Mehmet Özdoğru
Kanser Hastaları Raporsuz Malullük Aylığı Alabilir
Kanser hastaları maluliyet tespitine gerek olmaksızın teşhis sonrası malullük aylığı alabilir. Bunun için de 10 yıl sigortalılık ve 1.800 gün prim şartı söz konusu. Aylık süresi kan kanserinde 24 aya kadar uzuyor.
Kanser hastalığı bütün dünyada artarak devam eden çok ciddi bir sağlık problemi. Kanser tanısı konulan kişileri uzun ve meşakkatli bir tedavi süreci bekliyor. Çalışanların kanser hastalığına yakalanması halinde ise maluliyet durumu söz konusu olabiliyor. Bu sayede söz konusu tedavi alınırken masrafların karşılanması sağlanmaya çalışılıyor. Sigortalıların malul sayılması ve aylık alması için gerekli bazı koşullar var. Bu koşulların en önemlisini verilecek sağlık raporuyla çalışma gücünde kaybın en az yüzde 60 oranında olduğunun tespit edilmesi oluşturuyor.
1800 GÜN PRİM GEREKİYOR
Kanser hastaları söz konusu koşula tabi olmaksızın 18 ay süreyle malul sayılıyor. Ancak bunun için teşhis konulduktan sonra 1 yıl içerisinde başvuru yapmaları şart. Sigortalılara malullük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının 1.800 gün primi olması gerekiyor. Çalışanlar sigorta kollarından sağlanan yardımları alabilmek için prim ödeme ve sigortalılık süresi gibi bazı şartlara tabidirler.
HASTANE RAPOR VERİR
Sigortalının 1.800 gün primi bulunuyorsa veya borçlanmayla 1.800 gün primin tamamlanması mümkünse sigortalı rapor düzenlenmesi için yetkili hastanelere sevk edilir. Sevk edilen hastanenin düzenlediği rapora göre kişinin malullük aylığı alıp alamayacağı tespit edilir.
Çalışma gücü kaybıyla engellilik birbirinden farklı
Malullükle engellilik çoğu zaman birbirine karıştırılıyor. Çalışma gücü kaybı oranıyla engellilik oranı farklı kavramlardır. Bir kişinin engellilik oranı yüzde 60 olabilir. Ancak bu kişinin malul sayılmasına yeterli olmayabilir. Malullük çalışamama durumuyken, engellilik halindeyse kişinin çalışması mümkündür. Bu nedenle her malul engelliyken, her engelli malul sayılmayabilir.
Teşhis sonrasında süre 24 aya kadar uzuyor
Kanser hastaları türüne göre değişmekle birlikte 18 ay malul sayılıyor. Kan kanserinde bu süre 24 aya kadar uzuyor. Kemik iliği ve kök hücre naklinden sonra da 12 aylık maluliyet hakkı var. Kanser hastaları maluliyet tespitine gerek olmaksızın kanser teşhisi sonrası malullük aylığı alabilir. Ancak bunun için teşhis tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde başvuru yapmaları şart. Kanser hastaları 18 aylık geçici maluliyet süresinin sonunda yeniden kontrol muayenesine girerek hastalıkları neticesinde çalışma güçlerini yüzde 60 kaybetmişlerse sürekli bir şekilde malullük aylığı alabilirler.
‘Yüzde 60 kayıp’ şartı aranmaz
Raporda eğer sigortalının malul olmakla birlikte ‘başka birinin sürekli bakımına muhtaç’ olduğu ibaresi de yer alırsa aylığın bağlanması için 1.800 gün primin olması yeterlidir. Bulunmuyorsa bu durumda kişinin 10 yıllık sigortalılığının da bulunması gerekir. Kanser hastaları için çalışma gücünde en az yüzde 60 kayıp aranmaz. Malülük için teşhis yeterlidir.
Nereye başvurulacak?
Maluliyet tespit işlemleri için 4/a ve 4/b’li sigortalılar bağlı bulundukları sosyal güvenlik il, ilçe müdürlüklerine kamu görevlilerinden çalışmakta olanlar bağlı bulundukları kurumlara, görevlerinden ayrılmış olanlarsa Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü yetkili birimlerine başvurabilirler. Okan Güray Bülbül
Maaşı Ödenmeyenler Ne Yapmalı?.
Yaklaşık 2 aydır maaşlarımız ödenmiyor. 'En kısa sürede ödenecek' diyorlar ama çok da inandırıcı gelmiyor.
Bu durumda haklarımız nelerdir? 5...305469 Nolu SMS
4857 sayılı İş Kanunumuzun 34. maddesinde, ücretin ödeme gününden itibaren 20 gün içinde mücbir (zorunlu) nedenler dışında ödenmesi gerektiği tanımlanmıştır.
Ücreti gününde ödenmeyen işçi şunları yapabilir:
1. İşçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir.
2. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez.
3. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
4. Bu işçilerin bu nedenle iş sözleşmeleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.
Ücret ödeme tarihinden itibaren 20 gün içinde ödenmez ise; 21'inci gün itibariyle İş Kanunu'nun 26. maddesine göre 6 günlük (hak düşürücü) süre içinde 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. maddesi /II e bendinde tanımlanan "İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse" maddesi gerekçe gösterilerek hizmet akdi haklı sebeple tazminatı almak kaydı (eski 1475 s. İş K. md.24) ile feshedilebilir.
İş Kanunumuz işçi ücretinin zamanında ve tam olarak ödemesi gerektiği esasını getirmiştir. Yasa koyucu, 20 günlük süreyi, işçinin iş görmekten kaçınma hakkını kullanmaya başlaması için tanımıştır.
