Mehmet Özdoğru
Emekli Olup Yeniden Çalışacak Olan Sigortalıların Bildirimleri
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Bağımsız ve Hizmet Akdi ile Çalışanlar Tescil ve Hizmet Daire Başkanlığı
İŞVERENLERE ÖNEMLE DUYURULUR
2016 yılı Eylül ayından itibaren 5510 sayılı Kanunun (4/a) kapsamında sigortalı çalıştıran işverenler sigortalı işe giriş bildirgesini e-sigorta uygulamaları içinde yer alan “Toplu ise giriş ve ayrılış bildirge girişi” menüsü aracılığı ile Kuruma verebilmektedir.
Toplu işe giriş bildirgesi ile yapılan işe girişlerde; emekli olup kamu işyerlerinde (4/a) kapsamında çalışmaya başlayanların 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi kapsamında emekli aylığı kesileceği bilgisi verilmekte, maddenin istisnalarına giren sigortalıların işe giriş bildirgeleri kamu kurumlarınca istisna kapsamında olduğuna ilişkin bilgi ve belge ile Kurumumuza yasal sürede kağıt ortamında düzenlenerek verilmesi halinde idari para cezası uygulanmamakta, istisna kapsamına giren sigortalıların emekli aylığı kesilmeden sosyal güvelik destek primine tabi çalışabilmektedirler.
Emekli olup kamu işyerlerinde çalışan sigortalılar için aynı kontrol e-sigorta yapılan tek kayıt girişleri içinde programlara ilave edilmiş olup bu durumda olan kamu işverenlerce “8-Sosyal güvenlik destek primi” sigortalılık kodunun seçilmesi halinde “Kamu işyerinde sosyal güvenlik destek primi yönünden aylık kesilmeden çalışılamaz. İstisna durumlarda sosyal güvenlik il müdürlüğüne müracaat ediniz” uyansı verilmektedir.
5335 sayılı Kanunun 30 uncu, maddesi kapsamı istisnaları içinde yer almayan sigortalılar için kamu işverenlerince “0- Mecburi sigortalı” sigortalılık kodunun seçilmesi halinde yaşlılık ve emekli aylığı alan sigortalıların emekli aylığı önceden olduğu gibi kesilmektedir.
Kamu işyerlerine önemle duyurulur.
Sgk Genelgesi 2017/25 Yersiz Ödemelerin Tahsili
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Tarih: 11/07/2017
Sayı : 12151965/551
Konu : Yersiz Ödemelerin Tahsili
GENELGE
2017/25
Bilindiği üzere, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” başlıklı 96 ncı maddesi;
“Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
- a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
- b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır… ” hükmünü amir olup, bu maddeyle Kurumumuzca yapılan yersiz ödemelerin ne şekilde tahsil edileceği düzenlenmiştir.
Söz konusu maddeye istinaden hazırlanan Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “İlgililerin kasıtlı ve kusurlu davranışlarından doğan fazla veya yersiz ödemeler” başlıklı 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (e) bentlerinde;
“b) Örneği Kurumca hazırlanan belgelerle bildirilmesi taahhüt edilen durum değişikliklerinin bir ay içinde Kuruma bildirilmemesi”,
“e) Gelir ve aylıklarının kesilmesi gerektiği halde durumun gizlenmesi ve/veya bildirilmemesi”
durumlarının ilgililerin kasıtlı ve kusurlu davranışlarını oluşturacağı belirtilmiştir.
Aynı Yönetmeliğin “Kurumun hatalı işlemlerinden doğan fazla veya yersiz ödemeler” başlıklı 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında ise, ilgililerin kasıtlı ve kusurlu davranışları dışında kalan, Kurum çalışanlarının kasıtlı veya kusurlu davranışı, ihmali, dikkatsizliği ve bilgisizliği gibi sebeplerden kaynaklanan yersiz ödemelerin, Kurumun hatalı işlemlerine bağlı ödemeleri oluşturduğu düzenlenmiştir.
Öte yandan, Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 23/06/2017 tarihli ve 30105 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yapılan değişiklikle anılan Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna, “Ancak, sigortalılıklarının (b) bendinde belirtilen süre içerisinde bildirim yükümlüleri tarafından Kuruma bildirilmesi halinde ya da Kurum tarafından yeni gelir veya aylık bağlanması durumunda ilgililer (b) ve (e) bentleri kapsamında kasıtlı veya kusurlu sayılmaz.” hükmü eklenmiştir.
Yönetmelik değişikliği öncesinde durum değişikliğine ilişkin (sigortalının emekli olduktan sonra yeniden çalışmaya başlaması veya sigortalıya yeni gelir veya aylık bağlanması durumu) bildirimin yersiz ödeme yapılan tarafından Kuruma yapılması zorunluluğu aranmakta ve durum değişikliğinin gizlenmemesine veya bildirim yükümlüleri tarafından bildirilmesine rağmen ilgililer tarafından taahhüt edilen 1 aylık süre içerisinde Kuruma bildirilmemesi nedeniyle, borç çıkartma işlemlerinde 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmakta, durumun tespit edildiği tarihten geriye doğru en fazla on yıllık süre içinde yapılan fazla veya yersiz ödemeler kanunî faizi ile birlikte tahsil edilmekteydi.
