Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Çarşamba, 27 Mart 2024 09:55

Altın Faizi Sevmez!

Altın, konvertibl yani dönüştürülebilirliği en yüksek olan yatırım aracı olduğundan, en güvenilir yatırım aracı olarak kabul edilir. Ancak, belirsizlik ve risk gibi durumlarda piyasalar güvensiz bir ortama dönüştüğünde ilk onun etkilendiğini de akılda tutmak gerekir.

Genellikle, jeopolitik risklerin artış gösterdiği dönemde diğer yatırım araçlarına güvenilmediği için altın bu özelliğinden dolayı değerlenir. İçinde bulunduğumuz dönemde küresel enflasyon oranlarında ciddi değişimler yaşanmakta. Likiditenin özellikle FED tarafında daraltılacağı beklentileri, jeopolitik risklerin küresel anlamda altın fiyatlarına etki edebilecek seviyede olması, reel faiz oranlarında ileriye yönelik artış beklentisine karşılık altın fiyatlarının düşük seviyelerde kalması yerine artış gösterdiği görülmekte.

Altının fiyatı düşeceğine neden yükseliyor?

 ABD’nin faiz oranları ve küresel reel faiz oranlarındaki yükseliş devam ediyor. Enflasyonun yüksek olduğu bir ekonomide, paranın alım gücünde düşüş yaşanır. Likidite yani nakit akışı, altın fiyatları ile doğru orantılıdır. Likiditenin artış göstermesi, altın fiyatlarının yükselmesini sağlıyor.

Aynı şekilde likiditenin azalması ise altın fiyatlarının düşüşünü tetikler. Bu durumda altının, dönemsel getiri olarak yatırımcısına piyasa fiyatındaki değişiklik dışında hiçbir kazancı olmaz. Talebin azalması durumunda reel faiz oranlarının yükselmesi, enflasyonun düşüşe geçmesini sağlar. Bu durumda, likiditenin azalması ve jeopolitik risklerin önem kaybetmesi, piyasalara güvenin artması gerekiyor. Yatırımcılar böyle dönemlerde daha yüksek getirisi olan yatırım araçlarına yöneliyor.

Küresel jeopolitik risklerin artış göstermesi, enflasyon oranlarının yükselmesi, likiditenin artması, reel faiz oranlarının düşüş göstermesi altın fiyatlarının genel trendinin yukarı yönlü olacağını işaret eder. Piyasalara güvenin azalması, ülkelerarası gerginlik, doğal afetler, alım gücünün düşmesi, büyük bankaların ekonomik krize girmeleri ve kredi piyasasında krizlerin yaşanması, altına olan talebi ciddi anlamda yükseltir.

Faiz neden yükseliyor?

 Küresel gelişmeler dışında, TC Merkez Bankası'nın TL musluklarını kısması, enflasyona ve kurlara müdahale olarak ön plana çıkmış durumda. Merkez Bankası'nın artık daha fazla sıkılaştırmaya önem verdiği görülüyor. Çünkü, piyasada TL açısından sıkılaştırma yaşandığında ve mevduat faizleri yükseldiğinde bu durum kredi tarafını da olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla maliyet yükseldiği için kredi faizleri yükseliyor, bu da zayıf ekonomiyi daha da zayıf kılıyor. Özellikle yılın ilk üç ayında kurlarda yaşanan yükselişe önlem için kısılan para muslukları TL faiz oranlarını yukarı taşıdı.

Altın ile faizin kapışması devam ediyor

Bankalar, vadeli mevduatlarda faiz oranlarını yüzde 50 seviyelerine yükseltmiş durumda. Bankacılara göre kısa vadede mevduat faizlerinde düşüş ihtimali oldukça zayıf. İyi ihtimalle bugünkü seviyeler bir süre daha korunacak. Ekonomi yönetimi, kısa vadede faizleri düşürme niyetinde gözükmüyor.

Ülkeye döviz girişi yavaşladı, döviz çıkışı ve dövize talep var. Ekonomi yönetimi bu gelişmelerden rahatsız. Beklenti ise, TL faizinin artırılmasıyla ülkeye döviz girişinin başlaması, döviz çıkışının yavaşlaması yönünde. Merkez Bankası’nın faiz artırarak ya da döviz satarak bu koşulları değiştirmesi kısa vadede pek mümkün gözükmüyor. Merkez Bankası’nın kararının döviz fiyatında tırmanışı durdurmada ne kadar etkili olacağı henüz netleşmiş değil ama mevduat ve kredi faizlerinin artmaya devam etmesi kaçınılmaz görülüyor.

Tüm bunları göz önüne aldığımızda mevduat faizlerinin bir süre daha bugünkü yüksek seviyelerini koruyacağı görülüyor. Enflasyonda kalıcı düşüşün sağlanacağı istikrar dönemine geçiş için, Merkez Bankasının sıkılaşma politikasıyla “dezenflasyona” geçme kararlılığını 2024’ün ikinci yarısına taşıyacağı görülüyor. Altın ile faizin kapışması ise, bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Bu kapışmayı biraz yumuşatmak için önerimiz, biraz enflasyon olsun ama yeter ki yanında büyüme de olsun. 

Talha APAK

YMM

https://www.dunya.com/kose-yazisi/altin-faizi-sevmez/721115

Bazı siyasiler ve kamu görevine aday olanların kamuoyuna mal varlığı açıklamaları olmaktadır. Malvarlığı beyanları yapıldıkça da bazı beyanların doğruluğu ve malvarlığının kaynağı konusunda kamuoyunda bazı tartışmalar yaşanmaktadır.

İlk olarak ifade etmek gerekir ki, malvarlığı beyanı (bildirim) kamuoyuna değil, periyodik olarak ve mal varlığında önemli bir artış olunca 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nda belirtilmiş olan kamu mercilerine yapılır. Dolayısıyla, söz konusu beyanın doğruluğu ve malvarlığının kaynağı konusundaki değerlendirme söz konusu mercilere sunulan bilgi ve belgeler esas alınarak yapılır.

3628 sayılı Kanun bazı siyasilerin ve kamu görevlilerinin malvarlığı beyanında bulunmalarını zorunlu kıldığı gibi mal varlığı beyanının eksik/gerçeğe aykırı yapılması veya malvarlığındaki artışın kaynağının açıklanamaması durumunu da yaptırıma bağlamıştır. 

1. Mal varlığı beyanı eksik veya gerçeğe aykırı şekilde yapılırsa ne olur?

3628 sayılı Kanuna göre;

- Kanunda belirtilen sürelerde mal bildiriminde bulunmayana bildirimlerin verileceği mercilerce ihtarda bulunulur. İhtarın kendisine tebliğinden itibaren otuz gün içinde mazeretsiz olarak bildirimde bulunmayana üç aya kadar hapis cezası verilir.

- Kanunen daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde gerçeğe aykırı bildirimde bulunana ise altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Görüldüğü üzere, mal varlığı beyanının eksik veya gerçeğe aykırı şekilde yapılması ilgili kişi hakkında hapis cezasını gerektirmektedir. 

2. Mal varlığında kaynağı açıklanmayan bir artış olursa ne olur?

Kanunda mal varlığı beyanında bulunanlarca yapılan yeni malvarlığı bildirimlerinin yetkili merci tarafından daha önceki bildirimler ile karşılaştırılacağı belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemenin amacı malvarlığındaki artışın kaynağının bulunup bulunmadığının tespit edilmesine imkân sağlamaktır.

Kanuna göre mal varlığında kaynağı açıklanamayan mal varlığı haksız mal edinme sayılır. Kanuna göre, kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır.

Kanuna göre, daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası verilir. Haksız edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza verilir.

Haksız edinilmiş olan malların zoralımına (müsadere) hükmolunur. Bu malların elde edilememesi veya bir malın tümünün haksız mal edinme konusu teşkil etmemesi sebepleri ile zoralımın mümkün olmadığı hallerde haksız edinilen değere eşit bedelinin hazineye ödenmesine karar verilir. Bu bedel, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Öte yandan, malvarlığındaki artışın kaynağının bulunmamasının daha önce malvarlığı bildirimlerinin yetkili merci tarafından kişinin daha önceki bildirimleri ile karşılaştırılmamasından kaynaklandığının tespit edilmesi halinde yetkili merciin de yasal sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Sonuç

Mal varlığı beyanı eksik veya gerçeğe aykırı şekilde yapılması veyahut malvarlığındaki artışın sebebinin açıklanamaması ilgili kişi hakkında hapis cezasını gerektirmekte olup, kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar şeklinde tanımlanan haksız edinilmiş olan malların zoralımına (müsadere) mahkemece hükmolunur.

Ahmet Arslan

CPA, MBA

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/mal-varligi-beyani-eksik-yapilirsa-veya-malvarligindaki-artisin-kaynagi-aciklanamazsa-ne-olur/735958

Çarşamba, 27 Mart 2024 07:23

Enflasyon Düzeltmesinde Son Hatırlatmalar

Kıymetli okurlarım, daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere şirketlerimiz, mali müşavirleri, yeminli mali müşavirleri, CFO’ları ve şirket yönetiminin en sıcak gündemi bu aralar hiç kuşkusuz Enflasyon Düzeltmesi.

İş dünyası, enflasyon düzeltmesinde sürprizleri gördükçe ve enflasyon düzeltmesi işlemlerinin tahmin ettikleri beklentiyi karşılamadığının farkına vardıkça Mali İşler birimi yöneticilerine, mali müşavir ve yeminli mali müşavirlerine başvurmakta ve çoğu zamanda serzenişlerde bulunmaktadır. Oysaki enflasyon düzeltmesi uygulaması her işletmede o işletmenin bilanço yapısına göre farkı vergisel etkiler doğurması öteden beri bilinen ve kanun gerekçesinde dahi yer alan durum…

Daha önce de pek çok yazarımızın bahsettiği gibi, varlıklarını, yatırımlarını öz sermaye yerine zorunlu olarak borçla finanse etmek durumunda olan işletmelerimiz açısından enflasyon düzeltmesi işlemleri 2024 ve devamında ilave vergi etkisi yaratabilecek niteliktedir.