Zamanında ödenmeyen ücret için de mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanmasını emretmiştir.
Bu durumun çalışma hayatında uygulanması, işçi ile işveren arasında ciddi sorunlar oluşmasına sebep olabilir. Fakat işçi dava açarak, geciken ücretini faizi ile birlikte talep edebilir. İş mahkemesine dava açarak ödenmeyen ücretlerinizi ve kıdem tazminatınızı talep edebilirsiniz.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
28.07.1980 doğumluyum, 1994 yılından beri 6500 gün sigortam var. Ne zaman emekli olurum? 5...208958 Nolu SMS İşe girişiniz 24 Mayıs 1994 tarihinden önce ise 25 yıl, 54 yaş, 5675 prim gün şartlarına, bu tarihten sonra ise 25 yıl, 55 yaş ve 5750 prim gün şartlarına tabisiniz. Prim gün sayınız tamamlanmış. 2023 yılında 25 yıl şartınız, 2034-2035 yıllarında yaşınız dolacak. Bu durumda yaş şartınızı tamamlayınca emekli olursunuz.. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/08/07/maasi-odenmeyenler-ne-yapmali
SSK /4-1(a) Ölüm Aylığında Alt Sınır Aylığı Nedir?-3
İKİLİ SİSTEME GÖRE ALT SINIR AYLIĞI
1/01/2000 İLA 30/09/2008 ARASINDA SİGORTALI OLUP 1/10/2008 SONRASI ÖLENLER İÇİN ALT SINIR AYLIĞI
01.01.2000-30.09.2008 arasında sigortalı olan ve 30.09.2008 tarihinden sonra ölen sigortalının bir ve iki hak sahibi alt sınır aylık miktarı sigortalı dosya aylığını aşmamak üzere belirleniyor.
YIL |
AY |
|
Tek Hak Sahibi |
Farklı Hisseli |
Aynı Hisseli |
|
|
İki Hak Sahibi |
İki Hak sahibi |
||||
|
80% |
Büyük Hisse |
Küçük Hisse |
Eşit Hisse |
||
EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞ |
60% |
30% |
45% |
|||
2018 |
OCAK |
930,44 |
744,35 |
558,24 |
279,15 |
418,72 |
2018 |
TEMMUZ |
1.015,76 |
812,61 |
609,43 |
304,75 |
457,12 |
Bu dönem incelendiğinde diğer 30/09/2008 öncesi ve sonrası ölen 08/09/1999 öncesi sigortalılara göre özellikle 4447 sayılı Kanunla birlikte 30 Eylül 2008 tarihinden sonra ölen sigortalı için 2008/Ocak dönemine ait prime esas günlük kazanç alt sınırının bir aylık tutarının % 35’i üzerinden dosya aylığı hesaplanacaktır.Bundan dolayı alt sınır aylıkları düşük hesaplanır.
5510 sayılı SS ve GSS KANUNA GÖRE ALT SINIR AYLIĞI
5510 Sayılı Kanunla alt sınır aylığı miktarı belirlenmiştir.
Kanuna göre sigortalıya bağlanacak aylıklar ile ölen sigortalının hak sahiplerinin aylıklarının hesabına esas alınacak alt sınır aylığı; sigortalının mevcut çalışma sürelerindeki her yıl için bildirilen prim ödeme gün sayısı esas alınarak, bu prim gün sayısı karşılığında Kanunun 82. maddesine göre tespit edilen prime esas günlük kazanç alt sınırları (asgari prime esas kazançlar) üzerinden, talep veya ölüm yılına ait Ocak ayı itibariyle Kanunun 29. maddesinin ikinci fıkrasına göre belirlenen ortalama aylık kazancın % 35 inden, sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eşi veya çocuğu varsa % 40 ından az olmayacaktır.
Sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eş veya çocuğu olup olmadığının tespiti, sigortalıya bağlanacak aylık için tahsis talep; hak sahiplerine bağlanacak aylıklar için ise sigortalının ölüm tarihindeki durumu esas alınarak yapılacaktır.
Sigortalıların ölümü halinde, ölüm sigortasından dosya bazında her yıl bağlanan aylıkların aylık başlangıç tarihinin ait olduğu yılın Ocak ayı itibarıyla yıl içine ait artışlar uygulanmaksızın hesaplanacak tutarları, yaşlılık sigortasından bir önceki yılın son ödeme ayında söz konusu sigortalılar için ayrı ayrı dosya bazında ödenen en düşük yaşlılık aylığından az olmayacaktır.
01.10.2008 tarihinden itibaren sigortalı olanların ölümü halinde tek hak sahibi veya iki hak sahibi aile bireyleri için ödenecek alt sınır aylık miktarları ölüm tarihine bağlı olarak değişir.
Güncelleme katsayısının farklılığı nedeniyle md. 55 kapsamında hesaplanacak alt sınır aylık miktarı daha farklı olacaktır. Vedat İlki
İstihkak Ödemesi Olmayan İhaleli İşlerde Asgari İşçilik
İhale konusu işlerde işverenlerin ilişiksizlik belgesi alması ve buna ilişkin asgari işçilik işlemlerinin yapılması birçok özellikli durumu bünyesinde barındırıyor. Çoğunlukla ihale konusu işler ihale makamı tarafından ödenen istihkak ödemeleri üzerinden yapılıyor ve yine bu tutar dikkate alınarak asgari işçilik incelemesi yapılıyor.
Ancak bazı durumlarda ihale konusu işlerde istihkak ödemesi yapılmayabiliyor ve bu da asgari işçilik işlemlerinde bazı kafa karışıklıklarına neden oluyor.
