Mehmet Özdoğru
TBMM Genel Kurulunda Görüşülen Tasarıda, Yapılmakta Olan Yatırımlara İlişkin Enflasyon Düzeltme Farklarının Dönem Kazancında Dikkate Alınmamasına İlişkin Düzenleme Kabul Edildi
Dün akşam TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan 161 Sıra Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine, daha önce Meclise verilen ancak gelen tepkiler üzerine 2025 yılında görüşülmek üzere geri çekilen Savunma Sanayii ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde yer alan 3 düzenleme eklendi.
1) Yapılmakta olan yatırımlara “Enflasyon Düzeltmesi Kolaylığı” getirildi!
Yatırımcılar, yapılmakta olan yatırımlar hesabının enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda oluşan ve enflasyon düzeltmesi karı olarak dikkate alınması gereken düzeltme farklarını, söz konusu yatırımları henüz işletmeye almamalarına rağmen dönem kazancıyla ilişkilendirerek, bu tutarlar üzerinden geçici vergi ve nihayetinde kurumlar vergisi ödüyorlardı.
Bu durum özellikle iş dünyasında büyük tepkilere neden olmuştu.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı bu tepkileri dikkate alarak yayınladığı 563 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği ile, 2024 hesap döneminin ikinci ve üçüncü geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapma yükümlülüğü bulunan mükelleflerden, 31/12/2023 tarihli Gelir Tablosu’ndaki brüt satışlar toplamı 50 Milyon TL’nin altında olanların (VUK’un mükerrer 298. maddesinin (A) fıkrasının (9). bendi kapsamındaki mükellefler hariç) enflasyon düzeltmesi yapmamalarına ilişkin düzenleme yaptı. Bu şekilde, küçük ve orta boy işletmeler ile yatırım aşamasında olup, henüz bu yatırımlarını işletmeye almamış yatırımcıları bir ölçüde rahatlattı. Yalnız, bu düzenlemeyle, 31/12/2023 tarihli Gelir Tablosu’ndaki brüt satışlar toplamı 50 Milyon TL’nin altında olan işletmelerin enflasyon düzeltmesi yapma yükümlülükleri kaldırılmıyor, sadece 2024 hesap döneminin ikinci ve üçüncü geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapmamaları sağlandı. Bunların da, diğer mükellefler gibi 2024 yılı sonunda yıllık enflasyon düzeltmesi yapmaları zorunlu bulunuyor.
Söz konusu Teklife eklenen yeni düzenlemeyle, Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesinin (A) fıkrasının sonuna bir bent eklenerek, “Yapılmakta olan yatırımlar” hesabının enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda oluşan düzeltme farklarının dönem kazancıyla ilişkilendirilmemesi sağlanıyor.
Söz konusu düzenlemeye göre, bu mükellefler, enflasyon düzeltmesinin uygulandığı dönemlerde, parasal olmayan kıymetler sınıfında yer alan yapılmakta olan yatırımlar hesabını enflasyon düzeltmesine tabi tutacaklar ancak, düzeltme sonrası oluşan ve enflasyon düzeltmesi karı olarak dikkate alınması gereken düzeltme farklarını dönem kazancıyla ilişkilendirmeyip, bu tutarları özel bir fon hesabında izleyecekler. Özel fon hesabına alınan bu tutarlar, yatırımın tamamlanarak ilgili iktisadi kıymetin aktifleştirildiği dönem ile bu dönemi takip eden dört hesap dönemi içerisinde eşit taksitler halinde dönem kazancının tespitinde dikkate alınacak. Ayrıca, özel fon hesabında izlenen tutarlar, dönem kazancının tespitinde dikkate alınıncaya kadar her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak yeniden değerleme oranında artırılacak.
Yatırımın çeşitli nedenlerle tamamlanamaması, iktisadi kıymetin aktifleştirilmesinden sonra faaliyetin beş hesap dönemi içerisinde sona erdirilmesi veya özel fon hesabında izlenen tutarların başka bir hesaba nakledilmesi ya da işletmeden çekilmesi hallerinde, bu düzenleme kapsamında dönem kazancında dikkate alınmayan tutarlar yatırımın tamamlanamadığı, faaliyetin sonlandırıldığı veya özel fon hesabının kısmen veya tamamen bu düzenlemeye aykırı şekilde kullanıldığı dönemin kurum kazancının tespitinde dikkate alınacak.
Bu düzenleme 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğinden, 2024 hesap dönemine ilişkin geçici vergi dönemlerinde bu hesaptan kaynaklanan düzeltme farklarını vergi matrahının tespitinde dikkate alan mükellefler, hesap döneminin başından itibaren kayıtlarını düzeltmek suretiyle söz konusu düzeltme farklarını hesap dönemi sonuna kadar özel fon hesabına alacaklar.
Bu düzenleme ile, enflasyon düzeltmesinin yatırımlar üzerinde oluşturduğu vergisel etki yatırım dönemi süresince ertelenmek suretiyle yatırımların enflasyon düzeltmesinden olumsuz etkilenmemesi sağlanıyor, bu sayede işletme döneminden itibaren kâr zarar hesapları ile ilişkilendirilmesi öngörülerek, yapılmakta olan yatırımların desteklenmesi amaçlanıyor.
2) Enflasyon düzeltmesi kaynaklı kâr/zarar farkını kazanç tespitinde dikkate almayacak mükellef grubuna yeni eklemeler yapıldı!
Teklife eklenen bir madde ile, hali hazırda geçici vergi dönemleri de dahil olmak üzere 2024 ve 2025 hesap dönemlerinde yapılan enflasyon düzeltmesi kaynaklı kâr/zarar farkının vergiye tabi kazancın tespitinde dikkate alınmayacağı mükellef grubuna, tasfiye ve iflas hallerindeki şirketler ile 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşları da dahil edildi.
Bu düzenleme, tasfiye halindeki şirketler açısından kurumların tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihin içinde bulunduğu hesap döneminden, iflas halindeki şirketler açısından ise iflasın açıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminden itibaren uygulanacak. Bu tarihten önce geçici vergi dönemlerine ilişkin yapılmış olan enflasyon düzeltmesine yönelik geriye dönük herhangi bir düzeltme yapılmayacak. Tasfiyeden vazgeçilmesi ya da iflasın kaldırılması durumunda, tasfiyeden vazgeçilen tarihin veya iflasın kaldırılmasına ilişkin mahkeme karar tarihinin içinde bulunduğu geçici vergi döneminden itibaren enflasyon düzeltmesi uygulanacak. Tasfiyeden vazgeçilmesi veya iflasın kaldırılması hallerinde, bu düzenleme uyarınca dönem kazancında dikkate alınmayan tutarlar tasfiyeden vazgeçildiği veya iflasın kaldırıldığı dönem kazancının tespitinde dikkate alınacak.
3) Samsun’da Yeni Organize Sanayi Bölgesi Kuruluyor!
Söz konusu Teklife eklenen bir madde ile, Samsun’da yeni bir organize sanayi bölgesi kurulması öngörüldü.
Bilgilerinize…
GİB, Yurt Dışı Çıkış Harcı Sorgulama Hizmetinin Dijital Vergi Dairesine Aktarılması İle İlgili Açıklama Yayımladı
İnteraktif Vergi Dairesinde yer alan Yurt Dışı Çıkış Harcı Sorgulama hizmeti 22.10.2024 tarihinden itibaren Dijital Vergi Dairesine aktarılmıştır. Dijital Vergi Dairesine giriş yaptıktan sonra Sorgulamalar/Doğrulamalar menüsü aracılığıyla yurt dışı çıkış harcına ilişkin ödeme bilgilerinizin Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarına aktarılıp aktarılmadığını sorgulayabilirsiniz.
