiliyorlar. Hatta bir gerçek kişi kurduğu işi şirkete dönüştürdüğünde, gerçek kişinin sahip olduğu işyeri de şirketin işyeri haline geliyor ve işyeri devredilmiş oluyor. Hızlı değişim ortamında çalışanlar çoğu zaman işverenin adını dahi bilmeden çalışmaya devam edebiliyorlar. Çalışanlar haklarının yanması korkusuyla devir anında işten ayrılmayı dahi düşünebiliyorlar.

Fesih Hakkı Doğurmaz

İşyerinin devri, işyerinin bir işverenden başka bir işverene geçerek, el değiştirmesidir. Kanunumuz bu el değiştirme sonucunda, önceki işverenin yaptığı iş sözleşmelerinin etkilenmeyeceğini, bu sözleşmelere ait bütün hak ve borçların yeni işverene geçmiş olacağını düzenlemiştir. Böylece çalışanla iş sözleşmesini imzalamış olan işveren, eski işveren olsa da, yeni işveren işyerini devralarak o sözleşmenin tarafı haline gelmektedir. İşyerinin devri sonucunda iş sözleşmesi sona ermediğinden, eski veya yeni işverenler hatta çalışanın kendisi bile iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemezler. İşyerinin devri yeni işveren açısından geçerli bir fesih nedeni değildir. İşyerini devraldığı için çalışanları işten çıkaramaz.

Çalışan da işyeri devredildiği için haklarını kaybetme korkusuyla iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemez. Feshetmesi halinde kıdem tazminatı veya başka bir tazminat talep edemeyecektir. Yargıtay’a göre de işyeri devri fesih niteliğinde olmadığından, devir sebebiyle feshe bağlı hakların istenmesi mümkün değildir. İşyeri devri kural olarak işçiye haklı fesih imkânı vermez. Ancak devir sonucunda çalışma koşulları esaslı şekilde ağırlaşıyorsa çalışanın fesih hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla kural olarak işyeri devredildiği için iş ilişkisi sona erdirilemez.

Önceki İşverenin Ödemediği İkramiyeden Kim Sorumlu?

Geçmişte ödenmemiş haklarım var, şimdi ne olacak sorusu akla gelebilir. Özellikle fazla çalışma ücretlerinin, ikramiyelerin eksik ödendiği ya da zamanında ödenmediği bilinen bir gerçek. Çalışanların çoğu da ‘bir gün işten ayrılırsam dava açarım’ diye düşündüklerinden bu alacaklarını talep etmeyi erteliyor. İşyerinin devriyle birlikte, yeni işveren eski işverenin yerini aldığından, çalışanın bütün alacaklarından sorumlu hale geliyor. Devirle birlikte yeni işveren eski işverenin yaptırdığı fazla çalışmadan da, zamanında ödemediği ikramiyeden de sorumlu. Fakat çalışanın burada unutmaması gereken şey zamanaşımı süresi, normal ücret alacaklarında olduğu gibi burada da, ücretin veya ikramiyenin normalde ödenmesi gereken günden itibaren 5 yıl içinde bunlar talep edilmezse, yeni işverenden talep edilemiyorlar.

Eski İşveren Müteselsil Sorumlu

Yargıtay’a göre; işyerinin devredildiği tarihe kadar doğmuş bulunan ücret, fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil ücretlerinden devreden işveren ile devralan işveren müştereken müteselsilen sorumlu fakat devreden açısından bu süre devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlı. Eski işveren sorumluluktan bir anda kurtulamıyor. Kanunumuz, işverenlerin işyerlerini devrederek, sorumluluktan kurtulmalarını, dolayısıyla işçinin mağdur olmasını önlemek amacıyla eski işvereni de iki yıl süreyle sorumlu tutmuş durumda. Eski işveren kendi zamanında gerçekleşmiş çalışmaların karşılığı olan ücret, fazla çalışma ücreti, ikramiye, hafta tatili ücreti gibi ücretlerden devir tarihinden sonra iki yıl süreyle daha sorumlu. Bu sorumluluk müteselsil sorumluluk olarak düzenlendiğinden, çalışan iki yıl içinde eski dönemdeki hakları için isterse eski işverene, isterse yeni işverene, isterse ikisine birden başvurabiliyor. Devirden itibaren iki yıl geçtiyse artık tek muhatabı kalıyor, o da yeni işveren.

Devir Tarihinden Sonraki Alacaklar Ne Olacak?

Devir tarihinden sonraki çalışmalar sebebiyle doğan işçilik alacaklarından devreden işverenin sorumluluğu bulunmuyor. Devirden sonraya ait ücret, fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil ücreti gibi işçilik alacaklarından devralan işveren tek başına sorumlu.

Yıllık izinde ise durumu ayrıca değerlendirmek gerekiyor. İş sözleşmesinin kesintisiz devam ettiği kabul edildiğinden, önceki yıllardan devreden yıllık izinlerin kullandırılmasının sorumluluğu yeni işverenin üzerinde. Yeni işveren devraldığı işyerinde daha önceki dönemde hak edilip de kullandırılmayan izinleri kullandırmak zorunda. Yıllık izin hakkı ancak iş sözleşmesinin sona ermesi halinde parasal alacağa dönüştüğünden, iş sözleşmesi sona erdiğinde yıllık izin sürelerine ait ücreti de yeni işverenin ödemesi gerekiyor. Kullanılmayan yıllık izin sürelerinin ücreti, yeni işverenden ayrılma tarihindeki ücret üzerinden ödenmeli.