Bu yazımızda istihkak ödemesi yapılmayan ihale konusu işlerden bazılarına değinip asgari işçilik işlemlerinin nasıl yapılacağından bahsedeceğiz.
Yap-İşlet-Devret Modelinde Durum
İhale konusu olan ancak istihkak ödemesi yapılmayan;
- Yap-işlet modeli,
- Yap-işlet-devret modeli,
- Kar paylaşımı (satış bedelinin belirli yüzdelerle ihale makamı ve yüklenici tarafından paylaşılması vb.),
- Kat karşılığı ya da arsa verilmesi
şeklinde yapılan inşaat işlerinde araştırma işleminin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yayımlanan yapı yaklaşık metrekare birim maliyet bedellerinin uygulanmasına imkan verecek olması halinde, inşaatın metrekaresi ile metrekare birim maliyet bedelinin çarpılması sonucu hesaplanacak maliyet tutarına asgari işçilik oranı uygulanmak suretiyle yapılması gerekiyor.
Yıkım Söküm İşleri
İhale konusu olup yükleniciye herhangi bir bedel ödenmeksizin yaptırılan yıkım/söküm işlerinde, yıkımı sökümü yapılan hurda malzeme, yükleniciye yapılan işin karşılığı veriliyor ya da hurda malzemenin fiyatının yapılan işin değerinden daha yüksek olması halinde yüklenici tarafından ihale makamlarına bir bedel ödenmek suretiyle işlem yapılıyor.
Bu durumda, ihale makamlarınca istihkak ödenmeksizin;
- Çıkan hurda malzeme karşılığında yapılan yıkım/söküm işlerinde, hurda malzemenin bedeli yaptırılan işin maliyetini karşıladığından bu tutar üzerinden,
- Yüklenici tarafından çıkan hurda malzeme karşılığında ihale makamlarına bedel ödenmek suretiyle yapılan yıkım/söküm işlerinde, ihale makamlarınca bildirilen tutarların içinde hurda malzemenin satış bedelinin de bulunması halinde işverence hurda malzeme için ödenen bedel dikkate alınmaksızın sadece yıkım/söküm gibi işçilik içeren işlerin maliyet bedeli üzerinden,
araştırma işleminin yapılması gerekiyor.
Tespit Mümkün Değilse Ne Olacak?
Peki istihkak ödemesi yapılmayan ihale konusu işlerde yukarıdaki örnek durumlarda açıklandığı gibi işlem yapılamaması halinde ne olacak?
Bu durumda maliyet tutarının tespitinin yapılabilmesini teminen konu sosyal güvenlik denetmenine aktarılıyor. Sosyal güvenlik denetmenince işyeri kayıtlarının incelenerek yapılan işin maliyetinin tespit edilmesinden sonra bu maliyete asgari işçilik oranı uygulanmak suretiyle araştırma işleminin yapılması gerekiyor.
Şayet sosyal güvenlik denetmenince de işin maliyeti tespit edilemezse, bildirilmesi gereken asgari işçilik tutarının tespitini teminen durum Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının ilgili Grup Başkanlığına intikal ettiriliyor asgari işçilik incelemesi Sosyal Güvenlik Kurumu Müfettişlerince gerçekleştiriliyor. Dr. Mehmet BULUT
Vergi Borcundan Dolayı Bankalardaki “0” (Sıfır) Bakiyeli Hesaplara Elektronik Haciz Uygulanamaz
Vergi daireleri tarafından, mükellefin borçlu olduğu gerekçesi ile Türkiye çapında bütün kamu ve özel bankalar nezdinde mevcut hesaplarına e-haciz uygulanmaktadır. Uygulanan e-haciz sürekli ve kalıcı bir e-haciz şeklini almaktadır. Hiçbir vergi haczi sonsuza kadar devam etmez. Haciz edilen menkul veya gayrimenkuller bir şekilde tasfiye olunur. Tasfiye ve satış işlemlerinin yasada kayıtlı belirlenmiş süreleri dahilinde bu işlemler sonuçlandırılır. Sürekli e-haciz mükellefler üzerinde olumsuz etki ve sonuçlar doğurmaktadır. Kalıcı vergi hacizleri işkenceye dönüşerek, mükelleflerin üretim, yatırım ve gelecek ile ilgili ticari kararları üzerinde olumsuz psikolojik etkiler de yaratabilmektedir.
Bilindiği gibi, amme borçlusu mükelleflerin vergi borçlarını vadesinde ödememeleri halinde banka mevduatlarına e-haciz uygulanmaktadır. Uygulamada birçok vergi dairesi e-haciz işlemlerini hatalı uygulayarak mükellefleri maddi ve manevi yönden mağdur etmektedirler. E-haczin kaldırılması sırasında mükellefler pek çok müşgül durum yaşamaktadırlar. Aşağıda yanlış uygulanan e-haciz uygulamaları özetlenmektedir.
1) Amme borçlusu mükellefin haczi kabil olmayan bir kısım menkul, mevduat vs hesaplarına e-haciz uygulanmaktadır. E-haciz yapılabilmesi için usulüne uygun ödeme emri tebliği ve ödeme emrinin kesinleşmesi şarttır.
2) Sıfır bakiyeli hesaplara e-haciz uygulanamaz. Uygulansa dahi hemen aynı gün içinde bu e-haczin iptal edilmesi zorunludur.
3) Sonsuza kadar e-haciz sürdürülemez. E-haciz sadece ve sadece bir gün geçerlidir. Ertesi gün hesapların aktif hale gelmesi veya getirilmesi zorunludur.
