Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Çarşamba, 24 Ekim 2018 10:51

Şirket Hisse Satışlarında Vergi

 

Şirketlerin sahipleri her zaman şahıslar olmayabiliyor. Şirketlerin sahibi, bir başka şirket de olabiliyor. Başka bir şirketin paylarına sahip olunduğunda bu paylar ‘iştirak’ olarak ifade ediliyor. İştirak hisselerine gelecek olası alım teklifleri için ‘değerini buldu’ denildiğinde de elden çıkarılabiliyor, hisseler devredilebiliyor.

Ki borsada işlem gören veya halka açık olmayan şirket hisselerinin el değiştirdiği haberlerini sık sık ekonomi sayfalarında da okuyoruz...

Hisse satışı söz konusu olduğunda; pay sahipleri için en kritik soru tabii ki ‘hisse devri üzerinden vergi ödenecek mi?’ oluyor.

Şirketler, edindikleri (başka bir şirkete ait) hisseleri sattıklarında hem Kurumlar Vergisi (KV), hem KDV ödemek durumunda kalabilir. Ancak ‘vergisi ödenecek mi?’ sorusunun cevabını verebilmek için öncelikle aşağıdaki dört kritik sorunun da cevaplanması gerekecek.

1-Hisselerin edinim değeri ile devir değeri arasında kazanç oluştu mu? Kurumlar Vergisi kazanç üzerinden hesaplanıyor. Satıştaki devir bedeli, alış bedelinden düşükse kazanç oluşmadığından vergisi de olmayacaktır.

2-Şirket payları hisse senedi olarak bastırılmış mı? Şirketin sermayesine ait paylar hisse seneti olarak bastırılmamışsa hisse satış kazancı üzerinden (iki tam yıl geçmiş olsa bile) yüzde 20 kurumlar vergisi ödenmesi gerekecek.

Hisse senetleri basılı ise (Veya hisse senetleri basılana kadar geçerli ‘ilmühaber’ bastırılabiliyor) ve edinimin üzerinden iki tam yıl geçmişse bu kez kazancın yüzde 75’i istisna oluyor, yüzde 25’i üzerindense vergi hesaplanıyor. (KV Kanunu Md. 5/1-e )

3-Şirket payları edinildikten sonra ne kadar süre geçmiş? Şirket hisse senetleri edinildikten sonra iki tam yıllık süre geçmemişse elde edilen kazanç üzerinden yüzde 20 kurumlar vergisi ödenecek.

İki tam yıl süre geçmişse bu kez kazancın yüzde 75’i için istisnadan yararlanılabiliyor, yüzde 25’i üzerindense vergi hesaplanıyor.

Kurumlar Vergisi (KV) istisnasından yararlanabilmek için; satış kazancının istisnadan yararlanan kısmının, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar, pasifte “özel bir fon”  hesabında tutulması gerekiyor. Satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci  takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi de istisnanın diğer bir koşulu. (KV Kanunu Md. 5/1-e )

4- KDV açısından hisse senetinin ve iki yıllık sürenin önemi var mı? KDV açısından da payların hisse seneti olarak bastırılmış olması önemli. Eğer hisse seneti varsa iki yıl beklemeye de gerek olmadan KDV hesaplanmıyor. (KDV Kanunu Md. 17/4-g)

Hisse senedi ile temsil edilmeyen iştiraklerde ise “kurumun aktifinde en az iki tam yıl bulundurma” süresi geçmeden devir gerçekleşiyorsa KDV’de hesaplanacaktır. (KDV Kanunu Md. 17/4-r)

ŞAHIS SATTIĞINDA NASIL?

Sahibi olduğu (borsa dışı) Anonim Şirket (AŞ) hisse senetlerini, şirketi kurduktan (veya hisseleri devraldıktan sonra) en az iki yıl sonra devreden (gerçek) kişi, kazancı ne kadar olursa olsun vergi ödemiyor...(GVK Mük. Md. 80/1).  Yukarıda da bahsettik: AŞ hisse devrini vergisiz yapabilmek için şirketin paylarının hisse seneti olarak bastırılmış olması da gerekiyor.  (Veya hisse senetleri basılana kadar geçerli ‘ilmühaber’ bastırılabiliyor.)   

Limited şirket paylarını devreden kişi ise hissesini 2 yıl sonra da 10 yıl sonra da satsa fark etmiyor, her durumda ortaklık paylarını devredip kazanç elde ettiğinde vergi ödüyor.

Limited şirketler anonim şirkete dönüştürülebileceğinden (tür değiştirebileceğinden) şu soru akla gelebilir... “Limited şirketi anonim şirkete dönüştürüldükten sonra hisselerin devrinde vergi var mı?” Vergi yine yok, en son devrolan pay anonim şirketin hisse senetleri olduğundan... Yeter ki her durumda toplamda iki yıl pay sahibi (AŞ ve LTD şirket pay sahipliği) olarak kalınsın. İki yıllık sürenin hesabında; tür değiştirme tarihi değil, limited şirket payının iktisap (edinme) tarihi dikkate alınıyor. Ahmet Karabıyık

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-karabiyik/sirketler-sirket-sattiginda-vergisi-var-mi-40467610

Onat Benlioğlu SMMM

e)  (7061 sayılı kanunun 89 uncu maddesiyle değişen cümle; Yürürlük: 05.12.2017)  Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmı ile aynı süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançların %50'lik kısmı.(*****)

Basit usule tabi mükelleflerin "Gider Ekle" bölümündeki belge türlerine "e-Fatura" ve "e-Müstahsil Makbuzu", "Gelir Ekle" bölümündeki belge türlerine ise "e- Fatura" ve "e-Arşiv Fatura" belge türleri eklenmiştir.

Alt kullanıcı olarak tanımlanan ve yetkilendirilen personelin hesap özeti, gelir ve gider listelerini “Pdf ve Excel” formatında doküman oluşturma imkanı kullanıma açılmıştır.

Çarşamba, 24 Ekim 2018 09:52

İş Hukukunda Tazminat Çeşitleri

4857 sayılı İş Hukuku’nda aykırı hallerde tazminat türleri sayılmıştır. Çalışanları ve aynı zamanda işverenleri bu tazminatlar sıkı sıkıya bağlamaktadır. Bunlarla ilgili iş mahkemelerinde açılan davalarda 4857 sayılı kanunun ilgili maddeleri doğrultusunda Yargıtay içtihat dairelerinde kararlar verilmektedir.

Eşit davranma ilkesi, Madde 5: İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir.