Genel olarak, diğer tüm değişkenler sabit kaldığı varsayımımızda; bilançolarının aktif tarafındaki düzeltmeye tabi parasal olmayan varlık kalemi tutarı, bilançolarının pasif tarafındaki düzeltmeye tabi parasal olmayan kaynak (borçlar ve özkaynaklar) toplamından fazla olan işletmeler, bu aradaki fazlalık tutarının 2024 ilgili dönemlerine ait Yİ-ÜFE ndeki artış oranı ile çarpılması ile bulunacak tutar kadar ilave vergi matrahı oluşacak ve bu ilave vergi matrahı da doğal olarak ilave vergi yükü oluşturacaktır. Bu durumun tersi olan işletmelerde ise durum daha olumlu ve yapılacak düzeltme işlemleri bu işletmelerde vergi matrahının daha az oluşmasına ve daha az vergi yükü ile karşılaşmalarına yol açabilecektir. İşte bu özelliği nedeniyle, işletmelerimiz geçen yılın son çeyreğinden bu yana Öz Sermayelerini güçlendirmeye yönelik çalışmalarına ağırlık verdiler ve halen bu yönde çalışmalarını ellerinden gelen tüm imkanları kullanarak sürdürmeye çalışıyorlar…

Kıymetli okurlarım, bu haftaki yazımda, enflasyon düzeltmesi uygulamasında hatırlatma babından önemli olduğunu değerlendirdiğim hususları sizlerle paylaşmayı arzu ettim. Bu hususların kaynağı, bizlere sahadan gelen sorular, meslektaşlarımızca sahada yapılan tespit ve paylaşımlarda yer verilen açıklamalar, eğitim seminer ve sunumlarında ortaya konulan konular olduğunu ve bunlardan istifade ettiğimi belirtmekte yarar görüyorum. Bu yönüyle; bilgi ve paylaşımları ile enflasyon düzeltmesi literatürüne katkı sağlayan tüm meslektaşlarımıza, Gelir İdaresi Başkanlığında enflasyon düzeltmesine yönelik mevzuatın geliştirilmesinde görev alan tüm bürokratlarımıza emekleri için bu köşemizden teşekkürlerimizi de iletmiş olalım. Uygulama kapsamında her gün ve yeni tartışılacak konuların ortaya çıkmakta olduğunu ve bunların da vergi idaremizce titizlikle takip edilerek, tüm paydaşların gecikilmeden zamanında aydınlatılmasında büyük yarar görüyorum. 

Gelelim bazı kritik hatırlatmalarımıza…

  • 12.2023 tarihli bilançoların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasına ilişkin muhasebe kayıtları 2023 yılı defterlerine yapılmalıdır. Her ne kadar 31.12.2023 tarihli bilanço aynı zamanda 1.1.2024 tarihli açılış bilançosu ile aynı olsa da 2023 yılına ilişkin enflasyon düzeltmesi kayıtlarının 2023 yılı kanuni defterlerine kaydedilmesi gereği bulunmaktadır (VUK 555 SN GT, md.51/1) 

  • Enflasyon düzeltmesinde, düzeltmeye tabi tutulacak her bir aktif ve pasif kalemi için o varlık veya pasif kaleminin altında Enflasyon Fark Hesabı açılmalı, düzeltme sonrası değer ile düzeltme öncesi değer arasındaki fark tutarı bu fark hesaplarının borcuna veya alacağına ve aynı zamanda da bu kayıtların karşılığı olmak üzere 698-Enflasyon Düzeltmesi Hesabı’nın alacağına veya borcuna kaydedilmelidir. 

  • 12.2023 tarihli bilançonun düzeltilmesi neticesinde; 698 Hesabın alacak bakiyesi vermesi halinde 570-Geçmiş Yıllar Karları hesabına (bu hesabın alt kırılımında) borç bakiyesi vermesi halinde ise 580-Geçmiş Yıllar Zararları (-) hesabına ( bu hesabın alt kırılımında) kayıt yapılarak, enflasyon düzeltmesinin geçmiş yıllar karı veya zararı etkisi bulunmalıdır. 

  • 12.2023 tarihli bilançonun düzeltilmesi neticesinde oluşan 570-Geçmiş Yıllar Karları hesabı veya 580-Geçmiş Yıllar Zararları (-) hesabı 2023 yılı Gelir veya Kurumlar Vergisi Matrahının tespitinde kar veya zarar olarak dikkate alınmayacak. Ancak bu tutarlar, 2024 açılış bilançosunda düzeltmeye tabi tutulacak bir kıymet olarak yer alacak ve bu nedenle de 2023 düzeltmesinde 570 hesabı oluşan işletmeler, 2024 ve devamındaki düzeltme işlemlerinde bu hesap nedeniyle ilave GİDER etkisinden (570 hesabın alacağına ve 698 hesabına borcuna kayıt nedeniyle) yararlanacak, 580 hesabı oluşan işletmeler ise 2024 ve devamındaki düzeltme işlemlerinde bu hesap nedeniyle ilave GELİR etkisine (580 hesabın borcuna ve 698 hesabına alacağına) maruz kalacaklardır. Tüm bu Gider ve Gelir etkilerini bilançonun tümü (aktif ve pasifinin düzeltme sonrası değerleri) birlikte dikkate alındığında ilk bakışta birbirini nötrleyeceği düşünülebilir, ancak bu nötrleşme esasen uzun vadede olacağı kısa vadede ise net gelir veya gider etkisi yaratacağı kanaatindeyiz. 

  • 2023 yılı sonu bilançosunun enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda, 580-Geçmiş Yıllar Zararları (-) hesabı oluşması halinde (698 hesabın borç bakiyesi vermesi halidir), bu zarar tutarı işletme bilançosunun pasifinde yer alan ÖZ SERMAYE hesaplarına ilişkin olumlu farklar ile (502, 520, 540, 541, 542, 548, 549 hesapları ) mahsup edilebilir. Bu durumda, düzeltme sonrası bilançoda öz sermaye hesaplarına ilişkin fark hesaplarının azaltılması karşılığında, düzeltme sonucunda oluşan 580 hesap da azaltılmış hatta tamamen ortadan kaldırılmış olabilecektir. Böylece, esasen 2024 ve devamında düzeltmesi nedeniyle Gelir Etkisi yaratacak 580 hesap ortadan kaldırılmış veya azaltılmış olacaktır. 

  • Parasal olsun veya olmasın Verilen ve Alınan Avanslar hesaplarından yabancı para cinsinden olanları, düzeltme öncesinde dönem sonu kur değerlemesine tabi tutularak 646 veya 656 hesaplar yoluyla dönem gelir tablosuna gelir veya gider olarak dikkate alınmalı ve bu avans hesapları düzeltme tarihindeki (31.12.2023) kur ile düzeltilme işlemine de tabi tutulacaktır. Değerleme ve düzeltme işleminde dikkate alınan her iki kurun aynı olması nedeniyle düzeltme farkının bu avans hesapları için sıfır olması beklenmektedir. 

  • Yeniden değerlemeye tabi tutulmuş duran varlıkların, düzeltmeye esas tarihi en son yapılan yeniden değerleme tarihi olacak ve düzeltmeye esas tutar da en son yapılan yeniden değerleme sonrası bulunan tutar olacaktır. 

  • Yeniden değerlemeye tabi tutulmuş iktisadi kıymetler düzeltmeye tabi tutulurken, maliyetleri içinde finansman maliyetleri (faiz gideri, kur farkı gideri, vade farkları vb.) bulunsa dahi, reel olmayan finansman maliyeti ayrımı yapılmasına gerek bulunmamaktadır. 

  • Finansal kiralamadan kaynaklansa dahi 260 hesapta takip edilen HAKLAR hesabının maliyetleri içinde bulunan finansman maliyetleri için reel olmayan finansman maliyeti ayrımı yapılmasına gerek bulunmamaktadır. 

  • Serbest Meslek Erbapları ile İşletme Hesabı esasında defter tutan mükellefler bilanço esasında defter tutmazsalar dahi, amortismana tabi iktisadi kıymetlerini hem 2023 yılı sonunda (vergi etkisi olmaksızın) hem de 2024 ve devamında (vergi etkisi olarak) enflasyon düzeltmesine tabi tutabileceklerdir. 

  • Bilanço esasına göre defter tutan tüm mükellefler (ister gelir vergisi mükellefi olsun, ister kurumlar vergisi mükellefi olsun) 31.12.2023 tarihli bilançoları ile 2024 ve devamına ait dönem (geçici vergi dönemleri dahil) bilançolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutacaklardır. 

  • En son yapılmış 2004 yılı enflasyon düzeltmesinden gelen ve halen bilançoda yer alan 502-Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farkları veya 503-Sermaye Düzeltmesi Olumsuz Farkları (-) hesapları da hem 31.12.2023 tarihli bilançonun düzeltilmesi sırasında hem de 2024 ve devamında yapılacak düzeltme işlemlerinde düzeltmeye tabi tutulacaktır. 

  • Öz sermaye hesaplarına ilişkin olumlu fark hesapları; kurumlar vergisi mükellefleri tarafından, TTK uygulamaları bakımından gerekli olan diğer gereklilikler de karşılanmak kaydıyla Sermayeye eklenmesi mümkün bulunmaktadır. 

  • 1.2024 tarihinden önce sermaye hesabına ilave edilmiş olan; Geçici 31, Geçici 32 ve Mük.298 Ç’den gelen Yeniden Değerleme Değer Artış Fonları ile VUK 280/A dan gelen fonlar ve Varlık Barışları ile beyan edilmiş olan parasal nitelikli fonlar, düzeltmeye esas sermaye tutarının hesabında tenzil edilecek, bunlar dışında kalan ödenmiş sermaye unsurları düzeltmeye tabi tutulacaktır. 

  • 1.2024 tarihinden önce sermaye hesabına ilave edilmiş olan; Varlık Barışları ile beyan edilmiş olan parasal olmayan nitelikli unsurlar (taşınmaz, altın vb.), düzeltmeye esas sermaye tutarının hesabında tenzil edilmeyecek ve sermayenin bu unsuru da (sermaye artırımının tescil tarihinden itibaren) düzeltmeye tabi tutulacaktır. 