Kıdem Tazminatı Bütün Süre Üzerinden Hesaplanır

İşyerinin devrinden sonra, çalışanın kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde işten ayrılması halinde, kıdem tazminatı önceki işveren yanında geçen süre de dikkate alınarak, tüm süre üzerinden yeni işverence ödenecektir. Eski işveren, çalışanın kıdem tazminatından ancak kendi yanında geçirdiği süreyle ve çalışanın devir tarihinde kendisi tarafından ödenen son ücretiyle sınırlı olarak sorumludur. Yeni işveren bütün kıdem tazminatını ödedikten sonra, eski işverene yukarıda bahsedilen tutar için ayrıca başvurabilecektir. Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/isyeri-devri-kidem-tazminatina-hak-2768292/

‘15 yıl, 3.600 gün’le istifa edecekler için önemli uyarı: İlk olarak durumunuzu tespit eden yazıyı almak için SGK'ya gidin, sonra işverene başvurun. Aksi halde ‘tazminat alacağım’ derken işsiz ve parasız kalabilirsiniz...

9 Eylül 1999 öncesinde ilk kez sigortalı olmuş kişiler, 15 yıl, 3.600 günle emeklilik için istifa ederek kıdem tazminatı alabilir. Ancak kritik bir husus var. İşi kuralına göre yapmayanlar ‘tazminat alacağım’ derken işsiz ve parasız kalabilir. Emeklilik için yaş dışındaki diğer şartları sağlayan işçinin bu nedenle kıdem tazminatı alabilmesi için çalıştığı işverene bağlı en az 1 yıl kıdemi olması gerekiyor.

1 YILI DOLDURMAK ŞART

Uzun yıllar çalışıp işinden ayrılan ve 15 yıl 3.600 günü başka bir işyerinde çalışırken dolduran kişiler son işyerlerindeki kıdemleri 1 yıldan az ise bu nedenle istifa edip kıdem tazminatı alamaz. 15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı alınırken yalnızca son işyerinde geçirilen süre kadar tazminata hak kazanılır. Bu nedenle işçiler bu haklarını kullanmak konusunda doğru zamanlamayı tercih etmeliler.

İŞVEREN ÖDEMEK ZORUNDA

Kişiler bu durumlarını tespit eden yazıyı bağlı oldukları SGK il veya ilçe müdürlüklerinden alıp işverene verdiklerinde, işveren kıdem tazminatı ödemek zorundadır. SGK kontrolleri yaparak çalışana ‘kıdem tazminatı alabilir’ yazısı verir. İşverenin bu yazıyı kabul etmemesi veya tazminatı ödememesi mümkün değildir. İşveren sorun çıkarırse, işçi arabulucuya giderek kıdem tazminatını alabilir.

Yeni işyerinde de tekrar alabilir

Diğer yandan işçiler 15 yıl, 3.600 günle istifa ettikten sonra başka bir işyerinde çalışmaya devam edebilir. Tekrar çalışma hayatına dönen kişi, yeni işyerinde 1 yıl süreyle çalıştıktan sonra 15 yıl 3.600 prim gününü tamamlamış olması sebebiyle yeniden işten ayrılarak kıdem tazminatını talep edebilir.

Yargıtay'dan örnek karar

Yargıtay’ın bu konuda verdiği örnek bir karar, işçilerin bu haklarını kullanırken mutlaka önce SGK’dan yazı almalarını daha sonra işverene bu nedenle istifa ettiklerini bildirmeleri gerektiği yönünde.

Öte yandan bu hakka sahip çalışanların işverenleri ‘istifa ederim, kıdem tazminatımı alırım’ şeklinde tehdit etmeden bu haklarını kullanmaları da yerinde olacaktır. Aksi halde konu mahkemeye taşınır. Okan Güray Bülbül

https://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/once-sgkya-gitmeyen-hem-isinden-hem-tazminattan-olur/haber-787543

Bilindiği gibi kendisine vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilen gerçek ve tüzel kişiler bizzat uzlaşma komisyonu nezdinde kapsama giren vergi ve cezalar için uzlaşma talep edebilirler. Bu arada, hem uzlaşma talep edilip ve hem de ilgili vergi mahkemesinde vergi davası da aynı anda açılabilir.

Hem uzlaşma talebi ve hem de vergi yargısında vergi davasının açılması durumunda vergi mahkemeleri mükellefin vergi idaresi ile uzlaşma müzakerelerinin neticesini bekler. Prensip olarak, kendisine vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilen mükellefin tebliğ tarihinden itibaren (30) gün içerisinde ilgili uzlaşma komisyonuna müracaat ederek uzlaşma isteminde bulunması en doğru yoldur.[1] Uzlaşma sonucunda, uzlaşmaya varılmaması veya uzlaşmanın sağlanamaması halinde; (15) gün içerisinde vergi yargısına başvurularak vergi davası açılması mümkündür.[2]

Buna göre;

1) Hem uzlaşma talep edilmesi ve hem de vergi yargısının hakemliğine başvurulması halinde vergi mahkemesi uzlaşmanın akıbetini bekler. Eğer uzlaşmaya varılmış ise, vergi mahkemesi davayı artık devam ettirmez.

