Mehmet Özdoğru
Yargıtay'dan Binlerce Çalışanı İlgilendiren Gelir Vergisi İndirimi Kararı
Çeşitli sektörlerde, teşvik amacıyla ücretlerde gelir vergisi indirimi yapılıyor. Vergi indiriminin çalışana yansıtılması konusunda işçi ile işveren arasında çok sık anlaşmazlık yaşanıyor. Yargıtay, ücretten yapılan gelir vergisi indiriminin her durumda çalışana yansıtılması gerektiğine hükmetti.
Çeşitli sektörlerde, teşvik amacıyla ücretlerde gelir vergisi indirimi yapılıyor. Vergi indiriminin çalışana yansıtılması konusunda işçi ile işveren arasında çok sık anlaşmazlık yaşanıyor. Özellikle net ücret üzerinden iş sözleşmesi yapılması durumunda işveren vergi indirimini işçiye ödemiyor. Yargıtay, indirim konusu yapılan verginin işverenin mi işçinin mi hakkı olduğu konusundaki tartışmaya noktayı koydu. Yargıtay, ücretten yapılan gelir vergisi indiriminin her durumda çalışana yansıtılması gerektiğine hükmetti.
İŞVEREN ÜCRETTEN ALINAN GELİR VERGİSİNDE ARACI
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2015/6509 esas ve 2018/486 sayılı kararında konuya açıklık getirdi. Kararda, Vergi Usul Kanunu uyarınca işverenin “vergi sorumlusu” sıfatını taşıdığı, işçiye ödeyeceği ücretten gelir vergisini kesip devlete ödemekle görevli olduğu belirtildi. Devlet ile ücretli işçi arasındaki ilişkide işverenin rolünün, işçiye ait ücretten kesilen verginin devlete aktarılmasında aracılıktan ibaret olduğu vurgulandı. Bu ilişkide işçinin gelir vergisi mükellefi, işverenin ise bu verginin beyanı ve tahsili ile görevli vergi sorumlusu olduğu kaydedildi.
İŞVERENİN VERGİDE HİÇBİR HAK SAHİPLİĞİ YOK
Kararda, bu ilişki çerçevesinde işverenin işçiden kesilen gelir vergisi üzerinde hiçbir hak sahipliği bulunmadığı, sadece kesilen tutarı doğru biçimde beyan ve vergi dairesi veznesine intikal ettirmekle yükümlü olduğuna dikkat çekildi.
“MALİYE TEBLİĞİNE RAĞMEN İŞÇİNİN HAKKI”
Yargıtay kararına konu dava serbest bölgede çalışan bir işçi tarafından açıldı. Serbest bölgelerde üretilen malın yüzde 85’inin yurt dışına satılması halinde, çalışanların ücretlerinden gelir vergisi alınmıyor. İşten atılan işçi, vergi indirimlerinin de geriye dönük ödenmesini talep etti. İşveren, Maliye Bakanlığı’nın konuyla ilgili 1 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tebliği’nde, vergi İndiriminin işverene ödenmesinin öngörüldüğünü savundu.
Yargıtay kararında ise 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nda dahi işçiden kesilen gelir vergisinin işverene aktarılacağı düzenlenmemişken, idari yazı ve işlemlerle böyle bir sonuca ulaşılmasının mümkün olmadığı belirtildi.
NET ÜCRETTEN ANLAŞMA YAPILMASI DURUMU DEĞİŞTİRMİYOR
İşçi ve işverenin net ücret üzerinden anlaşma yapmış olmasının durumu değiştirmeyeceği kaydedilen kararda, indirilen verginin işçiye ödenmesi gerektiği ifade edildi. Kararda, “Ücretten kesilecek verginin mükellefi işçi olup, kanundaki koşulların gerçekleşmesi halinde muafiyetten yararlanacak olan da işçidir” denildi.
BU KARAR KİMLERİ İLGİLENDİRİYOR?
Yargıtay’ın kararı, serbest bölgelerde çalışanların yanı sıra, hasılatın yüzde 85’inin yurt dışından veya yabancılardan sağlandığı şu sektörlerde çalışanları ilgilendiriyor:
“Mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi, Maliye Bakanlığı’nca belirlenen mesleki eğitim alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri, yabancılara yönelik hizmet veren eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren işletmeler.”
Bu sektörlerde çalışan kişilerin asgari ücrete kadar olan ücretlerinde yüzde 15 oranında vergi indirimi sağlanıyor.
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’a göre kurulan korumalı işyerlerinde istihdam edilen zihinsel veya ruhsal engelli çalışanlar için yapılan ücret ödemelerinin yıllık brüt tutarının yüzde 100’ü, her işçi için beş yıl süreyle vergiden indiriliyor.
5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun uyarınca istihdam edilen AR-GE, tasarım ve destek personelinin ücretlerine vergi indirimi yapılıyor. İndirim, doktoralılar ile temel bilimlerde yüksek lisans yapanlarda ücretin yüzde 95’i, yüksek lisanslı olanlar ile temel bilimler alanlarından birinde lisans derecesine sahip olanlarda yüzde 90’ı, diğerlerinde yüzde 80’i oranında uygulanıyor. KAYNAK: HABERTÜRK
Takdir Komisyonu Kararları Ve Vergi İncelemesi İlişkisi
Vergi inceleme elemanlarınca, vergi incelemesi sonuçlandırılmadan zamanaşımının bitmesine çok az zaman kala matrah takdiri için takdir komisyonuna dosyaların sevk edildiği sıklıkla yaşanmaktadır. Vergi hukukunda zamanaşımı genelde 5 yıldır.(1) Zamanaşımı tarh zamanaşımı ve tahsilat zamanaşımı olmak üzere 2'ye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki tarh zamanaşımıdır. Tarh zamanaşımı ise vergi alacağının miktar olarak hesaplanması ile ilgili olup, bu konuda idare tarafından tarhiyat işlemlerinin mutlak surette 5 yıl içerisinde tamamlanması zorunludur. Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden takvim yılından başlayarak 5 yıl içerisinde mükellefe veya ceza sorumlusuna tarh ve tebliğ edilmeyen vergi ve cezalar zamanaşımına uğrar.(2)
Tarh ve tahakkuk etmiş vergilerin tahsil aşamasına geçilmesi ile beraber kesinleşen bir vergi alacağının vadelerinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içerisinde tahsil edilmemesi durumunda zamanaşımına uğrar. İşte biz bu zamanaşımına tahsil zamanaşımı diyoruz.