Ancak, yapılan Yönetmelik değişikliği ile 5510 sayılı Kanunun 7 inci maddesinde tanımlanan sigortalılık başlangıç tarihlerinden itibaren 1 aylık süre içerisinde Kurumumuza durum değişikliğini bildirmemiş olduğu tespit edilenlerden; Kanunun 8 inci maddesinde sayılan bildirim yükümlüleri (işverenler, kamu idareleri, kanunla kurulu meslek kuruluşları, vergi daireleri, esnaf ve sanatkâr sicil müdürlükleri…) tarafından söz konusu 1 aylık süre içerisinde Kurumumuza bildirilmiş olanların kasıtlı ve kusurlu sayılmayacağı kabul edilmiştir. Böylelikle, Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen hüküm ile bildirim yükümlüleri tarafından 1 aylık süre içerisinde bildirim yapılması ya da Kurum tarafından yeni gelir veya aylık bağlanması halleri kasıtlı ve kusurlu davranış kapsamında yer almayacağı için, yersiz ödemelerin tahsilinde 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereği durumun tespit edildiği tarihten geriye doğru en fazla 5 yıllık süre içinde yapılan fazla veya yersiz ödemeler dikkate alınacaktır.
Buna göre, 23/06/2017 tarihli Yönetmelik değişikliği sonrası yersiz ödemelerin tahakkuk ve tahsili işlemlerinde;
1) Gelir veya aylık almakta iken çalışmaya başlayan sigortalıların, öncelikle durum değişikliğini Kurumumuza bildirip bildirmediğine ilişkin kontrol yapılacak, bildirimin yapılmadığının tespit edilmesi halinde bu defa bildirim yükümlüleri tarafından resmi yazı veya 4/1-(a), 4/1-(b) ve 4/1-(c) sigortalılarının tescillerine ilişkin programlar vasıtasıyla belirtilen 1 aylık süre içerisinde bildirim yapılıp yapılmadığının tespiti yoluna gidilecektir. Bu itibarla, söz konusu sigortalıların sigortalılık başlangıç tarihi ile Kurumumuza bildirim yapılan tarih arasında 1 aydan az süre bulunması halinde Kuruma yapılması gereken bildirim yükümlülüğünün yerine getirildiği kabul edilecek ve borçları Kurumumuzun hatalı işlemlerinden doğan fazla veya yersiz ödemeler kapsamında değerlendirilerek 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (b) bendi kapsamında işlem yapılacaktır.
Örnek 1: Kurumdan 4/1-(c) kapsamında aylık almakta iken 18/09/1998 tarihinden itibaren kamu kesiminde görev yaptığının 27/03/2015 tarihinde tespit edilmesi üzerine sigortalının Kuruma yapması gereken bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesi ile ilgili hakkında 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (a) bendi gereğince tespit tarihinden 10 yıl geriye gidilerek 01/04/2005-31/03/2015 tarihleri aralığında yersiz ödenen 138.929,03 TL aylık tutarı ve 55.457,03 TL faizi olmak üzere toplam 194.386,06 TL borç kaydedilmekte iken, Yönetmelik değişikliği sonrasında ilgiliye ait kayıtların incelenmesinde; ilgili kamu idaresince sigortalının bildiriminin 25/09/1998 tarihinde yapıldığı anlaşıldığından, 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (b) bendi gereğince tespit tarihinden 5 yıl geriye gidilerek 01/04/2010-31/03/2015 tarihleri arasında yersiz ödenen aylıkları 83.731,69 TL esas alınarak borç tahakkuk ve tahsil işlemleri yapılacaktır.
Örnek 2: Kurumdan 01/01/2009 tarihinden itibaren 4/1-(a) kapsamında yaşlılık aylığı almakta iken 12/04/2016 tarihinde 15/10/2010 tarihinden itibaren kamu işyerinde 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine göre 4/1-(a) kapsamında çalışmaya başladığı tespit edilen ve tahsis numarasının son rakamı “8” olan sigortalıya 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (a) bendi gereği tespit alomaliye.com tarihinden 10 yıl geriye gidilerek 22/10/2010-21/04/2016 tarihleri arasında ödenen tutar faizli olarak borç kaydedilmekte iken, yapılan Yönetmelik değişikliği ile kamu işyerinin sigortalının işe başlatıldığı tarih olan 15/10/2010 tarihinden itibaren 1 ay içerisinde sigortalının bildirimini yapmış olması koşuluyla 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (b) bendi gereği tespit tarihinden 5 yıl geriye gidilerek 22/04/2011-21/04/2016 tarihleri arasında yapılan ödemelerin faizsiz olarak tahsili yoluna gidilecek ve bu çerçevede borç tahakkuk işlemleri düzeltilecektir.
