Mehmet Özdoğru
7103 Sayılı Kanun İle Getirilen Yeni Teşvikler
Türk sosyal güvenlik sisteminde bir işçi/sigortalı için işveren tarafından ödenen primlerin toplam maliyet içinde OECD ülkelerine göre daha yüksek olması, ülke ekonomisinin büyümesine mukabil istihdam da istenilen düzeylerde olmaması sebebiyle ülke düzeyinde uygulanan ve ilki 26/5/2008 tarihinde yayımlanan istihdam teşvik kanunlarında temel amaç istihdam yükünün azaltılması, işsizliğin azaltılması olmuştur.
Bu çerçevede sağlanan istihdam artış hedeflerine ulaşılması beraberinde yeni istihdam teşvikleri getirmiştir. Bu çalışmamızda Son olarak 27/3/2018 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 7103 sayılı Kanun ile getirilen 2 yeni istihdam teşvikleri ve Daha önce uygulanan asgari ücret desteği üzerinde durulacaktır.
Getirilen yeni teşvikler
Getirilen iki yeni istihdam teşvikinden birinin 31/12/2020 tarihine kadar geçerli olacağını, diğerinin ise sadece 2018 yılı için geçerli olacağını belirtmek gerekir. Uygulanan ve süresi 31/12/2017 tarihinde son bulan asgari ücret desteği süresi 30/9/2018 tarihine kadar uzatılmıştır.
Şimdi bu destekler için aranan şartları aşağıda tek tek görelim;
A-İlave İstihdamda İşçi İşveren Primlerinin ve GV/DV Karşılanması:
1) İşçinin İş-Kur’a kayıtlı işsiz olması
2) İşe alındığı aydan önceki 3 ayda en fazla 10 günlük çalışması olması
3) Bağ-Kur kapsamında sigortalı olmaması(isteğe bağlı sigortalılık hariç)
4) İşe alındığı yıldan önceki yılda ortalama sigortalı sayısına ilave olması
5) Bu teşvik her sigortalı için 12 ay süre ile uygulanır.
6) Sağlanan prim desteği asgari ücret üzerinden uygulanır.
7) Sağlanan prim desteği kapsamındaki sigortalının işten ayrılması sonrası işe girmesi durumunda kalan yararlanabilme süresini tamamlayabilecektir.
8) Sağlanan prim desteği 2020 yılı Aralık ayı/dönemi aşılmamak üzere, destek kapsamına giren sigortalılar için 12 ay süreyle uygulanır. Ancak bu süre; işe giriş tarihi itibarıyla 18 yaşından büyük kadın, 18 yaşından büyük 25 yaşından küçük erkek sigortalılar ile Kuruma engelli olarak kayıtlı sigortalılar için 18 ay olarak uygulanır.
9) Sağlanan prim desteği 01/01/2018-31/12/2020 döneminde işe alınanlar için uygulanacak.
10) Fon tarafından işverene sağlanan, sigortalı hissesine karşılık gelen destek tutarının sigortalıya ödenmesi işverenden talep edilemeyecek.
Bu teşvik unsurundan yararlanabilmek için;
a) İşyeri ile ilgili aylık prim ve hizmet belgelerinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinin yasal süresi içerisinde verilmesi,
b) Primlerin yasal süresinde ödenmesi
c) Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması gerekir.
d) Borcu olup da borcunu yapılandırmış olanlar da bu destekten yararlanır.
Sağlanan prim desteğinden yararlanamayacak işyerleri:
1- Mevcut bir işletmenin kapatılarak değişik bir ad, unvan ya da bir iş birimi olarak açılması veya yönetim ve kontrolü elinde bulunduracak şekilde doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi bulunan şirketler arasında istihdamın kaydırılması, şahıs işletmelerinde işletme sahipliğinin değiştirilmesi gibi Fon katkısından yararlanmak amacıyla muvazaalı işlem tesis ettiği anlaşılan işyerlerinden Fon tarafından karşılanan tutar gecikme cezası ve gecikme zammıyla birlikte geri alınır.
2- 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait işyerleri ile 2886 sayılı Kanuna, 4734 sayılı Kanuna ve uluslararası anlaşma hükümlerine istinaden yapılan alım ve yapım işleri ile 4734 sayılı Kanundan istisna olan alım ve yapım işlerine ilişkin işyerleri ile sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ve yurtdışında çalışan sigortalılar hakkında uygulanmaz.
3- Mahkeme kararıyla veya yapılan kontrol ve denetimlerde çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği veya bildirilen sigortalıyı fiilen çalıştırmadığı tespit edilen işyerleri hakkında ilkinde 1 ay süre ile bir yıl içinde tekerrür etmesi halinde 1 yıl süre ile bu destekten yararlanamaz.
4- Sağlanan teşvikten yararlanmakta olan işverenler, bu teşvikten yararlanılan ayda aynı sigortalı için diğer sigorta primi teşvik, destek ve indirimlerinden yararlanamaz.
B- 2017 yılında ortalaması 1-3 olan imalat sektörü teşviki
Söz konusu Teşvikten yararlanabilmek için:
1) 2017 yılında imalat sektöründe faaliyet gösteren işyeri olmak
2) 2017 yılı için İşyerinde çalışan ortalama sigortalı sayısı 1-3 olmak
3) İşe alınacak sigortalının 18 yaşından büyük 25 yaşından küçük olması
4) İş-Kur’a kayıtlı işsiz olmak
5) İşe alındığı aydan önceki 3 ayda en fazla 10 gün çalışması olması
6) Bağ-Kur kapsamında sigortalı olmaması(isteğe bağlı sigortalılık hariç)
7) İşe alındığı yıldan önceki yılda ortalama sigortalı sayısına ilave olması
8) Sağlanan Destek Asgari ücret esas alınarak uygulanır.
9) Prim desteğiyle birlikte 2018 yılı Aralık ayına/dönemine kadar geçerli olmak üzere; sigortalının destek sağlanan aya ilişkin prim ödeme gün sayısının 53,44 Türk lirası ile çarpılması sonucu (aylık 1.603,2 TL) bulunacak tutar, ücret desteği olarak işverene ödenir.
10) Sağlanan prim ve ücret desteği 2018 yılı Aralık ayı/dönemini geçmemek üzere, sigortalının işe alındığı ayı takip eden ilk aydan başlamak üzere her ikinci ay için uygulanır.
11) Sağlanan prim desteği kapsamındaki sigortalının işten ayrılması sonrası işe girmesi durumunda kalan yararlanabilme süresini tamamlayabilecektir.
12) Bir işyeri en fazla 2 sigortalı için bu destekten yararlanabilir. Sayıyı arttırmaya BK yetkilidir.
13) Sağlanan Destek 2018 yılı Aralık dönemine (dahil) kadar geçerli olacak.
14) Fon tarafından işverene sağlanan, sigortalı hissesine karşılık gelen destek tutarının sigortalıya ödenmesi işverenden talep edilemeyecek.
15) Yersiz yararlanılan süreler için 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından, yararlanılan ücret desteği tutarı ilgili destek ödemesinin/ödemelerinin yapıldığı tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte işverenden tahsil edilecek.
Bu teşvik unsurundan yararlanabilmek için;
a) İşyeri ile ilgili aylık prim ve hizmet belgelerinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinin yasal süresi içerisinde verilmesi,
b) Primlerin yasal süresinde ödenmesi
c) Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması gerekir.
d) Borcu olup da borcunu yapılandırmış olanlar da bu destekten yararlanır.
Sağlanan prim desteğinden yararlanamayacak kişi ve işyerleri:
1- 2018 yılında 5510 sayılı Kanun kapsamına alınan işyerleri ile daha önce Kanun kapsamına alındığı halde 2017 yılında Sosyal Güvenlik Kurumuna aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi vermeyen ve 2018 yılında ilk defa sigortalı bildiriminde bulunan işyerleri bu maddede yer alan destekten yararlanamaz.
2- 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait işyerleri ile 2886 sayılı Kanuna, 4734 sayılı Kanuna ve uluslararası anlaşma hükümlerine istinaden yapılan alım ve yapım işleri ile 4734 sayılı Kanundan istisna olan alım ve yapım işlerine ilişkin işyerleri ile sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ve yurtdışında çalışan sigortalılar hakkında uygulanmaz.
3- Mahkeme kararıyla veya yapılan kontrol ve denetimlerde çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği veya bildirilen sigortalıyı fiilen çalıştırmadığı tespit edilen işyerleri hakkında ilkinde 1 ay süre ile bir yıl içinde tekerrür etmesi halinde 1 yıl süre ile bu destekten yararlanamaz.
4- İşe giriş tarihi itibarıyla sigortalının, işverenin birinci derece kan veya kayın hısmı ya da eşi olması durumunda söz konusu sigortalıdan dolayı bu maddede yer alan destekten yararlanılamaz. Sigortalının işe giriş tarihinden sonra işverenle arasında oluşan hısımlık veya evlilik durumları destekten yararlanmayı etkilemez.
5- Bu madde kapsamındaki destekten yararlanılan ayda aynı sigortalı için diğer sigorta primi teşvik, destek ve indirimlerden yararlanılamaz.
6- Bu destekten yararlanılmayan ayda destek kapsamına giren sigortalıdan dolayı, 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi ile aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan prim indirimi dışındaki diğer sigorta primi teşvik, destek ve indirimlerden yararlanılamaz.
C- Asgari ücret desteği (2018 Ocak-Eylül)
2016 Yılında başlayan 2017 yılında devam eden asgari ücret desteği 2018 yılında Ocak-Eylül döneminde de uygulanacak.
1) 4/1-a kapsamında haklarında uzun vadeli sigorta kolları hükümleri uygulanan sigortalıları çalıştıran işverenlerce;
a) 2017 yılının aynı ayına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde prime esas günlük kazancı Bakanlar Kurulunca belirlenen tutar ve altında bildirilen sigortalıların toplam prim ödeme gün sayısını geçmemek üzere, 2018 yılında cari aya ilişkin verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısının,
b) 2018 yılı içinde ilk defa bu Kanun kapsamına alınan işyerlerinden bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısının,
2018 yılı Ocak ila Eylül ayları/dönemleri için Bakanlar Kurulunca tespit edilen günlük tutar ile çarpımı sonucu bulunacak tutar, bu işverenlerin Kuruma ödeyecekleri sigorta primlerinden mahsup edilir.
2) Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu hükümleri uyarınca toplu iş sözleşmesi uygulanan özel sektör işverenlerine ait işyerleri için ayrıca tespit edilebilir.
3) Yukarıdaki (a) bendinin uygulanmasında, bir önceki yılın aynı ayına ilişkin olarak aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi verilmemiş olması halinde bildirim yapılmış takip eden ilk aya ilişkin aylık prim ve hizmet belgesindeki veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesindeki bildirimler esas alınır.
4) Ücretleri asgarî ücretin iki katından az olamayacağı hükme bağlanan “Linyit” ve “Taşkömürü” çıkarılan işyerlerinde yer altında çalışan sigortalılar için birinci fıkranın uygulanmasında (a) bendi uyarınca belirlenecek günlük kazanç iki kat olarak ve 2017 yılının aynı ayına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirilen prim ödeme gün sayısının yüzde 50’sini geçmemek üzere, 2018 yılında cari aya ilişkin verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısı dikkate alınır.
Sağlanan prim desteğinden yararlanamayacak kişi ve işyerleri:
1) Mevcut bir işletmenin kapatılarak değişik bir ad, unvan ya da bir iş birimi olarak açılması
2) Yönetim ve kontrolü elinde bulunduracak şekilde doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi bulunan şirketler arasında istihdamın kaydırılması, şahıs işletmelerinde işletme sahipliğinin değiştirilmesi gibi İşsizlik Sigortası Fonu katkısından yararlanmak amacıyla muvazaalı işlem tesis ettiği anlaşılan
3) Sigortalıların prime esas kazançlarını 2018 yılı Ocak ila Eylül ayları/dönemleri için eksik bildirdiği tespit edilen işyerlerinden İşsizlik Sigortası Fonunca karşılanan tutar gecikme cezası ve gecikme zammıyla birlikte geri alınır ve bu işyerleri hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz.
4) İşverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili 2018 yılı Ocak ila Eylül aylarına/dönemlerine ait aylık prim ve hizmet belgelerini veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerini yasal süresi içerisinde verilmemesi
5) Sigorta primlerini yasal süresinde ödememesi
6) Denetim ve kontrolle görevli memurlarca yapılan soruşturma ve incelemelerde çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği veya bildirilen sigortalının fiilen çalışmadığı durumlarının tespit edilmesi,
7) Kuruma prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunması hâllerinde bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendine ilişkin hükümler uygulanmaz.
8) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde sayılan kamu idarelerine ait kadro ve pozisyonlarda 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında çalışan sigortalılar için uygulanmaz.
9) Ancak Kuruma olan prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendiren işverenler bu tecil ve taksitlendirme devam ettiği sürece anılan fıkra hükmünden yararlandırılır.
10) 4734 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde sayılan idareler tarafından ilgili mevzuatı uyarınca yapılan ve sözleşmesinde fiyat farkı ödeneceği öngörülen hizmet alımlarında, ihale dokümanında personel sayısının belirlendiği ve haftalık çalışma saatinin tamamının idarede kullanılmasının öngörüldüğü işçilikler için birinci fıkra uyarınca İşsizlik Sigortası Fonu tarafından karşılanacak tutarlar bu idarelerce işverenlerin hak edişinden kesilir.
11) 2018 yılı Ocak ila Eylül aylarına/dönemlerine ilişkin yasal süresi dışında Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya Maliye Bakanlığına verilecek muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde kayıtlı sigortalılar için bu madde hükümleri uygulanmaz.
Sonuç
Getirilen yeni iki istihdam teşvikinde özellikle hedeflenen 18-25 yaş aralığındaki gençler ile çalışanın ortalama 1-3 olan imalat sektörü olduğu görülmektedir. Ayrıca çalışan kalifiye elemanlar için yararlanma süresinin normal işçi için öngörülen sürenin 1.5 katı olması da bu nitelikteki işçi/sigortalıların daha uzun süreli istihdam edilmesinin sağlanması yoluna gidilmiştir.
Asgari Ücret desteğinde; Daha önceki yıllarda yeni açılan işyerlerinin de bu desteği alabiliyor iken 2018de ilk def açılan işyerleri için bu desteğin sağlanmadığını görüyoruz.
Yeni istihdam desteklerinde; hedeflenen kitlelerin istihdama katılması, genç nüfusun, nitelikli personelin istihdam edilmesi, bu yaş grubundaki işsizliğin hedeflenen düzeylere indirilmesi, istihdam primlerindeki yükün hafifletilmesi amaçlandığı görülmektedir. Süleyman DEMİR - Sosyal Güvenlik Denetmeni / Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/7103-sayili-kanun-ile-getirilen-yeni-tesvikler/412882
Eksik Gün Belgelerinin Verilmesi
Bilindiği üzere 7103 sayılı Vergi Kanunları İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 67 nci maddesiyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 86 ncı maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları değiştirilmiştir.
Bu doğrultuda maaş ödemeleri ayın 15’i ila takip eden ayın 14’ü arasında olan işyerleri için 15 Mart -14 Nisan süresine ait 2018 yılı Mart ayına, maaş ödemeleri ayın 1’i ila 30’u arasında olan işyerleri için 1 Mart- 31 Mart süresine ait 2018 yılı Mart ayına ilişkin aylık prim ve hizmet belgesinden/muhtasar ve prim hizmet beyannamesinden başlamak üzere, hali hazırdaki uygulamada olduğu gibi, eksik gün bildirim nedenlerinin aylık prim ve hizmet belgesinde/muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde belirtilmesi gerekmektedir.
Eksik çalışmaya ilişkin belgeler ilgili ay/aylar için düzenlenecek ancak Kuruma verilmeyecektir. Söz konusu belgeler Kanunun 86 ncı maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen süreyle işverence saklanacaktır. Eksik çalışmaya ilişkin bilgi ve belgelerin Kurumca istenilmesi halinde ibraz edilmesi ise zorunlu olacaktır.
İlgili bilgi ve belgelerin Kurumca yapılan tebligata rağmen ibraz edilmemesi veya ibraz edilen bilgi ve belgelerin Kurumca belirlenecek usul ve esaslara uygun düzenlenmemiş olması halinde geçersiz sayılarak, Kanunun 86 ncı maddesinin beşinci fıkrasına göre işlem yapılacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Mazeretsiz Devamsızlık Yapmayın
Fabrikamızda çalışan bir işçimiz bazı hafta sonları dönüşünde işe başlamayıp birkaç gün sonra işe geliyor. Bunu birkaç kez yaptı. Mazeret gösterse de biz bu mazeretlere inanmıyoruz. Bu yüzden tazminat ödemeden işten çıkarmak istiyoruz. Ne yapmamız lazım? B.K.
İş Kanunu'na göre işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki iş günü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi durumunda işveren işçiyi tazminat ödemeden işten çıkarır.
İşverenin durumu tespit ederek belgelendirmesi gerekir. Sonra işçinin savunmasını alması gerekir. Haklı bir sebebi yoksa iş sözleşmesini fesh edebilir.
Özel sektöre ait büyük bir fabrikada çalışıyoruz. Geçen yıl bize "Servis sağlanacak, herkes servisle işe gidip gelecek" diye söylendi ama bir yıl geçti hala ses yok. İşveren işyerinde çalışanlara servis sağlamakla yükümlü mü? Bu konuda yasal bir zorunluluk var mı? S.A.
İş Kanunu'na göre işverenin servis sağlama yükümlülüğü yoktur. Ancak iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde servis ile ilgili bir madde varsa işveren servis sağlamakla yükümlüdür. Bunun dışında yani sözleşme şartlarında yoksa servis sağlamak zorunda değil. Tamamen işverenin isteğine kalmıştır. Bu nedenle sözleşmenize bakmanızda fayda var.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
12.05.1979 doğumluyum. 1996 sigorta girişliyim. Emekli ne zaman olabilirim? 5...288030 Nolu SMS
İşe girişinize göre 25 yıl, 56 yaş ve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz. Emekli olabilmeniz için 56 yaşınızın dolacağı 2035 tarihine kadar 5825 günü tamamlamanız gerekmektedir.
01.04.1987 SS K girişim, ne zaman emekli olurum? 5...339349 Nolu SMS
1987 tarihinde işe girmiş olanlar SSK'dan 25 yıl, 50 yaş ve 5375 prim gün şartlarına tabidirler. Emekli olup kendilerine emekli aylığı bağlanması için bu üç şartın oluşması gerekiyor. Ayrıca askerliği 1987 tarihinden önce yapmışlarsa askerliği borçlanıp 25 yıl, 49 yaş ve 5300 prim gün şartlarına tabi olabilirler. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/04/24/mazeretsiz-devamsizlik-yapmayin
Çalışan Patronu Şikâyet Etti Diye İşten Çıkarılamaz
İş Kanunu’na göre, işçinin işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurması geçerli fesih nedeni değil. İşçi işvereni şikayet etti diye kovulursa, işe iade davası sonucu işine geri döner ve yasal alacaklarını da alır.
DİLEKÇE YAZARKEN DİKKAT!
Çalışma hayatında haksızlığa uğradığını düşünen işçiler için şikayet kanalları bulunmaktadır. ALO 170, BİMER, CİMER bu kanallardan bazılarıdır. Bunun yanında işçi İŞKUR’a, SGK’ya veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na da şikayette bulunabilir. İşçinin şikayet hakkı yasal bir haktır ve bu hakkın kullanımı nedeniyle işçinin herhangi bir yaptırıma maruz kalması söz konusu değildir.
ARABULUCU DEVREDE
İşçilerin şikayet haklarının sınırlanması mümkün değildir. Ancak geçtiğimiz dönemde hayata geçen torba kanunla işçinin işten ayrıldıktan sonra işverenini şikayet etmesi halinde İŞKUR’un denetim zorunluluğu ortadan kalktı. Yalnızca iş ilişkisi devam ederken işçiden gelen şikayetler sonrası İŞKUR inceleme yürütebiliyor. İş ilişkisi sonlandıktan sonra işçinin şikayetlerinin incelenmemesinin nedeni, zorunlu arabuluculuğun devreye girmiş olması. İş ilişkisi sonlandıktan sonra bir uyuşmazlık söz konusu ise işçi şikayet kanallarını kullanmadan doğrudan arabulucuya başvurmak durumunda. Böylelikle incelemenin sonlanması beklenmeden harekete geçilmiş oluyor. Arabuluculuk aşamasında sorun çözüme kavuşturulursa, sorun kalmıyor. Eğer arabuluculuk aşamasında sorun çözülemezse bu kez mahkemeye gidilmesi gerekiyor.
İADE DAVASIYLA DÖNER
İş Kanunu uyarınca, işçinin mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip veya yükümlülüklerini yerine getirmek için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurması veya bu hususta başlatılmış sürece katılması geçerli fesih nedeni değildir. İşçi işvereni şikayet etti diye işten çıkarılırsa işe iade davası sonucu işine geri döner ve işveren işçiyi işe başlatmak istemezse işçi boşta geçen süre ücreti, işe başlatmama tazminatı, kıdem tazminatı gibi bütün yasal alacaklarını alır.
Tazminat haklarına kavuştu
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne giden işçinin durumu değerlendirilmiştir. Mahkeme işçinin dilekçesinin saldırgan bir üsluptan öte yardım isteği içeren ve çaresizliği vurgulayan ifadeler içerdiğini, işçinin yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğunu ifade etmiştir. Yargıtay işçinin iş sözleşmesinin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ve feshin geçersiz olduğuna hükmetmiştir. İşçi karar sonrası geçersiz fesihle tüm yasal tazminatlarına kavuşmuştur.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararı çok kritik
Konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararı, işçilerin özenli bir dilekçe yazması gerektiğine işaret ediyor. İş sözleşmesi işverenini BİMER’e şikayet ettiği için feshedilen işçiyle ilgili karar, çok kritik. Buna göre, işçi dilekçesinde ‘Müfettiş geliyor, yedirip, içirip yolluyorlar. Biz şikayet edersek tehdit ediyorlar, bizi amele yerine koyuyorlar” demişti. İşveren tarafından temyiz edilen karar sonrası Yargıtay işçinin işverene hakaret sebebiyle haklı nedenle işten çıkartıldığına ve tazminat ödenmemesi gerektiğine karar vermiştir. Okan Güray Bülbül
Serbest Meslek Kazancındaki Zarar Miktarının Aynı Dönemdeki Kira Gelirlerinden Mahsubu
Serbest meslek kazançlarında (1) yıl içerisinde elde edilen gelir ile o dönemde yapılan giderlerin indirilmesi sonucunda oluşan sonuç, zarar veya kazanç olarak beyan edilmektedir. Örneğin, bir takvim yılı içerisinde bir avukatın 100 TL hasılatının olduğunu varsayalım. Bu dönemde bu hasılatın elde edilebilmesi için, 80 TL de gider yapıldığını varsayalım. Bu durumda sonuç olarak 20 TL serbest meslek kazancının ortaya çıkması dolaysıyla, bunun beyanı gerekecektir. Örneğimizdeki verilerin tam tersinin gerçekleşmesi halinde ise durum ne olacaktır? Gelir 80 TL, gider ise 100 TL olduğunu varsayalım. Bu durumda, mesleki faaliyetten 20 TL zarar söz konusu olacaktır.
