Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Danıştay 9. Dairesi

Tarih         : 22.03.2017

Esas No    : 2014/9301

Karar No  : 2017/3099

KDVK Md. 29

VUK Md. 3

FATURALARIN GERÇEĞİ YANSITMADIĞININ VERGİ İNCELEME RAPORUNDA ORTAYA KONULMASI GEREKTİĞİ

 

 

 

 

 

 

 

 

Alınan faturaların sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak re’sen tarh edilen KDV ve kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin olarak, fatura alınan mükellefler hakkında düzenlenen vergi tekniği raporlarında yer alan tespitlerin değerlendirilmesinden, davacıya fatura düzenleyen şirketler hakkında davacıya fatura düzenlendiği dönemde gerçek ticari faaliyetlerinin olmadığı ve sahte fatura düzenlediğine dair somut herhangi bir tespit yapılmadığı ve davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna ek tutanakta fatura bedellerinin banka kanalıyla ödendiği tespitine yer verilmesine karşın, vergi inceleme elemanınca bu husus hakkında herhangi bir eleştiri ve araştırma yapılmadığı görüldüğünden, davayı reddeden vergi mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

İstemin Özeti: Davacı adına, (A) Ltd. Şti.’den ve Tasfiye halinde (B) Ltd. Şti.’den aldığı faturaların sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2008/Ocak, Mart, Nisan, Temmuz, Eylül, Ekim dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen bir kat vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: Uyuşmazlıkta; davacı adına, bir kısım alış faturalarının sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2008/Ocak, Mart, Nisan, Temmuz, Eylül ve Ekim dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen bir kat vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı; davacının faturalarında yer alan katma değer vergilerini indirim konusu yaptığı (A) Ltd. Şti. ve tasfiye halinde (B) Ltd. Şti.’nden aldığı faturaların sahte olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmiştir.

3065 sayılı KDV Kanunu’nun 29. maddesinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde de, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olacağı açıklanmıştır.

Bu kuralın gereği olarak yükümlülerin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yukarıda sözü edilen 29. madde hükmünden yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmasıdır. Bu madde hükümlerine göre mal alışları nedeniyle yüklenilen katma değer vergilerinin indirim ve iade konusu yapılabilmesi için faturaların gerçek bir mal alım satımı karşılığı düzenlenmesi gerekmektedir.

Gerçekleşmemiş teslim ve hizmetler dolayısıyla katma değer vergisi ödenmesi ve bunun sonucu olarak da vergi indirimi söz konusu olamayacağından, vergi indirimine dayanak teşkil eden faturaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ortaya konulması gerekir.

Dosyanın incelenmesinden; (A) Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 25.12.2012 tarih ve (…) sayılı Vergi Tekniği Raporunda; 17.03.2006 tarihinde faaliyetine başladığı, 500.000 YTL sermaye ile kurulduğu, 06.11.2006 tarihinde adres değişikliği yaptığı, 06.11.2006 tarihinde yeni adresine taşındığı, yapılan yoklamada, bu tarihten sonra faaliyetini yeni adresinde sürdürdüğü, yeni işyerinin mükellefiyetinin kendisine ait olduğu, işyerinde sadece bir büroda faaliyet gösterildiği, fiili olarak herhangi bir alım satım imalat yapılmadığı, halen çalışan işçisi olmadığı; 14.08.2012 tarihli yazıya istinaden yapılan yoklamada, adresinde herhangi bir faaliyetin olmadığı, adreste bulunan imalathanenin 1000 m2’lik kısmının da (C) Ltd. Şti’nin faaliyet gösterdiği, 1000 m2’lik kısmında (D) Ltd. Şti.’nin şube işyeri faaliyetinin bulunduğu, (A) Ltd. Şti.’nin belirtilen adreste faaliyetini terk ettiğinin tespit edilemediği; 2010 yılı katma değer vergisi matrahının yaklaşık 3.740.000 TL olduğu, şirketin bir takım alışlarının hakkında sahte belge düzenlemek nedeniyle vergi tekniği raporu bulunan firmalardan olduğu hususlarının tespit edildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda, (A) Ltd. Şti. hakkında davacıya fatura düzenlediği dönemde gerçek bir ticari faaliyetinin bulunmadığı ve sahte fatura düzenlediği konusunda yapılmış somut bir tespit olmadığı, adresinde bulunmadığına ilişkin tespitin davacıya fatura düzenlenen dönemden sonraki döneme ilişkin olduğu görülmüştür.

Davacıya dava konusu dönemde fatura düzenleyen diğer bir mükellef olan Tasfiye Halinde (B) Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 26.12.2012 tarih ve (…) sayılı vergi tekniği raporu incelendiğinde; yangın söndürücüler, püskürtme tabancaları, mekanik cihazların imalatı faaliyeti ile iştigal etmek üzere 19.10.2006 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, 25.05.2011 tarihinde tasfiyeye girdiği, mükellefin işyerine 03.12.2008 tarihinde yapılan yoklamada, imalathanede 6 kişinin çalıştığı, sanayi yedek parça imali ve yedek parça satışı yapıldığı, mükellefin 2007-2011 yılları kurumlar vergisi, geçici vergi, katma değer ve muhtasar beyannamelerini verdiği, borçlarını ödediği görülmektedir.

Yukarıda yer alan tespitlerin değerlendirilmesinden, davacıya fatura düzenleyen şirketler hakkında davacıya fatura düzenlendiği dönemde gerçek ticari faaliyetlerinin olmadığı ve sahte fatura düzenlediğine dair somut herhangi bir tespit yapılmadığı ve davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna ek tutanakta fatura bedellerinin banka kanalıyla ödendiği tespitine yer verilmesine karşın, vergi inceleme elemanınca bu husus hakkında herhangi bir eleştiri ve araştırma yapılmadığı görüldüğünden, davayı reddeden vergi mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

