Mehmet Özdoğru
Adresinde Bulunmayan Mükelleflerde Vergi Dairesi Resen Terk Uygulaması
İlk işe başlama dilekçesinde gösterildiği adreste işe başlama yoklaması yapılıp işe devam eden mükelleflerin çeşitli nedenlerle adreslerini başka mahallere taşıdıkları görülmektedir. Yeni adresin vergi dairesinin bilgisinde olmayışı, terk edilen eski adresin ise, vergi dairesi tarafından mükellefle ilgili terk hükmünde sayılmaktadır. Böylece, eski adresinden taşınıp, yeni adresine geçen mükellefle ilgili vergi dairesi bu mükellefin adresinde olmadığı gerekçesi ile mükellefiyetini sonlandırmakta ve bu mükellefi askıya almaktadır.
Görüldüğü üzere, vergi dairesinin tek bir yoklama fişine dayalı olarak mükellefiyeti askıya alması hatta kaydını bloke etmesi ve sonuçta bu mükelleften iş yapan, mal alan birçok müşterileri sıkıntıya sokabilmektedir. Problem bir aşama daha ileri götürülerek adresini değiştiren mükellefin vergi kaydı kapatılmakta, koda alınmakta ve bu mükelleften mal alan bütün müşteriler “özel esaslara” tabi tutulmaktadır.(1)
Oysaki, vergi dairelerinin mükellefin vergi kayıtlarını adreslerinde bulunmadıkları gerekçesi ile en az (2) yoklama fişine istinaden değişik tarihlerde adresinde olmadığını tespit etmesi zorunludur. Adresinde bulunmadığı gerekçesi ile vergi kaydı kapatılan bir kişiden mal alan mükellefler mağdur olabilmektedirler. Oysaki, adresinde bulunmadığı iddia edilen mükelleflerden mal alan alıcı konumundaki kimseler bu mal alışlarını kendi muhasebe sistemlerinde (Ba) Formunda göstermektedirler. Adresinde bulunmadığı iddia edilen mükellef ise, bu mal satışını (Bs) Formunda göstermektedir.
Diğer taraftan, iş adresinde bulunmayan mükellefin ikinci bir vergi yoklaması vergi dairesi tarafından MERNİS adresindeki ikametgah adresinde vergi yoklaması yapılabilir. Gelir İdaresinin VEDOP sistemi ile SGK’nın mükellefiyet sorgulama bilgisayar menüleri paralel çalışmaktadır. Bu durumda vergi dairesi adresinde bulunmayan mükelleflerle ilgili vergi kaydını sonlandırmadan ilgili ve bağlantılı diğer resmi kurumlarla da bu terk/faal durumunu rahatlıkla internet üzerinden sorgulayabilir.(2)
Öte yandan, vergi daireleri 213 sayılı kanunun 160. maddesinde yer alan duyuru ve ilan sistemini yerine getirmeyerek bu gayrifaal şirketlerden bir şekilde mal ve hizmet alan mükelleflerin menfaatlerini dikkate almamaktadır. Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir çok kararda adresinde bulunmayan şirketlerin yaptıkları işler veya sattıkları mallarla ilgili olarak alıcı firmalara sahte fatura iddiasıyla işlem yapılamayacağına karar vermektedir. Salt adreste bulunmamak sahte fatura düzenlemek gibi bir fiili gerektirmeyeceği mahkeme kararlarında gerekçe olarak gösterilmektedir.(3)
Sonuç olarak, vergi dairesi sağlıklı yoklama fişleri düzenleyerek işe başlama, işi bırakma, iş nevi değişiklikleri vs. durumları çok yönlü araştırma yetkilerine sahiptir.(4) Adres araştırmaları günümüz koşullarında Gelir İdaresi tarafından en son teknolojik olanaklar ve bilgisayar yardımı ile rahatlıkla tespit edilebilmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan
-------------
(1) 3065 sayılı KDVK GT Seri No:84
(2) Bkz. 213 sayılı VUK md. 157,158,159,160.
