Mehmet Özdoğru
2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin Verilme Ve Ödeme Süreleri Uzatıldı
T.C.
HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI
Gelir İdaresi Başkanlığı
VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/171
Konusu: 19 Ağustos 2024 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme ve ödeme sürelerinin uzatılması.
Tarihi: 7/8/2024
Sayısı: VUK-171/2024-9
1. Giriş:
Bakanlığımıza iletilen talepler nedeniyle, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 28 inci maddesindeki yetkiye dayanılarak 19 Ağustos 2024 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme ve ödeme sürelerinin uzatılması bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.
2. Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin Verilme ve Ödeme Sürelerinin Uzatılması:
19 Ağustos 2024 günü sonuna kadar verilmesi gereken 2024 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme süreleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 27 Ağustos 2024 Salı günü sonuna kadar uzatılmıştır. Söz konusu uzatma, ilgili geçici vergi dönemi itibarıyla beyanname verme tarihi 19 Ağustos 2024 günü sonu olan özel hesap dönemine tabi mükellefleri de kapsayacaktır.
Duyurulur.
Ayşe DİLBAY
Gelir İdaresi Başkan V.
Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Oranın Artırılması (SGK Genel Yazı)
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
Sayı : E-24010506-202.99-99444840
Konu : Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Oranın Artırılması
Tarih: 02.08.2024
GENEL YAZI
2/8/2024 tarihli ve 32620 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7524 sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 28 inci maddesinde;
“31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “%2’sidir.” ibaresi “%2,25’idir.” şeklinde değiştirilmiş ve üçüncü cümlesinde yer alan “oranına” ibarelerinden sonra gelmek üzere “kadar” ibareleri eklenmiştir.”
Hükmü yer almış olup söz konusu maddenin yayımını izleyen ayın başında yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Yapılan düzenleme ile 5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan kısa vadeli sigorta kolları prim oranı %2’den, %2,25’e çıkarılmıştır.
Buna göre söz konusu düzenleme 2024/Eylül döneminden itibaren yürürlüğe gireceğinden, ayın 1’i ila 30’u arasında çalışmaları karşılığı ücret alan sigortalılar için 2024 yılı Eylül ayının 1’inden itibaren, ayın 15’i ila 14’ü arasında çalışmaları karşılığı ücret alan sigortalılar için ise Eylül ayının 15’inden tarihinden itibaren başlamak üzere kısa vadeli sigorta kolları prim oranı % 2,25 olarak uygulanacak olup, 2024/8 dönemi ve öncesi için eski oranlar üzerinden işlem yapılmaya devam edilecektir.
Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.
Mürsel BAKİ
Sigorta Primleri Genel Müdür V.
Enflasyon Düzeltmesinde Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler, İstisnalar ve Geçmiş Yıl Mali Zararları
31.12.2023 tarihli bilançolar vergisiz bir şekilde düzeltildi. 2024 yılında ise enflasyon düzeltmesi vergi efektiyle birlikte dikkate alınacak. 2024 enflasyon düzeltmesinin uygulamasına yönelik alt düzenleme olarak elimizde sadece 2 kaynak var. Bunlardan bir tanesi 555 Seri No.lu VUK Genel Tebliği diğeri ise 165 Seri No.lu Enflasyon Düzeltmesi Uygulamasına VUK Sirküleri. Başkaca bir kaynak da bulunmamakta. Hal böyle olunca ucu açıkta kalan ve nasıl yapılacağı sorgulanan konularla karşılaşmaktayız. Biz de bu makalemizde tereddütlü konulardan “Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler”, “İstisnalar” ve “Geçmiş Yıl Mali Zararları”na değineceğiz.
Vergi Usul Kanunu KKEG’ler, İstisnalar ve Geçmiş Yıl Mali Zararları İçin Ne Diyor?
VUK’un Mükerrer 298/A maddesinin 5’inci fıkrasında, “Matrahın tespitinde, kanunen kabul edilmeyen giderler, istisnalar ve geçmiş yıl malî zararları enflasyon düzeltmesine tâbi tutulmuş tutarları ile dikkate alınır.” hükmü yer almaktadır. Kanun düzenlemesinde bu hüküm yer alırken yukarıda belirtmiş olduğumuz enflasyon düzeltmesine ilişkin tebliğ ve sirkülerde KKEG’lerin, istisnaların ve geçmiş yıl mali zararlarının nasıl düzeltileceği konuları net bir şekilde açıklanmamıştır. Dolayısıyla, enflasyon düzeltmesi yapacak olanların elinin rahatlaması ve düzeltme işlemlerinin sıhhatli bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için bu hususların ivedilikle vergi idaresi tarafından açığa kavuşturulması gerektiği aşikardır.
Dolayısıyla, makalenin izleyen kısımlarında yer alan yorumların bir kısmı Tebliğ ve Sirkülere bir kısmı ise enflasyon muhasebesinin uygulama düsturuna dayanmaktadır.
Enflasyon Muhasebesinde Neler Düzeltmeye Konu Edilir?
Enflasyon muhasebesinin ana mantığı “BİLANÇO”da yer alan parasal olmayan kalemlerin düzeltmesini esas kılar. Dolayısıyla, bilançoda yer almayan bir kıymetin/değerin enflasyon düzeltmesine tabi tutulması mümkün değildir. Bu kapsamda Tek Düzen Hesap Planındaki 100-599 kodlu bilanço hesaplarından yalnızca parasal olmayanlar düzeltmeye konu edilirken diğer hesap gruplarını (600-799) düzeltme dışı bırakırız. Bu temel kuraldır deyip kenara park edelim ve akıldan çıkarmayalım.
KKEG’ler Matrahın Tespitinde Nasıl Düzeltilecek?