  • Varlık Barışları ile bildirilen varlık unsurları, sermayeye ilave edilmemiş ve özel fonlar hesabı altında yer alıyorsa, parasal nitelikte olanları düzeltilmemiş değerleri ile aynen bilançoda yer almaya devam edecek, parasal olmayan nitelikte olanları ise düzeltilmiş değerleri ile bilançoda yer alacaklardır. 

  • 1.2.2023 tarihli bilançonun düzeltilmesinden kaynaklanan 570 veya 580 hesaplar, bilançolarda yer almaları kaydıyla 2024 ve devamındaki dönem sonları (geçici vergiler dahil) bilançolarının düzeltilmesi sırasında düzeltmeye tabi olacaklardır. 

  • Enflasyon düzeltmesine tabi mükelleflerin tüm kazançları vergiden istisna olsa dahi enflasyon düzeltmesi yapmaları mecburiyeti devam ediyor. 

  • TÜRMOB tarafından tüm meslek mensuplarının (hangi muhasebe programını kullanıyor olursa olsun, tüm mali müşavir ve yeminli mali müşavirlerin) kullanımına ücretsiz olarak açılan Türmob Enflasyon Düzeltme Programının kullanımı için sadece e-Birlik sistemine girilmesi yeterli. (Bu programın tüm camiaya kazandırılmasında emeği geçen başta TÜRMOB Genel Başkanı Sayın Emre KARTALOĞLU ile birlikte kıymetli TÜRMOB yönetim kurulu üyelerine ve bu programın geliştirilmesinde emeği geçen teknik, yazılım ve test-değerlendirme süreçlerinde görev alan tüm ilgililer büyük bir teşekkürü hak ediyorlar. Emeklerinize sağlık…) 

  • Finansal kuruluşlar (Bankalar, 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu kapsamındaki şirketler, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketleri) da hem 31.12.2023 tarihli bilançolarını hem de 2024 ve devamı dönemlere (geçici vergi dönemi dahil) ilişkin bilançolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutmaları zorunlu olup, bu kuruluşlar için 2024 ve 2025 dönemlerinde yapılan enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan kâr/zarar farkı, kurum kazancın tespitinde gelir veya gider olarak dikkate alınmayacaktır. Enflasyon düzeltmesi yapılacak olması halinde 2026 ve devamındaki yıllarda yapılacak enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan kâr/zarar farkı ise bu kurumların kurum kazancın tespitinde gelir veya gider olarak dikkate alınacaktır. 

  • Finansal kuruluşların yapacağı enflasyon düzeltmesi neticesinde, duran varlıklarının enflasyon düzeltmesi nedeniyle değerinde yaşanan artışlar bu varlıkların maliyet unsuru olarak dikkate alınacak ve bu düzeltilmiş yeni değerler gerek amortismanların hesaplanmasında gerekse bu varlıkların satışı halinde satış kazancının hesaplanmasında dikkate alınacaktır. 

Sizleri daha fazla detaya boğmadan bu hatırlatmalarımıza burada son verelim istiyorum.  

Bu yazımızın son babında; sahadan yapılan gözlemlerimizde işletmelerin ve mali müşavir-yeminli mali müşavir camiasının son derece haklı gerekçeleri ile 2024 yılı birinci geçici vergi dönemi sonuna ait bilançoların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmamasına yönelik talepleri bulunduğunu paylaşmak isterim. Zira, bir yandan 31.1.22023 tarihli bilançoların düzeltilmesi, bir yandan resmî tatil süreleri nedeniyle fiili çalışma zamanının azlığı, bir yandan 1. Geçici Vergi beyannamesinin verilmesi için en son düzeltme işleminden sonra kalacak sürenin (17 gün) oldukça darlığı ve uygulamanın uzun yıllar sonra ilk defa uygulanmaya başlanması nedeniyle saha pratiğinin yeterince oluşamamış olması, muhasebe yazılımları ve bilgisayar programlarındaki geliştirmelerin uygulayıcılar tarafından kullanılması sürecinde de yaşan uyum problemleri bu talepleri kanaatimizce esasen haklı kılmaktadır. Özellikle sahada uygulamanın sağlıklı yürütülmesi bakımından yoğun emek veren mali müşavir ve yeminli mali müşavir camiasından ve işletmelerimizden gelen bu talebin, 213 sayılı VUK’un Mük.298 A maddesinin (8) numaralı fıkrasının (b) bendinin Hazine ve Maliye Bakanlığımıza verdiği yetki çerçevesinde karşılanabileceğini değerlendiriyoruz.

Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidiyle…

Abdullah KİRAZ

Yeminli Mali Müşavir

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-duzeltmesinde-son-hatirlatmalar/735938

Kurumlar vergisi beyan dönemine sayılı günler kaldı. Tam zamanı olduğunu düşünerek, beyannamenin düzenlenmesi sırasında dikkate alınacak 2023 yasal düzenlemelerinden önemli gördüklerimi özetlemek istedim.

Kurumlar vergisi oranı ve ihracattan elde edilen kazanca indirimli oran uygulaması

15 Temmuz 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7456 sayılı Kanun’la, bir taraftan kurumlar vergisi oranı 5 puan artırılırken (Başta finans kuruluşları olmak üzere, belirli bazı kurumlarda %25’ten %30’a, diğer kurumlarda %20’den %25’e), bir taraftan da ihracattan elde edilen kazançlara uygulanan indirim 1 puandan 5 puana çıkartıldı.

Değişiklik, kurumların 2023 yılı ve izleyen vergilendirme dönemlerinde elde edilen kazançlarına uygulanmak üzere, yayımı tarihinde yürürlüğe girdi.

İlk düzenlemede ve 7456 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonrasında sadece ihracat yapanlar bu indirimden yararlanırken, 7491 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, aracılı ihracat sözleşmesine dayanarak imalatçı veya tedarikçi kurumların, dış ticaret sermaye şirketleri veya sektörel dış ticaret şirketleri üzerinden gerçekleştirdikleri ihracat faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlarına da bu indirimin uygulanması sağlandı.

Özetlenen her iki düzenleme de 2023 yılı kurum kazançlarına uygulanmak üzere yürürlükte.

Taşınmaz ve iştirak satış kazancı istisnası

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi çerçevesinde, taşınmaz satışından elde edilen kazancın %50’si kurumlar vergisinden müstesna iken, 15 Temmuz 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7456 sayılı Kanun’la, bu tarihten itibaren iktisap edilen taşınmazların satışından elde edilen kazançlarda istisna uygulamasına son verildi, daha önce iktisap edilen taşınmazların, düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra satışında uygulanan istisna ise kazancın % 25’i ile sınırlandırıldı.

Bu değişiklik doğrultusunda, 2023 yılında taşınmaz satışından elde edilen kazanç için uygulanan istisna, satış tarihine bağlı olarak iki farklı oran kullanılarak hesaplanacak.

Kurumların iştirak hissesi satışından elde edilen kazancın %75’i istisna. Bu istisna ile ilgili 2023 yılında yapılmış bir değişiklik yok.

Yurt dışı iştirak kazançları

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öteden beri bir yurt dışı iştirak kazançları istisnası var. Bu düzenlemeye göre, yurt dışında yerleşik şirketlerin sermayesine iştirak eden kurumların, bu iştiraklerinden elde ettikleri iştirak kazançları; yurt dışı iştirakin anonim veya limited şirket olması, en az %10 sahiplik, en az 1 yıl süre kesintisiz elde tutma, iştirak kazancının en az %15 fiili vergi yükü taşıması (bazı faaliyetlerde kurumlar vergisi oranında) ve kazancın beyannamenin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye getirilmesi koşullarıyla kurumlar vergisinden müstesna.

Özetlediğim düzenleme herhangi bir değişiklik olmaksızın yürürlükteyken, 28 Aralık 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7491 sayılı Kanun’la yapılan bir düzenlemeyle, yukarıda sayılan koşullar aranmaksızın; iştirak payını elinde tutan şirketin yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin en az %50 sine sahip olması ve kazancın elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye'ye transfer edilmesi koşullarıyla, yurt dışı iştiraklerden elde edilen iştirak kazançlarının %50’sinin kurumlar vergisinden müstesna tutulması öngörüldü.

Bu düzenlemeyle birlikte, özellikle yurt dışı iştiraklerden elde edilen ve %15’in üzerinde vergi yükü taşımayan kâr payları için de, koşulların sağlanması durumunda istisnadan yararlanmak mümkün hale geldi.

Yeni düzenleme, 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere yürürlüğe girdi. Dolayısıyla yeni düzenleme, Nisan ayında verilecek kurumlar vergisi beyanlarında da uygulanacak.

Yatırım fonlarından elde edilen kazançlara ilişkin istisna

Girişim sermayesi yatırım fonları dışındaki yatırım fonları katılma paylarından elde edilen kâr payları, katılma paylarının fona iadesinden doğan gelirler ve bu katılma paylarının değerlemesinden kaynaklanan değer artış kazançları için uygulanan kurumlar vergisi istisnasına 15 Temmuz 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7456 sayılı Kanun’la son verildi.

Yapılan değişiklik, bu tarihten itibaren iktisap edilen yatırım fonu katılma payları için uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girdi.

Kur korumalı mevduat kapsamında elde edilen kazançlarda istisna

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun geçici 14. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında, kurumların 31 Mart 2022 tarihli bilançolarında yer alan yabancı paralarını 30 Haziran 2024 tarihine kadar Türk lirasına çevirerek mevduat ve katılma hesaplarında değerlendirmeleri durumunda, söz konusu hesapların dönem sonu değerlemesinden kaynaklananlar da dâhil olmak üzere, vade sonunda elde edilen faiz ve kâr payları ile diğer kazançlar kurumlar vergisinden müstesna.

Maddeye göre Cumhurbaşkanı’nın bu istisnayı, 30 Haziran 2024 tarihine kadar her bir geçici vergi veya yıllık hesap dönemleri sonu itibarıyla kurumların bilançolarında yer alan yabancı paralar için ayrı ayrı veya birlikte uygulatma konusunda yetkisi var.