Örnek 3: Kurumdan 4/1-(b) kapsamında ölüm sigortasından hak sahibi kız çocuğu olarak 01/11/2008 tarihinden itibaren aylık almakta iken 05/04/2017 tarihinde 15/12/2008 tarihinden itibaren 4/1-(c) kapsamında çalışmaya başladığı tespit edilen ve tahsis numarasının son rakamı “9” olan sigortalının çalışmaya başladığı işyerince işe girdiği tarihten itibaren 1 aylık süre moc.eyilamola içerisinde bildiriminin yapıldığının tespit edilmesi halinde 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (b) bendi gereğince 05/04/2012-05/04/2017 süresi için işlem yapılarak 25/04/2012-24/04/2017 süresi yersiz ödenen aylık miktarlarının faizsiz olarak tahsili yoluna gidilecek, söz konusu bildirimin 1 aylık süre içerisinde yapılmadığının tespit edilmesi halinde ise 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (a) bendi gereğince 25/12/2008-24/04/2017 tarihinde ödenen miktarlar faizi ile birlikte tahsil edilecektir.
2) Gelir veya aylık almakta iken yeni bir gelir veya aylığa giren kişilerin durumları 5510 sayılı Kanunun 54 üncü maddesine göre yeniden değerlendirilmektedir. Yeni bir gelir veya aylık bağlanması nedeniyle önceki gelir veya aylığı kesilmesi gereken kişilerden bu gelir veya aylığı kesilmeksizin ödenmeye devam edilenlere yapılan ödemelere ilişkin borçlar Kurumumuzun hatalı işlemlerinden doğan fazla veya yersiz ödemeler kapsamında değerlendirilerek 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (b) bendi kapsamında işlem yapılacaktır.
Örnek 4: Kurumdan 5510 sayılı Kanuna göre yaşlılık aylığı ve Kanunun 4/1-(b) bendi kapsamında eşinden ölüm aylığı almakta iken yine Kanuna göre 01/05/2010 tarihinden itibaren de 4 1-(a) statüsünden sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanan sigortalı için Kanunun 54 üncü maddesine göre gelir ve aylıklar karşılaştırılıp eşinden dolayı aldığı ölüm aylığı kesilmesi gerekirken ödenmeye devam edilmiş ve bu durum 01/08/2017 tarihinde Kurum tarafından tespit edilmiştir. Buna göre, sigortalıya Kanunun 96 ncı maddesinin (b) bendi kapsamında işlem yapılarak tespit tarihinden itibaren 5 yıl geriye gidilerek ödenen aylıklar borç çıkartılacak ve faiz uygulanmayacaktır.
3) Gelir veya aylık almakta iken yeniden sigortalı olmasına rağmen Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen sürede adına herhangi bir bildirim yapılmadığı tespit edilen kişilerin, durum değişikliğine ilişkin Kuruma yapması gereken bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediği kabul edilecek ve borçları ilgililerin kasıtlı ve kusurlu davranışı olarak değerlendirilerek 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin (a) bendi kapsamında işlem yapılacaktır.
4) Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (e) bentleri kapsamında fazla ve yersiz ödeme yapıldığı değerlendirilen dosyalardaki tahsil süreci devam eden borçlar, söz konusu Yönetmelik değişikliği ile 5 inci maddenin birinci fıkrasına eklenen hükümler dikkate alınarak yeniden hesaplanacak ve bu tarihe kadar tahsil edilmiş tutarlar ve bu tutarlara ilişkin faiz miktarları hesaplamada dikkate alınacaktır.
Tahsil edilmiş tutarın yeniden yapılan hesaplama sonucu belirlenen tutardan fazla olması halinde aradaki fark iade edilmeyecek, bu maddenin yürürlük tarihinden önce tamamı tahsil edilmiş borçlar ise bu maddeye göre yeniden hesaplanmayacak ve tahsil edilmiş tutarlar iade edilmeyecektir.
Örnek 5: Örnek 1’deki sigortalının borcunun tahsil sürecinin devam etmesi halinde, Yönetmeliğin yayım tarihi olan 23/06/2017 tarihine kadar 40.000,00 TL anapara, 10.510,00 TL faiz olmak üzere toplam 50.510,00 TL tahsil edilmiştir. Buna göre, sigortalının ödemesi gereken 83.731,69 TL yersiz ödeme tutarından tahsil edilen 50.510,00 TL tutarın çıkarılması sonucu kalan 33.221,69 TL’nin tahsilatına devam edilecek ve ilgilinin borç tahakkuku düzeltilecektir.
Örnek 6: Örnek 1’deki sigortalının, yeniden hesaplanan ve tahsil süreci devam eden 83.731,69 TL toplam borca karşılık Yönetmeliğin yayım tarihi olan 23/06/2017 tarihine kadar 87.325,00 TL tahsil edilmiştir. Bu durumda tahsil edilen tutar yeniden hesaplanan tutardan fazla olduğu için bakiye borç terkin edilerek borç kapatılacaktır. Fazla tahsil edilen tutar ilgiliye iade edilmeyecektir.
Bilgi edinilmesi ve gereğini rica ederim.