4) Emekli maaşlarına veya emekli maaş hesaplarına veya emekli maaş gölge hesaplarına e-haciz uygulanamaz. Uygulansa dahi hemen kaldırılmalıdır.
5) Çiftçilerin veya diğer amme borçlusu kimselerin devlet destekleri hesaplarına e-haciz uygulanamaz.
6) Şirket borcu nedeniyle, şirket ortağının bireysel mevduat hesabına şirket borcu kaynaklı e-haciz uygulanamaz.
7) Sonsuza kadar devam eden ve kalıcı bir şekilde mevduat hesaplarına e-haciz yürütülemez. E-haciz konduğu an mevduat müsaitse o kadarlık miktar tahsil edilir. Ve akabinde hemen hesap aktifleştirilir. E-haciz, mevduattaki para kadar kısmı bloke edilir. Ertesi gün haciz kaldırılır. Bloke edilen tutar vergi dairesine havale edilir. Yine aynı gün hesap mükellefçe serbestçe kullanılır. E-haciz kalktıktan sonra hesaba gelen havalelere artık e-haciz uygulanamaz. E-haciz uygulanabilmesi için ikinci bir e-haczin tatbikine gereksinim olacaktır. İkinci bir e-haciz emri gelmeden gelen bütün havaleler mükelleflerce serbestçe kullanılabilir.
8) Nafakalar hiçbir şekil ve surette haczedilemez.
9) Emekli maaşları haczedilemez.[1]
10) Ücret veya maaş hacizlerinde ¼ kuralı uygulanmalıdır. Aksi takdirde e-haciz geçersizdir. [1]
11) E-haciz tatbikinde 6183 sayılı yasanın 70. Maddesine dikkat edilmelidir. Bu madde hükmünde haczedilmeyecek mallar, menkuller, vs kalemler 13 bent halinde tek tek sayılmıştır.
12) Mükellefin vergi dairesinden alacağı var ise ve bu alacak hukuken ortaya çıkmış ise bu mükellefler hakkında hiçbir şekilde e-haciz uygulanamaz. Vergi dairesi tarafından bu mükellefler ayrı bir listede takip edilerek e-haciz yollanmayacak mükellefler kategorisine konulmalıdır.
13) 6183 sayılı 71. Maddesinde kısmen haczedilecek gelirler belirtilmiştir. Buna göre asgari ücreti aşmayan aylık gelirlerin 1/10’undan fazlası haczedilemez.
14) Bireysel emeklilik birikimleri, katkı payları vs hesaplara hiçbir şekilde haczedilemez. Aynı şekilde agi yardımları, bu konuda asgari ücret ile ilgili devlet tarafından yapılan katkılar, çiftçilere yapılan muhtelif destek ödemeleri, sübvansiyonlar haczedilemez.
15) Dul, emekli, şehit, engelli maaşları, vs ödentiler haczedilemez.
16) Henüz yetişmemiş mahsullerin haczi mümkün değildir.
17) Ortak hesaplara ancak borçlu kişinin payı kadar e-haciz yapılabilir. Kalan kısım için haciz söz konusu değildir.
18)Avukatların müvekkilleri ile ilgili emanet paraları için açtıkları hesaplar üzerine e-haciz uygulanamaz.
19)Vekaletname ile yürütülen bir çok hizmetlerde vekil tarafından asıl mükellef adına açılan hesaplara vekilin borcu nedeni ile e-haciz yürütülemez.
Sonuç:
Son günlerde bankalara kredi talebi için başvuran pek çok mükellefe vergi borcu olduğu gerekçesi ile kredi talepleri olumsuz olarak geri çevrilmektedir. Oysa ki, vergi veya SGK borcunun bulunması mükellefin kredi talebine engel teşkil etmez. Borçlar yapılandırılır, borçlar teminatlandırılır daha sonra ilgili bankaya gidilip kredi talebi yeniden güncellenir. Nazlı Gaye Alpaslan
----------
[1] Bkz: Gelir İdaresi Başkanlığı Yazısı, 02.11.2007 gün ve 097674 sayılı yazı
İstinaf Mahkemelerinin İşleyişi
İdarî yargı alanında 6545 sayılı yasa ile bir dizi düzenlemeler yapılmıştır. 28.06.2014 günlü Resmî Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe giren yasada vergi davaları ile ilgili olarak da bazı düzenlemeler yapılmıştır.[1]
Yeni düzenleme ile ilk derece yargılama mercii konumunda olan idare ve vergi mahkemelerinin vermiş olduğu kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulmadan önce mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine “İstinaf” başvurusunda bulunulması zorunludur.
Bu çerçevede, itiraz yolu kaldırılmış olup, bölge idare mahkemeleri istinaf makamı olarak yeniden yapılandırılmış ve temyiz yolu öncesinde mecburi bir kanun yolu daha ihdas edilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, yeni düzenleme ile ilk derece mahkemesi kararlarına karşı doğrudan doğruya Danıştay ‘da temyiz davasının açılması yolu kapatılmıştır.
Yeni oluşturulan bünyedeki bölge idare mahkemeleri Kanun’unun yürürlüğe girdiği 28.06.2014 tarihinden itibaren (3) ay içerisinde, yani Eylül ayının sonu; Ekim ayının başında itibaren bütün yurtta istinaf mahkemeleri göreve başlamış olacaklardır.