Henüz vadesi gelmemiş vergilerin vade tarihinde, süresi geçmiş olanların tahakkuklarını takip eden bir ay içinde ödenmesi gerekir. İşte, bu süreler içinde ödeme yapılmadığında vadeyi takip eden yılın başından başlamak üzere 5 yıl içinde idarenin vergiyi tahsil etmesi veya tahsil etmek için harekete geçmesi gerekir. Aksi takdirde idarenin vergi alacağı zamanaşımına uğrar.
Bilindiği üzere, matrah takdir yetkisine sahip inceleme elemanı, takdir yetkisinden imtina ederek, matrah takdiri için takdir komisyonuna başvuruda bulunması hukuki değildir. Zira, vergi uygulamasında bazı hallerde matrah takdiri ve tayini takdir ve tespit komisyonları tarafından yapılmaktadır. Bu komisyonların kuruluşu ve çalışma esaslarına ilişkin düzenlemeler 213 sayılı VUK md. 72-92 maddelerinde yer almaktadır. VUK'nun 73. maddesine göre takdir komisyonlarının seçimle gelen üyeleri, tüccarlar için ticaret odalarınca, diğer sanat ve meslek erbabı için mesleki teşekküllerce kendi üyeleri arasında veya haricen seçilir. Ticaret odası ve mesleki teşekkülü olmayan yerlerde seçim belediyece yapılır. Takdir komisyonları yetkili makamlardan istenen matrah takdirlerini yapmak ve vergi kanunlarında yazılı fiyat , kıymet vb. hususları takdir etmekle görevlidir. Komisyonlar bu görevini yaparken ortada takdir nedeni olup olmadığını araştırmak zorundadır. Takdir nedeni yoksa vergi dairesine dosyayı iade etme hakları vardır. Komisyonlar, bu görevlerini yaparken 213 sayılı VUK'nun vergi incelemesi yetkisine sahiptirler. VUK 76. madde hükmüne göre takdir olunan matrah mükellefin beyanından düşük olamaz. Takdir komisyonları matrah takdiri sırasında 213 sayılı VUK md.31,74 hükümlerine göre mükellefin defter, kayıt ve belgelerini incelemek zorundadır.(3)Neticede, verilecek takdir komisyonu kararından kararın gerekçesi, dayanakları vs. hususlar mutlak surette kararda yer almak zorundadır.(4)
Vergi incelemesi sonucu saptanan resen takdir nedenine göre matrahın takdir komisyonuna gönderilmesinin zamanaşımını durdurup durdurmayacağı tartışmalıdır. Biz vergi incelemesi ve takdir komisyonuna sevk işlemlerinin birlikte yapılamayacağı görüşündeyiz. VUK'nun 30. maddesinde "inceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır" hükmü vardır. Bu hükme göre inceleme elemanının takdir komisyonu yerine matrah takdir etme yetkisi vardır. Dolayısıyla matrah takdiri için, bu takdir yetkisinin kullanılmaması ve takdir komisyonuna başvurulmasının yasal dayanağı yoktur.
Diğer yandan, beyannamenin verilmemesi gibi bazı takdir nedenleri dışındaki takdir nedenleri vergi incelemesi ile saptanabilir. Vergi incelemesini hemen başında örneğin defterin tasdik edilmemesi gibi bir takdir nedeni saptanmamışsa, matrahın takdir komisyonuna gönderilmesi için vergi dairesine yazı yazılması ve zamanaşımı dolduktan sonra incelemenin tamamlanıp inceleme raporuna bağlanması ve bu inceleme raporuna göre takdir komisyonunun matrah takdir etmesi böylece zamanaşımının uzatılması mümkün değildir. Bu durumda incelemeye başlamanın zamanaşımını durduğu anlamında bir uygulama yaratılmış olur. Oysa VUK'nın 114. maddesinde ancak takdir komisyonuna başvurma işleminin zamanaşımını durduracağı hükme bağlanmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle zamanaşımını durdurmanın, dolayısıyla uzatmanın yasal dayanağı olamaz.(5)
Vergi uygulamalarımızda vergi inceleme elemanları zamanaşımının bitmesine birkaç ay kala dosyayı zamanaşımına uğratmamak adına takdir komisyonuna matrah takdiri için sevk etmektedirler.(6)
Ancak uygulamada, hukuka aykırı bir şekilde, inceleme elemanları tarafından incelenmesine başlanmış veya incelemesi devam eden mükelleflerin beyanları, sırf zamanaşımını durdurmak için, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmektedir. Bu durum tamamıyla hukuka aykırı olup, bu usul dairesinde yapılan tarhiyat işlemleri yasal dayanaktan mahrum kalacaktır.
Tarh zamanaşımı süresi içerisinde tamamlanamayan vergi incelemeleri sebebiyle tarh zamanaşımının sınırlamasından kurtulmak için takdire sevkin bir çözüm olarak uygulanmasının ortaya çıkaracağı hukuki sorunlar-problemler gelecek dönemde sıkça karşımıza gelebilecektir. Takdir komisyonlarının çalışmaları ile ilgili sorunları gidermek yerine takdir süreci ile vergi inceleme süreçlerinin birlikte paralel çalışması biçiminde cereyan eden uygulama sorunları giderek ağırlaştırmaktadır. Takdir komisyonun matrah takdiri sürecindeki hukuki eksikliklerin tamamlanması ile zamanaşımı süresinin dolması durumunda inceleme elemanı tarafından vergi mükellefinin defter ve belgelerini geri iade edilmesi ve inceleme raporu tanzim edilmeden incelemenin sonuçlandığı hakkında mükellefe bilgi verilmesine yönelik bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu artık zorunlu hale gelmiştir. Çünkü, Gelir İdaresinin yayınlamış olduğu yeni mükellef hakları bildirgesinde bu konularda önemli açıklamalar bulunmaktadır. Ayrıca yeni vergi inceleme yönetmeliğinde bu yönde yeni hükümler getirilmiştir.(7)
Takdir komisyonlarının görevi matrah takdiri yapmaktır. Takdir komisyonu resen tarh usulüne göre bir vergi tarh edebilmesi için ortada bir vergi inceleme raporu olsa bile VUK 30. md hükmüne göre, vergiye tabi matrahın mutlaka takdir komisyonu kanalıyla takdir ve tespit edilmesi gerekmektedir.
