Mehmet Özdoğru
Şirket Borcundan Dolayı Eski Ortağın Gayrimenkulüne Haciz Gelmesi
Anonim ve Limited Şirketlere ait borçlar birincil planda şirket tüzel kişiliği açısından borç olarak dikkate alınmaktadır. Özellikle kamusal karakterli borçlarda bir şirketin borcu bakımından bu şirketin tüzel kişiliği sorumlu olacaktır.
Vergi uygulamasında zaman aşımı, önemli bir müessese olup, re’sen dikkate alınması gereken bir konudur. Özellikle tüzel kişiliğe ait amme borçlarının takip ve tahsili nedeni ile uygulamada eski şirket ortaklarının bireysel malları üzerine konulan hacizler nedeniyle problemler yaşanmaktadır. Şirket tüzel kişiliğine ait bir varlık üzerine konulan haciz işleminde bir sorun olmasa da zaman aşımı ile ilgili konulan haciz nedeniyle zaman aşımı kesilir (Bkz. 213 sayılı VUK md. 374).
Zaman aşımının durması, zaman aşımına mani olan kanuni bir durumun ortaya çıkması ile söz konusu engelin ortadan kalkmasına kadar geçen sürelerin işlememesini ifade eder.[1]
Bu arada, yer gelmişken belirtilmesi gereken en önemli husus zaman aşımı süresidir. 213 sayılı VUK md. 114 hükmüne göre tarh zaman aşımı, vergi alacağının doğduğu takvim yılını izleyen yılın başından itibaren 5 yıl içerisinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zaman aşımına uğrar. Diğer taraftan, 6183 sayılı yasanın md. 102 hükmüne göre; amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başından itibaren 5 yıl içerisinde tahsil edilemediği takdirde, tahsil zaman aşımına uğrar.
Yaşanan bir olayda, bir limited şirketten 2007 yılında ayrılan ortak nezdinde, kişisel mal varlığına haciz konulduğu tespit edilmiştir. Mal varlığı üzerine haciz konulan eski ortağın 2007 yılında usulüne uygun pay devri yapıp, şirketten ayrıldığı ve bu durumu vergi dairesine bildirdiği tespit edilmiştir. Şirketin borcu nedeni ile ortak açısından borç şahsileştirilmeden, ödeme emri düzenlenmeden doğrudan doğruya pay devri yapan eski ortağın 2 adet gayrimenkulü üzerine şirketin vergi borcu olduğu iddiası ile haciz uygulanmıştır. Eski ortak bu durumdan ancak 2014 yılında muttali olmuştur.
Yukarıda anlatılan tablo karşısında eski şirket ortağı şirkete giriş çıkış tarihleri itibariyle borcunun tespitini talep eder. Fakat vergi dairesi eski şirket ortağının mal varlığına konulan haciz tarihi itibariyle zaman aşımının kesildiğini gerekçe göstererek haczi çözmez. Ortağın, limited şirkette ortak olarak kaldığı iki tarih aralığı döneme tekabül eden doğan borçlarda sorumlu olduğunu gerekçe gösterip haczi kaldırmaz.
Sonuç olarak, ortaya bazı çelişkili sonuçlar çıkmaktadır. Buna göre;
1) Ortağın kanuni temsilcisi olmadığı ve normal bir ortak olduğu tespit edilmektedir.
2) Ortak kişisel mal varlığına 2007 yılından kalan ortaklık payı kadar borcu gerekçe gösterilerek bu borcu ödemesi ve akabinde haczin çözüleceği ifade edilmektedir.
3) Eski şirket ortağı adına herhangi bir ödeme emri tebliğ edilmediği için vergi dairesi eski ortağın kişisel mal varlığına koyduğu haczin hukuki etkisi tartışılır hale gelmiştir.
4) Geçmişe yönelik borç gerekçe gösterilerek haciz konulduğu iddia edilerek şirket borcunun zaman aşımına uğramadığı iddia edilmektedir. Konulan haciz şirket borcu için bizzat şirketin mal varlığına konulan bir haciz mahiyeti taşımaz. Buna karşın üçüncü planda sorumlu olabileceği tartışılan eski şirket ortağı için konulan haciz zaman aşımını kesebilecek midir?
Yukarıda yer verilen sorular ve endişeler idarenin yapmış olduğu işlemlerin ne kadar hukuki olup, olmadığını tartışmaya açık bırakmaktadır. Zaman aşımı esasen asıl amme borçlusu açısından hüküm ifade edeceği gibi şirket ortağı yönünden de zaman aşımı söz konusudur. Bir borç, asıl amme borçlusu açısından zaman aşımına maruz kalmış ise, şirket ortağı açısından da (Pay devri yaparak şirketten ayrılmış eski ortak açısından da geçerlidir) zaman aşımı aynen geçerlidir.[2] Nazlı Gaye Alpaslan
-------------------------
[1] ALPASLAN, Mustafa – KAYA, Eda ‘Vergi Uygulamasında Zamanaşımı’, Seçkin Yayıncılık 2014, Ankara
[2] Danıştay 3. Daire Başkanlığı 20.01.2009 gün ve E:2006/3902 – K:2009/51 sayılı karar
İŞKUR İşbaşı Eğitiminde Hangi Haklar Var?
İşbaşı eğitim programı, İŞKUR tarafından yürütülen önemli programlardan biri. İstihdamın artırılması ve nitelikli işgücü yetiştirilmesi amacıyla İŞKUR tarafından uygulanan İşbaşı eğitim programı ile bir yandan tecrübesiz gençlere iş deneyimi kazanma fırsatı verilirken öte yandan işletmelere de kendi kurum kültürlerine ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek çalışanlar yetiştirme imkanı veriliyor.
Katılımcı hem uygulama yaparak iş deneyimi kazanıyor hem de işyerinin işleyişini görme fırsatı yakalıyor; üstelik program süresinde ücretini de İŞKUR’dan alıyor.