(3) İzmir.3. Vergi Mahkemesinin, 2.12.2006 / E: 2005 / 515 – K: 2006 / 1114
(4) 213 sayılı VUK md. 131, 132
İkinci Kez Kıdem Tazminatı Alabilme
Milyonlarca kişi emekli aylığı bağlattıktan sonra, aynı veya başka bir iş yerinde ikinci bir işte çalışmaya devam ediyor. Emeklileri çalıştıran işverenler, “Nasıl olsa emekli olduğun için sağlık hizmeti alabiliyorsun, iş sözleşmesi yerine hizmet alım sözleşmesi yapalım” diyebiliyor. İş sözleşmesi imzalandığında brüt ücretin yüzde 32’si oranında sosyal güvenlik destek primi (SGDP) ödemek zorunda olan işveren, hizmet sözleşmesi yaptığında SGDP ödemiyor. Brüt ücreti 3 bin lira olan bir işveren bu sayede ayda 832 lira prim ödemekten kurtuluyor. İşçisine sadece net ücret üzerinden ödeme yapıyor.
İşten ayrılma günü geldiğinde işveren ihbar ve kıdem tazminatı ödemekten kaçınabiliyor. İş sözleşmesi değil, hizmet sözleşmesi imzaladığını savunan işveren, ihbar ve kıdem tazminatı ödemiyor.
DAVA AÇAN KAZANIR
Böyle bir durumla karşılaşan çalışanların dava açması gerekir. Her ne kadar davalar uzun sürse de yargılama genellikle işçilerin lehine sonuçlanıyor. Yargıtay’ın muhtelif kararlarında, iş sözleşmesi yapılmadan ‘danışman’ veya başka bir ad altında çalıştırılan kişilerin sunduğu banka hesabına yatırılan düzenli ödemeler delil olarak kabul ediliyor. Yargıtay, düzenli ödemeler dolayısıyla iş ilişkisi bulunduğuna hükmederek, işe iade ve tazminat ödenmesi yönünde karar veriyor.
İŞVEREN AÇISINDAN RİSKLİ
Emekli kişiyi sigortasız olarak çalıştırmak, işe iade ve kıdem tazminatının yanı sıra işveren açısından başka riskler de taşıyor. İşveren, sigortasız çalıştırılan kişinin şikâyeti veya aleyhine mahkeme kararı çıkması durumunda sosyal güvenlik destek primini ceza ve gecikme faiziyle birlikte ödemek zorunda kalabiliyor.
BELGELERİ SAKLAYIN
Emekli olduktan sonra sigortasız olarak çalıştırılanların, kendilerine yapılan düzenli ödemelere ilişkin belgeleri saklamaları gerekiyor. Dava aşamasında bu belgeler mahkemeye delil olarak sunulduğunda sonuç almak kolaylaşıyor.
EMEKLİ ÇALIŞANIN KIDEM TAZMİNATI HAKKI
Emekli olduktan sonra 4/a (işçi) statüsünde çalışmaya devam edenler, ihbar ve kıdem tazminatı bakımından diğer çalışanlarla aynı haklara sahip bulunuyor. İşverenin işten atması halinde veya işçinin haklı bir nedenle istifa etmesi durumunda kıdem tazminatı ödeniyor. Kıdem tazminatı ayrıca emeklilik sırasında alınabiliyor. Ancak, kıdem tazminatını alarak emekli aylığı bağlattıktan sonra ikinci bir işte çalışanlar, bu işten ayrılırken emekliliği gerekçe gösterip kıdem tazminatı alamıyor. Bununla birlikte, bir ay emekli aylığını kestirip normal çalışmaya geçen kişiler, bir ay sonra yeniden emeklilik dilekçesi vererek kıdem tazminatı talebinde bulunabilirler.
https://www.haberturk.com/kimler-ikinci-kez-kidem-tazminati-alabilir-2174527-ekonomi
Dövizle Maaşı Kimler Alabilecek?
