Mehmet Özdoğru
Limited Şirket Müdürünün Mernis Sisteminde Yer Alan Adresine Tebligat Yapılabilir Mi?
Şirket tüzel kişiliği ile ilgili bütün tebligatların şirketin bulunduğu merkez adresine yapılması zorunludur. Aksi takdirde yapılan tebligatlar geçerli olmayacaktır. Somut bir olayda 2007 yılı ile ilgili bir tebligatın şirket müdürünün ikamet adresinde yer alan müdüre yapılması sonucunda açılan dava red şeklinde karara bağlanmıştır (1).
Somut olayda 2007 yılına ilişkin defter kayıt ve belgelerin ibrazı hakkındaki yazı şirket tüzel kişiliğine tebliğ edilememiştir. Bunun sonucunda şirketin ticaret sicil kayıtlarında yer alan adresinden de defter ibraz yazıları bilâ tebligat olarak geri dönmüştür. Daha sonra ikinci bir tebligat için şirket müdürünün MERNİS sisteminde yer alan sorgulama neticesinde şirket müdürü olarak atanan kişinin ikamet adresine yapılan tebliğin usulüne uygun olduğu neticesine varılmıştır.
Bilindiği gibi ticaret şirketlerinde her türlü tebligatın şirketin merkez adresinde yapılması zorunludur. Tüzelkişilere yapılacak tebliğ, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlere veya temsilcilerine yapılır. Dar mükellefiyette Türkiye’deki daimi temsilcilere yapılır.
Emsal bir olay nedeniyle, vergi mahkemesi tarafından verilen bir kararın gerekçesi aynen şöyledir: “Somut olayda davacı şirket tüzel kişiliği bilinen adreslerinde ulaşılmaması nedeniyle, MERNİS sisteminde yapılan sorgulama neticesinde şirket müdürü olarak atanan kişinin ikamet adresinde yapılan tebliğin usulüne uygun olduğu sonucuna varıldığından, davacı tarafın aksi yöndeki iddialarına itibar edilmemiştir”
--------
(1) Bkz. İzmir 3. Vergi Mahkemesi 27/12/2013 gün ve E : 2013/197 – K : 2013/1778 sayılı kararı Nazlı Gaye Alpaslan
Borca Bataklık Durumu Hakkında 5 Soru – 5 Cevap
SORU: TTK açısından borca bataklık ne anlama gelmektedir?
CEVAP:TTK md.633’te limited şirketler ile ilgili borca bataklık durumunu yine aynı kanun TTK md.376’da anonim şirket hükümlerine kıyas yoluyla uygulanacağı açıklanmıştır. Şirket aktiflerinin değerlerinin, alacaklıların alacaklarını karşılayamaması, şirketin borç ve taahhütlerini karşılayamaması, daha basit anlamıyla; bir ticari işletmenin varlıklarının borçlarını karşılayamaması durumuna “borca bataklık”denir.
SORU: Limited şirket, sermayesini kaybetmesi durumunda sermaye azaltılmasına gideceği zaman nelere dikkat etmelidir?
CEVAP:
1-Zarar eden şirket özvarlığının bir kısmını kaybeden şirketin sermayesini 10.000 TL’ye indiremez.
2-TTK md.473/2 hükmüne göre, limited şirketin aktifinde şirket alacaklılarının haklarının tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirketin varlığının olması gerekir. Aksi takdirde sermaye azaltılmasına karar verilemez. Bunun bir YMM veya SMMM raporuyla belirlenmesi gerekir. Yine bu raporda alacaklıların haklarının korunduğu hususu düzenlenecek raporda belirtilmelidir.
3-Hazırlanacak TTK md.473’e ve Ticaret Sicili Yönetmelik’ine (md.79) göre, YMM veya SMMM raporda aynı zaman sermaye azaltılmasının amacı ve nedenlerine ayrıntılı bir şekilde yer verilmelidir.
4-Sermaye azaltılması, sermaye açığını kapatmak suretiyle yapılıyorsa, azaltılan sermaye tutarı zararların kapatılmasında kullanılır, ortaklara dağıtım yapılmaz. Bilançoda oluşan bu açığı kapatmak için şirket ana sözleşmesinde yer alan ek ödeme yükümlülükleri tamamen ödenmelidir.
5-Sermaye azaltılması için genel kurulun nisap oranı 3/4’tür.
6-Yapılacak olan ilanların ise, 1’er hafta arayla 3kez yapılması gerekir.
SORU:Limited şirket müdürü, şirketin borca bataklık durumuna düştüğüne dair işaretlere rastlarsa ne yapmalıdır?
CEVAP:Müdürler kurulu, şirketin aktiflerin satış fiyatı üzerinden bir ara bilanço çıkararak, borca bataklık durumunu tespit ettiğinde, şirketin iflasını veya iflasın ertelenmesini ticaret mahkemesinden isteyebilir.
SORU:Borca bataklık durumundan nasıl çıkılır?
CEVAP:
1-Sermaye tamamlama fonu oluşturulması ve zararın kapatılması,
2-Sermaye artırımı,
3-Ticaret mahkemesinden iflasın ertelenmesinin istenmesi,
4-İşletmenin iflasının istenmesi gerekecektir.
SORU:Limited şirketin borca bataklık durumundan çıkamaması halinde hangi işlemler yapılır?
CEVAP:
1-Ticaret mahkemesinden iflas istenmesi,
2-Konkordato istenmesi gerekecektir. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/borca-bataklik-durumu-hk5-soru--5-cevap/haber-19527
Sahte Ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullanma İncelemelerinde İzaha Davet Müessesesi
Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullanma İncelemelerinde İzaha Davet Müessesesi , 6728 sayılı Kanun ile 213 sayılı VUK’un “Cezalandırılmayacak Olan Şekle Ait Usulsüzlükler” başlıklı 370. maddesi “İzaha Davet” olarak değiştirilmiş olup, Vergi Kanunlarına yeni bir düzenleme getirilmiştir. Bu kapsamda 1 Eylül 2017 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 482 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde VUK’un 370. maddesinde düzenlenen izaha (açıklamaya) davet müessesesinin kapsamı ve şekli, ön tespitin niteliği, izaha daveti yapacak ve yapılan izahı değerlendirecek idari birimler, davet yapılacaklar, yapılan izahta kullanılacak bilgi ve belgeler ile uygulamaya ilişkin diğer usul ve esaslar belirlenmiştir. İzaha davet müessesesiyle özellikle sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgeleri bilmeden veya istemeyerek kullanan mükellefler açısından Vergi İdaresinin vergi ziyaının varlığına ilişkin ön tespitleri bulması halinde, mükelleflerin izaha davet edilmeleri ve varsa ziyaa uğrayan vergileri faizleriyle birlikte bir süre içerisinde ödemeleri şartıyla vergi ziyaı cezasının daha az oranda kesilmesine imkân tanınmaktadır.