VUK'nun 30. maddesinin 1. fıkrasında yapılan düzenleme ile; vergi inceleme elemanlarınca düzenlenen raporlar üzerine, resen vergi tarhı için takdir komisyonlarından karar alma mecburiyeti kaldırılmış ve raporda belirlenen matrah üzerinden vergi dairesince vergi tarhına olanak sağlanmıştır.(8)
Bu nedenle, bundan böyle yetkililerce düzenlenecek olan vergi inceleme raporları üzerine yapılacak resen vergi tarhiyatı dolayısıyla artık takdir komisyonlarından karar alınması gereği yoktur. Sadece takdir komisyonları faaliyetlerine devam etmekte olduğundan, inceleme raporları dışındaki takdir işlemleri için her halükarda takdir komisyonlarına başvurulacağı hususu gözden uzak tutulmamalıdır. Bunların dışında inceleme elemanlarının tarhiyata dayanak teşkil edecek miktarı, tanzim edecekleri inceleme raporunda mutlaka belirtmeleri gerekmektedir.(9)
Bilindiği üzere, tarhiyat yetkisi tamamıyla vergi dairesine aittir.(10) Takdir komisyonu ve/veya inceleme elemanının tarhiyat yetkisi değil, vergi matrahı takdir yetkisi bulunmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere tarhiyat yapma yetkisi sadece ve sadece vergi dairesine aittir. Re'sen vergi matrahı takdir yetkisi bulunan inceleme elemanının bizzat kendisi gibi vergi matrahı takdir yetkisi bulunan takdir komisyonuna yetkisini devretmesi tamamen hukuka aykırıdır. Böyle bir işlem, takdirin takdiri anlamına gelir ki; bu hukuken mümkün değildir. Zira, hukukta takdirin, takdiri olmaz.(11)
Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 114 üncü maddesinde, zamanaşımını durdurmak için takdir komisyonuna başvurulması yetkisi münhasıran vergi dairesine verilmiştir. İnceleme elemanının nezdinde vergi incelemesine başlanmış bir mükellefin vergi matrahının takdiri için takdir komisyonuna başvurması hem hukuken hem de kanunen mümkün değildir.
Dolayısıyla, nezdinde vergi incelemesi devam eden mükellefin beyanının re'sen vergi matrahı takdiri için, sırf zamanaşımını kesmek amacıyla, mücerret takdire sevk işlemi 213 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinde belirtilen zamanaşımı süresini durdurmaz; 5 yıllık süre geçirildikten sonra... zamanaşımına uğramış bulunan hesap dönemleri için hukuken tarhiyat işlemi yapılamaz. Öte yandan, sadece zamanaşımını durdurmak için inceleme elemanınca önce dosyanın takdir komisyonuna sevk edilmesinin istenilmesi, zamanaşımı süresi dolduktan sonra inceleme raporunun düzenlenmesi ve bu rapordaki miktarın aynısının alınması suretiyle takdir komisyonunca matrah takdir edilmesi halinde, Vergi Usul Kanununun 113 ve 114 üncü maddelerinin hiçbir hükmü kalmayıp, bu maddelerin işlemesi söz konusu olmayacaktır.(12)
Bir başka ifadeyle, vergi incelemesi ve takdir komisyonuna sevk işlemleri birlikte yapılamaz. Çünkü, inceleme elemanının 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesi uyarınca, tıpkı takdir komisyonu gibi, inceleme raporuyla vergi matrahı takdir yetkisi bulunmaktadır. Vergi matrahı takdiri için, söz konusu yetkinin kullanılması gerekir. Ayrıca, inceleme elemanı tarafından takdir komisyonuna başvurulmasının yasal dayanağı yoktur.
Dolayısıyla, vergi incelemesine başlandıktan sonra, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna başvurularak zamanaşımı süresi uzatılamaz.(13)
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararının gerekçesi de bu konuyu işaret etmektedir.(14) 213 sayılı VUK md. 114 hükmüne göre vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna müracaat edilmesinin zamanaşımını durduracağı vurgulanmıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve 8.1.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 15.10.2009 gün ve E:2006/95 sayılı karar ile bu hükmü iptal etmiştir.
Mükellefler tarafından kullanılan defter kayıt ve belgeler 213 sayılı VUK md. 253 hükmü gereğince 5 yıl saklanması zorunludur. Madde hükmüne göre mükellefler tutmak zorunda oldukları, yevmiye, kebir, envanter ve diğer yasal defterleri ilgili bulundukları yılı izleyen takvim yılından başlayarak 5 yıl süreyle saklamak ve yetkili makamlar tarafından istenildiği takdirde incelemeye ibraz etmek zorundadırlar.(15)
Vergi Usul Kanununun 253 üncü maddesine göre; defter ve belgelerin ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza edilmesi; aynı Kanunun ibraz mecburiyetini düzenleyen 256. maddesine göre de; bu defter ve belgelerin muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Uygulamada, zamanaşımı süresini, hukuka aykırı şekilde, uzatmak için vergi incelemesi devam ederken, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna başvurulmakta ve müteakiben düzenlenen vergi inceleme raporlarında, takdir olunan vergi matrahı için çoğunlukla muhafaza ve ibraz süresi geçmiş bulunan defter ve belgeler dayanak gösterilmektedir.
Malum olduğu üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 253 ve 256. maddelerinde aynı Kanunun 114. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hükme paralel herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi, söz konusu hükme herhangi bir atıf da yapılmamıştır. Dolayısıyla, mükellef tarafından muhafaza ve ibraz süresi geçmiş olan defter ve belgeler rızaen ibraz edilmiş olsa dahi, bu defter ve belgelere müsteniden matrah veya matrah farkı tesis edilmesi hukuken mümkün değildir. Zira, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 113 üncü maddesinin ikinci fıkrasında zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder denilmiştir. Dolayısıyla, zamanaşımına paralel olarak düzenlenen tüm mükellef ödevleri re'sen dikkate alınmak zorundadır. Nazlı Gaye Alpaslan
----------------
1- 213 sayılı VUK md. 113, 114.
2- KIZILOT Şükrü - ŞENYÜZ Doğan - TAŞ Metin - DÖNMEZ Recai, Vergi Hukuku, Yaklaşım Yayıncılık, Ekim 2006, s.195-199.