Danıştay 9. Dairesi

Tarih        : 20.03.2017

Esas No   : 2016/1795

Karar No  : 2017/2930

VUK Md. 127

MOTORLU ARAÇ KAYDI SORGULAMA SONUCU ESAS ALINARAK GEÇMİŞ DÖNEMLER İÇİN MÜKELLEFİYET TESİS EDİLEMEYECEĞİ

Mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları tespit etmek amacıyla düzenlenen yoklama tutanağının sadece düzenlendiği tarihteki veya düzenlendiği döneme ilişkin olay, kayıt ve mevzuları tespit edebileceği, 04.12.2010 tarihi itibariyle mevcut durumu belirten tutanağın, düzenlenme tarihinden önceki dönem için maddi delil niteliğinde olamayacağından 27.01.2012 tarihli motorlu araç kaydı sorgulama sonucu esas alınarak geçmiş dönemler için mükellefiyet tesis edilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacı adına, 09.06.2008 tarihinden itibaren araç alım satımı faaliyetinde bulunduğundan bahisle gerçek usulde gelir vergisi, geçici vergi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesine ilişkin 29.12.2011 tarih ve 60708 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının, dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: Davacı adına, 09.06.2008 tarihinden itibaren araç alım satım faaliyetinde bulunduğundan bahisle gerçek usulde gelir vergisi, geçici vergi ve katma değer vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi işleminin iptali talebiyle açılan davayı; EVDO sisteminde “Vergi Kimlik Numarası ile Araç Bilgilerini Sorgulama” yoluyla yapılan araştırma sonucunda davacının 09.06.2008 tarihinden itibaren 58 adet araç satın aldığı ve bu araçların 2008 yılında 3, 2009 yılında 21, 2010 yılında 21 ve 2011 yılında 11 adet olmak üzere toplam 58 adetini sattığı, davacının bu faaliyetinin devamlı olduğu, davacı tarafından alım satımın ticari olmayan başka nedenlerle yapıldığının kanıtlanamadığı, motorlu nakil vasıtası alım-satım faaliyetine ait olarak ticari faaliyette bulunduğu sonucuna varılarak davacı adına tesis edilen mükellefiyet işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının; temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1. maddesinde, gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tabi olduğu, gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu, 2. maddesinde, ticari kazançların, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar gelire giren kazanç ve iratlar olduğu, 37. maddesinde, her türlü ticari ve sınai faaliyetten elde edilen kazancın ticari kazanç olduğu hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 127. maddesinde yoklamadan maksadın, mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmek olduğu hükme bağlanmış, aynı Kanunun 134. maddesinde vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu, aynı Kanunun 3. maddesinde de vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas olduğu hükmüne yer verilmiş ve yoklama ile vergi incelemesi ayrı birer hukuki müessese olarak tanımlanmıştır.

Yukarıdaki Kanun hükümlerinin birlikte incelenmesinden Vergi Usul Kanununun 127. maddesi ile getirilen yoklama müessesesinin amacının mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmek olduğu, yoklama ile ancak vergi inceleme raporuna done olabilecek çeşitli tespitlerin yapılabileceği, bir başka deyimle vergi inceleme raporu düzenlenmeden tutulan tutanak ile vergi incelemesi yerine geçebilecek işlemlerin yapılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, 04.12.2010 tarihli yoklama fişi ile davacının (…) plakalı aracı 20.07.2010 tarihinde tatile gitmek amacıyla satın aldığı, aracın hususi olduğu, 17.08.2010 tarihinde sattığı, ticari faaliyetinin olmadığı, sigortalı çalıştığının kendi beyanı ile tespiti üzerine 27.01.2012 tarihli motorlu araç kaydı sorgulaması sonucuna göre, 09.06.2008 tarihinden itibaren gerçek usulde tesis edilen gelir vergisi, geçici vergi ve katma değer vergisi mükellefiyet tesisi işleminin iptali istemiyle davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları tespit etmek amacıyla düzenlenen yoklama tutanağının sadece düzenlendiği tarihteki veya düzenlendiği döneme ilişkin olay, kayıt ve mevzuları tespit edebileceği, 04.12.2010 tarihi itibariyle mevcut durumu belirten tutanağın, düzenlenme tarihinden önceki dönem için maddi delil niteliğinde olamayacağından 27.01.2012 tarihli motorlu araç kaydı sorgulama sonucu esas alınarak geçmiş dönemler için mükellefiyet tesis edilmesinde hukuka uygunluk bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ve Vergi Mahkemesi’nin kararının bozulmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

Cuma, 03 Kasım 2017 10:14

Enflasyon Oranları Açıklandı

TÜFE’de (2003=100) 2017 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 2,08, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 9,52, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,90 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 10,37 artış gerçekleşti.

EN YÜKSEK ARTIŞ AYAKKABI VE GİYİMDE

Aylık en yüksek artış yüzde 11,51 ile giyim ve ayakkabı grubunda oldu. Ana harcama grupları itibariyle 2017 yılı Ekim ayında endekste yer alan gruplardan, ev eşyasında yüzde 2,96, ulaştırmada yüzde 2,61, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1,97 ve konutta yüzde 0,94 artış gerçekleşti.

Son dakika... Enflasyon 9 yılın zirvesini gördü İşte doların ilk tepkisi
Tüketici fiyat endeksi, Ekim 2017
[2003=100]

EN FAZLA DÜŞÜŞ EĞLENCE VE KÜLTÜRDE

Aylık en fazla düşüş gösteren grup yüzde 1,75 ile eğlence ve kültür oldu. Ana harcama grupları itibariyle 2017 yılı Ekim ayında endekste düşüş gösteren bir diğer grup ise yüzde 0,01 ile haberleşme oldu.

YILLIK EN FAZLA ARTIŞ ULAŞTIRMADA

Yıllık en fazla artış yüzde 16,79 ile ulaştırma grubunda gerçekleşti. TÜFE’de, bir önceki yılın aynı ayına göre gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 12,74, çeşitli mal ve hizmetler yüzde 12,63, sağlık yüzde 12,21 ve ev eşyası yüzde 11,65 ile artışın yüksek olduğu diğer ana harcama gruplarıdır.

Son dakika... Enflasyon 9 yılın zirvesini gördü İşte doların ilk tepkisi

AYLIK EN YÜKSEK ARTIŞ YÜZDE 2,77 İLE BALIKESİR, ÇANAKKALE’DE OLDU

İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (İBBS) 2. Düzey’de bulunan 26 bölge içinde, bir önceki yılın Aralık ayına göre en yüksek artış yüzde 10,68 ile TR52 (Konya, Karaman) bölgesinde, bir önceki yılın aynı ayına göre en yüksek artış yüzde 13,32 ile TRC1 (Gaziantep, Adıyaman, Kilis) bölgesinde ve on iki aylık ortalamalara göre en yüksek artış yüzde 11,99 ile TR81 (Zonguldak, Karabük, Bartın) bölgesinde gerçekleşti.