Süreli fesih, Madde 17: Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir. İş sözleşmeleri;

a) İşi 6 aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak 2 hafta sonra,

b) İşi 6 aydan 1,5 yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak 4 hafta sonra,

c) İşi 1,5 yıldan 3 yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak 6  hafta sonra,

d) İşi 3 yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak 8 hafta sonra feshedilmiş sayılır.

Kötü Niyet Tazminatı

Kanunun 18, 19, 20 ve 21. maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenir.

Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları, Madde 21: İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

Çalışma belgesi Madde 28: İşten ayrılan işçiye, işveren tarafından işinin çeşidinin ne olduğunu ve süresini gösteren bir belge verilir. Belgenin vaktinde verilmemesinden veya belgede doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören işçi veyahut işçiyi işine alan yeni işveren eski işverenden tazminat isteyebilir.

Engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu, Madde 30: Bir işyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret tutarında tazminat öder.

Askerlik ve kanundan doğan çalışma, Madde 31: Herhangi bir askeri ve kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçiler bu ödevin sona ermesinden başlayarak iki ay içinde işe girmek istedikleri takdirde işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık ücret tutarında tazminat öder.

1475/14. MADDE

Hak Kazanma Koşulları

a- İşçi tarafından

1- 4857/24. maddesinde belirtilen ve işçiye hizmet akdini derhal fesih hakkı veren sebeplerden dolayı,

2- Muvazzaf askerlik hizmetinden dolayı,

3- Bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı ya da toptan ödeme almak amacıyla,

4- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanun’un 60. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun geçici 81. maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılması nedeniyle,

5- Kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile feshedilmiş olması

b- İşveren tarafından:  4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinde belirtilen ve işverene hizmet akdini derhal fesih hakkı veren ve II numaralı bentte belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri dışındaki sebeplerden dolayı feshedilmiş olması.

c- Hizmet akdinin işçinin ölümü sebebiyle son bulması: Tazminat işçinin kanuni mirasçılarına ödenir.

d- İşçinin bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı ya da toptan ödeme almak amacıyla hizmet akdini sona erdirmesi halinde, kıdem tazminatı hakkından faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır.

İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz. Eğer hizmet akdi yukarıda belirtilen haller dışında, işçinin kendi isteği ile sona erdirilmiş veya ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller nedeniyle işveren tarafından sona erdirilmişse, işçinin kıdem tazminatı hakkı doğmaz. İşçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir.

Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır. Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.

Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır. Vedat İlki

https://www.egetelgraf.com/is-hukukunda-tazminat-cesitleri.html

Adi komandit şirketlerde olduğu gibi Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette piyasadaki şirketlerin uygulamasına bakıldığında ender rastlanmaktadır. Ancak Türk Ticaret Kanununda yer almaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 564. Maddesine göre, Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket, sermayesi paylara bölünen ve ortaklarından bir veya birkaçı şirket alacaklılarına karşı bir kollektif şirket ortağı, diğerleri bir anonim şirket pay sahibi gibi sorumlu olan şirkettir. Sermaye, paylara bölünmeksizin sermayesi sadece birden çok komanditerin sermayeye katılma oranlarını göstermek amacıyla kısımlara ayrılmış bulunuyorsa komandit şirket hükümleri uygulanır.

Komanditelerin birbirleriyle, komanditerlerin tümüyle ve üçüncü kişilerle hukuki ilişkileri, özellikle şirketin yönetimine ve temsiline ilişkin görev ve yetkileri, şirketten ayrılmaları, komandit şirketlerdeki hükümlere tabidir.

Kuruluşa, anonim şirketlerin kuruluşuna ilişkin hükümler uygulanır. (TTK Md: 569)
Bu hükümler dışında Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça anonim şirket hükümleri uygulanır.
Esas sözleşme yazılı şekilde düzenlenir, kurucularla komandite ortakların tümü tarafından imzalanır; imzaların noterce onaylanması veya esas sözleşmenin ticaret sicili müdürü yahut yardımcısı huzurunda imzalanması gerekir. Şirketin kuruluşunda, esas sözleşmeyi ihtiva eden kâğıtlardan değerli kâğıt bedeli alınmaz. (1)

İzin alınmasına ilişkin Türk Ticaret Kanunu’nun Devletin gözetimi/ İzin başlıklı 333 üncü maddesi uygulanmaz.

Esas sözleşme içeriği; (TTK Md: 339)

a) Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunacağı yer.

b) Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde şirketin işletme konusu.

c) Şirketin sermayesi ile her payın itibarî değeri, bunların ödenmesinin şekil ve şartları.

d) Pay senetlerinin nama veya hamiline yazılı olacakları; belirli paylara tanınan imtiyazlar; devir sınırlamaları.

e) Paradan başka sermaye olarak konan haklar ve ayınlar; bunların değerleri; bunlara karşılık verilecek payların miktarı, bir işletme ve ayın devir alınması söz konusu olduğu takdirde, bunların bedeli ve şirketin kurulması için kurucular tarafından şirket hesabına satın alınan malların ve hakların bedelleriyle, şirketin kurulmasında hizmetleri görülenlere verilmesi gereken ücret, ödenek veya ödülün tutarı.

f) TTK Md:567/1 gereğince. Md. 339 1 fıkra (f) bendi hariç tutulmuştur. Hariç tutulan (f) Bend: f) Kurucularla yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere şirket kârından sağlanacak menfaatler.)

g) Yönetim kurulu üyelerinin sayıları, bunlardan şirket adına imza koymaya yetkili olanlar.

h) Genel kurulların toplantıya nasıl çağrılacakları; oy hakları.

ı) Şirket bir süre ile sınırlandırılmışsa, bu süre.

i) Şirkete ait ilanların nasıl yapılacağı.

j) Pay sahiplerinin taahhüt ettiği sermaye paylarının türleri ve miktarları.

k) Şirketin hesap dönemi.