2) Önce uzlaşma talebinde bulunulup, daha sonra uzlaşma sağlanamaması halinde (15) gün içerisinde (Malî veya Adlî tatil dikkate alınmalıdır) vergi yargısına müracaat olunabilir.

3) Uzlaşma talebi ile, vergi mahkemesinde aynı anda (tebliğ tarihinden itibaren [30] gün içerisinde) müracaat edilmesi halinde vergi yargısı uzlaşmanın sonucunu bekler. Uzlaşma, sağlanamadığı durumlarda vergi mahkemesi dosyayı inceler ve karara bağlamaya doğru gider.

4) Tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunulması halinde, tarhiyattan önce uzlaşma sağlanamadığı hallerde vergi yargısına hemen gidilemez. Vergi dairesinden (1) no.lu vergi ve ceza ihbarnamelerinin tebliği beklenir. Bu aşamada 2. Bir tarhiyattan sonra uzlaşma talep etme olanağı yoktur. İhbarnamelerin tebliğ tarihinden itibaren (30) gün içerisinde ya vergi yargısına gidilir veya 213 sayılı VUK md. 376 talebi koşullara göre yapılabilir.

5) (3) kat kesilen vergi ziyaı cezası var ise, bu durumda mutlak surette vergi yargısına gidilir. Bu gibi durumlarda uzlaşma talebi söz konusu değildir. (213 sayılı VUK md. 359)

6) Tek başına kesilen özel usulsüzlük cezaları hakkında uzlaşma talebi olamaz. Bu gibi cezalar için ancak 213 sayılı VUK md. 376 hükmü gereği 1/3 indirim talep olunabilir. Bu ceza tebliğ tarihinden itibaren (60) gün içerisinde ödenmelidir. Teminat gösterilmesi halinde ödeme süresi (5) ay uzar. Kesilen özel usulsüzlük cezası bir rapora dayalı ise, bu cezaya karşı tarhiyattan önce uzlaşma talep olanağı mümkündür.

7) Uzlaşma talep edilip, tayin edilen gün de uzlaşmaya varılması halinde (Vergi hatası hariç) artık bu konuda hiçbir mercie şikâyet edilemez. Vergi davası açılamaz. Uzlaşma komisyon kararı kesindir.

8) Uzlaşmaya varılması halinde üzerinde uzlaşılan vergi ve cezaların (30) gün içerisinde ödenmesi esastır. Bu yükümlülük yerine getirilmediği takdirde uzlaşma komisyon kararı bozulmaz. Sadece vadeden sonra gecikme zammı işler.

9) Üzerinde uzlaşılan uzlaşma komisyon kararına istinaden, mutabık kalınan vergi miktarı üzerinden normal vade tarihinden itibaren uzlaşma tarihine kadar “Gecikme Faizi” hesaplanır. Bu hesaplama işlemi uzlaşma komisyonu kararının imzalandığı gün hemen o anda hesaplanmaz. Uzlaşma komisyon kararının ilgili vergi dairesine yollandığı zaman buradan tanzim edilecek tahakkuk fişi üzerinde gecikme faizi ayrıca hesaplanarak gösterilir.

10) Vergi ve ceza ihbarnameleri ekinde mutlak surette bunların dayanakları olan takdir komisyon kararı, vergi inceleme rapor, yoklama fişi, vb. eklenmelidir.

11) Vergi ve ceza ihbarnamelerinin mutlak surette bunların muhataplarına tebliğ edilmesi zorunludur.

12) (5) yıl içerisinde tarh ve tebliğ edilmeyen vergi ve cezalar tarh zaman aşımına uğrar. (213 sayılı VUK md. 114)

13) Mükellefin ölümü halinde vergi cezası düşer. (Bkz. 213 sayılı VUK md. 372)

14) Mücbir sebeplerin varlığı halinde ise, vergi cezası kesilmez. (Bkz. 213 sayılı VUK md. 373)

15) 213 sayılı VUK md. 374 ‘de yazılı süreler geçtikten sonra vergi cezası kesilemez.

16) İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak,

a-Konusu 5 bin Türk lirasını geçmeyen vergi davaları,

b-Tam yargı davaları,

c-İdari işlemlere karşı açılan iptal davaları,

hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

17) İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir. İstinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyalar bölge idare mahkemesine gönderilir.

18) Bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir.

19) Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir. İnceleme sırasında ihtiyaç duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe olunan mahkeme gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getirir.

20) Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Bölge idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararları kesindir.

21) Bölge idare mahkemelerinin temyize açık olmayan kararları kesindir. Bu kararlar, dosyayla birlikte kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilir ve bu mahkemelerce 7 gün içinde tebliğe çıkarılır.

22) İstinaf başvurusuna konu edilen kararı veren ya da karara katılan hâkim, aynı davanın istinaf yoluyla bölge idare mahkemesince incelenmesinde bulunamaz.

23) İvedi yargılama usulüne tabi olan davalarda istinaf yoluna başvurulamaz.