Kanunen Kabul Edilmeyen Gider dediğimiz şey esasen ticari kazancın tespitinde dikkate alınan ancak vergi kanunlarının ticari kazançtan tenzil edilmesini kısmen veya tamamen yasakladığı için mali kara ulaşırken tekrar ticari kara ilave edilen GİDER unsurlarıdır. Dolayısıyla, bunlar bilançodan ziyade GELİR TABLOSU hesabıdır. O zaman temel kuralı akıllara getirmekte fayda var. Bilanço hesapları içerisinde yer almayan gider hesabı düzeltilemez.
Öyleyse kanun koyucu niye böyle söylemiş diyenleriniz olabilir. Bu ifadedeki amaç; düzeltmeye konu edilen parasal olmayan kıymetin gideri, kısmen veya tamamen ticari kazancın tespitinde KKEG olarak dikkate alınıyorsa, düzeltme işlemine göre gider kaydedilen tutar da KKEG olarak düzeltilmiş değeriyle matrahın tespitinde dikkate alınacaktır.
Bir örnek üzerinden gidersek; malumunuz binek otoların yalnızca belirlenmiş olan amortisman tutarını Ticari Kazancın tespitinde gider kaydedebilirken fazlasını ise mali karın tespitinde KKEG olarak ticari kazanca tekrar ilave ediyoruz. Binek otoyu enflasyon düzeltmesine tabi tuttuğumuzda üzerinden ayırıp gider kaydettiğimiz tutar artarken amortisman kıstı nedeniyle mali karın tespitinde dikkate alınabilecek tutar değişmemektedir. 2024 yılında binek otonun amortisman yoluyla gider kaydedilebilecek kısmı toplamda (ÖTV-KDV Hariç) 790.000-TL olarak belirlenmiş; normal amortisman yöntemiyle yıllıkta ayrılabilecek tutar 158.000 TL’dir. Aracı Ocak/2024’de ÖTV-KDV Hariç 2 Milyon TL’ye aldığımızı varsayalım. Enflasyon düzeltmesine tabi tuttuk ve binek otonun maliyet bedeli 2,4 Milyon TL’ye yükselmiş olsun. Düzeltme öncesinde yıllık (amortisman oranı %20) 400.000 TL amortisman gideri kaydedip bunun 242.000 TL’sini KKEG yaparken, düzeltme sonrasında ise 480.000 TL amortisman gideri kaydedip 322.000 TL’sini KKEG yapıyor olacağız. Dolayısıyla KKEG düzeltilmiş haliyle matrahın tespitinde dikkate alınmış olacak.
İstisnalar Matrahın Tespitinde Nasıl Düzeltilecek?
VUK’un Mük. 298/A-5 maddesi, matrahın tespitinde istisnaların düzeltilmiş haliyle dikkate alınacağını hüküm altına almıştır. İstisnaya konu kazanç düzeltme tarihi itibariyle bilançodan ziyade gelir tablosu hesabı içerisinde yer alan bir unsurdur. Aynı Kanunen Kanul Edilmeyen Giderlerde yer açıklamalarda olduğu gibi bilanço hesabında yer almayan istisna kazancın da düzeltilmesinin mümkün olmayacağını değerlendiriyoruz. Çünkü hep enflasyon düzeltmesinin temel kuralı akla gelmekte ve bu yorumu yapma ihtiyacı doğmaktadır.
Peki, matrahın tespitinde istisnaların düzeltilmiş değeriyle dikkate alınacağı hükmünden ne anlamalıyız? Nacizane buradaki yorumumuz; istisna kazancın değil istisna kazancın elde edilmesine hasredilen parasal olmayan kıymetlerin düzeltmesinden kaynaklı enflasyon farklarının istisna kazanç ile ilişkilendirilerek düzeltilmiş istisna kazanç tutarına ulaşılması gerektiği yönündedir. Bu durumu faaliyet sonucu elde edilen kazancı istisna kapsamında değerlendirilen Serbest Bölgeler, Teknokentler, TUGS, Özel Eğitim Kurumlarının kazançları ile ilişkilendirebiliriz. Bu faaliyetlerin yürütülmesine hasredilen ve parasal olmayan nitelik taşıyan beraberinde enflasyon düzeltmesine tabi tutulan unsurların düzeltmesinden kaynaklı gelen enflasyon farklarının istisna kazanç ile ilişkilendirilmesi ve istisnanın düzeltilmiş değerine ulaşılması gerektiğini değerlendiriyoruz.
Ancak, buradaki temel sorunumuz bu faaliyetlere hasredilen parasal olmayan kıymetlerin düzeltmesinden kaynaklı enflasyon farklarının hangisinin istisna kazançla hangisinin ise istisna dışı kazançla ilişkilendirileceği ya da nasıl ayrıştırılacağıdır. Serbest bölgeler, Teknokentler, TUGS, Özel Eğitim Kurumlarının (vb.) istisna kazancının tespiti yasal düzenlemelerden/idarenin vermiş olduğu görüşlerden kaynaklı olarak pratikte birbirinden farklılaşmaktadır.
Dolayısyla; bu ayrıştırmayı sağlıklı bir şekilde yapabilmek adına vergi idaresinin daha ayrıntılı açıklamalar yapması gerektiği aşikardır. Aksi durumda, mükellefler ile vergi idaresi arasında varolan uyuşmazlıklara yenilerinin eklenmesi kaçınılmazdır.
Geçmiş Yıl Mali Zararlarında Durum Nedir?
Yine burada da geçmiş yıl mali zararlarının enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş değerleri ile matrahın tespitinde dikkate alınacağı hüküm altına alınmıştır. Tebliğ açıklamalarına baktığımızda; 2023 mali zararı ile önceki dönemlere ait mali zararların 2024 hesap dönemine ilişkin kazancın beyanında mukayyet değerleri ile dikkate alınacağı belirtilmektedir.