İşbaşı eğitim programı, en az iki sigortalı çalışanı olan ve İŞKUR’a kayıtlı işyerlerinde uygulanıyor.
İşveren başvuru üzerinde program açılıyor. İşveren, program katılımcısını kendi bulabileceği gibi İŞKUR’dan da talep edebiliyor. Bu hak aynı zamanda katılımcılar içinde geçerli; isteyen programa katılacağı işyerini kendi bulabiliyor ya da İŞKUR’dan işyeri bulmasını isteyebiliyor.
Program başvurusu kabul edildikten sonra programın uygulanacağı işyeri, sözleşme imzalanmadan önce ziyaret ediliyor.
İŞKUR personelinin yapacağı ziyaretlerde iş sağlığı ve güvenliği, katılımcının program konusu mesleği öğrenmesini sağlayabileceği ortam olup olmadığı ve program sorumlusunun işyerinde fiili olarak çalışıp çalışmadığına bakılıyor.
İşverenlerce katılımcıların en az yüzde ellisinin program sonunda istihdamının taahhüt edilmesi durumunda, fiili çalışan sigortalı sayısının en fazla yüzde otuzuna kadar katılımcı talep edilebilmesi mümkün oluyor.
Program Süresi Ne Kadar?
İşbaşı Eğitim Programı, sektörlere göre ve özellikli mesleklere göre farklı sürelerde uygulanabiliyor.
Genel olarak bilişim ve imalat sektörlerindeki işyeri ve mesleklerde en fazla 6 ay, diğer sektörlerde ise en fazla 3 ay uygulama yapılıyor.
Ancak geleceğin önemli meslekleri olan ve sektör ihtiyacı olan mesleklerde bu süre 9 aya çıkıyor. Siber güvenlik, bulut bilişim, oyun geliştirme uzmanı ve kodlama gibi alanlarda düzenlenecek olan işbaşı eğitim programlarına katılan 18-29 yaş arası gençler için işbaşı eğitim programlarının süresi en fazla 9 ay oluyor.
Program süresinde günde en az 5, en fazla 8 saat olmak üzere çalışma düzeni kuruluyor. Haftalık çalışma süresi ise 45 saat ve 6 günü aşmayacak şekilde kurgulanabiliyor.
Katılımcının Hangi Hakları Var?
İŞKUR programlarına katılan kişiler için günlük 61,65 TL zaruri gider ödemesi yapılıyor.
Ancak bu tutar öğrenciler için 46,23 TL, işsizlik ödeneği alanlar içinse 30,83 TL olarak uygulanıyor.
Geleceğin mesleklerinde düzenlenecek programlar içinse zaruri gider ödemesi 75 TL olarak uygulanıyor.
Kadın istihdamının arttırılması amacıyla katılımcı kadınlara çocuk bakım desteği veriliyor. Sanayi sektöründe düzenlenecek programlara katılan kadınlara 2-5 yaş arası çocukları için aylık 400 TL bakım desteği veriliyor.
İŞKUR programı süresince iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödendiği gibi genel sağlık İbrahim Işıklı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/iskur-isbasi-egitiminde-hangi-haklar-var/425084
Silinen Bağ-Kur Sürelerinin Bağlanacak Aylıklara Etkisi
2008 yılında 60 ay ve üzeri, 2015 yılında 12 ay ve üzeri borçların yanında 2018 yılında da 7143 sayılı Kanunla 31.05.2018 tarihine kadar ödenmemiş tüm Bağ-Kur prim borçları yeniden ihyası mümkün olarak silinmiş bulunuyor.
Bağ-Kur sürelerine ihtiyacı olmayanlar için çok olumlu bir getirisi olan bu son uygulamanın bir de bağlanmış ve bağlanacak aylıklara etkisi söz konusu.
Bu ne demek? Açıklayalım.
Emeklilik Başvurusu Yapan Bağ-Kur Borçlularının Durumu
01.08.2018 tarihinden önce SSK olsun, Bağ-Kur olsun, Emekli Sandığı olsun emeklilik başvuru şartlaırnı sağlayıp müracaatta bulunan ancak Bağ-Kur prim borçları nedeniyle aylık talepleri kabul edilmemiş olanlardan Bağ-Kur sigortalılıkları 01.08.2018 tarihi itibarıyla SGK’ca resen durdurulan sigortalıların aylıkları 01.08.2018 tarihini takip eden aybaşından başlatılması gerekiyor. Elbette bu durumda 01.06.2018 – 31.07.2018 tarihleri arası için borcu olanların bu borçlarını ödemiş olması gerekiyor. Zira 7143 sayılı Kanun ile Bağ-Kur borç sildirme olayı Haziran –Temmuz 2018 aylarını kapsamıyor.
Keza benzer durum ölen Bağ-Kur sigortalısından dolayı ölüm aylığı talebinde bulunanlar için de söz konusu.
18.05.2018 tarihinden önce SSK, Bağ-Kur, 4/1-c kapsamında iken ölen sigortalılardan dolayı ölüm aylığı talebinde bulunan, ancak sigortalının Bağ-Kur kapsamındaki hizmetlerine ilişkin prim borcu bulunması nedeniyle aylık talebi sonuçlandırılmayan hak sahiplerinin 7143 sayılı Kanundan yararlanmak istemeleri halinde, ölüm tarihi;
– 05.12.2017 tarihinden sonra olanlara ölüm tarihini/hak sahibi olma niteliğinin kazanıldığı tarihi izleyen aybaşından,
– 05.12.2017 tarihinden önce olanlara ise 05.12.2017 tarihini izleyen aybaşından,
itibaren zaman aşımı hükümleri de dikkate alınarak aylık bağlanması gerekiyor.