Cumhurbaşkanı bu yetkisini, 30 Haziran 2022 tarihinden 30 Haziran 2023 tarihine kadar her üç aylık dönem sonları itibariyle kullandı. En son 29 Temmuz 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7408 sayılı Kararla, 30 Haziran 2023 tarihli bilançolarda yer alan yabancı paraların, 2023 yılı sonuna kadar Türk Lirası’na dönüştürülmesi ve dönüşümle elde edilen Türk lirası varlığın mevduat ve katılma hesaplarında değerlendirilmesi durumunda, bu hesapların dönem sonu değerlemesinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere vade sonunda elde edilen faiz ve kâr payları ile diğer kazançların kurumlar vergisinden müstesna tutulması sağlandı.

Hizmet ihracından elde edilen kazançlarda indirim

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, Türkiye’de yerleşmiş olmayanlara Türkiye’den verilen ve yurt dışında yararlanılan mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, veri saklama, ürün testi, sertifikasyon, veri işleme ve veri analizi hizmetlerinden elde edilen kazancın % 50’si beyanname üzerinde kurumlar vergisi matrahından indirilebiliyordu.

2023ında 7491 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle;

- Yukarıda sayılan faaliyetlerden elde edilen kazançlara uygulanan istisna oranı % 50’den % 80’e çıkartılırken,

- Kazancın elde edildiği hesap dönemine ilişkin beyannamenin verilmesi gereken tarihe kadar tamamının Türkiye’ye transfer edilmesi şartı getirildi.

Değişiklik, 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere yürürlüğe girdi. Dolayısıyla yeni düzenleme, Nisan ayında verilecek kurumlar vergisi beyanlarında da uygulanacak.

İştirak alımıyla ilgili bazı finansman giderleri

12 Mart 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7440 sayılı Kanun’la, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, iştirak alımıyla ilgili finansman giderlerinin, kanunun 19. maddesi kapsamında yapılan devir işlemleri sonrasına isabet eden kısmının da devralan şirkette gider olarak dikkate alınabilmesi sağlandı.

Düzenleme, 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere yürürlüğe girdi. Bu düzenleme gereği, 2023 yılı kurum kazancının tespitinde, iştirak alımıyla ilgili finansman giderlerinin devir sonrasına isabet eden kısmının gider olarak dikkate alınması mümkün.

İhracatta götürü gider uygulaması

28 Aralık 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7491 sayılı Kanun’la, ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık işleriyle uğraşanalar için öngörülen götürü gider uygulaması kaldırıldı.

Değişiklik, 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere yürürlüğe girdi. Bu düzenleme gereği, götürü gider uygulaması Nisan ayında verilecek kurumlar vergisi beyanlarında son defa uygulanacak. Recep BIYIK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kurumlar-vergisi-beyannamesinin-duzenlenmesinde-dikkate-alinacak-2023-yili-onemli-duzenlemeleri/735939

Bi­l­ind­iği­ üzere Kamu Gözet­imi, Muhasebe ve Deneti­m Standartları Kurumu tarafından 23 Kasım 2023 tari­hi­nde yayımlanan duyuru ­le Türki­ye F­inansal Raporlama Standartları (TFRS) ­ile Büyük ve Orta Boy İşletmeler İç­in F­inansal Raporlama Standardı (BOBİ FRS) uygulayan i­şletmeleri­n 31 Aralık 2023 tari­hi­nde veya sonrasında sona eren yıllık raporlama dönemi­ne a­t f­inansal tablolarının “Türkiye Muhasebe Standardı 29 Yüksek Enflasyonlu Ekonomi­lerde Fi­nansal Raporlama” i­le “BOBİ FRS Bölüm 25 Yüksek Enflasyonlu Ekonomi­lerde F­inansal Raporlama”da yer alan i­lgi­li­ muhasebe ilkeleri­ne uygun olarak enflasyon etki­si­ne göre düzelti­lerek sunulması gerekti­ği­ beli­rti­lm­işti­r.

Akabinde uygulayıcılara rehberli­k sağlanması amacıyla Kurumumuz tarafından 24 Kasım 2023 tarihi­nde “Yüksek Enflasyonlu Ekonomi­lerde F­inansal Raporlama Hakkında Uygulama Rehber­” yayımlanmıştır.

Bu doğrultuda Kurumumuz tarafından f­inansal tablolarını TFRS/BOBİ FRS’lere uygun hazırlayan işletmeler, bağımsız denetçi­ler ve bağımsız deneti­m kuruluşları i­le fi­nansal tablo kullanıcılarının enflasyon muhasebesi­ne ­il­işki­n bi­lg­i ve farkındalık düzeyi­ni­ arttırmak ­içi­n “Enflasyon Muhasebesi­” eği­t­imleri­ başlatılmıştır. 7, 12, 21 Aralık 2023 ve 10 Ocak 2024 tar­ihler­inde bahs­i geçen eğ­it­imler düzenlenmi­şti­r. Bu eğ­it­imlere ek olarak 18 Ni­san 2024 tarihinde saat 14.00’da “Enflasyon Muhasebesi­nde Özel Hususlar Eği­t­imi­” yapılması planlanmaktadır.

Eğitim takvimi ve başvuru hakkında detaylı bilgi için tıklayınız

Kaynak: KGK

Emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması ile ilgili olarak verilen SON İSTİNAF KARARI hem Maliye’yi hem de bizleri tam anlamıyla şok etti. Çünkü, konunun tarafı olanlar dahil hiç kimse böyle bir kararın çıkmasını beklemiyordu!

Bu kararın, aynı konuda açılmış diğer davaları etkileyip etkilemeyeceği hususu ise an itibariyle tartışmaya açıldı!

Konu tam olarak ne ile ilgili?

Evet, konu tam da tahmin ettiğiniz gibi, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanıp hesaplanmayacağı konusunda verilen yeni tarihli istinaf kararı ile ilgili.

Ek vergi düzenlemesi niçin yapıldı?

Ek vergi, Kahramanmaraş ve çevre illerdeki depremin oluşturduğu olumsuz etkilerin giderilmesi, afetzede vatandaşlarımızın acil ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgenin yeniden inşasına kaynak sağlanması amacıyla sadece 2022 hesap dönemine ilişkin olmak üzere bir defalığına ihdas edildi.

Çok sayıda dava açıldı!

1 milyon 69 bin 339 kurumlar vergisi mükellefinden 2022 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde istisna, indirim ve indirimli kurumlar vergisi matrahı beyan eden yaklaşık 75 bin kurumlar vergisi mükellefi ek vergi hesapladı! Bu 75 bin kurumlar vergisi mükellefinin yaklaşık 45 bini, 2022 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamelerini ek vergi kaynaklı ihtirazi kayıtla verdi, tamamına yakın kısmı da dava açtı!

Açılan davaların önemli bir kısmı emisyon primi kazancı istisnasıyla ilgili!

Evet, ek vergi kaynaklı açılan davaların önemli bir kısmı, üzerinden ek vergi hesaplanan emisyon primi kazancı istisnası ile ilgili.

Emisyon primi kazancı istisnası kaynaklı davalar neden açıldı?

Emisyon primi kazancı istisnasına getirilen ek vergiye; bu primin gelir/kazanç değil, ortaklarca konulan sermaye benzeri bir öz varlık kalemi olduğu, emisyon priminin kazanç olup olmadığı yönündeki ihtilafların yasa koyucu tarafından istisna kapsamına alınmak suretiyle çözüldüğü, ek verginin indirim ve istisna tutarları ile indirimli kurumlar vergisi matrahını oluşturan kurum kazancı üzerinden alındığı, kazanç niteliğinde olmadığı açık olan emisyon primlerinin ek verginin konusuna girmediği, emisyon primi elde eden mükelleflerden ek vergi alınmasının sermaye yani servet üzerinden vergi alınması anlamına geleceği, bunun da anayasaya aykırı olduğu, 7440 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemenin Anayasa'nın 2, 10 ve 73. maddelerine aykırı olduğu, bu sebeple getirilen ek verginin “hukuk devleti”, “hukuki güvenlik”, “hukuki belirlilik” ve “kanunların geriye yürümezliği” ilkeleriyle bağdaşmadığı ve hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle dava açıldı.

Bu davalarda son durum ne?

Emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması ile ilgili olarak açılan davalardan ikisi kamuoyuna yansıdı.

Birincisi; Emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması ile ilgili olarak açılan bir davada Vergi Mahkemesi, davacıyı haklı bularak, ek vergi tahakkukunun iptaline karar verdi (İstanbul 2. Vergi Mahkemesi’nin 20.12.2023 tarihli ve Esas No: 2023/1186, Karar No:2023/3048 sayılı Kararı).

Maliye ilk şoku bu kararla yaşadı!

Söz konusu Karar’da; “emisyon primi kazanç niteliğinde olmadığı, KVK’da vergiden istisna tutulmamış olsaydı dahi vergiye tabi tutulamayacağı, KVK’nın 5/1-ç maddesinde yer alan ve emisyon priminin kurumlar vergisinden istisna tutulan kazançlar arasında sayılması yönündeki düzenlemenin, kurumlar vergisi beyannamesi verilirken izlenecek olan yolun gösterilmesi ve uygulamada doğması muhtemel olan tereddütlerin kanun hükmüyle önlenmesi amacıyla yapılan bir düzenleme olduğu, emisyon primi kurum kazancı niteliğinde olmadığından, ek verginin konusuna girmediği sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle, davacı tarafından ihtirazı kayıtla verilen beyanname üzerine ihtirazı kaydın kabul edilmeyerek düzenlenen tahakkuk işleminin 7440 sayılı Kanundan kaynaklanan kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı” belirtildi.

İkincisi ise, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanmaması gerektiği yönünde verilen istinaf kararı.

Maliye ikinci şoku istinaf kararı ile yaşadı!

Maliye, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanması ile ilgili ikinci şoku, istinaf kararı ile yaşadı!

İstinaf kararı nasıl?

İstinaf kararı, emisyon primi kazancı istisnası üzerinden ek vergi hesaplanmaması gerektiği şeklinde!