6545 sayılı yasa ile Danıştay ‘ın temyiz incelemesi üzerine vereceği kararlara karşı başvurulabilecek kanun yollarından birisi olan “Tashihi Karar” yolu kapatılmış bulunmaktadır. Diğer yandan, 6545 sayılı yasa idarî yargılama usulleri arasında da “İvedi Yargılama Usulü” ihdas edilmiş bulunmaktadır.
6545 sayılı yasa ile getirilen yeni düzenlemeler ile ilk derece yargılama mercii durumunda bulunan idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz yoluna başvurmadan evvel mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine istinaf başvurusunda bulunulması zorunludur. Bu çerçevede, itiraz yolu kaldırılarak bölge idare mahkemeleri “istinaf mercii” olarak düzenlenmekte ve temyiz yolu öncesinde mecburi bir kanun yolu daha ihdas edilmiş bulunmaktadır. Özetle, yeni düzenleme sonucunda ilk kademeli mahkeme kararlarına karşı doğrudan doğruya temyiz yoluna gitme imkanı ortadan kaldırılmıştır.
6545 sayılı yasa ile istinaf müracaatında bulunulabilecek ilk derece mahkemesi kararları ve istinaf incelemesi sonucunda temyize konu edilebilecek kararlar daha sınırlı bir şekilde tespit edilmiş olup, bir kısım kararlara karşı ise istinaf ve temyiz yolları kapatılmış bulunmaktadır.
Buna göre;
1) Konusu para ile belirlenebilen vergi uyuşmazlıklarında sınırlama şöyledir:
1.a) 5.000,00-TL ve altı: İlk derece mahkemesine müracaat mümkün. İstinaf ve temyiz kapalıdır.
1.b) 5.000,00-TL ila 100.000,00-TL arası : İlk derece mahkemesi yolu açık. İstinaf mahkemesi yolu açık. Temyiz incelemesi kapalıdır. Yani, temyize müracaat yoktur.
1.c) 100.000,00-TL ve üstü : İlk derece mahkemesi yolu açıktır. İstinaf yolu açıktır ve temyiz incelemesi açıktır. Burada, üçlü bir yapı korunmuştur. 1982 yılı öncesi vergi itiraz komisyonları, temyiz komisyonları ve Danıştay gibi üçlü yapı adeta 100.000,00-TL üzerindeki vergi uyuşmazlıklarında yapı korunmuştur. Böyle bir üçlü kademeli yapı vergi uyuşmazlıklarının zaten uzun sürdüğü bir süreçte şimdi getirilen 6545 sayılı yasa ile yapılan düzenlemeler sonucunda yargılama süreçleri çok uzun yıllara yayılarak devam edecektir. Böyle bir uzun süreç ise; “Geç gelen adalet, adalet değildir” noktasında vergi mükelleflerini yıllarca süren uyuşmazlıklar bezdirecektir.
2) Getirilen yeni sistem ile, istinaf incelemesi temyizin şekil ve yöntemlerine tabi olup, söz konusu inceleme neticesinde bölge idare mahkemesi tarafından:
a) İlk derece mahkemesi kararının hukuka uygun bulunması durumunda, istinaf başvurusunun reddine karar verilebilir. Kararda ki maddî hataların düzeltilmesi mümkün ise gerekli tashihler yapılarak aynı karar tesis edilir.
b) İlk derece mahkemesi kararının hukuka uygun bulunmaması durumunda, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilir. Bu durumda, işin esasına inilerek esas hakkında yeniden karar verilir.
a) İlk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf müracaatının haklı bulunduğu davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hakim tarafından bakılmış olması durumunda istinaf müracaatının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilir ve dosya mahkemesine yollanır.
3) 6545 sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler arasında ivedi yargılama usulü 2577 sayılı İYUK yasamıza ihdas edilmiştir. İvedi yargılama usulünde bilhassa süreler bakımından idarî yargı usulünden farklı düzenlemelere yer verilmiş olup, yasada bazı davaların çok hızlı bir şekilde çözümlenmesi hedeflenmiştir. Bununla beraber 6545 sayılı kanunda yasada ivedi yargılama usulüne tabi olan davalarda istinaf yoluna başvurulamayacağı, ilk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı (15) gün içerisinde doğrudan temyiz yoluna müracaat edilebilecektir.
4) Danıştay’ın temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlara karşı başvuru yollarından olan karar düzeltme yolu (tashihi karar) kapatılmıştır.
5) 6545 sayılı yasa ile 2576 sayılı yasada yapılan değişiklikler ve bölge idare mahkemelerinin Adalet Bakanlığı ‘nca 6545 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 28.06.2014 tarihinden itibaren (3) ay içerisinde kurulacağı ve faaliyete geçeceği ön görülmüştür. Bölge idare mahkemelerinin kuruluşları, Yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacağı tarih Resmi Gazete ilan edilecek olup, ihtilafların halinde getirilen düzenlemeler yeni yapıdaki bölge idare mahkemelerinin bütün yurtta göreve başlayacakları tarihten sonra verilecek kararlar hakkında tatbik edilecektir.
6) 6545 sayılı yasa öncesi müracaatlar, kararlar üzerine müracaat mercii ve yolları ve bütün hususlar eski hükümlere göre devam edecektir. İçinde bulunduğumuz aydan sonra gelen Temmuz ayının 20 ‘sinde adlî tatil başlayacaktır. Adlî tatilin bitimi 30 Ağustos günü olup, 20 Temmuz ila 30 Ağustos arası adlî tatil devam edecektir. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/istinaf-mahkemelerinin-isleyisi/haber-20609
----------
[1] Bkz. 28.06.2014 gün ve 29044 sayılı Resmi Gazete
Yurt dışı Borçlanmasında “Deprem Geçti” Gurbetçiye Geçmiş Olsun
Bir önceki yazımızda yurtdışı borçlanması ile Türkiye’den emekli olacak gurbetçi Türk vatandaşlarının bahse konu haktan yararlanmasında birçok hak kaybı getiren 2018/27 sayılı Genelgenin getirdiği değişikliklere yer vermiştik.