Kurucular

Esas sözleşmeyi imzalayanlarla şirkete paradan başka sermaye koyanların tümü kurucu sayılır.
Kurucular beş kişiden az olamaz. Kuruculardan en az birinin komandite olması şarttır. Kurucu sıfatını haiz olan komanditerlerin sahip oldukları payların her birinin tutarının esas sözleşmeye yazılması gerekir. (TTK Md; 568/2)

Yönetim

Anonim şirketlerin yönetim kurulunun görevleriyle sorumluluklarına ilişkin hükümleri, yönetici olan komandite ortaklar hakkında da geçerlidir. (TTK Md: 570)

Görevden alınma

Şirketi yönetmek ve temsil etmekle görevli olan komandite ortaklar, kollektif şirketin yönetimine ve temsiline görevli ortaklar için kanunda belirlenen hâllerde ve öngörülen şartlar uyarınca görevden alınabilirler. Görevden alma kararının tescili ile, görevden alınan ortağın şirketin bu tarihten sonra doğacak borçlarından dolayı kişisel sorumlulukları sona erer. (TTK Md: 571) Ruknettin Kumkale

https://www.dunya.com/kose-yazisi/sermayesi-paylara-bolunmus-komandit-sirket/430604

Vergi uygulamalarında pek çok meslek mensubu veya mükellef tarhiyat öncesi uzlaşmak hakkında, uzlaşma sonrası durum hakkında tenakuza düşmektedir. Örneğin; kendisine KDV ile ilgili, bir kat vergi ziyaı cezası kesilen bir mükellef tarhiyat öncesi uzlaşmaya katılıp, uzlaşmanın mümkün olamadığını kabul edelim. Tarhiyat öncesi uzlaşma ile ilgili kendisine inceleme raporu ile 200.000,00 TL KDV ve bir kat da yine 200.000,00 TL vergi ziyaı cezası ile ilgili tarhiyat öncesi uzlaşma komisyonundan davetiye gelen mükellef uzlaşmaya katılmıştır. Müzakere sonucu tarhiyat öncesi uzlaşmanın vaki olmadığı hakkında tutanak düzenlenmiştir. Örneğimizde ki vergi ziyaı cezası (3) kat yani, 600.000,00 TL VZC olsa idi, bu durumda tarhiyat öncesi uzlaşma olanağı ortadan kalkacaktır. Başka bir ifadeyle 3 kat kesilen vergi ziyaı cezaları tarhiyat öncesi uzlaşma kapsamına girmez.

Bu durumda, yukarıda ki mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesinden kendisine vergi ve ceza ihbarnamesinin tebligatını beklemek gerekecektir. Bu süreçten sonra, ne olur?

1) Mükellef veya vekili, tarhiyattan önce uzlaşmaya katılıp, uzlaşma sağlanamadığı için komisyon, teklif edilen rakamları “Tarhiyat öncesi uzlaşma komisyon kararına” aktarır. Bu teklif, mükellef açısından (30) gün ucu açık olarak beklenir. Mükellef, isterse öne sürülen teklifleri kabul konusunda 30 ‘uncu gün vergi dairesine gidip, imza atması halinde tarhiyat öncesi uzlaşma komisyon kararı geçerli olur.

2) Mükellef, tarhiyattan önce uzlaşma komisyonu huzurunda teklifi kabul etmeyip, uzlaşmaya varmayıp, dava açacağını beyan ederse uzlaşma sağlanmaz. Bu durumda, uzlaşmaya varılamadığına ilişkin tutanak düzenlenir. Daha sonra artık, mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesinden (1 no.lu) vergi ceza ihbarnamesinin tebligatı beklenir. İhbarname gelmeden bu aşamada dava açılamaz.

3) Mükellef, uzlaşma esnasında uzlaşmayı kabul eder teklifi kabul ederek tutanağı imza ederse uzlaşma sağlanır, mutabık olunur ve bu tutanaklara göre de ilgili vergi dairesine gidilip, tahakkuk fişleri alınır. Üzerinde uzlaşılan vergi ve ceza ve gecikme faizi bu tahakkuk fişleri üzerinde yer alır. Artık bu aşamadan sonra hiçbir şekilde, hiçbir mercii de dava açılamaz. (Vergi hatası hariç)

4) Üzerinde tarhiyattan önce uzlaşılan vergi ve cezalar hakkında, idare tarafından cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulamaz. 213 sayılı VUK 359 md. hükmüne göre, Kamu Davası açılamaz. (Raporun konusu, sahte fatura kullanımı olsa dahi)

5) Sonuç olarak, tarhiyattan önce uzlaşma komisyonu nezdinde müzakereler de henüz vergi ve ceza ihbarnamesi ortada bulunmadığı için vergi inceleme raporundan yer alan, vergi ve cezalara göre görüşmeler devam eder. Eğer uzlaşma sağlanamadığı takdirde, dava açılabilmesi için bilahare vergi dairesinden vergi ve ceza ihbarnamelerinin tebliği beklenecektir.(1) Nazlı Gaye Alpaslan

https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/tarhiyattan-once-uzlasmayi-kabul-etmeyen-mukellefin-tarhiyat-sonrasi-uzlasma-istemi/haber-22352

-------------

(1) ÜREL Gürol, Vergi Usul Kanunu Uygulaması, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2. Baskı, s.1041

Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu

İÇİNDEKİLER

I.GİRİŞ ……………………………………………………………………………………………………………..                             1

II.KALİTE GÜVENCE SİSTEMİ İNCELEMELERİ ………………………………………………....................            3

III. İNCELEMELERDE TESPİT EDİLEN ÖNEMLİ BULGULAR …………………………............................      6

A.Hile Kaynaklı Önemli Yanlışlık Risklerinin Belirlenmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Bulgular   7
B. Önemli Yanlışlık Risklerinin Belirlenmesi ve Değerlendirilmesine İlişkin Bulgular                       8
C. Risk Olarak Değerlendirilmiş Hususlara Karşı Yapılacak İşlere İlişkin Bulgular …….........            10
D. İlişkili Taraf İşlemlerinin Belirlenmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Bulgular ….                   11
E. İşletmenin Sürekliliğinin Değerlendirilmesine İlişkin Bulgular …………………………….........              11
F. Belgelendirme Hükümlerine İlişkin Bulgular …………………………………………………….................         12
G. Bağımsızlık Hükümlerinin Değerlendirilmesine İlişkin Bulgular ………………………….....................  13
H. Önemlilik Kavramının Uygulanmasına İlişkin Bulgular ……………………………………...................…     13
I.İlgili Mevzuata Uygunluğun Değerlendirilmesine İlişkin Bulgular………………………......................... 14
J.Finansal Tablo Açıklamalarına İlişkin Bulgular ………………………………………………….                          15

IV.İNCELEMELERDE TESPİT EDİLEN BULGULARIN YOĞUNLAŞTIĞI ÖNEMLİ MUHASEBE ALANLARI   17

A.Stoklar……………………………………………………………………………………………………………                              17
B. Amortisman Hesaplamaları ………………………………………………………………………………                          19
C. Maddi Duran Varlıklar …………………………………………………………………………………….                           20
D. Hasılatın Muhasebeleştirilmesi …………………………………………………………………………                          21
E. Yatırım Amaçlı Gayrimenkuller………………………………………………………………………..                           23

V.SONUÇ……………………………………………………………………………………………………………..                            25

I. GİRİŞ

Toplumların gelişmesi ve ekonomik yapıların karmaşıklık derecesinin artması doğru ve güvenilir bilgi elde etmenin önemini büyük ölçüde artırmıştır. Doğru ve güvenilir olmayan bilgilere dayanılarak alınacak kararlar, kaynakların etkin ve verimli bir şekilde dağılımını engellemekte ve önemli etkinlik kayıplarına neden olabilmektedir. Bu nedenle etkin bir kaynak dağılımı için ekonomik karar alıcıların doğru ve güvenilir bilgiye ulaşması gerekmektedir.