Söz konusu kararın önemli kısımları şu şekilde:

“7440 sayılı Kanun'un 10/27. maddesinde; 5520 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda yer alan düzenlemeler uyarınca kurum kazancından indirim konusu yapılan istisna ve indirim tutarları ile aynı Kanunun 32/A maddesi kapsamında indirimli kurumlar vergisine tabi matrahları üzerinden mükelleflerin ek vergi ödeyeceği hükme bağlanmış olup uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için öncelikle emisyon priminin kurumlar vergisi matrahına dahil bir kurum kazancı olup olmadığının ve kurum kazancı olarak kurumlar vergisinden istisna edilip edilmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Anonim şirketlerin pay senedinin, itibari değeri ile satış bedeli arasındaki fark emisyon primi olarak adlandırılmakta olup, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 519.maddesinde de; yeni payların çıkarılması dolayısıyla sağlanan primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmının kanuni yedek akçeye ekleneceği, genel kanuni yedek akçenin sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler için kullanılabileceği hükmüne yer verilmiştir.

Vergi hukukunda emisyon primi, Ticaret Hukukunda Agio olarak adlandırılan pay senedinin itibari değeri ile satış bedeli arasındaki fark, Tek Düzen Hesap Planında 520-Hisse Senedi İhraç Primleri adı altında muhasebeleştirilmekte, gelir olarak nitelendirilmemekte ve sermaye yedeği olarak muhasebeleştirilmektedir. Sermaye Piyasası Kurumu tarafından yayınlanan bilanço formatında ise emisyon primi, özsermaye bölümünde sermayeden sonra ayrı bir hesap kalemi olarak gösterilmekte, buna göre Sermaye Piyasası Kurumu tarafından emisyon primi sermayenin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.

Bütün bu hususların birlikte değerlendirilmesinden, ek vergi alınabilmesi için öncelikle ortada bir kurum kazancı bulunmasının ve kurumlar vergisi matrahına dahil kurum kazancının yasayla istisna edilmiş olmasının gerekmesi, Türk Ticaret Kanunu uyarınca emisyon priminin çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları, hayır amaçlı ödemeler için kullanılmasının ve fazlasının kanuni yedek akçeye eklenmesinin gerekmesi, bu tutarında sermayenin ve çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirse yalnızca zararların kapatılmasında, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmede veya işsizliğin önüne geçilmesinde ve sonuçlarının hafifletilmesinde elverişli önlemler olarak kullanılabilecek olması, Sermaye Piyasası Kurumu tarafından ise sermayenin bir parçası olarak değerlendirilmesi, Tek Düzen Hesap Planında da gelir kalemleri ile ilişkilendirilmemesi ve sermaye yedeği olarak muhasebeleştirilmesi, yasada getirilen istisna hükmünün esasında açıklayıcı mahiyette ve emisyon priminin ticari kazanç olup olmadığı hususundaki tartışmaları sonlandırmaya yönelik olduğu sonucuna varılması karşısında, dava konusu ek tahakkukta hukuka uyarlık görülmemiştir.” (İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Sekizinci Vergi Dava Dairesi’nin 13.03.2024 tarihli ve E.2023/1652, K.2024/820 sayılı Kararı).

Peki, Danıştay’ın emisyon primi ile ilgili görüşü tam olarak ne?

Aslında Vergi Mahkemeleri ve İstinaf Vergi Dava Daireleri, emisyon primi konusunda kendilerine yansıyan dava dosyaları ile ilgili karar verirken, Danıştay 9. Dairesi tarafından 2011 yılında verilen bir kararı esas alıyor.

Danıştay 9. Dairesi’nin söz konusu Kararı; “emisyon priminin kazanç niteliğinde olmayıp sermaye artırımı kapsamında olduğu, KVK’nın 5/1-ç maddesinde emisyon priminin kurumlar vergisinden istisna tutulan kazançlar arasında sayılması yönündeki düzenlemenin, kurumlar vergisi beyannameleri verilirken izlenecek yolun gösterilmesi ve uygulamada doğması muhtemel tereddütlerin kanun hükmüyle önlenmesi amacıyla yasa koyucu tarafından yapılan bir düzenleme olduğu, anılan düzenlemenin emisyon primine kazanç niteliği kazandırdığının düşünülemeyeceği” şeklinde (Danıştay 9. Dairesi’nin 06.12.2011 tarih ve E.2008/8409, K.2011/8227 sayılı Kararı).

Nitekim, Danıştay 9. Dairesi emisyon primi ile ilgili olarak verdiği tüm kararlarda bu karara atıfta bulunuyor (Danıştay 9. Dairesi’nin 10.10.2023 tarihli ve E.2022/4819, K.2023/3555, aynı tarihli ve E.2022/3998, K.2023/3554, aynı tarih ve E.2022/4820, K.2023/3548 sayılı Kararları).

Peki, emisyon primine ek vergi ile ilgili Danıştay’da dava açıldı mı?

Evet, emisyon primi kazancı istisnasına getirilen ek vergi ile ilgili tartışma Danıştay’a da taşındı. Açılan bir dava ile, 3 Seri No.lu 7440 Sayılı Kanun Genel Tebliği’nin 5. Maddesinin 3. Fıkrasının (ç) bendinde yer alan “Emisyon Primi Kazancı İstisnası (5520 sayılı Kanun Madde 5/1-ç)” ibaresi ile 7. Maddesindeki 5 ve 9 no.lu örneklerin iptali ve dava sonuçlanıncaya kadar yürütmesinin durdurulması (YD) talep edildi.

Davaya bakan Danıştay 3. Dairesi, davacının YD talebini reddetti (Danıştay 3. Dairesi’nin 19.10.2023 tarihli ve E.2023/3128 sayılı Kararı).

Ancak, davacı bu karara karşı Danıştay VDDK’ya itirazda bulundu. Danıştay VDDK, davacının itiraz istemini reddetti (Danıştay VDDK’nın 24.01.2024 tarihli ve İtiraz No: 2023/20 sayılı Kararı).

Danıştay 3. Dairesi, söz konusu davaya ilişkin olarak artık esas yönünden karar verecek!

Bu davanın bir an evvel ele alınmasında fayda var!

Emisyon primi kazanç değilse neden istisna olarak düzenlendi?

Emisyon priminin bir gelir/kazanç olup olmadığı Maliye bürokrasisinde uzun yıllar önce tartışılmış, ağırlıklı olarak “bu primlerin bir gelir/kazanç unsuru olduğu” görüşünün benimsenmesi üzerine, bu primlerin vergilendirilmesinin önüne geçilmesi amacıyla da emisyon primi kazanç istisnası düzenlemesi Kurumlar Vergisi Kanununa eklenmiş.

Belirttiğimiz süreç şu şekilde işlemiş: 04/05/1960 tarih ve 99 No.lu Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu Kararı’nda, emisyon primlerinin vergilenebilir bir kazanç olmayıp sermayenin tescile tabi tutulmamış kısmı niteliği taşıdığı belirtilerek kurumlar vergisinin konusuna girmediği karara bağlandı. Daha sonra, 13/07/1964 tarih ve 128 No.lu Karar’da ise, kurumlar vergisinin konusuna giren bir kazanç olarak belirtilmiş, mülga 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8. maddesine eklenen hüküm ile borsaya kayıtlı olmak ve dağıtılmamak kaydıyla istisna olduğu, daha sonra yapılan değişiklik ile dağıtılmamak kaydıyla ibaresi kaldırılıp borsaya kayıtlı olmak şartıyla istisna olduğu, daha sonra yapılan değişiklik ile de borsaya kayıtlı olma şartı da kaldırılarak istisna olduğu hükmüne yer verilmiş, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile de istisna olduğu belirtilmiş!

Emisyon primi üzerinden ek vergi ödeyenler umutlandı!

İstinaf kararı, emisyon primi kazanç istisnası üzerinden ek vergi ödeyen startup’lar ve fintek’ler başta olmak üzere girişimcilik ekosistemi, girişim sermayesi yatırım fonları, teknoloji şirketleri, 2022 yılında emisyon primli sermaye artırımı yapan anonim şirketleri ve yabancı yatırımcıları umutlandırdı.

AYM ek vergi düzenlemesini iptal etmezse, bu davalara yansıması nasıl olur?

Ek vergi düzenlemesinin Anayasa'nın 13, 35 ve 73. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için açılan dava, AYM Genel Kurulu’nun 14 Mart 2024 tarihli Genel Kurul gündeminde yer aldı. Bu davanın görüşülüp görüşülmediği ve bir karara bağlanıp bağlanmadığı henüz belli değil. Bu konuda kamuoyuna yansıyan bir açıklama da söz konusu değil! Ancak, AYM aynı gerekçelerle getirilen Ek MTV düzenlemesini iptal etmedi (AYM’nin 28/9/2023 tarihli ve E: 2023/131, K: 2023/160 sayılı Kararı, 06.10.2023 tarih ve 32331 sayılı Resmi Gazete). Bize göre, Anayasa Mahkemesi, aynı gerekçelerle ek vergi düzenlemesini de iptal etmeyecek!

Peki, AYM ek vergi düzenlemesini iptal etmezse, bunun Danıştay’da görülmekte olan emisyon primi kazanç istisnası üzerinden alınan ek vergiye ilişkin davalara etkisi nasıl olur?

Bize göre, AYM’nin ek vergi düzenlemesini iptal etmemesinin, emisyon primleri üzerinden ödenen ek vergi ile ilgili olarak açılan davalara doğrudan bir etkisi olmaz. Çünkü, emisyon primi istisnası üzerinden ödenen ek vergiye karşı açılan davalarda sunulan ana gerekçe, anayasaya aykırılığın ötesinde, emisyon primlerinin bir kazanç değil, ortaklarca konulan sermaye benzeri bir öz varlık kalemi, sermaye yedeği olduğu ve bu nedenle emisyon primleri üzerinden ek vergi alınmaması gerektiği şeklinde.

Dava süreci oldukça hassas ve önemli!