Silinme Kapsamındaki Borcu Aylık Bağlanma Sonrasında Tespit Edilenler
Malullük veya yaşlılık aylığı bağlanan sigortalılar için tahsis talep tarihinden, ölen sigortalılar için ise ölüm tarihinden önceki sürelere ilişkin prim borcu olduğu aylık bağlandıktan sonra tespit edilenlerden; söz konusu süreleri aylık bağlama işleminde dikkate alınmamış olanlar için tahsis talep ya da ölüm tarihi itibarıyla yeniden aylık hesaplanmakta, dikkate alınmış olanlar için ise aylıkların ödenmesine devam edilmekte, bu durumda olanların aylıkları durdurulmaksızın ve aylık başlangıç tarihleri değiştirilmeksizin prim borçlan ödenmekte olan aylıklardan kesilmek suretiyle tahsil edilecek.
Bağ-Kur Süresi Silinen Hak Sahiplerinin Durumu
Ölüm sigortasından yetim aylığı almakta iken Bağ-Kur kapsamında sigortalılıkları bulunması nedeniyle aylıkları kesilen hak sahiplerinin söz konusu sigortalılıklarına ilişkin prim borçlarının bulunması nedeniyle geçici 76 ncı maddeden yararlanarak sigortalılıklarının durdurulması halinde de aylık başlangıç tarihine ilişkin mevcut uygulamada herhangi bir değişiklik yapılmıyor. Yani devam eden Bağ-Kur sigortalılığı tespit edildiği için yetim aylıkları kesilen hak sahiplerinin bu kesilme olayına neden olan Bağ-Kur sigortalılığı 7143 sayılı Kanun ile silinse bile bu dönem için aylık talebinde bulunulamıyor.
Örneğin 01.04.2016 – 01.04.2017 tarihleri arasında primini hiç ödemediği Bağ-Kur sigortalılığı nedeniyle aylığının kesilmesi gerektiği tespit edilen yetim aylığı hak sahibinin bu durumu saptandığında 7143 sayılı Kanun gereği bu süresi borçlarıyla birlikte silinse bile 1 yıllık bu aylığın “Yersiz ödeme” adı altında tahsil edilmesi, bununla beraber 01.05.2018 tarihinden itibaren aylığının yeniden başvuru yapmış gibi bağlanması gerekiyor. Şevket Tezel
Adresinde Bulunmayan Mükelleflerde Vergi Dairesi Resen Terk
İlk işe başlama dilekçesinde gösterildiği adreste işe başlama yoklaması yapılıp işe devam eden mükelleflerin çeşitli nedenlerle adreslerini başka mahallere taşıdıkları görülmektedir. Yeni adresin vergi dairesinin bilgisinde olmayışı, terk edilen eski adresin ise, vergi dairesi tarafından mükellefle ilgili terk hükmünde sayılmaktadır. Böylece, eski adresinden taşınıp, yeni adresine geçen mükellefle ilgili vergi dairesi bu mükellefin adresinde olmadığı gerekçesi ile mükellefiyetini sonlandırmakta ve bu mükellefi askıya almaktadır.
Görüldüğü üzere, vergi dairesinin tek bir yoklama fişine dayalı olarak mükellefiyeti askıya alması hatta kaydını bloke etmesi ve sonuçta bu mükelleften iş yapan, mal alan birçok müşterileri sıkıntıya sokabilmektedir. Problem bir aşama daha ileri götürülerek adresini değiştiren mükellefin vergi kaydı kapatılmakta, koda alınmakta ve bu mükelleften mal alan bütün müşteriler “özel esaslara” tabi tutulmaktadır.[1]
Oysaki, vergi dairelerinin mükellefin vergi kayıtlarını adreslerinde bulunmadıkları gerekçesi ile en az (2) yoklama fişine istinaden değişik tarihlerde adresinde olmadığını tespit etmesi zorunludur. Adresinde bulunmadığı gerekçesi ile vergi kaydı kapatılan bir kişiden mal alan mükellefler mağdur olabilmektedirler. Oysaki, adresinde bulunmadığı iddia edilen mükelleflerden mal alan alıcı konumundaki kimseler bu mal alışlarını kendi muhasebe sistemlerinde (Ba) Formunda göstermektedirler. Adresinde bulunmadığı iddia edilen mükellef ise, bu mal satışını (Bs) Formunda göstermektedir.
Diğer taraftan, iş adresinde bulunmayan mükellefin ikinci bir vergi yoklaması vergi dairesi tarafından MERNİS adresindeki ikametgah adresinde vergi yoklaması yapılabilir. Gelir İdaresinin VEDOP sistemi ile SGK’nın mükellefiyet sorgulama bilgisayar menüleri paralel çalışmaktadır. Bu durumda vergi dairesi adresinde bulunmayan mükelleflerle ilgili vergi kaydını sonlandırmadan ilgili ve bağlantılı diğer resmi kurumlarla da bu terk/faal durumunu rahatlıkla internet üzerinden sorgulayabilir.[2]
Öte yandan, vergi daireleri 213 sayılı kanunun 160. maddesinde yer alan duyuru ve ilan sistemini yerine getirmeyerek bu gayrifaal şirketlerden bir şekilde mal ve hizmet alan mükelleflerin menfaatlerini dikkate almamaktadır. Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir çok kararda adresinde bulunmayan şirketlerin yaptıkları işler veya sattıkları mallarla ilgili olarak alıcı firmalara sahte fatura iddiasıyla işlem yapılamayacağına karar vermektedir. Salt adreste bulunmamak sahte fatura düzenlemek gibi bir fiili gerektirmeyeceği mahkeme kararlarında gerekçe olarak gösterilmektedir.[3]
Sonuç olarak, vergi dairesi sağlıklı yoklama fişleri düzenleyerek işe başlama, işi bırakma, iş nevi değişiklikleri vs. durumları çok yönlü araştırma yetkilerine sahiptir.[4] Adres araştırmaları günümüz koşullarında Gelir İdaresi tarafından en son teknolojik olanaklar ve bilgisayar yardımı ile rahatlıkla tespit edilebilmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan
------------
[1] 3065 sayılı KDVK GT Seri No:84
[2] Bkz. 213 sayılı VUK md. 157,158,159,160.