3- Yargıya yansıyan bir uyuşmazlıkta zamanaşımının bitmesine çok kısa bir süre kala sahte fatura kullandığı iddiasıyla bir mükellef hakkında kullandığı faturalar takdire sevk edilmiştir. Takdir komisyonuna sevk edilmiş neticede yapılan cezalı tarhiyata karşı açılan dava hukuka aykırı olduğu için iptal ettirilmiştir. Bkz. İzmir 1. Vergi Mahkemesi kararı, 12.01.2012 gün ve E:2011/1084-K:2012/70 sayılı karar.
4- ÜREL Gürol, Güncel Vergi Usul Kanunu Uygulaması, 2. Baskı, Maliye ve Hukuku Yayınları, s.183-185.
5- ÇAKMAK Şefik, "Matrahın Takdir Komisyonuna Gönderilmesi İle Duran Zamanaşımı Süresi, Anayasa Mahkemesinin 8.1.2010 Tarihli Kararı İle VUK'nun 11. Maddesinin 2. Fıkrasının İptal Edilmesi, 1.8.2010 Tarihinde Resmi Gazetede Yayımlanan 6009 Sayılı Yasa İle VUK'nun 114. Maddesine Eklenen Fıkra Ve VUK Geçici 28. Madde Hükmü", Oluş Mali Hukuk Bürosu, 15.01.2011 tarih ve IV/128 sayılı sirküler.
6- Ayrıntılı açıklamalar için bkz. ŞAHİN Tayfun, "Zamanaşımı Süresi Dolmak Üzereyken Takdire Sevk Edilen Mükellefler Hakkında Vergi İncelemesi Sürdürülebilir mi?", Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Nisan 2012, Sayı:100, s. 22-26
7- Bkz. 31.12.2010 tarih ve 27802 sayılı Resmi Gazete.
8- Altındağ YMM Sirküleri 16.05.2011 gün ve 2011/5 sayılı.
9- 213 sayılı VUK md.30, 31.
10- 213sayılı VUKmd.20
11- Sami Selçuk, Kısıtlı Demokrasi Sancılı Hukuk, s.277
12- Danıştay 9 uncu Dairesi'nin 13/03/2007 tarih ve E.2005/5109, K.2007/733 sayılı Kararı, karşıoy gerekçesi.
13- ÇAKMAK Şefik, Zamanaşımı ve Anayasa Mahkemesi Kararlarının Vergi Uygulamasına Etkisi, Ankara SMMMO Bülten Dergisi, Yıl 21, Sayı:194-2011, s. 71
14- ÇAKMAK Şefik, Oluş Mali Hukuk Bürosu, 15.01.2011 tarih ve IV/128 sayılı sirküler.
15- VUK md. 253,256.
Mükellef Olmayanlardan Kullanılmış Motorlu Taşıt Alımında Gider Pusulası Düzenlenmesi Gerekip Gerekmediği
1. Konu İle İlgili İdari Görüş ve Yargı Kararı
Vergi Usul Kanunu'nun 234. maddesinde, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulasının vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmünde olduğu belirtilmiştir. Bu belge altın, mücevher gibi zati eşyalarını satan kimselerden satın alınan kıymetler için düzenlenmek zorundadır.
230 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin "Amortismana Tabi İktisadi Kıymetlerin Satışında Belge Düzeni" başlıklı bölümünde, basit usulde vergilendirilen mükelleflerin taşıt ve diğer sabit kıymetlerini satmaları dolayısıyla fatura düzenleme yükümlülüklerinin bulunmadığı, öte yandan, bu mükelleflerce yapılan taşıt satışının noter satış sözleşmesi ile diğer sabit kıymet satışlarının ise gider pusulası düzenlenerek tevsik edilmesinin mümkün bulunduğu açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüleceği üzere, vergi mükelleflerinin faaliyetleri gereği Vergi Usul Kanunu'nda sayılan belgelerden herhangi birini düzenlemeleri gerekmektedir. Ancak, yukarıda belirtilen Tebliğ ile yalnızca basit usul mükelleflerinin taşıtlarını satmalarında noter satış sözleşmeleri düzenleyebilecekleri yönünde düzenleme yapılmış olup, gerçek usulde vergiye tabi olmayan mükellefler için herhangi bir düzenlemeye gidilmemiştir.
Bu açıklamalara göre İdarenin noter satış senedinin Vergi Usul Kanunu'nda yer alan vesikalardan biri olmaması nedeniyle, vergi mükellefiyeti olmayan kişilerden noter satış senedi ile satın alınacak taşıtlar için gider pusulası düzenlenmesi gerektiği görüşünde olduğu anlaşılmaktadır.
Keza Mersin Vergi Dairesi Başkanlığı ta-rafından verilen 15.07.2011 tarih ve 2010.701.59.33 sayılı özelgede bu husus belirtilmiş olup mükellef olmayanlardan yapılan motorlu taşıt alımlarında gider pusulası düzenlemeyenlere usulsüzlük cezası kesilmektedir.
VUK'nun 234. maddesinde mükelleflerin mükellef olmayanlardan noter senedi ile yapacakları alımlar için gider pusulası düzenleneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Danıştay Üçüncü Dairesi'nin 13.04.2017 tarih ve E.2016/10706 ve K.2017/2848 sayılı kararında "davacı şirketin noter satış senediyle satın aldığı otomobilin 213 sayılı Kanunun 234 üncü maddesinde belirtilen altın, mücevher gibi kıymetli eşya niteliği taşımadığının ve aracın satıcısının vergiden muaf esnaf olmadığının tartışmasız olduğu olayda alım satıma konu araçla ilgili olarak gider pusulası düzenlemesi zorunluluğundan söz edilemeyeceğini" görüşü ile, aksi yöndeki bölge idare mahkemesi kararının kanun yararına bozulmasına hükmedilmiştir.
Söz konusu karar 13 Aralık 2017 tarih ve 30269 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
2. Sonuç
Resmi Gazete'de yayınlanan Danıştay kararına göre VUK'nun 234. maddesi esas alınarak mükellef olmayanlardan yani nihai tüketiciden yapılan motorlu taşıt alımlarında gider pusulası düzenlenmesi gerektiği görüşü ile usulsüzlük cezası kesilmesi Vergi Usul Kanunu'na uygun değildir.
Söz konusu Danıştay kararı, VUK 234. maddesine göre bu şekilde kesilecek usulsüzlük cezalarına karşı açılacak davaların kazanılma ihtimalinin çok yüksek olduğunu göstermektedir.