Günümüzde finansal tablolar bu bilgileri sağlayan en önemli araçtır. Ekonomik karar alıcılar ihtiyaç duydukları finansal bilginin çoğu için finansal tablolara güvenmek durumundadır.

Finansal raporların tam, doğru ve tarafsız olduğunun; gerçeğe ve ihtiyaca uygun bilgi verdiğinin belirlenmesinde kabul görmüş en yaygın usul, bu raporların; (1) uygun bir muhasebe çerçevesine göre hazırlanmış olması, (2) bağımsız ve güvenilir kişi ve kurumlar tarafından denetlenmesi ve nihayet (3) denetimini yapanların üzerinde etkin bir kamu gözetimi olmasıdır.

2000’li yılların başından itibaren gelişmiş ülke ekonomilerinde karşılaşılan büyük şirketlerin iflasları ve yaşanan muhasebe skandalları, finansal tabloları hazırlayanların ve denetleyenlerin güvenilirliklerini büyük ölçüde aşındırmış, etkin bir denetim ve kamu gözetimi sistemine olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.

Bu çerçevede, gelişmiş pek çok ülkede sermaye piyasalarına olan güveni yeniden tesis etmek, bireysel yatırımcıyı korumak ve finansal raporların güvenilirliğini sağlamak üzere meslekten bağımsız, düzenleme, denetleme ve yaptırım uygulama yetkilerini haiz kamu gözetimi kurumları oluşturulmuştur. Ülkemizde 2011 yılı sonunda 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile finansal raporlama ve bağımsız denetim alanında düzenleyici ve denetleyici kuruluş olarak Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu kurulmuştur.

Kurumumuzun temel görev ve yetkileri ise aşağıdaki şekildedir:

 Uluslararası Muhasebe Standartlarıyla uyumlu Türkiye Muhasebe Standartlarını (TMS) oluşturmak ve yayımlamak,
 Uluslararası Denetim Standartlarıyla uyumlu Türkiye Denetim Standartlarını (TDS) oluşturmak ve yayımlamak,
 Bağımsız denetçiler ve bağımsız denetim kuruluşlarını yetkilendirmek,
 Bağımsız denetim alanında kamu gözetimi yapmak ve böylece bağımsız denetimde uygulama birliğini, gerekli güveni ve kaliteyi sağlamak.

660 sayılı KHK’nın 25 inci maddesi uyarınca, Kurumumuz tarafından yapılan kalite güvence sistemi incelemeleri, ilgili kurumların görüşleri alınmak suretiyle her yıl hazırlanan yıllık inceleme planı kapsamında yürütülmekte ve mezkûr maddenin dördüncü fıkrası uyarınca, yapılan incelemelerin sonuçları kamuoyuna açıklanmaktadır.

İncelemeler, kamu yararını ilgilendiren kuruluşları (KAYİK) denetleyen bağımsız denetim kuruluşları için asgari üç yılda bir, diğerleri için ise asgari altı yılda bir yapılır. Kurumumuzun; planlanmış bu incelemeler yanında ihbar, şikâyet, bildirim gibi durumlarda ve gerekli görülen diğer hallerde inceleme yapma ve yaptırma yetkisi saklıdır.

Kurumumuz tarafından yapılan inceleme sonuçları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla hazırlanan bu Raporun ikinci bölümünde 2017 yılında yapılan seçilmiş dosya incelemeleri hakkında bilgi verilmekte, Raporun üçüncü bölümünde yapılan dosya incelemeleri neticesinde tespit edilen en önemli bulgular ve söz konusu bulgulara ilişkin değerlendirmeler yer almaktadır. Raporun dördüncü bölümünde ise, tespit edilen bulguların yoğunlaştığı önemli beş muhasebe alanına yer verilmiştir.

Tamamı İçin Tıklayınız

GİB tarafından, ölüm halinde mirasçıların yapması gereken işlemlere yönelik hazırlanan “Mirasçıların Vergisel Yükümlülükleri Rehberi” güncellenerek kullanıma sunulmuştur.

Söz konusu Rehber, vergi kanunlarında yapılan son değişiklikler dikkate alınarak ikinci defa güncellenmiş bulunmaktadır.

Rehber, iki ana bölümden oluşmaktadır.

I. BÖLÜM: Veraset Yoluyla veya İvazsız Suretle İntikalin Vergilendirilmesi

Veraset ve İntikal Vergisi Kanununda yer alan düzenlemeler örneklerle birlikte ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

II. BÖLÜM:  Diğer Vergisel Yükümlülükler

Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Özel Tüketim Vergisi Kanunu açısından yapılması gerekenler ile murisin işini devralan mirasçıların sorumluluğu hususlarında açıklamalar yer almaktadır.

Bu rehber, yayın tarihinde yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak hazırlanmıştır. (EKİM 2018)

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Daire Başkanlığı

Yayın No: 288

Ekim/2018

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 4

BİRİNCİ BÖLÜM

VERASET YOLUYLA VEYA İVAZSIZ SURETLE İNTİKALİN VERGİLENDİRİLMESİ

1- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN KONUSU 6

2- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDE VERGİYİ DOĞURAN OLAY 6

3- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN MÜKELLEFİ 7

4- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDE MUAFİYETLER 8

5- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDE İSTİSNALAR 9

6- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ BEYANNAMESİNİN VERİLMESİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR 11

7- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN BEYANI 13

8- BEYANNAMENİN VERİLECEĞİ YER 14

19- BEYANNAMENİN VERİLME ZAMANI 15

10- BEYANNAMEYE EKLENECEK BELGELER 16

11- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ MATRAHININ TESPİTİNDE İNDİRİLEBİLECEK BORÇ VE GİDERLER 17

12- İHTİLAFLI BORÇLAR 18

13- VERGİ ORANI 18

14- ÖDEME YERİ VE ZAMANI 20

15- MİRASA DÂHİL MALLARIN MİRASÇILARCA TASARRUFU 20

İKİNCİ BÖLÜM

DİĞER VERGİSEL YÜKÜMLÜLÜKLER

1- VERGİ USUL KANUNU AÇISINDAN YAPILMASI GEREKENLER 23

2- GELİR VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN YAPILMASI GEREKENLER 24

3- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN YAPILMASI GEREKENLER 26

4- ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN YAPILMASI GEREKENLER 27

GİRİŞ

Mükellef odaklı hizmet anlayışının gereği olarak, ölüm halinde mirasçıların vergisel ödev ve yükümlülüklerini hatırlatmak için vatandaşları bilgilendirmek amacıyla hazırlanan bu rehberde, Miras Hukuku açısından mirasçıları ilgilendiren temel kavramlar ile Vergi Usul Kanunu, Veraset İntikal Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Özel Tüketim Vergisi Kanunu açısından mirasçıların hakları, ödevleri ve tabi oldukları diğer yükümlülüklere ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

ÖLÜM HALİNDE MİRASÇILARIN YAPMASI GEREKEN İŞLEMLER

Mirasçıların miras paylarını gösteren ve veraset ve intikal vergisi beyannamesine eklenmesi gereken mirasçılık belgesi (veraset ilamı), sulh hukuk mahkemesinden veya noterlerden alınır.

Ölenden intikal eden mal varlığı için tarha yetkili vergi dairesine veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilir.

Mirasçıların mükellefiyetiyle ilgili ve özellik arz eden diğer işlemleri yerine getirilir.

BİRİNCİ BÖLÜM

VERASET YOLUYLA VEYA İVAZSIZ SURETLE İNTİKALİN VERGİLENDİRİLMESİ

1- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN KONUSU

Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle ivazsız (karşılıksız) bir şekilde bir şahıstan diğer şahsa intikali veraset ve intikal vergisinin konusuna girer.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahısların yabancı memleketlerde aynı yollardan mal edinmeleri de veraset ve intikal vergisine tabidir. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki kişilerin Türkiye sınırları dışında bulunan mallarının, veraset yoluyla veya ivazsız bir şekilde Türkiye’de ikametgahı olmayan yabancı şahıslara intikali bu verginin konusuna girmez, Türkiye’de ikamet eden yabancı bir şahsa intikali ise veraset ve intikal vergisinin konusuna girer.

Öte yandan, Türkiye sınırları içinde bulunan malların ivazsız (karşılıksız) intikali, uyruğuna bakılmaksızın vergileme kapsamına alınmıştır. Örneğin, yabancı bir şahıstan yine yabancı bir şahsa Türkiye’de bulunan malın ivazsız intikali (karşılıksız) veraset ve intikal vergisine tabidir.

2- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDE VERGİYİ DOĞURAN OLAY

Veraset ve intikal vergisi uygulamasında vergiyi doğuran olay, 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 2 nci maddesinde tanımı yapılan malların yukarıda belirtilen kişilere veraset yoluyla veya her ne şekilde olursa olsun ivazsız bir suretle intikal etmesidir.

Buna göre, vergiyi doğuran olay;

• Bir kişinin ölümü,

• Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre hukuken ölümüne karar verilmesi (gaiplik) veya,

• Bir kişiye hayatta iken yapılan bağışlamalar

ile meydana gelmektedir.

Bir kimsenin ölümü üzerine mirası (malları, hakları ve borçları), Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre mirasçılarına geçer. Mirasçılık ya kanuna ya da murisin iradesine dayanır. Kanuna dayanan mirasçılığa “kanuni mirasçılık”, murisin iradesine dayanan mirasçılığa da “mansup mirasçılık” denir.

Gaiplik, bir kimsenin ölüm tehlikesi içinde iken kaybolması veya yakınlarının bilgisi dışında uzun bir süre yok olması ve kendisinden haber alınamaması nedeniyle ölmüş olabileceği kanısıyla, yakınlarının başvurusu üzerine mahkeme tarafından öldüğüne karar verilmesidir.

Kanuni mirasçı olarak kişilerin gaiplik kararı almak üzere mahkemeye başvuruda bulunabilmeleri için olay tarihinden itibaren; ölüm tehlikesi içinde iken kaybolma halinde en az 1, uzun zamandır haber almamama halinde ise en az 5 yıl geçmiş olması gerekmektedir.

Gaiplik kararı, gaipliğine karar verilenin öldüğü sanısına dayanmaktadır. Türk Medeni Kanununun 32-35 inci maddeleri gereğince gaiplik kararı verildiği takdirde, mirasçılar aynen gaibin ölümü gerçekleşmiş gibi mirasçı olurlar.

Ancak gaiplik kararından sonra mirasçılar, tereke mallan kendilerine teslim edilmeden önce bu malları ileride ortaya çıkması halinde hem gaibin kendisine hem de diğer hak sahiplerine iade edeceklerine dair teminat vermek zorundadırlar. Türk Medeni Kanunun 584 üncü maddesine göre bu teminatın süresi, gaiplik kararı ölüm tehlikesi içinde iken kaybolan birisi için verilmiş ise 5, kendisinden uzun bir süre haber alınamayan birisi için verilmiş ise 15 yıldır.

İvazsız bir şekilde intikal eden gayrimenkul ve hakların tesliminde tapuya tescil ile menkul mallar açısından ise fiziki (hukuken iktisap) tasarrufun geçmesi ile meydana gelir.

3- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN MÜKELLEFİ

Veraset ve intikal vergisinin mükellefi, veraset yoluyla veya ivazsız (karşılıksız) bir suretle mal intikal eden gerçek ve tüzel kişilerdir.

Gerçek kişiler insanlardır. Türk Medeni Kanununun 28 inci maddesine göre, kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.

Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder.

Tüzel kişiler ise birden çok gerçek kişinin belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için emek ve sermayelerini birleştirmeleri ile oluşan ortaklıklardır. Tüzel kişilerin ancak ölüme bağlı tasarruflarla mirasçı olabilecekleri tabiidir.

Ayrıca, 5602 sayılı Kanunda tanımlanan şans oyunları ile gerçek ve tüzel kişilerce düzenlenen yarışma ve çekilişlerde kazananlara ödenen ikramiyeler üzerinden kesilen vergilerin sorumlu durumunda olan kişi veya kurumlarca beyan edilmesi gerekmektedir.