Normal şartlar altında her zaman mali zarar eşittir ticari zarar demek mümkün değildir. Temel nedeni de vergi mevzuatındaki bazı düzenlemerin mali zararı ticari zarardan farklılaştırmasıdır. 2024 enflasyon düzeltmesinde Geçmiş Yıl Ticari Zararları enflasyon düzeltmesinde gelir efekti yaratırken Geçmiş Yıl Ticari Karları gider efekti yaratmaktadır. Hem geçmiş yıl mali zararı hem de geçmiş yıl ticari zararı bulunan mükellefler; 2024 yılı düzeltme işlemlerinde bilanço zararlarını düzeltip gelir kaydederken geçmiş yıl mali zararlarını Tebliğ açıklamaları gereği mukayyet değerleri dikkate almak zorundadır. Bu durum ister istemez mükellef aleyhine bir sonuç doğurmaktadır.
Bu ihtilaflı konu enflasyon düzeltmesinin 2004 uygulamasında da mevcuttu. 2024 uygulaması da aynen geçmişteki gibi. 2023 ve önceki dönem mali zararlarının mukayyet değerle izleyen yıllarda dikkate alınacağı konusu, enflasyon düzeltmesinin 2004 uygulamasında (2003 ve önceki dönem mali zararlarının mukeyyet değerleriyle izleyen yıllarda dikkate alınması) da mevcuttu. Bu husus mükellef tarafından yargıya taşınmış ve ihtilaf mükellef lehine sonuçlanmıştır.
Ez cümle, enflasyon düzeltmesinin 2024 uygulamasında konu ya da konular karmaşık; uygulamaya ilişkin açıklamalar ise sığ ya da yetersiz. Bu nedenle vergi idaresi tarafından daha açıklayıcı ve kapsayıcı ayrıntılı açıklamaların çok geç olmadan yapılmasında fayda olduğunu değerlendiriyoruz.
Saygılarımızla;
Şaban Atuçuran
Direktör
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
NAKİT YEMEK YARDIMIN GELİR VERGİSİ YÖNÜNDEN İSTİSNAYA TABİ TUTULMASI VE BANKA ARACILIĞI İLE ÖDENME ZORUNLULUĞU
İşverenler çalışanlara yapacakları yemek yardımının nakdi olarak yapılması durumunda belli şartlar dahilinde SGK ve gelir vergisi yönünden istisna uygulayabilmekteler.
1/12/ 2022 tarihinden itibaren nakit yemek yardımı da istisna kapsamına alınarak bu tarihten itibaren belli şartlar dahilinde nakit yemek bedeli istisna uygulanmasının önü açılmış oldu.
Nakit olarak verilen yemek bedelinin istisnaya tabi tutulabilmesi için;
✅ İşverenler tarafından işyerinde veya müştemilatında yemek verilmemesi
✅Günlük yemek bedelinin 170 Türk lirasını aşmaması (2024 yılı için) (170 TL yi aşan kısmı için 170 TL ye kadar istisna uygulanır üstü için uygulanmaz)
✅Fiilen çalışılan günlere ilişkin olması gerekmektedir.
İŞVERENLER AYNI ZAMANDA YAPACAKLARI NAKİT YEMEK YARDIMINI BANKA ARACILIĞI İLE ÖDEME ZORUNLUĞU BULUNMAKTADIR.
322 Seri Nolu Gelir Vergisi Tebliğinde;
Nakit olarak yapılan yemek bedeli ödemelerinin, 18/11/2008 tarihli ve 27058 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ücret, Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkakın Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair
Yönetmelikte belirlenen ödeme usulüne göre yapılması gerekmektedir.
bu kapsamda işçinin banka hesabına ödenmelidir.
İmalat Faaliyeti ile İştigal Eden Mükellefler İçin II. Geçici Vergilendirme Döneminde Amortisman Hesaplamalarının Enflasyon Düzeltmesi Boyutu
Bilindiği üzere bilanço usulüne göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından 2024 yılının ikinci geçici vergilendirme döneminde enflasyon düzeltmesi işlemlerinin yapılması yasal bir zorunluluktur. Ancak 560 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (8) numaralı bendinin (b) alt bendinde yer alan yetkiye dayanılarak, 2024 hesap döneminin birinci geçici vergi döneminde (213 sayılı Kanunun 174 üncü maddesi kapsamında kendilerine özel hesap dönemi tayin edilenlerde 555 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre karşılık gelen ilgili dönemde), kapsam dâhilindeki mükelleflerin (213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (9) numaralı bendi kapsamındaki mükellefler hariç) enflasyon düzeltmesi yapmaması uygun bulunmuştur.
İkinci geçici vergilendirme dönemine ilişkin olarak bu sirkülerin yayım tarihi itibariyle aksi yönde bir düzenleme bulunmadığından, mali tablolar enflayon düzeltmesine tabi tutulacaktır.
Uygulamada, vergi mükelleflerinin ikinci geçici vergilendirme dönemi işlemleri sırasında amortisman kayıtlarını nasıl düzeltmeleri gerektiği ile ilgili sorunlarla karşılaştıkları görülmüştür. Sorun özellikle imalat faaliyeti ile iştigal eden mükelleflerin imalat sürecinde kullandıkları sabit kıymetler için hesaplanacak amortisman tutarı yönünden kendisini göstermektedir.
Bu nedenle “31.12.2023 tarihli düzeltilmiş bilançoya göre, brüt defter değeri 1000 BİRİM, birikmiş amortismanı 400 BİRİM olan bir sabit kıymet için ikinci geçici vergilendirme dönemi içerisinde gerçekleştirilmesi gereken amortisman hesaplaması ve enflasyon düzeltmesi işlemlerine ait örnek bir çalışma tablosunun hazırlanması” uygun görülmüştür.