[3]İzmir.3. Vergi Mahkemesinin, 2.12.2006 / E: 2005 / 515 – K: 2006 / 1114
[4] 213 sayılı VUK md. 131, 132
Vergi Borçlarında Kesinleşme Olayı
Bir vergi borcu normal vade tarihinde, mevzuata uygun olarak ödenmediği takdirde kesinleşir.(1) Kesinleşme hukuki anlamda, alacağın varlığının hukuk düzeninde çekişmeli olmaması veya çekişmeli hale gelme ihtimalinin bulunmaması gerekir.(2)
Vergi hukuku uygulamasında kesinleşme kavramı, beyanname ile beyan edilen vergiler beyan edildiği tarihte tahakkuk fişi üzerinde yer alan vadenin bitiminden sonra kesinleşir. Eğer, tahakkuk fişine karşı dava açılmış ise ve "yürütmenin durdurulması" talep edilmesi halinde kesinleşme mümkün değildir.
Örnek, mükellef (a)'ya 31.03.2016 tarihinde tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnamesine karşı 15.04.2016 tarihinde uzlaşma talep etmiştir. Uzlaşma komisyonu, mükellefe 30.04.2016 günü uzlaşma için davet etmiştir. 30 Nisan tarihinde uzlaşma vaki olmuştur. Bu durumda, üzerinde uzlaşılan vergi ve cezalar için tutanak üzerine vergi dairesi tarafından tahakkuk fişi ile ödeme vadesi 31.05.2016 olarak belirlenmiştir. Ödeme, 31.05.2016 tarihinde yapılmadığı takdirde gecikme zammı olarak üzerinde uzlaşılan vergi ve cezalar tahsil edilecektir. Bu örnekte, kesinleşme tarihi; 30.04.2016 günüdür.
Diğer taraftan, İkmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergiler ile kesilen vergi cezalarına ilişkin düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin tebliği üzerine,
a)Süresi içerisinde dava açılmamış olması veya dava açılmış olmakla birlikte yargılama aşamalarının son bulması halinde kesinleşme söz konusu olabilir.
b)Uzlaşma hükümlerinden faydalanarak uzlaşma kararı üzerine, düzenlenen tahakkuk fişinin üzerinde yer alan vadenin dolması halinde kesinleşmeden söz edilir.
Vergi hukukunda tahakkuk kavramı, bir verginin tarh ve tebliğ edilmesi üzerine ödenmesi gereken safhaya gelmesi tahakkuk olarak özetlenebilir.(3) Kesinleşme kavramı ise, idare yargılama hukukunda daha çok kullanılmaktadır.
Örneğin; kendisine vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilen mükellef (b) 'ye ihbarname 01.05.2016 tarihinde tebliğ olunmuştur. Mükellef, bu ihbarnameye karşı 31.05.2016 tarihine kadar 213 sayılı VUK md. 376 hükmüne göre indirim talep etme dilekçesi vermeyi planlamıştır. Bu durumda, ödeme 1/3 indirimli olarak 30.06.2016 tarihine kadar yapılması gerekir. Özetle, ihbarnameye karşı (30) gün içerisinde itiraz / dava açma ve ikinci (30) gün içerisinde de ödeme yapılacaktır. Bu örnekteki kesinleşme tarihi 30.06.2016 günüdür.
Mükellef dilerse, bu örnekte 213 sayılı VUK md. 376 hükmünden cayıp, dava açtığı takdirde kesinleşme vergi mahkemesi kararına göre belirlenecektir.
Diğer taraftan, vergi cezasına karşı ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren (30) gün içerisinde dava açılmadığı takdirde dava açma süresinin sonunda ceza tahakkuk etmiş ve kesinleşmiş olur. (Bkz. 213 sayılı VUK md. 377)
Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde, verginin tahsili tahakkuku da içerir. Bu durumda, kesinleşme tahakkuka göre belirlenecektir. (Bkz. 213 sayılı VUK md. 24)
Vergi alacağının tahakkuku ile kesinleşmesi genellikle aynı zamanlarda gerçekleşmek ile birlikte farklı olan durumlarda da mevcuttur.
Örneğin; ikmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergi ve kesilen cezalar vergi/ceza ihbarnamesiyle mükelleflere tebliğ edilmekte, mükelleflerce ilk derece mahkemesi olan vergi mahkemesinde dava konusu yapılabilmekte ve vergi mahkemesince de bu cezalı tarhiyatların onanması (davayı reddetmesi) halinde bir üst yargı merciine itirazen veya temyizen başvurulabilmektedir.
İtiraz/temyiz incelemesi Bölge İdare Mahkemesi/Danıştay'da devam eden vergi ve cezalara ilişkin tarhiyatlar, vergi mahkemesi kararının vergi dairesine tebliği üzerine tebliğ tarihi itibarıyla 213 sayılı Kanunun 112'nci maddesine göre gecikme faizi hesaplanarak "tahakkuk" ettirildiği halde, bir üst yargı merciinde yargılamanın devam etmesi nedeniyle bu alacakların "kesinleşmiş alacak" olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
İdari para cezalarının kesinleşmiş alacak olabilmesi için idari yaptırım kararlarına karşı süresi içerisinde dava açılmaması veya dava açılması olmakla birlikte yargılama aşamalarının son bulması gerekmektedir.