24) Ödeme emrine karşı tebliği izleyen ertesi günden itibaren 15 gün içerisinde görevli vergi mahkemesi nezdinde iptal davası açılabilir. Dava açılması yürütmeyi durdurmaz. Ayrıca yürütmenin durdurulması talep edilmelidir. Nazlı Gaye Alpaslan

--------------
[1]
 Malî tatil ve Adlî tatil halinde süreler uzar. Bu durumda, 1 Temmuz ‘da başlayan Malî tatil nedeni ile süreler 20 Temmuz ‘dan itibaren (7) gün daha eklenir. Adlî tatil nedeni ile, Vergi Mahkemesin ‘de dava açma süreleri uzar. Yine Adlî tatil dolayısı ile, itiraz veya temyiz süreleri de bu tatil dolayısı ile etkilenir.

[2] 213 sayılı VUK ek md. 7. ‘Uzlaşma ve Vergi Mahkemelerinde Dava Açma’

https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/mukelleflerce-vergi-ve-ceza-ihbarnamesine-karsi-hak-arama/haber-22458

Pazar, 28 Ekim 2018 10:33

Kıdem Tazminatı Reformu Yapılacak

2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'na göre, sosyal tarafların mutabakatıyla tüm işçilerin erişebilirliğini güvence altına alan bireysel hesaba dayalı bir kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecek.

Cumhurbaşkanlığının 2019'a yönelik yıllık programında, sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminat reformunun gerçekleştirileceği, tüm işçiler açısından erişilebilirliğin sağlanacağı, bireysel hesaba dayanan bir kıdem tazminatı sisteminin oluşturulacağı bildirildi.

Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanan "2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı"na göre, devredilen SSK ve Bağ-Kur emekli aylıklarının 2019 yılı ocak ve temmuz aylarında önceki 6 aylık enflasyon tahmini dikkate alınarak artırılması öngörülüyor.

Kamu görevlileriyle yapılan toplu sözleşme hükümlerine göre memur maaşları ve memur emekli aylıklarının 2019 yılının ocak ayında yüzde 4, temmuz ayında yüzde 5 oranında artırılması, ayrıca 2019'un ocak ve temmuz aylarında geçmiş 6 aylık dönemlerde oluşacak enflasyon farklarının ilave edilmesi planlanıyor.

İşsizlik Sigortası Fonu varlığının 2019'da 148,5 milyar lira ile GSYH'nin yüzde 3,3'üne ulaşması hedefleniyor.

"Bireysel hesaba dayalı bir kıdem tazminatı reformu yapılacak"

Sosyal taraflarla diyalog içerisinde tüm işçiler açısından erişilebilirliğin sağlanacağı bireysel hesaba dayanan bir kıdem tazminatı sistemi oluşturulacak. Sosyal tarafların mutabakatıyla tüm işçilerin erişilebilirliğini güvence altına alan bireysel hesaba dayalı bir kıdem tazminatı reformu yapılacak.

Çalışma hayatında iş sağlığı ve güvenliği kültürü geliştirilecek, denetim ve teşvik uygulamaları ile iş sağlığı ve güvenliği standartlarına uyum artırılacak ve bu alanda yeterli sayı ve nitelikte uzman personel yetiştirilecek.

Kamu Personeli Bilgi Sistemi çalışmasının tamamlanacak

Kamu sektöründe çalışanlar için yetenek ölçümü, tekrar yerleştirme ve norm kadro çalışmaları yürütülecek, kamu sektörü insan kaynağının ödül ve performans sistemleri vasıtasıyla etkin yönetimi sağlanacak.

Kamu kurum ve kuruluşlarında personel sisteminin, işe alımdan emeklilik sonrasına kadarki süreçleri kapsayan bir insan kaynakları yönetimi anlayışıyla ele alınması amacıyla model geliştirilecek.

Etkinlik ve verimlilik analizini de içeren yeni bir sistem oluşturulacak, verimlilik ve başarı ödüllendirilecek, kamuda performansı da dikkate alan bir değerlendirme sistemi teşkil etmek amacıyla yönetmelik hazırlanacak.

Kamu kurum ve kuruluşlarında etkili bir insan kaynakları planlaması yapabilmek amacıyla yürütülmekte olan Kamu Personeli Bilgi Sistemi çalışması tamamlanacak. Kamu kurum ve kuruluşlarında etkili bir insan kaynakları planlaması yapabilmek için esnek çalışma modelleri geliştirilecek.

Tetkik ve tahlil paylaşım projesi hayata geçirilecek

Sağlık hizmetleri ve harcamalarında sürdürülebilirlik dikkate alınarak ilaç ve tedavi harcamaları daha akılcı hale getirilecek.

SGK ile protokolü olan üniversite hastanelerinde, kamu hastanelerinde ve sözleşmeli eczanelerde Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemine (BKDS) geçilecek. Bu kapsamda bütüncül bir sağlık provizyon sistemi oluşturulacak, teknik şartname ve sözleşme metinleri hazırlanacak, ihtiyaç doğrultusunda cihaz temin edilecek, pilot uygulamaya başlanacak ve ve uygulama ülke çapında yaygınlaştırılacak.

Hastalara gereksiz tetkik ve tahlil işlemlerinin yapılmaması ve hastaların zaman kaybını önleyip tedavi sürecini hızlandırmak için tetkik ve tahlil sonuçlarının MEDULA üzerinden depolama yapılmadan görüntülenmesi sağlanacak.