Yani rüzgar gibi birdenbire gelen bu her tarafından apar-toparlık kokan bu 2017/27 sayılı Genelge rüzgar gibi de gitti.
Her gün “Emekliye müjde”, “Çalışana Müjde” “Memura müjde” den başka çalışma hayatına dair atacak başlık bulamayan günümüz Türk basını bu derece değişiklik meydana getiren Genelgenin getirdiklerine yer veremese de derinlerde meydana getirdiği sarsıntı sebebiyle olacak ki ancak 11 gün yürürlükte kalabildi.
Genelge yürürlükte iken sadece bizim - o da internet medyasında- değindiğimiz sorun basında hak ettiği yeri bulamasa da gurbetçiler için çok önemli olumsuz değişiklikler meydana getiriyordu.
Önce Genelgeyi çıkaranlara sonra da muhataplarına seslenmek istiyorum.
Gelinen noktada yetkililere diyoruz ki böyle bir hakkı kaldırmak istiyorsanız bir süre verin ve sonra kaldırın, böyle kaba tabirle ayak oyunlarına, yasayla zıt genelge çıkartarak yargının iş yükünü artıracak değişikliklere bizce hiç gerek yok.
Zaten 1980’lerde ve sonrasında doğan gurbetçiler için yurtdışı borçlanması ile emeklilik parasal açıdan avantajını tamamen yitirecek.
Yurtdışı borçlanması hakkı bulunanlara da diyoruz ki bu hakkınızı kullanın, en azından borçlanmasını yapıp bir kenara koyun. Bunu yaparken “Sosyal Güvenlik Müşaviri” bir profesyonelle çalışın ve ödeyeceğiniz parayı söyleyerek kaç TL aylık bağlatabileceğini sorun. Örneğin bugün 2000-2500-3000 TL aylık bağlatmak için kaç TL ödemeliyim diyerek alternatifler isteyin.
Yaştan emeklilik için ayrı seçenekler, normal emeklilik için ayrı seçenekler isteyin. Kimileri için normal emeklilik daha iyi iken kimileri için yaştan emeklilik daha doğru olabilir.
Bilinçli adım atın.
Çalışacağınız profesyonelde Avrupa’ya ayağınıza gelme ya da sizi Türkiye’de otelde ağırlama özelliğini değil bu rakamsal “Ödeme/Aylık” seçeneklerini arayın. Elbette güvenilirlik olmazsa olmaz kriteriniz olsun.
Bir şey daha, gördünüz her an her şey olabiliyor, o nedenle son bir kez daha uyarayım, borçlanmanızı şimdiden yapın ve kenara koyun. Şevket Tezel
İşçinin Çalışma Şartları Değiştirilebilir Mi?
Çalışma yaşamında ekonomik, teknolojik ve sosyal şartlardan dolayı zaman zaman değişiklik yapma ihtiyacı doğabilir. Böyle durumlarda işveren çalışma koşullarında değişiklik yapmak isteyebilir.
Ancak 4857 Sayılı İş Kanunu gereğince işçi aleyhine çalışma koşulları değiştiğinde işçiden yazılı onay almak gerekir. İşveren tek taraflı olarak işçinin çalışma koşullarında esaslı değişiklik yapamaz, yapsa bile onay verilmemesi halinde yapılan değişiklik ise işçiyi bağlamaz.
Çalışma Koşulları Nelerdir?
Çalışma koşulları, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşur. Yargıtay’a göre iş sözleşmesinin esaslı unsurları olan işçinin iş görme borcu ile bunun karşılığında işverenin ücret ödeme borcu, çalışma koşullarının en önemlisidir.
Bunun yanında çalışma süreleri, yıllık izin süreleri, ödenecek ücretin ekleri, ara dinlenmesi, evlenme, doğum, öğrenim, gıda, maluliyet ve ölüm yardımı, özel sağlık sigortası, bireysel emeklilik sistemi, işin nerede ve ne zaman görüleceği de çalışma koşuludur.
İşveren, yönetim hakkını dayalı olarak çalışma koşullarında değişiklik yapmak istediğinde değişikliği işçiye yazılı olarak bildirmek zorundadır. İşçiye yazılı bildirim yapılmamış veya 6 yazılı bildirim yapılmışsa da 6 işgünü içerisinde işçi onay vermemişse değişiklikler işçiyi bağlamaz.
Örneğin, işyerinde kıdeme bağlı prim sistemi uygulanmaktayken, işyeri uygulaması halinde dönüşen bu ek menfaatin işverence tek taraflı olarak kaldırılması mümkün değildir. İşçi, yazılı değişiklik bildirimi almadığı veya yazılı bildirim alsa da onay vermediği durumlarda hakkını isteyebilir.
İşçi Onay Vermezse Ne Olur?
Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir; ancak yapılan değişiklikler geçmişe yönelik olamaz.
İşçi, çalışma şartlarında yapılan esaslı değişikliğe onay vermediğinde işveren, değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. Çalışma koşullarında esaslı değişikliği kabul etmeyen işçinin iş sözleşmesinin işverence feshi halinde, ihbar ve kıdem tazminatlarını talep hakkı doğar. İşçinin, işe iade davası açma hakkı vardır.