Yukarıdaki örneğe ayrıca yine aynı dönemde söz konusu avukatın 70 TL net kira gelirinin olduğunu varsayarak örneği biraz geliştirelim. Bu durumda, söz konusu avukatın sadece mesleki geliri olması halinde 20 TL zarar beyan edecek iken, 70 TL kira gelirinin mevcut olması ile sonuçta 70 TL’den 20 TL zararın mahsubu yapıldığı takdirde sonuçta net gelir vergisi matrahı 50 TL olacaktır.
Serbest meslek kazançlarında, kazancın tespiti sırasında; gelir kaynaklarının bir kısmında oluşan zararlar (80.maddede yazılı diğer kazanç ve iratlardan doğanlar hariç), diğer kaynakların kazanç ve iratlarından mahsup edilir (bkz. GVK md.88). Ayrıca, geçmiş yıllarda oluşan ve mahsup edilemeyen zararların cari yıl kazançlarından mahsubu mümkündür. Bu mahsup neticesinde kapatılmayan zarar kısmı, müteakip yılların gelirinden indirilir. Arka arkaya (5) yıl içinde mahsup edilmeyen zarar bakiyesi takip eden yıllara devredilemez (bkz. GVK md.2, 70, 80, 85 ve Geç.md.24).
Envantere dahil olmayan gayrimenkullerin satışından doğan zararların mahsubu mümkün değildir (bkz. GVK md.65 ila 68).
Sonuç olarak, benzeri bir konuda Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, Mük. Hiz. Gelir Vergileri Grup Başkanlığı’nın 26.08.2011 gün ve 1442 sayılı özelgelerinde de belirtildiği gibi
“Konu ile ilgili olarak VEDOP kayıtlarının incelenmesi sonucu, 2009 yılına ait gelir vergisi beyannamenizde ticari kazancınıza ilişkin olarak 17.799,90 TL zarar beyan edildiği, tevkifata tabi gayrimenkul sermaye iradınızın brüt tutarının 15.000 TL olduğu, mesken kira gelirinizin 4.800 TL olduğu anlaşılmıştır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre; 2009 yılına ait yıllık gelir vergisi beyannamenizde yer alan tefkifata tabi tutulmuş gayrimenkul sermaye iradınızın brüt tutarı, tevkifat yoluyla vergilendirilmemiş konut kira geliriniz ve ticari kazancınıza ait zararınız toplamının, 2009 yılı için belirlenen beyan sınırı olan 22.000 TL'yi aşmaması nedeniyle tevkifata tabi gayrimenkul sermaye iradınızın söz konusu yıllık beyannameye dahil edilmemesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, yıllık beyannameye dahil edilmemiş kazanca ilişkin tevkif yoluyla ödenmiş vergilerin beyanname üzerinden mahsubu ve iadesi de mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan 2009 yılı beyannamenize ilişkin olarak; ticari kazancınıza ait zararınızın, tevkifata tabi tutulmamış mesken kira gelirinden mahsubunun mümkün olduğu tabiidir.” Nazlı Gaye Alpaslan
SGK Eksik Gün Bildiriminde Ne Değişti
Eksik günlerin SGK’ya bildirimi, yıllardır sosyal güvenlik sisteminde tartışılan bir konu. Esasen sosyal güvenlik bilincinin bu denli gelişmediği ve toplumda önemli bir kayıtdışı çalışmanın olduğu 2000’li yıllarda son derece gerekli ve yararlı bir düzenlemeydi.
Ancak, günümüzde artık önemini ve gerekliliğini yitirmiş olmasına rağmen ısrarla uygulanmaya devam ediliyordu. İşte 7103 sayılı Torba Yasa'yla yapılan değişiklikle eksik gün bildirimlerinin (Ek-10) ve Eki belgelerin SGK’ya verilmesi zorunluluğunun kaldırılmasına yönelik düzenleme 27 Mart 2018 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Ay içinde bazı iş günlerinde çalıştırılmayan ve ücret ödenmeyen sigortalıların eksik gün nedeni ve eksik gün sayısı, işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesiyle beyan edilir. Sigortalıların otuz günden az çalıştıklarını gösteren eksik gün nedenleri ile bu nedenleri ispatlayan belgelerin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, saklanması ve diğer hususlar kurumca çıkarılan yönetmelikle belirlenecek.
Sigortalıların otuz günden az çalıştığını gösteren bilgi ve belgelerin kurumca istenilmesine rağmen ibraz edilmemesi veya ibraz edilen bilgi ve belgelerin geçerli sayılmaması halinde otuz günden az bildirilen sürelere ait aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi, yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı primler, bu Kanun hükümlerine göre tahsil olunacak.
Ancak bir konuyu özellikle hatırlatmakta fayda var, 2018/Nisan ve takip eden aylar için çalışan sayısına bakılmaksızın Ek-10 Eksik Gün Bilgi Formu ve dayanağı/eki belgelerin SGK’ya verilmeyerek 10 yıllık zamanaşımı dikkate alınarak işyerinde arşivlenerek saklanması gerekmektedir. (BURADA YAZAR NİSAN/2018 DEMİŞ AMA BİZE GÖRE MART/2018 13/04/2018 tarihli SGK' nın Eksik Gün Bildirimleri İle İlgili Duyurusu)
****
Yetim çocukların aylığı kesilmeyecek
SGK’dan yetim aylığı alan çocukların çalışması halinde aylıkları kesiliyordu. Bu da kayıtdışı çalışmayı beraberinde getirmekteydi. İşte buna çözüm olarak yetim aylığı alan çocukların aylıklarının kesilmemesi yönünde bir değişiklik yapıldı.
Buna göre, hak sahibi çocuklardan 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanların, 4/(a) bendi kapsamında sigortalı sayılmaları, bunlara aylık bağlanmasına engel oluşturmayacak.
Bu değişiklikten önce ilgili kanunlarına göre SGK’dan gelir veya aylık bağlanan hak sahibi çocuklardan 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanların 4/(a) bendi kapsamında sigortalı sayılmaları, ödenmekte olan gelir ve aylıkların kesilmesini gerektirmeyecek.
Bu maddenin yürürlük tarihinden önce çalışmaları nedeniyle ilgili kanunlarına göre gelir veya aylıkları kesilen ve bu kanunun 34'üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde belirtilen şartları taşıyanlardan, gelir veya aylık bağlanması için yazılı istekte bulunanların gelir ve aylıkları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren başlatılır ve bağlanan gelir ve aylıklar için geriye yönelik herhangi bir ödeme yapılmayacak. İbrahim Işıklı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/sgk-eksik-gun-bildiriminde-ne-degisti/412715
Çocuk İşçi Çalıştırmada Sınırlar ve Yasaklar
Gerek ülkemizde gerekse de diğer gelişmekte olan ülkelerde çocuk işçiliği büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Çocuk işçiler ile ilgili TÜİK tarafından yapılan en son çalışma 2016 yılında yayımlandı. Buna göre ülkemizde 700 Bin civarında çocuk işçi var. Bu sayıya kayıtdışı ve güvencesiz çalıştırılan çocukların dahil olmadığı düşünülürse gerçek rakamın daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Bir de son yıllarda ülkemizde yaşanan mülteci sorunu neticesinde birçok Suriyeli çocuk ya dilenmek ya da karın tokluğuna çalışmak zorunda kalıyor. Nitekim ülkemizdeki yaklaşık 4 milyon mültecinin yarısına yakınını çocuklar oluşturuyor.
TÜİK verilerine göre; 2016 yılında 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı %20,8, istihdam oranı %18 ve işsizlik oranı %13,5 olarak gerçekleşti. Erkek çocuklarda işgücüne katılma oranı %27,8, kız çocuklarında ise %13,4.
Kural olarak çocuk işçilerin yaşlarına uygun işlerde çalıştırılması gerekli iken birçok çocuk ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılıyor. Bunun yanı sıra dizi, sinema, reklam filmlerinde oynayan çocukların durumları da sürekli olarak kafaları karıştırıyor. Nitekim SGK yaşı ne olursa olsun işçi olarak çalışan çocukların sigortalı olarak bildirimini kabul ederken Çalışma Bakanlığı bu noktada bazı yasaklar getiriyor.
Çocuğun Ailesinden İzin Alınmalı, Okula Engel Olmamalı
İş Kanunu’na göre 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması kural olarak yasak. Ancak, 14 yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış olan çocukların; bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve okullarına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilmesine de izin verilmiş.
Ayrıca 14 yaşını doldurmamış çocukların, dizi, sinema, sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalıştırılmaları mümkün. Ancak çocukların 14 yaşından önce bu işlerde çalışabilmesi için velisi veya vasisi ile yazılı sözleşme yapılması ve her bir faaliyet için ayrı ayrı izin alınması gerekli. Bununla birlikte bu işlerin de çocukların bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve okullarına engel olmaması gerekli.
Okuyan Çocuk Günde 2 Saat Çalışabilir
Çocukların çalıştırılabileceği yerlerin yanı sıra çalışma sürelerine de dikkat edilmesi gerekiyor. Zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve örgün eğitime devam etmeyen çocukların çalışma saatleri günde 7 ve haftada 35 saatten fazla olmamalı. Ancak bu süreler dizi, sinema ve reklam faaliyetlerinde günde 5 ve haftada 30 saatten fazla olamıyor. Bu süreler, 15 yaşını tamamlamış çocuklar için günde 8 ve haftada 40 saate kadar artırılabilir.
Peki henüz okula başlamamış veya okuyan çocuklar için durum nasıl? Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde 2 saat ve haftada 10 saat olabiliyor. Okulun kapalı olduğu dönemlerde ise çalışma süreleri okula gitmeyen çocuklar ile aynı oluyor.
Kurallara Uymayana Ceza Var
Çocuk ve genç işçilerin çalışma koşul ve sürelerinin yanı sıra önemli bir diğer husus da nerelerde çalıştırılamayacakları. Burada öncelikli olarak çocuk işçilerin çalıştırılamayacağı iki yer var. Buna göre çocuk ve genç işçileri;
a) Çocuklara karşı işlenmiş suçlardan hüküm giyen,
b) Yüz kızartıcı suçlardan hüküm giymiş olan işveren veya işveren vekilleri çalıştıramazlar.
Ayrıca çocukların sanayie ait işlerin gece postalarında ve yer altı işlerinde çalıştırılmaları da yasak.
Şayet bir işveren, çocukların çalışma yaşına ve çalıştırma yasağına aykırı şekilde hareket ederse 2018 yılı için çalışan çocuk başına 1.853 TL idari para cezası ödemek zorunda. Sadettin Orhan http://www.sadettinorhan.net
Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Formu Doldururken Dikkat Edilecek Önemli Hususlar ve Son Hatırlatmalar
Tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin, bir hesap dönemi içinde ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri, kontrol edilen yabancı kurum ve ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borç bulunması halinde, yaptıkları işlemler ile ilgili olarak “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form”u doldurmaları ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulundukları vergi dairesine göndermeleri gerekmektedir.
İlgili formu doldururken dikkat edilecek önemli hususlar bu sirkülerimizin konusunu oluşturmaktadır.
- Kurumlar Vergisi Mükelleflerince Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Formu Doldurma Zorunluluğu
1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğin "7.1- Yıllık Belgelendirme" başlıklı bölümüne istinaden 24.04.2008 tarihli Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında 1 No.lu Sirkülerdeki bilgileri de dikkate alarak, tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin (serbest bölgelerde ve teknoloji geliştirme bölgelerinde kurulup faaliyette bulunan şirketler de dahil), bir hesap dönemi içinde ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri (transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler), kontrol edilen yabancı kurum ve ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borç bulunması halinde yaptıkları işlemler ile ilgili olarak “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form”u doldurmaları ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulundukları vergi dairesine göndermeleri gerekmektedir.
Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen kurumlar vergisi mükelleflerinin de, bir hesap dönemi içinde ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri ile ilgili olarak formu doldurmaları ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulundukları vergi dairesine göndermeleri gerekmektedir.