Kreş hizmetlerinin erişilebilirliği artırılacak

Bölgesel, yerel ve sektörel iş gücü dinamikleri dikkate alınarak, başta kadın ve gençler olmak üzere tüm kesimler için nitelikli istihdam imkanları geliştirilmeye devam edilecek.

Kreş ve gündüz bakımevlerinin desteklenmesi amacıyla özel sektöre yönelik teşvik uygulamaları hayata geçirilecek. Yerel yönetimlere ait kreşlerin yaygınlaştırılması sağlanacak. Kamu sektörüne hizmet veren kreşlerin kontenjanlarının doldurulması amacıyla ilgili mevzuat gözden geçirilecek.

Dijital ekonomide nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla gelişen sanayinin gerekliliklerine bağlı olarak ortaya çıkan yeni meslek alanlarında iş gücünün yetiştirilmesine yönelik kurs ve programlar düzenlenecek.

İş gücü piyasasına girişlerinin kolaylaştırılması amacıyla esnek çalışma biçimlerinin uygulanmasına yönelik ikincil mevzuat çalışmaları tamamlanacak. Yarım çalışma ödeneğinin etkin şekilde uygulanması sağlanacak.

İş kulüplerinin sayısı artırılacak

Engellilerin meslek edinmesi amacıyla uzaktan eğitim programları geliştirilecek. 
Mesleki rehberlik ve danışmanlık hizmetleri başta olmak üzere aktif iş gücü politikaları etki analizlerine dayandırılarak yaygınlaştırılacak. Eğitim-İşgücü Veri Tabanı güncelleştirilecek.

Özel politika gerektiren gruplardaki kişilere iş arama motivasyonu ve yöntem desteği vermek amacıyla iş kulüplerinin sayısı artırılacak.

Gençlerin, kadınların ve sosyal yardım alanların iş gücü piyasasına katılımını sağlamaya yönelik hedef grup, sektör, bölge odaklı aktif iş gücü programlarının uygulanmasını ve istihdam edilmelerini sağlamaya yönelik teşvikler geliştirilecek.

Ülkede beceri açığının belirlenmesi amacıyla iş gücü piyasasında talep edilen temel beceriler ile gençlerin sahip olduğu yetkinlikler belirlenecek.

Tamamlayıcı sağlık sigortacılığı teşvik edilecek

Sosyal güvenlikte hak ve prim geliri kayıplarına yol açan kayıt dışılıkla etkin mücadele kapsamında, denetime, koordinasyona, bilişim alt yapısına ve bilinçlendirme faaliyetlerine önem verilecek.

SGK'den haksız gelir/aylık alınmasını önlemeye yönelik tedbirler alınacak. Sosyal güvenlik mevzuatı sade ve anlaşılır bir yapıya kavuşturulacak, kişileri sistemden uzaklaştıran bürokratik formaliteler azaltılacak. Kolay işverenlik uygulaması yaygınlaştırılacak.

Kişilerin sosyal güvenliğe ilişkin hak ve yükümlülüklerinden haberdar olmaları, iş ve işlemlerini yürütürken kullanacakları erişim kanallarını tanımaları sağlanacak ve bu kanalların erişilebilirlikleri artırılacak.

Çalışma gücünü ve meslekte kazanma gücünü kaybeden sigortalılar için mesleki rehabilitasyon uygulaması hayata geçirilecek.

Tıbbi ve ekonomik değerlendirme çalışmalarını dikkate alan bir geri ödeme sistemi oluşturulacak geri ödeme kapsamında olmayan sağlık hizmetlerinin sağlanması için tamamlayıcı sağlık sigortacılığı teşvik edilecek.

Tanı İlişkili Gruplara (TİG) dayalı geri ödeme yönteminin yaygınlaştırılması kapsamında pilot çalışmalara başlanacak.

Kaynak: AA

15 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazetede 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNUNUN 376 NCI MADDESİNİN UYGULANMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA TEBLİĞ” yayınlandı. Tebliğ genel olarak Türk Ticaret Kanunu’nun 376. Maddesinde hali hazırda yer alan konuların tekrarlanmasından ve daha açık olarak ifade edilmesinden oluşuyor. Tebliğin farklılık yaratan ve dikkat çeken kısmı “ Geçici 1.” Maddesi.

Kısaca ilgili düzenlemeleri ve bu geçici maddenin yayınlanmasına yol açan durumu öncelikle özetlemeye çalışalım.

TTK 376. Maddesi neyi düzenliyor ?

Maddenin başlığı “Sermayenin kaybı, borca batık olma durumu” yani şirketlerin sermaye kaybının ve borca batıklık durumunun nasıl tespit edileceğini ve bunun tespit edilmesi halinde neler yapılması gerektiğini hükme bağlıyor. Kısaca özetlersek;

Şirketin ortaklar tarafından konulan ve yasal yedek akçesinin, yarısı kaybedilirse acil genel kurul toplantısı yapılmasını iyileştirici önlemlerin tartışılmasını,  üçte ikisi karşılıksız kaldı ise acil olarak genel kurulun toplanmasını üçte birin yettiğine veya sermayenin tamamlanmasına karar verilmesini, aksi takdirde şirketin kendiliğinden sona ereceğine hükmediyor.