Emisyon primi kazanç istisnası üzerinden ek vergi hesaplanıp hesaplanmayacağı konusunda açılan bu davalarla ilgili süreç hem Maliye hem de emisyon primi kazanç istisnası üzerinden adlarına ek vergi tahakkuk eden çok sayıda şirket açısından son derece önemli ve bir o kadar da hassas!

Bu davalarla ilgili gelişmeleri buradan duyurmaya devam edeceğiz.

Abdullah TOLU

Abdullah TOLU
Vergi Kurdu

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/ek-vergide-maliyeye-ikinci-emisyon-primi-soku/735957

Öz sermayeyi artırmayan ve hiçbir olumlu vergisel sonucu olmayan bu işlemin yapılmasını kesinlikle önermiyorum. Aman dikkat!

Değerli okurlar, enflasyon muhasebesinden/düzeltmesinden ben sıkıldım, ancak konular peşimi bırakmıyor!

Başlıkta konusunu belirttiğim bugünkü yazıma geçmeden önce enflasyon muhasebesi ile ilgili daha önce defalarca gündeme getirdiğim iki eleştirimi affınıza sığınarak tekrar dikkatinize sunmak isterim.

Birincisi, iş dünyasının enflasyon düzeltmesi nedeniyle henüz realize olmamış kazançlar üzerinden vergi ödemek zorunda kalacaklarını yeni yeni idrak etmeye başlamaları. Anlı şanlı iş insanlarımız enflasyonist kârlar üzerinden vergi ödemekten şikâyet edip, enflasyon muhasebesini savunurken mevcut düzenlemenin kendi aleyhlerine olacağını göremediler. Enflasyonist ortamdan kazanç sağladıklarını düşünemediler. Maalesef bu iş insanlarının danışmanları da onları uyarmakta geç kaldı.

Şimdi herkesi bir telaş aldı. Nasıl yaparız da enflasyon düzeltmesinin 2024 yılından itibaren vergi için geçerli olmamasını sağlarız, diye sağa sola saldırıyorlar. İlk çıkacak torba yasaya, banka ve sigorta şirketlerinde olduğu gibi uygulamanın vergisel sonuç yaratmayacağını ekletmek istiyorlar.

Bunu talep ederken, düzeltme farklarını vergilendirmeyen 2023 uygulamasının düzeltilmiş değerleri baz (parasal olmayan stok, duran varlık, arsa, iştirak hissesi gibi aktif kalemlerde maliyet) olarak kabul eden yaklaşımını eleştirmiyorlar. Bu uygulamanın avantajlarından yararlanmak, yani bu değerlerin 2024 yılına başlangıç değerleri olarak kabul edilmesinden vazgeçilmemesini istiyorlar.

Bu yaklaşımı etik bulmuyorum, eğer 2024 ve sonraki yıllara ilişkin enflasyon düzeltmesi uygulamalarının vergisel etki yaratması istenmiyorsa (ki torba yasaya eklenecek bir maddeyle bu kolaylıkla sağlanabilir), geçmiş yıllara ilişkin 2023 düzeltmesi nedeniyle parasal olmayan aktif kalemler üzerinden hesaplanacak ve ileride maliyet olarak kabul edilecek enflasyon farkları üzerinden düşük oranda bir özel vergilemeye de sıcak bakılmalıdır.

İkinci konu, enflasyon düzeltmesi nedeniyle hesaplanan öz sermaye hesaplarına ilişkin farkların enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına ne zamandan itibaren mahsup edilebileceğine yönelik tartışmalar…

Bu mahsup işlemi Vergi Usul Kanununun mükerrer 298/A-5 inci maddesinde düzenlenmiş ve bu mahsup için genel kurul kararı aranmamıştır. Genel düzenleme olan Türk Ticaret Kanunu’nda da bu konuda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Hatta mahsuba yönelik yönetim kurulu kararı alınması bile şart değildir. Bu mahsubun yapılmış olduğu finansal tablonun (bilançonun) genel kurulca onaylanması, bu mahsubun zımnen onaylandığı anlamına gelir ve bu husus tüm tartışmaları sona erdirecek niteliktedir.

Bu nedenle, 2023 düzeltmesi neticesinde oluşan enflasyon düzeltme zararlarına öz sermaye hesapları üzerinden hesaplanan farklarının mahsubu işleminin, 2023 yılı düzeltme kayıtlarının 2023 defterlerine 31/12/2023 tarihi itibariyle kaydı yapıldıktan sonra yine aynı tarihli ayrı bir kayıtla yapılabilmesi mümkündür. Bunun için genel kurul kararına ihtiyaç yoktur.   

Bu konudaki tartışmaları gereksiz buluyorum. Üstelik bu mahsup kâr dağıtımına ilişkin yine benim gereksiz bulduğum tartışmaları son erdirebilecek sonuçlar doğurabilecekken…

Şimdi gelelim bugünkü konumuza…

Kanuna göre, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz. (VUK 298/A-5)

Bu hükmün tahrikine kapılarak sermayelerini yüksek göstermek isteyen kurumlar, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarını sermayelerine eklemek isteyebilirler. Bu işlemin sermayeyi bilançoda yüksek göstermek dışında hiçbir sonucu yoktur. Öz sermayeyi artırmaz, nakdi sermaye artırımına ilişkin faiz indiriminden yararlanılamaz, hatta artırılan sermayenin on binde dördüne tekabül eden Rekabet Kurumu payının (gereksiz yere) ödenmesine neden olur.

Bu işlemin sonradan ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçları da vardır.

Öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farkları sermayeye eklendikten sonra beş yıl içinde sermaye azaltımı yapılması halinde azaltımın öncelikle bu kaynaktan yapıldığı kabul edilir.

Bunun sonucu çok ağırdır!

Kurumlar vergisi Kanununun 32/A maddesine göre, kurumların öz sermaye kalemlerini sermayeye ekledikleri tarihten itibaren beş tam yıllık süre tamamlanmadan sermaye azaltımı yapmaları durumunda, azaltımın öncelikle “sermayeye ilave dışında başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya sermaye hesabından başka hesaplara aktarımı kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına “bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak öz sermaye kalemlerinden” kaynaklandığı kabul edilir.

Bu kaynakların başında öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farkları gelir.

Nitekim sermaye azaltımına ilişkin tebliğde yer alan aşağıdaki örnekte, enflasyon düzeltme farklarının sermayeye eklendiği tarihten itibaren beş tam yıl geçmeden kurumlar tarafından sermayenin azaltılması halinde azaltımın öncelikle enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından yapıldığı kabul edilecektir.

Bu kabulün doğal bir sonucu olarak da azaltıma konu edilen ve enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından kaynaklanan tutar hem kurumlar vergisine hem de ortakların niteliğine bağlı olarak kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacaktır. Yine ortakların niteliğine bağlı olarak yapılmış sayılan bu kar dağıtımı nedeniyle şartların sağlanmasına bağlı olarak gelir vergisi ödenmesi gerekeceği de açıktır.

Örnek: (DEF) A.Ş. 50.000 TL nakdi sermaye ile 16/6/2000 tarihinde kurulmuştur. Şirket genel kurulunun 29/12/2022 tarihinde aldığı kararla şirketin sermayesinin 1.000.000 TL’ye çıkarılması ve bu tutarın 650.000 TL’sinin şirket ortaklarınca nakden işletmeye konulması, 200.000 TL’sinin enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından, 100.000 TL’sinin ise geçmiş yıl karlarından karşılanması kararı alınmıştır. Bu karar, 11/1/2023 tarihinde tescil edilmiştir.

Mükellef kurum tarafından 7/8/2025 tarihinde tescil edilen kararla şirket sermayesinin 400.000 TL azaltılması kararı alınmıştır.

Buna göre, azaltıma konu edilen sermayenin 200.000 TL’sinin enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından, 100.000 TL’sinin geçmiş yıl karlarından ve kalan 100.000 TL’sinin de nakdi sermayeden yapıldığı kabul edilecektir...

Bu yazı için son sözlerim…

Öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farklarını (sermaye düzeltmesi olumlu farkları ile yasal ve olağanüstü yedekler, geçmiş yıl karları gibi öz sermaye hesaplarına ilişkin enflasyon fark hesaplarını) sermayeye eklemenin çok ağır vergisel sonuçları olabilir.

Öz sermayeyi artırmayan ve hiçbir olumlu vergisel sonucu olmayan bu işlemin yapılmasını kesinlikle önermiyorum. Aman dikkat! 

Erdoğan Sağlam

https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/oz-sermaye-hesaplarina-iliskin-enflasyon-farklarini-sermayeye-ilave-ederken-bir-kere-daha-dusunun,44140

Enflasyon Düzeltmesinde; “Devir/Devralma”, “Tür Değişikliği”, “Tam Bölünme”, “Kısmi Bölünme”, “Hisse Değişimi” veya “Vergili Birleşme” yapıldı ise eski şirketin defter kayıtlarına ve evraklarına ulaşılabiliyor mu ?

Şirketlerin yeniden yapılandırılması; şirketlerin vergili birleşmesi, bir şirketin diğerini devralması, tür değiştirmesi, bir şirketin tam veya kısmi bölünmesi veya hisse değişimi gibi çeşitli şekillerde gerçekleştirilebilmektedir. Şirket yeniden yapılandırmaları; şirket değerinin artırılması, şirket yönetimi ve yapısının yeniden organize edilmesi, miras paylarının paylaştırılması, malvarlığı ile üretim veya hizmet işletmelerinin satışı gibi çok çeşitli amaçlarla gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, şirket birleşmeleri veya bir şirketin tam veya kısmi bölünmesi, tür değiştirmesi ticari hayatın en sık karşılaşılan olgularındandır.