Mükellef olmayanlardan yapılan taşınmaz alımlarında da Mali İdaresince gider pusulası aranmakta olup, bu uygulama bize göre de aynı gerekçelerle yasaya uygun değildir. Miktat Keskin MDERGI/8751A.012 (Ekim 2018 Sayı 178)
Kaynakça
-230 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği
-Vergi Usul Kanunu
Aynı Ay içinde Birden Fazla işyerinde Çalışılabilir mi?
Birden fazla işyerinde sigortalı olarak çalışmayı engelleyen kanuni bir düzenleme yoktur. 5510 sayılı Kanun'a göre, bir hizmet akdine tâbi olarak bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılmakta, sigorta hak ve yükümlülükleri de çalışmaya başlanılan tarihten itibaren başlanmaktadır.
İşyerlerinden bildirilen kazançların birleştirilmesi nedeniyle prime esas kazanç tutarı artmakta, 30 günün altındaki prim ödeme gün sayıları 30 güne tamamlanabilmektedir.
Kanun'un 82. maddesi gereğince sigortalının aynı sigortalılık halinde birden fazla işyerinde çalışması nedeniyle Kurum'a ödenen primler toplamı, bu sigortalılık hali için belirlenen prime esas kazanç üst sınırı üzerinden hesaplanacak miktarı aşarsa, aşan kısmın tamamı sigortalının talebi üzerine en geç talep tarihini takip eden ay içinde hissesi oranında kendisine ödenmektedir. Ayrıca, (4/a) ve (4/b) kapsamındaki sigortalılığın çakışması nedeniyle (a) bendi kapsamındaki sigortalılığı esas alınanlar 1.3.2011 tarihinden sonra yazılı talepte bulunmak ve 82. maddeye göre belirlenen prime esas kazanç alt ve üst sınırına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, (b) bendi kapsamındaki çalışmasından dolayı talep tarihinden itibaren (b) bendi için de prim ödeyebileceklerdir. Ancak, (4/a) ve (4/b) kapsamında ödenecek primlerin toplam prime esas kazançların üst sınırından fazla olamayacaktır. Lebib Yalkın Yayımları
Değer Artış Kazançları Tespitinde Takdir Komisyonları Tarafından Yapılan Hatalı İşlemler
Son yıllarda vergi idaresi (5) yıl içerisinde satılan gayrimenkuller üzerinden elde edilen kazançları vergileme yönünde çalışmalar yapmaktadır. Yasal düzenleme gereği GVK'nun mük.81 maddesinde değer artış kazancında safi kazancın nasıl hesaplanacağı konusu açıklanmaktadır. Değer artış kazançlarında safi kazanç, esas itibariyle elden çıkarılma karışında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarılması dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunmaktadır.
Uygulamada değer artış kazançlarında elde etme tarihi önem taşımaktadır. Örneğin, ocak 2014 tarihinde satın alınan veya başka şekillerde elde edilmiş olan (veraseten intikal edilenler hariç) 100.000 TL'lik bir gayrimenkul daha sonra 2017 aralık ayında satılmış olduğunu varsayalım. Bu durumda elde edilen gayri safi kazanç bu örnekte 50.000 TL'dir. Burada dikkat edilecek birkaç husus bulunmaktadır. Gayrimenkulün alınışı 100.000 TL olduğundan dolayı endeksleme yapılarak satın alma bedeli eskale edilecektir. Eskalasyon sırasında gayrimenkulün iktisap bedeli, elden çıkarılan ay hariç olmak üzere DİE tarafından belirlenen ÜFE artış oranında artırılarak tespit edilmesi gerekmektedir. Endekslemeye ilişkin hesaplamalar aşağıda olduğu gibidir:
-Kasım 2017 ÜFE:312,21
-Ocak 2014 ÜFE: 229,10
-Artış oranı: 136,27 (312,21-229,10)
Yukarıda yer alan hesaplamalardan da anlaşılacağı üzere endeksin artış oranı %10'u geçmiştir. Aksi takdirde burada 4 yıllık endeks %10'u geçmediği durumlarda mevzuat gereği eskalasyon yapılamaz. (GVK md.81)
Bu durumda, endekslenmiş maliyet bedeli 100.000 x 36,27 = 136.277,00 TL. yapılan açıklamalar kapsamında mükellefin satış kazancı 150.000 - 136.277,00 = 13.723,00 TL'dir. Buna göre ilgili yıl istisna tutarı 11.000 TL olarak belirlendiğinden istisnasının düşülmesi sonucunda ise 13.723 - 11.000 = 2.723,00 TL matrah değer artış kazancı olarak beyan edilecektir.
Son yıllarda 5 yıl içerisinde satılan gayrimenkullerle ilgili olarak gerek vergi idareleri tarafından bazı hatalar yapılabilmektedir. Uygulamada ortaya çıkan bu hatlar aşağıda olduğu gibidir:
- Gayrimenkulün edinim tarihi ve bedeli konusunda problemler yaşanmaktadır.
- Takdir komisyonları gayrimenkulün maliyet bedelinin tespiti ve eskalasyonu konusundaki hesaplamalarda hatalar yapabilmektedirler.
- Bazı giderler dikkate alınmadan safi kazançlar bulunabilmektedir.
- Değer artış kazancının tespitinde süreler ve edinim şekli (bedelsiz, veraseten vb) konular dikkate alınmamaktadır.
- İstisna miktarı doğru tespit edilmemektedir.
- Hesaplamalar sırasında 5 yıllık süre aşılabilmektedir. 5 yıl geçtikten sonra takdir komisyonuna sevk edilen değer artış kazançları hakkında vergi yargısı idarenin işlemlerini eleştirmektedir. Örneğin emsal bir olayda İzmir 1. Vergi Mahkemesi tarafından verilen bir kararı İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 1.Vergi Dava Dairesi kararı bozarak mükellefin vergi mahkemesi aşaması davasını reddeden mahkeme kararını iptal etmiştir. (Bkz. Bölge İdare Mahkemesi kararı, E:2017/685-K:2017/1585)
- Veraset yoluyla intikal edilen gayrimenkullerde 5 yıllık süre geçsin veya geçmesin gayrimenkul satışından elde edilen kazanç vergiye tabi değildir.