Ecrimisillerin kesinleşmiş alacak olarak değerlendirilebilmesi için ecrimisil ihbarnamesi/ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin tebliği üzerine süresi içerisinde dava açılmamış olması veya dava açılmış olmakla birlikte yargılama aşamalarının son bulması gerekmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/vergi-borclarinda-kesinlesme-olayi/haber-20715
______________________
(1) İlgili olarak bkz. 213 sayılı VUK md. 112
(2) Ayrıntılı açıklamalar için, bkz. ÖZYER M. Ali, “Vergi Usul Kanunu Uygulaması”, Maliye Hesap Uzmanları, 6. Baskı, Temmuz 2014, s.197 - 204
(3) Bkz. 213 sayılı VUK md. 22
5 Yıl Geriye Dönük Ölüm Aylığı Almak Mümkün
SGK’dan ölüm aylığı alabilmek için gerekli şartları sağlamak ve SGK’ya başvuru yapmak gerekiyor. Hak sahibi aylığı kazanmasına rağmen başvuru yapmadıysa, 5 yıl geriye dönük ölüm aylıklarını talep edebilir.
1- Soru: Eşimden dolayı dul aylığı alıyorum. Geçen hafta babamdan da aylık alabileceğimi öğrendim. Babam 7 yıl önce hayatını kaybetmişti. Geriye dönük ölüm aylıklarını almak için SGK’ya başvurabilir miyim? (Şadiye Sarı)
Cevap: SGK’dan ölüm aylığı alabilmek için hem gerekli şartları sağlamak, hem de yazılı olarak SGK’ya başvurmak gerekiyor. Hak sahipleri aylığı hak etmesine rağmen başvuru yapmadıysa, 5 yıl geriye dönük olarak ölüm aylıklarını talep edebiliyor. Ancak 5 yıldan eski süreler için talep edilemiyor. Sizin durumunuzda geriye dönük olarak 5 yıllık süre için başvuru yaparak babanızdan hak ettiğiniz aylığı alabilirsiniz. Ancak 7 yılın tamamı için ölüm aylığı almanız söz konusu olmaz.
İkramiye için zamana dikkat!
2- Soru: Bir kamu bankasında çalışıyorum. 657’ye tabi devlet memuru olarak atamam gerçekleşecek. İzindeyken memur olarak başlamam mümkün mü, yoksa istifa edip mi başlamam gerekiyor? İkinci sorum; evleneceğim ve kıdem tazminatı için istifadan önce mi evlenmem gerekiyor?
Cevap: Aynı kurum içerisinde statünüz değişeceği için izindeyken atamada sorun yaşamazsınız. Diğer yandan kıdem tazminatınızın geçiş aşamasında ödenmesi söz konusu olmayacaktır. Kurumdan son olarak ayrıldığınız gün daha önceki süreniz de dikkate alınarak ikramiye ödemesi gerçekleştirilecektir. Eğer istifa etmeniz istenir ve sonrasında geçişinizin yapılacağı söylenirse bu durumda ileride işçi olarak geçirdiğiniz süreler için ikramiye almanız mümkün olmayacaktır.
Aylığı kestirmek gerekiyor
3- Soru: Bir yazınızda ‘2008 öncesi işe girip 2008’den sonra emekli olanlar, yurtdışında çalışabilir’ demiştiniz. Benim 1987 Türkiye giriş, 1988’den beri Almanya’da çalışıyorum. 54 yaşındayım, emeklilik müracaatında bulunabilir miyim? (Mustafa Kaya)
Cevap: Yalnızca Türkiye’deki çalışmalarıyla emekli olan kişiler yurtdışında emekli olduktan sonra çalışabilir. Ancak yurtdışı borçlanmasıyla emekli olmuş kişiler, yurtdışında çalışamaz. Çalışırlarsa Türkiye’den borçlanmayla bağlattıkları emekli aylıklarını kestirmeleri gerekir. Borçlanmayla emekli olduğunuz için emekli olduktan sonra Almanya’da çalışmaya devam edemezsiniz. Fazla mesai, kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz
4- Soru: İşyerinden ayrılan bir arkadaşımıza kıdem tazminatı ödenirken fazla mesaileri dikkate alınmadı. Ben de önümüzdeki ay 15 yıl, 3.600 günle işten ayrılacağım, bana da fazla mesai olmadan ödeyecek. Bunun için dava açmam mı gerekiyor? (Salih Kapı)
Cevap: İşçilerin kıdem tazminatları brüt ücretleri üzerinden hesaplanır. Fazla mesailer bu çerçevede kişinin brüt ücretine dâhil olmadığı ve fazla mesai yapılan aylar için ödeme yapıldığı için kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz. Ancak işvereniniz gerçek ücretiniz 2.500 TL iken her ay 2.300 TL’yi normal ücret, 200 TL’yi fazla mesai olarak gösteriyorsa bu durumda önce arabulucuya sonra mahkemeye giderek, tazminatınızın bu rakam üzerinden ödenmesini talep edebilirsiniz. Okan Güray Bülbül
Kur Farkı KDV’ye Tabi Değildir
Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu 1984 yılından beri uygulanmaktadır. Kanun’un uygulamaya girdiği tarihten itibaren Maliye Bakanlığı, Kanun’un “Matraha Dahil Olan Unsurlar” başlıklı 24. maddesinin (c) bendinde yer alan “Vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler” ifadesindeki “gibi” kelimesinden yola çıkarak kur farklarının vade farkı mahiyetinde olduğu, bu nedenle KDV matrahına dahil olduğu görüşünü savunmuş ve bu görüş Bakanlık ile mükellefleri bir çok kez yargı önünde karşı karşıya getirmiştir. Bakanlık 2014 yılında yürürlüğe giren 1 seri numaralı KDV Genel Tebliği’nde dövizli veya dövize endeksli faturalarda teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile ödeme tarihi arasında satıcı lehine ortaya çıkan kur farklarının matrahın bir unsuru olduğu gerekçesiyle vergilendirilmesi gerektiği; alıcı lehine kur farkı oluşması halinde alıcı tarafından KDV hesaplanması gerektiği, KDV oranı olarak da teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan oranın uygulanacağı şeklinde düzenleme yaparak görüşünü genel düzenleyici işlem olarak vergi mevzuatına dercetti (Tebliğin ”Matrah, Nispet ve İndirim” başlıklı 3’üncü bölümünün, ”A- Matrah, 5. Matraha Dahil Olan Unsurlar” başlığı altında düzenlenen ”5.3. Kur Farkları” kısmı ile ”B.Oran 1.2. Vade Farkı, Kur Farkı ve Matrahta Değişikliğe Yol Açan İşlemlerde Katma Değer Vergisi Oranı” başlığı altında düzenlenen ”1.2.2. Kur Farkları” kısmı).