Dr. Mehmet Selim BAĞLI
Kurum Başkanı
Terör Nedeniyle Bazı İl Ve İlçelerdeki Sgk Prim Ödemeleri Ertelendi
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
DUYURU
Ülkemizde bazı il ve ilçelerde yaşanan terör olaylarının halen devam etmesi nedeniyle bu bölgelerde ekonomik faaliyetin son derece azalmasına ve vatandaşların günlük yaşamlarını normal şartlarda sürdürememelerine sebep olduğundan mücbir sebep halinin devam etmesi nedeniyle;
Şırnak ve Hakkari illerinin tamamı, Siirt ilinin Eruh ilçesi, Mardin ilinin Nusaybin, Derik ve Dargeçit ilçeleri, Diyarbakır ilinin Sur ve Silvan ilçelerinde ikamet eden 5510 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılar, genel sağlık sigortalıları ile söz konusu il ve ilçelerde faaliyet gösteren 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işyeri işverenlerinin 5510 sayılı Kanun gereğince;
– 23/12/2016-31/12/2017 tarihleri arasında verilmek zorunda olunan her türlü bilgi ve belgenin yasal süreleri içinde Kurumumuza verilmesi kaydıyla;
2015/Ekim ve öncesi dönemlere ilişkin mevcut prim borçları ile 2015/Kasım, Aralık 2016/Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık, 2017/Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık prim borçları ve ödeme vadesi 1/12/2015 ila 31/12/2017 tarihleri arasına denk gelen her türlü yapılandırma ve taksitlendirme taksitlerinin,
Kilis ilinin tamamı için, anılan ilde ikamet eden 5510 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılar, genel sağlık sigortalıları ile anılan ilde faaliyet gösteren 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işyeri işverenlerinin 5510 sayılı Kanun gereğince;
– 23/12/2016-31/12/2017 tarihleri arasında verilmek zorunda olunan her türlü bilgi ve belgenin yasal süreleri içinde Kurumumuza verilmesi kaydıyla;
2016/Ocak ve öncesi dönemlere ilişkin mevcut prim borçları ile 2016/ Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık, 2017/Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık dönemlerine ilişkin prim borçları ve ödeme vadesi 1/3/2016 ila 31/12/2017 tarihleri arasına denk gelen her türlü yapılandırma ve taksitlendirme taksitlerinin
5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinde belirtilen gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmaksızın 31/01/2018 tarihine kadar (31/01/2018 dahil) ertelenmesine, karar verilmiştir.
Kamuoyuna önemle duyurulur.
Sigortalıya Tahsis Edilen Konut İçin Ödenen Kira Yardımı Sigorta Primine Tabi Değildir
Özet
İşveren ile sigortalılara barınma maksatlı olarak tahsis edilen konut ve bu konutların sahipleriyle işveren arasında yapılan sözleşme gereği mülk sahibine yapılan kira ödemeleri sigortalılara nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, işveren tarafından mülk sahibinin banka hesabına yatırıldığı sürece sigorta prime esas kazanç kapsamında İşveren ile sigortalılara barınma maksatlı olarak tahsis edilen konut ve bu konutların sahipleriyle işveren arasında yapılan sözleşme gereği mülk sahibine yapılan kira ödemeleri sigortalılara nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, işveren tarafından mülk sahibinin banka hesabına yatırıldığı sürece sigorta prime esas kazanç kapsamında değerlendirilmemektedir. Bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumunun genelge ile yapılmış herhangi bir düzenlemesi yoktur. Ancak 5510 sayılı yasanın 80. Maddesi ile Sosyal Güvenlik Kurumunun mütalaaları ile uygulama bu yönde yürütülmektedir.
SİGORTALIYA TAHSİS EDİLEN KONUT İÇİN ÖDENEN KİRA YARDIMININ PRİME TABİ OLUP OLMAYACAĞI İLE İLGİLİ MEVZUAT
- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre Sigorta Primine Esas Kazançlar;
Hak edilen ücretlerin,
Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde yapılan ödemelerin ve işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarların,
- İdare veya yargı mercilerince verilen karar gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt bentlerde belirtilen kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin,
brüt toplamından oluşmaktadır.
- Sigorta Primine Esas Kazanca Tabi Olmayan Kazançlar
Ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev yollukları, seyyar görev tazminatı, kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgari ücretin % 30’unu geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmamaktadır.
Belirtilen istisnalar dışında her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler sigorta primine tabi tutulmaktadır.
- Kira Yardımının Primine Tabi olmayacağının değerlendirilmesi
Yapılan ödemelerden prim kesilebilmesi için bunların ücret ve ücretten sayılan kazançlar niteliğinde olması gerekmektedir.
Genelde, sigortalı işçinin kazancı, işverenden almış olduğu ücrettir. Sigortalının çalıştıkları ayda almaya hak kazandıkları ve ücret kavramına giren her türlü ücretleri prim hesabına esas alınmaktadır. Ayrıca, prim uygulanabilmesi için hak kazanmış olmak yetmemekte, prim hesabı yapılacak ay içinde de ödenmesi gerekmektedir.
5510 sayılı Kanunun 80. maddesinin (c) bendinde ” her ne adla yapılırsa yapılsın tüm 5510 sayılı Kanunun 80. maddesinin (c) bendinde ” her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler prime esas kazanca tabi tutulur ” hükmü yer almaktadır. Kanun hükmünün düzenleniş amacına bakıldığında, karşılığı nakit ödeme biçiminde yapılan ve yukarıda (B.) bölümünden sayılan sigorta priminden istisnalar dışında kalan tüm ayni yardımların prim matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.