Normal yıllık hesap dönemi olan kurumlar vergisi mükellefleri 2017 yılında ilişkili kişilerle yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri (transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler), kontrol edilen yabancı kurum ve ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borç bulunması halinde yaptıkları işlemler ile ilgili olarak “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form”u kurumlar vergisi beyannamesi ekinde en geç 30 Nisan 2018 Partesi günü elektronik beyanname ekinde doldurarak vergi dairesine vermek zorundadırlar. Bu yükümlülük, kayıtlı olunan vergi dairesi ne olursa olsun ilişkili işlemleri olan tüm kurumlar vergisi mükellefleri için söz konusudur.
- Formun Doldurulması Sırasında En Çok Sorulan ve Tereddüte Düşülen Hususlar Hakkında Açıklamalar ve Hatırlatmalar
Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form doldurulurken pratikte tereddüte düşülen pek çok husus ortaya çıkmıştır. Bu tereddütlere ilişkin olarak şimdiye kadar birçok soruyla karşılaştık ve karşılaşmaya devam etmekteyiz. Gerek genel nitelikli olan, formun ilgili bölümleri itibariyle grupladığımız bu soruları ve cevaplarına ilişkin yaptığımız yorum ve açıklamaları aşağıda bilgilerinize sunmak istiyoruz:
2.1. Genel Sorular
1) Kimler Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u doldurup vergi dairesine verecek?
Genel ilke olarak 1.1.2007’den geçerli olmak üzere, tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin formu doldurup kurumlar vergisi beyannamesi ekinde vergi dairesine verme yükümlülüğü mevcuttur. Bu formun doldurulması bağlı olunan vergi dairesi veya işletmenin büyüklüğü gibi kriterlere bağlı değildir. Formda sadece ilişkili kişilerle yapılan işlemler (yani transfer fiyatlandırması ile ilgili işlemler) değil, “kontrol edilen yabancı kurum” ve “örtülü sermayeye ilişkin işlemler”e ait bilgilerin de beyanı söz konusudur. Eğer yıl içinde bu sayılan üç tip işlemden hiçbiri gerçekleşmemişse form doldurulmayacak ve kurumlar vergisi beyannamesi ekinde vergi dairesine gönderilmesine gerek kalmayacaktır. Ancak sayılan üç tip işlemden (“ilişkili kişilerle işlemler”, “kontrol edilen yabancı kurum”, “örtülü sermaye”) sadece bir tanesi bile mevcut ise form doldurulup vergi dairesine beyan edilmek zorundadır.
2) İlişkili Kişilere İlişkin Bilgiler
Bu bölümde sadece ilgili hesap döneminde (2017) işlem yapılan ilişkili kişilere dair bilgiler doldurulacaktır. Eğer hesap dönemi içinde kendisiyle herhangi bir işlem yapılmamış ilişkili kişi/kurum var ise tabloda bunlara yer verilmesine gerek yoktur.
3) Serbest bölgelerde ve teknoparklarda faaliyet gösteren ve kurumlar vergisi istisnasından yararlanan kurumlar Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u doldurup vermek zorunda mıdır?
Her ne kadar serbest bölgelerde ve teknoparklarda faaliyet gösteren kurumlar, belli şartlar altında kurumlar vergisi istisnasından yararlanmakta iseler de sonuçta elde ettikleri kazanç neticesinde dağıttıkları kârlar stopaja tabidir. Öte yandan, serbest bölgelerde faaliyet gösteren kurumlar vergisi mükellefleri, Türkiye’deki ilişkili kişilerle yaptıkları işlemler (yani yurt içi ilişkili işlemler) için 1.1.2008’den itibaren transfer fiyatlandırması belgelendirme raporu hazırlamakla yükümlüdürler. Dolayısıyla, serbest bölgelerde ve teknoparklarda faaliyet gösteren ve kurumlar vergisi istisnasından yararlanan kurumlar da formu doldurup vergi dairelerine vermek zorundadırlar.
4) Türkiye’deki kurumların serbest bölgede bulunan şubeleri ve yurt dışı şubelerinin Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u doldurma yükümlülüğü var mıdır?
Türkiye’de kurulmuş ve faaliyet gösteren kurumlar vergisi mükelleflerinin serbest bölgelerde bulunan şubelerinin ve yurt dışı şubelerinin ayrıca yıllık transfer fiyatlandırması raporu hazırlama ve dolayısıyla ayrıca ilgili formu doldurma yükümlülükleri yoktur. Türkiye’deki kurumlar vergisi mükellefi olan Kurum, formunda –eğer var ise - serbest bölgedeki şubesi ile yurt dışındaki şubesi ile ilgili bilgileri, “I - Transfer Fiyatlandırması Kapsamındaki İlişkili Kişilere İlişkin Bilgiler” tablosunda beyan edecektir. Dolayısıyla, serbest bölgedeki şubeye ve yurt dışı şubeye mal satışları ile serbest bölgedeki şubeden ve yurt dışı şubeden mal alımları “II – İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler” tablosunda ilgili alım satım sütunlarında belirtilecektir. Aynı zamanda bu işlemlerin tutarları, uygulanan transfer fiyatlandırması yöntemi itibariyle “III-Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler” tablosundaki alım satım sütunlarına da dahil edilecektir. Serbest bölgedeki şubenin ve yurt dışı şubenin Türkiye’deki ana merkezi ile yaptığı işlemler ana merkezin hazırlayacağı yıllık transfer fiyatlandırması raporunda analiz edilerek incelenecektir. Keza, serbest bölgedeki şube ile yabancı şubenin Türkiye’deki ana merkez ile yaptığı işlemlerin formda beyanı yükümlülüğü de merkezdeki Kuruma ait olacaktır.
5) Kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiş yatırım fonları Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’u dolduracaklar mı?
Genel ilke olarak kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiş olsa bile tüm kurumlar vergisi mükellefleri için formu doldurma yükümlülüğü vardır. Ancak formda beyanı istenen üç tip işlemden (“ilişkili kişilerle işlemler”, “kontrol edilen yabancı kurum”, “örtülü sermaye”) hiçbiri yıl içinde gerçekleşmemişse yatırım fonunun formu doldurmasına gerek kalmayacaktır.
6) Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da ilişkili kişilerden yapılan alımların tutarları ile ilişkili kişilere yapılan satışların tutarları belirtilirken emsallere uygunluk ilkesini dikkate alarak değerlendirme yapmak gerekir mi?
Formun doldurulmasında işlemin emsal fiyat veya bedel üzerinden gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususuna bakılmaksızın ilişkili kişilerle yapılan tüm işlemlere dair tutarlar formda belirtilen kategoriler (Varlıklar, Hizmetler, Mali İşlemler, Diğer İşlemler vb.) itibariyle gruplanarak ve kanuni defter kayıtları esas alınarak belirtilecektir.
7) Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’un hiç verilmemesi veya eksik ya da hatalı doldurulup verilmesinin cezai yaptırımı nedir?
Henüz münhasıran transfer fiyatlandırması uygulamalarına özgü ceza hükümleri mevcut değildir. 1 seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 8. Bölümünde belirtildiği üzere, Mali İdare’ye ibraz zorunluluğu bulunan bilgi ve belgeleri Tebliğ’de belirlenen sürelerde vermeyenler hakkında Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) cezalara ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Buna göre, formun eksik/hatalı düzenlenmesi halinde VUK Madde 352 – II. Derece usulsüzlükler arasında sayılan “vergi beyannameleri, bildirimler, evrak ve vesikaların kanunen belli şekil ve muhteviyatı ve ekleri ile bunlarla ilgili olarak yapılan diğer düzenlemelere ilişkin hükümlere uyulmamış olması” fiili işlenmiş olacağından II. Derecede usulsüzlük cezası (sermaye şirketleri için 2018 yılında 80 TL) kesilebilecektir. Ayrıca, formu hiç vermeyen kurumlar vergisi mükellefleri VUK Mükerrer Madde 355’in birinci fıkrasına göre özel usulsüzlük cezasına (2018 yılı için 1,600 TL) muhatap olabileceklerdir. Özel usulsüzlük cezası kesilmesine rağmen formu verme yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere yeniden süre verilerek bu formu hazırlayıp vermeleri tebliğ edilebilir. Eğer verilen süre içinde bu yükümlülük yerine getirilmezse özel usulsüzlük cezası bir kat arttırılarak uygulanır.
Her ne kadar yukarıdaki usulsüzlük cezaları aslında çok küçük ve önemsiz gibi gözüküyor olsa da esas ceza yaptırımı formun verilmemesinin ilgili mükellefin incelemeye sevk edilme riskini aşırı derecede arttırması, bu inceleme neticesinde tespit edilecek transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç aktarımı sonucunda ilave vergi ve vergi ziyaı cezası tarhiyatlarının yapılmasıdır. Böyle bir durumda ihtilaf sonucu vergi davasını açmak, izlemek, kazanmak için harcanacak zaman, emek ve mahkeme masrafları, formun olması gerektiği gibi doldurulup vergi dairesine verilmesi için harcanacak emek ve maliyetin çok üstünde olacaktır.
Bunlara ilaveten, 6728 Sayılı Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. Maddesi’ne 8. Fıkra eklenip transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmiş olması şartıyla örtülü olarak dağıtılan kazanç nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmemiş veya eksik tahakkuk ettirilmiş vergiler için vergi ziyaı cezasının (Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi hali hariç) %50 indirimli olarak uygulanmasına karar verilmiştir. Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form transfer fiyatlandırması belgelendirme yükümlülükleri kapsamında yer aldığından, formun dikkatli şekilde doldurulması, gerektiği takdirde bu indirimden faydalanabilmek adına elzemdir.
8) Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form ile Yıllık Transfer Fiyatlandırması Belgelendirme Raporu arasındaki uyum nasıl sağlanmalı?
Yıllık Transfer Fiyatlandırması Belgelendirme raporlarında (“TF Raporu”) ilişkili işlemler, işlem bazında ayrı ayrı incelenmekte ve her tip ilişkili işlem için transfer fiyatlandırması yöntem tespiti nedenleri ile birlikte, diğer alternatif yöntemlerle karşılaştırmalı olarak irdelenerek yapılmaktadır. Her yıla ilişkin beyan edilen formun ilgili yıla ait TF Raporu ile uyumlu olması gereklidir. Bu uyumun sağlanabilmesi için de TF Raporu hazırlık çalışmalarına ilgili hesap dönemi bitmeden önce ve mümkün olduğunca erken başlanmalı ve bu çalışmalar için yeteri kadar zaman ve kaynak ayrılmalıdır. TF Raporu çalışması yapılırken fonksiyon ve risk analizleri neticesi uygun emsaller araştırılmakta, TF yöntemi seçilmekte, TF yönteminin nasıl ve neden seçildiği diğer alternatif yöntemlerle karşılaştırmalı olarak açıklanmaktadır. Tüm bu detay çalışmalar, Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da yer alan “III-Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler” tablosunun hazırlanmasına dayanak ve baz teşkil etmektedir.
2.2. Transfer Fiyatlandırması ile İlgili Tabloların Doldurulması
(Tablo II. ve III.)
1) Yurt içi ve yurt dışı ilişkili işlem ayrımı var mıdır?
Formun doldurulmasında ilişkili işlemin yurt içi veya yurt dışı olmasının önemi yoktur. Yurt içi olsun, yurt dışı olsun tüm ilişkili işlemler (serbest bölgelerdeki şubeler ve yurt dışındaki şubelerle yapılan işlemler de dahil olmak üzere) formda bildirilmek zorundadır.
2) Mal/Hizmet alım-satımlarında iadeler, iskontolar, diğer indirimler (fiyat farkları vb.) düşülüp net tutar mı yazılacak, yoksa düşülmeden önceki tutar mı belirtilmeli?
TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülere göre formda iade, iskonto ve diğer indirimler düşüldükten sonra kalan net tutarlar belirtilecektir.
3) İlişkili işlem tutarları belirtilirken Katma Değer Vergisi (KDV), Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve benzeri işlem vergileri dahil mi, yoksa hariç mi tutulacak?
TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerde, “alım ve satım sütunlarında yer verilecek tutarlara Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi dahil edilmeyecek olup, iade, iskonto ve diğer indirimler düşüldükten sonra kalan net tutarlar yazılacaktır.” açıklaması yapılmıştır. Dolayısıyla, KDV ve ÖTV’ye benzer BSMV ve Özel İletişim Vergisi gibi diğer işlem vergilerinin de formda belirtilecek tutarlara dahil edilmemesi, tutarların işlem vergisiz olarak belirtilmesi gereklidir. Sirkülerdeki açıklama tam olarak lafzı ile dikkate alınırsa ödediği KDV’yi indirim yoluyla giderme hakkı olmayanların da (banka ve sigorta şirketleri gibi) KDV hariç tutarları belirtmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Zira, KDV ayrıştırılmadığı takdirde, aslında tespit edilen fiyatın bir parçası olmayan KDV’nin sanki fiyatın bir parçasıymış gibi değerlendirilmesi durumu ortaya çıkacaktır. Fakat öte yandan muhasebesel olarak bakıldığında KDV’yi indirim yoluyla giderme hakkı olmayanlar (banka ve sigorta şirketleri) için ödenen KDV maliyetin bir parçası olarak addedilmektedir.
Diğer yandan, ÖTV’ye tabi ürünleri üreterek ilişkili pazarlama şirketine satan kurumlarda, üretim şirketinin teslimi esnasında ÖTV’ye tabi tutulan malların, bu malları satın alan pazarlama şirketine olan maliyeti de ÖTV dahil maliyettir. Gene TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerdeki açıklama tam olarak lafzı ile dikkate alınırsa, ÖTV’ye tabi malın pazarlama ve dağıtımını yapmak üzere satın alan ilişkili pazarlama şirketlerinin de muhasebesel olarak malın alım bedeli içine dahil olan (yani KDV matrahı içinde kalan) ÖTV’yi ayrıştırmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Zira, gerek ÖTV oranları olsun gerek KDV oranları olsun mükelleflerin kontrolü dışında Maliye Bakanlığı’nın yetkileri çerçevesinde ve usul olarak Bakanlar Kurulu Kararları ile her zaman değiştirilmesi söz konusu olabilen oranlardır. Mükelleflerin bu işlem vergilerinin oranlarını ve dolayısıyla tutarlarını kontrol etmeye ve bu vergi oran ve tutarlarını değiştirmeye yetkileri yoktur. Kontrol edilemeyen bir unsurun alımda olsun satımda olsun transfer fiyatı içine dahil edilmesi karşılaştırılabilirlik analizlerinin sağlıklı yapılmasına engel teşkil edebilir. TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerde, “alım ve satım sütunlarında yer verilecek tutarlara Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi dahil edilmeyecek” açıklamasının yapılmasının altındaki gerekçenin yukarıda bahsettiğimiz nedenlere dayandığı kanaatindeyiz. Ancak bu hususta TF Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 No.lu Sirkülerde belirtilen açıklamaya paralel olan yukarıdaki görüşümüzden farklı görüşlerin de bulunduğunu belirtmek isteriz.
4) Şirkette itfa olmuş sabit kıymetlerin şirket çalışanlarına satılması işleminin Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da bildirilmesi gerekir mi?
1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 3.1.2. Bölümündeki açıklamalarda, kurum çalışanları, kurumun ilgili bulunduğu gerçek kişiler arasında sayılmıştır. Kurum çalışanlarının kurum ile ilişkilerinin sadece işveren-hizmet erbabı ilişkisi içinde bulunması durumunda, kurum ile kurum çalışanı ücret ödemeleri açısından ilişkili kişi kapsamında değerlendirilmeyecektir. Ancak, Kurum ile çalışanları arasındaki istihdam ilişkisi dışındaki işlemler ilişkili işlem kapsamında değerlendirilecektir. Kurumun aktifine kayıtlı sabit kıymetin kurum çalışanına satılması istihdam ilişkisi dışında bir işlem olduğu için formda bildirilmesi gereklidir.
5) Kurum ortaklarına ödenen ücretler ve huzur hakları Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da bildirilecek mi?
1 seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 3.1.1. Bölümündeki açıklamalar çerçevesinde, sermaye veya kâr payı oranı ne olursa olsun kurumların gerçek kişi ortakları “İlişkili kişi” oldukları için kurum tarafından gerçek kişi ortaklara yapılan ücret ödemelerinin forma dahil edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu noktada, hizmet akdi ile çalışma koşulunun sağlanıyor olması kaydıyla gerçek kişi ortaklara ödenen ücretin forma dahil edilmemesi gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır. Ancak, gerçek kişi ortakların Kurum ile ilişkisinin, kurum çalışanlarından daha farklı bir boyutta olduğu hususu dikkate alınmalıdır.
Kurumun “ortak” statüsünde olmayan çalışanları da, her ne kadar ilişkili kişi kapsamında tutulmakta ise de çalışanlar için 1 seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği’nin 3.1.2. Bölümündeki açıklamalarla bir istisna getirilmiştir. Buna göre, Kurum tarafından işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde çalışanlarına ödenen ücretler forma dahil edilmeyecektir. Ancak Kurum ile çalışanı arasında istihdam dışı ilişkiler varsa bu işlemlerin bedelleri formda belirtilecektir. Öte yandan, ortağın, ortaklık niteliği nedeniyle aldığı huzur hakkı, yönetim kurulu ikramiyesi gibi tutarların formda gösterilmesi uygundur.
6) Yönetim Kurulu üyelerine verilen huzur hakları formda gösterilecek mi?
Ortaklık ilişkisi olmaksızın kurumun kararlarında doğrudan veya dolaylı olarak etkisi bulunabilecek yönetim kurulu, başkan ve üyeleri, kurumun veya ortaklarının idaresi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu gerçek kişilerdir. Huzur hakları Gelir Vergisi Kanunu Madde 61’deki tanımlamada “ücret” olarak değerlendirilmiştir. Ancak huzur hakkı ödemesi işçi-işveren ilişkisinden doğmadığı için Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Madde 4/1 a kapsamında sigorta primine tabi değildir. Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi ortakları Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Madde 4/1 b kapsamında (bağımsız çalışanlar) sigortalı sayılmışlardır. Gelir Vergisi Kanunu’ndaki ücret tarifi açısından ücret sayılan huzur hakları, öte yandan istihdam ilişkisine dayalı bir ücret olmadığı için üzerinden sigorta primi kesilmemektedir. Gelir Vergisi Kanunu’ndaki ücret tarifi kapsamında olduğu için aynı zamanda çalışan yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur haklarının forma dahil edilmemesi düşünülebilir. Ancak huzur hakkı ödemesinin aslında işçi-işveren ilişkisinden doğmadığı dikkate alındığında forma dahil edilmesi gerektiği kanaati oluşmaktadır.
7) Ortaklara yapılan kâr payı ödemesi varsa Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da belirtmek gerekir mi?
Ortaklara yapılan kâr payı ödemeleri formda beyan edilmesi gereken ilişkili işlemler kapsamında değildir. Bu nedenle, bu tutarların formda beyan edilmesi gereği yoktur.
8) Yurt dışından alınan hizmetlere ilişkin nakden/hesaben yapılan ödemeler üzerinden kurumlar vergisi tevkifatı (stopaj) yapıldığı durumlarda forma stopaj dahil brüt tutarı mı yoksa stopaj düştükten sonraki net tutarı mı yazmalıyız?
Yurt dışından sağlanan ve netten brüte getirilip üzerinden stopaj hesaplanan serbest meslek ödemeleri ve gayri maddi hak bedellerine ilişkin yapılan ödemeler üzerinden yapılan stopajlar olması durumunda bu tip hizmet veya gayr-i maddi hak alım/kullanım bedellerinin stopaj dahil brüt tutarları ile formda belirtilmesi uygun görülmektedir. Bununla birlikte, TF rapor çalışmalarında ekonomik analiz aşamasında emsal karşılaştırma analizleri yapılırken hizmet bedelleri üzerindeki vergi yüklerinin meydana getirdiği ek maliyet tutarlarının, karşılaştırılabilirliği artıracak işlemler yapılırken dikkate alınmasında yarar vardır.
9) Ana ortak tarafından gönderilen sermaye avansının bakiyesini Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form’da belirtmemiz gerekiyor mu?
Her ne kadar 2013/YB-7 sayılı Merkez Bankası Genelgesinde konuya ilişkin düzenlemeler yer alsa da eğer sermaye avansı ortakların aldığı karar ile sermayeye dönüştürülmek şartıyla getirilmiş, bu husus tutarın Türkiye’ye getirildiğini belgeleyen ilgili banka dekontunda açıkça belirtilmiş ve getirilen tutar da kararda belirtildiği süre içinde gerçekten sermayeye dönüştürülmüşse böyle bir tutar borç sayılmayacağı ve zaten bu nedenle üzerinden değerleme yapılıp kambiyo gideri/geliri oluşmadığı için formda belirtilmesine gerek olmadığı görüşündeyiz. Ancak, bu tip sermaye avanslarından sonradan sermayeye dönüşmeyip kredi niteliğini kazananlar II numaralı Tablo’da Mali İşlemler bölümünde ve ayrıca V-Örtülü Sermaye Uygulamasına İlişkin Bilgiler tablosunda belirtilmelidir.
10) 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376 ve takip eden maddeleri uyarınca sermayenin kaybı ve borca batıklık durumlarında ortaklar tarafından işletmeye konan zarar telafi fonlarını formda belirtmek gerekir mi?
Eğer ortaklar zarar telafi fonunu (“tamamlama akçesi”) halihazırda yürürlükte bulunan TTK Madde 376 çerçevesinde Genel Kurul Kararı ile teknik iflastan kurtulmak için sermayenin tamamlanması maksadıyla koymuşlarsa bu fon borç niteliğinde olmadığı ve ayrıca bir mal teslimi veya hizmet ifası ile de ilgili olmadığı için zarar telafi fonunun (sermaye tamamlama akçesinin) forma dahil edilmemesi gerekir.
11) Spot ve swap işlemlerini Formda nerede belirtmeliyiz?
Bu tip işlemlere ilişkin olarak 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliğinde herhangi bir açıklama yer almamakla birlikte 24.04.2008 tarihli Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki 1 Seri No.lu Sirkülerde para ve faiz swap işlemlerinin formda nasıl belirtileceği detaylı olarak açıklanmıştır. Buna göre, formun para swapı satırında, sözleşmeye baz alınan kıymeti (döviz/TL) vade tarihinde alan tarafından sözleşmede belirlenen kura göre oluşan değeri (vade tarihindeki değeri) satım sütununun sol tarafına, işlemin yapıldığı tarihteki kura göre oluşan değeri alım sütununda sol tarafa yazılacaktır. Öte yandan, sözleşmeye baz alınan kıymeti vade tarihinde veren tarafından sözleşmede belirlenen kura göre oluşan değeri (vade tarihindeki değeri) alım sütununun sol tarafına, işlemin yapıldığı tarihteki kura göre oluşan değeri ise satım sütununda sol tarafa yazılacaktır.
Formun faiz swapı satırında, sözleşmeye istinaden verilen faiz alım sütununda sağ tarafa, alınan faiz satım sütununda sağ tarafa yazılacaktır.
12) İlişkili İşlemde “Hazine Zararı” yoksa gene formda belirtecek miyiz?