Kaynak: GİB
Kiraları Bankadan Ödeme Yükümlülüğü
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257’nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı’na, mükelleflere ve mükellef olmayanlara, muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etmeleri zorunluluğu getirme ve bu zorunluluğun kapsamını ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi verilmiştir.
Bakanlık bu yetkisini geçmişte, 29.7.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 268 no’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile kullanarak konut kira bedelleri için aylık kira bedelinin 500 lirayı geçtiği haller için ödemeleri banka, benzeri finans kurumları veya PTT tarafından düzenlenen belgelerle tevsik zorunluluğunu 1.11.2008 itibariyle getirmişti. İş yeri kira bedelleri içinse bu yükümlülük her hangi bir parasal sınır olmaksızın öngörülmüştü.
Ancak geçtiğimiz günlerde, 17.10.2024 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 328 no’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile yeni bir düzenleme yapılmış ve konut kira bedelleri için öngörülen parasal sınır kaldırılarak, konut ve iş yeri kira bedellerinin tamamı için banka veya PTT tarafından düzenlenen belgelerle tevsik zorunluluğu getirilmiştir. Dolayısıyla artık gerek kiraya verenler gerek kiralayanlar bu konudaki ödeme veya tahsilatlarını ancak anılan kurumlar tarafından düzenlenen belgelerle kanıtlayabileceklerdir.
Aylık kira bedeli 500 TL altında olan konutlar için bu yükümlülük, 17.10.2024 tarihinden sonra yapılacak kira ödemeleri için başlamıştır.
Kira bedeline ilişkin parasal sınırın da kalmasıyla haftalık, günlük veya benzeri kısa süreli kiralamalar da anılan kurumlardan alınacak belgelerlerle tevsik yükümlülüğü kapsamına girmiştir.
Konut ve iş yerini kiraya verenler ve bunları kiralayanların, kira bedeline ilişkin mahkeme ve icra yoluyla veya ayni olarak yaptıkları tahsilat ve ödemeler için bu şekilde tevsik zorunluluğu söz konusu değildir.
Bakanlık bu Genel Tebliği ile “hisseli gayrimenkullerin kiralanmasında, kira bedelinin tamamının kiraya verenlerden birine bankalar veya PTT aracılığıyla ödenmesi durumunda, tevsik zorunluluğunun yerine getirildiği kabul edilir” açıklamasını da yapmış ve bu açıklama ile hisseli gayrimenkullerin hissedarlardan biri tarafından da kiraya verilebileceğini kabul etmiştir ki bu açıklama biraz sıkıntılıdır. Bu açıklamadan hisseli gayrimenkullerin maliklerinden biri tarafından da kiraya verilebileceği anlamının çıkmaması gerekir. Bu konuda Medeni Kanun’un iştirak halinde (elbirliği) mülkiyet ve müşterek (paylı) mülkiyet kuralları geçerli olduğu unutulmamalıdır. Ancak bakanlığın bu açıklamayı yaparken, aynı zamanda, hisseli gayrimenkullerin maliklerden sadece biri veya ikisi tarafından kiraya verilmesi halinde bu kiranın beyanı ve özellikle işyeri kiraları açısından stopajın mahsubu konusuna da açıklık getirmesi yerinde olurdu. Zira bu konu uygulamada zaman zaman tereddütlere yol açmaktadır.
Bankalar veya PTT aracı kılınmak suretiyle; para yatırma, havale, EFT, çek, banka ve kredi kartı gibi araçlar kullanılmak suretiyle yapılan tahsilat ve ödemeler karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden, bu belgeler de tevsik edici belge kabul edilecektir. Bankaların internet şubeleri üzerinden yapılan ödeme ve tahsilatlarda da tevsik yükümlülüğü yerine getirilmiş sayılacaktır. Ancak kiracıların kira ödemelerini yaparken ödeme sebebi olarak “kira ödemesi” şeklinde bir açıklama yazdırmalarında, ileride çıkabilecek ihtilaflar açısından yarar vardır.
Bakanlık anılan Genel Tebliği ile bu yükümlülüğe uymayanlara özel usulsüzlük cezası uygulayacağını da açıklamıştır. Bu konuda kesilebilecek özel usulsüzlük cezası ise banka veya PTT belgeleriyle tevsik edilemeyen kira bedelinin %10’u nispetinde olacaktır. Ancak kesilen ceza 2024 yılı için, birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı için 20 bin TL’den, ikinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde tespit edilenler için 10 bin TL’den, bunlar dışında kalanlar için ise 5 bin TL’den az olamayacaktır. Öte yandan Vergi Usul Kanunu’na göre bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı (2024 yılı için) 20 milyon TL’yi de geçemeyecektir. Örneğin aylık kira bedeli 50 bin TL olmak üzere bir Avukatın bir ofis kiraladığını ve bir yıl boyunca kira bedelini her ay elden ödediğini düşünürsek, Avukata toplam 240 bin TL, kiraya verene ise (sadece GMSİ mükellefi olduğunu düşünürsek) 60 bin TL olacaktır. Eğer Avukat bir yıllık kirayı peşin ödedi ise bu defa, fiil tek kabahat işleme kararı ile gerçekleştiğinden Avukata 60 bin TL, mal sahibine 5 bin TL ceza kesilecektir. Bu cezalar ölçüsüz ve eşitliğe aykırıdır.
Tevsik zorunluluğuna aykırı bir şekilde ödeme yapan kiracıların; durumu, ödemeyi takip eden beş iş günü içerisinde kendiliğinden idareye bildirmesi halinde, ödemede bulunan kiracı adına özel usulsüzlük cezası kesilmeyecek, sadece kiraya verene ceza uygulanacaktır.
Bu tebliğ ile -öncesinde de olduğu gibi- bütün kira ödemelerinin kayıt altına alınıp izlenir hale geleceğini düşünmek mümkün değildir. Çünkü elden ödemelerde kiraya verenden alınabilecek alelade bir makbuz veya kira sözleşmesine atılacak bir imza kiracı açısından kiranın ödendiğini ispata, mahkeme veya icra daireleri nezdinde yeterli olmaktadır. Bu nedenle, eğer kayıt dışı ekonomi ile gerçekten mücadele edilmek isteniyorsa, bu tür düzenlemelerin vergi mevzuatında değil, özel hukuk mevzuatı içerisinde yapılması gerekir. Bumin DOĞRUSÖZ
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kiralari-bankadan-odeme-yukumlulugu/775435
7 Bin TL’yi Aşan Tahsilat Ve Ödemelerde Aracı Kurumlar Zorunlu Oldu
Bilindiği üzere; Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) mükerrer 257’nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde Maliye Bakanlığı’na mükelleflere muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini bankalar, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etmeleri zorunluluğunu getirme ve bu zorunluluğun kapsamını ve uygulamaya ilişkin usul ve esaslarını belirleme yetkisi verilmişti ve yayınlanan tebliğlerle uygulamanın usul ve esasları düzenlenmişti.