Konuya ilişkin detaylı ve toparlayıcı bir Vergi İdaresi açıklamaları henüz yayımlanmadığından, ekte yer verilen örnekler, mevcut yasal düzenlemeler ve idari görüşlerin irdelenmesiyle tarafımızca oluşturulmuştur. Bu nedenle Sirkülerimiz ekinde yer alan örneklerin fiili duruma uyarlanması sırasında muhakkak vergi danışmanınızdan teyid alınmasını öneririz.
Hazırlanan örneklerden biri imalatçı işletmelerde normal amortisman yönteminin uygulandığı halleri, diğeri ise yine imalatçı işletmelerde azalan bakiyeler yönteminin uygulandığı halleri kavramaktadır. Uygulama örnekleri, stok değerlemesinde aylık ağırlıklı ortalama maliyet yöntemini uygulayan imalatçı işletmeler için yol gösterici olacaktır.
Sirküler eklerine ulaşmak için tıklayınız.
Vergi Cezalarında Yeni Dönem
Geçmişten günümüze kayıt dışı satışlar fiili envanter, ihbar ikramiyesi ve en önemlisi yapılan incelemeler ile ortaya çıkartılmaktaydı. Yeni yapılan düzenlemelerle beraber yukarıda sıralanan işlemlere ilaveten gelişen teknolojiyle beraber kayıt dışı satışa finansal sistem içerisinde para trafiğinin izini takip ederek ulaşılabilmektedir. Vergi Usul Kanunu’na aşağıda eklenen 2 fıkra ise bunun en net göstergesini oluşturmaktadır.
Gerçek ya da tüzel kişiler artık tahsilatlarını sadece kendi banka hesapları ya da POS cihazlarından gerçekleştirecek başkalarına ait pos ve banka hesaplarını kullanan ve kullandıran firma ve şahıslara yüksek tutarda cezalar yazılacaktır. Kredi kartı hesabı ve banka hesaplarının kullandırma ve kullanmanın cezalarının ayrı fıkralarda düzenlenmesi ve her fıkrada ayrı ayrı 20 milyon üst sınır olan cezaların belirlenmesi kayıt dışı ticaret ve kara para aklanması ile mücadelede ciddi mesafe kat edileceğini göstermektedir.
VUK Mükerrer Madde 355
Mal teslimi veya hizmet ifalarına ilişkin tahsilatların, banka ve benzeri finans kurumları, ödeme kuruluşları veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi aracılığıyla başkalarının adı ve/veya hesabı kullanılarak yapılması durumunda, her bir işlem için bu maddeye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere işleme konu tutarın % 10’u nispetinde, mal teslimi veya hizmet ifasını yapanlar ile adına ve/veya hesabına ödeme yapılanlara ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilir. Bu şekilde ceza kesilen mükellefler hakkında üçüncü fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak, bu fıkra uyarınca bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı 20 milyon TL’yi geçemez.
Örnek 1: M firması 100 bin TL, 250 bin TL olarak 2 adet mal satışını yapmış satış bedelleri D firmasının banka hesabına gönderilmiştir. İki firmada birinci sınıf tüccardır.
M firmasına 100 bin TL %10 = 10 bin TL kanuni sınır olan 20 bin TL altında olduğu için 20 bin TL özel usulsüzlük cezası,
250 bin TL %10 = 25 bin TL ise kanunun lafzından anlaşılacağı üzere işlem bedelinin %10 nu olarak özel usulsüzlük cezası kesilecektir.
Aynı tutardaki özel usulsüzlük cezaları banka hesabını kullandıran D firmasına da kesilecektir. Ayrıca D firması adına ise hesabını kullandırdığı için komisyon bedeli üzerinden Kurumlar vergisi ve KDV yönünden tarhiyatlar yapılıp vergi ziyaı cezası kesilecek fakat D firması adına (VUK 336 sayılı Kanun hükmü uygulanıp) vergi ziyaı ile özel usulsüzlük cezasından en ağır olanı uygulanacaktır.
Bu fıkra kapsamında olan 20 milyon TL özel usulsüzlük üst sınırı sadece bu fıkrada sayılan fiillere kesilecek kesilecek özel usulsüzlük cezasını kapsamaktadır.
Örnek 2: A firması mal satış tutarlarını B firmasının hesabını kullanarak gerçekleştiriyor. Bir takvim yılında toplam 250 milyon TL tahsilatını B firmasının hesaplarından yapmıştır. VUK Mükerrer 355 göre 250 %10 = 25 milyon üst sınır olan 20 milyonu geçtiği için 20 milyon özel usulsüzlük cezası kesilecek olup,
İlgili vergi dairesinde yapılacak uzlaşmayla birlikte % 80 nin silindiği varsayarsak (20 milyon * %80 ) 16 milyon TL silinecek 4 milyon TL özel usulsüzlük cezası kesilecektir.
VUK 376/2 hükümlerinden faydalanan mükellefe 30 gün içinde ödeme yaptığında da %25 indirim yürürlükten kaldırılmış olup, 28/7/2024 tarihli ve 7524 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi ile “Bu bölüm uyarınca üzerinde uzlaşılan cezalar hakkında başkaca bir indirim uygulanmaz’’ hükmü eklenmiştir.