Ekim 2017’de endekste kapsanan 414 maddeden; 51 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 298 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 65 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti.

Son dakika... Enflasyon 9 yılın zirvesini gördü İşte doların ilk tepkisi

YIL SONU BEKLENTİSİ YÜZDE 9.70'E YÜKSELMİŞTİ

Tüketici Fiyatları Endeksi'nde (TÜFE) Ekim ayında medyan bazında yüzde 1.87 artış beklenirken, yıl sonu enflasyon beklentisi bir önceki anketteki yüzde 9.60'tan sınırlı bir artışla yüzde 9.70'e yükseldi.

Reuters'ın 18 kurumun katılımıyla yaptığı ankete göre, aylık TÜFE değişim beklentileri yüzde 1.30-2.10 artış bandında yer alıyor. Yıl sonu tahmini ise yüzde 8.70-10.60 bandında bulunuyor.

Danıştay 3. Dairesi

Tarih    : 13.03.2017

Esas No : 2014/9210

Karar No  : 2017/1646

6111 s. K. Md. 7, 9

6111 SAYILI KANUN KAPSAMINDA KDV ARTIRIMI YAPILAN DÖNEMLER İÇİN DEFTER VE BELGELERİN İBRAZ EDİLMEDİĞİ GEREKÇESİYLE KDV İNDİRİMLERİ REDDEDİLEREK TARHİYAT YAPILAMAYACAĞI

6111 sayılı Kanun kapsamında KDV artırımı yapılan dönemler için KDV yönünden inceleme yapılamayacağı, yasal defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmediği gerekçesiyle vergi artırımı yapılan dönemler için KDV indirimleri reddedilerek tarhiyat yapılamayacağı hk. 

İstemin Özeti: Davacı adına, yasal defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmemesi nedeniyle düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca indirimlerinin reddi suretiyle 2009 yılının Ocak ila Aralık dönemleri için re’sen salınan katma değer vergisi ve kesilen üç kat vergi ziyaı cezasına karşı dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; 2009 yılına ilişkin defter ve belgelerin incelemeye ibrazına ilişkin 07.11.2012 tarihli yazının 12.12.2012 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen verilen süre içerisinde ibraz yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmediğinden katma değer vergisi indirimlerinin reddedilerek cezalı tarhiyatların yapıldığı, davacı şirketin 2009 yılında katma değer vergisi için 6111 sayılı Kanunun matrah artırımına ilişkin 7. maddesinden yararlandığından matrah ve vergi artırımında bulunulan yıllar ile ilgili olarak kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yönünden inceleme ve tarhiyat yapılamayacağı, davacı şirketin 6111 sayılı Yasanın 9. maddesinin b fıkrasının 6. bendinde sayılan fiilleri işlediğinin davalı idare tarafından somut olarak tespit edilemediği, davacı şirket adına matrah artırımında bulunulan dönemler için inceleme yapılmasının 6111 sayılı Yasanın 7. ve 9. maddelerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle cezalı tarhiyatı kaldırmıştır. Davalı idare tarafından; matrah ve vergi artırımında bulunulmasının defter ve belgelerin muhafaza ve ibrazına ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceğini, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

İş Kanunu'na göre, işe iade davasını kazanan ve işe başlatılan işçiye çalıştırılmadığı süre için en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları, işe iade davasını kazandığı halde işe başlatılmayan işçiye ise dört aylık ücret ve diğer haklarla birlikte en az dört aylık en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödenir.

İşçiye ödenecek diğer haklar kavramına, ikramiye, prim, gıda, yol, yemek ve yakacak yardımları gibi para ile ölçülebilen haklar dahil edilebilir.

İşçi işe başlatılsın veya başlatılmasın çalıştırılmadığı süre için ödenen en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklardan işsizlik sigortası primi de dahil olmak üzere tüm sigorta kollarına ait primler kesilecek ve bu süreler hizmetten sayılacaktır. Ücret niteliğinde olan bu ödemeler gelir ve damga vergilerine de tabi olacaktır.

Dört aydan sekiz aya kadar ödenecek olan işe başlatmama tazminatı niteliği itibariyle ücret sayılabilecek bir kazanç durumunda olmaması, işverene verilen bir ceza niteliğinde olması nedeniyle, prime tabi tutulmayacaktır. Bu ödeme gelir vergisinden muaf olacak, damga vergisi kesilecektir.

İşçi, mahkeme kararının tebliğinden itibaren on işgünü içerisinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmadığı takdirde, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılacak, ücret ve tazminata hak kazanamayacaktır. Lebib Yalkın Yayımları

Gayrimenkul sermaye iratlarının vergilendirilmesinde GVK’nun 70. maddesinde yapılan tanımlama gereği gayrimenkul sermaye iradının tarifi ve mahiyeti bu madde hükmünde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Maddeye göre, gayrimenkul sermaye iratlarının beyanı GVK’nun hükümlerine göre 1-25 Mart tarihleri arasında mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine beyanı yapılacaktır. 

Kira gelirlerinin beyanı sırasında mutlak surette kira gelirinin “elde edilmiş” olması zorunludur. Başka bir ifade ile, tahsil edilmeyen   kira gelirlerinin beyanı mümkün değildir. Mutlak surette tahsilatın gerçeklemiş olması zorunludur. Aksi halde beyanname verilmesi söz konusu olmayacaktır. Gayrimenkul kira gelirlerinin beyanı sırasında önemli ve istisnai durumlar söz konusudur. Ayrıca kiraya verilen bina ve arazilerde emsal kira bedeli uygulaması yapılmalıdır. Buna göre, kiraya verilen bina ve arazilerde emsal kira bedeli, varsa özel yetkili makamlarca veya mahkemelerce tespit edilmiş kira bedeli dikkate alınacaktır. 