Ancak, “ayni yardım” deyiminin anlamını göreceli bir kavram olup, yargı kararlarıyla belirlenmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 05/02/2007 tarihli ve 2006/4180-2007/1193 sayılı kararında ” …Ayni yardımlardan amaç, sosyal ve kişisel bir ihtiyacın karşılanması yolunda yapılan bir yardımdır. Yardımın ayni veya para olarak yapılmasının önemi bulunmamaktadır….” denilmekte ve önemli olanın yardım niteliği olduğu, yoksa bunun para olarak ya da mal olarak yapılmasının yardım niteliğini değiştirmeyeceğini belirtmiştir.
Buna göre işveren tarafından çalışmakta olan sigortalılara barınma maksatlı olarak tahsis edilen konut ve bu konutların sahipleriyle işveren arasında yapılan sözleşme gereği mülk sahibine yapılan kira ödemeleri ile ilgili olarak; sigortalı çalışanlara nakdi olarak doğrudan bir ödeme yapılmadığı, işveren tarafından mülk sahibinin banka hesabına yatırıldığı, dolayısıyla 80 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında prime esas tutulacak bir kazanç elde edilmemesi nedeniyle, sigortalılar için işveren tarafından mülk sahibine yapılan ödemeler, sigortalıya doğrudan yapılan bir ödeme olmadığı için Sigorta Primine Esas Kazanca tabi tutulmamaktadır. Kaynak: TÜRMOB
Sahte Belge Kullanımı Takdir Komisyonuna Dayanarak KDV İndirimlerinin Reddi Yasalara Aykırımıdır?
Danıştay 9. Daire,
E:2014/4977,
K:2014/4573
Sahte Belge Kullanımının Vergi İncelemesi Yerine Takdir Komisyonuna Dayanarak KDV İndirimlerinin Reddi Yasalara Aykırıdır.
- Davalı İdare, İstanbul Vergi Mahkemesinin Kararını Temyiz Etmiştir
- Danıştay, İdari İşlem Ve Tasarrufların Yetki Kapsamında İncelenmesi Ve Yapılan İşlemlerin Hukuk Sınırları İçerisinde Kalması Gerekmektedir.
- Takdir Komisyonlarının Görevi Matrah Takdiri Olup, KDV İndirimlerinin Reddi Yönünde İşlem Tesis Edemezler.
- Mahkeme Kararı Onanmıştır.
4/1-b Sigortalısı 6111 ve 687' den nasıl Faydalanır
Sahte faturada Yargıtay’ın 3 adet bozma kararı
Temmuz 2017 tarihinde, Yargıtay 11.Ceza Dairesi tarafından sahte fatura düzenlemek ve kullanmak suçları ile ilgili 3 adet önemli karar verilmiştir. Kararların özelliği itibariyle önemli bir karar olması ve ilgililer için yararlı olabileceği düşüncesiyle söz konusu 3 adet bozma kararlarına aşağıda yer verilmiştir:
1- YARGITAY
11.CEZA DAİRESİ İlgili Kanun/Madde
Esas No. 2017/3603 213 s. VUK/230
Karar No. 2017/3679 5271 s. CMK/225
Tarihi: 11.05.2017 5237 s. TCK/53
ÖZETİ: Sahte fatura düzenlemek ile sahte fatura kullanmak suçlarının birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olduğu, birbirine dönüşmeyeceği, 5271 sayılı CMK’nın 225.maddesi uyarınca hükmün konusu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, sanık hakkındaki kamu davasının sahte fatura kullanmak suçundan açıldığı gözetilmeden, iddianame dışına çıkılmak suretiyle sahte fatura düzenlemek suçundan hüküm kurulması, 5237 sayılı TCK’nın 53.maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, yasaya aykırıdır.
2- YARGITAY
11.CEZA DAİRESİ İlgili Kanun/Madde
Esas No. 2017/5656 5237 s. TCK/207
Karar No. 2017/3654
Tarihi: 11.05.2017
ÖZETİ: Sahte fatura düzenleme nedeniyle Vergi Usul Kanunu’na Muhalefet suçundan mahkemenin 2010/49 esas sayılı dosyası ile sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan Ordu Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/4 esas, 2011/146 karar sayılı dosyasında yürütülen yargılama akıbetlerinin araştırılıp mümkünse dosyaların birleştirilmesi, değilse dosyaları getirtilip incelenerek bu davayı ilgilendiren belgelerin onaylı örneklerinin dava dosyasına alınması ve eylemin sübutu halinde 5237 sayılı yasanın 207.maddesinde düzenlenen “özel belgede sahtecilik” suçunu oluşturacağı da dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, yasaya aykırıdır.
3- YARGITAY
11.CEZA DAİRESİ İlgili Kanun/Madde
Esas No. 2016/7259 213 s. VUK/227
Karar No. 2017/2673
Tarihi: 10.04.2017
ÖZETİ: Sahte fatura düzenleme suçunda suçun maddi konusunun fatura olması, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 227.maddesinin 3.fıkrasındaki “Bu kanuna göre kullanılan veya bu kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından hiç düzenlenmemiş sayılır” şeklindeki düzenlemeye göre de faturaların Vergi usul Kanunu’nun 230.maddesinde öngörülen zorunlu bilgileri içermesinin gerekmesi, suça konu faturaların ele geçmemiş olması karşısında; sahte olarak düzenlendiği iddia olunan faturaların kanunda öngörülen şekil şartlarını taşıyıp taşımadıklarının incelenmesine imkan bulunmaması nedeniyle suçun unsurları itibariyle oluşmayacağı anlaşıldığından katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi hk.