Banka hesaplarını kullandırmanın bir diğer sonucu ise Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun uyarınca suç teşkil etmesidir. Kanunun 15’inci maddesinde bu husus açıkça düzenlenmektedir:
“Yükümlüler nezdinde veya aracılığıyla yapılacak kimlik tespitini gerektiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimse, bu işlemleri yapmadan önce kimin hesabına hareket ettiğini yükümlülere yazılı olarak bildirmediği takdirde altı aydan bir yıla kadar hapis veya 5 bin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır”
Kanun hükmüne göre, hesabını bir başkası yararına kullandıracak yani onun hesabına işlem yapacak kimse bu işlemleri yapmadan önce durumu bankaya bildirmekle yükümlüdür. Aksi halde hakkında soruşturma başlatılarak hapis cezası ya da adli para cezasına çaptırılması mümkündür.
Yukarıdaki 2 örnekte de başkalarının hesaplarını kullanan firmaların fatura düzenlediği varsayılarak hesaplama yapılmıştır.
Fatura düzenlenmeden yapılan kayıtdışı satışın başkalarının hesaplarını kullanarak yapılan durumda ise M firması adına kurumlar vergisi ve KDV yönünden tarhiyat yapılarak vergi ziyaı cezası kesilecek olup aynı zamanda VUK mükerrer 353/1’e göre de fatura düzenlememekten dolayı özel usulsüzlük cezası uygulanacaktır.
VUK Mükerrer Madde 355
23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu uyarınca izin verilen durumlar hariç olmak üzere kredi kartı, banka kartı, ön ödemeli kart, karekod, elektronik cüzdan ve benzeri ödeme araçları kullanılmak suretiyle gerçekleştirilen tahsilatların, kendi mükellefiyeti adına kayıtlı olmayan ödeme sistemleri veya cihazları aracılığıyla yapılması durumunda, tahsilatı yapan mükelleflere ve kendi adına kayıtlı olan bu sistemleri veya cihazları kullandıranlara ayrı ayrı her bir işlem için bu maddeye göre tatbik olunan özel usulsüzlük cezasının üç katı uygulanır. Şu kadar ki, bu fıkra uyarınca bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı 20 milyon TL’yi geçemez.
Örnek 3: C firması D firmasının kredi kartı pos cihazını kullanarak satışlarını gerçekleştiriyor. Bir takvim yılında 20 adet işlem gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu fıkra uyarınca işlem bedelinin %10’unu değil işlem sayısı bazında birinci sınıf tüccarlara
İşlem sayısı (20) X (60 bin TL) 20 bin TL X 3 kat = 1.200.000TL hem C firmasına hem de D firmasına özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Yine bu fırka uyarınca bir takvim yılında kesilecek özel usulsüzlük cezası 20 milyon TL’yi geçemeyecektir.
Bu fıkra kapsamında olan 20 milyon TL özel usulsüzlük üst sınırı sadece bu fıkrada sayılan fiillere kesilecek özel usulsüzlük cezasını kapsamaktadır.
SONUÇ
Her iki fıkrada da esas olarak kayıt dışı ticaret ve kara paranın aklanmasının önüne geçmek amaçlanmaktadır.
Şöyle ki; mükellefin mal ve hizmet satışında fatura düzenlemediği durumlarda başkasına ait pos cihazını ya da hesabını da kullandığında kayıt dışı satışı tespit etmek fiili envanter dışında zorlaşmaktadır.
Fatura düzenlemeyen mükellefin başkasına ait pos ve banka hesabını değil de kendi hesabını ve POS cihazını kullandığında tahsilat tutarları kendi hesabına ya da pos cihazına geleceği için fatura düzenlenmese de bu tahsilat tutarlarının kayıt dışı satışlarına ait olduğuna dair karine oluşturacaktır.
Cem Seferoğlu
Vergi Müfettişi
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/vergi-cezalarinda-yeni-donem/759238
Emisyon Priminin Niteliğiyle İlgili Yeni Yargı Kararları
Emisyon priminin niteliğiyle, vergiye tabi bir gelir unsuru olup olmadığıyla ilgili tartışmalar çok eskiye gidiyor. 1960’lı yılların başından itibaren tartışmanın olduğu anlaşılıyor.
Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu, 04.05.1960 tarih ve 99 sayılı kararıyla, emisyon priminin kurum kazancı niteliğinde olmadığına karar vermiş. Bakanlık görüşünü ve uygulamasının bu karar paralelinde olduğuna ilişkin çok kaynak göremedim ama anladığım kadarıyla uzun yıllar emisyon primi vergilenmemiş. Kazanç niteliğinde olmadığı, ortaklarca şirkete konan değer olduğu kabul görmüş.
Danışma Komisyonu 1984 yılında konuyu yeniden görüşmüş ve 13.07.1984 tarih ve 128 sayılı kararıyla görüşünü değiştirmiş. Yeni kararda emisyon priminin vergilenmesi gereken bir kazanç niteliğinde olduğu kabul edilmiş. Karar, emisyon priminin işletme sahipleri tarafından işletmeye ilave edilen bir değer olarak kabul edilemeyeceği, Ticaret Kanunu’nun emisyon primini kazanç saydığı, sonuçta şirketlerin bütün kazançlarının nitelik ve kaynaklarına bakılmaksızın ticari kazanç sayılması gerektiği gerekçelerine dayandırılmış.
Danışma Komisyonu kararının alınmasından kısa süre sonra, 04.12.1985 tarih ve 3239 sayılı Kanun’la 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan bir düzenlemeyle, emisyon primi kurumlar vergisinden müstesna tutulmuş. Düzenleme birkaç defa değişmiş ama emisyon primi istisna olmaya devam etmiş.
Sonuçta önce yorum yoluyla, daha sonra yapılan açık düzenlemeyle emisyon primi bugüne kadar kurumlar vergisine tabi tutulmadı.
Bu arada mülga 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 23 ve 28. maddelerinde yapılan düzenlemelerle, emisyon primi 1994-2002 döneminde gelir vergisi stopajına da tabi tutulmadı.