1. Giriş
Ülkemizde sahte belge ve uzantısı muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgelerin kullanılması ya da düzenlenmesi suretiyle oluşan vergi kaçakçılığı fiilleri kayıt dışı ekonominin artmasında önemli etkiye sahiptir. Bu fiiller çoğu zaman sahte belge ticareti yaparak düzenledikleri her bir belge üzerinden komisyon geliri elde etmek amacıyla mükellefiyet tesis ettirenlerle birlikte gayri faal hale gelmiş şirketlerin ortaklarından devralınması suretiyle paravan şirketler meydana getirildiği görülmektedir. Bu şekilde kullanılan sahte belgelerle katma değer vergisi yönünden nihai vergi yükünün olması gerekenden daha az bir tutarda gerçekleştirilmesi gelir ve kurumlar vergisi yönünden belgelendirilmeyen gerçek gider veya maliyet unsurlarının belgelendirilmiş gibi gösterilmesi ve gerçekte olmayan gider veya maliyet unsurlarının gerçekleştirilmiş gibi gösterilmesi amaçlanmaktadır.
Mükellefler yapılan incelemeler sonucu bu belgeleri bilerek ya da isteyerek kullandıkları zaman Türk Ceza Kanunu’nun 339-349. maddeleri arasında düzenlenen “Evrakta Sahtecilik” suçunun müeyyidesiyle karşı karşıya kalırlar. Diğer taraftan mükellefler mal ya da hizmet alımlarında bazen karşı tarafın sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanıcısı veya düzenleyicisi olup olmadığını bilmemektedir.
Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullanma ve diğer on beş konu başlığında 482 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği yayınlanmış olup; söz konusu tebliğ ile Vergi Usul Kanunu’nun 370. maddesinde düzenlenen izaha (açıklamaya) davet müessesesinin kapsamı ve şekli, ön tespitin niteliği, izaha daveti yapacak birimler, davet yapılacaklar, yapılan izahta kullanılacak bilgi ve belgeler ile uygulamaya ilişkin diğer usul ve esaslar belirlenmiştir.
Bu çalışmamızda Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullanma İncelemelerinde “İzaha Davet” uygulamasının mükellefler açısından getirdiği yenilikler yasal düzenlemeler çerçevesinde değerlendirilecektir.
2.Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullanma İncelemeleri
SMİYB, gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından, gider veya maliyetleri artırma ve bu yolla vergi matrahını azaltma amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca, mal veya hizmet tedarik edilen kişinin belge vermemesi dolayısıyla, gider veya maliyetleri belgelendirebilme ihtiyacından dolayı da SMİYB kullanıldığı bilinmektedir.[1]
Uygulamada çoğu zaman sahte belge ile muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge birbirine karıştırılmaktadır. Konunun önemi bakımından “sahte belge” ve “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge” olarak her iki kavramın ayrı olarak irdelenmesi gerekecektir.
2.1. “Sahte Belge” Tanımı
Konumuzun “sahte fatura” yerine “sahte belge” olarak daha geniş tutulması gerekmektedir. Çünkü Vergi Usul Kanunu’ndaki belgeler; fatura, serbest meslek makbuzu, gider pusulası, taşıma irsaliyesi vb sayılmıştır. VUK’da yer alan belge kavramı Türk Ceza Kanunu’ndaki varaka (vesika) olarak kabul edilmektedir.
Vergi Usul Kanunu’ndaki her vesikanın Türk Ceza Kanunu’ndaki varaka olmasına karşılık, Türk Ceza Kanunu’ndaki her varaka Vergi Usul Kanunu’ndaki vesika değildir. Yani Vergi Usul Kanunu’nda yer alan varaka kavramı Türk Ceza Kanunu’ndan daha dar kapsamlıdır. Vesika, varakanın alt kümesidir.[2]
Hukuki geçerliliğini sağlayan zorunlu ve yeterli unsurlara sahip olmayan sahte belgenin tanımına ilk olarak 01.08.1988 tarihli 28 Seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nde değinilmiş ve “D” bölümünde sahte belge aşağıdaki gibi tanımlanmıştır;
1. Bir mal hareketi veya hizmet söz konusu olmadığı halde düzenlenen belgeler,
2. Belge düzenleme yetkisi bulunmayanlar tarafından düzenlenen belgeler,
3. Başkası adına bastırılıp kullanılan belgeler,
sahte belge olarak kabul edilecektir.
Sahte belgenin tanımıyla ilgili olarak 213 sayılı VUK’un 359. maddesinin b bendinde “Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan yine Katma Değer Vergisi Uygulama Genel Tebliği’nin 3.1. bölümünde;
“Bir belgenin sahte olup olmadığı belgeden hareketle yapılacak tespitlere bağlıdır. Buna göre;
– İnceleme dönemi veya incelemeye konu dönemlere ilişkin yoklamalar yapılmak suretiyle mükellefin gerçek bir faaliyetinin bulunup bulunmadığı (ilgili dönem mahalle muhtarı, site yöneticisi ve/veya çevredekilerin mükellefin eylem tarihindeki durumuna ilişkin ifadeleri vb.),
– Belgeye konu mal hareketinin gerçekte olup olmadığının fiili veya kaydi envanter ya da randıman incelemesi, karşıt inceleme ve tespit, nakliye, ödeme/tahsilat vb. kanıtlarla tespiti,
– Ticari ilişkisinin olup olmadığı hususu ve ticari ilişkide bulunduğu firmalar,
– Ortaklık yapısı ve ortaklara ilişkin analizler,
– Muhasebecisine yönelik tespitler,
– Maliye Bakanlığı bünyesinde yer alan, hakkında inceleme yapılanlara ve ticari ilişkide bulundukları mükelleflere ilişkin bilgiler,
– Sahte belge ticareti varsa komisyon geliri elde edilip edilmediği,
– Mükellefiyetle ilgili ödevlerin yerine getirilip getirilmediği,
gibi hususlar rapora bağlanmaksızın ya da tespit edilmeksizin bir belgenin sahte olduğu gerekçesiyle mükellef hakkında özel esaslar uygulanmaz.” hükümleri yer almaktadır.
2.2. “Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge” Tanımı
Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgeler ise şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmiş, ancak içerdiği bilgiler itibariyle yanlış olan belgelerdir.
213 sayılı VUK’un 359. maddesinin a fıkrasında; “Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.” olarak tanımlanmıştır.
Yine Katma Değer Vergisi Uygulama Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünde;
“- Belgenin mahiyet veya miktar itibarıyla gerçeğe aykırı olup olmadığı,
– Belgede yer alan bilgilerin gerçeğe aykırı olduğunun (ödeme bilgileri, mal hareketleri ve alıcı bilgileri gibi) deliller ile tespiti,
– Belgede yer alması zorunlu bilgilerde tahrifat yapılıp yapılmadığı,
– Belgede bulunması zorunlu bilgilerin (vatandaşlık numarası, vergi kimlik numarası ve adres gibi) gerçeği yansıtıp yansıtmadığı,
– Gerçekte satılan mal veya verilen hizmet yerine başka bir mal satıldığı veya hizmetin ifa edildiği, gibi hususlar rapora bağlanmaksızın ya da tespit edilmeksizin bir belgenin muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğu gerekçesiyle mükellef hakkında özel esaslar uygulanmaz.” hükümleri açıklanmıştır.