Türkiye’ye döviz üzerinden yapılan ekonomik baskılara karşı alınan önlemlerden birisi de başta gayrimenkul kiraları olmak üzere bir kısım sözleşmelerin Türk Lirası olarak yapılma zorunluluğu olduğunu görmekteyiz.
Özellikle hammaddeyi yurtdışından tedarik eden firmalarda başlayan ve hızla diğer şirketleri de etkileyen ekonomik manipülasyonu sona erdirici önlemlerin alınmasıyla birlikte kurların ve fiyatların dengelenmeye başladığı görülmektedir.
Bu konuda yapılan en önemli adımlardan biri ise dövizle kurulan iş sözleşmelerine yönelik sınırlandırılması olmuştur. 13.09.2018 tarihinde yayınlanan 85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'yla yabancı para cinsinden yapılmış iş sözleşmelerinde kararlaştırılan bedellerin Türk Lirası cinsinden ödeneceği hükme bağlandı. Böylece sözleşme yükümlülükleri döviz cinsinden belirlenen firma ve kişilerin talebiyle kur artışlarının dizginlenmesi, kur üzerinde baskı yapmaması sağlandı.
Bu konuyla ilgili istisnaların neler olacağı Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirleneceği düzenlenmiştir. 85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'yla 13.09.2018 tarihinden itibaren, yeni yapılacak sözleşmelerin Türk Lirası olması, 13.09.2018 öncesi akdedilen sözleşmelerin ise 30 gün içinde Türk Lirası'na döndürülmesi yönünde karar alınmıştı.
85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na göre genel uygulama; Türkiye’de yerleşik kişilerin; yurt dışında ifa edilecekler dışında kalan, kendi aralarında akdedecekleri, iş sözleşmelerinde sözleşme bedelini ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerini döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştıramayacağıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişilerin taraf oldukları hizmet sözleşmelerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkündür.
Buna göre;
1- Yabancı uyruklu kişiler ile yapılacak iş sözleşmelerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olacak,
2- Çifte vatandaşlar için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlığı olması sebebiyle, bu kişilerle yapılacak ödemelerin ve sözleşme bedelinin Türk Lirası olması gerekecek,
3- Mavi kartlı kişiler için ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlığı olmaması sebebiyle döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olacak,
4- Şirketlerin ortaklık yapısında, yüzde elli ve üzerinde pay sahipliği dışarıda yerleşik kişilere aitse, bu şirketlerin çalışanlarla yapacağı iş sözleşmelerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olacak,
5- İşin yurtdışında ifa edilmesi halinde ödenecek ücretin döviz cinsinden olması mümkün olacaktır.
Dövizli iş sözleşmelerini Türk Lirası'na çevirmek zorunda kalınması halinde, yani bu konuda istisnadan yararlanılmayacak olması nedeniyle, sözleşme bedelin yeniden belirlenmesinin gerektiği 13.10.2018 tarihine kadar taraflar mutabakata varırlarsa, üzerinde anlaşılan Türk Lirası geçerli olacaktır.
Ancak tarafların mutabakata varamaması halinde, akdedilen sözleşmelerde döviz veya dövize endeksli olarak belirlenen bedeller, söz konusu bedellerin 2/1/2018 tarihinde belirlenen gösterge niteliğindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası efektif satış kuru kullanılarak hesaplanan Türk parası cinsinden karşılığının 2/1/2018 tarihinden bedellerin yeniden belirlendiği tarihe kadar Türkiye İstatistik Kurumu'nun her ay için belirlediği tüketici fiyat endeksi (TÜFE) aylık değişim oranları esas alınarak artırılması suretiyle belirlenecektir. Resul Kurt
https://www.dunya.com/kose-yazisi/dovizle-maasi-kimler-alabilecek/429749
Münfesih Şirketlerin Vergi Ve Ticaret Sicil Kayıtlarının Terkin Edilmesine Engel
Münfesih duruma düşmüş veya uzun zamandır gayrifaal durumda olan birçok anonim veya limited şirketin vergi dairesinden kayıtlarının resen silinmesi önemli sorunlara neden olmaktadır. Bununla beraber aynı şirketler yerel ticaret sicil memurluklarında (ticaret odalarında) kayıtları devam ettiği için önemli bir problem teşkil etmiştir.