Sermayenin yarısının veya üçte ikisinin kaybolup kaybolmadığına karar verilmesi içinde eğer emareler var ise derhal hem süreklilik esasına göre hem de aktiflerin cari satış fiyatları ile bilanço hazırlanarak bu iki bilançoya göre alacakların alacaklarını ödeme gücü olup olmadığına bakılmasını eğer ödeme gücü yok ise Şirketin iflasını isteme sorumluluğunu da Yönetim Kuruluna veriyor.

Tebliğin Geçici 1. Maddesi neyi düzenliyor? 

15.09.2018 de yayınlanan tebliğin geçici 1.maddesi şu şekilde;

“”GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 1/1/2023 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararları dikkate alınmayabilir.”

Maddeyi biraz açarsak ne yapmaya çalışıyor. Madde bilançolardaki kur farkının yarattığı Özkaynak erozyonuna çare bulmaya çalışıyor. Bilindiği üzere şirketlerin bilançolarının kaynaklar tarafında yer alan döviz borçlarından kaynaklanan kur farkları hızla ve çok yüksek oranda şirketlerin özkaynaklarını eritiyor. Kısa vadeli borçlar bulunan bilançolarda bu durum reel bir gerçeklik, şirketin sona ermesine neden olacak önemli bir sorun. Uzun vadeli borçları bulunan şirketlerde de aynı oranda ciddi bir sorun olmak ile beraber en azından bugünün sorunu değil. 

Tebliğ de ikisinin arasındaki bu fark üzerinden bir düzenleme yaparak ifa edilmemiş borçların yarattığı kur farkı yüzünden şirket bugün iflas durumunda kalmasın belki de bu borcun ifa zamanı gelene kadar şirket bir çözüm üretir ve iflas durumunda kalmaktan kurtulur bakış açısı ile düzenleme yapıyor.

Düzenleme Gerekli mi ? Yapılan Düzenleme Doğru mu ?

Yazılarımızı düzenli takip eden okuyucularımız hatırlayacaktır. Bu konuda bir düzenleme yapılması gerektiğini yaklaşık 2,5 yıldır söylüyoruz. Hem 2016 yılında yayınlanan Dayanışma Dergisinde hem de aynı tarihlerde internet mecrasındaki bir çok mesleki sitede yayınlanan “Bilançolardaki Kur Farkı Sorunun Çaresi Var mı?” başlıklı yazımızda bu soruna dikkat çekip çözüm önerimizi ortaya koymuştuk.

Bugün burada detaylarına girip bu yazının eksenini kaydırma istemiyorum, dileyen okuyucularımız internet mecrasından ve 2016 yılı dayanışma dergisinden ilgili yazımıza ulaşabilir. Özetle vadesi gelmemiş döviz borçlarının oluşturduğu özkaynak erezyonunun muhasebe standartları dengesi açısından karşılığının enflasyon muhasebesi olduğu. Ekonomik yapı içerisinde döviz artışı, enflasyon artışının birbiri ilişkili olarak hareket ettiği ve bu sebeple de uluslarası finansal raporlama standartları açısından ülkemizin enflasyon muhasebesi uygulamalarına geçmesi gerektiğini ifade etmiştik. Başta dediğim gibi bu görüşümüzü 2016 yılı başında makalelerimiz ile dile getirmiştik. 

Şimdi güncel olarak yapılan düzenleme muhasebe standarlarını, finansal raporları etkileyen bir düzenleme değildir. Yapılan düzenleme finansal raporların mevcut durumunda ortaya çıkan hukuki gerekliliklerin ertelenmesinden ibarettir. 

01.01.2023 tarihine kadar şirket bilançolarında bu sebeple oluşan özkaynak kaybı veya borca batıklık durumunda yapılması gereken hukuki işlem yapılmayabilir denmektedir. Hukuki açıdan yapılan düzenlemeyi yorumlamak haddim değil, ancak yapılan düzenlemeyi bir muhasebeci bir finansçı gözüyle doğru bulmamaktayım. Bu bölümün başlığındaki soruya cevap vermek gerekirse evet bu konuda bir düzenleme yapılması gerekmekteydi. Ancak yapılan düzeleme hatalı yere yapılmıştır. Yapılan düzeleme finansal raporların kendisine ilişkin olmalıydı.

Sonuç

Gelelim yazımızın başlığına bu yapılan düzenleme Bağımsız Denetçi görüşünü etkiler mi ? Yapılan düzenleme kanun önünde şirketin durumunu oldukça önemli düzeyde etkiliyor. Ancak Bağımsız Denetçi kendisine Türk Ticaret Kanunu’na göre verilen görevleri, Uluslararası ve Türkiye Denetim Standartlarına göre yerine getiriyor. 

Bağımsız Denetçi bir işletmenin sürekliliğinin olup olmadığını “BDS 570 İşletmenin Sürekliliği” standardına göre inceler ve inceleme ve tespitlerinin sonucunda görüşünü oluşturur.

İlgili standardın “A2” paragrafına göre İşletmenin Sürekliliği Varsayımına İlişkin Şüphe Oluşturabilecek Olay veya Şartlar aşağıdaki gibidir.  Bu olay veya şartların bir veya bir kaçının olması işletmenin sürekliliği olmadığı anlamına gelmez ancak bu olay ve şartlara göre denetçi görüşünü oluşturur.