2.3. Sahte Belgenin Bilerek ya da Bilmeyerek Kullanılması
Sahte belge kullanılması durumunda iki ihtimal söz konusu olmaktadır. Bunlardan birincisi, sahte belgenin bilerek (kasten) kullanılması, ikincisi ise bilmeden kullanılmasıdır. Sahte belgenin bilerek kullanıldığının iddia edilmesi durumunda sonuçları itibariyle çok ağır yaptırımlar uygulanmaktadır.
2.3.1. Sahte Belgenin Bilerek/İsteyerek Kullanılması:
Sahte belgenin bilmeyerek kullanıldığının iddia edilmesi durumunda; KDV dahil sahte belge tutarının %10’u oranında özel usulsüzlük cezası kesilmekte, ziyaa uğrayan vergi geri istenmekte, ziyaa uğratılan verginin 3 katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilmekte ve sahte belge kullanma fiilini işleyen kişi hakkında üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmak üzere dava açılmaktadır.
2.3.2. Sahte Belgenin Bilmeden/İstenmeden Kullanılması:
Sahte belgenin bilmeyerek kullanıldığının iddia edilmesi durumunda; KDV dahil sahte belge tutarının %10’u oranında özel usulsüzlük cezası kesilmekte, ziyaa uğrayan vergi geri istenmekte ve ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilmektedir. Ancak bu halde, tarh edilecek vergi ve kesilecek cezalar için tarhiyat öncesi ve sonrası (özel usulsüzlük cezası hariç) uzlaşma hakkından yararlanılmaktadır.
3.İzaha Davet Müessesesi ve SMİYB Kullanılması Durumunda İzaha Davet Uygulaması
6728 sayılı Kanun’un 22. maddesi ile VUK’ un “Cezalandırılmayacak Olan Şekle Ait Usulsüzlükler” başlıklı 370. maddesi “İzaha Davet” olarak değiştirilmiş olup, Vergi Kanunlarına yeni bir düzenleme getirilmiştir. Bu kapsamda 1 Eylül 2017 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 482 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde VUK’un 370. maddesinde düzenlenen izaha (açıklamaya) davet müessesesinin kapsamı ve şekli, ön tespitin niteliği, izaha daveti yapacak ve yapılan izahı değerlendirecek idari birimler, davet yapılacaklar, yapılan izahta kullanılacak bilgi ve belgeler ile uygulamaya ilişkin diğer usul ve esaslar belirlenmiştir.
İzaha davet müessesesiyle Vergi İdaresinin vergi ziyaının varlığına ilişkin ön tespitleri bulması halinde, mükelleflerin izaha davet edilmeleri ve varsa ziyaa uğrayan vergileri faizleriyle birlikte bir süre içerisinde ödemeleri şartıyla vergi ziyaı cezasının daha az oranda kesilmesine imkân tanınmaktadır.
3.1. İzaha Davet Müessesesi
3.1.1. Tanımı:
İzaha davet müessesesi, verginin ziyaa uğradığına delalet eden emareler bulunduğuna dair yetkili merciler tarafından yapılmış ön tespitlerle ilgili olarak aynı merciler tarafından mükelleflerden açıklama talep edilmesi olup, bu müessese, yapılan değerlendirmeler sonucunda vergi ziyaına sebebiyet vermediği anlaşılan mükelleflerin konuyla ilgili vergi incelemesine veya takdire sevk edilmesini önlemekte, vergi ziyaına sebebiyet verildiği durumlarda ise belirli şartlar dahilinde indirimli ceza uygulanmak suretiyle mükellefleri daha ağır müeyyidelerden korumaktadır.
3.1.2. Amacı:
İzaha davet müessesesiyle temel olarak olayların gerçek mahiyetinin tespit edilmesine mükelleflerin daha çok katkıda bulunması ve bu sayede vergiye gönüllü uyumun artırılması amaçlanmaktadır. Diğer taraftan İdare ve mükellefler arasındaki uyuşmazlıkların azalmasıyla bağlantılı olarak; vergi yargısında iş yükünün hafiflemesine katkıda bulunacaktır. Çünkü vergi incelemeleri sonucu dava konusu yapılan vergi aslı ve cezalarında, konuya ilişkin mükelleflerin gönüllü uyumun artmasıyla birlikte vergi aslı ve cezaları husumet konusu yapılmadan çözüme kavuşacaktır.
3.1.3. Kapsamı:
482 Sıra No’lu Tebliğ ile izaha davet müessesesinin uygulanacağı SMİYB kullanılması ve beraberinde diğer konular olmak üzere toplam 16 farklı konu izaha davet kapsamına alınmıştır.
Bu konular:
1. Ba-Bs Bildirim Formlarında Yer Alan Bilgilerin Analizi Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
2. Kredi Kartı Satış Bilgileri ile Katma Değer Vergisi (KDV) Beyannamelerinin Karşılaştırılması Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
3. Yıllık Beyannameler ile Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamelerinin Karşılaştırılması Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
4. Çeşitli Kurum ve Kuruluşlardan Elde Edilen Bilgiler ile Asgari Ücret Tarifelerinin Karşılaştırılması Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
5. Yıllık Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyannameleri Üzerinde Yapılan İndirimleri, Kanuni Oranları Aşan Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
6. Dağıttığı Kâr Üzerinden Tevkifat Yapmadığı Tespit Edilenlerin İzaha Davet Edilmesi,
7. Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsubu Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
8. İştirak Kazançlarını İlgili Hesapta Göstermeyen Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
9. Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e Maddesindeki İstisna ile İlgili Olarak Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
10. Örtülü Sermaye Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
11. Ortaklardan Alacaklar İçin Hesaplanması Gereken Faizler Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
12. Ortaklık Hakları veya Hisselerini Elden Çıkardıkları Halde Beyanda Bulunmayan Limited Şirket Ortaklarının İzaha Davet Edilmesi,
13. Gayrimenkul Alım/Satım Bedelinin Eksik Beyan Edilmiş Olabileceğine Dair Haklarında Tespit Bulunanların İzaha Davet Edilmesi,
14. Gayrimenkullere İlişkin Değer Artışı Kazançları Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
15. Gayrimenkul Sermaye İratlarını Beyan Etmeyen veya Eksik/Hatalı Beyan Eden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi,
16. Sahte veya Muhteviyatı İtibarıyla Yanıltıcı Belge Kullanılması Durumunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi.