- Uygulamada tarh zamanaşımı dikkate alınmadan 5 yıl geçtikten sonra satılan gayrimenkullerle ilgili 6.yılda takdir komisyonuna sevk yapılarak cezalı tarhiyatlar önerilebilmektedir. Tarhiyat sırasında 7143 sayılı kanunun 4.maddesi mükellefe hatırlatılmamaktadır.
- Gayrimenkul satışlarında 5 yıllık sürenin başlangıcı nasıl tespit edileceği hakkında standart bir yöntem yoktur. (kooperatif paylarının satışı, hisseli satışlar, kat irtifaklı satışlar, cins tashihi vs)
- GVK mük. 80.maddesi gereğince gayrimenkul alım satım işlemleri ticari kazanç hükümleri kapsamında değil ise, elde edilen kazanç "değer artış kazancı" olarak dikkate alınmaktadır. Arızi kazançlarda elde etme işlemleri yani vergiyi doğuran olay işlemin noksansız tekemmül etmesi ve tapuda tescille gerçekleşmektedir. Öte yandan arızi kazanç grubuna giren işlemlerden bir zarar doğması halinde bu zarar diğer gelir unsurlarının kazançlarından indirilemez. Ayrıca bu zarar ertesi yıllara da nakil edilemez. (GVK md.88)
- Arızi ticari kazançtan söz edilebilmesi için işlemin kazanç sağlamak amacıyla yapılmış olması gerektiği bilinmelidir. Örneğin, kişisel kullanım için alınan bir aracın veya eşyanın bir müddet sonra satışından doğan kazancın vergilendirilmesi olanaksızdır.
- Sonuç olarak vergi daireleri tarafından (5) yıl geçtikten sonra takdir komisyonuna sevk edilen dosyalar ile ilgili arızi kazanç uygulamasında VUK md. 114 hükmü yanlış yorumlanmaktadır. Mükelleflerin alış bedelleri ile ilgili eskalasyon, yapılan giderler, belgeli belgesiz bir takım harcamalar vs. dikkate alınmadan mükelleften belge ibrazı istenmeden gıyabında yapılan takdir işlemleri uygulamada sorun yaratmaktadır. Sonuçta mükellef aleyhine cezalı vergiler ve cezalı tarhiyatlar ortaya çıkarılmaktadır. Bu durum gelirin gerçekçiliği ilkesine ters düşmektedir. (VUK md.3) Afaki matrahlar bulunarak mükellefin elde etmediği kazanç üzerinden yüksek vergi ve cezalar salınabilmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan
Gümrükleme Maliyetlerini Azaltan Önemli Bir Gelişme Var
Dış ticaret ve gümrük ile uğraşan birçok kişinin bu haftaki gündemi Ticaret Bakanlığı tarafından organize edilen çalıştayda olacak. 01-02 Kasım tarihlerinde Bakanlık yetkilileri ile sivil toplum kuruluşları bir araya geliyor. Çalıştayın konusu dış ticarette kullanılan belgelerin envanterinin çıkarılması ve maliyetlerin azaltılması için yol haritası oluşturulması. Bakanlığın üst düzey katılım göstermesi ve geniş bir sivil toplum kuruluşları ile bu çalıştayı gerçekleştiriliyor olması oldukça memnuniyet verici. Çıktıları heyecanla bekliyoruz.
Bu gibi sorunların Bakanlık düzeyinde tartışılması ve konulara çözüm bulunması oldukça önemli. Geçen yıl Dünya Bankası tarafından yayınlanan İş Yapma Kolaylığı Endeksinde (Doing Business) 190 ülke arasında 70’inci sırada yer almıştık. Endekste geri olmamızın ana konuları arasında dış ticaret işlemlerini yerine getirilirken katlanılan maliyet(ordino, tahmil tahliye gibi), formaliteler, belge sayısı gibi konular var. İşte bu nedenle bu çalıştaydaki çözüm önerileri önemli bir yol haritası olacak.
Dış ticaret işlemlerinde en önemli maliyetin “gümrükleme yöntemi” olduğunu zaman zaman dile getiriyoruz. Gümrükleme işlemlerinde yaklaşık olarak 6 ayrı Bakanlık ve 333 adet farklı belge kullanılıyor. Çalıştayın gündemine baktığımızda bu sayının da halen net olmadığı anlaşılıyor. Bu da bize, ana sorunun geleneksel gümrükleme modeli olduğunu gösteriyor.
Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü(YYS) uygulaması önemli bir adım
Öncelikle YYS, gümrükleme bakış açımızı kökten değiştirecek bir alt yapıyı içeriyor. Bu statüye sahip şirketler yerinde gümrükleme uygulaması ile eşyanın yükleme ve boşaltma işlemlerinin, tamamen daha önceden izin alınan yerlerde gerçekleşmesi imkânı da veriliyor. Eşyanın yerinde gümrükleme alanında iken, sistemden gümrük idaresine bağlanıp, gümrük beyannameleri dolduruluyor ve yine sistem üzerinden gümrük işlemleri tamamlanıyor.
YYS sahibi şirketlerin “ihracatta yerinde gümrükleme” avantajından yararlanmaları ve bu hakkı elde eden şirketlerin bu avantajdan yararlanmaları için ciddi mesai harcadığı biliniyor. Birçok şirkette pilot uygulamalar yapılarak ihracat işlemleri için yerinde gümrükleme deneniyor. Umarız kısa sürede bu uygulama için eksiklikler giderilir ve bu uygulama etkin bir şekilde kullanılır.. Çünkü bu yöntem ile ihracat işlemleri en az maliyet ile gerçekleme imkan olacak. İhraç eşyası fabrikada işlemleri tamamlanarak doğrudan çıkış gümrük kapısına gidebiliyor. Böylece 2017 İş Yapma Endeksinde yer alan 301 USD (bu maliyetin % 80 ini oluşturuyor)oluşmuyor.
YYS ihracatta bu yönde eğrilirken ithalat tarafında sadece yeşil hattan yararlanılıyor. Yerinde gümrükleme şu an için aktif kullanılamıyor. Mevzuatta ve gümrükleme sisteminde ciddi değişiklikler yapmadan da bunun aktif kullanılamayacağı düşüncesindeyiz. Ancak yeşil hat bile başlı başına ithalat işlemlerinde önemli bir avantaj yarattığını belirtmek gerekir.