Konuyla ilgili yürürlüğe giren yeni TTK yani 6102 sayılı kanunun geçici 7. maddesi ile önemli bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre, ticaret sicilinden münfesih şirketlerin silinmesi sırasında bunların aktiflerinde yer alan gayrimenkul veya benzeri bir hak mevcudiyeti halinde tasfiye memuru atanması yolu ile bu sorun çözülecektir.
Ticaret sicil memurluğu, münfesih şirketlerin ortaklarına veya müdürlerine veya denetçilerine tebligat yaparak 2 ay içerisinde tasfiye memuru atamalarını ve bu atanan tasfiye memurunu ise ticaret siciline bildirmeleri zorunludur.
Atanan tasfiye memuru göreve başlayıp, yetki belgesini alıp, şirketin gayrimenkulünü en kısa zamanda bir müşteriye satması zorunludur. Satamadığı takdirde şirketin gayrimenkulünü ortaklar arasında toplantı yapıp ortaklardan birine satabilir. Böylece, şirketin aktifinde yer alan menkul veya gayrimenkuller bu şekilde bir işlemle satışı gerçekleştirilmiş olacaktır. Sonuçta, münfesih şirketin aktifinde herhangi bir nakil vasıtası, otomobil, kamyon vb. taşıtlar varsa bunlar da aynı şekilde satış suretiyle aktif boşaltılacaktır. Aktiflerin boşaltılması sırasında fatura düzenlenecektir. Beraberinde ayrıca, noterde kat’i satış sözleşmesi de düzenlenecektir.
Münfesih duruma düşmüş şirketlerin aktiflerinin paraya dönüştürülmesinde yani gayrimenkullerin satışı halinde bu gayrimenkulleri KVK 5/1-e hükmü gereğince istisnadan faydalanması mümkün bulunmamaktadır.(1)
Ortaklara yapılacak satış sırasında gayrimenkullerin değeri emsallere uygun olması zorunludur. Emsallere uygun fiyat veya bedelin tespitinde KVK md. 5/1-e ve ayrıca 1 Seri Nolu Transfer Fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hakkında genel tebliğde yapılan açıklamalara göre işlemin mahiyetine en uygun yöntem kullanılacaktır. Eğer, satış işlemine ilişkin fiyat veya bedelin emsallerine göre bariz bir şekilde uygun olmaması halinde kazanç transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak tevzi edilmiş bir kazanç sayılacaktır. Böyle bir durum karşısında düşük satış bedeli ile emsal satış bedeli üzerindeki fark üzerinden tasfiye memuru adına cezalı tarhiyat riski her zaman gündeme gelebilir.
Tasfiye memuru tarafından son kez KDV, varsa muhtasar, geçici vergi beyannameleri verilerek tasfiye işlemleri neticelendikten sonra ayrıca tasfiye kurumlar vergisi beyannamesi de verilerek iş bitirilecektir.