Gelinen noktada Mali İdarenin emisyon primini kurum kazancının bir parçası olarak kabul ettiğini, yasal düzenleme gereği kurumlar vergisinden müstesna kabul ederek kurumlar vergisine tabi tutmadığını ancak kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi stopajına tabi olduğu düşüncesinde olduğunu söylemek mümkün.
Konu burada bitiyor mu? Hayır. Emisyon priminin niteliği hala tartışmalı. Mali İdare gibi kurum kazancının bir parçası olarak vergiye tabi olduğunu düşünenler olduğu gibi, bu görüşe katılmayan, işletmeye konan sermayenin bir parçası olduğunu ve istisna düzenlemesi olmasa da zaten vergilenemeyeceğini düşünenler de var.
Emisyon primi zaten kurumlar vergisine tabi tutulmuyorsa, bu tartışma ve görüş farklılığı neden önemli? Çünkü farklı yorumlar, farklı uygulamalara neden oluyor.
Bunun en önemli örneğini kısa süre önce gündemimize gelen, kurumlar vergisinden müstesna kazançlar üzerinden % 10 oranında ek vergi ödenmesini öngören düzenlemeyle yaşadık. Bu düzenlemede emisyon primlerine ilişkin özel bir belirleme yapılmadı. Mali İdare de emisyon priminin de ek vergiye tabi olduğu yönünde uygulama yaptı. Konu yargıya taşındı ve halen yargılama süreci devam ediyor.
Bunun yanında konuyla ilgili eskiden beri yaşanan iki farklı tartışma ve uygulama daha var. Bunlardan biri, istisna kazançlara ilişkin giderlerin kurum kazancının tespitinde dikkate alınamayacağına, ikincisi de kanunen kabul edilmeyen giderler nedeniyle yüklenen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağına ilişkin düzenlemeyle ilgili.
Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre, istisna kazançlara ilişkin giderlerin istisna dışı kurum kazancından indirilmesi mümkün değil. Emisyon priminin vergiye tabi kurum kazancının parçası ancak istisna edilmiş olduğu kabul edilirse, bu kazancın elde edilmesiyle ilgili giderlerin, istisna dışı kazançtan indirilmemesi gerekiyor. Bu çerçevede örneğin, halka açılan bir şirkette, halka açılma sırasında oluşan emisyon primine ilişkin önemli tutarlara ulaşan giderlerin, istisna dışı kazançtan indirimi olanaksız. Bu görüşün doğal sonucu olarak, istisna dışı kazançtan indirimi kabul edilmeyen giderler nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin de indirimi mümkün değil.
Öte yandan, emisyon priminin kurum kazancının parçası olmadığı, işletmeye ilave edilen tutarlar olduğu kabul edilirse, bütün giderlerin kurum kazancından indirimine ve bu giderler ilişkin yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılmasına engel yok.
Aşağıda bu iki konuya ilişkin, yakın tarihli kabul edilebilecek altı yargı kararı özetledim. Kararlardan dördü kurumlar vergisine, biri katma değer vergisine, birisi de gelir vergisi stopajına ilişkin. Kararların tamamı ihtirazi kayıtla verilen beyannameler nedeniyle yapılan tarhiyatlara ilişkin.
Emisyon priminin kazanç niteliğinde olmadığına ilişkin kararlar ve gerekçeleri
Emisyon priminin kurum kazancının parçası olmadığına ilişkin kararlar;
- Emisyon priminin, kazanç niteliğinin bulunmadığı,
- Kazanç niteliğinde olmadığı dikkate alındığında, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda istisna tutulmamış olsaydı dahi, vergiye tabi tutulamayacağı,
- İstisna düzenlemesinin amacının olası tereddütlerin kanun hükmüyle önlenmesi olduğu,
- Ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, kazanç hesaplanırken, işletme sahiplerince dönem içinde işletmeye ilave olunan değerlerin nazara alınamayacağı, dolayısıyla emisyon priminin de işletmeye ilave edilen bir değer olduğundan kazanç hesaplamasında dikkate alınamayacağı,
gerekçelerine dayanıyor. (Danıştay Üçüncü Dairesi’nin 23.10.2023 tarih ve E:2021/2590 K:2023/3965 sayılı, Danıştay Dokuzuncu Dairesi’nin 10.10.2023 tarih; E:2022/4820 K:2023/3548, E:2022/3998 K:2023/3554, E:2022/4819 K:2023/3555 sayılı kararları.)
Bu kararlardan Üçüncü Daire’ye ait olan karar yüklenilen katma değer vergisinin indirimine, Dokuzuncu Daireye ait olan üç karar ise aynı kurumun iki geçici vergi dönemine ve yıllık hesap dönemine ait kurumlar vergisi tarhiyatına ilişkin. Dokuzuncu Dairenin 2023/3548 sayılı Kararından, Dairenin aynı paralelde 2011 yılında verilmiş bir kararının daha olduğu anlaşılıyor. Söz konusu karar, 06.12.2011 tarih ve E:2008/8409 K:2011/8227 sayılı.
Emisyon priminin kazanç niteliğinde oluğuna ilişkin karar
Emisyon priminin kurum kazancının parçası oluğuna ilişkin tespit edebildiğim karara konu somut olayda, davacı şirketin emisyon primini sermayeye eklediği, daha sonra yapılan sermaye azaltımında emisyon primi kaynaklı tutar üzerinden kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi stopajı yapılmasının dava konusu olduğu anlaşılıyor.