Bu çalışmamızda emsal kira bedeli esası olan uygulamanın bir istisnasını teşkil eden ve boş kalan gayrimenkullerin korunması amacıyla bedelsiz olarak başkalarının oturması için bırakılması konusu tartışılacaktır.[1]

Bilindiği gibi kiraya verilen malvarlıklarının kira bedelleri bunların emsal kira bedelinden düşük olamayacaktır. Bir bedel olmadan başkalarının intifasına bırakılan mal ve hakların emsal kira, bu mal ve hakların kirası olarak kabul edilecektir. Bina ve arazide emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası olarak kabul edilmektedir. Bina ve arazide emsal kira bedeli, yetkili özel mercilerce veya mahkemeler tarafından takdir veya tespit edilmiş kirası, bu şekilde tespit veya takdir edilmiş kira mevcut değil ise, VUK’nun hükümlerine göre saptanan vergi değerinin %5’dir. [2]

Öte yandan, diğer mal ve haklarda emsal kira bedeli bu mal ve hakların maliyet bedelinin, bu bedel bilinmediği takdirde ise VUK’nun servetlerin değerlenmesi hakkındaki hükümlere göre belirlenen değerlerin %10’u kabul edilecektir. 

Diğer taraftan, Maliye Bakanlığınca yayımlanan bir genelge de açıklandığı üzere, “Elde edilen gerçek kira gelirinin kira sözleşmesi, ödemeye ilişkin banka dekontu, havale makbuzu vb. belgelerle veya kiracının ifadesi ile ispat ve tevsik edildiği durumlarda emsal kira bedeli esası uygulamasına gidilmeyecektir.”[3]

Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen bir kararda, “ortağı olduğu şirkete, gayrimenkulünü bedelsiz olarak tahsis eden kişi adına, gayrimenkulün emlak vergisi değerinin %5’i esas alınarak, emsal kira bedeli takdir olunur.” şeklinde karar verilmiştir.[4]

Yasal düzenleme gereği, boş kalan gayrimenkullerin, boş kaldığı sürece ve kira getirisi bulunmadığı sürece bir gayrimenkul sermaye iradı beyanı yapılması mümkün değildir. Ancak, bazı durumlarda konutların boya, badana, tamir, bakım ve uzun süre içinde birisinin oturması ve bu konuta bakması gereği söz konusudur. İşte boş kalan gayrimenkullere bakmak veya korumak amacıyla bu konutlar birilerine oturması için bırakılabilecektir. Ancak bu gibi durumlarda oturan kişi kira ödemediği için bu konuta bakması ve bu konutu gerçekten koruması gerekecektir. Bu bakım işleminin de bir kira ödenmeksizin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bir bakıma konuta kira ödemeyen kişi aynı zamanda bu konutun bakım, onarım, boya ve diğer koruma hizmetlerini kendi cebinden karşılamak durumundadır. Gerçekten de günümüzde eskiyen binalar ve yapılar sürekli korunması gerekmektedir. Özellikle eski, tarihi ve ahşap yapıların iki üç yılda bir gözden geçirilmesi bütün tesisat ve tertibatlarının yenilenmesi gerekmektedir. Aksi halde, bu binalar kullanılmaz duruma gelebilmektedirler. Günümüzde bir konutun sık sık tamir edilmesi yerine bu binaların yıkılıp, yeniden yapılması bile zaman zaman konuşulmaktadır. Çünkü, tamir ve tadilat işlerine başlanıldığı takdirde bunun sonu bir türlü gelmemektedir. İşte kanun koyucu GVK’nun 73. maddesine koyduğu hüküm ile kira ödemeden bir konutta oturan kişi eğer bu konuta bakacak, koruyacak ve kollayacak ise burada mal sahibi yönünden bir kira tahsilatı yapılmadığı için “emsal kira bedeli” ilkesi gereği bir gayrimenkul sermaye iradı beyanı mümkün olmayacaktır.

Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir kararda, “bedelsiz kiralama işlemlerinde emsal kira bedelinin GVK md. 73 de yazılı esasa göre belirlenmesi gerekmekte olup, genel ifadelerle matrah takdir edilemez” şeklinde karar verilmiştir.[5] Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Konutlarin_bedelsiz_bakim_ve_koruma_amacli_baskalarinin_kullanimina_birakilmasi-14979.htm


[1] Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, Kira Geliri Elde Edenler İçin Yıllık Gelir Vergisi Beyanname Düzenleme Rehberi, Yıl:2009, s. 10-11

[2] GVK md. 73, GT 89, 109

[3] Maliye Bakanlığı’nın, 05.01.1999 tarih ve 1999/1 Nolu GVK İç Genelgesi.

[4] Dnş. 4. D. nin, 22.11.1999 gün ve E:1999/2142-K:1999/4188 sayılı kararları.

[5] Dnş. 4. D.nin, 14.03.2001 gün ve E:2000/2939-K:2001/37 sayılı kararları.

İş mevzuatında işveren vekili özel bir konuma sahiptir. Genel olarak işveren vekilleri iş güvencesi hariç işçiye sağlanan tüm haklardan yararlanabilmektedir. Aynı zamanda işveren vekili işveren gibi yapılan iş ve işlemlerden sorumludur. İşveren vekilinin hangi görev ve niteliklere sahip olduğu bu anlamda oldukça önemlidir. İşverenin sadece vekalet vermiş olmasıyla bir kişinin işveren vekili sayılması mümkün değildir. İşveren isterse aynı anda birden çok kişiye çeşitli konularda vekâlet verebilir. Banka işlemlerinin yürütülmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’na elektronik ortamda bildirim yapılması, noter işlemlerinin yürütülmesi gibi birçok konuda tek bir kişiye veya birden fazla kişiye vekalet verilebilir. Yetki sahibi her durumda işveren vekili sayılmaz. İşveren vekili olmanın iş ve sosyal güvenlik mevzuatında bazı şartları vardır. İş Kanunu’nun 2. maddesinde işveren vekili, “işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimseler” olarak tanımlanmıştır. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmamaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre "İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu Kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar” denmektedir. İşveren vekiline işveren tarafından verilen temsil yetkisi; işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev almayı kapsamalı, yönetimde bir görev verilmemiş ise salt temsil yetkisi verilen kişiler işveren vekili olarak kabul edilememelidir.