Sonuç olarak, münfesih duruma düşmüş şirketlerin mal varlıkları tasfiye memurları tarafından satış yapılarak neticelendirilmediği takdirde bu mallar Hazineye intikal etme riski ile karşı karşıya geleceklerdir.(2)
Gelir ve kurumlar vergisi yönünden ilgili vergi dairesine de konu bildirilerek vergi kayıtları resen terk yöntemi ile sonuçlandırılacaktır. Nazlı Gaye Alpaslan
-------------------
(1) Bkz. 6102 sayılı yeni TTK geçici md.7
Türkiye Denetim Standartları Seti(Güncel)
Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu
Bilindiği üzere ilk kez 01.01.2013 ve sonrasında başlayacak hesap dönemlerinin denetiminde uygulanmak üzere Kurumumuz tarafından uluslararası standartlarla uyumlu Türkiye Denetim Standartları (TDS) yayımlanmıştır. Yayımlanan TDS’lerin yürürlük tarihlerinin birbirlerinden farklılık arz etmesi, zaman içerisinde TDS külliyatına yeni standartların katılması ve uluslararası standartlarda meydana gelen değişiklikler dolayısıyla TDS’lerde de güncellemeler yapılmıştır. Söz konusu güncellemeler nedeniyle ilgili yıllarda yapılacak denetimlerde oluşabilecek olası karışıklıkları önlemek amacıyla her hesap döneminin denetiminde uygulanacak TDS setleri oluşturulmuştur.
TDS setlerine aşağıda yer alan linkten ulaşabilirsiniz.
Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Neler Değişti?
ÖZET : Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde aşağıdaki konularda değişiklikler yapıldı.
1. Sorumlu sıfatıyla beyan edilmeyen veya eksik beyan edilen KDV tutarının satıcı tarafından beyan edilmiş olması halinde sorumlu adına yapılacak tarhiyatta vergi aslı aranmaması için söz konusu verginin satıcı tarafından Hazineye ödenmiş olması şartı getirilmiştir. Sorumlu tarafından beyan edilip ödenmesi gerekirken satıcı tarafından beyan edilen ve Hazineye ödenen bu verginin normal vade tarihinden ödendiği tarihe kadar hesaplanan gecikme faizi alıcıdan aranacaktır.
Söz konusu vergi satıcı tarafından beyan edilmiş olmakla birlikte, tahakkuk eden verginin ödenmemesi veya ödenecek KDV çıkmaması nedenleriyle Hazineye ödenmeyen vergi ile buna bağlı ceza, faiz ve zamlar alıcıdan aranacaktır.
2. KDV Kanunun 13/1-k maddesinde yer alan “Genel ve Özel Bütçeli Kamu İdarelerine, İl Özel İdarelerine, Belediyelere ve Köylere Bağışlanan Tesislerin İnşasına İlişkin İstisna” uygulamasında Üniversitelere yapılacak bağışlarda, uygulama imar planı, parselasyon planı veya vaziyet planı olmaması gibi nedenlerle inşaat ruhsatı alınamaması halinde, istisna kapsamında alınacak mal ve hizmet listesinin onayında ruhsat yerine üniversitenin inşaatla ilgili sorumlu biriminin uygun görüşü aranacaktır.
İndirimli orana tabi teslim veya hizmetle ilgili olarak yüklenilen verginin ay içi hesaplamalarında “doğrudan yüklenimler nedeniyle azami iade edilebilir tutar” dikkate alınacaktır. Daha önce “azami iade edilebilir tutar” dikkate alınıyordu.
10 Ekim 2018 tarihli ve 30561 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 21) ile Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde bazı değişiklikler yapılmıştır.
Yapılan değişiklikler özetle aşağıdaki gibidir.
1) Sorumlu sıfatıyla beyan edilmeyen veya eksik beyan edilen KDV tutarının satıcı tarafından beyan edilmiş olması halinde sorumlu adına yapılacak tarhiyatta vergi aslı aranmaması için söz konusu verginin satıcı tarafından Hazineye ödenmiş olması şartı getirilmiştir. Sorumlu tarafından beyan edilip ödenmesi gerekirken satıcı tarafından beyan edilen ve Hazineye ödenen bu verginin normal vade tarihinden ödendiği tarihe kadar hesaplanan gecikme faizi alıcıdan aranacaktır.