Vergi Mahkemesi, emisyon priminin şirketin ticari kazancına ilişkin bir unsur olmadığı ve vergilendirilebilir bir değer olarak değerlendirilemeyeceği, sermaye azaltımına gitmek isteyen şirketin, emisyon primi üzerinden azaltıma gitmesi durumunda, bunun zaten ortaklara ait olan bir değer olduğu düşünüldüğünde, kâr dağıtımı olarak kabul edilemeyeceği gerekçeleriyle davayı kabul ediyor. Kararı hukuka uygun bulan Bölge İdare Mahkemesi kararı;
- Ticaret Kanunu'na göre kanuni yedek akçe olarak ayrılması zorunlu olan emisyon primlerinin "sermaye" ve "çıkarılmış sermaye" kavramlarının dışında tutulduğu,
- Tek düzen muhasebe sistemi uygulamasında emisyon primli sermaye artışı nedeniyle elde edilen nakdin nominal sermayeye isabet eden kısmının "ödenmiş sermaye" hesabına, kalan kısmının ise sermaye yedeği olarak "hisse senedi ihraç primleri" hesabına kaydedilmesi gerektiği,
- İşletme bünyesinde bulunan yahut işletme faaliyetleri sonucunda oluşan özvarlık tutarlarının sermayeye eklenmiş olması durumunda nitelik değiştirerek “sermaye” haline dönüştüğü ve bu nedenle dağıtılmaları halinde yasal olarak ortada bir kâr dağıtımından bahsedilemeyeceği değerlendirilse de, sermaye yedeği olarak işletme sermayesinin cüzü niteliğinde olan tutarların, sermaye azaltımı suretiyle ortaklara ödenmesinin kâr dağıtımı olup olmadığının tespitinin, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olması nedeniyle, oluştuğu veya sermayeye ilave edildiği dönemdeki yasal düzenlemelerde belirlenen niteliğinin ortaya konulmasına bağlı olduğu,
- Somut olayda şirket sermaye azaltımının muvazaalı şekilde vergiden kaçınmak amacıyla yapıldığı ve aksine yönelik ispatın da davacı tarafından yapılamadığı,
- Belirtilen nedenlerle, şirket sermayesinin "sermaye azaltımı" adı altında ortaklarına dağıtımının "kâr dağıtımı" olarak kabul edilmesi gerektiğinden vergiye tabi tutulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı,
gerekçeleriyle Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuş. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 08.12.2022 tarih ve E:2019/4298 K:2022/7718 sayılı kararı.)
Kısaca değerlendirmem
Ben kişisel olarak, emisyon priminin işletmeye konan değer olduğunu ve vergilendirilebilir bir kazanç olmadığını düşünüyorum. Bu yöndeki yargı kararlarındaki gerekçeler benim de gerekçelerim. Karşı yöndeki gerekçelere katılmadığım gibi, yukarıda özetlediğim stopajla ilgili Danıştay Dördüncü Daire kararının gerekçelerinden biri olan, emisyon priminin sermaye yedeği niteliğinde olduğu kabulünün kararla çeliştiğini, bu gerekçenin ancak söz konusu primin kurum kazancının bir parçası olmadığının gerekçesi olabileceğini düşünüyorum.
Gelinen noktada emisyon priminin kazanç niteliği hala tartışmaya açık. Yargı kararları da bu durumu açıkça gösteriyor. Ancak niteliği ne olursa olsun, ortağın şirkete koyduğu sermayenin bir kısmının vergi olarak Hazine’ye gitmesi anlamlı değil. Hiçbir şekilde vergilendirilmemesi gerekir diye düşünüyorum.
Emisyon primiyle ilgili sorunların benzeri, sermaye destekleme primi, zarar itfa fonu veya benzer isimlerle işletmelere konan değerler için de var. Bu değerlerle ilgili 2022 yılında bir düzenleme yapıldı ama bu düzenleme de bence yeniden değerlendirilmeli. Sistem bir bütün olarak gözden geçirilmeli. Recep BIYIK
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/emisyon-priminin-niteligiyle-ilgili-yeni-yargi-kararlari/759244
4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar (Karar Sayısı: 8787) Resmi Gazetede Yayımlandı
06 Ağustos 2024 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 32624
Cumhurbaşkanı Kararı
Karar Sayısı: 8787
Ekli “4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar”ın yürürlüğe konulmasına, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 167 nci maddesi gereğince karar verilmiştir.
5 Ağustos 2024
Recep Tayyip ERDOĞAN
CUMHURBAŞKANI
4458 SAYILI GÜMRÜK KANUNUNUN BAZI MADDELERİNİN UYGULANMASI HAKKINDA KARARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KARAR
MADDE 1- 29/9/2009 tarihli ve 2009/15481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan 4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Kararın 62 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Posta veya hızlı kargo taşımacılığı yoluyla bir gerçek kişiye gelen ve ticari miktar ve mahiyet arz etmeyen, kıymeti 30 Avro’yu geçmeyen eşya ile kıymeti 1500 Avro’yu geçmeyen ilaç cinsi eşyanın değeri üzerinden;
a) Avrupa Birliği ülkelerinden doğrudan gelmesi halinde % 30,
b) Diğer ülkelerden gelmesi halinde % 60,
c) 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (IV) sayılı listede yer alan eşya olması durumunda yukarıdaki oranlara ilave % 20,
oranında tek ve maktu bir vergi tahsil edilir.”
MADDE 2- Aynı Kararın 126 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “150” ibaresi “30” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 3- Bu Karar yayımı tarihinden 15 gün sonra yürürlüğe girer.
MADDE 4- Bu Karar hükümlerini Ticaret Bakanı yürütür.
MOTOSİKLETDE VERGİ AVANTAJI
GTİP NO: 87.11; Motosikletler (mopedler dahil) ve bir yardımcı motoru bulunan tekerlekli taşıtlar (sepetli olsun olmasın); sepetler (sepetler hariç)
KDV: İndirim konusu yapılır.