Tebliğin söz konusu kısımlarının iptal edilmesi için açılan davayı Danıştay 4. Dairesi 18.5.2017 gün ve E:2014/4834, K:2017/4605 sayılı kararıyla reddetmişti. Ancak bu kararın temyiz edilmesi sonucunda Danıştay Dava Daireleri Kurulu E:2017/548, K:2017/606 sayılı kararıyla Danıştay 4. Dairesi’nin kararını bozarak kur farklarının KDV matrahına dahil olmadığı tespitini yapmıştır. Tarafımızca oldukça isabetli ve haklı bulunan söz konusu kararın gerekçesi dikkatlice irdelenmelidir. Kararda şu gerekçelere yer verilmektedir.
• Teslim ve hizmet işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedel kavramı kanunda açıkça tanımlandıktan sonra, bedel kapsamında kabul edilmeyen; ancak matraha dahil edilmesi gereken gelir unsurlarının sayıldığı Kanunun 24’üncü maddesinin (c) fıkrasında, kur farkına yer verilmemiştir.
• Maddede yer alan “gibi” ifadesi, maddede sayılan matraha dahil unsurlara nitelik olarak benzeyen diğer gelirleri kapsaması amacıyla kullanıldığından, kur farkının, bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir. Dövizli işlemler sonrasında mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişi tarafından her zaman ilave bir bedel elde edilmesi mümkün olmadığından ve döviz kurunun düşmesi halinde alıcı lehine bir durum oluştuğundan kur farkı, niteliği itibarıyla maddede sayılan diğer gelir unsurlarından farklılık arz etmektedir.
• KDV Kanunun 24’üncü maddesinde yer alan “gibi” ifadesinden yola çıkılarak kur farkının vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle katma değer vergisi matrahına dahil edilmesi, hukuk devletinin unsurlarından biri olan hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi dava konusu Tebliğ ile katma değer vergisi matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesi, vergilendirmenin temel öğelerinin kanunla belirlenmesi gerekliliğini de kapsayan verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.
• KDV Kanunu’nun 26’ncı maddesi de dikkate alındığında, mal veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedelin döviz ile hesaplanması halinde döviz, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile gerçekleşen vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden Türk parasına çevrilerek, bu yolla bulunan tutar katma değer vergisinin matrahını oluşturacak olup bedelin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle zaman içinde oluşabilecek kur farklarının matraha ilave edilmesi mümkün değildir.
• KDV Kanunu’nun 21’inci maddesinde, ithalatta verginin matrahına dahil olan unsurlar arasında kur farkı açıkça sayılmasına rağmen 24’üncü maddesinde matraha dahil olan unsurlar arasında kur farkına yer verilmemiş olması da kanun koyucunun, ithalat dışındaki işlemlerde kur farkının katma değer vergisi matrahına dahil edilmesini amaçlamadığını göstermektedir.
Peki şimdi ne olacak? İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49/4 maddesi uyarınca Danıştay 4. Dairesi, Vergi Davaları Kurulu’nun bozma kararına karşı ısrar edemeyecektir. Dolayısıyla bu karar doğrultusunda karar verip Tebliğin ilgili bölümlerini iptal edecektir. İptal sonrasında kur farkları üzerinden KDV alınması uygulaması son bulacaktır. KDV Kanunu’nda değişiklik yapılıp kur farklarının matraha dahil edilmesi düşünülebilir ama TBMM’nin sağ duyulu davranıp böyle bir düzenleme yapmayacağını ümit ederiz. Dr. Numan Emre ERGİN
https://www.dunya.com/kose-yazisi/kadim-tartismanin-sonu-kur-farki-kdvye-tabi-degildir/424935
Mali Mührün Kilitlenmesi
e-Defter ve e-Belge (e-Fatura, e-SMM, e-İrsaliye, e-Arşiv Fatura, e-MM) uygulamalarını kullanan mükelleflerimiz, Kamu Sertifikasyon Merkezinden temin etmiş oldukları “Mali Mührün kilitlenmesi” durumunda; https://mbireysel.kamusm.gov.tr linkine giriş yapmak suretiyle kilit çözme ve yeni şifre belirleme işlemini gerçekleştirebilirler.
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No:487)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı Güncellendi
Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:
VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO:487)’NDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
(SIRA NO: …….)
MADDE 1- 17/12/2017 tarihli ve 30273 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 487)’nin “Yetki” başlıklı 1 inci maddesinin (4) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(4) Yukarıda yer verilen hükümlerle Hazine ve Maliye Bakanlığına verilen yetkilere istinaden, yaygın olarak kullanılan belgeler arasında yer alan “sevk irsaliyesi”, “müstahsil makbuzu”, “serbest meslek makbuzu” ve bu Tebliğin 6’ıncı maddesinde belirtilen diğer belgelerin elektronik ortamda elektronik belge olarak düzenlenebilmesi, alıcısına elektronik veya kağıt ortamında iletilmesi ile muhafaza ve ibraz edilebilmesine ilişkin usul ve esaslar bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır.”
MADDE 2- Tebliğin “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 2 nci maddesine (1) numaralı fıkrasına aşağıdaki tanımlar eklenmiştir.