Kurumlar vergisi mükelleflerince tüm ilişkili işlemlerin (yurtiçi veya yurtdışı), emsallerine uygun olup olmadığına ve yurtiçi ilişkili işlemlerde hazine zararı doğup doğmadığına bakılmaksızın mutlaka formda belirtilmesi gereklidir. İlişkili işlemin emsallerine uygun olup olmadığının, yurtiçi ilişkili işlemin Hazine zararına yol açıp açmadığının incelenmesi ve belgelendirilmesi çalışmaları yıllık transfer fiyatlandırması belgelendirme raporunun konusudur.
13) İlişkili kurumdan 2017 yılı içinde üç defa kredi alıp ödedik, 31.12.2017 itibariyle hiç kredi bakiyesi kalmadı, bu krediler için 2017’de toplam 100.000 TL faiz ödedik. Bu işlemi Formda nasıl göstermeliyiz?
Formun, II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosunda "Mali işlemler" bölümünde yer alan "Ödünç Para/Kredi-Faiz" satırına, ödünç para ve kredi işlemlerinde anaparaya ilişkin yılsonu bakiyesi bu satırın sol tarafına (örneğimizde 31.12.2017 bakiyesi sıfır olduğu için burada herhangi bir rakam olmayacak), yıl içindeki toplam faiz tutarı (örneğimizde 100.000 TL) bu satırın sağ tarafına ayrı ayrı yazılacaktır.
14) İlişkili kuruluştan aldığımız krediye 2017 yılında nakden veya hesaben hiçbir faiz ödemediğimiz halde gene formda belirtmek zorunda mıyız?
İlişkili kişiden alınan kredinin karşılığında 2017 yılında hiçbir faiz ödemesi yapılmamış olsa da bu kredinin 31.12.2017 itibariyle bilançoda belli bir bakiyesi varsa kredinin 31.12.2017 bakiyesi “Mali İşlemler” Bölümünde Ödünç Para / Kredi-Faiz satırının alım sütununun soldaki satırına yazılacaktır. Hiç faiz ödemesi olmadığı için alım sütununun sağdaki kısmı ise boş kalacaktır.
15) Masraf yansıtmaları formda dikkate alınacak mı?
Evet. Dışarıdan sağlanan hizmetlerin ilişkili kişilere/kurumlara üzerine herhangi bir kâr marjı konulmaksızın aynen faturalanması neticesi oluşan masraf yansıtma işlemlerinin de formda belirtilmesi gerekir. Bu tip herhangi bir kâr marjı eklenmeksizin aynen faturalanan masraf yansıtma tutarlarının, II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosunda “Diğer İşlemler” bölümünde (Diğer) belirtilmesi uygun olacaktır. Masraf yansıtması faturası bizim şirketimize kesilmişse Alım sütununda, biz ilişkili kuruluşumuza masraf yansıtması faturası kesmiş isek Satım sütununda belirtmek gerekecektir.
Pratikte üzerine kâr marjı konulmadan yapılan masraf yansıtmalarının transfer fiyatlandırması yönteminin ne olacağı sorusu çok sık sorulmaktadır. Masraflar olduğu gibi maliyetiyle yansıtıldığı için maliyet artı sıfır kâr marjı söz konusudur. Dolayısıyla, dışarıdan sağlanmış bir hizmetin bire bir maliyetiyle ilişkili kuruluşa faturalandığı masraf yansıtmalarının transfer fiyatlandırması yöntemi “maliyet artı” yöntemi olarak değerlendirilebilir. Geçtiğimiz yıllarda bazı yerlerde, masraf yansıtmalarının transfer fiyatlandırması yönteminin hatalı olarak “mükellefin belirlediği yöntem” olarak belirtildiğini gözlemlemiştik. Basit bire bir aktarım şeklindeki münferit (yani maliyeti üzerinden kâr marjı konmadan faturalanan) masraf yansıtmaları için transfer fiyatlandırması yönteminin “maliyet artı” olarak belirtilmesi uygundur.
16) İlişkili kişilerle olan cari hesapların değerlemesi neticesinde oluşan kur farklarını formda belirtecek miyiz? Bu kur farklarını alımı-satımı yapılan hizmetler ve mallar için ayırıp ilgili satırlara yazmak gerekir mi?
Öncelikle belirtmek isteriz ki transfer fiyatlandırması genel prensiplerine göre cari hesaplarda ödemelerin / tahsilatların geç yapılması neticesinde zaman içinde değişen ve sonuçta hiç kimsenin kontrol edemeyeceği ekonomik konjonktürdeki değişimler sebebiyle ortaya çıkan kambiyo zararları (656 numaralı hesap) ve kambiyo kârları (646 numaralı hesap) transfer fiyatlandırması incelemelerinin konusu dışındadır. Nitekim emsallere uygunluk tespiti için yapılan ekonomik analizler de faaliyet kârı seviyesinde yapılır. Tek Düzen Hesap Planındaki ifadesiyle “Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Kârlar ile Giderler ve Zararlar” kalemleri dikkate alınmaz. Dolayısıyla, “Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Kârlar/Giderler ve Zararlar” gruplandırması içinde bulunan ve cari hesapların dönem sonları itibariyle değerlemesi sonucu ortaya çıkan kambiyo zararları / kârları formda hiç belirtilmemelidir.
17) Mal/Hizmet alım-satımlarında sonradan faturalanan vade farklarını formda nerede belirtmeliyiz (mal/hizmet bedeline dahil edilmeli mi yoksa ayrıca mı gösterilmeli)?
Sonradan kesilen vade farkları faturaları bir nevi finansman işlemi olarak değerlendirilebilir. II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosunda “Mali İşlemler” bölümünde (Diğer) belirtilmesi uygundur.
18) Yatırımların aktifine giren kur farkları “Varlık” bölümüne mi yazılmalı yoksa kullanılan krediye ilişkin olduğundan “Mali Bilgiler” bölümüne mi yazılmalı?
163 numaralı VUK Genel Tebliğinde, yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiği açıklanmıştır. 334 No.lu VUK Genel Tebliğinde ise lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulabileceği belirtilmiştir. Bu ilkeler çerçevesinde yatırımların aktifine girmiş kur farklarının artık maliyetin bir parçası olduğundan formda “Varlık” bölümünde belirtilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla, yatırım maliyetine girmiş kur farklarının ayrıştırılıp Mali Bilgiler bölümünde belirtilmesine gerek yoktur.
19) Yıl içinde transfer fiyatlandırması politikasına uyum için düzeltme yapılmış ise bu düzeltmeyi formda nasıl belirteceğiz?
Eğer ilgili hesap dönemi içinde işlem iptali ve/veya faturalaşma yoluyla düzeltme yapılmış ve bu düzeltme kanuni kayıtlara da yansıtılmışsa otomatikman kanuni kayıtlardaki tutarlar bu düzeltme neticesi oluşmuş tutarlar olacağı için forma da yansıtılmış olacaktır. Ancak, hesap dönemi kapanıp kanuni defterler basıldıktan sonra tespit edilerek yapılmasına karar verilen bir düzeltme olursa, işlem kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde düzeltilebilecek ve bu durumda sonradan yapılan bu düzeltme tutarı, kayıtlara girmediği için forma dahil edilmeyecektir.
20) Transfer fiyatlandırması politikası çerçevesinde yurt dışından ilişkili kişilerden ticari mal alımlarında “Debit Note” / “Credit Note” yoluyla yapılan düzeltmeleri formda nasıl göstereceğiz?
Transfer fiyatlandırması politikalarına uyum sağlamak amacıyla yurt dışı ilişkili işlemler söz konusu olduğunda (örneğin yurt dışında ilişkili kuruluştan ticari mal alınıp Türkiye’de satılması) dönem içinde yurt dışı ilişkili kuruluş tarafından “debit note” ve/veya “credit note” gönderimi söz konusu olabilmektedir. Bu durumlarda, “debit note” tutarının mal alım tutarına ilave edilmesi, credit note alınmış ise bu tutarın da mal alım tutarından indirilmesi ve alım tutarlarının net bazda formda belirtilmesi uygun olacaktır.
21) Faturası gelip de kayda alınan Yoldaki Mallar da Ticari Mal Alımlarına dahil edilmeli midir?
İlişkili kişiden faturası 2017 yılı içinde gelip yine 2017 yılında kayıtlara alınmış olan tüm ticari mal alımları formda II. Tablo’da Ticari Mallar alımı tutarı içine dahil edilmelidir.
2.3. Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler
Transfer fiyatlandırmasına konu olan işlemlerde yöntem seçiminin işlev ve risk analizleri ile faaliyetin incelenmesi ve her işlemin kendi özel şartlarına göre yapılması ve seçilen yöntemin “işlemin mahiyetine en uygun yöntem” olduğunun diğer mevcut yöntemlerle karşılaştırmalı olarak irdelenmesi gereklidir. Herhangi mevcut bir uygulama politikası olmaksızın ve bu çalışmalar hiç yapılmaksızın çok kısa bir süre içinde bazı varsayımlarla yöntem seçimi yapılıp formda belirtmek sağlıklı değildir. Formun III. Numaralı tablosu alım ve satım tutarlarının kullanılan transfer fiyatlandırması yöntemleri bazında dağılımının yapılmasını gerektirmektedir. Bunun için ilişkili işlem tipleri bazında öncelikle yöntemlerin doğru olarak seçilmesi ve ardından transfer fiyatlandırması yöntemi seçilen tüm işlemlerde alım-satım tutarlarının yöntem bazında ayrı ayrı tespit edilmesi gereklidir.
İlişkili İşlem Toplamları Kontrolü: Formu doldurma işlemi tamamlandıktan sonra, III.-Transfer Fiyatlandırmasına Konu Olan İşlemlerde Kullanılan Yöntemler Tablosundaki Alım ve Satım sütunlarının toplam işlem tutarları, II-İlişkili Kişilerle Gerçekleştirilen Transfer Fiyatlandırmasına İlişkin İşlemler Tablosu’ndaki “Yapılan İşlemlerin Toplamı” satırının alım ve satımlar ile ilgili toplam tutarlarına eşit olmalıdır.
2.4. Kurumun Yurt Dışı İştiraklerine İlişkin Bilgiler (Tablo IV)
Formun başlığında “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” ifadesi kullanılmış olmasına rağmen daha sonra Formun IV numaralı Tablosunun Başlığı “Kurumun Yurt Dışı İştiraklerine İlişkin Bilgiler” olarak adlandırılmıştır. Bu ifade, bütün yurtdışı yabancı iştiraklere ilişkin bilgilerin mi yoksa sadece Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) Madde 7 ile düzenlenmiş olan “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” kapsamına giren yurt dışı iştiraklerin mi tabloya yazılması gerektiğine dair bir tereddüt oluşturmuştur. Görüş ve değerlendirmelerimize göre, bu tablodaki bilgilerin sadece, kontrol edilen yabancı kurumlar (yani sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sine sahip olunan yurtdışı iştirakler) için doldurulması gerektiği kanaatindeyiz. Kontrol oranı (sermaye, oy veya kâr payı oranı) olarak ilgili hesap dönemi (yani 2017 yılı) içinde herhangi bir tarihte sahip olunan en yüksek oran dikkate alınacaktır.
Eğer Kontrol Edilen Yabancı Kurum şartlarını taşıyorsa serbest bölgelerdeki iştirakler hakkındaki bilgiler de belirtilecektir.
2.5. Örtülü Sermaye Uygulamasına İlişkin Bilgiler (Tablo V)
1) Örtülü Sermaye uygulamasına ilişkin bilgiler tablosu her durumda doldurulacak mı, yoksa sadece örtülü sermaye durumunun varlığı halinde mi doldurulacak?
Örtülü Sermaye uygulamasına ilişkin Tablo V’ te istenen detay bilgilerin niteliği geçmiş senelerde de Tablo V’ in doldurulmasında tereddütlere yol açmıştır. Sadece, 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki Sirkülerin 7. Bölümünde belirtilen açıklamanın lafzı dikkate alındığında, 2017 yılında ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen bir borç bulunması halinde Tablo V.’ in doldurulması gerekmektedir. Dolayısıyla, örtülü sermaye şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmadan 2017 yılı içinde ortak veya ortakla ilişkili kişiden alınmış borç var ise istenen bilgilerin Tablo V.’ te belirtilmesi gerekecektir.