24 Aralık 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 459 Seri Nolu VUK Genel Tebliği ile anılan zorunluluk yeniden düzenlenmiş ve bu zorunluluğa ilişkin daha önce uygulanmakta olan 8 bin liralık limit 01.01.2016 tarihinden itibaren 7 bin liraya indirilmişti. Buna göre; 01.01.2016 tarihinden itibaren, anılan Genel Tebliğ uyarınca;
- Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar,
- Kazancı basit usulde tespit edilenler,
- Defter tutmak zorunda olan çiftçiler,
- Serbest meslek erbabı,
ve
- Vergiden muaf esnafın,
kendi aralarında yapacakları ticari işlemler ile bu kişilerin kendi ortakları ve/veya diğer gerçek ve tüzel kişilerle yapacakları 7 bin lirayı aşan her türlü tahsilat ve ödemelerinin Tebliğde tanımlanan “aracı finansal kurumlar” aracılığıyla yapılması ve bu kurumlarca düzenlenen dekont, hesap bildirim cetvelleri, alındı vb. belgeler ile tevsiki zorunlu kılınmıştı. Bu kapsamda, tevsik zorunluluğu kapsamında olanların; her türlü mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin tahsilat ve ödemelerinin, avans, depozito, pey akçesi gibi suretlerle yapılacak tahsilat ve ödemelerinin 7 bin Türk Lirası’nı aşması durumunda, aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması ve bu işlemlerin söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik edilmesi zorunluydu.
7524 sayılı Kanun’la Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257’nci maddesine ilave edilen yetki hükmüne dayanarak, 18 Ekim 2024 günkü Resmi Gazete’de yayımlanan 572 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile, Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde (Sıra No: 459) değişiklik yapılmak suretiyle, 7 bin TL üzerindeki ödemelerin banka ve finans kurumları üzerinden yapılmasına ilişkin zorunluluk düzenlemesine mükellef olmayanlar da dahil edilmiştir. Dolayısıyla, mükellef olmayanların, kendi aralarında yapacakları işlemler hariç olmak üzere, 18 Ekim 2024 tarihinden itibaren tevsik zorunluluğu kapsamında olanlardan yapacakları 7 bin TL’yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapmaları ve bu tahsilat ve ödemeleri söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunludur. Mükellef olmayanların kendi aralarında yapacakları işlemler, işlem tutarı 7 bin TL’yi aşsa dahi tevsik zorunluluğu kapsamı dışındadır.
Tevsik zorunluluğu kapsamındaki ödemelerin tahsilatı yapanın hesabına, bizzat aracı finansal kurumların şubelerine gidilmek ve işleme ait açıklamalara da yer verilmek suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, tevsik zorunluluğuna uyulmuş sayılacaktır.
Tahsilat ve ödemeye konu işlem tutarının tevsik zorunluluğu kapsamında bu 7 bin TL’yi aşması halinde, bedelin farklı tarihlerde kısım kısım ödenmesinde işlemin toplam tutarı dikkate alınacak ve her bir tahsilat ve ödeme, tevsik zorunluluğu kapsamında aracı finansal kurumlar kanalıyla gerçekleştirilecektir.
Anılan tebliğde “aracı finansal kurumlar”ın;
- 5411 sayılı Bankacılık Kanununda tanımlanan bankayı,
- 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamında yetkilendirilmiş ödeme kuruluşlarını ve
- 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu’na göre kurulan Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketini,
ifade ettiği açıklanmıştır. Keza, anılan Tebliğde;
- Ödeme: Nakit ve her an kullanıma hazır banka varlığından oluşan ödeme mevcudundaki azalış,
- Tahsilat: Nakit ve her an kullanıma hazır banka varlığından oluşan ödeme mevcudundaki artış,
olarak tanımlanmıştır.
Aynı günde aynı kişi veya kurumlarla yapılan işlemlerin toplam tutarının 7 bin TL’yi aşması durumunda, işlemlerin her biri işlem bazında belirlenen haddin altında kalsa bile, aştığı işlemden itibaren işleme konu tahsilat ve ödemelerin de aracı finansal kurumlar aracılığıyla yapılması zorunludur.
Kapsamda olmayan tahsilat ve ödemeler
Tevsik zorunluluğu kapsamında olanların (mükellef olmayanlar hariç olmak üzere) yabancılar ve/veya Türkiye mukimi olmayan gerçek kişilerle yapacakları işlemlere ilişkin tahsilat ve ödemelerin aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, düzenlenecek faturalara söz konusu kişilerin pasaport numarasının yazılması ve bu bent kapsamında nakit tahsil edilen tutarların, tevsik zorunluluğu kapsamında olanlar tarafından tahsilatı takip eden ilk iş günü sonuna kadar aracı finansal kurumlarca düzenlenen belgelerle tevsikinin sağlanması zorunludur. Keza,
a) 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile bunlara ait döner sermaye işletmelerinin işlemlerine konu tahsilat ve ödemelerin,
b) 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda tanımlanan sermaye piyasası aracı kurumlarında yapılan işlemlere konu tahsilat ve ödemelerin,
c) 89/14391 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’da tanımlanan yetkili döviz müesseselerinin yapacakları döviz alım satım işlemlerine ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
ç) Tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin,
d) Noterlerde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin,
e) 5018 sayılı Kanunda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ile bunların teşkil ettikleri birlikler, kanunla kurulan diğer kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan ve işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşlar veya bunlara ait veya tabi diğer müesseseler tarafından yapılan ihale işlemlerine ilişkin yatırılması gereken teminat tutarlarına ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
f) 6362 sayılı Kanun uyarınca kurulan Borsa İstanbul A.Ş. bünyesinde yer alan Kıymetli Madenler Piyasasında işlem yapma yetkisi verilenlerin, faaliyet konuları kapsamında yapacakları işlemlere ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
g) Gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler tarafından; 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulmuş olan toptancı hallerinde faaliyet gösteren tüccar, üretici, üretici örgütleri ve komisyonculara yapılan sebze ve meyve, et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, su ve su ürünleri, bal ve yumurta gibi diğer gıda maddeleri, kesme çiçek ve süs bitkileri satışları ile söz konusu yerler dışında yapılmakla birlikte anılan Kanunun 4 üncü maddesi kapsamında bildirime tabi tutulmuş satışlara ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
ğ) Gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçilere ait ürünlerin, 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu kapsamında kurulan ticaret borsalarına mezkur Kanunun 46’ncı maddesinde belirtilen süreler dahilinde tescil ettirilerek gerçekleşen satışlarına ilişkin tahsilat ve ödemelerin, aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Ceza uygulaması
Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesi hükmü uyarınca; tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğuna uymayanların her birine, her bir işlem için bu maddeye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere (mükellef olmayanlara 5 bin TL’den az olmamak üzere) işleme konu tutarın %10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir. Ancak, tevsik zorunluluğuna aykırı bir şekilde ödeme yapanların, durumu ödemeyi takip eden beş iş günü içerisinde kendiliğinden idareye bildirmesi halinde, ödemede bulunan adına bu fıkra uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmez. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK
Emeklilik Sisteminde Değişiklik Olmayacak
Son dönemlerde emeklilik siteminde, emekli aylığı hesaplama sisteminde köklü değişikliklere gidileceği konusunda basında birçok haber yayınlandı. Ayrıca Kıdem Tazminatı’nın fona devir olacağı ve Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’nin devreye gireceği konusunda haberler yapıldı.
‘Geç emekli olun maaş artar’ söylemi mümkün değil
Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan, katıldığı televizyon programında emeklilik sisteminde değişiklik yapılmayacağını, emeklilik için 2024’den 2025’e girerken güncelleme katsayı hesabından dolayı oluşacak zararın telafi edilmeyeceğini, kıdem tazminatının fona devir olmayacağını söyledi. Sayın Bakan’ın açıklamalarını bir sosyal güvenlik uzmanı olarak izledim, yaptığı açıklamalar ile Çalışma Bakanı’nın bu konulara hâkim olmadığını gördüm.