Örneğin, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yasal bildirimleri için işveren, insan kaynakları yetkilisine e-bildirge kullanıcısı olma yönünde yetki vermişse, bu çalışan sadece e-bildirge kullanıyor diye işveren vekili sayılmayacaktır. Ancak bu çalışan aynı zamanda işyeri ve işletmenin bütünü sevk ve idare ediyorsa, yani yönetimde söz hakkı bulunuyorsa ancak bu halde işveren vekili sayılacaktır. Bu ilkenin benimsenmesi işveren ve çalışanlar açısından büyük önem taşımaktadır. Öyle ki yakın zamanda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun en önemli uygulama sorunlarından biri de “işveren vekili” kavramı olmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan tespite göre, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bazı ünitelerinde e-Sigorta kullanıcı kodu ve şifresi almak için işverenlerin yetki verilmesini talep ettiği e-Sigorta kullanıcılarının, aynı zamanda işveren vekili olarak görevlendirmediği halde işveren vekili olarak tescil ekranına işlendiği tespit edilmiştir. Oysa ki bir kimsenin e-Bildirge kullanıcısı olması işveren vekili olması için yeterli değildir.

Bu hususta Sosyal Güvenlik Kurumu da idari düzenlemeyle, işverenler tarafından işveren vekili yetkisi verilmediği halde sadece e-sigorta kullanıcı kodu almaya ve kullanmaya vekaletname ile görevlendirilmiş kişilerin işveren vekili olarak yapılan kayıtlarının düzeltilmesine karar vermiştir. Resul Kurt

https://www.dunya.com/kose-yazisi/vekaleti-olan-herkes-isveren-vekili-sayilmaz/389309

Cuma, 03 Kasım 2017 08:53

Elektronik Tebligat Duyurusu

213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında tebliği gereken belgelerin hızlı, güvenli ve etkin bir şekilde elektronik ortamda tebligatına izin veren Elektronik Tebligat Sistemi 1 Nisan 2016 tarihinden itibaren uygulanmaktadır. Tebliğ edilecek belgeler elektronik imza ile imzalandıktan sonra Elektronik Tebligat Sistemi ile mükelleflere elektronik ortamda ulaştırılmaktadır.

Yeni mükellefiyet tesis ettiren kurumlar vergisi mükelleflerinin işe başlama tarihini takip eden 15 gün içerisinde “Elektronik Tebligat Talep Bildirimi (Şirketler ve Diğer Tüzel Kişiler İçin)”ni kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine kanuni temsilcileri aracılığıyla vermeleri gerekmektedir.

Yeni mükellefiyet tesis ettiren ve Elektronik Tebligat Sistemini kullanmak zorunda olan gelir vergisi mükellefleri ise mükellefiyet tesisi sırasında söz konusu bildirimi ilgili vergi dairesine verebilecekleri gibi internet vergi dairesi üzerinden de Elektronik Tebligat Talep Bildirimini verebilmektedirler.

Elektronik Tebligat Talep Bildiriminin Elektronik Tebligat Sistemi ile ilgili işlemleri yapmaya yönelik özel yetki içeren noterde verilmiş vekâletnameyle yetkili kılınan kişiler aracılığıyla teslim edilmesi de mümkündür.

Vergi dairesine bizzat veya vekili aracılığıyla başvuran mükelleflerin başvuruları değerlendirildikten sonra gerekli şartları taşıyan mükelleflere internet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresi verilmektedir.

Elektronik Tebligat gönderildiğinde, Elektronik Tebligat Talep Bildiriminde belirtilen telefon numarasına SMS yoluyla bilgilendirme yapılmaktadır. Elektronik tebligat ile ceza ihbarnameleri, ödeme emirleri vb. belgeler tebliğ edildiğinden uzlaşma, cezada indirim ve dava açma gibi yasal haklarının kullanılabilmesi için tebligattan zamanında haberdar olmak önem arz etmektedir. Bu nedenle başvuru sırasında bildirilen cep telefonu numarasının doğruluğu tebligatlardan haberdar olabilmek açısından önemlidir.

Elektronik Tebligat Sistemi kullanıcıları, elektronik ortamda gönderilen belgelere https://intvrg.gib.gov.tr internet adresi üzerinden kullanıcı kodu, parola ve şifre ile ya da T.C. kimlik no ile giriş yapmak suretiyle ulaşabilirler.

Elektronik Tebligat Sistemini kullanmak üzere alınmış olan kullanıcı kodu, şifre veya parolanın unutulması ya da değiştirilmek istenmesi durumunda kullanıcıların vergi dairesinin sicil servisine başvurmaları gerekmektedir.

Elektronik Tebligat Sistemini kullanan gerçek kişi mükelleflerin iletişim bilgilerinde, tüzel kişi mükelleflerinin ise kanuni temsilci ve iletişim bilgilerinde değişiklik olması durumunda;  https://intvrg.gib.gov.tr internet adresine giriş yaparak Kullanıcı İşlemleri/”E-Tebligat Aktivasyon Bilgileri Güncelle” menüsünden söz konusu bilgilerin güncellenmesi herhangi bir hak mahrumiyetine neden olunmaması açısından önem arz etmektedir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Hastalık halinde verilen geçici iş göremezlik ödenekleri farklılık göstermektedir.

Perşembe, 02 Kasım 2017 11:20

SGK İle İlgili Önemli Sorular Ve Cevaplar

1.Fazla Çalışma Onay Zorunluluğu Kalktı mı?

İş Kanunu'na İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği   1  , 25.08.2017 tarih ve 30165 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "İş Kanunu'na İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik ile fazla çalışma için aranan her yıl onay alma şartı kaldırılarak çalışanın verdiği onayı geri alabilmesine ilişkin düzenleme getirilmiştir. Yapılan düzenleme gereği, fazla çalışma ihtiyacı olan işverence fazla çalışma onayı iş sözleşmesinin yapılması esnasında ya da bu ihtiyaç ortaya çıktığında alınacak ve işçi özlük dosyasında saklanacaktır. Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapmak istemeyen işçi verdiği onayı 30 gün önceden işverene yazılı olarak bildirimde bulunmak kaydıyla geri alabilecektir. Sonuç olarak, işverenlerin iş sözleşmesi ile aldıkları onay yeterli olacaktır. Diğer bir ifadeyle her yıl onay alma zorunluluğu kaldırılmıştır. İş sözleşmelerinde bu nitelikte bir hüküm bulunmuyorsa, çalışan ile süreli veya süresiz olarak fazla çalışmaya onay verdiğini gösteren bir protokol yapılabilecektir.