“Finansal Durumla İlgili:
Net yükümlülük veya kısa vadeli net yükümlülük pozisyonu.
Sabit vadeli borçların vadelerinde geri ödeneceğine veya yenileneceğine dair gerçekçi olmayan beklentiler veya uzun vadeli varlıkları finanse etmek için kısa vadeli borçlara gereğinden fazla bağlı olunması.
Kredi verenler tarafından sağlanan finansal desteğin geri çekileceğine dair belirtiler.
Tarihi veya ileriye dönük finansal tablolarda gösterilen, işletme faaliyetleriyle ilgili negatif nakit akışları.
Temel finansal oranlardaki olumsuzluk.
Önemli tutarlardaki faaliyet zararı veya nakit akışı yaratan varlıkların değerindeki önemli azalışlar.
Temettü ödemelerindeki gecikme veya kesilmeler.
Alacaklılara vade tarihinde ödeme yapılamaması.
Kredi sözleşmelerinin şartlarına uyulamaması.
Tedarikçilerle yapılan işlemlerde vadeli ödemeden, peşin ödemeye geçilmesi.
Yeni ürün geliştirilmesi veya diğer önemli yatırımlar için finansman temin edilememesi.

İşletme Faaliyetleriyle İlgili:
Yönetimin işletmeyi tasfiye etme veya faaliyetleri durdurma planları.
Kilit yönetim kadrosunun boşalarak yerlerinin doldurulmaması.
Önemli bir pazarın, kilit müşteri veya müşterilerin, imtiyaz, lisans veya ana tedarikçi veya tedarikçilerin kaybedilmesi.
İşgücüyle ilgili yaşanan sıkıntılar.
Önemli hammadde darboğazı.
Oldukça başarılı bir rakibin ortaya çıkması.

Diğer Konularla İlgili:
Sermaye yeterlilik yükümlülüklerine veya diğer yasal yükümlülüklere aykırılık.
İşletme aleyhine açılmış, sonuçlanmamış ve işletmenin aleyhine sonuçlanması durumunda işletmenin karşılamayacağı taleplere sebep olabilecek davalar.
İşletmeyi olumsuz yönde etkilemesi beklenen mevzuat değişiklikleri veya hükümet politikalarındaki değişiklikler.
Oluştuğunda sigorta kapsamında bulunmayan veya eksik sigortalanmış felaketler.” 

İlgili standardın aradığı koşullara bakıldığında yasal yükümlülüklere aykırılık diğer konular başlığının altında bir maddenin yarısını ifade etmektedir. Yani daha net ifade ile yayınlanan tebliğin Denetçi görüşüne tek yansıması 21 maddelik süreklilik testi işlemlerinin yarım maddesinden ibarettir. Denetçi Süreklilik ile ilgili görüşünü geriye kalan yirmi tam bir yarım maddenin etkilerini göz önüne alarak oluşturacaktır. 

Görüşümüze göre hem şirketlerin hem bağımsız denetçilerin sürekliliğe ilişkin yapacağı iş ve işlemler ve bunların yarattığı sorumluluklar aynı yerinde aynı şekilde durmaktadır.  Özkan Cengiz SMMM, Bağımsız Denetçi http://www.muhasebevergi.com/makale.aspx?id=525

Son yıllarda vergi idaresi (5) yıl içerisinde satılan gayrimenkuller üzerinden elde edilen kazançları vergileme yönünde çalışmalar yapmaktadır.

Yasal düzenleme gereği GVK’nun mük.81 maddesinde değer artış kazancında safi kazancın nasıl hesaplanacağı konusu açıklanmaktadır. Değer artış kazançlarında safi kazanç, esas itibariyle elden çıkarılma karışında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarılması dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunmaktadır.

Uygulamada değer artış kazançlarında elde etme tarihi önem taşımaktadır. Örneğin, ocak 2014 tarihinde satın alınan veya başka şekillerde elde edilmiş olan (veraseten intikal edilenler hariç) 100.000 TL’lik bir gayrimenkul daha sonra 2017 aralık ayında 150,000 TL’den satılmış olduğunu varsayalım. Bu durumda elde edilen gayri safi kazanç bu örnekte 50.000 TL’dir. Burada dikkat edilecek birkaç husus bulunmaktadır. Gayrimenkulün alınışı 100.000 TL olduğundan dolayı endeksleme yapılarak satın alma bedeli eskale edilecektir. Eskalasyon sırasında gayrimenkulün iktisap bedeli, elden çıkarılan ay hariç olmak üzere DİE tarafından belirlenen ÜFE artış oranında artırılarak tespit edilmesi gerekmektedir. Endekslemeye ilişkin hesaplamalar aşağıda olduğu gibidir:

-Kasım 2017 ÜFE: 312,21

-Ocak 2014 ÜFE: 229,10

-Artış oranı: 136,27 (312,21-229,10)

Yukarıda yer alan hesaplamalardan da anlaşılacağı üzere endeksin artış oranı %10’u geçmiştir. Aksi takdirde burada 4 yıllık endeks %10’u geçmediği durumlarda mevzuat gereği eskalasyon yapılamaz. (GVK md.81)

Bu durumda, endekslenmiş maliyet bedeli 100.000 x 36,27 = 136.277,00 TL. yapılan açıklamalar kapsamında mükellefin satış kazancı 150.000 – 136.277,00 = 13.723,00 TL’dir. Buna göre ilgili yıl istisna tutarı 11.000 TL olarak belirlendiğinden istisnasının düşülmesi sonucunda ise 13.723 – 11.000 = 2.723,00 TL matrah değer artış kazancı olarak beyan edilecektir.