Çalışma Bakanı’nın açıklamalarında, ‘emekli olmayın, emekliliği hak etseniz dahi daha çok çalışarak ileride emekli olduğunuzda alacağınız emekli aylığınızı arttırırsınız’ söylemi aslında mevcut durumda mümkün gözükmüyor. Bir önceki yazımda; çalıştığınızda aylık bazda bildirilen brüt prime esas kazançların emekli aylığına etkisini yazmıştım. Ancak sadece prime esas kazançlar yani maaşlarınız emekli aylığını belirlemiyor.
Örnek 2024 Ocak ayında emekli aylığı hesaplama sisteminde 25.000TL emekli aylığını gören bir sigortalı brüt 150.000TL olan tavan ücretle çalışırsa aylık bazda emekli aylığı 450 TL artar. Bu kişinin 2024 Haziran ayında emekli aylığı 27.700TL, 1 Temmuz’da %24.73 enflasyon farkı ile 34.550 TL olur, bu kişi 2024 Aralık ayı sonuna kadar çalışırsa her ay 450 TL emekli aylığı artışı devam eder.
31.12.2024’de emekli aylığı 37.250 TL olur ancak bu kişi 2024’de emekli olmaz ise 2025 Ocak ayında sistemde emekli aylığını 29.985 TL olarak görür. Bu tutara ortalama 2025 Ocak ayında verilecek %15 enflasyon farkı dâhil edilmiş olarak hesapladım. Ancak 2024 Aralık ayında emekli olmayı tercih ederse 2025’de emekli aylığı olarak 42.835 TL emekli aylığı alır.
Yüksek brüt ücretlerle çalışanların aylık bazda emekli aylıkları artar mı? Az da olsa artar, ancak enflasyonun düşme eğilimde olduğu dönemde bu kişiler zarar eder. 2024’de emekli olursa 42.835 TL emekli aylığı alacak kişi emekli olmaz ise 2025’de sistemde emekli olduğunda alacağı emekli aylığını 29.985 TL olarak görür. Bu durumda Çalışma Bakanı’nın ‘emekli olmayın daha çok çalışın emekli aylığınızı arttırırsınız’ söylemi havada kalıyor.
Diğer bir açıklaması ‘’Emekli aylığı hesaplama sistemimiz çok iyi, bu sistemde de bir değişiklik düşünmüyoruz’’ şeklindeydi.
Ülkemizde emekli aylığı hesaplama sistemi maalesef emekli olmadan daha çok çalışmayı ya da kayıtlı çalışmayı özendirmiyor.
Kayıtlı çalışma özendirilmeli
Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için Çalışma Bakanı, emekli sayısını örnek göstererek aktif-pasif dengesinin sağlanması gerektiğini ifade ediyor. Tabi ki emekli sayısı önemli ancak burada asıl bakılması gereken kayıtlı çalışan sayısı olmalı, kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmesi için sigortalı yani kayıtlı çalışmanın özendirici olması gerekiyor.
Emekli sayısı artıyor fakat devletin dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri, sigorta prim gelirleri ve diğer gelirleri de artıyor ancak emekliye verilen aylıklar gerçek enflasyon oranında artmıyor. Emekli aylığı hesaplama sistemi Çalışma Bakanının dediği gibi gayet iyi ise neden çalışanlar emekli olduğunda hesaplanan aylığı değil de devletin belirlediği en düşük emekli aylığını almak zorunda kalıyor.
Özgür ERDURSUN
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/emeklilik-sisteminde-degisiklik-olmayacak/750897
Enflasyon Düzeltmelerine Vergi İncelemesi Geliyor
Değerli okurlar gün geçmiyor ki kayıt dışı ekonomi ile mücadele kapsamında Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından sektörel denetimler yapılmasın veya denetim yapılacak sektörlerle ilgili olarak veriler paylaşılmasın. Bu hafta başında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından enflasyon düzeltmelerine ilişkin olarak; “Bazı mükelleflerin sermaye artışını ticaret siciline tescil etmedikleri halde bilançolarında sermayelerini artırdıklarını görüyoruz.
Mükelleflerin bir kısmı da gerçekte bir satış olmamasına rağmen aktiflerinde yer alan taşıt, arsa, bina gibi kıymetleri aktiflerinden çıkarmışlar. Bazı mükellefler enflasyon düzeltmesinin vergisel etkisinden kaçınabilmek adına bilançolarında gerçeği yansıtmayan işlemler yapmışlar ancak bu işlemler bizim risk parametrelerimize takılıyor.” şeklinde açıklama yaptı. Mükelleflerin risk analizi verilerine göre vergi incelemesine alınma gerekçelerine kısaca değinelim.
Enflasyon düzeltmelerine vergi incelemesi
Öz kaynakları güçlü olan kurumlarda enflasyon düzeltmesi, dönem kârını ve kurumlar vergisi matrahını azaltıcı etkisi olmuş, daha çok yabancı kaynakla finanse edilen öz kaynakları zayıf olan kurumlarda ise kârı ve kurumlar vergisi matrahını artırıcı etkisi olmuştur.
Bu bilgi ile Mehmet Şimşek’in açıklamalarını birlikte değerlendirdiğimizde enflasyon düzeltmesi neticesinde vergi matrahlarında artış olan bazı mükelleflerin öz kaynaklarını artırmış göstererek, ya da sabit kıymetlerini elden çıkarmış gibi göstererek vergi matrahlarının aşındırıldığının tespit edildiği anlaşılmaktadır. Tespit yapılan bu mükellefler izaha davet edilerek beyanların düzeltilmesi istenecek, beyanlarını düzeltmeyen mükellefler ise incelemeye sevk edilecektir.
Risk analizi incelemeleri
Mükellefler çok sayıda gerekçe ile vergi incelemesine alınabilmektedir. Risk Analiz İncelemeleri ile, farklı kurum ve kuruluşlardan gelen bilgiler Hazine ve Maliye Bakanlığı Risk Analiz Genel Müdürlüğü ile Vergi Denetim Kurulu bünyesinde Risk Analiz Sistemi tarafından analiz edilmekte ve riskli bulunan mükellefler incelemeye sevk edilmektedir. Risk analiz parametreleri şunlardır:
-Enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş bilançonun düzeltme öncesi bilanço ile uyumsuz olması,
-Kasa hesabında işletmenin günlük ihtiyacından daha fazla tutarda nakit bulunması,
-Banka hesaplarındaki kayıtlı tutarlar ile fiili banka hesapları arasında fark bulunması, ortaklardan alacaklar hesabının bakiye vermesine rağmen faiz gelirleri hesabının bulunmaması,
-Kasa ve banka hesaplarında bakiyeler olmasına rağmen yüksek tutarlı banka kredisi kullanımı,
-Kârlılık oranının sektörel ortalamaya göre sapma göstermesi,
-Pazarlama satış ve dağıtım gideri, genel yönetim gideri, finansman gideri gibi giderlerin yüksekliği,
-Gelir tablosunda yer alan toplam satışlara oranla cari yıl kârının düşük olması,
-Bilanço ve Gelir Tablosu kalemlerinde yapılan yatay ve dikey analizler neticesinde sapmalar, uyumsuzluklar tespiti,
-İşletmelerin sürekli zarar beyan etmesi,
-Şirket ortağına sermayenin üç katından fazla borçlanılması,
-Finansman gider kısıtlamasına tabi olmasına rağmen beyannamede K.K.E.G. yer almaması,
-Beyanname ve ekleri ile bilanço ve gelir tablosu dipnotlarındaki tutarsızlıklar bulunması,
-Sürekli olarak Devreden KDV bulunması, Ödenecek KDV çıkmaması,
-POS Satışlarının banka bilgileri ve beyanname bilgileri arasında uyumsuzluk olması,
-Sahte fatura kullanma, sahte fatura düzenleme tespiti bulunması.