“Elektronik Banka Dekontu (e-Dekont): Bu Tebliğde yer alan şartlara uygun olarak elektronik belge biçiminde oluşturulmuş banka dekontunu,
e-Dekont Uygulaması: Başkanlık tarafından belirlenen standartlara uygun olarak banka dekontunun elektronik ortamda oluşturulması, muhafazası, ibrazı ve raporlamasını kapsayan uygulamayı,”
MADDE 3- Tebliğin “Elektronik İrsaliye (e-İrsaliye)” başlıklı 3 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“ (6) Uygulamaya Dahil Olma: e-İrsaliye Uygulaması bu maddenin (9) numaralı fıkrasında belirtilen mükellefler dışındaki mükellefler için zorunlu bir uygulama olmayıp, uygulamaya dahil olmak isteyen mükelleflerin;
- 397 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği kapsamında getirilen e-Fatura Uygulamasına dahil olması,
- Bu Tebliğde açıklanan usul ve esaslara uygun olarak, e-İrsaliye düzenleyebilme ve iletebilme konusunda gerekli hazırlıklarını tamamlamış olması ve
- Bu maddenin (2) numaralı fıkrasında belirtilen uygulamadan yararlanma yöntemleri ve başvuru esaslarına uygun şekilde e-İrsaliye Uygulamasına dahil olmak için gerekli başvuruyu yapması gerekmektedir.”
MADDE 4- Tebliğin 3 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(5) Elektronik İrsaliyenin Düzenlenmesi ve İletilmesi: e-İrsaliyenin www.efatura.gov.tr internet adresinde yayımlanan e-İrsaliye Uygulamasına ilişkin teknik
kılavuzlarda yer alan format ve standartlara göre elektronik ortamda, elektronik sertifika ile imzalanarak düzenlenmesi, alıcısına iletilmesi (alıcının e-İrsaliye Uygulamasına kayıtlı olmadığı durumda alıcının talebine göre elektronik ortamda iletim veya kağıt çıktısının teslimi suretiyle iletilmesi), muhafaza ve ibraz edilmesi esastır.
e-İrsaliyenin, bu Tebliğde belirlenen usul ve esaslara uygun olarak düzenlenmesi, gönderme veya alma işlemlerinin de Başkanlık tarafından oluşturulan e-İrsaliye Uygulaması aracılığı ile (e-İrsaliye uygulamasına kayıtlı olmayan alıcılara düzenlenen e-İrsaliyenin elektronik halinin iletiminde e-İrsaliye Uygulaması dışında kalan harici elektronik yollarla) gerçekleştirilmesi zorunludur.
e-İrsaliyenin malın fiili sevkinden önce düzenlenmesi (alıcısının henüz belli olmadığı ve malın fiili sevki sırasında “muhtelif müşteriler” adına kağıt ortamda matbaa baskılı sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve malın asıl muhatabına teslimi sırasında e-İrsaliyenin düzenlenmesi hali hariç olmak üzere) ve Başkanlık sistemlerine başarılı olarak iletilmesi malın fiili sevki için yeterli olup, bununla birlikte düzenlenen e-İrsaliyenin Başkanlık sistemleri üzerinden (e-İrsaliye uygulamasına kayıtlı olmayan alıcılara düzenlenen e-İrsaliyenin elektronik halinin e-İrsaliye Uygulaması dışında kalan harici elektronik yollarla iletilmesi suretiyle) alıcısına başarılı bir şekilde iletilmesi (alıcının e-İrsaliye Uygulamasına kayıtlı olmadığı durumda alıcının talebine göre elektronik ortamda iletim veya kağıt çıktısının teslimi suretiyle de iletilmesi mümkündür) gerekmektedir.
Malın fiili sevki sırasında araç içinde ya e-İrsaliyenin bir örnek kağıt çıktısının bulundurulması ya da elektronik olarak görüntülenmesinin sağlanması zorunlu olup, söz konusu kağıt çıktı üzerinde ıslak imza ya da kaşe bulunması, e-İrsaliye uygulamasına kayıtlı olmayan alıcının e-İrsaliyenin kağıt çıktısını talep etmesi hali haricinde, zorunlu değildir. Alıcının e-İrsaliye Uygulamasına kayıtlı olmadığı ve bu alıcıların da e-İrsaliyenin kağıt çıktısını talep ettiği durumlar dışında, araçta bulundurulan söz konusu kağıt çıktının, alıcıya verilmesi de zorunlu değildir. E-İrsaliye uygulamasına kayıtlı olmayan alıcıların e-İrsaliyenin kağıt çıktısını talep etmeleri halinde bu kağıt çıktıların alıcısı tarafından genel hükümler çerçevesinde kağıt ortamda muhafaza ve ibraz edilme zorunluluğu bulunmaktadır.
Sevki yapılacak mala ilişkin olarak e-İrsaliyenin düzenlenmesinden önce faturanın düzenlenmiş olması halinde, e-İrsaliye üzerinde düzenlenmiş faturanın tarih ve belge numarasına da yer verilmesi zorunludur.
Düzenlenecek e-İrsaliyelerde, Başkanlık sistemlerinden elektronik ortamda sorgulanması, doğrulanması ve görüntülenmesine imkan vermek üzere; karekoda veya barkoda belge üzerinde yer verilmesi zorunludur.
Mükellefler e-İrsaliye düzenlerken, bu Tebliğde belirtilmeyen hususlarda süreler başta olmak üzere Vergi Usul Kanunu ve ilgili diğer kanun ve düzenlemelerde yer alan usul ve esaslara uymak zorundadır.
e-İrsaliye Uygulamasından yararlanan mükellefler, e-İrsaliye Uygulamasına kayıtlı olmayanlara da sevk irsaliyesini, kağıt ortamda matbu sevk irsaliyesi olarak
düzenleyebilecekleri gibi elektronik ortamda e-İrsaliye belgesi olarak ta düzenleyebilecek olup söz konusu e-İrsaliyeyi alıcılarının talebine göre elektronik veya kağıt ortamda teslim edebileceklerdir.”