Veraset ve intikal vergisinde mükellefiyet; beyanname verildiği takdirde, beyannamede gösterilen mallar için beyannamenin verildiği tarihte, verilen beyannamede gösterilmeyen mallar ile beyanname verilmeyen hallerde intikal eden malların idarece tespit olunduğu tarihte, terekenin yazımı, defter tutma veya resmi tasfiye hallerinde mahkemece bu işlemlerin tamamlandığı

tarihte başlar.

4- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDE MUAFİYETLER

Veraset ve İntikal Vergisi Kanununda muafiyet üç ana başlık altında toplanabilir:

• Kamusal muafiyetler

• Kamu yararı amacı güden teşekküllere sağlanan muafiyetler

• Diplomatik muafiyetler

Bu kapsamda;

• Kamu kuruluşları, emekli ve yardım sandıkları, sosyal sigorta kurumları, kamuya yararlı sayılan dernekler, siyasi partiler ve bunlara ait olan veya bunların aralarında kurdukları kuruluşlardan kurumlar vergisine tabi olmayanlar,

• Yukarıda sayılanların dışında kalan tüzel kişilere ait olup kamu yararı için; ilim, araştırma, kültür, sanat, sağlık, eğitim, din, hayır, imar, spor gibi alanlarda faaliyette bulunmak amacıyla kurulan kuruluşlar,

• Yabancı devletlerin Türkiye’de bulunan elçi, maslahatgüzar ve konsolosları (fahri konsoloslar hariç) ile elçilik ve konsolosluklara mensup olan ve o devletin uyruğunda bulunan memurları ve Türkiye’de resmi bir göreve memur edilenler ve bu sayılanların aile bireyleri,

veraset ve intikal vergisinden muaftır.

5- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDE İSTİSNALAR

Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinde yer alan istisnalar aşağıda belirtilmiştir:

-Veraset yoluyla intikal eden ev eşyası ile murise ait kişisel eşyalar ve aile hatırası olarak korunan tablo, kılıç, madalya gibi eşyalar,

-Veraset yoluyla intikal eden malların, evlatlıklar da dâhil olmak üzere çocuklar ve eşten her birine düşen miras paylarının (2018 yılı için) 202.154 TL’si, eşin yalnız başına mirasçı olması halinde ise kendisine isabet eden miras payının (2018 yılı için) 404.556 TL’si,

-Örf ve âdete göre verilmesi gelenek olmuş hediye, cihaz, yüzgörümlüğü ve drahomalar (gayrimenkuller hariç),

-Bütün sadakalar,

-İvazsız suretle intikallerin (2018 yılı için) 4.656 TL’si,

-Para ve mal üzerine düzenlenen yarışma ve çekilişler ile 5602 sayılı Şans Oyunları Hasılatından Alınan Vergi, Fon ve Payların Düzenlenmesi Hakkında Kanunda tanımlanan şans oyunlarında kazanılan ikramiyelerin (2018 yılı için) 4.656 TL’si,

-Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinin (a) ve (b) bentleri kapsamına giren kişilerin statüleri gereğince amaçları doğrultusunda usulüne uygun olarak yaptıkları yardımlar,

-Kamu idare ve müesseseleri ile 3569 sayılı Bankalar ve Devlet Müesseseleri Memurları Aylıklarının Tevhit ve Teadülü Hakkındaki Kanun’a tabi müesseseler ve kamu menfaatine yararlı derneklerden ve emekli ve yardım sandıklarından veya bu mahiyetteki kurumlardan;

• Dul ve yetimlere bağlanan aylıklar ile bu aylıklar dışında verilen emekli ikramiyeleri,

• Dul ve yetimlere verilen evlenme ikramiyeleri,

• Hizmet sürelerini doldurmamış bulunanların dul ve yetimlerine aylık yerine toptan yapılan ödemeler,

• Harp malulleri ile şehit yetimlerine tekel beyiyelerinden ödenen paralar,

-Savaşta veya görev gereği çıkan çatışmalarda, manevra ve eğitimlerde veya bunlarda aldığı yaralar sonucunda ölen subay, astsubay ve erlerin (jandarmalar dahil) ve yine görev sırasında ölen güvenlik mensuplarının çocukları ile eşlerine ve anne-babalarına intikal eden bütün malların değerleri toplamından, veraset yoluyla intikallerde eş ve çocuklara tanınan istisna tutarının bir katı,

-Borçlar Kanununun 242 nci (11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 292 nci maddesi) maddesine göre rücu koşulu ile yapılan bağışlarda, bağışlananın bağışlayandan önce ölümü halinde, bağışlayana rücu eden bağışlanmış mallar,

-Sağlar arasında ivazsız suretle meydana gelen intikaller hariç olmak üzere kuru mülkiyet halinde intikal eden mallar (kuru mülkiyet halinde kaldığı sürece),

-Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara kuruluşu için veya kurulduktan sonra tahsis olunan mallar,
-Plaka sınırlaması uygulanan illerde, Bakanlar Kurulu Kararı ile yetkili kılınan trafik komisyonlarınca ticari plaka satışından elde edilen paralardan ticari plaka sahiplerine dağıtılan paralar,

-2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki tescilli taşınmaz kültür varlıklarının veraset ve intikal yoluyla devir ve iktisabına ilişkin işlemler,

-Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idareler bütçelerinden kamu iktisadi teşebbüslerine yapılacak iktisadi transferler ve yardımlar, -28/03/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve yatırım

Sistemi Kanunu kapsamında bireysel emeklilik hesabına yapılan Devlet katkılarının hak kazanılan kısımları.

6- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ BEYANNAMESİNİN VERİLMESİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Verginin matrahı, intikal eden malların Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre bulunan değerlerinden, Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 12 nci maddesinde yazılı borç ve masrafların indirilmesinden sonra kalan miktardır. Kendilerine veraset yoluyla veya ivazsız surette mal intikal eden mükellefler, ilk tarhiyatta nazara alınmak üzere bu malları Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinde belirtilen değerleme ölçülerine göre değerleyeceklerdir. Bu Kanunda değerleme ölçüsü belirtilmeyen malların ise Vergi Usul Kanununun servetleri değerleme ile ilgili 3 üncü bölümündeki esaslara göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

a) Gayrimenkullerin Beyanı

1.1.1983 tarihinden önce veraset yolu ile veya ivazsız bir şekilde intikal eden gayrimenkullerin ticari işletmeye dâhil olsun veya olmasın rayiç (gayrimenkulün değerleme günündeki alım satım değeridir) bedelle, 1.1.1983 tarihinden sonra veraset yolu ile veya ivazsız bir şekilde intikal eden gayrimenkullerin ise ticari işletmeye dâhil olsun veya olmasın ölümün veya ivazsız intikalin meydana geldiği yıla ait emlak vergisine esas olan değerle beyan edilmesi gerekmektedir.

b) Ticari Sermayenin Beyanı

Bilanço esasına göre defter tutanlarda ölüm tarihine takaddüm eden takvim yılı bilançosuna göre bulunacak öz sermaye, ticari sermaye olarak dikkate alınacaktır. Ancak mükellefler isterlerse ölüm günü itibariyle çıkaracakları bilançoyu esas alarak öz sermayelerini tespit edip beyan edebileceklerdir.