Mahmut Bülent YILDIRIM
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/enflasyon-duzeltmelerine-vergi-incelemesi-geliyor/750880
01.01.2025 İTİBARİYLE ELEKTRONİK TİCARET VERGİ TEVKİFATI
Gelir Vergisi Kanunu 94/19, Kurumlar Vergisi Kanunu 15/1-ı. Ve 30/1-e. Bendine Göre 01.01.2025’den İtibaren:
> Aracı Hizmet Sağlayıcılarının Ve
> Elektronik Ticaret Aracı Hizmet Sağlayıcılarının,
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Kapsamındaki Faaliyetleri Dolayısıyla
- Hizmet Sağlayıcılarına,
- Dar Mükellef Kurum Açısından Türkiye’de İş Yeri Veya Daimi Temsilcisi Bulunan Hizmet Sağlayıcılarına Ve
- Elektronik Ticaret Hizmet Sağlayıcılarına Yaptıkları Ödemelerden Cumhurbaşkanı’nca Belirlenen Sektör Ve Faaliyet Konuları Dikkate Alınarak Gelir / Kurumlar Vergisi Tevkifatı Yapılabilecektir.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
TRANSİT TİCARET
Transit ticaret: Yurt dışında veya serbest bölgede yerleşik bir firmadan ya da antrepodan satın alınan malın, ülkemiz üzerinden transit olarak veya doğrudan doğruya yurt dışında veya serbest bölgede yerleşik bir firmaya ya da antrepoya satılmasına denir. Diğer bir ifade ile Yurtdışı kaynaklı bir ürünün satın alınıp yurtiçi gümrük sahasına ve gümrük vergilerine girmeden bir başka ülkeye satılması olayına transit ticaret adı verilmektedir.
Tanımından anlaşılacağı üzere transit ticaret, milli olmayan malın satın alınması ve bu malın millileştirilmeksizin satılması işlemidir. Söz konusu işlem sırasında malların Türkiye’den geçip geçmemesi işlemin vasfını değiştirmemektedir
Transit rejimine tabi eşyanın Türkiye Gümrük Bölgesinde taşınması;
a) Transit rejimi beyanı kapsamında,
b) TIR karnesi kapsamında,
c) Transit belgesi olarak kullanılan ATA karnesi kapsamında,
d) Kuvvetlerin Statüsüne Dair Kuzey Atlantik Anlaşmasına Taraf Devletler Arasındaki Sözleşme ile öngörülen form 302 kapsamında,
e) Posta kolileri dâhil olmak üzere posta yoluyla,
f) Yönetmelik ile belirlenecek hallerde, demiryolu ile taşımada CIM Taşıma Belgesi, büyük konteynerler ile taşımada TR Transfer Notu, havayolu ve denizyolu ile taşımada eşya manifestosu,
Kapsamında yapılır.
Gümrük idareleri, transit rejimine tabi tutulan eşyanın Türkiye Gümrük Bölgesi içinde;
- Yabancı bir ülkeden yabancı bir ülkeye,
- Yabancı bir ülkeden Türkiye’ye,
- Türkiye’den yabancı bir ülkeye,
- Bir iç gümrük idaresinden diğer bir iç gümrük idaresine,
Taşınmasına izin verir.
T1, T2, TR ve IR Rejim Kodları
T1 rejimi Kodu: Topluluk dışı eşyanın ortak transit hükümleri çerçevesinde eşyanın taşınmasına uygulanan rejimdir.
T2 rejimi Kodu: Topluluk eşyasının ortak transit hükümleri çerçevesinde taşındığı rejim türüdür.
TR rejim kodu: “Ulusal transit rejimi ” Türkiye gümrük bölgesi içerisinde başlayıp biten transit işlemleri için kullanılan rejimdir. Diğer bir ifade ile hareket ve varış gümrük idareleri Türkiye gümrük bölgesi içerisinde ise rejim ulusal transit rejimidir.
IR rejim kodu: İhracat ile ilgili gümrük işlemleri tamamlanmış eşyanın karayoluyla Türkiye Gümrük Bölgesi içerisinde ulusal transit rejimi içerisinde taşınmasında kullanılır.
Ortak Transit Sözleşmesi’ne (OTS) taraf olan ülkeler
Avrupa Birliği ülkeleri, EFTA ülkeleri ve EFTA ülkesi olarak kabul edilen İzlanda,
Norveç, İsviçre, Lihtenştayn ve Türkiye.
Transit rejiminde akaryakıt
Ham petrol ve akaryakıt ürünleri ile asfalt ve sıvılaştınlmış petrol gazlarının (LPG) Türkiye'den yabancı bir ülkeye, yabancı bir ülkeden Türkiye'ye veya Türkiye üzerinden üçüncü bir ülkeye karayolu veya demiryolu ile transitine izin verilmiştir.
Serbest dolaşımda bulunmayan akaryakıtın Türkiye üzerinden karayolu ve demiryolu ile transiti için gerekli koşullar
2011/2033 sayılı “Ham Petrol ve Bazı Petrol Ürünlerinin Karayolu veya Demiryolu ile İthali, İhracı ve Transitine İlişkin Karar” ve Gümrük Genel Tebliği (Transit Rejimi) (Seri No: 3) hükümleri kapsamında alınan izin ile Türkiye üzerinden Karara konu ürünlerin sevkiyatı yapılabilmektedir.
Karar kapsamındaki ürünün transitini yapacak izin sahibi ve veya taşıyıcı, ticarete konu eşya türüne uygun, ilgili kurumlardan mevzuatları gereğince alınmış izin, ruhsat, lisans ve veya yetki belgesi sahibi olması gerekmektedir.
Teminat aranması
Transit rejimine konu eşyaya ilişkin doğabilecek gümrük vergileri ve diğer yükler toplamının, eşyanın herhangi bir şekilde ülke sınırları içerisinde bırakılması ihtimaline karşın garanti olarak teminat alınmasıdır.
Ancak; havayoluyla, boru hattıyla, demiryoluyla, denizyoluyla yapılan taşımalar için, yönetmelikle belirlenen haller dışında teminat aranmaz.
Transit Ticaret ile ilgili işlemler vergi, resim ve harç istisnası
Transit Ticaret ile ilgili işlemler vergi, resim , harç ve bu işlemler nedeniyle düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden istisna edilmiştir.
Kullandırılan kredilerin, vergi, resim ve harç istisnası
1/1/2020 tarihinden itibaren Transit ticarete konu malın satın alınması ve satılması ile transit ticaretin finansmanında kullandırılan kredilerin, vergi, resim ve harç istisnasından yararlanma süresi transit ticaret alış bedelinin transfer tarihinden itibaren 18 (on sekiz) aydır. Ancak transit ticaret alış bedelinin vadeli akreditif vasıtasıyla ödendiği işlemlerde vergi, resim ve harç istisnasından yararlanma süresi, transit ticaret işlemlerinin başlangıcından itibaren 18 (on sekiz) aydır.
Transit Ticaret Fatura Tanzimi
Transit ticaret yaparken e-Fatura mükellefleri e-Arşiv Fatura kesebilirler. Diğer mükelleflerce kağıt fatura düzenlenecektir.