Öte yandan söz konusu vergi satıcı tarafından beyan edilmiş olmakla birlikte, tahakkuk eden verginin ödenmemesi veya ödenecek KDV çıkmaması nedenleriyle Hazineye ödenmeyen vergi ile buna bağlı ceza, faiz ve zamlar alıcıdan aranacaktır.
2) KDV Kanunun 13/1-k maddesinde yer alan “Genel ve Özel Bütçeli Kamu İdarelerine, İl Özel İdarelerine, Belediyelere ve Köylere Bağışlanan Tesislerin İnşasına İlişkin İstisna” uygulamasında Üniversitelere yapılacak bağışlarda, uygulama imar planı, parselasyon planı veya vaziyet planı olmaması gibi nedenlerle inşaat ruhsatı alınamaması halinde, istisna kapsamında alınacak mal ve hizmet listesinin onayında ruhsat yerine üniversitenin inşaatla ilgili sorumlu biriminin uygun görüşü aranılacaktır.
3) İndirimli orana tabi teslim veya hizmetle ilgili olarak yılı içinde talep edilen mahsuben iade tutarlarının hesaplanmasında yüklenilen vergi ile söz konusu işlemler üzerinden hesaplanan vergi arasındaki farkın, (%1) oranına tabi işlemler için işlem bedelinin (%17)’sini, (%8)’e tabi işlemler için ise işlem bedelinin (%10)’unu aşan kısmı, iade hesabına dahil edilmemektedir.
Azami iade tutarının belirlenmesinde iade talebinde bulunulan döneme kadar yapılan toplam işlem bedeli dikkate alınmakta olup; Tebliğ değişikliği uyarınca ay içi hesaplamalarda doğrudan yüklenimler nedeniyle azami iade edilebilir tutarın aşılması bu durumu değiştirmeyecektir.
Benzer şekilde izleyen yıl içerisinde talep edilen nakden/mahsuben iade tutarlarının hesaplanmasında da azami iade tutarının belirlenmesinde, iade talebinde bulunulan yıldaki toplam işlem bedeli esas alınacak olup, ay içi hesaplamalarda doğrudan yüklenimler nedeniyle azami iade edilebilir tutarın aşılması bu durumu değiştirmeyecektir.
Yapılan değişiklerin karşılaştırmalı tablosu için TIKLAYINIZ
ÇIRAKLIK VE STAJ SÜRELERİ EMEKLİLİK HESABINDA SİGORTA BAŞLANGICI SAYILMASI İÇİN KANUN TEKLİFİ VERİLDİ
Meclise sunulan kanun teklifi ile birlikte 5510 sayılı kanunun 41. Maddesinde düzenleme yapılmış olup TEKLİF MECLİSTE YASALAŞTIĞI TAKDİRDE;
Mesleki eğitim kanununda belirtilen çıraklar ve meslek liselerinde okumakta iken veya yüksek öğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrencilerin çıraklık ve staj sürelerinin borçlanılması halinde, sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınacağı, belirtilmiştir.. Muhammet Asa
Yed-i Emin Ücretlerinde KDV
Yed-i emin, üzerinde ihtilaf bulunan bir malın anlaşmazlık çözümleninceye kadar bırakılan güvenilir kimse veya birden çok kişi arasında hukuki durumu çekişmeli olan bir malın, çekişme sonuçlanıncaya kadar emanet olarak bırakılan kimse şeklinde tanımlanabilmektedir.
Uygulamada, yed-i emin ücretlerini ticari kazanç olarak mı, yoksa ücret olarak mı? vergilendirilmesinin gerektiği tartışılmaktadır.