“İthalatta varış öncesi gümrükleme” ile yeni bir gümrükleme yaklaşımı geliyor
İthalatta yerinde gümrükleme uygulaması hayata geçemiyor derken geçen hafta Ticaret Bakanı tarafından “İthalatta varış öncesi gümrükleme” uygulaması açıklandı. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan hızlı ve kolay gümrük işlemleri ihtiyacına cevap vermek üzere, geleneksel gümrükleme yönteminde yer alan birçok aşamaya son vererek ithalatta varış öncesi gümrükleme uygulamasını hayata geçirdi. Bu açıklamaya göre, uygulama ihracatta yerinde gümrükleme gibi ithalat işlemlerinde de geleneksel gümrükleme yöntemi dışına çıkılarak ithalat işlemlerinde ciddi bir maliyet avantajı yaratacak gibi duruyor.
Tebliğ çalışmalarının tamamlandığı ve yakın zamanda bu uygulamanın hayata geçeği belirtiliyor. Tebliğe ilişkin detaylı bir bilgi henüz elimizde yok. Ancak geçmiş uygulamalardan bildiğimiz kadarı ile bu uygulamadan yararlanmak için ya YYS sahibi olmak ya da belirli bir ihracat tutarını gerçekleştirmek için koşul getirilebilir. Özellikle YYS sahibi şirketler ithalat maliyetlerini azaltıcı avantajların (yerin gümrükleme) kullanılamamasından rahatsızlık duyuyordu. Bu uygulama, en azından bu şirketlerin ithalat tarafında da ciddi bir avantajdan yararlanmalarını sağlayacaktır.
Ne yapılmalı?
Dış ticaret işlemlerinde en önemli maliyet kaleminin geleneksel gümrükleme modeli olduğu açık. 2017 yılında Dünya Bankası tarafından yayınlanan İş Yapma Endeksi raporunda da bu çok açık görülüyor. Bu yöntemde yapısal değişiklik yapılamadığı ya da güvenilir atfedilen şirketlere bu imkan tanınmadığı sürece bu maliyet kalemlerinin azaltılması nerede ise imkansız. Bu nedenle YYS kapsamında “ihracatta yerinde gümrükleme” ve “ithalatta varış öncesi gümrükleme” uygulamaları önemli adımlar oluyor.
Bu hafta gerçekleştirilecek çalıştayda, ithalat ve ihracatta tek tek maliyet kalemlerini tartışmak yerine geleneksel gümrükleme modelini değiştirecek uygulamalar üzerine yoğunlaşmak daha doğru bir tercih olabilir. Tek Pencere Sistemi, kağıtsız ortamda gümrük işlemleri gibi Gümrük 4.0 projelerine hız vermek gerekiyor.Sercan Bahadır https://www.vergidegundem.com
“Defter Raporu Beratı”nın içeriği ile ilgili detaylı bilgilere yer verilen “Defter Raporu Beratı Kılavuzu” yayımlanmıştır
Başlık: | GİB Duyuru |
Amaç / kapsam: |
“Defter Raporu Beratı”nın içeriği ile ilgili detaylı bilgilere yer verilen “Defter Raporu Beratı Kılavuzu” yayımlanmıştır. |
Düzenlemeyi Yapan Kurum: | Gelir İdaresi Başkanlığı |
Yürürlük: | 02.11.2018 |
Açıklanması Gereken Hususlar:
Elektronik defter uygulamasına dâhil olanlar tarafından ilgili olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son gününe kadar Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Sistemine yüklenmesi gereken “Elektronik Defter Beratları”nın yapısı revize edilmiştir.
2019/Ocak döneminden başlamak üzere aylık dönemler halinde ve aynı sürede (İlgili olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son gününe kadar) Berat dosyalarının yanı sıra Defter Raporu Beratının da Başkanlık’a gönderilmesi gerekmektedir.
Uyumlu Yazılım Firmalarının, 31.12.2018 tarihine kadar Defter Raporu Beratı testlerini tamamlamaları gerekmektedir.
Duyurulur.
Söz konusu duyuruya aşağıdaki bağlantı aracılığıyla ulaşabilirsiniz.
http://www.edefter.gov.tr/dosyalar/duyurular/Defter_Raporu_Berati_Duyurusu.pdf
Yeni Mezun Genci İşe Alan İşverene 800 TL Destek
‘İşe İlk Adım Projesi’ genç işsizliğe çare olacak. Programda eğitim sonrası zorunlu istihdam süresince her bir katılımcı için işverene 800 TL, sonraki 12 ay boyunca katılımcıyı istihdam etmeye devam eden işverene ise 400 TL destek sağlanacak.
Gençlerin işgücü piyasasına girmeleri önemli bir sorun. Liseden veya üniversiteden mezun olan gençler iş bulmakta zorlanıyor. Bu kapsamda İŞKUR’un uygulamaya başladığı ‘İşe İlk Adım Projesi’yle gençlerin iş bulması kolaylaştırılacak ve genç işsizliğine çare bulunacak. Proje, 100 günlük eylem planı çerçevesinde hayata geçirilen bir uygulama.
MESLEK ÖĞRETİLİYOR
İŞKUR işbirliğinde işbaşı eğitim programı düzenleyen işverenler, en fazla 6 ay olarak belirlenen program süresi boyunca programa katılan katılımcılara işbaşında meslek öğretiyor. Program sonunda işverenlerin katılımcıların belirli bir oranını en az program süresi boyunca istihdam etmeye devam etmesi gerekiyor. ‘İşe İlk Adım Projesi’ hayata geçirildi.
SONRAKİ 12 AYDA 400 TL
Buna göre işbaşı eğitim programı sonrasındaki istihdam zorunluluğu sürecinde katılımcıların belirli bir oranını istihdam eden işverenlere bu süre boyunca net asgari ücretin yüzde 50’si, zorunlu istihdam süresinin sonrasında 12 ay daha bu kişileri istihdam etmeye devam eden işverenlere ise net asgari ücretin yüzde 25’i kadar destek sağlanacak. Bu çerçevede zorunlu istihdam süresince her bir katılımcı için işverene 800 TL, bu süreden sonraki 12 ay boyunca katılımcıyı istihdam etmeye devam eden işverene ise 400 TL destek sağlanacak.