Faturaların İngilizce veya farklı bir dilde düzenlenmesi mümkündür. İstenmesi halinde e-Faturalarda yabancı dil ve Türkçe bir arada da kullanılabilmektedir. İngilizce olarak hazırlanan fatura alıcı firmaya doğrudan gönderilir.
Gelir İdaresi Başkanlığınca (GİB) içerisinde oluşturulan faturalarda KDV’siz fatura tipi de bulunmaktadır. Bu fatura tipi istisna faturadır.
Transit Ticaret KDV
Transit ticaret kapsamındaki teslimler, gerek yurt dışında olduğu için KDV kapsamına girmemek, gerekse teslim yurt içinde olmakla beraber malın gayri milli olması nedeniyle KDV’den istisna edilmek suretiyle KDV hesaplamasına konu olmamaktadır. Transit ticarete konu malın temini nedeniyle Türk KDV’si yüklenilmesi ihtimal dışı olmakla beraber bu ticaretin yapılması ile ilgili bazı KDV yüklenimlerinin ortaya çıkması mümkündür. KDV Kanunu 30/1 inci maddesi uyarınca bu KDV yüklenimlerinin indirilmesi yasaktır. Söz konusu KDV yüklenimleri maliyet veya gider olarak dikkate alınır. Mesela Türkiye’deki bir serbest bölgeden satın alınan malın yine Türkiye’de başka bir serbest bölgedeki alıcıya satılması da transit ticaret tanımına giren bir işlemdir. Bu alım- satıma konu malın bir serbest bölgeden diğerine taşınması yurt içi taşıma olduğundan KDV’ye tabidir. Alım satımı yapan yüklendiği bu nakliye KDV’sini indiremez, gider kaydedebilir. Bu uygulamalarda KDV Beyannamesi söz konusu değildir. Ancak bu işlemin yapıldığını gösterecek bir ibare olarak, KDV Beyannamesinde “Kısmi İstisna Kapsamına Giren İşlemler” kısmında 235 koda sahip satır kullanılır.
Transit Ticarette BS-BA
Transit ticaret, ülke içi mal sirkülasyonuna dahil olmadığı için, transit ticarete konu edilen malların teminin (Ba), tesliminin ise (Bs) formlarına intikal ettirilmesi gerekmemektedir.
Transit Ticaret Muhasebe
Transit ticarette ürünler, işletmenizin stoklarına fiilen girmez.
Stokların için 153.03 Transit Ticaret Malları hesabında izlenmesi,
Satışlar için 601.03 Transit Ticaret Satış hesabında izlenmesi,
Giderler için 760.03 Dışardan Sağlanan Fayda ve Hizmetler hesabında izlenmesi,
Uygun bulunmaktadır.
Transit Ticarete ilişkin alışlarla ilgili malın tasarrufu tarafımıza geçene kadar olan kısmı maliyete ilave edilir. (lehe olanlar maliyetten düşülmeli ya da gelir kaydedilmeli), geçtikten sonraki kısımları ise 646/656 hesaplarda takip edilir.
Transit Ticarete ilişkin satışla ilgili dönemde gerçekleşen kur farkları 601/612 numaralı hesaplarda, sonraki döneme ilişkin olanları ise 646/656 numaralı hesaplarda takip edilir.
Transit ticaret kapsamındaki mal alımının maliyet, mal satışının ise hasılat olarak kaydedilmesi gerekmektedir. Bu işlemden elde edilen kazanç gelir/kurumlar vergisine tabidir. Bu vergilendirmede binde beş götürü gider uygulama hakkı yoktur. Çünkü transit ticaret ihracat sayılmaz.
YMM/BD HASAN SANCAK
Kaynakça:
- YMM Mehmet Maç
- Ticaret Bakanlığı Bildirisi
- KDV-VUK–GV-KVK
Mal Ve Hizmet Alışlarıyla İlgili Kur Farklarının KDV İadesine Etkisi
Tam istisna kapsamındaki (örneğin; ihracat) teslim ve hizmetlerle ilgili olarak yüklenilen ve indirimle giderilemeyen KDV tutarı, talebi halinde mükellefe nakden veya (vergi ve SGK borçlarına) mahsuben iade edilebilmektedir.
25 Ekim 2022 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 43 No’lu tebliğ ile KDV Genel Uygulama Tebliğinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi de “İstisna İşlemlerle İlgili Alışlardaki Kur Farklarının KDV İadesi Tutarına Etkisi” başlıklı bölümdür.
Bilindiği üzere, yurt içinde gerçekleşen döviz cinsinden veya dövize endeksli mal teslimi veya hizmet ifalarında ödeme sırasında oluşan kur farkı (malın veya hizmetin tabi olduğu oranda) KDV ne tabi bulunmaktadır. (*) Fatura tarihindeki kura göre ödeme esnasında kur artmışsa satıcı firma, kur düşmüşse alıcı firma kur farkı için KDV li fatura düzenlemek zorundadır.
(*) Yurtdışından alınan ve Türkiye’de faydalanılan hizmetler KDV ye tabi olduğu gibi, bunlara ait borçların ödenmesi sırasında kur artmışsa oluşan kur farkı da aynı şekilde KDV ye tabi bulunmaktadır. Bunlara ait KDV sorumlu sıfatıyla yurtiçindeki alıcı tarafından beyan edilerek ödenmektedir.
Tam istisna kapsamındaki işlemlerde, istisna teslim veya hizmetin bünyesine giren yüklenilen girdilerle ilgili kur farklarının durumu bu açıdan özellik arz etmektedir. Aşağıda konu, en yaygın tam istisna işlemi olan doğrudan ihracatlar açısından değerlendirilmiştir.
İhracat edilen malın bünyesine giren girdilerin (mal ve hizmetler) KDV si yüklenilen KDV olup, indirimle giderilemeyen kısmı iade tutarını oluşturmaktadır. (İstenilirse; tebliğdeki açıklamalar doğrultusunda genel giderler ve amortismana tabi iktisadi kıymetlerin alımındaki KDV den de pay verilebilir) Sözkonusu girdilerin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak temin edilmesi durumu varsa, bunlara ilişkin olarak ödeme esnasında çıkan kur farkları iade edilecek KDV tutarını etkilemektedir.
1. Girdilere ilişkin olarak ödeme esnasına kur artmışsa:
KDV Genel Uygulama Tebliğindeki konuya ilişkin ifadeler aşağıya alınmıştır:
“Mükellef aleyhine ortaya çıkan kur farkı üzerinden ödenen KDV’lerin tam istisna kapsamındaki işlemin gerçekleştiği vergilendirme dönemine ilişkin yüklenilen KDV hesabına dahil edilerek iadesinin talep edilmesi mümkündür. Ancak, kur farkına ilişkin faturanın iade işlemleri sonuçlandırıldıktan sonra gelmesi halinde, işlemle ilgili mal ve hizmet alımlarına ait kur farkı üzerinden ödenen ve yüklenilen KDV hesabına dahil edilmesi gereken KDV, indirim hesaplarına dahil edildiği vergilendirme dönemine ilişkin iade hesabında dikkate alınabilir.”
İhracatçı firmanın, ihraç konusu mal için yüklendiği girdilerle ilgili dövizli borçların ödenmesi sırasında kur artmışsa bu girdileri satan satıcı firma, alıcı ihracatçı firma adına KDV li fatura düzenleyecektir. Tebliğin yukarıdaki bölümüne göre, bu kur farkı KDV nin iade tutarına eklenmesi mümkündür. İade işlemi sonuçlanmamışsa ihracatın gerçekleştiği döneme ait iade tutarına ilave edilebilecektir. Ancak, iade işlemi sonuçlanmışsa kur farkı faturasının düzenlendiği ay hesaplarına indirim olarak dahil edilerek, anılan dönemdeki iade tutarlarına dahil edilebilecektir.