2.Postalar Halinde İşçi Çalıştıran İşyerleri İçin Getirilen  Son Düzenlemeler Nelerdir?

Postalar Halinde İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik   2  , 19.08.2017 tarih ve 30159 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "Postalar Halinde İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik sonucu; Turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde ve bu işlerin yürütüldüğü işyerlerinde faaliyet gösteren alt işverenler tarafından yürütülen işler 24 saatte iki posta şeklinde yapılabilecektir. Diğer bir ifadeyle turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işyerlerindeki taşeron şirketlerde çalışan işçiler gece 12 saate kadar çalıştırılabilecek, işçilerin onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilecektir. Uygulamaya yönelik en önemli değişiklik ise posta çalışanlarının ilgili Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerine bildirim zorunluluğu kaldırılmıştır. Değişiklik öncesi, her postada çalışanların ad ve soyadları ile sağlık raporlarının bir nüshası ilgili Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerine veriliyordu. İl Müdürlüklerine verilme zorunluluğu kaldırılmıştır. Bu listeler Çalışma Bakanlığınca talep edildiğinde verilmek üzere işyerinde bulundurulacaktır.

3.Kadın Çalışanlar Gece Postalarında 7,5 Saatten Fazla Çalıştırılabilir mi?

Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik 3   , 19.08.2017 tarih ve 30159 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik" ile değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik sonucu; turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde kadın çalışanlar yazılı onay alınması şartıyla 7,5 saat üzerinde gece çalışması yapabilecektir. Bu üç sektör haricinde kadın çalışanların gece vardiyalarında 7,5 saatten fazla çalıştırılmaları yasaktır.

4.Son Değişikliklere Göre İşçi Yıllık İznini Ne Şekilde Kullanacak?

Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği 4  , 18.08.2017 tarih ve 30158 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik sonucu yıllık iznin bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere kalan kısmının en fazla üç bölünebileceğine dair kısmı değiştirilmiş ve kalan iznin tarafların anlaşması ile üçten daha fazla bölünebilmesi olanaklı hale getirilmiştir. Diğer bir ifadeyle yıllık iznin bir bölümünün en az 10 gün süreyle kullanılması zorunludur. Kalan kısım ise parçalar halinde kullanılabilecektir. Buna ilişkin özel bir hüküm getirilmediğinden kalan kısım birer gün birer gün de kullanılabilir.

5.Kıdem Tazminatı İçin Bir Fon Kuruldu mu?

Kıdem tazminatı için bir fon henüz kurulmadı. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 120'nci  ve geçici 6'ncı maddesi gereği "Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14'üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır" hükmünü içeren yasal düzenlemede bir değişiklik olmamıştır. Diğer bir ifadeyle kıdem tazminatına ilişkin eski uygulama devam ediyor.

6.Evlilik Nedeniyle Kıdem Tazminatı Uygulamasında Değişiklik Oldu mu?

Evlilik nedeniyle kıdem tazminatına hak kazanım uygulaması devam ediyor ve kaldırılmasına yönelik bir yasal düzenleme de henüz yoktur.

7.15 Yıl Sigortalılık Süresi, 3600 Prim Gün Sayısını Dolduran İşçi Kıdem Tazminatına Hak Kazanır mı?

Sigortalılık süresi (15 yıl) ile prim ödeme gün sayısını (3600 gün) tamamlayan işçiler, en az bir yıl kıdemi olmak şartıyla iş sözleşmelerini feshederek kıdem tazminatı almaya hak kazanırlar. Bu haktan yararlanmak için işçinin Sosyal Güvenlik Kurumu il veya merkez müdürlüklerinden 1475 sayılı İş Kanunu'nun,14'üncü maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendi gereği 15 yıl sigortalılık süresi ile en az 3600 gün prim ödeme gün sayısını tamamladığına ilişkin bir yazı almaları, işverenine sunacağı, iş sözleşmesini feshettiğine ilişkin dilekçe ekine bu yazıyı eklemeleri ve fesih gerekçesinin 1475 sayılı İş Kanunu'nun, 14'üncü maddesi olduğunu belirtmeleri gerekir. Mülga 506 sayılı Kanunun "Yaşlılık Aylığından Yararlanma Şartları" başlıklı 60'ıncı maddesinin birinci fıkrasının 4447 sayılı Kanunla 08.09.1999 tarihinden geçerli olmak üzere değişen (A) bendinin (b) alt bendinde yaş şartı hariç 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve 4500 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması şartı arandığından, işe 08.09.1999 tarihi ve sonrasında başlayanlar ancak 09.09.2024 tarihi ve sonrasında olmak üzere 25 yıl sigortalılık süresi, 4500 prim ödeme günüyle kıdem tazminatına hak kazanabileceklerdir. İşe 01.05.2008 tarihinden itibaren ilk defa başlayanlar ise 25 yıl sigortalılık süresi ve 5400 prim ödeme gününü tamamlamaları durumunda kısmi emeklilik hakkı elde ettiklerinden, 02.05.2033 tarihi ve sonrasında bu kapsamda kıdem tazminatı alabilmeleri mümkün olacaktır.

8.15 Yıl, 3600 Gün Şartını Yerine Getirip Kıdem Tazminatını Alarak Ayrılan Tekrar Çalışabilir mi?

Yargıtay (9.HD-E:2006/2716-K:2006/8549-T:04.04.2006) kararında da belirtildiği üzere; düzenlemenin amacı, prim ödeme ve sigortalılık süresi yönünden emeklilik hakkını kazanmış olsa da diğer bir ölçüt olan emeklilik yaşını beklemek zorunda olan işçilerin, bundan böyle çalışma olmaksızın işyerinden ayrılmaları halinde kıdem tazminatı alabilmelerini sağlamaktır. Şüphesiz işçinin bu ayrılmasından sonra yeniden çalışması gündeme gelebilir ve Anayasal temeli olan çalışma hakkının ortadan kaldırılması beklenmemelidir. Bu itibarla işçinin ilk ayrıldığı anda iradesinin tespiti önem kazanmaktadır. Yargıtay kararında da belirtildiği üzere işçinin niyeti önemlidir. Ancak işçinin niyetini ölçecek bir kriter olmadığına göre kanaatimce işçinin yeni bir işe başlaması için makul bir sürenin geçmesi, örneğin; işten ayrıldıktan sonra ertesi gün yeni bir işe başlamaması gerekir.