Esasen bu tartışma yed-i emin ücretlerinin katma değer vergisine tabi olup olmadığı noktasında da düğümlenmektedir. Bir grup iddia sahipleri yed-i emin ücretlerini vergilendirilmesinde bunun ücret olduğunu ve dolayısıyla KDV’ye tabi bulunmadığını öne sürmektedirler. Esasen, bize göre de yed-i emin ücretlerinin KDV’ye tabi olmayacağı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Şöyle ki, yed-i emin ücreti ücret olarak kabul edildiği takdirde GVK’nun 61. maddesi hükmüne göre KDV’ye tabi olmaması gerekmektedir.
Diğer taraftan, 3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesi kapsamında da bu ücretlerin KDV’ye tabi olmadığı bilinmektedir. Aynı şekilde, 193 sayılı GVK’nun 37. maddesinde tarif edilen bir ticari faaliyette bulunulduğuna kanıt teşkil etmeyeceğinden, yed-i eminlikten elde edilen gelirin de ticari kazanç olarak nitelendirilmesinin mümkün bulunmadığı, mükellefe yed-i emin sıfatı ile yapılan ödemeler ücret sayıldığından, elde edilen bedelin de ticari kazanç olarak 3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesi kapsamında KDV’ye tabi tutulmasında isabet görülmemektedir.(1)
193 sayılı GVK’nun 61. maddesi hükmüne göre ücretin, “işverene tabi ve belirli bir iş yerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler” şeklinde tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre, ücretin unsurları işverene tabi olma, belirli bir işyerine bağlı olma ve hizmet karşılığı ödeme yapılmasıdır. Bu belirleme ücret – serbest meslek ayrımı konusunda yargı kararları çerçevesinde işverene, işverenin göstereceği işyerine ve bir kadroya bağlı olmak şeklinde yapılmaktadır.(2)
Gelir vergisi açısından bir ödemenin ücret olup olmadığının belirlenebilmesi için bu üç unsurun birlikte var olması gerekir. Bu üç durumun birlikte yapılmaması durumunda yapılan ödeme ücret değildir. Bu unsurlar şunlardır: işverene tabi olma, belirli bir işyerine bağlı olma ve nihayet hizmet karşılığı ödeme yapılması unsurlarıdır.
Ücret - ticari kazanç ayrımına gelince; ticari kazancın elde edilmesinde ana unsur sermaye ve organizasyondur. Dolayısı ile, emeğe dayalı ücret geliri ile karışması normal olarak söz konusu olmaz.
İstisnaen, hizmetin kardan hisse verilmek suretiyle değerlendirildiği hallerde, sağlanan gelir unsurunun ücret mi yoksa ticari kazanç mı sayılacağı tereddüt yaratabilir. Bu konuda şu durumlarla karşılaşılabilir:
1- Sermaye ve emek birleştirilerek bir ortaklık kurulabilir.
2- Emek sahibinin hizmeti, tutarı önceden belli bir ücret ve buna ek olarak kardan verilecek belli orandaki pay ile değerlendirilir.
3- Hizmetin tümü ile kardan verilecek payla değerlendirilmesi öngörülebilir. Tutarı belli, asgari bir ücret yoktur. Emek sahibinin zarara iştiraki söz konusu değildir. Fakat, hizmetin değerlendirilmesi işletmenin karlılık şartına bağlıdır.
Sonuç olarak, bir mükellefe yed-i emin sıfatı ile yapılan ödemeler ticari kazanç olarak değerlendirilmeyip, ücret olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durum karşısında da 3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesi hükmüne göre ücret KDV’ye tabi değildir. Kaldı ki, Danıştay 9. Dairesinin 13.05.199 tarih ve E:1997/3351-K:1999/1979 sayılı kararları da aynı yönde olup, ticari kazanç olarak değil, ücret olarak kabul edilmiştir. Nazlı Gaye Alpaslan
https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/yedi-emin-ucretlerinde-kdv/haber-22096
----------------------
(1) İzmir 4. Vergi Mahkemesinin, 23/1/2007 gün ve E:2006/226-K:2007/36 sayılı kararları.
(2) 34 Seri Nolu GV GT