2.Girdilere ilişkin olarak ödeme esnasına kur düşmüşse:
Yukarıdaki bölüm öteden beri tebliğde mevcuttur. Ancak, 43 No’lu tebliğle KDV Genel Uygulama Tebliğine 25 Ekim 2022 tarihinde yürürlüğe girmek üzere aşağıdaki bölüm yeni olarak eklenmiştir:
“Tam istisna kapsamındaki işlemi yapan mükellefin mal ve hizmet alımlarına ilişkin olarak lehine oluşan kur farkı nedeniyle KDV hesaplanması ve kur farkının ortaya çıktığı dönem beyannamesinde beyan edilmesi gerekmektedir. Tam istisna kapsamındaki işlemi yapan mükellefin lehine oluşan kur farkının iade işlemleri sonuçlandırılmadan önce ortaya çıkması halinde bu tutarın iade hesabından düşülmesi gerekmektedir. İadeye konu edilemeyen bu tutarın ise kur farkının ortaya çıktığı dönem indirim hesaplarına alınması mümkündür. Söz konusu kur farkının iade işlemleri sonuçlandırıldıktan sonra ortaya çıkması halinde ise iade hesabında herhangi bir düzeltme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.”
İhracatçı firmanın, ihraç konusu malın bünyesine giren girdilerle ilgili dövizli borçların ödenmesi sırasında kur düşmüşse alıcı ihracatçı firma bir girdileri satan satıcı firma adına KDV li fatura düzenleyecektir. Kur farkı faturası KDV si düzenlendiği ay beyannamesinde alıcı ihracatçı firma tarafından hesaplanan KDV olarak beyan edilecektir. Ancak, olay bununla bitmemektedir. Bu faturayla beraber ihracatçının sözkonusu ihracatla ilgili KDV iade tutarının da kur farkı faturası KDV si kadar düzeltilmesi (azaltılması ) gerekecektir.
Nakden veya mahsuben İade talebinin yerine getirilebilmesi için; istisna işlemlerin KDV beyannamesinde gösterilmesi yeterli olmayıp, gerekli bilgi ve belgelerin de vergi dairesine verilmesi gerekmektedir. (Örneğin; ihracat istisnasında gümrük beyanname bilgileri, yüklenilen KDV listesi , indirilecek KDV listesi vs) Belli tutarı aşan nakden iade taleplerinde ise bu bilgilerin verilmesinin yanında teminat mektubu veya sigorta kefalet senedi karşılığı mükellefe ödeme yapılmaktadır. Teminat mektubu veya sigorta kefalet senedi YMM raporunun ibrazı ve raporun idarece kontrol edilerek kabulü sonrasında (yada vergi müfettişlerinin inceleme raporları sonrasında) mükellefe geri verilmektedir. Mahsuben iade işlemleri de aynı şekilde vergi dairesinin kontrolleri sonucunda bir olumsuzluk görülmediği taktirde yapılmaktadır.
Mükellefler, iade taleplerinin hangi aşamada olduğunu İnternet Vergi Dairesindeki “iadem nerede” bölümünden görebilmektedir. Sözkonusu bölümde; son iade aşaması olarak “iade tamamlandı” yazısının çıktığı tarihin iade işlemiyle ilgili idare kontrollerinin tamamlanarak iadenin onaylandığı tarih olduğu açıktır.
Tebliğdeki iade işlemlerinin sonuçlandırılmasından; vergi idaresinin inceleme ve kontrolleri yapılarak “iade tamamlandı” diye sistemde belirtilen aşamadaki tarihi anlıyoruz. Zira, iade talep dilekçelerinin verilmesi ile sadece mahsup talebinde bulunulmakta veya teminat mektubunun da verilmesiyle nakit iade alınmaktadır ama iade henüz vergi idaresince incelenip sonuçlandırılmamıştır.
Bu hususta bir fikir vermesi açısından tebliğdeki ihraç kayıtlı teslimlerin kur farkı bölümündeki açıklamalara değinmekte fayda olabilir. İhraç kayıtlı teslimlerde (KDV Kanunu 11/1-c Maddesi) malı ihracatçıya tecil/terkin kapsamında teslim eden imalatçı aleyhine oluşan kur farkları ile ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğinde;
“İmalatçılara ihraç kayıtlı teslim nedeniyle iade edilecek KDV hesabında, imalatçı aleyhine
ortaya çıkan kur farklarından doğanlar da dahil olmak üzere, imalatçı aleyhine matrahta meydana gelen değişikliğe ilişkin verginin (imalatçı aleyhine matrahta meydana gelen değişikliğe ihraç kayıtlı teslim edilen malın tabi olduğu oran uygulanmak suretiyle bulunan tutar) ihraç kayıtlı teslim bedeli üzerinden hesaplanan vergiden düşüleceği tabiidir. Ancak, iade talep dilekçesinin verildiği tarihten sonra imalatçı aleyhine ortaya çıkan kur farklarına ilişkin olarak iade hesabında herhangi bir düzeltme yapılmaz.”
Görüldüğü gibi; ihraç kayıtlı mal teslim eden imalatçılar bu işlemleri ile ilgili olarak iade talep dilekçelerini verinceye kadar oluşan aleyhlerine kur farkının KDV ni iade tutarlarından düşecekler ancak iade talep dilekçesi verildikten sonra ortaya çıkan kur farklarının KDV nedeniyle iade tutarını düzeltmeyeceklerdir. KDV Genel Uygulama Tebliğindeki bu bölüm 25 No’lu değişiklik tebliği ile 2019 yılında getirilmiştir. İade işleminin sonuçlandırılıncaya kadar oluşan kur farkları nedeniyle KDV iade tutarını düşürme uygulaması mükelleflerce çok zordur. İdare de bu nedenle bu bölümü mükellefçe uygulanabilir hale getirmiştir. (İhraç kayıtlı teslim ile doğrudan ihracattaki kur farklarının bir ilgisi yok ama olayın daha iyi anlaşılabilmesi için bu hususa yer verilmiştir.)
İhraç kayıtlı teslimlerdeki uygulama böyle iken, tam istisna kapsamındaki işlemlerde (örneğin; doğrudan mal ihracatında) idarenin aynı mantıkla olaya yaklaşmayıp ihraç edilen malın bünyesine giren girdilerle ilgili olarak iade işlemi sonuçlanıncaya kadar oluşan eksi kur farklarının KDV nin iade tutarından düşülmesi yönünde yaptığı düzenleme mükellefleri zor duruma düşürebilir.
Örnek :
Mükellef 2022 yılının Mayıs ayında doğrudan ihracat yapmış ve bu ihracatla ilgili yüklendiği ve indirimli gideremediği 1.000.000 TL KDV yi iade talep etmiştir. İhraç edilen malın bünyesine giren girdilerin bir bölümü yurtiçinden döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak temin edilmiştir. Mayıs ayı KDV beyannamesinin verilmesini takiben, iade için gerekli bilgi ve belgeler sisteme girilmiş ve iade alacağının vergi borçlarının mahsup edilmesi yönündeki dilekçe Haziran ayı sonunda verilmiştir.
İade dilekçesi ve iade ile ilgili bilgi ve belgeler vergi dairesince incelenmiş ve bu inceleme 15 Eylül 2022 tarihinde tamamlanmış, iade onaylanmıştır.