3.1.4. İzaha Davet Komisyonunun Kurulması ve Ön Tespit:
İzaha davet müessesi Gelir İdaresi Başkanlığı veya Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı bünyesinde kurulacak “İzah Değerlendirme Komisyonu” tarafından yapılacak ön tespitler ile ilgili olarak “izaha davet yazısı” nda belirtilen konular için uygulanacaktır.
Ön tespit, vergi kanunlarının verdiği yetki kapsamında vergi incelemesi yapmaya ve/veya mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan diğer gerçek ve tüzel kişilerden bilgi toplamaya yetkili kılınanlar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen bilgi, bulgu veya verilerin İzah Değerlendirme Komisyonuna intikal ettirilmesi neticesinde, belirtilen komisyon tarafından verginin ziyaa uğramış olabileceği ve mükellefin izaha davet edilebileceği yönünde yapılan tespiti ifade eder.
Ancak; ön tespit için yapılacak tarihten önce;
– Konu hakkında vergi incelemesine başlanmamış olması,
– Konunun takdir komisyonuna sevk edilmemiş olması,
– Konu hakkında ihbarda bulunulmamış olması
gerekmektedir.
3.1.5. İzaha Davet Yazısı:
Komisyonlar kendisine intikal ettirilen bilgi, bulgu veya verilerden hareketle verginin ziyaa uğramış olabileceğine ilişkin, maddede belirtilen ön tespiti yapacak, izaha davet yazısını, tebliğ edilmek üzere, haklarında ön tespit yapılanlara gönderecek, kendisine yapılacak izahları değerlendirip sonuçlandıracaktır.
Belirtmek gerekir ki; izaha davet yazısı tebliğ edilen mükellefler davet konusu ön tespitle sınırlı olarak VUK’un 371. maddesinde yer alan pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacaktır.
Kendisine izaha davet yazısı tebliğ edilenlerin madde hükümlerinden yararlanmaları için tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde yetkili komisyona izahta bulunmaları gerekmektedir. Bu süre içerisinde ilgili komisyona izahta bulunmayanlar, anılan madde hükmünden yararlanamazlar. Ayrıca mükelleflerce süresinde yapılan izah, komisyonca en geç 10 gün içinde değerlendirilerek sonuca bağlanacaktır.
3.1.6. İzahın Değerlendirilmesi:
Haklarında yapılan ön tespite ilişkin vergi ziyaına neden olunmadığı yönünde mükellefçe izahta bulunulması üzerine, mükellefin izahının komisyonca yeterli bulunması ve beyanname verilmesini veya vergi beyanının tamamlanmasını gerektirir bir durumun olmadığının değerlendirilmesi halinde, mükellef hakkında söz konusu tespitle ilgili olarak vergi incelemesine ve takdir komisyonuna sevk işlemi yapılmaz.
Bunun tersi olarak; mükellefçe yapılan izahın komisyonca yeterli bulunmaması ve beyanname verilmesini gerektiren bir durumun bulunduğunun değerlendirilmesi halinde bu durum mükellefe bildirilir. Bu bildirim üzerine, izahın yapıldığı tarihten itibaren 15 günlük süre sona ermeden mükellefçe; hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi, ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranındaki izah zammıyla ödenmesi şartlarıyla vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi üzerinden % 20 oranında kesilir. Diğer taraftan yapılan izahın yeterli bulunmaması ve mükellef tarafından Vergi Usul Kanununun 370. maddesinde öngörülen işlemlerin gerçekleştirilmemesi durumunda incelemeye veya takdire sevk işlemleri yapılır.
İzaha davet kapsamında verilen beyanname üzerine tahakkuk eden vergiler ile izah zammının mükelleflerce maddede öngörülen 15 günlük süre içerisinde ödenmemesi durumunda % 20 oranında kesilmiş olan indirimli ceza, % 50 oranı esas alınarak ikmal edilir ve izah zammının gecikme faizine dönüştürülmesi işlemi yapılır.
3.1.7. Tarhiyat Sonrası Uzlaşma:
VUK’un 370. maddesi kapsamında % 20 oranında kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine mükellefler tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunabilirler.
3.2. SMİYB Kullanılması Durumunda İzaha Davet Uygulaması
3.2.1. Kapsamı:
Çalışmamızın önceki bölümlerinde SMİYB’ in iki ihtimalde kullanılacağından (birincisi; sahte belgenin bilerek kullanılması, ikincisi ise; bilmeden kullanılması) bahsetmiştik. SMİYB kullanılması durumunda hangi mükelleflerin izaha davet edilmesi konusunda Tebliğ[3]‘in 2.16. bölümünün mefhumu muhalifinden hareketle bu belgeleri bilmeden kullananların izaha davet edileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla VUK’un 359. maddesinde yer alan fiillerle verginin ziyaa uğratılmış olabileceği hallerde izaha davet hükümleri uygulanmayacaktır.
3.2.2. Değerlendirmede Ele Alınacak SMİYB Tutarının Tespiti:
SMİYB kullanan mükellefler Tebliğde belirtilen kriterleri sağlamaları halinde izaha davet edilecektir. Konumuzla ilgili belirtilmek istenilen birinci kriter; SMİYB’in bilmeden kullanılması ya da bu belgeleri kullanan mükellefler açısından Vergi Suçu Raporu tanzim edilmemiş olması gerekir.
İkinci kriter ise SMİYB kullanma fiilinin işlenmiş olabileceğine dair vergi inceleme yetkisini haiz kişilerce düzenlenen raporlara istinaden yapılan ön tespitlerde, kullanılan SMİYB tutarının; her bir belge itibarıyla 50.000 TL’yi geçmemesi,
Üçüncü kriter yine inceleme elemanlarınca düzenlenen raporlara istinaden yapılan ön tespitlerde, kullanılan SMİYB tutarının; mükellefin ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının % 5’ini aşmaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi halinde SMİYB kullanan mükellefler İzaha Davet Müessesesi kapsamında izaha davet edileceklerdir.
3.2.3. Değerlendirmede Ele Alınacak SMİYB Tutarına İlişkin Örnekler:
Tebliğin 2.16.1. bölümünde “Sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinin işlenmiş olabileceğine dair her bir ön tespit itibarıyla tüm belge tutarlarının vergiler hariç ayrı ayrı 50.000 TL ve altında olması ve diğer şartların da gerçekleşmesi halinde mükellefler izaha davet edilir. Bununla birlikte, her bir ön tespite ilişkin olarak herhangi bir belge tutarının vergiler hariç 50.000 TL üzerinde olması durumunda, bu belgeyi kullanan mükellefin diğer benzer mahiyetteki belge ve/veya belgeleri tutarı 50.000 TL altında olsa dahi tüm bu belgelere ilişkin izaha davette bulunulması mümkün değildir.” şeklinde yapılan açıklamaya göre verilen örnek;
‘Örnek: (A) Ltd. Şti. hakkında sahte belge düzenleyicisi olduğuna dair vergi tekniği raporu düzenlenmiştir. Düzenlenen bu raporun sonuç bölümünde (B) Ltd. Şti.’nin, (A) Ltd. Şti. tarafından düzenlenen 10 adet faturayı kullanmış olabileceğine dair bulgular yer almaktadır. Bu faturaların her biri vergiler hariç 50.000 TL’nin altında kalmaktadır. Bu durumda diğer şartların da gerçekleşmesi halinde (B) Ltd. Şti. izaha davet edilecektir.