9.Genel Tatil (Bayram Çalışması) Ücreti Nedir?

Ulusal Bayram ve genel tatil günleri, 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda belirtilmiştir. Bir takvim yılı içerisinde 15,5 gün Ulusal Bayram ve genel tatil günü vardır. Ulusal bayram ve genel tatil olarak kabul edilen günlerde işçilere, işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın bir gündelik tutarında ücret ödenir. Tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir. Bu ücrete genel tatil ücreti denir. Ulusal Bayram: Cumhuriyet'in ilan edildiği 29 Ekim günü Ulusal Bayram günüdür. 28 Ekim günü saat 13.00'de başlar 1,5 gündür. Genel Tatil: Resmi ve dini bayram günleri, yılbaşı günü, emek ve dayanışma günü ile demokrasi ve milli birlik günü genel tatil günleri olarak kabul edilmektedir.

Resmi bayram günleri; 1 Ocak Yılbaşı-1 gündür. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı-1 gündür. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü-1 gündür. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı-1 gündür. 15 Temmuz  Demokrasi ve Milli Birlik Günü-1 gündür. 30 Ağustos Zafer Bayramı-1 gündür.

Dini Bayram: Ramazan Bayramı; Arefe günü saat 13.00 da başlar - 3,5 gündür. Kurban Bayramı; Arefe günü saat 13.00 da başlar - 4,5 gündür.

10.Genel Tatil (Bayram) Günü Çalışan İşçiye Ücret Ödemek Yerine İzin Kullandırılabilir mi?

Genel tatil çalışması karşılığında izin verileceği hususunda 4857 sayılı İş Kanunu'nda bir hüküm yoktur. Genel tatilin verilme ve düzenlenmesin temel esprisi işçilerin Ulusal Bayram günü ve diğer genel tatil günlerindeki etkinliklere, milli coşkuya, heyecana ve kutlamaya birlikte katılma, birlikte olma ve ziyaretlerde bulunmaya imkân ve fırsatı tanımaktır. Genel tatil, genel tatil günü kullanıldığında bir anlam taşır. Genel tatil günü çalışması karşılığında bir gün ücretli izin verilmesi, Ulusal Bayram ve genel tatilin verilme amacına ve gerekçesine uygun düşmeyecektir. Doğmuş olan genel tatil günü çalışma ücretinin,ücretli izin verilerek giderilme imkânı bulunmamaktadır. Kanun koyucu Ulusal Bayram ve genel tatil günlerinde çalışan işçileri ödüllendirmek için ek bir ödeme öngörmüştür. Yargı kararları da bu yöndedir.

11. İhbar Tazminatı Nedir?

İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir nedeni olmaksızın ve usulüne uygun bildirim öneli tanımadan fesheden tarafın,karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş sözleşmesinin İş Kanunu'nun, 24 ve 25'inci maddesinde yazılı olan nedenlere dayanmaksızın feshedilmiş olması ve Kanunun 17'nci maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar öneli tanınmamış olması halinde ihbar tazminatı söz konusu olacaktır.

Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir. İş sözleşmeleri;

a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için,bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için,bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra, feshedilmiş sayılır.

12. Kötüniyet Tazminatı Nedir?

Kötü niyet tazminatı kanaatimce işverenin fesih hakkını işçiye zarar vermek amacıyla kullanmasının bir yaptırımıdır. İşveren iş sözleşmesini bildirim şartına uymaksızın sona erdirmiş ise kötü niyet tazminatı yanında ayrıca bildirim süresine ilişkin ücret tutarında bir (ihbar) tazminat daha ödeyecektir. Diğer bir ifadeyle ihbar tazminatı ödenmemişse kötü niyet tazminatı ihbar süresinin dört katı olarak ödenecektir. Örneğin; işçinin hamile olduğu gerekçesiyle işten çıkarılması yargı kararları doğrultusunda kötü niyetli fesih olarak değerlendirilmiştir.

13.İşveren Tutuklanan İşçiyi İşten Çıkarabilir mi?

İşçi işyeri ile ilgili bir suçtan tutuklanmış örneğin; işyerinde arkadaşı ile kavga etmiş ve arkadaşını yaralamış, cezası ertelenmeyen yedi günden fazla hapisle cezalandırılmış ise İş Kanunu'nun, 25/II. maddesi gereği iş sözleşmesi son bulacak ve kıdem tazminatına hak kazanmayacaktır. İşveren işyeri ile ilgili bir suçtan tutuklanan işçiyi derhal işten çıkarabilecektir. İş Kanunu'nun 17'nci maddesinde sayılan önel süresini beklemesine gerek yoktur. İşyeri ile ilgisi bulunmayan bir suçtan işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması durumunda İş Kanunu'nun, 17' nci maddesinde belirtilen bildirim süreleri kadar bir zaman geçmiş ve işçi işine dönememişse işveren bu sürenin sonunda işçinin işten çıkışını verebilecektir. İşyeri ile ilgisi bulunmayan bir suçtan tutuklanması nedeniyle iş sözleşmesi feshedilen işçinin bir yıldan fazla hizmetinin olması halinde kıdem tazminatı ödenecektir. İşçiye ihbar tazminatı ödenmeyecektir.

14.İşçilere Verilecek Yıllık Ücretli İzin Süreleri Ne Kadardır?

İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;

a. Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dâhil) olanlara ondört günden,

b. Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,

c. Onbeş yıl (dâhil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden az olamaz.

d. Yer altı işlerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin süreleri dörder gün arttırılarak uygulanır.

e. Onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.

15.Yıllık İzine Hafta Tatili ve Bayram Günleri Eklenir mi?

Yıllık ücretli izin iş günü olarak verilir. Yıllık izin süresine rastlayan; Hafta tatili ve Ulusal bayram ve genel tatil günleri izin süresine ilave edilir.