ÖNEMLİ NOT:
Yukarıda yer verilen 3 adet Yargıtay bozma kararlarının incelenmesinde yarar vardır. Görülmektedir ki, son yıllarda Asliye Ceza mahkemelerinde sahte fatura kullanma ve düzenlemeyle ilgili yüksek miktarlarda hürriyeti bağlayıcı hapis cezaları verilmektedir. Özellikle İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra, Asliye Ceza mahkemelerinin hapis kararları onaylanmaktadır. Yaşanan bir olayda 2006, 2007, 2008 yılları ile ilgili bir vergi mükellefine sahte fatura kullanması nedeniyle 9 yıl 6 ay hapis cezası verildiği görülmektedir. Uygulamada, vergi mükelleflerinin vergi incelemesi sırasında vergi inceleme raporu düzenlenmeden önce, düzeltme hakkını kullanıp kullanmadığı, pişmanlık talebinin olup olmadığı, sahte olduğu öne sürülen fatura bedellerinin banka sistemi üzerinden ödenip ödenmediği araştırılmadan kararlar verildiği, bilirkişi raporları üzerinde hatalar yapıldığı… vs. hususları dikkate alınmadan mükelleflerin yüksek miktarlarda 9-10 yıl gibi ceza aldıkları son zamanlarda sıklıkla görülmektedir. Bilirkişi raporlarının daha tutarlı olması gerektiği özellikle sahte fatura kullanımı ile ilgili malzeme alımlarının gerçekten alınıp alınmadığının, alınan malzemelerin ve fatura bedellerinin sağlıklı olup olmadığının araştırılması gerekecektir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
15 yıl, 3600 günle 2. kez kıdem tazminatı alınabilir mi?
1999 ve öncesinde sigortalı olmuş kişiler 15 yıl sigortalılık ve 3600 primle SGK’dan yazı alarak istifa edip kıdem tazminatlarını talep edebilir. Bu hakkın kullanımında bir sayı sınırı yok. Tek şart en az 1 yıl çalışmak.
Soru: 1994 SSK girişliyim. 1996-2014 arası çalıştığım işyerimden 15 yıl 3600 gün yazısıyla kıdem tazminatımı aldım. Şu anda çalıştığım firmadan ikinci kıdem tazminatı alabilir miyim? Bir arkadaşım kıdem alma yazısını verip tazminatını alıp ihbar süresi doldurmana gerek yok, hemen ayrılabilirsin dedi. Kafam karıştı. (İsmail Ö)
Beklemeye gerek yok
Cevap: 8 Eylül 1999 ve daha önceki tarihlerde ilk kez sigortalı olmuş kişiler 15 yıl sigortalılık ve 3600 prim günüyle SGK’dan yazı alarak istifa edip kıdem tazminatlarını talep edebilirler. Bu hakkın kullanımında bir sayı sınırı da yok. Ancak önemli olan bu hakkı kullanırken en az 1 yıl aynı işverene bağlı çalışmış olmak. Yeni işyerinizde de en az 1 yıl çalışma şartını yerine getirdiğiniz için 3 yıllık süre için kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Önce SGK’dan yazıyı alıp daha sonra bu nedenle istifa ettiğinizi işvereninize bildirip kıdem tazminatınızı talep edebilirsiniz. Ayrıca 15 yıl, 3600 günle kıdem tazminatı talep eden kişinin ihbar süresine uyma zorunluluğu da bulunmamaktadır. İşveren ihbar süresini bekle diyemez.
2. Bağ-Kur anlamına gelmiyor
Soru: 1988-1990 yılları arasında vergi mükellefliğim var, daha sonra 1996’da SSK’lı oldum. Şu an 6100 gün oldu. Elimde 1988-1900 yılları arasında vergi mükellefi olduğuma dair belgem var. Baktığınız zaman bir yıllık emekliyim ama olamıyorum, ne yapmam gerekiyor? (Murat Ö)
Cevap: 1988’deki çalışmanız için prim ödeseydiniz 50 yaşında 5375 prim günüyle emekli olabilirdiniz. Ancak vergi mükellefiyetinizin olması Bağ-Kur’lu olmanız anlamına gelmiyor. Bu dönemde Bağ-Kur’a prim ödemediğiniz için bu süreler için sigortalı sayılmanız mümkün değil. Böyle bir düzenleme hayata geçmezse 1996’daki yılındaki SSK girişinize binaen 56 yaşında, 5825 günle emekli olabilirsiniz.
3. Destek primi zorunluluğu kalktı
Soru: Geçtiğimiz ay SSK’dan emekli oldum. Eşimin şirketine ortak olacağım. Emekli aylığımdan kesinti olacağını duydum. Doğru mu? (Ahmet T)
Cevap: Emekli olduktan sonra Bağ-Kur’a tabi çalışması olan veya Bağ-Kur’lu olmayı gerektiren bir statüde şirket ortağı olan kişilerin sosyal güvenlik destek primi ödeme zorunluluğu kaldırıldı. Dolayısıyla eşinizin şirketine ortak olabilirsiniz ve sosyal güvenlik destek primi ödemeniz de gerekmez ve maaşınız düşmez.