Enflasyon düzeltmesi müessesesi, yol haritası işlem adımlarına başlamadan önce, hazırlık aşamasında, açıklığa kavuşturulması gereken hususlardan birisi de daha önce şirketin herhangi bir yeniden yapılandırma işlemine katılıp katılmadığı hususudur:

  1. Eğer Şirket daha önce bir yeniden yapılandırmaya işlemine katıldı ise işlem türü ve bilançoda yer alan düzeltmeye tabi hesaplardan hangilerinin bu işlemle devralındığı tespit edilmelidir. Bu konularda, bu işlemlere ilişkin Ticaret Sicil Gazetesi tescil ve ilan metinleri ile YMM Raporları incelenerek karar verilebilir.
  2. Şirket; devir, tür değişikliği, kısmi bölünme, tam bölünme ve hisse değişimi gibi mukayyet (kayıtlı) değerlerle gerçekleştirilen bir işleme devralan şirket olarak katılmış ise öncelikle bu işlemlere taraf diğer şirketten devralınan hesaplar tespit edilmelidir.
  3. Daha sonra, devreden, tür değiştiren, tam/kısmi bölünen veya hisse değişimi yapan şirketlerin defter kayıt ve belgelerinin, mevcutsa bu şirketlerden veya sona ermişse bu şirketlerin yasal defterleri ve belgelerini muhafaza eden kişilerden istenmesi gerekir.
  4. Devreden/bölünen/hisse değiştiren şirketin defter kayıt ve belge tarihlerine göre bu hesapların düzeltmeye esas tarihleri (DET) ve düzeltmeye esas tutarlarının (DETU) tespiti,
  5. Tespit edilen DETU ve DET’e ait düzeltme katsayısı dikkate alınarak enflasyon düzeltmesi yol haritası işlem adımlarına parasal olmayan hesapların düzeltilmiş değerlerinin hesaplanması adımından devam edilmesi1. (Aşağıdaki dipnota göre 5. adımdan itibaren)

Eğer Şirket, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 18. maddesine göre rayiç değerler üzerinden yapılan vergili bir birleşmeye katılmış ise birleşen şirketten devralınan hesaplar bakımından DET olarak birleşmenin ticaret siciline tescil tarihi ve DETU olarak ise birleşilen şirket defterine kaydedilen rayiç bedel esas alınacaktır.

DETU bakımından reel olmayan finansman maliyeti (ROFM) veya özsermayede yer alan fon hesapları bakımından yapılması gereken işlemler, şirket yeniden yapılandırılması işlemleriyle devralınan hesaplar bakımından da aynı şekilde gerçekleştirilir.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 81. maddesine uygun olarak ticari işletmenin, bilançosunun kayıtlı değerleri üzerinden sermaye şirketi tarafından devralınması veya tür değiştirerek ticaret şirketine dönüşmesi ile kollektif ve komandit şirketlerin kayıtlı değerler üzerinden tür değiştirerek sermaye şirketine dönüşmesi hallerinde, DET olarak, devralınan ticari işletme veya şirketin defter kayıt tarihleri esas alınacaktır.

İktisadi işletmeye dâhil olup enflasyon düzeltmesine tabi hesapların, işletmeye dahil olduğu, DET ve DETU bilgilerinin belgelendirilmesi zorunludur. Kayıtların belgelendirilmesi bakımından Vergi Usul Kanunu’nun 227-mük. 257. maddeleri dikkate alınacaktır.

Önceki şirketin defter kayıtlarına ulaşılmakla birlikte defter kayıtlarından DET ay olarak tespit edilemiyorsa, ilgili hesabın aktife alındığı yılın ilk ayının; yıl olarak tespit edilemiyorsa şirketin/işletmenin kurulduğu yılın ilk ayı DET olarak esas alınır. Şirketin veya işletmenin 2005 yılından önceki bir tarihte kurulmuş olması halinde 2005 yılının Ocak ayı DET kabul edilir.

Önceki şirketin defter kayıtlarına ulaşılamıyor veya tüm araştırmalara rağmen DET tespit edilemiyorsa, DET olarak işlemin ticaret siciline tescil tarihi dikkate alınacaktır.

Şirket; işlemlere kısmi bölünen veya hisse değiştiren bir şirket olarak katılmış ise öncelikle bu işlem hakkında, devredilen hesaplar ile bunlara ilişkin defter kayıtları ve evrakları bakımından işlemin diğer tarafı olan devralan şirketi bilgilendirmelidir.

2024 yılında gerçekleştirilen devir, tür değişikliği, tam bölünme ve birleşme hallerinde, devir, bölünme veya birleşmenin bünyesinde gerçekleştiği kurum, ortadan kalkan şirket veya şahıs işletmesinin 31.12.2023 tarihine ait bilançosunu enflasyon düzeltmesine tabi tutacaktır. Kısmi bölünme ve hisse değişimi hallerinde ise devreden şirket varlığı devam ettiğinden 31.12.2023 tarihli bilançosunu kendileri enflasyon düzeltmesine tabi tutacaktır.

Enflasyon düzeltmesi şartlarının 2024 hesap dönemi ve izleyen dönemlerde (geçici vergi dönemleri dâhil) devam edip etmediğinin Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından tespitine bağlı olarak enflasyon düzeltmesi işlemleri yapılacaktır. Bu nedenle, 2024 yılı içerisinde ticaret siciline tescil ettirilecek devir, tür değişikliği, tam bölünme ve birleşme hallerinde ise tescil tarihine kadar geçen geçici vergi dönemleri ile hesap dönemi sonu itibariyle düzeltmeye tabi hesaplar hangi şirketin defterlerinde kayıtlı ise o şirket tarafından enflasyon düzeltmesi yapılacaktır. İzleyen geçici vergi dönemleri ile hesap dönemi sonu itibariyle bir önceki geçici vergi döneminden itibaren enflasyon düzeltmesi işlemleri ise devralan şirket tarafından yapılacaktır. Yani, enflasyon düzeltmesinde amortisman ayırma işleminde olduğu gibi tescil tarihine göre hesaplanan gün sayısını esas alan kıst tutara göre düzeltme yapılması söz konusu değildir. Ayrıca, enflasyon düzeltmesini hangi şirketin yapacağı değerlendirmesi, ticaret siciline tescil tarihine göre değil, geçici vergi dönemi veya hesap dönemi sonu itibariyle yapılacaktır. Kısmi bölünme ile hisse değişimi işlemlerinde de aynı değerlendirme geçerlidir.

Örneğin, Hesap dönemi takvim yılı olan (A) Ltd. Şti., 10/05/2024 tarihinde, (B) Ltd Şti tarafından Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19/1. maddesine uygun olarak mukayyet değerler üzerinden tüm aktif ve pasifiyle birlikte devralınmak suretiyle birleşmiştir. (A) Ltd. Şti’nin 30/6/2023 tarihinde satın aldığı arsa, önce 31/12/2023 tarihine daha sonra 31/03/2024 tarihine kadar (A) Ltd. Şti. tarafından; 30/06/2024, 30/09/2024 ve 31/12/2024 tarihlerinde ise (B) Ltd. Şti tarafından taşıma katsayısıyla çarpılarak enflasyon düzeltmesine tabi tutulacaktır. 

OCER

1 Enflasyon düzeltmesi yol haritasında takip edilmesi gereken işlem adımları, aşağıda sırasıyla belirtilmiştir:

  • 2023 yılı Gelir Vergisi/Kurumlar Vergisi beyanına esas gelir tablosu ve bilançonun hazırlanması,
  • Bilançoda yer alan hesaplardan hangilerinin parasal hangisinin parasal olmayan hesap olduğunun tespit edilmesi,
  • Parasal olmayan aktif ve pasif hesapların düzeltmeye esas tarihlerinin (DET) belirlenmesi,
  • Parasal olmayan aktif ve pasif hesapların düzeltmeye esas tutarlarının (DETU) tespiti,
  • DETU ile DET’e ait düzeltme katsayısı çarpılarak parasal olmayan hesabın düzeltilmiş değerinin hesaplanması,
  • Düzeltme sonrası değerler ile düzeltme öncesi değerler arasındaki enflasyon farklarının muhasebeleştirilmesi,
  • Parasal olmayan hesaplar düzeltilmiş değerleriyle; parasal hesaplar ilk bilançodaki değerleriyle yer alacak şekilde düzeltme sonrası bilançonun hazırlanması,
  • 2023 yılı gelir/kurumlar vergisi beyannamesine düzeltme öncesi bilanço ve düzeltme sonrası bilançonun birlikte eklenmesi.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 42. maddesinde esasları belirlenen inşaat ve onarım işlerinde, kâr veya zarar işin bittiği yıl tespit edilmekte ve tamamı o yılın geliri sayılıp o dönemde beyan edilerek vergilendirilmektedir. Kazancın işin bitimde vergilendirilmesi ile vergi tahsilatında bir gecikmeye yaşandığı ve bu gecikmenin olumsuz etkilerinin giderilmesi amacıyla özel vergileme sistemi uygulanmaktadır.

Peki bir işin yıllara sari inşaat ve onarım işi olarak değerlendirilebilmesi için hangi şartların sağlanması gerekiyor?

  • Faaliyet konusunun inşaat ve onarma işi olması (dekapaj işleri de inşaat işi sayılır),
  • Bu inşaat ve onarım işinin birden fazla yıla sirayet etmiş olması ve
  • Başkaları hesabına resmi ve özel taahhütlere bağlı olarak yapılmış olması

Yukarıda yer alan şartları bir arada bulunduran işler, Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesi kapsamında değerlendirilmekte ve bu işler dolayısıyla ödenen istihkak bedelleri üzerinden son düzenlemelere göre (04.02.2021 tarihli ve 31385 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3491 sayılı Cumhurbaşkanı kararı) %5 oranında vergi kesintisi yapılmaktadır. Hatırlatmak isteriz ki, işin birden fazla yıla sirayet etmesi ile belirtilmek istenen; işin başlama tarihi, yılın hangi ayına isabet etmiş olursa olsun; iş bitimi tarihinin, iş başlama tarihinden sonra gelen hesap dönemlerine sarkmış olmasıdır. Dolayısıyla inşaat ve onarım işlerinin yıllara sari işler kapsamında değerlendirilmesi için iş başlama ve iş bitimi tarihlerinin tespit edilmesi, vergi kesintisi uygulaması açısından büyük önem arz etmektedir.

Bu yazımızda yıllara sari inşaat ve onarım işlerinde iş başlama ve iş bitimi tarihleri çerçevesinde gelişen özellikli konular ele alınacaktır.