‘İŞE İLK ADIM PROJESİ’ BAŞLADI
Yeni istihdam desteklenecek
Proje çerçevesindeki desteklerden mevcut çalışan sayısına ilave olarak istihdam gerçekleştiren işverenler faydalanacak. Yani hali hazırdaki çalışanlarını işten çıkartarak projeden yararlanma söz konusu olmayacak. Projeden SGK’ya prim borcu bulunmayan işverenler faydalanabilecek. Projede yeni mezun genci istihdam eden işverenler ayda sekiz saatten az olmamak üzere gence mesleki eğitim vermek zorunda. ‘İşe İlk Adım Projesi’yle ilgili hukuki çerçeve hazırlandı ve uygulama hayata geçti. Proje kapsamında verilecek destek 01.08.2018-31.12.2018 tarihleri arasında açılan programları kapsıyor.
Sözleşme imzalamak gerek
Desteklerden yararlanmak isteyen işyerlerinin İŞKUR İl Müdürlükleri’yle sözleşme imzalamalı. İşbaşı eğitim programı sonrasındaki 45 günlük süreçte ‘İsteğe Bağlı İstihdam Sözleşmesi’ imzalanması şart koşuluyor.
Kimler yararlanabilir?
Proje kapsamındaki destekten 18-29 yaş aralığındaki (19 yaşından gün almış ve 30 yaşından gün almamış) iki yıllık yüksekokul veya dört yıllık fakülte mezunlarını istihdam eden işverenler faydalanabilecek. Dolayısıyla yüksekokul ve üniversite mezunu gençlerin iş bulmaları kolaylaştırılacak ayrıca gençler tecrübe kazanarak iş hayatını yakından tanımış olacak. Proje çerçevesinde mezun olmuş gençler için destek sağlanırken, mezun olamamışlar için destek uygulanmayacak. Okan Güray Bülbül
Yargıtay, Ücretten Yapılan Gelir Vergisi İndiriminin Her Durumda Çalışana Yansıtılması Gerektiğine Hükmetti
Asgari geçim indiriminin çalışanlara yansıtılması konusunda işçi ile işveren arasındaki anlaşmazlıklar tam olarak ortadan kalkmamakla birlikte büyük ölçüde sona erdi. Buna karşılık döviz kazandırıcı hizmet veren işletmelerde çalışanlar ile araştırma geliştirme (AR-GE) teşvikleri kapsamında istihdam edilenlere yönelik vergi indirimi şeklindeki teşviklerin çalışanlara yansıtılması konusunda çok sık anlaşmazlık yaşanıyor.
İŞVEREN ÜCRETTEN ALINAN GELİR VERGİSİNDE ARACI
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2015/6509 esas ve 2018/486 sayılı kararında konuya açıklık getirdi. Kararda, Vergi Usul Kanunu uyarınca işverenin “vergi sorumlusu” sıfatını taşıdığı, işçiye ödeyeceği ücretten gelir vergisini kesip devlete ödemekle görevli olduğu belirtildi. Devlet ile ücretli işçi arasındaki ilişkide işverenin rolünün, işçiye ait ücretten kesilen verginin devlete aktarılmasında aracılıktan ibaret olduğu vurgulandı. Bu ilişkide işçinin gelir vergisi mükellefi, işverenin ise bu verginin beyanı ve tahsili ile görevli vergi sorumlusu olduğu kaydedildi.
İŞVERENİN VERGİDE HİÇBİR HAK SAHİPLİĞİ YOK
Kararda, bu ilişki çerçevesinde işverenin işçiden kesilen gelir vergisi üzerinde hiçbir hak sahipliği bulunmadığı, sadece kesilen tutarı doğru biçimde beyan ve vergi dairesi veznesine intikal ettirmekle yükümlü olduğuna dikkat çekildi.
“MALİYE TEBLİĞİNE RAĞMEN İŞÇİNİN HAKKI”
Yargıtay kararına konu dava serbest bölgede çalışan bir işçi tarafından açıldı. Serbest bölgelerde üretilen malın yüzde 85’inin yurt dışına satılması halinde, çalışanların ücretlerinden gelir vergisi alınmıyor. İşten atılan işçi, vergi indirimlerinin de geriye dönük ödenmesini talep etti. İşveren, Maliye Bakanlığı’nın konuyla ilgili 1 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tebliği’nde, vergi İndiriminin işverene ödenmesinin öngörüldüğünü savundu.
Yargıtay kararında ise 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nda dahi işçiden kesilen gelir vergisinin işverene aktarılacağı düzenlenmemişken, idari yazı ve işlemlerle böyle bir sonuca ulaşılmasının mümkün olmadığı belirtildi.
NET ÜCRETTEN ANLAŞMA YAPILMASI DURUMU DEĞİŞTİRMİYOR
İşçi ve işverenin net ücret üzerinden anlaşma yapmış olmasının durumu değiştirmeyeceği kaydedilen kararda, indirilen verginin işçiye ödenmesi gerektiği ifade edildi. Kararda, “Ücretten kesilecek verginin mükellefi işçi olup, kanundaki koşulların gerçekleşmesi halinde muafiyetten yararlanacak olan da işçidir” denildi.
BU KARAR KİMLERİ İLGİLENDİRİYOR?
Yargıtay’ın kararı, serbest bölgelerde çalışanların yanı sıra, hasılatın yüzde 85’inin yurt dışından veya yabancılardan sağlandığı şu sektörlerde çalışanları ilgilendiriyor:
“Mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, ürün testi, sertifikasyon, veri saklama, veri işleme, veri analizi, Maliye Bakanlığı’nca belirlenen mesleki eğitim alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri, yabancılara yönelik hizmet veren eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren işletmeler.”
Bu sektörlerde çalışan kişilerin asgari ücrete kadar olan ücretlerinde yüzde 15 oranında vergi indirimi sağlanıyor.
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’a göre kurulan korumalı işyerlerinde istihdam edilen zihinsel veya ruhsal engelli çalışanlar için yapılan ücret ödemelerinin yıllık brüt tutarının yüzde 100’ü, her işçi için beş yıl süreyle vergiden indiriliyor.
5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun uyarınca istihdam edilen AR-GE, tasarım ve destek personelinin ücretlerine vergi indirimi yapılıyor. İndirim, doktoralılar ile temel bilimlerde yüksek lisans yapanlarda ücretin yüzde 95’i, yüksek lisanslı olanlar ile temel bilimler alanlarından birinde lisans derecesine sahip olanlarda yüzde 90’ı, diğerlerinde yüzde 80’i oranında uygulanıyor.
https://www.haberturk.com/yargitaydan-calisanlari-sevindiren-karar-2198863-ekonomi