İşletme hesabı esasına göre defter tutanlar ile basit usulde vergilendirilenler ise ticari sermaye olarak murisin ölüm tarihindeki ticari varlığını beyan edeceklerdir.

c) Menkul Mallar ve Gemilerin Beyanı
Mükellefler, menkul mallar ve gemileri rayiç bedelleri ile beyan edeceklerdir. Rayiç bedel, normal alım satım değeridir. Bu nedenle, mirasa dâhil menkul mallar ve gemilerin ölüm tarihindeki normal alım satım değerleri ile beyan edilmesi gerekir.

d) Esham (Hisse Senetlerinin) Beyanı

Ticari sermayeye dâhil olsun veya olmasın hisse senetleri, borsada kayıtlı ise ölüm tarihinden önceki son üç yıl içinde borsada gördüğü en son işlem değeri ile değerlenmektedir.

Bu nedenle, veraset ve intikal vergisi mükellefleri, kendilerine veraset yolu ile intikal eden veya ivazsız suretle edindikleri hisse senetlerini, bunlar borsaya kayıtlı ise ölüm tarihinden önceki son üç yıl içinde gördüğü son işlem değerini; borsada kayıtlı olmakla birlikte son üç yıl içinde işlem görmemişse veya borsada kayıtlı değilse, üzerinde yazılı değerlerini beyan edeceklerdir.

e) Tahvilatın (Borç Senetlerinin) Beyanı

Borç senetleri, Vergi Usul Kanununun 266 ncı maddesine göre itibari değerle değerlenmektedir. Buna göre, mükellefler borç senetlerini üzerinde yazılı olan değerlerini beyan edeceklerdir.

f) Yabancı Paraların Beyanı

Yabancı paralar, veraset ve intikal vergisi beyannamesinde borsa rayici ile beyan edilecektir. Ancak, borsa rayici yoksa Hazine ve Maliye Bakanlığınca tespit olunacak kura göre değerlendirilerek beyan edilecektir.

g) Hakların Beyanı

Tescile tabi bilumum hakların değeri, tesisleri sırasında tapu siciline kaydedilen değeri esas alınarak beyan edilecektir. Tapu sicilinde bedeli gösterilmeyen haklarla, bunlar dışındaki bilumum hakların değerlendirilmesi mükellefler tarafından yapılmayacak ve bu haklar ilk tarhiyatta nazara alınmayacaktır.

7- VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN BEYANI

Veraset ve intikal vergisinde;

– Türkiye sınırları içinde bulunan malların,

– T.C. uyruğundaki kişilere ait malların,

veraset yoluyla veya her ne şekilde olursa olsun ivazsız (hibe yoluyla veya karşılıksız herhangi bir tarzda) suretle bir kişiden diğer kişiye intikali veraset ve intikal vergisine tabi olup bu intikaller nedeniyle beyanname verilir. Beyannameyi kendisine mal intikal eden gerçek veya tüzel kişiler verir.

Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan kişiler, yurt dışında veraset yoluyla veya hibe yahut karşılıksız herhangi bir tarzda mal edinmeleri halinde de beyanname vermek zorundadırlar.

T.C. Uyruğunda bulunan bir şahsın Türkiye hudutları dışında bulunan malını veraset yoluyla ve sair suretle iktisap eden ve ikametgâhı Türkiye’de olmayan yabancı şahıslar, veraset ve intikal vergisine tabi olmadıklarından beyanname vermezler.

Veraset ve intikal vergisi beyannameleri mirasçılar tarafından imzalanmak suretiyle verilebileceği gibi mirasçıların vekili tarafından imzalanmak suretiyle de verilebilir.

Veraset yoluyla intikallerde beyanname her bir mirasçı tarafından ayrı ayrı verileceği gibi müştereken verilmesi de mümkündür. Beyannamenin müştereken verilmesi halinde, beyannamenin her mükellef tarafından ayrı ayrı imzalanmış olması gerekir.

Veraset yoluyla intikal eden mal, istisna haddinin altında kalsa dahi beyanname verilmesi gerekmektedir.

Muristen mirasçılara veraset yoluyla hiçbir mal intikal etmediği takdirde durumun bir dilekçe ile ilgili vergi dairesine bildirilmesi halinde veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilmesi söz konusu değildir.

Rehber İçin Tıklayınız

18 yaşından önce sigortalı olunan tarih, emeklilik için gerekli yaş ve prim gün sayısının belirlenmesinde önemli. Bu açıdan 18 yaşından önce sigortalı olmak daha erken yaşta emekli olmayı sağlayabiliyor.

Bir kişinin ne zaman emekli olacağı üç şeye bağlıdır. İlki hayati önemde olan sigorta giriş tarihi. Bu yüzden pek çok kişinin çocuklarını bir an önce sigortalatmak telaşında olduğunu biliyoruz. Çünkü sosyal güvenlik alanında iki kez ciddi değişiklikler oldu ve emeklilik yaşları yükseltildi. Örneğin 1 Mayıs 2008’den sonra ilk kez sigortalı olan ve 7.200 gün prim ödeme gün sayısını 2036 yılında dolduran bir kadın sigortalı, 59 yaşında emekli olabilecekken 7.200 prim gününü 1 Ocak 2048’den sonra dolduracak bir kadın sigortalı 65 yaşında emekli olabilecek.

BORÇLANMA AVANTAJI

Emeklilik için gerekli ikinci şart prim ödeme gün sayısıdır. İlk kez sigortalı olunan tarihe göre belirlenen koşullara tabi olarak prim ödeme gün sayısı ve yaş doldurulduğunda emekli olunabilir. İlk kez sigortalı olduktan sonra emeklilik için gerekli prim ödeme gün sayısını dolduramayan kadın sigortalıların doğum, erkek sigortalıların ise askerlik borçlanması yapması gerekebiliyor.