Buna göre; mükellefin Mayıs ayında ihraç edilen malın bünyesine giren girdilerle ilgili olarak 15 Eylül 2022 tarihine kadar takipte bulunması, bu tarihe kadar bu girdilerle ilgili ödemelerde kur düşmüş ve bu nedenle satıcı firmaya kur farkını KDV li fatura etmiş ise bunu iade tutarından düşmesi gerekmektedir.
NOT: İade tutarından düşülen tutar, kur farkı faturasının düzenlendiği ay beyannamesinde indirim konusu yapılacaktır.
43 No’lu tebliğle yapılan bu değişiklik, yayımı tarihinde yani 25 Ekim 2022 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda; bu tarihten önce talep edilen nakden ve mahsuben iade işlemleri ne olacaktır? 25 Ekim 2022 tarihi öncesinde iadesi talep edilmiş ama henüz sonuçlanmamış iade işlemlerine bu değişikliğin uygulanmaması gerektiği görüşündeyiz. Zira; bu tarihten önceki iade talepleri bu değişiklik öncesi düzenlemelere göre yapılmıştır. Mükelleflerin talep tarihinde yürürlükte olmayan kısıtlamalardan dolayı sorumlu tutulmaması gerekir. Dolayısıyla; sözkonusu yeni düzenlemenin 25 Ekim 2022 tarihinden itibaren yapılacak nakden veya mahsuben iade talepleri için geçerli olması gerektiği kanaatindeyiz. Ancak; vergi idaresinin bu tarihte henüz sonuçlanmamış iadeler için de bu düzenlemelere göre uygulama yapması ihtimal dahilindedir.
43 No’lu tebliğle yapılan bu düzenlemeyi, vergi idaresinin mükellef lehine olarak “iade işlemlerinin sonuçlandırılması” ndan iade talep dilekçelerinin verilmesinin anlaşılması gerektiği şeklinde bir yorum yapması yada en doğrusu olarak tebliğdeki bu bölümü “ iade talep dilekçelerinin verildiği tarihe kadar” şeklinde değiştirmesi halinde sorunun çözüleceğini düşünüyoruz.
Verginin Vergisi Olur-Mu?
Vergi sistemimize yönelik eleştiriler ve direnç son yıllarda ciddi bir şekilde artmış durumda. Sistemin bir tarafında devlet diğer tarafında ise gerçek ve tüzel kişiler bulunuyor. Devlet memnun değil ki vergi üstüne vergi getiriyor. Vergi verenler memnun değil ki vergi üstüne vergi ödüyor.
Vergi sistemimiz adil değil
Devletlerin en önemli gelir kaynağı vergidir. Vergi sistemi, tüm devletler tarafından günümüze kadar çeşitli ad ve sistemlerle uygulanarak bugüne gelmiş. Günümüzde, kimi ülkelerde en önemli vatandaşlık görevi iken, kimi ülkelerde ise son vatandaşlık görevi olarak direnç gösterilmekte. Ülkemizde ise vergi, hep son vatandaşlık görevi olarak görüldü ve direnç gösterildi, kaçınıldı, kaçırıldı. Bunun bir nedeni ise uygulamanın çok adil olmadığıdır.
Bırakınız vergi verenlerin tepkisini, devlet ya da iktidara gelen hükümetler tarafından yıllardır söylenen; “vergide reform yapılacak, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınacak, kayıt dışılıkla mücadele edilecek, adil bir vergi sistemi hayata geçirilecek” söylemleri bile verginin adil uygulanmadığını ortaya koymaktadır. Ancak, günümüzde gelinen noktada bu söylemlerin çözümsüz kaldığı ve sorunun devam ettiği bir gerçek.
Dolaylı vergi-dolaysız vergi dengesizliği
Devlet tarafı soruna kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulamayınca, dolaylı vergi dediğimiz harcama (tüketim) üzerinden alınan vergilere ağırlık vermiş, gelir (kazanç) üzerinden alınan dolaysız vergiler ise çok geride bırakılmış. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine bakıldığında vergi gelirlerinin; yüzde 67’si harcama üzerinden alınan (KDV, ÖTV), yüzde 33’ünün ise gelir üzerinden alınan (GV, KV) vergilerden oluştuğu görülüyor.
Bu dengesizliğin en önemli nedeni; kayıt dışılıkla yeterince mücadele edilemediğinden, birçok gerçek ve tüzel kişinin gelirleri vergilendirilemediğinden, kolay vergi sistemi olan harcama üzerinden alınan vergilere ağırlık verilmiş. Bu durumda, geliri olan olmayan herkes yaptığı her harcamada vergi ödemektedir. Buradaki, önemli çelişki veya eleştiri, hiç vergi vermiyor diye eleştirilen tüketici de (dolaylı da) olsa vergi veriyor. Burada en çok mağdur olan ise, acil (yeme-içme-giyinme) ihtiyaçlarını karşılayan hiç geliri olmayan (çocuklar-öğrenciler) veya dar gelirli vatandaşlardır.
Verginin vergisi tartışması devam ediyor
Yıllardır tüm tarafların eleştirdiği, dolaylı vergilerin dolaysız vergilere göre yüksek oranda uygulandığı ve sistemin adil olmadığı yanı sıra, son yıllarda “verginin vergisi” olur-mu? tartışması ise gündemdeki yerini koruyor. Burada yine, harcama üzerinden alınan vergilerin muhatabı tüketicilerin haklı tepkisi söz konusu. Özellikle, KDV ve ÖTV sisteminin uygulanmaya başlandığı günden günümüze kadar birçok ürünün satın alınmasında, verginin vergisi ödenmektedir. Durumu, aşağıdaki örneklerle çoğaltmak mümkün.
Örnek-1. Bedeli 1 milyon lira olan bir araç satın alındığında, önce ÖTV sonra bunun üzerinden KDV hesaplandığında ilgili aracın satış bedeli 2 milyon liranın üzerine çıkabiliyor. ÖTV oranının yüzde 100 olduğu varsayılan bir otomobilin KDV matrahı 2 milyon lira olup, buna yüzde 20 KDV ilave edildiğinden otomobilin satış fiyatı 2.4 milyon liraya çıkabiliyor.
Örnek-2. Bedeli 50 bin lira olan bir cep telefonu satın alındığında, önce TRT bandrolü ve ÖTV, sonra bunun üzerinden KDV hesaplandığında ilgili telefonun satış bedeli 100 bin liranın üzerine çıkabiliyor. TRT bandrol payının 12, ÖTV oranının yüzde 50 olduğu varsayılan bir cep telefonun KDV matrahı yaklaşık 80 bin lirayı geçtiği, buna yüzde 20 KDV ilave edildiğinden telefonun satış fiyatı 100 bin liraya çıkabiliyor.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Buradaki eleştiri veya sorun ise, ÖTV sonrası çıkan rakama KDV eklenmesiyle verginin de vergisi ödenmiş oluyor.
Sonuç olarak; Devlet, ihtiyaç duyduğunda çeşitli vergiler koyabilir. Ancak, verginin vergisini koyması adil olmadığı gibi tartışmalıdır. Verginin vergisi dediğimiz ve harcama üzerinden alınan dolaylı vergilerin olumlu yanı zengin de ödüyor fakir de ödüyor. Olumsuz yanı ise, zengin de aynı oranda ödüyor fakir de aynı oranda ödüyor. Talha APAK
https://www.dunya.com/kose-yazisi/verginin-vergisi-olur-mu/750714