ÖTV: % 8 - 37 ÖTV gider/ maliyete atılabilir.
Amortisman: Faydalı ömrü 4 yıl amortisman oranının ise % 25 olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Giderleri: Motosikletin işletmeye dahil edilmesi ve işte kullanılması halinde yapılan yakıt, tamir-bakım harcamaları ile ayrılan amortismanların da safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılır.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Kredi Kartı Ve Banka Kartı İle Yapılan Ödemelere İlişkin GİB Açıklaması
- Mükelleflerin bankacılık mevzuatı gereğince, bankalar tarafından kendilerine tahsis edilen fiziki POS cihazını ve/veya sanal POS’u bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında aralarındaki sözleşmeye istinaden alt işyerlerine söz konusu mevzuatta yer alan düzenlemelere uygun olarak kullandırmaları söz konusu olabilmektedir. Buna göre, Bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında gerek kendisine tahsis edilen POS cihazını kullandıran gerekse bu cihazlar vasıtasıyla teslim ettikleri mal ve hizmetlere ilişkin tahsilatlarını yapan mükelleflerin, 213 sayılı Kanunda yer alan hükümler gereğince belge düzenleme, hasılatları kaydetme ve diğer yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getirmeleri şartıyla bahse konu mevzuatta öngörüldüğü şekilde hareket edebilmeleri mümkün bulunmaktadır.
- Mal teslimi veya hizmet ifası yapılan müşteri ile ödemeyi yapan kart sahibinin farklı kişiler olması hususu düzenleme kapsamında cezaya tabi fiiller arasında sayılmamaktadır. Bir başka anlatımla, madde uygulamasında ödemeyi yapan kart sahibinin kim olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle ödeme yaparken başkasının kredi kartını kullanmaktan dolayı özel usulsüzlük cezası uygulanması gibi bir durum söz konusu değildir.
Kredi Kartı ve Banka Kartı ile Yapılan Ödemelere İlişkin Gelir İdaresi Başkanlığı Duyurusu
7524 sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesine eklenen altıncı fıkrada, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu uyarınca izin verilen durumlar hariç, mükelleflerin mal satışı veya hizmet ifası için yaptıkları tahsilatları, kendi mükellefiyeti adına kayıtlı olmayan ödeme sistemleri veya cihazları (POS ve benzeri cihazlar) aracılığıyla yapmaları durumunda, tahsilatı yapan mükelleflere ve cihazları kullandıranlara ayrı ayrı her bir işlem için 3 kat özel usulsüzlük cezası kesilmesi ve bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının 20 milyon Türk lirasını geçemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Söz konusu fıkranın uygulanmasına yönelik kamuoyuna yansıyan tereddütlerin giderilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamaların yapılması gerekli görülmüştür.
Yapılan düzenlemeyle, mal teslimi veya hizmet ifaları için kredi kartı, banka kartı gibi ödeme aracı olarak kullanılan kartlar aracılığıyla yapılan tahsilatları, başka mükelleflerin veya mükellef olmayanların elektronik cihazları/sistemleri (POS ve benzeri cihazlar) aracılığıyla yapanlara ve bu elektronik cihazları/sistemleri kullandıranlara özel usulsüzlük cezası kesilmek suretiyle bu husustaki kayıt dışı işlemlerin önlenmesi amaçlanmaktadır.
Söz konusu düzenlemeyi müteakip, mükelleflerin bir banka tarafından kendilerine tahsis edilen fiziki ya da sanal POS cihazını bayii, alt bayii ve benzeri ilişki kapsamında aralarındaki sözleşmeye istinaden başka işyerlerine kullandırmaları durumunda cezaya muhatap olup olmayacakları hususunda tereddüte düştükleri anlaşılmaktadır.
Mükelleflerin bankacılık mevzuatı gereğince, bankalar tarafından kendilerine tahsis edilen fiziki POS cihazını ve/veya sanal POS’u bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında aralarındaki sözleşmeye istinaden alt işyerlerine söz konusu mevzuatta yer alan düzenlemelere uygun olarak kullandırmaları söz konusu olabilmektedir.
Buna göre, bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında gerek kendisine tahsis edilen POS cihazını kullandıran gerekse bu cihazlar vasıtasıyla teslim ettikleri mal ve hizmetlere ilişkin tahsilatlarını yapan mükelleflerin, 213 sayılı Kanunda yer alan hükümler gereğince belge düzenleme, hasılatları kaydetme ve diğer yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getirmeleri şartıyla bahse konu mevzuatta öngörüldüğü şekilde hareket edebilmeleri mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan, 213 sayılı Kanunda yapılan bahse konu düzenlemeye ilişkin olarak Bakanlığımız tarafından ticari hayattaki süreçlerin aksamadan devam edebilmesi ve madde ile sağlanmak istenilen kayıt dışı faaliyetlerin önüne geçilmesi amacına yönelik gerekli görülen idari düzenlemelerin yapılabileceği tabiidir.
Bir diğer tereddüde düşülen konu ise mal ve hizmet alımlarında müşteri ile ödemeyi yapan kart sahibinin farklı kişi olması durumunda ceza kesilip kesilmeyeceğine yöneliktir.
Mal teslimi veya hizmet ifası yapılan müşteri ile ödemeyi yapan kart sahibinin farklı kişiler olması hususu düzenleme kapsamında cezaya tabi fiiller arasında sayılmamaktadır. Bir başka anlatımla, madde uygulamasında ödemeyi yapan kart sahibinin kim olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle ödeme yaparken başkasının kredi kartını kullanmaktan dolayı özel usulsüzlük cezası uygulanması gibi bir durum söz konusu değildir.
Kamuoyuna duyurulur.
Kaynak, GİB