4. 6 ay ücretsiz izin hakkınız var
Soru: Geçtiğimiz ay doğum yaptım. Analık iznim sonrası 6 ay ücretsiz izne ayrılmak istiyorum. İşverenin bu izni vermeme durumu olabilir mi? (Fidan Ç)
Cevap: Doğum sonrasında kadın işçilerin iki alternatifi var. İlk doğumda 60, ikinci doğumda 120, üçüncü doğumda 180 gün part-time çalışma hakkı veya 6 ay ücretsiz izin kullanılabilir. İşverenin size ücretsiz izin vermiyorum deme şansı yok. Ücretsiz izin için eşinizin çalışması zorunluluğu da yok.
Memur mesai saatlerinde kapıyı kilitleyemez
Danıştay'ın kararına göre, memurun mesai saatlerinde oda kapısını kilitlemesi suç sayıldı. Bir kamu hastanesinde görevli diyetisyen, mesai saatinde odasının kapısını kilitleyip, hastayı içeriye almadı. Telefonlara da cevap vermeyen sağlıkçı, idarenin devreye girmesiyle hastayı içeriye aldı. Hakkında idari soruşturma açılan sağlıkçıya uyarı cezası verildi. Cezanın iptalini isteyen diyetisyene mahkemeden ise ‘Mesai saatinde memurun odasının kapısını kilitlemesi suçtur’ kararı çıktı. Okan Güray Bülbül
Torba Kanun Tasarısı'ın Kurumlar Vergisi' ne etkileri
Yasama organına sunulmuş bulunan ve ağırlıklı olarak vergi mevzuatını hedef alan Torba Kanun Tasarısı'nı irdelemeye bu yazımda da, kurumları ilgilendiren değişikliklerle devam ediyorum. Önce istisnalardaki ve ilgili muafiyetteki değişikliklerle başlayalım.
- KVK md. 5/1-e'de yer alan; kurumların iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazançlara belli koşullarla yüzde 75 oranında uygulanan istisnanın oranı yüzde 50'ye indirilmektedir. Yine aynı bentte yer alan aynı süreye elde tutulmuş iştirak hisseleri, kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlarda istisna uygulaması yine yüzde 75 olarak devam edecektir.
Bent içerisinde farklı oran yaratmak, bence karışıklığa davettir. Bendin düzenlediği bütün kazançları aynı oranda istisnaya tabi tutmak, bence daha yerindedir. Öte yandan bu değişikliğin yürürlüğe giriş tarihi, kanunun yayım tarihi olarak belirlenmiştir. Bu da karışıklık yaratacak niteliktedir. Yayım tarihinde satışı yapılmış ancak fon ayrılmamış veya satış yapılmış ancak satış bedeli tahsil edilmemiş hallerde hangi oranın uygulanacağı sorunu gündeme gelebilecektir. Bu nedenle yürürlük tarihinin dönemsellik ilkesi de dikkate alınarak “1.1.2018'den sonra satışı yapılan gayrimenkullere uygulanmak üzere” şeklinde belirlenmesi yerinde olacaktır.
- KVK md. 5/1-f'de yer alan; Bankalara borçlu olanların ve bunların kefillerinin, borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisseleri, kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının bankalara devrinden doğan hasılatın borç tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançlara ve bankaların bu şekilde elde ettikleri kıymetlerin satışından doğan kazançlarına tanınan istisna kapsamına finansal kiralama ve finansman şirketleri de eklenmektedir. Ayrıca bankaların yanı sıra finansal kiralama ve finansman şirketlerinin bu kıymetleri satışından elde ettikleri kazançların da taşınmazlarda yüzde 50'sinin, diğer varlıklarda yüzde 75'inin vergiden istisna olması öngörülmektedir. Bu kapsam genişletmesi, 1.1.2018'den itibaren yürürlüğe girecektir.
- Kooperatiflerin risturn kazançları istisnası kapsamından; üretim kooperatiflerinde ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim maliyetinde kullanılmak üzere satın aldıkları malların değerine ve kredi kooperatiflerinde ortakların kullandıkları kredilere göre hesapladıkları risturnlar çıkartılmaktadır. Bu değişikliğinde 1.1.2018 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Ancak burada istisna kapsamı biraz daraltılmaktadır. KVK'nın aynı konuyu düzenleyen muafiyet düzenlemesi karşısında buradaki istisnanın uygulamada anlamsız kaldığı gerekçede söylenmekte ise de muafiyet koşullarını taşıyamayan üretim ve kredi kooperatifleri, bu değişiklikle istisnadan olmaktadır.