Mezkûr faturaların vergiler hariç, 9 adedinin her birinin tutarı 50.000 TL’nin altında, bir adet fatura tutarının da 50.000 TL’nin üstünde olduğu durumda ise ziyaa uğramış olabilecek vergiye ilişkin bir fatura tutarının 50.000 TL’nin üzerinde olması nedeniyle 10 adet faturanın hiçbiri için mükellef izaha davet edilmeyecektir.’
Tebliğin 2.16.2. bölümünde “Sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olabilecek toplam belge tutarının ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının % 5’ini aşması halinde, vergiler hariç her bir belge tutarının 50.000 TL’yi geçmemesi durumunda dahi mükelleflere izaha davette bulunulması mümkün değildir.” şeklinde yapılan açıklamaya göre verilen örnek;
‘Örnek: (C) Ltd. Şti. hakkında sahte belge düzenleyicisi olduğuna dair vergi tekniği raporu düzenlenmiştir. Düzenlenen bu raporun sonuç bölümünde (Ç) Ltd. Şti.’nin 2017 yılına ilişkin olarak bu belgelerden 20 adet faturayı kullanmış olabileceğine dair bulgular yer almaktadır. Bu faturaların ayrı ayrı her birinin vergiler hariç tutarı 50.000 TL’nin altında olup, toplam tutarları ise 800.000 TL’dir. (Ç) Ltd. Şti.’nin ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alış tutarı ise 8.000.000 TL’dir. Buna göre, her bir belge itibarıyla 50.000 TL sınırı aşılmamakla birlikte, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olabilecek toplam belge tutarının (800.000 TL) ilgili yıldaki mal ve hizmet alışları toplamının %5’i olan 400.000 TL’yi aşması nedeniyle mükellef söz konusu faturalar için izaha davet edilmeyecektir.’
Yine, Tebliğin 2.16.4. bölümünde “Mükellefler hakkında tek bir vergi tekniği raporunda birbirinden farklı yıllara ilişkin sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanılmış olabileceğine dair bulguların mevcut olması durumunda, söz konusu 50.000 TL’lik sınırın ve % 5’lik oranın aşılmamış olması şartları her bir yıl itibarıyla ayrı ayrı değerlendirilecektir. Herhangi bir yıla ilişkin bu şartların sağlanmamış olması, diğer yıllarda bu şartlardan her ikisini de sağlayan mükelleflerin bu şartların sağlandığı yıla ilişkin izaha davet edilmesine engel teşkil etmeyecektir.” şeklinde yapılan açıklamaya göre verilen örnek;
‘Örnek: 1/8/2017 tarihinde (G) Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda, (H) A.Ş.’nin 2015 yılına ilişkin vergiler hariç 70.000 TL, 10.000 TL ve 30.000 TL olmak üzere toplam üç adet, 2016 yılına ilişkin olarak ise vergiler hariç biri 45.000 TL, diğeri 40.000 TL olmak üzere toplam iki adet sahte faturayı kullanmış olabileceğine dair bulgu mevcuttur. (H) A.Ş.’nin 2015 yılına ilişkin toplam mal ve hizmet alış tutarları 3.000.000 TL, 2016 yılına ilişkin toplam mal ve hizmet alış tutarları ise 2.000.000 TL’dir. Buna göre, (H) A.Ş., 2015 yılına ilişkin 70.000 TL’lik faturanın 50.000 TL’lik sınırı aşmasından dolayı 2015 yılı için izaha davet edilmeyecek olup, 2016 yılına ilişkin belgelerden hiç birinin 50.000 TL’yi ve 2016 yılına ilişkin belge tutarları toplamının (85.000 TL) ilgili yıldaki mal ve hizmet alışları toplamının %5’i olan 100.000 TL’yi aşmamış olması nedeniyle 2016 yılına ilişkin faturalar için izaha davet edilecektir.’ https://versav.org.tr
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği Seri No: 16 Açıklamalar
ÖZET: 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda 6676 ve 7033 sayılı Kanunlar ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununda 6772 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler ile ilgili olarak Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No:1)’nde değişiklik yapıldı.
Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde yönetici şirketlerin 4691 sayılı Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançlar ile Bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki yazılım, tasarım ve AR-GE faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları 31/12/2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.
12.06.2018 tarihli ve 30449 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 1)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 16) ile bu değişikliklere ilişkin olarak Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 1)’nde değişiklikler yapılmıştır.
Tebliğ ile yapılan değişiklikler aşağıdaki gibidir:
− 4691 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile Kanun kapsamında bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinin yanı sıra tasarım faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar da 31/12/2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesna tutulmuş olup; Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin ilgi bölümlerine tasarım ibareleri eklenmiştir.
− 4691 sayılı Kanunun uygulanmasında tasarım faaliyeti, “sanayi alanında ve Bakanlar Kurulunun uygun göreceği diğer alanlarda katma değer ve rekabet avantajı yaratma potansiyelini haiz, ürün veya ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin tümü olarak” belirtilmiştir.
− Yönetici şirketlerin, 4691 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili faaliyetleri sonucunda elde ettikleri kazançlarına kurumlar vergisi istisnası uygulanabilmesi için kurumlar vergisi yönünden bağlı bulunulan vergi dairesine başvuruda bulunmaları gerekmektedir.
− Bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu bölgedeki yazılım, tasarım veya Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları dolayısıyla istisnadan yararlanabilmeleri için gelir veya kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine başvuruda bulunmaları gerekmekte olup bu başvuruya, yönetici şirketten alınacak olan vergi mükellefinin bölgede yer aldığını ve mükellefin faaliyet alanlarını gösteren belgelerin de eklenmesi ve bir örneğinin de muhtasar beyanname yönünden bağlı olunan vergi dairesine bildirilmesi gerekmektedir. Vergi dairelerince mükelleflere istisna uygulamasına ilişkin olarak herhangi bir belge verilmesi
söz konusu değildir.
− Teknoloji geliştirme bölgelerinde yazılım ve Ar-Ge faaliyetinde bulunan şirketlerin, bu faaliyetler sonucu buldukları ürünleri kendilerinin seri üretime tabi tutarak pazarlamaları halinde, bu ürünlerin pazarlanmasından elde edilen kazançların lisans, patent gibi gayrimaddi haklara isabet eden kısmı, transfer fiyatlandırması esaslarına göre ayrıştırılmak suretiyle istisnadan yararlanabilecektir.