—    İşin Başlama Tarihinin Belirlenmesi:

Gelir Vergisi Kanununda işin başlama tarihine ilişkin herhangi bir hüküm yer almamaktadır.

İdarenin çeşitli tarihlerde verdiği özelgelerde belirttiği üzere Gelir Vergisi Kanununun 42. maddesi kapsamına giren işlerde işin başlangıç tarihi olarak;

Ø  Yapılan sözleşmede, yapılacak işin yer teslim tarihi öngörülmüş ise bu tarihin,

Ø  Sözleşmede yer teslim tarihi belirtilmemiş ise sözleşmede belirtilen işin başlangıç tarihinin,

Ø  Sözleşmede bunların hiçbiri belirtilmemiş ise sözleşmenin imzalandığı tarihin işin başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi gerekir[1]

Konu ile ilgili çeşitli özelgeler de mevcuttur. Örnek verecek olursak, 14/11/2014 tarihinde imzalanan ve işin yer teslim tarihini ihtiva etmeyen inşaat taahhüt işi sözleşmesinde; çeşitli sebeplerle inşaatın fiilen başlaması için şart olan yer teslimi 2015 yılında gerçekleşmiş, sözleşmede ise işin başlangıç tarihi olarak 01/12/2014 tarihi belirlenmiştir. Dolayısıyla işin başlangıç tarihinin 01.12.2014 olarak kabul edileceği, 2015 yılında bitirilmesi öngörülen işin birden fazla yıla yaygın inşaat işi kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olduğu ve bahse konu inşaat işi için avans ödemeleri de dahil olmak üzere nakden veya hesaben yapılacak hak ediş ödemeleri üzerinden kurumlar vergisi kesintisi yapılması gerektiği açıklanmıştır.[2]

Yine bir başka özelgede, 11.10.2012 tarihinde imzalanan inşaat sözleşmesinde, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren 10 (on) gün içinde yer teslimi yapılarak işe başlanacağı belirtilmiştir. Fakat çeşitli sebeplerden dolayı 03.01.2013 tarihli İşe Başlama Tutanağı ile inşaatın fiilen işe başladığı anlaşılmıştır.  Buna göre, 22.10.2012 tarihinde yapılan yer teslimi ile, başladığının kabul edilmesi gereken taahhüt konusu işin, sözleşmeye göre 300 takvim günü içinde bitirileceğinin öngörülmesi nedeniyle işin yıllara sari inşaat ve onarma işi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve yapılan hakediş ödemelerinden tevkifat yapılması gerektiği idarece açıklanmıştır.[3]

 —    İş Bitimi Tarihinin Belirlenmesi:  

Gelir Vergisi Kanunu 44. maddesi uyarınca; geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih; diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilir.

Burada anlaşılması gereken bir önemli konu da şudur ki, geçici ve kesin kabule tabi olan hallerde iş bitimi tarihi olarak belirlenecek tarih; tamamlanan iş için düzenlenen geçici kabul tutanağının itibar tarihi değil, geçici kabulün yapılmış olduğunun kabul edildiği tarih olan, tutanağın yetkili makam tarafından onaylandığı tarih olduğudur.

İşin kamuya veya özel bir tüzel kişiliğe yapılması durumunda bu ilgili tarihler değişir mi?

Gelir Vergisi Kanununun 44. Maddesinde işin bitim tarihine ilişkin olarak “Geçici ve kesin kabule tabi olan haller” ve “diğer haller” olarak iki ayrı durum ortaya konmuştur. Bu ayrıma göre yıllara sari inşaat işinin bitim tarihinin tespitinde geçici kabul uygulaması, Kamu İhale Kanunu kapsamında yayımlanan Yapım İşleri Muayene ve Kabul Yönetmeliği ve Yapım İşleri Genel Şartnamesine tabi idarelere karşı taahhüt edilen işlere uygulanacak olup [4], Kamu İhale Kanununa tabi olmayan diğer yapı ve onarım işlerinde, işin bitim tarihi, işin fiilen tamamladığı veya fiilen bırakıldığı tarih olacaktır. Buna göre iş bitim tarihi sözleşmeye göre değil fiili duruma göre tespit edilecektir. Eğer taraflar arasında işin kabulü hakkında anlaşmazlık yoksa tarafların teslim ve tesellüm ettiği tarih, bitim tarihi olarak kabul edilir.

Ayrıca özel teşebbüsler arasında kurulan inşaat ve onarım işlerine ilişkin sözleşmelerde, Borçlar Kanunu’na göre yapılan sözleşmelerin ifası söz konusu olacağından, işin ifa edilerek son bulması için, sayılan şartların birlikte bulunması gerekir; işin yapılmış olması, yapılan işin teslim edilmiş olması (teslim fiilen yapılabileceği gibi hükmen de olabilir) ve yapılan işin kabul edilmiş olması.

Kanun’un ilgili maddesinde ayrıca; hem geçici ve kesin kabule tabi olan haller hem de diğer hallere ilişkin her iki iş tesliminde de, iş bitim tarihinden sonra bu işlerle ilgili olarak yapılan giderler ve her ne nam ile olursa olsun elde edilen hasılat, bu giderlerin yapıldığı veya hasılatın elde edildiği yılın kâr veya zararının tespitinde dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm çerçevesinde, verginin dönemselliği ve takvim yılı esasına göre hesaplanması ilkesine tanınan istisna, işin bitim tarihi ile sınırlanmaktadır.[5]

Yıllara sari işlerde işin bitim tarihinden sonra yapılan istihkak ödemeleri üzerinden stopaj kesintisi olacak mı?

Yıllara yaygın inşaat faaliyetinde işin tamamlanmasından sonra ortaya çıkan gelir ve giderlerin hangi dönem içerisinde gösterilmesi gerektiği yukarıda yer alan kanun hükmü ile açıklanmıştır. İş bitim tarihinden sonra yapılan işler karşılığında yüklenici firmaya ödenecek istihkak bedellerinde ve kesilen faturalarda, ilgili yılın kazancı ya da zararı olarak beyan edileceğinden, bu istihkak bedelleri veya giderleri üzerinden stopaj uygulanmayacaktır.

 

Bilgehan CİNKAYA

Senior, Tax

https://kpmgvergi.com/

 

[1] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 06/10/2015 tarih ve 62030549-120[42-2014/869]-84755 sayılı özelgesi

[2] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 06/10/2015 tarih ve 62030549-120[42-2014/869]-84755 sayılı özelgesi

[3] Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 11/04/2014 tarih ve 38418978-120[42-13/15]-368 sayılı özelgesi

[4] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 18.08.2015 tarih ve 62030549-125[15-2014/320]-75337 sayılı özelgesi

[5] Atilla İNAN.’’ Yıllara Yaygın Yapım Ve Onarım İşlerinde Vergilendirme’’, 60 (S.), Sayıştay Dergisi, 5

Salı, 26 Mart 2024 11:14

Yasal Yolla Vergi Kaçırma

Otomotiv sektöründe uzmanlaşmış değerli gazeteci arkadaşım Emre Özpeynirci. Oksijen gazetesinin son sayısında müthiş bir haber patlattı. 2024 yılının ilk iki ayında ülkemizde 146 bin yeni otomobil satılmış. Bu sayı hem bir rekor hem de geçen yılın aynı dönemine göre %52 fazlaymış. Halkın çoğunluğunun geçim derdinde olduğu bir yılda, kış mevsiminde bu kadar çok otomobil satılmış olması, iktisatçıların tek başına ele alıp yorumlaması gereken bir olaydır. Ama haberin bomba tarafı orası değil. Satılan bu 146 bin otomobilin, filo satışları hariç tutulursa 45 binini en az “%40 oranında engelli” olan yurttaşlarımızın almış olmasıdır. Türkiye’de yeni otomobil alacak kadar varlıklı insanların %40’ının sakat kişiler olması zayıf bir ihtimaldir. Öyleyse burada mutlaka bir orostopolluk vardır. Nitekim olaya biraz yakından bakınca görüyoruz ki, ali devletimiz sakat vatandaşlarına pozitif ayrımcılık uygulayıp, onların satın alacağı yeni otomobillerden ÖTV almamaya karar vermiş. Bu pozitif ayrıcalık 2024 yılında “sağlam” bir vatandaşın 1 milyon 600 bin lira ödeyerek alacağı otomobili “sakat” bir kardeşimizin 880 bin liraya almasını sağlıyormuş. Tabii engelsiz vatandaşlar da açılan bu delikten içeri sızmanın yolunu bulmuş. Kaba bir hesapla son iki ay içinde Maliye sırf bu sebeple 31 milyar lira eksik vergi toplamış olabilir.

MİNAREYİ ÇALAN KILIFINI HAZIRLAR

Emre’nin yazısını okuyunca benim ilk aklıma gelen soru bu ÖTV’siz araçların acaba tümü özel tertibatlı “engelli otomobili midir?” oldu. Mesela gaz ve fren dahil tüm kontrol pedallarının direksiyon çevresine yerleştirilmesi gibi bir özelliği var mıdır? 45 bin “engelli aracı” satıldığına göre böylesi katı bir şart yok herhalde. Engelli kişinin ÖTV’siz alınmış otomobilini aynı şehirde oturan birinci dereceden 3 akrabası veya aylıklı şoförü kullanabiliyor. Zevahiri kurtarmak için ÖTV’siz araç ancak “içinde engelli varsa kullanılır” şartı getirilmiş. Polisin işi yok da bununla mı uğraşacak? Sürücü “engelli amcamı teyzeme bıraktım eve dönüyorum” dese ne olacak?

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

(Kaynak: Ege Cansen / Sözcü Gazetesi | 25.03.2024)

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Engellilerin Emeklilik Şartları Değişiyor! 2008 yılından önce sigortalı çalışmaya başlayan SSK'lıların yaşa bakılmaksızın engelli…
  • Gayrimenkule Yeni Vergi Sistemi Geliyor! Gayrimenkul sektörüne yönelik yeni vergi sistemi üzerinde çalışıldığı belirtiliyor. Yeni…
  • KGK, 23 Kasım 2024 Tarihli Sürdürülebilirlik Denetçiliği Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı A Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız B Grubu…
Top