Öte yandan kooperatif muafiyetine ilişkin yapılan değişiklikle muaf kooperatiflerin ortak dışı işlemleri için iktisadi işletmelerinin olabileceği ve bu işletmelerin vergiye tabi olacağı hükme bağlanmaktadır. Böylece Tasarı ile muaf kooperatiflere, muafiyet koşullarını delme veya aşma yolu açılmaktadır. Ancak bu işletmelerin vergilendirmeye ilişkin esasları belirlenmeyerek, belirleme yetkisi Maliye Bakanlığı'na verilmektedir. Böyle bir düzenleme Anayasa'nın 73. maddesine (verginin yasallığı ilkesine) açıkça aykırıdır. Bu noktada söylemeliyim ki, hem muafiyet için koşullar belirleyen hem de bu koşulların ihlal yolunu düzenleyen bir muafiyet hükmüne ilk defa rastlamaktayım.
Kurumlar vergisi mükelleflerinin 2017 yılında gerçekleştirdikleri imalat sanayine yönelik teşvik belgesi kapsamındaki yatırımları için geçeri indirimli kurumlar vergisine ilişkin kanuni oranların, 2018 yılında yapılacak aynı kapsamdaki yatırımlar için de geçerli kılınması, Tasarı ile öngörülmektedir.
Tasarı ile transfer fiyatlandırması düzenlemelerinden kurtulmak için peşin fiyat anlaşması yapanlara uygulanan harçların da kaldırılması Tasarı ile öngörülmektedir.
Önemli değişiklik ise kısaca finansman kurumları diyeceğimiz bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktöring şirketleri, finansman şirketleri, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri sigorta ve reasürans şirketleri, emeklilik şirketleri ile sermaye piyasası kurumlarının tabi oldukları vergi oranı yüzde 20'den yüzde 22'ye çıkartılmaktadır. Sermaye piyasası kurumları ise Sermaye Piyasası Kanunu'nun 35. maddesinde sayılmıştır.
Maddeye göre, yatırım kuruluşları, bağımsız denetim şirketleri, değerlendirme ve derecelendirme şirketleri, ipotek, konut ve varlık finansmanı kuruluşları, varlık kiralama şirketleri, portföy yönetim şirketleri, takas ve saklama kuruluşlarıdır. Elbetteki bunların kazançlarında var olan istisnalar varlıklarını sürdürmektedir. Bu oran değişikliğinin 1.1.2018'den sonra verilecek beyannamelere uygulanması öngörüldüğünden, söz konusu kurumların 2017 yılı son dönem geçici vergilerini de etkileyecektir.
Ancak bu oran yükseltmesinde dört garip nokta var. Birincisi dünyada devletler vergi rekabeti içerisinde kurumlar vergisini düşürme kavgası verirken biz yükseltiyoruz. İkincisi ise Sayın Cumhurbaşkanımız faizleri düşürmek için mücadele verirken, biz kredi ve finansman şirketlerinin vergi sonrası kârlarını tırpanlıyoruz. Şimdi bu şirketler kârlarını korumak için vergi artışını müşterilerine, yani kredi kullananlara yansıtmayacaklarını mı düşünüyoruz. Üç, kamunun vergi gelirine ihtiyacı varsa bu yükü bütün kurumlara değil de niçin sadece bu şirketlere yüklüyoruz. Dördüncüsü ise yılsonuna doğru oranı değiştirip gereksiz yere geçmişe etkili vergilendirme tartışması yaratmamız.
Bir önemli değişiklikte finansal kiralama ve finansman şirketlerine, şirket işlemlerinden kaynaklanan alacaklarından doğmuş veya doğması beklenen ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karşılamak üzere BDDK tarafından belirlenmiş usul ve esaslara göre ayırdıkları özel karşılıklarını da kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapma olanağının sağlanmasıdır. 1.1.2018'de yürürlüğe girmesi öngörülen bu düzenlemenin KVK'da değil de 6361 sayılı Kanun'da değişiklik yapılarak gerçekleştirilmesi, pek yerinde değildir. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/torba-kanun-tasarisinin-kurumlara-getirdikleri/384607
Tasfiyeye Girilmesi Halinde Yeni Defter Tasdikinin Zorunlu Olup Olmadığı
T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü |
||||
Sayı |
: |
67854564-105[1741]-113 |
24/02/2016 |
|
Konu |
: |
Tasfiyeye girilmesi halinde yeni defter tasdikinin zorunlu olup olmadığı |
||
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzdan, 20.. yılı içerisinde tasfiyeye giren şirketinizin unvanının başına "Tasfiye Halinde" ibaresinin eklendiğini belirterek, tasfiyeye giriş nedeniyle kanuni defterlerin tasdik ettirilmesinin zorunlu olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşünün istenildiği anlaşılmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Defter tutacaklar" başlıklı 172 nci maddesinde defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, "Hesap dönemi" başlıklı 174 üncü maddesinde, defterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılacağı ve ertesi dönem başında yeniden açılacağı, hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu hükme bağlanmış, 220 nci maddesinde tasdike tabi defterler, 221 inci maddesinde ise tasdik zamanına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olacağı, tasfiyenin başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönemin bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı hükmü yer almaktadır.
Buna göre, tasfiyenin başladığı tarih ile aynı takvim yılı sonuna kadar olan hesap dönemi ve bu dönemden sonraki her takvim yılının ayrı bir dönem kabul edilmesi nedeniyle, her tasfiye dönemine ait kanuni defterlerin tasdiki zorunlu olup, tutulması zorunlu defterlerin en geç tasfiyeye girdiğiniz tarih itibariyle tasdik ettirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.