1 MAYIS 2008 KRİTİK TARİH

Emeklilik için gerekli son şart ise yaş. 1 Mayıs 2008’den sonra ilk kez sigortalı olan ve 7.200 gün prim ödeme şartını 1 Ocak 2048’ten sonra dolduracak bütün sigortalılar 65 yaşlarını doldurduklarında emekli olabilecekler. Bu kişiler sigortalılık süresi ve prim gün sayılarını doldursalar bile yaşı bekleyecekler.

Yaş ve prim gün sayısının belirlenmesinde önemli

Şu anki mevzuat uyarınca 18 yaş öncesi sigortalı olarak gösterilenlerin giriş tarihi 18 yaşa girdikleri gün olarak belirleniyor. Dolayısıyla süre bakımından sağlayacağı bir avantaj yok. Ancak 18 yaşından önce sigortalı olunan tarih, emeklilik için gerekli yaş ve prim ödeme gün sayısının belirlenmesinde önemli. Bu açıdan 18 yaşından önce sigortalı olmak daha erken yaşta emekli olabilmeyi sağlayabiliyor. Örneğin 1 Ocak 1990 doğumlu bir kişinin 1 Ocak 2008’de sigortalı olması halinde 1 Ocak 2008’e kadar geçen süre, bu kişinin prim ödeme gün sayısına ekleniyor.

Yüksek bildirim maaşı da artırır

4/A’LI yani SSK’lı ve 4/b’li yani Bağ-Kur’lu bir kişinin emekli maaşı aylık bağlama oranıyla ortalama aylık kazanç tutarının çarpılmasıyla hesaplanır. Sigortalı SGK’ya ne kadar yüksek ücretle bildirilirse, emekli maaşı da o kadar yüksek olur. 1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olup, bu tarihten sonra emekli aylığı talebinde bulunan kişilere emekli aylığı bağlanırken bu kişilerin son yedi yıldaki çalışmalarına bakılıyor.

Son 1.260 güne dikkat!

İki sigortalılık statüsünde geçirilen süreler 1.260 gün ise, kişinin emekli olacağı statü tarih olarak son sigortalılık türü olarak belirleniyor. Kişi önce SSK’lı sonra Bağ–Kur’lu olmuşsa ve her ikisinde de 1.260 gün geçirmişse Bağ–Kur’lu olarak emekli olacaktır. Okan Güray Bülbül

https://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/18-yas-oncesi-sigortali-olana-erken-emeklilik-firsati/haber-785874

32 Sayılı Kararda yapılan değişiklik ile sözleşmelerin bir kısmının döviz veya dövize endeksli olarak yapılması kısıtlanmış idi. Ancak, özelikle yabancı ortaklı şirketler için bu döviz yasağı Tebliğ düzenlemesi sonrası oldukça daraltılmış oldu. Özellikle Tebliğin 16’ncı bendi bu yasakları oldukça daralttı.

Tebliğin 16’ncı bendine göre, dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye’de bulunan; şube, temsilcilik, ofis, irtibat bürosu, doğrudan veya dolaylı olarak yüzde elli ve üzerinde pay sahipliklerinin bulunduğu şirketler ile serbest bölgedeki faaliyetleri kapsamında serbest bölgelerdeki şirketlerin taraf olduğu iş ve hizmet sözleşmelerinde, sözleşme bedelinin ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkündür.

Tebliğin bu hükmü uyarınca;

a- Dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye’de bulunan;

-Şubeleri, temsilcilikleri, ofisleri, irtibat büroları vasıtasıyla,

-Doğrudan veya dolaylı olarak % 50 ve üzeri pay sahibi oldukları şirketleri vasıtasıyla,

b-Serbest bölgedeki faaliyetleri kapsamında, serbest bölgedeki şirketlerinin

taraf oldukları,

- İş sözleşmeleri ve

- Hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan,

Sözleşme bedeli ile sözleşmede belirtilen veya öngörülen diğer ödemeleri, döviz cinsinden ya da dövize endeksli olarak düzenleyebileceklerdir. İş sözleşmesi ve hizmet sözleşmesinin ne anlama geldiğini özellikle hukukçular tartışmaktalar ama kanaatimiz iş sözleşmesi ve hizmet sözleşmesini dar anlamda değil daha geniş anlamda yorumlamak gerektiği yönündedir. Özellikle hizmet sözleşmesini KDV Kanununda yer alan hizmet tanımı kapsamında algılamak bu yasağın ruhuna daha uygun olacaktır.

Diğer yandan dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye’de bulunan; şubeleri, temsilcilikleri, ofisleri, irtibat büroları ya da doğrudan veya dolaylı olarak % 50 ve üzeri pay sahibi oldukları şirketleri vasıtasıyla yapacakları menkul mal alım satımında da sözleşmeler döviz veya dövize endeksli olarak düzenlenebilecektir.

Ancak dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye’de bulunan; şubeleri, temsilcilikleri, ofisleri, irtibat büroları ya da doğrudan veya dolaylı olarak % 50 ve üzeri pay sahibi oldukları şirketleri vasıtasıyla yapacakları;

- gayrimenkul satış ve kiralama sözleşmeleri ile

-iş makineleri dâhil taşıt satış ve kiralama sözleşmelerinde

sözleşme bedelini ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerini döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştıramazlar.

Diğer yandan, Tebliğin 20’nci bendine göre, Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışındaki; şube, temsilcilik, ofis, irtibat bürosu, işlettiği veya yönettiği fonlar, yüzde elli ve üzerinde pay sahipliklerinin bulunduğu şirketler ile doğrudan ya da dolaylı olarak sahipliklerinde bulunan şirketler Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın 4 üncü maddesinin (g) bendi uygulaması kapsamında Türkiye’de yerleşik olarak değerlendirilir.

Buna göre bu kişiler döviz cinsinden veya dövize endeksli sözleşmeye taraf olamayacaklardır. Bunların Türkiye’de yerleşik olanlardan herhangi bir farkı bulunmayacaktır. Ekrem Öncü

http://m.borsagundem.com/yazarlar/yabanci-ortakli-sirketler-ve-doviz-cinsinden-olan-islemler-yazisi/1353781

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • KDV İadelerinde Yeni Düzenlemeler KDV (Katma Değer Vergisi), Türkiye'de işletmelerin alışveriş yaptıkları mal ve…
  • E-Defterlerin Yüklenmeme - Yanlış Kayıt Riskleri (Mücbir Sebepler Hariç) 2025 Hesap Döneminden İtibaren Bilanço Esasına Tabi Mükellefler E Defter…
  • E-Fatura Yerine E-Arşiv/ Kağıt Fatura Düzenlenmiş Olması Hali * Fatura İçeriği Mal Teslimi/ Hizmet İfasının Yapılmadığı Anlamına Gelmez…
Top