Kaynak: TÜRMOB
Emeklilikte 1 Gün Bile 1 Yıl Kazandırabilir
Sigorta girişi gün, ay ve yıl olarak pek hatırlamaz. Fakat bir günün bile çok önemi vardır. Örneğin 24 Mayıs 1997’de ilk kez sigortalı olan bir kadın 54 yaşında emekli olurken, 23 Mayıs 1997’deki, 53 yaşında emekli olur.
Emeklilik hesabı ilk kez sigortalı olunan, Bağ-Kur’a prim ödenen veya memuriyete başlanan tarihe göre yapılır. İlk kez çalışmaya başlanan ve prim ödenen tarih ne kadar eskiyse, emeklilik koşulları da o kadar kolaylaşır. Emeklilik için belirleyici olan ilk kez sigortalı olunan tarih açısından uzun vadeli sigorta kollarına tabi olunan tarih baz alınır.
'E-DEVLET'TEN TAKİP EDİN
Dolayısıyla staj girişleri emeklilik için giriş olarak sayılmaz. Yani staj girişi değil, işe giriş tarihi esastır. Pek çok kişi ne zaman emekli olacağını merak eder ancak ilk kez ne zaman sigortalı olduğunu gün, ay ve yıl olarak hatırlamaz. Fakat sosyal güvenlik sisteminde bir günün bile çok önemi vardır. Örneğin 24 Mayıs 1997’de ilk kez sigortalı olan bir kadın 54 yaşında emekli olurken, 23 Mayıs 1997 tarihinde ilk kez sigortalı olan bir kadın 53 yaşında emekli olur. Bu nedenle ilk kez sigortalı olunan tarihin gün, ay ve yıl olarak bilinmesi ve emeklilik hesabının buna göre yapılması gerekir. Çalışanların e-Devlet üzerinden ‘SGK Tescil ve Hizmet Dökümü’ hizmetinden faydalanarak ilk kez sigortalı oldukları tarihi gün, ay ve yıl olarak öğrenmeleri çok önemlidir. 4/a’lı yani SSK’lı ve 4/b’li yani Bağ-Kur’lu bir kişinin emekli maaşı aylık bağlama oranıyla ortalama aylık kazanç tutarının çarpılmasıyla hesaplanır.
PRİM, MAAŞI YÜKSELTİR
Sigortalının SGK’ya bildirildiği prime esas kazancının aylık ortalaması emekli aylığını belirleyen ilk unsurdur. Yani sigortalı SGK’ya ne kadar yüksek ücretle bildirilirse, emekli maaşı da o kadar yüksek olur. Maaşı belirleyen ikinci unsur ise aylık bağlama oranı.
SON 7 YIL ÇOK ÖNEMLİ
1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olup, emekli aylığı talebinde bulunan kişilere emekli aylığı bağlanırken son 7 yıldaki çalışmalarına bakılıyor. Son 7 yılda hangi statü altında çalışmaları daha fazla ise emeklilikleri o statüye göre değerlendiriliyor. İki sigortalılık statüsünde geçirilen süreler 1.260 gün ise, kişinin emekli olacağı statü tarih olarak son sigortalılık türü olarak belirleniyor.
18 YAŞINDAN ÖNCE SİGORTALI OLANA ERKEN EMEKLİLİK
Şu anki mevzuat uyarınca 18 yaş öncesi sigortalı olarak gösterilenlerin giriş tarihi 18 yaşa girdikleri gün olarak belirleniyor. Dolayısıyla 18 yaş öncesi sigortalı olmanın, süre bakımından sağlayacağı bir avantaj yok. Ancak 18 yaşından önce sigortalı olunan tarih, emeklilik için gerekli yaş ve prim ödeme gün sayısının belirlenmesinde önemli. Bu açıdan 18 yaşından önce sigortalı olmak daha erken yaşta emekli olabilmeyi sağlayabiliyor. Örneğin 1 Ocak 1990 doğumlu bir kişinin 1 Ocak 2008’den sigortalı olması halinde 1 Ocak 2008’e kadar geçen süre, bu kişinin prim ödeme gün sayısına ekleniyor.
PRİM YETMİYORSA 'YAŞTAN' HAKKI VAR
Öte yandan yaştan emeklilik de, belirli bir yaşa gelmiş ve gerekli prim ödeme gün sayısını dolduramamış kişilere sağlanan bir haktır. 9 Eylül 1981’den önce ilk kez sigortalı olmuş kadınlar ve yine 23 Mayıs 2002 itibarıyla 15 yıl sigortalılığı bulunan kadınlar 50 yaşında ve 3. 600 prim günüyle emekli olabilir. Diğer yandan 9 Eylül 1976 tarihinden önce ilk kez sigortalı olmuş erkekler ve yine 23 Mayıs 2002 itibarıyla 15 yıl sigortalılığı bulunan erkekler 55 yaşında ve 3.600 gün primle emekli olabilir. Okan Güray Bülbül
7143 sayılı Kanun’a Göre Yapılacak Matrah ve Vergi Artırımı, Devam Eden İnceleme Sonrası Çıkacak Vergi ve Cezayı Önler mi?
7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun, birçok yönüyle 6736 sayılı Kanun’un aynı.
Henüz ilgili tebliğ çıkmadan kesin bir şey söylemek mümkün olmamakla birlikte, 7143 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemeye göre, KDV uygulaması bakımından Kanun’un yayımı tarihinden önce başlanan ve süresi içinde tamamlanan inceleme sonucuna göre tarh edilmesi gereken vergiden, artırım nedeniyle ödenecek tutarlar düşülerek işlem yapılacak. Bunun için inceleme raporunun vergi dairesi kayıtlarına girmeden önce vergi artırımında bulunulması gerekecek.
İnceleme raporuna göre tarh edilen vergiden, artırım nedeniyle ödenecek tutarın düşülmesinden sonra kalan tutar için vergi tarhiyatı yapılacak ve ceza uygulanacak.