İşçinin değişikliği kabul etmediği durumlarda işveren eski sözleşme şartlarını uygulamaya devam edebilir.
Ancak, işçi kabul etmediği halde yeni şartların uygulanmaya devam etmesi işçiye haklı nedenle fesih yetkisi verebilir. İşçi onay vermediği takdirde çalışma koşulları değişmemiş olacaktır. “Çalışma şartlarının uygulanmaması” hali işçinin haklı fesih nedenleri arasındadır. Böylece işçi haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebilir; kıdem tazminatı almaya hak kazanır. İbrahim Işıklı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/iscinin-calisma-sartlari-degistirilebilir-mi/424443
Sendika Üyeliği Gizlidir
İşçi sendikaları işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan örgütlerdir. Sendikaların amaçlarını gerçekleştirebilmeleri öncelikle yeterli üye sayısına ulaşmalarına, devamında işverenle toplu iş sözleşmesi imzalamalarına bağlıdır. Hukuk sistemimiz sendikaların toplu iş sözleşmesi imzalayabilmelerini birtakım şartlara bağlamıştır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu bir sendikanın toplu iş sözleşmesi imzalayabilmesi için iki barajı geçmesini şart koşmuştur. Bunlar işkolu ve işyeri barajları. Barajların aşılması sendikaların üye kazanmalarına bağlı olduğundan, işçilerin sendikal özgürlüklerinin korunması özel önem taşımaktadır.
Ülke düzeyinde temsil
İşkolu barajı sendikanın o işkolunda çalışan işçilerin en az % 1'inin kendi üyesi olmasını aramaktadır. Böylece sendikanın ülke çapında az da olsa bir temsil gücüne sahip olması istenmektedir. % 1'lik oran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın her sene ocak ve temmuz aylarında yayınladığı istatistiklere göre belirlenmektedir. İstatistiklere yayımından itibaren on beş gün içinde itiraz edilmezse istatistik kesinleşir ve gelecek altı aylık dönemdeki yetki tespitleri buna göre yapılır.
İşyerinin çoğunluğu
Sendikanın yetkili sayılmasının ikinci şartı ise işyeri barajıdır. Sendika toplu iş sözleşmesi yapmak istediği işyerinde çalışan işçilerin en az yarıdan bir fazlasını kendisine üye kaydetmek zorundadır. Aksi takdirde işkolu barajını geçse de yetki alamayacaktır. Eğer toplu iş sözleşmesi bir işletmede yapılacaksa işletmenin tümünde çalışan işçilerin en az yüzde kırkından fazlasını kendisine üye kaydetmesi yeterlidir.
Toplu iş sözleşmesi
Belirtilen şartları sağlayan sendika, toplu iş sözleşmesi imzalayacağı işyeri veya işletmede toplu iş sözleşmesi yoksa her zaman bakanlığa başvurarak yetkisinin tespitini isteyebilir. Eğer işyeri veya işletmede toplu iş sözleşmesi varsa ancak onun sona ermesinden 120 gün öncesinden itibaren yetki tespiti için başvurulabiliyor. Sendika yazı ile Bakanlığa başvurarak kurulu bulunduğu işkolunda yetkili olduğunun tespitini ister. Bakanlık istatistiklere göre sendikanın işkolu barajını geçip geçmediğini değerlendirdikten sonra SGK'ya yapılan bildirimlere göre işyerinde kaç işçinin çalıştığını ve E-Devlet üzerinden yapılan kayıtlara göre sendikanın o işyerindeki üye sayısını inceler. Yapılan incelemeler sonunda sendikanın yetkili olduğuna karar verirse yetki tespitini gerçekleştirir.
Yetkinin önündeki engel
Sendikal fesih, işçilerin bir sendikaya üye olmaları veya tam tersi işverenin istediği bir sendikaya üye olmamaları nedeniyle ya da sendikal faaliyetlere katılmaları nedeniyle işten çıkarılmalarıdır. İşçiler bazen sırf herhangi bir sendikaya üye olduğu için işten çıkarılabilirken bazen işverenin istemediği bir sendikaya üye olduğu için işten çıkarılabilmektedir. Ya da tam tersi işverenin kendi kontrolünde olan bir sendikaya üye olmadığı için iş sözleşmesi feshedilebilmektedir. Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 25. maddesi, bu nedene dayalı olarak yapılacak fesihleri açık bir şekilde yasaklamış, yasağa rağmen yapılan fesihleri ağır yaptırımlara bağlamıştır.
Sendika dava açabilir
İş sözleşmesi sendikal nedenle feshedilen kişinin dava açması gerekiyor. Sendika da işçiyi temsilen dava açabilir. Dava sonucunda işverene uygulanacak en önemli yaptırım, işverenin sendikal tazminat ödemek zorunda bırakılması. Sendikal tazminat, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nda özel olarak düzenlenmiş ve miktarı çalışanın bir yıllık ücreti tutarından az olamayan bir tazminat türü.