2) Ortağımızdan Özsermayesinin üç katını aşan tutarda borç kullanıyoruz ancak bu borç için hiç faiz ödemiyoruz, buna rağmen bu borcu gene Örtülü Sermaye uygulamasına ilişkin bilgiler tablosunda göstermemiz gerekiyor mu?
Her ne kadar hiç faiz ödemesi olmasa da eğer borç yabancı para cinsinden ise değerleme neticesi kur farkı giderleri oluşabilir. Bu kur farkı giderlerinin de Tablo V.’ te belirtilmesi gereklidir. Üzerinden hiç faiz ödenmemiş olsa bile ortaklardan veya ortaklarla ilişkili kişilerden alınmış tüm borçların tabloda belirtilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
3) Ortağa verilen borçlar, hem transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler bölümünde yer alan “Mali İşlemler” sütununda, hem de örtülü sermayeye ilişkin bilgiler bölümünde mi bildirilecek?
Öncelikle belirtelim ki ; “V-Örtülü Sermaye Uygulamasına İlişkin Bilgiler” tablosu sadece ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen bir borç bulunması halinde (yani kredi kullanan) tarafından doldurulması gereken bir tablodur. Borç veren bir şirket bu tabloyu doldurmayacaktır. Öte yandan, transfer fiyatlandırmasına ilişkin işlemler tablosunda “Mali İşlemler” bölümünde hem ilişkili kişilerden alınan borçlar (üç kat özsermaye sınırının altında olan borçlanmalar da dahil olmak üzere) hem de ilişkili kişilere verilen borçların bakiye ve faiz bilgileri belirtilmek durumundadır.
4) Özsermayenin negatif olması halinde Tablo V’ teki Özsermaye Tutarı nasıl belirtilecektir?
Elektronik kurumlar vergisi beyannamesi doldururken eksi (-) işareti kullanılamadığı için özsermayenin negatif olması durumunda Tablo V teki bu satıra “0” (sıfır) yazılabilir.
5) Avanslar örtülü sermaye kapsamında değerlendirilebilir mi?
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “Örtülü Sermaye Tutarı” ile ilgili açıklamalar içeren 12.1.6. Bölümünde avanslarla ilgili olarak yapılan açıklamalar şöyledir:
“Öte yandan, gelecekte yapılacak bazı mal ve hizmet teslimleri karşılığında peşin alınan ya da verilen değerleri ifade eden avanslar, sipariş yöntemi ile mal alan işletmenin, sipariş ettikleri iktisadi değerlerin üretiminde üretici işletmeye finansman imkanı sağlamak amacıyla verilebileceği gibi, satış fiyatını düşük tutmak veya satış garantisi sağlamak amacıyla da verilebilmektedir. Avanslar hangi amaçla verilirse verilsin işletmeye finansman imkanı sağladığı açıktır. Dolayısıyla, alınan avanslar da işletme bakımından alınan borç olarak değerlendirilecek ve örtülü sermaye hesaplamasında dikkate alınacaktır. Ancak, inşaat işlerinde yapılan iş kısmı ile orantılı olarak hesaplanıp ödenen istihkak bedellerinin avans olarak kabul edilip örtülü sermayenin hesabında borç unsuru olarak dikkate alınması söz konusu değildir.”
Tebliğ’de yer alan yukarıdaki detaylı açıklamalara göre avansların da örtülü sermaye kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak bu yönde farklı görüşlerin ileri sürülebileceğini de belirtmek isteriz.
6) Ortaklar veya Ortaklarla İlişkili Kişilerden mal/hizmet alımları nedeniyle ortaya çıkmış olan ticari borçlar da varsa Tablo V’te “Toplam Borçlar” tutarını belirtirken bunları nasıl değerlendireceğiz?
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “Örtülü Sermaye Tutarı” ile ilgili açıklamalar içeren 12.1.6. Bölümünde; “Piyasa koşulları ve ticari teamüllere göre yapılan vadeli mal ve hizmet alımları ile ilgili olarak ortaya çıkan borçlanmalarda, vade farkı tutarları ayrıca hesaplanmış olsa da bu borç tutarları örtülü sermayenin varlığının tespitinde dikkate alınmayacaktır. Söz konusu süreleri aşan vadeli alımlar nedeniyle ortaya çıkan borçlar örtülü sermayenin varlığının tespitinde dikkate alınacak; bu şekilde hesaplanan örtülü sermaye tutarına isabet eden vade farkları tespit edilerek örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz olarak kabul edilecektir.” açıklaması yer almaktadır. Bu açıklamalara göre piyasadaki ticari teamüllere uygun olan ticari borçların örtülü sermaye kapsamında olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak burada “ticari teamüllere uygun olma” kesin ve objektif kıstaslarla tanımlanmış bir kavram olmadığı için sübjektiftir ve kesin olarak değerlendirilmesi kolay değildir. Öte yandan, 1 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkındaki Sirkülerin 7. Bölümünde Tablo V’ in “Ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarı” satırının doldurulması ile ilgili olarak yapılan açıklamada bu satıra ilgili hesap döneminde ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarının yazılacağı ifade edilmiştir.
Bu ifadeye göre de ortak ve ya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların ticari veya mali olup olmadığına bakılmaksızın tüm borçların dikkate alınması gerektiği kanısı ortaya çıkmaktadır. Bu durumda ortaklar veya ortakla ilişkili kişilere ticari borçlar varsa ve bu borçlar nedeniyle örtülü sermaye riski meydana geliyorsa durumun her şirketin kendi faaliyetlerine göre değerlendirmesi yapılarak analiz edildikten sonra Tablo V’ teki ilgili satırların doldurulması gerekmektedir.
7) Yabancı para cinsinden borçlanmalarda “ortak ve ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarı” nın tespitinde kur farklarını nasıl değerlendirmek gerekecektir?
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “Borcun Özsermayenin Üç Katını Aşması” ile ilgili açıklamalar içeren 12.1.5. Bölümünde; ”Yabancı para üzerinden yapılan borçlanmalara ilişkin borç/öz sermaye hesabında, her bir borcun alındığı tarihte geçerli olan döviz kuru esas alınacaktır. Yabancı para üzerinden alınan borcun vadesinin izleyen yıla sarkması halinde, izleyen yıl için söz konusu hesaplama, borcun ödenmeyen tutarının bilanço günü itibarıyla Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre değerlenmiş tutarı esas alınmak suretiyle yapılacaktır.” açıklaması yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen ilgili Tebliğ hükmüne istinaden; ortak ve ortakla ilişkili kişiden temin edilen yabancı para cinsinden borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutar tespit edilmeye çalışılırken borcun alış tarihindeki geçerli döviz kurunun dikkate alınması ve dolayısıyla daha sonradan oluşan kur farklarının dikkate alınmaması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak 2017 öncesinden devreden yabancı para cinsinden borç var ise bilanço günündeki kur esas alınacaktır. http://www.verginet.net
Tutuk Evlerindeki İş Yurtlarındaki Büfe, Kantin Ve Otopark İşletmeciliğinin İktisadi İşletme Durumu
I-GİRİŞ
Yeni 5520 sayılı kurumlar vergisinin 1/ç maddesi ile dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler kurumlar vergisinin kapsamına alınmış, dernek ve vakıfların kendisi ise kurumlar vergisi kapsamı dışında tutulmuştur.
Aynı kanunun 2. maddesinin 5 ve 6. bentlerinde de, dernek ve vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve sermaye şirketleri ile kooperatifler dışında kalan ticari, sınai ve zirai işletmeler ile benzeri nitelikteki yabancı işletmelerin, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler olduğu, bunların kazanç gayesi gütmemelerinin, faaliyetlerinin kanunla verilmiş görevler arasında bulunmasının, tüzel kişiliklerinin olmamasının, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya işyerlerinin bulunmamasının mükelleflerini etkilemeyeceği, mal veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olmasının, kar edilmesinin veya karın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesinin bunların iktisadi niteliğini değiştirmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Kurumlar Vergisi Kanununda dernekler, verginin mevzuu dışında bırakılmış, bunlara ait veya bağlı olan ve faaliyetleri devamlı bulunan iktisadi işletmeler vergi kapsamına alınmıştır.
II-İKTİSADİ İŞLETMELER
Derneklere bağlı olarak faaliyette bulunan iktisadi işletmelerin ticaret siciline tescili zorunludur. İktisadi işletmeler, yerel ticaret sicil müdürlüklerine tescil ve ilan ile tüzel kişilik kazanmaktadırlar.
5520 sayılı yeni KVK ile beraber derneklerin iktisadi işletmeleri önemli ölçüde kontrol altına alınmış olup, böylece iktisadi işletmeler kurumlar vergisi kapsamına alınmıştır. Böylece örneğin, bir dernek tarafından telif ve yayın hakkı derneğin elinde bulundurulmak koşuluyla bir kitabın bastırılıp, satışa arz edilmesi halinde bir kez de yapılmış olması piyasaya sunularak birden çok kişiye pazarlanması nedeniyle süreklilik ve devamlılık unsuru realize olmuş olacaktır. Bu nedenle, pazarlama işleminin bir kez herhangi bir dağıtım şirketi vasıtasıyla yapılmış olması da durumu değiştirmeyecektir. Keza, aynı vergilendirme döneminde birden çok veya birden fazla vergilendirme döneminde periyodik olarak ticari bir organizasyon kapsamında çay, tiyatro, kermes, gösterim konser, yemek vs. faaliyetlerin düzenlenmesi ve bu faaliyetlerden ötürü de gelir (hasılat) elde edilmesi sebebiyle oluşacak olan iktisadi işletme için kurumlar vergisi mükellefiyetinin tesis edilmesi ve iktisadi işletmenin tescilinin yapılması gerekecektir. [1]
Öte yandan, yapılan işlemlerin bir ticari mahiyet arz etmeksizin yapılması durumunda ise, devamlı bir ekonomik faaliyet söz konusu olmayacaktır. Bu gibi durumlarda, bir derneğin 4 yıl önce satın almış olduğu araçlarını aynı yıl içinde bir veya birkaçını satması halinde, devamlı surette bir ekonomik faaliyet söz konusu olmayacaktır.
Faaliyetin dönemsel veya mevsimlik olması işin mahiyeti sebebiyle faaliyetin sürekliliğine engel teşkil etmemektedir. Örneğin, deniz kıyısında yazın plajda yer alan yerlerin kiralanması, havuzun kiralanması, şezlong, şemsiye vb. kiralamaların yapılması bu işin mevsimlik veya dönemsellik mahiyetini değiştirmemektedir.
Dernekler genel olarak 5253 sayılı Denekler Yasasına göre ilgili Valilik veya Kaymakamlıklardan (Dernekler İl Müdürlüğü) izin alınarak kurulabilmektedir. Bir kısım dernekler ise vilayet haricinde özel kanunlarla kurulabilmektedir. Derneklere ve vakıflara ait veya bağlı olarak faaliyet sürdüren iktisadi işletmelerce elde edilen kazançlar üzerinden tarh edilecek kurumlar vergisi muhatabı söz konusu iktisadi işletmeler olacaktır. Bu iktisadi işletmelerin ayrıcana bir tüzel kişiliklerinin bulunmaması durumunda tarhiyatın muhatabı iktisadi işletmenin bağlı veya ait olduğu dernek ve vakıfların muhatap olacağı yeni KVK’nunda belirlenmiştir.
İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede; “…….. belediyesiyle yaptığı protokol çerçevesinde ve bedel mukabilinde gerçekleştirdiğiniz başıboş hayvanların toplanması, ilaçlanması, nakledilmesi ve kısırlaştırılması şeklindeki faaliyetlerin derneğe bağlı iktisadi işletme oluşturması nedeniyle kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi gereken derneğinizin yaptığı işler karşılığında tahsil ettiği bedelin KDV’ye tabi tutulması gerekmektedir”[2]
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun vermiş olduğu bir kararda; “Davacı derneğin, dernek kaşesi basılı makbuz ile tahsil edilen ücret karşılığı işlettiği otoparkın, iktisadi işletme sayılması ve elde ettiği kazancın kurumlar vergisine tabi olması gerekmektedir” şeklinde kararları bulunmaktadır.[3]
Yine Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen bir başka kararda ise; “Maliye Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki protokol uyarınca okul kantini ve büfelerinin işletilmesi hakkı kendisine verilen ancak kira tutarından bağış adı altında pay almak suretiyle üçüncü şahsa kiraya veren davacı Milli Eğitim Vakfının, sözü edilen yerleri kiraya verme organizasyonu iktisadi işletme sayılmayacağından, mükellefiyet tesis ettirilmesinde isabet görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir.[4]
En son yapılan bir düzenleme ile 5766 sayılı yasanın 22. maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunun 30. maddesinin 9. fıkrasında yer alan düzenleme yeniden değiştirilmiş ve KVK’na geçici 2. madde eklenmiş bu hükme göre 1.1.2008 ila 31.12.2015 tarihleri arasında dernek veya vakıflarca elde edilen GVK’nun 94/5 bent hükmü ve geçici 67. maddesi kapsamında kesinti suretiyle vergilendirilmiş kazanç ve iratlar ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı örgün ve yaygın eğitim yapan mesleki ve teknik eğitim okullarındaki atölye ve uygulama birimleri ile anaokulu, kreş, çıraklık ve halk eğitim merkezlerindeki uygulama birimlerine bağlı döner sermaye işletmelerinin elde ettikleri gelirler dolayısıyla iktisadi işletme oluşmuş sayılmayacaktır.[5]
III-CEZAEVİ İŞ YURDU BÜNYESİNDE BULUNAN KANTİN VE OTOPARK İŞLETMECİLİĞİNİN İKTİSADİ İŞLETME OLUŞTURACAĞINA İLİŞKİN KURUMLAR VERGİSİ GENEL TEBLİĞİNİN İPTALİ
1 Seri Nolu KVK Genel Tebliğinin dava konusu edilen ceza ve infaz kurumları ile tutuk evleri içerisinde meydana getirilen iş yurtları başlıklı 4.3.2 bölümünde “4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve İş Yurtları Kurumunun, Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanunun 6. maddesinde iş yurtları; hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarını koruyup geliştirmek veya bunlara bir meslek ve sanat öğretmek, bu suretle öğretilen ekonomik değerleri pazarlamak için ceza infaz kurumları ile tutuk eveleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri üniteler olarak tarif edilmiştir. Bu çerçevede, hükümlü ve tutukluları meslek ve sanatlarını koruyup geliştirmek veya bunlara bir meslek ve sanat öğretmek, bu suretle üretilen ekonomik değerleri pazarlamak için ceza infaz kurumları ile tutuk eveleri bünyesinde oluşturulan iş yurtları kurumlar vergisinden muaftır. Belirtilen amaçlar dışında faaliyet gösteren iş yurtları ise kurumlar vergisinden muaf değildir. Örneğin, cezaevi iş yurdu bünyesinde bulunan kantin veya otopark işletmeciliği, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarını koruyup geliştirmek veya bunlara bir meslek ve sanat öğretmek amacı dışında yer alan faaliyetler olduğundan, söz konusu kantin veya otopark işletmesinin iş yurduna bağlı bir iktisadi işletme olarak kurumlar vergisi mükellefiyetinin tesis edilmesi gerekir.” denilmektedir.
5520 sayılı kanunda davacı kurumun muafiyetiyle ilgili olarak bir ayrım veya sınırlama getirilmediği gibi, dava konusu düzenlemede belirtilen kantin veya otopark işletmelerinde hükümlü ve tutukluların çalıştırılmasının 4301 sayılı kanun veya yönetmelikle belirlenen sosyal amaçlara aykırılığından ve bu işletmelerin iş yurduna bağlı bir iktisadi işletme niteliği taşıdığından söz edilmesi mümkün değildir.[6]
IV-SONUÇ
5520 sayılı KVK hükümlerine göre iktisadi işletme konusu önümüzdeki günlerde uygulamada pek çok problemlere neden olacak durumdadır. 5520 sayılı yasaya göre dernekler, vakıflar bizzat kurumlar vergisinin konusuna girmemekle beraber bunlara ait veya bağlı iktisadi işletmeler kurumlar vergisine tabidirler.
Öte yandan, 5520 sayılı yasada ceza tevkif kurumları ile tutuk evlerine ait iş yurtların kurumlar vergisi bağışıklığı ile ilgili olarak bir ayrım veya sınırlama getirilmediği gibi Danıştay’da dava konusu yapılan genel tebliğ düzenlemesinde belirtilen kantin veya otopark işletmelerinde hüküm giymiş veya tutuklu kalmış kimselerin çalıştırılmasının 4301 sayılı yasa veya yönetmelikte belirtilen sosyal gayelere aykırılığından ve bu işletmelerin iş yurduna bağlı bir iktisadi işletme özelliği taşıdığından söz edilmesinin mümkün olmadığından, 1 Seri Nolu KVK Genel Tebliğinin “Ceza İnfaz Kurumları İle Tutuk Evleri Bünyesinde Oluşturulan İş Yurtları” başlıklı 4.3.2 bölümünde yer alan düzenlemeler iptal edilmiştir. Nazlı Gaye Alpaslan
------------------------
[1] TEKİN Cem – KARTALOĞLU Emre, “Kurumlar Vergisi Kanunu” Yorum ve Açıklamaları, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara, Nisan, 2007, s.21-28
[2] İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı, Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü, 19.3.2008 gün ve 618 sayılı özelge.
[3] DVDDGK, 6.11.1998 tarih ve E:1997/76-K:1998/320 sayılı kararı.
[4] Dnş. 4. D. nin 8.12.2004 gün ve E:2003/1918-K:2004/2487 sayılı kararı.
[5] TEKİN Cem – KARTALOĞLU Emre, age., s.23
[6] Dnş. 4. D. nin, 08.04.2008 gün ve E:2007/1589-K:2008/1275 sayılı kararları.
Üyelerin Kaybı Yetki Düşürür
İşçilerin sosyal ve ekonomik hak ve çıkarlarını düzenlemek ve geliştirmek üzere imzalanan toplu iş sözleşmeleri çalışanların menfaatlerini geliştirmek için en etkili araçtır. Toplu iş sözleşmesine giden yol, sendikal örgütlenmeden geçmekte, yürütülen toplu pazarlık sonucu varılan anlaşmayla sonuçlanmaktadır.
Toplu pazarlık süreci çoğu zaman doğrudan anlaşmaya gitmemekte, işçi ve işveren tarafının birbirini zorlayacak davranışlarıyla şekillenmektedir. Çalışanların grev hakkı da toplu pazarlık sürecinde işverenin özellikle ekonomik yönden zorlanarak anlaşmaya ikna edilebilmesinin temel aracı olmaktadır.
Hepsi Kanuni Değil
Grev işçilerin topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmaları veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmaları amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarıdır. İşyerinde her istenilen zamanda grev yapılması bizim hukuk sistemimiz tarafından kabul edilmemektedir. Hukuk sistemimiz ancak toplu pazarlıkta belirli yolların tüketilmesinden sonra grev hakkının kullanılmasını kabul etmekte, bu yollar tüketilmeden yapılan grevi kanun dışı grev saymaktadır. Kanun dışı grevin sonuçları ağır olup, işçilerin tazminatsız işten çıkarılmasına sebep olabileceği gibi sendikanın tazminat ödemesine ve hatta sorumlular hakkında cezai işlem yapılmasına dahi sebep olabilecektir.
Grev kararı ancak toplu görüşmelerin arabulucuya rağmen uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde alınabilir. Grev kararı uyuşmazlık tutanağının tebliği tarihinden itibaren altmış gün içinde alınmalıdır. Yine aynı süre içinde altı iş günü önceden işverene bildirilerek uygulanmaya başlanmalıdır. Toplu görüşmelerde henüz uyuşmazlık doğmadan ve arabuluculuk aşaması anlaşmazlıkla sonuçlanmadan yapılacak grev kanun dışı grev oluşturacaktır.
Bazı iş ve işyerlerinde grev yapılması yasaklanmıştır. Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda; şehir şebeke suyu, elektrik, doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve hastanelerde grev yapılamaz. Bu iş ve işyerlerinde yapılacak grevler de kanun dışı grev olarak kabul edilecektir.
İşçi Katılmamakta Özgür
İşçiler greve katılıp katılmamakta serbesttir. Kimse greve katılmaya zorlanamayacağı gibi katıldığı bir grevi sürdürmeye de zorlanamaz. Fakat greve katılan işçiler işyerinden ayrılmak zorundadır. Grevin yıkıcı bir hak olduğunu öngören kanun koyucu grev yapmak istemeyen işçilerin belirli bir çoğunluğa ulaşması halinde grev yapmayı engelleyebileceklerine hükmetmiştir. Grev oylaması denilen bu hakka göre; grev kararının işyerinde ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az dörtte birinin ilan tarihinden itibaren altı iş günü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama yazılı başvurarak oylama yapılmasını ister ve oylamaya katılan işçilerin yarıdan fazlası greve hayır derse artık grev yapılamayacaktır. Toplu iş sözleşmesi işçi ve işveren tarafının anlaşması üzerine değil Yüksek Hakem Kurulu tarafından hazırlanacaktır.
Nasıl Sona Erer?
Grevi uygulayan sendikanın, yetki tespiti için başvurduğu tarihte işyerindeki üyesi bulunan işçilerin dörtte üçünün sendika üyeliğinden ayrılması halinde grevin sona erdirilmesi talep edilebilir. Üyelerin kaybı halinde grev kendiliğinden durmamaktadır. Bunun için ilgililerden birinin grevin sona erdirilmesi için mahkemeye başvurması gerekmektedir.
Yargıtay Kararı
Sendikanın işyerindeki veya işletmedeki üyelerinin dörtte üçünü kaybetmesi halinde mahkeme kararı sonucu grevin durdurulması halinde sendikanın toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin akıbeti bugüne kadar sürekli tartışılmaktaydı. Kanun grevin üye kaybı nedeniyle durdurulması sonucu sendikanın yetkisinin ne olacağına ilişkin bir düzenleme getirmediğinden konu açıklığa kavuşmuyordu. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu konu hakkında verdiği kararıyla üye kaybı nedeniyle durdurulan grev sonucunda sendikanın toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin düştüğüne karar verdi.
Yargıtay kararında; “yetki tespit başvuru tarihinde sahip olduğu üyelerinin dörtte üçünü kaybeden, artık işçilerin çoğunluğunu temsil gücünü yitiren, tabanı kalmayan işçi sendikasının uyguladığı grev mahkeme kararı ile sonlandırıldığına göre yetki belgesinin hükmünün de kalmayacağını, yetkisinin düşeceğini kabul etmek gerekir.” diyerek uzun süredir devam eden tartışmalara noktayı koydu.
Sürdürmek Zarar Verir
Yargıtay kararında temsil gücü kalmayan sendikanın yetkisinin sürdürülmesinin sendikal örgütlenmeyi ve işçilerin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ve korunan sendikal hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyeceğini belirtti. Ayrıca uyguladığı grev, mahkeme kararı ile sonlandırılan sendikanın yetkisinin daha ne zamana kadar devam edeceği konusundaki belirsizliğin toplu iş sözleşmesi düzeninin tıkanmasına, işleyemez hâle gelmesine yol açacağını vurguladı. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/uyelerin-kaybi-yetki-dusurur-2653646/