Yapılan tarhiyat ve uygulanacak ceza için Kanun’un 4. maddesi hükmünden yararlanarak ödeme yapılabilecek. Yani mahsup sonrası tarh edilen verginin yüzde 50’si ile bu tutara gecikme faizi yerine Kanun’un yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra ihbarnamenin tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının, maddede belirtilen şekil ve sürede ödenmesi şartıyla vergi aslının yüzde 50’sinin, vergiye Kanunun yayımı tarihine kadar uygulanan gecikme faizinin ve vergi aslına bağlı cezanın tamamının tahsilinden vazgeçilecek. Yaklaşım Dergisi
2000 Yılından Önceki Dönemlere İlişkin Olup Silinen Bağ-Kur Prim Borçları İçin İhya Yapılabilir Mi?
18 Mart 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan toplumda Af Kanunu olarak tanımlanan 7143 sayılı Kanun’un 8. madde hükmü, Bağ-Kur prim borcundan dolayı durdurulan sigortalılık süreleri için, çok avantajlı ihya (geri kazanma) imkânı sağladı. Prim borcundan dolayı sigortalılık süresi durdurulanlardan, 31 Temmuz 2018 tarihine kadar müracaat ederek durdurulan sürelerinin primlerini sigortalılık süreleri durdurulmamış gibi hesaplanmasını talep edenlerin, prim borçları sigortalık süresi durdurulmamış gibi eski değerler üstünden hesaplanacak. Ve hesaplanan prim borcuna, enflasyon oranında gecikme zammı hesaplanacak. Ve hesaplanan prim ve enflasyon oranında hesaplanan gecikme bedelinin en geç 31 Ağustos 2018’e kadar ödenmesi halinde, kaybedilen sigortalılık süreleri geri kazanılacak. Ve prim borcuna hesaplanan gecikme cezası ve gecikme zammı borcunun tamamı silinecek. Yaklaşım Yayımları
Kıdem Tazminatı Durumlar Da Ödenir
Kıdem tazminatı, hizmet sözleşmesi Kanun’da öngörülen hallerden biri ile sona eren ve yine Kanun’da öngörülen asgari sürenin üstünde çalışmış olan işçiye veya ölümü halinde mirasçılarına, işveren tarafından ödenen ve miktarı işçinin çalışma süresi ve ücretine göre belirlenen paradır. Diğer bir anlatımla, kıdem tazminatı işçinin yıllarca birikmiş emeğinin yıpranmasının karşılığı olmasının yanı sıra emekli ikramiyesi niteliğindedir(2). Şeklinde ikinci bir tanımına yer verdiğimiz kıdem tazminatı 4857 sayılı İş Kanun’da düzenlenmemiştir. Şöyle ki; 4857 sayılı yeni İş Kanunu’nun(3) 120. maddesi, 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun “kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesi hariç” diğer maddelerini yürürlükten kaldırmıştır. Yeni İş Kanunu’nun geçici 6. maddesi “Kıdem tazminatı fonunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri eski İş Kanunu’nun 14. maddesi hükümlerine göre saklıdır.” hükmüne yer vermiştir.
1475 sayılı eski İş Kanunu’nun bugün yürürlükte olan 14. maddesine göre, bir işyerinde çalışan işçilerin işten ayrılmaları durumunda kıdem tazminatı alabilme koşulları;
● İş Kanunu’na tabi olarak bir işte çalışmak,
● Aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde en az bir yıl çalışmış olmak ve
● İş sözleşmesinin İş Kanunu’nda belirtilen biçimde sona ermesi,
olarak üç madde altında toplanabilir.
Halen yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrasında kıdem tazminatına hak kazandıran fesih halleri sayılmıştır. Başka bir anlatımla, işçinin kıdem tazminatını isteyebilmesi için iş sözleşmesinin aşağıda belirtilen nedenlerden biriyle feshedilmiş veya son bulmuş olması gerekir. Bu maddeye göre iş sözleşmesi:
● İşveren tarafından 1475 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesinin II numaralı bendinde (yeni İş Kanunu’nun 25/II. maddesi) gösterilen ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenler dışında haklı nedenle iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
● İşçi tarafından 1475 sayılı İş Kanunu’nun 16. maddesinde (yeni İş Kanunu’nun 24. maddesi) sayılan nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesi durumunda,
● Muvazzaf askerlik dolayısıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
● İşçinin bağlı bulunduğu Kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme alması amacıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
● (Ek: 25.08.1999 -4447/45 md.) 506 sayılı Kanun’un 60. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanun’un geçici 81. maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları durumunda,
● Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi rızası ile iş sözleşmesini sona erdirmesi durumunda,
● işçinin ölümü sebebiyle iş sözleşmesinin son bulması durumunda,
işçi kıdem tazminatı almaya hak kazanır. Ertuğrul GEZEN Yaklaşım / Haziran 2018 / Sayı: 306
İŞÇİNİN 15 YIL SİGORTALILIK SÜRESİ, 3600 PRİM ÖDEME GÜNÜYLE KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANILMASI
Mülga 506 sayılı Kanun’un “Yaşlılık aylığından yararlanma şartları” başlıklı 60. maddesinin birinci fıkrasının 4447 sayılı Kanunla 08.09.1999 tarihinden geçerli olmak üzere değişmeden önceki (A) bendinin (b) alt bendinde yaş şartı hariç 15 yıldan beri sigortalı bulunması ve 3600 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması şartı arandığından, bu nedenle iş sözleşmesinin sona erebilmesi için işçinin 08.09.1999 tarihinden önce işe başlamış olması, son işyerinde en az bir yıllık kıdem tazminatına esas çalışmasının bulunması ve Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan işçiye 15 yıl, 3600 prim ödeme gününü tamamladığına ilişkin bir yazı verilmesi icap etmektedir.
İşçinin Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aldığı 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme gününü tamamladığına ilişkin belgenin işyerine teslim edilmesi konusunda sorun yaşamaması için, bu belgeyi işyerinde çalışmayı sürdürdüğü süre içinde noter kanalıyla işyerine göndermesi ve bu nedenle istifasını bildirmesi önem taşımaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme gününe ilişkin noter kanalıyla gönderilen istifa dilekçesinin işverenliğe ulaşmasından itibaren ya ihbar öneli süresi kadar çalışmak veya ihbar tazminatı ödemeyi kabul etmek suretiyle işçinin varsa zimmetinde bulunan işyerine ait kayıt ve belgeler ile eşyaları işyeri yetkililerine imza mukabilinde teslim etmek suretiyle çalıştığı işyerinden ayrılmasında bir sakınca bulunmamaktadır.
Bu şekilde 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme günüyle kıdem tazminatı alan işçi, işten ayrıldığı tarihten kısa bir süre sonra aynı veya bir başka işyerinde işe başlayıp, bir yıllık çalışma süresini tamamladıktan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan alacağı 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme gününü tamamladığına ilişkin yeni bir belgeyle yeni bir kıdem tazminatı alabilmesinde yasal bir kısıtlama bulunmamaktadır. Hatta işçinin her bir işyerinde ve her bir seferinde kıdem tazminatına esas kıdemi yönünden en az bir yıl çalışması bulunduğu ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun işçiye 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme gününü tamamladığı konusunda belge verdiği sürece işçinin herhangi bir sınırlama olmaksızın kıdem tazminatı alabilmesi mümkündür.
Yargıtay, İşçinin emeklilik nedeni ile iş sözleşmesini feshetmesinden kısa bir süre sonra, yeniden çalışmasını gerektirecek durumlar ortaya çıkabileceği gibi işçinin bu hakkını kendisi için daha olumlu sonuçlar doğurabileceğini düşündüğü bir başka işyerinde çalışma amacı ile de kullanmasının mümkün olduğuna karar vermiştir([1]). Yargıtay bir başka kararında, 15 yıl sigortalılık süresi ve 3600 prim ödeme gününü tamamlamak suretiyle işten ayrılan kişinin 3 gün sonra bir başka işyerinde işe başlamasının hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir([2]).