Sendikal tazminat talep edebilmenin iki yolu bulunuyor. Bunlardan ilki, feshin geçersizliği davası açarak işe iadenin talep edilmesi, ikincisi ise işe iade talep edilmeden sadece sendikal tazminat talep edilmesi. Diğer işe iade davalarından farklı olarak sendikal nedenle yapılan fesihlerde işe iade davası açabilmek için, işçinin iş güvencesine sahip olup olmadığına bakılmıyor. Dolayısıyla, işçinin kıdemi altı aydan az olsa da işyerinde otuzdan az işçi çalışsa da işçi işe iade davası açabiliyor. Sendikal nedenle fesihte normal işe iade davasından farklı olarak, tazminatın alınabilmesi, işverenin işe başlatmamasına da bağlı değil. Yani işveren işe iade edilen çalışanı ister işe başlatsın, isterse başlatmasın en az bir yıllık ücret tutarındaki tazminatı ödemek zorunda. Çalışanın tercih edebileceği ikinci yol ise, feshin geçersizliğine ilişkin dava açmadan sadece sendikal tazminat davası açmak. İş güvencesine tabi olan ve olmayan bütün işçiler, isterlerse, işe iade davası açmadan bağımsız olarak doğrudan sendikal tazminat davası açabilirler.
Yetki tespitine kadar...
Yetki tespiti, sendikanın başvuru tarihinde işyerinde çalışan işçilere göre yapılmaktadır. Dolayısıyla işveren yetki tespiti için başvuru tarihinden sonra sendikal fesih gerçekleştirdiyse yapılan fesihlerin yetki üzerinde doğrudan bir etkisi olmayacaktır. Fakat işverenin yetki tespiti başvurusu yapılmadan önce uyguladığı sendikal fesihler sendikanın yetki almasını engelleyebilecektir. Bu nedenle sendika üyelikleri yetki tespiti yapılıncaya kadar gizli tutulmaktadır. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/sendika-uyeligi-gizlidir-2719587/
Halka Arzın Faydaları
Halka arzın faydaları
2018 yılı halka arz yılı ilan edildiğine göre, halka açılmanın ne gibi avantajları var yakından incelemek gerekir ise;
- Şirketlerin ucuz maliyetli finansman kaynağı bulabileceği para ve sermaye piyasası platformlarına daha kolay erişim imkanı
- Sermaye artırımı şeklinde gerçekleştirilecek halka arzlarda şirketin ucuz finansman kaynağı sağlaması
- Halka açılmanın getirdiği kurumsallaşma
- Şeffaflık (transparency) ve hesap verilebilirliğin (accountability) artması
- Halka açılma sayesinde şirketlerin/grupların/holdinglerin bilinilirliğinin ve marka değerinin artması
- Hisselerin borsada işlem görmesi sebebi ile sürekli bir piyasa değerinin olması
- Yine hisselerin borsada işlem görmesi ile daha likit hale gelmesi ve buna bağlı olarak finansman imkanlarının çoğalması
- İkincil halka arz imkanıdır.
Olası dezavantajları ise,
- SPK uygulamalarının getirdiği kurumsallaşma/prosedür yükü şirket yönetimlerini zorlayabilmekte
- Kamuoyunu aydınlatma ilkesi gereğince her yeni gelişmenin kamuoyuna açıklanma mecburiyeti bulunması
- SPK ve Borsa İstanbul denetimidir.
Halka arzın zamanlamasını belirleyen faktörler neler?
Bir halka arzın başarıya ulaşmasında birçok faktör bulunmakla birlikte belki de bunlardan en önemlisi halka arzın zamanlamasıdır. Halka arzın zamanlamasında dikkate alınacak unsurlar ana hatlarıyla aşağıdaki gibi özetlenebilir;
- Politik faktörler
- Ekonomik faktörler
- Yurtdışı para ve sermaye piyasalarının durumu
- Şirketin son birkaç yıldaki mali ve operasyonel performansı
2017 yılı halka arzları ve 2018 yılı beklentileri neler?
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) verilerine göre 2017 yılında sadece 3 halka arz gerçekleşti. Payları ilk kez halka arz edilen bu firmalar ise Mistral GYO, Fonet Bilgi Teknolojileri ve Mavi Giyim. Bunların halka arz tutarı ise 1.25 milyar TL olarak gerçekleşmişti.
2018 yılında ise 17 şirketin halka arz gerçekleştirebileceği ve bunun karşılığında ise şirketlerin tahminen 5 milyar dolarlık bir kaynağı elde edilebileceği öngörülüyordu. Yaşanan seçim süreci ve döviz kurlarının pik yapması ile bu rakamlara ulaşılması pek olanaklı görünmese de halka arz planları şirketlerin gündemleri arasında yer almaya devam ediyor.
Sonuç;
Hazineden sorumlu eski Bakanımız Mehmet Şimşek yılın başında yaptığı bir konuşmada, iş dünyasına bu konjonktürde borç almak yerine ortak alma çağrısında bulunmuş ve “Borç yiğidin kamçısı olmakla birlikte, bu dönemde sorun olarak karşımıza çıkıyor” demişti.
Amerikan Merkez Bankası FED’in, 2008 yılında ortaya çıkan global finansal krizden çıkış için başlattığı parasal gevşeme ile likidite enjeksiyonunun sonuna gelindiğinin ve bilanço küçültme sürecine girdiğinin ilanıyla eskiye nazaran finansman kaynaklarının gerek miktarsal olarak azalacağı gerekse de maliyetinin artacağı bir ortamda, halka arz opsiyonu şirketlerin karşısında yeni bir finansal araç olarak yerini almış gibi görünmektedir.
Ülkemizin artan risk primine bağlı olarak doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının azalmasına rağmen Borsa İstanbul’da yer alan hisselerin döviz bazında hala çok ucuz olduğu gerçeği, Türk şirketlerinin yabancı yatırımcı çekebilme cazibesini her şeye rağmen koruyarak küresel ekonomik fırtınaların gündemde olduğu şu günlerde can simidi olma ümidinin korunmasını sağlayacak gibi görünüyor. Onur Çelik https://m.dunya.com/kose-yazisi/borclanma-halka-acil/424319