Son yıllarda 5 yıl içerisinde satılan gayrimenkullerle ilgili olarak gerek vergi idareleri tarafından bazı hatalar yapılabilmektedir. Uygulamada ortaya çıkan bu hatlar aşağıda olduğu gibidir:

1.Gayrimenkulün edinim tarihi ve bedeli konusunda problemler yaşanmaktadır.

2.Takdir komisyonları gayrimenkulün maliyet bedelinin tespiti ve eskalasyonu konusundaki hesaplamalarda hatalar yapabilmektedirler.

3.Bazı giderler dikkate alınmadan safi kazançlar bulunabilmektedir.

4.Değer artış kazancının tespitinde süreler ve edinim şekli (bedelsiz, veraseten vb) konular dikkate alınmamaktadır.

5.İstisna miktarı doğru tespit edilmemektedir.

6.Hesaplamalar sırasında 5 yıllık süre aşılabilmektedir. 5 yıl geçtikten sonra takdir komisyonuna sevk edilen değer artış kazançları hakkında vergi yargısı idarenin işlemlerini eleştirmektedir. Örneğin emsal bir olayda İzmir 1. Vergi Mahkemesi tarafından verilen bir kararı İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 1.Vergi Dava Dairesi kararı bozarak mükellefin vergi mahkemesi aşaması davasını reddeden mahkeme kararını iptal etmiştir. (Bkz. Bölge İdare Mahkemesi kararı, E:2017/685-K:2017/1585)

7.Veraset yoluyla intikal edilen gayrimenkullerde 5 yıllık süre geçsin veya geçmesin gayrimenkul satışından elde edilen kazanç vergiye tabi değildir.

8.Uygulamada tarh zamanaşımı dikkate alınmadan 5 yıl geçtikten sonra satılan gayrimenkullerle ilgili 6.yılda takdir komisyonuna sevk yapılarak cezalı tarhiyatlar önerilebilmektedir. Tarhiyat sırasında 7143 sayılı kanunun 4.maddesi mükellefe hatırlatılmamaktadır.

9..Gayrimenkul satışlarında 5 yıllık sürenin başlangıcı nasıl tespit edileceği hakkında standart bir yöntem yoktur. (kooperatif paylarının satışı, hisseli satışlar, kat irtifaklı satışlar, cins tashihi vs)

10.GVK mük. 80.maddesi gereğince gayrimenkul alım satım işlemleri ticari kazanç hükümleri kapsamında değil ise, elde edilen kazanç “değer artış kazancı” olarak dikkate alınmaktadır. Arızi kazançlarda elde etme işlemleri yani vergiyi doğuran olay işlemin noksansız tekemmül etmesi ve tapuda tescille gerçekleşmektedir. Öte yandan arızi kazanç grubuna giren işlemlerden bir zarar doğması halinde bu zarar diğer gelir unsurlarının kazançlarından indirilemez. Ayrıca bu zarar ertesi yıllara da nakil edilemez. (GVK md.88)

11.Arızi ticari kazançtan söz edilebilmesi için işlemin kazanç sağlamak amacıyla yapılmış olması gerektiği bilinmelidir. Örneğin, kişisel kullanım için alınan bir aracın veya eşyanın bir müddet sonra satışından doğan kazancın vergilendirilmesi olanaksızdır.

12.Sonuç olarak vergi daireleri tarafından (5) yıl geçtikten sonra takdir komisyonuna sevk edilen dosyalar ile ilgili arızi kazanç uygulamasında VUK md. 114 hükmü yanlış yorumlanmaktadır. Mükelleflerin alış bedelleri ile ilgili eskalasyon, yapılan giderler, belgeli belgesiz bir takım harcamalar vs. dikkate alınmadan mükelleften belge ibrazı istenmeden gıyabında yapılan takdir işlemleri uygulamada sorun yaratmaktadır. Sonuçta mükellef aleyhine cezalı vergiler ve cezalı tarhiyatlar ortaya çıkarılmaktadır. Bu durum gelirin gerçekçiliği ilkesine ters düşmektedir. (VUK md.3) Afaki matrahlar bulunarak mükellefin elde etmediği kazanç üzerinden yüksek vergi ve cezalar salınabilmektedir.

Kaynak: Dr. Mustafa Alpaslan - https://www.hurses.com.tr

Cumartesi, 27 Ekim 2018 14:21

özdoğrular 27 Ekim 2018 e-Bülten

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • KDV İadelerinde Yeni Düzenlemeler KDV (Katma Değer Vergisi), Türkiye'de işletmelerin alışveriş yaptıkları mal ve…
  • E-Defterlerin Yüklenmeme - Yanlış Kayıt Riskleri (Mücbir Sebepler Hariç) 2025 Hesap Döneminden İtibaren Bilanço Esasına Tabi Mükellefler E Defter…
  • E-Fatura Yerine E-Arşiv/ Kağıt Fatura Düzenlenmiş Olması Hali * Fatura İçeriği Mal Teslimi/ Hizmet İfasının Yapılmadığı Anlamına Gelmez…
Top