İŞE 08.09.1999 TARİHİNDEN SONRA BAŞLAYANLARIN KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANMASI
Mülga 506 sayılı Kanun’un “Yaşlılık aylığından yararlanma şartları” başlıklı 60. maddesinin birinci fıkrasının 4447 sayılı Kanunla 08.09.1999 tarihinden geçerli olmak üzere değişen (A) bendinin (b) alt bendinde yaş şartı hariç 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve 4500 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması şartı arandığından, işe 08.09.1999 tarihi ve sonrasında başlayanlar makalemizin 2. maddesinin (d) paragrafı kapsamında ancak 09.09.2024 tarihi ve sonrasında olmak üzere 25 yıl sigortalılık süresi, 4500 prim ödeme günüyle kıdem tazminatına hak kazanabileceklerdir.
İşe 01.05.2008 tarihinden itibaren ilk defa başlayacak olanlar 25 yıl sigortalılık süresi ve 5400 prim ödeme gününü tamamlamaları durumunda kısmi emeklilik hakkı elde ettiklerinden, 02.05.2033 tarihi ve sonrasında bu kapsamda kıdem tazminatı alabilmeleri mümkün olacaktır.
Sonuç Olarak, Anayasanın “Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti” başlıklı 48. maddesinde; herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğu; “Çalışma Hakkı ve Ödevi”başlıklı 49. maddesinde ise; çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiştir.
İşe 08.09.1999 tarihi öncesinde başlayan işçiler 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme günüyle buna ilişkin olarak Sosyal Güvenlik Kurumundan alacağı belgeyi işyerine teslim etmek suretiyle kıdem tazminatı alabilmektedir. Bu şekilde 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme günüyle kıdem tazminatı alan işçi, işten ayrıldığı tarihten kısa bir süre sonra aynı veya bir başka işyerinde işe başlayıp, bir yıllık çalışma süresini tamamladıktan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan alacağı 15 yıl sigortalılık süresi, 3600 prim ödeme gününü tamamladığına ilişkin yeni bir belgeyle yeni bir kıdem tazminatı alabilmesinde yasal bir kısıtlama bulunmamaktadır.
İşe 08.09.1999 tarihi ve sonrasında başlayanlar ancak 25 yıl sigortalılık süresi, 4500 prim ödeme gününü tamamladığı 09.09.2024 tarihi ve sonrasında olmak üzere kıdem tazminatına hak kazanabileceklerdir. Raşit ULUBEY E-Yaklaşım / Eylül 2017 / Sayı: 297
Bayramda Çalışanlar Çift Yevmiye Alacak
Ramazan Bayramı süresince çalışacak olan okuyucularımdan gelen bayram çalışmasına yönelik soruları cevaplamaya çalışayım.
Ne kadar zamlı ödenir?
Cevap: Ramazan Bayramı'nda çalışacak olan işçilere bayram günleri için ilave bir yevmiye maaş ödenmesi gerekiyor. Bir başka deyimle ücretleri yüzde 100 zamlı ödenmesi gerekiyor. Bu zamlı ücret ödemesi 3 günlük ramazan bayramı süresi ile arife günü öğleden sonraları yapılacak çalışmaları kapsıyor.
Örnek: Günlük 110 TL ücretle çalışan işçi Ali Bey ramazan bayramında bir gün çalışmışsa 110 TL+110 TL olmak üzere 220 TL ücret alması gerekiyor.
Örnek: Saatlik ücreti 15 TL olan Fatma Hanım, ramazan bayramının birinci günü 3 saat çalışırsa, 3 saatlik zamlı ücretle birlikte alması gereken ücreti 90 TL'dir.
Çalışmak zorunlu mu?
Cevap: Ramazan Bayramı'nda isteyen işçi çalışmayabilir. Çalışmak istemeyen işçi patronun bayramda çalış talebine olumsuz cevap verebilir. Dolayısı ile işverenin çalışma talebini onaylamaz. İş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde işçinin bayram günlerinde çalışacağına ilişkin düzenleme varsa işçi kurban bayramında patronun istemesi durumunda çalışmak zorundadır.
Gelmeyen işten atılır mı?
Cevap : İş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde işçinin bayram günlerinde çalışacağına ilişkin düzenleme varsa işçi ramazan bayramında işverenin istemesi durumunda işyerine gelip çalışmak durumundadır. Aksi halde ramazan bayramında ardı ardına iki gün mazeretsiz işe gelmeyen işten atılabilir. İş sözleşmesinde bayramda çalışılacağına ilişkin bir düzenleme yoksa işçinin işyerine gelmesi gerekmiyor.
Öğrenci çalıştırılır mı?
Cevap: Çalışma mevzuatına göre çocuk işçi, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişiyi, genç işçi15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişiyi, ifade ediyor. Çocuk ve genç işçiler, bayramlarda çalıştırılamazlar. Ancak lise öğrencisi 18 yaşını tamamlamış ise bayramda çalıştırılabilir. Bayramlarda çalıştırılamayan çocuk ve genç işçilerin ücretleri çalışma karşılığı olmadan ödenir. Patron ben bu çocukları bayramda çalıştırmadım ki ücret ödeyeyim diyemez.
Ücret yerine izin verilir mi ?
Cevap:Bazı işyerlerinde çalışan işçilere daha sonraki bir tarihte 3 gün izin kullandırılıyor. İşverenin ücret yerine kullandıracağı izin mevzuata uygun değil. Ramazan Bayramı'nda çalışana ücretinin zamlı olarak ödenmesi gerekiyor. İşveren zamlı ücreti ödedikten sonra isterse çalışana ayrıca ücretli izin verebilir.
Gazeteciye çift yevmiye ?
Cevap: Gazeteciler Ramazan Bayramı'nda çalışırlarsa gazetecilere normal ücretlerine ilave olarak yarım ücret daha ödenmesi gerekiyor. Gazeteciler, işçilere göre bayram çalışmasında dezavantajlı durumda. Bunu da bir örnekle açıklayalım.
Örnek: Gazeteci Mehmet Bey,asgari ücret (2.029,5 lira) üzerinden ücret alıyorsa ramazan bayramında 2 gün çalıştığı takdirde aylık ücreti ne kadar olacak?
Mehmet Bey’e bir günlük çalışmasının %50’si verilecek. Buna göre günlük ücreti 67,65 lira olan Mehmet Bey bayramdaki iki günlük çalışmasının karşılığı olarak ilave 67,65 lira daha ücrete hak kazanacak ve Haziran ayı ücreti 2.097,15 lira olacak.
Bütün okuyucularımın Ramazan Bayramı'nı kutlu olsun. Arif Temir
http://www.gunes.com/yazarlar/arif--temir/bayramda-calisanlar-cift-yevmiye-alacak-883312