16.İşveren İşçi Ücretine Zam Yapmak Zorunda mıdır?

İşçi ücretlerine yapılacak zam oranının iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde belirlenmesi halinde işveren zam yapmak zorundadır; aksi halde işverenin zam yapma zorunluluğu yoktur. Asgari ücret artışı bir zam değildir. İşçiye verilebilecek taban ücreti ifade eder. İşçiye asgari ücret altında ücret ödenemez.

17.İşsiz Kalanlar Ne Kadar Süreyle Sağlık Yardımı Alır?

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun, 67'nci maddesi "... 60. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren on gün süreyle genel sağlık sigortasından yararlanırlar. Bu kişilerin sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten geriye doğru bir yıl içinde 90 günlük zorunlu sigortalılıkları varsa, sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten itibaren 90 gün süreyle bakmakla yükümlü olduğu kişiler dâhil sağlık hizmetlerinden yararlandırılırlar" hükmü gereği işten ayrılma tarihinden önceki son 1 yıl içinde en az 90 gün prim ödemiş olanların sigortadan yararlanma hakları 90+10 gün devam edecektir.

18.Çeyiz Parası (Evlenme Ödeneği) Nedir?

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun, 37'nci maddesi "Evlenmeleri nedeniyle, gelir veya aylıklarının kesilmesi gereken kız çocuklarına evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin iki yıllık tutarı bir defaya mahsus olmak üzere evlenme ödeneği olarak peşin ödenir. Evlenme ödeneği alan hak sahibinin aylığının kesildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde yeniden hak sahibi olması halinde, iki yıllık sürenin sonuna kadar gelir veya aylık bağlanmaz'" hükmü gereği evlenmeleri nedeniyle gelir ve aylıkları kesilmesi gereken kız çocuklarına evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde, almakta oldukları gelir veya aylıklarının 2 yıllık tutarı bir defaya mahsus olmak üzere evlenme ödeneği olarak peşin ödenecektir. Örneğin SGK'dan 500 TL yetim aylığı almakta iken  evlenen kız çocuğuna aylığın iki yıllık tutarı 500 x 24 = 12.000 TL evlenme ödeneği olarak ödenecektir. Hesaplanan bu miktar bir defaya mahsus olmak üzere peşin verilecektir. Hak sahipleri evlenme ödeneği taleplerini tahsis talep ve beyan taahhüt belgesi ile yapacaklardır. Evlenme tarihi nüfus kütüğüne işlenmemişse, evlenme cüzdanının bir örneğinin SGK' ya verilmesi gerekir.

19.Süt Parası (Emzirme Ödeneği) Nedir?

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 16'ncı maddesi "...Analık sigortasından sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılardan;kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alan kadına ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı olmayan eşine, her çocuk için yaşaması şartıyla doğum tarihinde geçerli olan ve Kurum Yönetim Kurulunca belirlenip Bakan tarafından onaylanan tarife üzerinden emzirme ödeneği verilir" hükmü gereği sigortalının veya sigortalı eşinin doğum yapması halinde bir defaya mahsus olmak üzere SGK tarafından emzirme ödeneği (süt parası) verilir. 2017 yılı için ödenecek miktar (yılın tamamı için geçerli olmak üzere bir kez verilir) 133 TL'dir. Ödemenin yapılması için bulunan il veya ilçedeki SGK il müdürlüğü ve merkez müdürlüğüne başvurmak gerekir.

20. Cenaze Ödeneği Nedir?

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun, 37'nci maddesi "'İş kazası veya meslek hastalığı sonucu veya sürekli iş göremezlik geliri, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya kendisi için en az 360 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi bildirilmiş olup da ölen sigortalının hak sahiplerine Kurum Yönetim Kurulunca belirlenip Bakan tarafından onaylanan tarife üzerinden cenaze ödeneği ödenir. Cenaze ödeneği, sırasıyla sigortalının eşine, yoksa çocuklarına, o da yoksa ana babasına, o da yoksa kardeşlerine verilir'" hükmü gereği 2017 yılında ödenecek cenaze ödeneği tutarı 531 TL' dir. Cumhur Sinan Özdemir/Lebib Yalkın Yayımları/Kasım 2017

Kaynakça

-ÖZDEMİR, Cumhur Sinan, Soru-Cevap ve İçtihatlı İş Kanunu Rehberi, Ankara, Adalet Yayınevi, 2015

-ÖZDEMİR, Cumhur Sinan, Yargıtay Karar İçtihatlı ve Açıklamalı İş Kanunu, Ankara, Maliye Postası Yayınları, 2012

-ÖZDEMİR, Cumhur Sinan, Açıklamalı ve İçtihatlı İş Mevzuatı Rehberi, İstanbul, Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayınları, 2011

-ÖZDEMİR, Cumhur Sinan, İş Kanunu İşveren ve İşçi Rehberi, Ankara, Adalet Yayınevi, 2010

-ÖZDEMİR, Cumhur Sinan, Yargıtay Kararları ile Açıklamalı Güncellenmiş İş Kanunu, Ankara, Yaklaşım Yayınları, 2009

-ÖZDEMİR, Cumhur Sinan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Uygulama Rehberi, Ankara, Adalet Yayınevi, 2008

---------o---------

  1. (06.04.2004 tarih ve 25425 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

  2.  25.08.2017 tarih ve 30165 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

  3. 24.07.2013 tarih ve 28717 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

  4. 03.03.2004 tarih ve 25391 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Elektronik Belge Sistemlerinde Yapılacak Planlı Bakım Çalışması Hakkında GİB Duyurusu ELEKTRONİK BELGE SİSTEMLERİNDE YAPILACAK PLANLI BAKIM ÇALIŞMASI HAKKINDA DUYURU 19.09.2024…
  • GİB, Vergi Cezalarında İndirim Uygulaması Broşürü Yayımlandı Vergi cezalarında indirim; mükellefler veya vergi sorumluları adına kesilen cezalar…
  • Maliye'den 3 Milyar Liralık Sahte Fatura Tespiti Yapıldı! Vergi Müfettişlerine Ek Yetki Gündemde Hazine ve Maliye Bakanlığı vergi…
Top