MADDE 5- Tebliğin 3 üncü maddesine aşağıdaki (9) numaralı fıkra eklenmiştir.
“(9) e-İrsaliye Uygulamasına Geçiş Zorunluluğu: 1/1/2019 tarihinden itibaren aşağıda belirtilen mükellef gruplarının belirtilen mal sevkiyatı işlemlerine ait sevk irsaliyesi belgelerinin e-İrsaliye Uygulaması kapsamında “e-İrsaliye” olarak düzenlenmesi zorunludur.
- 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli I sayılı listedeki malların imali, ithali, teslimi vb. faaliyetleri nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)'ndan lisans (bayilik lisansı dahil) alan mükelleflerin lisans konusunu oluşturan mal sevkiyatı işlemleri,
- 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli III sayılı listedeki malları imal, inşa ve ithalini gerçekleştirenler ile nihai tüketici dışında kalan mükelleflere satışını gerçekleştiren mükelleflerin (III) sayılı listeye konu malların sevkiyatı işlemleri,
- 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamında düzenlenen işletme ruhsatı / sertifikası sahipleri ve işletme ruhsatı/sertifikası sahipleri ile yaptıkları sözleşmeye istinaden maden üretim faaliyetinde bulunan gerçek ve tüzel kişi mükelleflerin ruhsat veya sertifikalarına konu malların sevkiyatı işlemleri,
- 4/4/2001 tarihli 4634 sayılı Şeker Kanununun 2 nci maddesinin (e) bendinde tanımına yer verilen şekerin (Beyaz şeker (standart, rafine küp ve kristal şeker), yarı beyaz şeker, rafine şeker, ham şeker ve kahverengi şeker olarak sınıflandırılan, pancar veya kamıştan üretilen kristallendirilmiş sakaroz ile nişasta kökenli izoglukoz, likid ya da kurutulmuş halde glukoz şurubu, sakaroz veya invert şeker veya her ikisinin karışımının suda çözünmesinden meydana gelen şeker çözeltisi ve invert şeker şurubu ile inülin şurubu) imalini gerçekleştiren mükelleflerin şeker sevkiyatı işlemleri,
- e-Fatura uygulamasına kayıtlı bulunan mükelleflerden demir ve çelik (GTİP:72) ile demir veya çelikten eşyaların (GTİP:73) imali, ithal ve ihracı faaliyetinde bulunan mükelleflerin söz konusu mallara ilişkin sevkiyat işlemleri,
- Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca gübre üretim ve tüketiminin kayıt altına alınmasına yönelik oluşturulan Gübre Takip Sistemi’ne kayıtlı kullanıcıların gübre sevkiyatı işlemleri,
- e-Fatura uygulamasına kayıtlı olan ve 2017 veya müteakip hesap dönemleri brüt satış hasılatı (veya satışları ile gayrisafi iş hasılatı) 25 Milyon TL ve üzeri olan mükelleflerin (İlgili hesap dönemine ilişkin gelir/kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği hesap dönemini takip eden hesap dönemi başından itibaren) nihai tüketici dışında kalan vergi mükelleflerine yönelik olarak gerçekleştirdiği tüm mal sevkiyatı işlemleri.
Belirtilen mükellef grupları, e-İrsaliye Uygulamasına (e-İrsaliye uygulamasına dahil olma koşulları arasında e-Fatura uygulamasına da dahil olunma zorunluluğu bulunduğu için aynı zamanda e-Fatura uygulamasına ) ilişkin başvurularını ve fiili geçiş hazırlıklarını yukarıda belirtilen tarihlere kadar tamamlayarak e-İrsaliye uygulamasına geçmek ve bu tarihlerden itibaren belirtilen kapsamda düzenleyecekleri sevk irsaliyelerini e-İrsaliye olarak düzenlemeleri zorunludur. Zorunluluk getirildiği halde e-İrsaliye uygulamasına süresi içinde geçmeyen veya sevk irsaliyelerini 25/5/2018 tarih ve 30431 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
494 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlen zorunlu haller dışında e-İrsaliye olarak düzenlemeyen mükellefler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununda öngörülen hükümler uygulanır.”
MADDE 6- Tebliğin “Elektronik serbest meslek makbuzu (e-serbest meslek makbuzu) başlıklı 5 inci maddesinin “Uygulamaya dahil olma” başlıklı (6) numaralı fıkrasında yer alan açıklama aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“e-Serbest Meslek Makbuzu uygulaması bu Tebliğin 5 inci maddesinin “Serbest meslek makbuzu uygulamasına geçiş zorunluluğu” başlıklı (9) numaralı fıkrasında belirtilen serbest meslek erbapları dışında kalan serbest meslek erbapları için zorunlu bir uygulama olmayıp, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca serbest meslek makbuzu belgesini düzenlemek zorunda olan mükellefler (noterler hariç), istemeleri halinde 1/1/2018 tarihinden itibaren uygulamaya dahil olabileceklerdir.”
MADDE 7- Tebliğin 5 inci maddesine aşağıdaki (9) numaralı fıkra eklenmiştir.
“(9) e-Serbest Meslek Makbuzu Uygulamasına Geçiş Zorunluluğu: Serbest meslek erbabı olup, hukuk, muhasebe, denetim, tıp, mimar, mühendislik vb. alanlarında, vekil, danışman, müşavir, denetçi, bilirkişi, arabulucu, aracı, tabip, mimar, mühendis vb. adlar altında serbest meslek faaliyetinde bulunanlardan;
- 31/3/2019 tarih itibariyle faaliyetine devam etmekte olanlar 1/7/2019 tarihine,
- 1/4/2019 tarihinden (bu tarih dahil) itibaren faaliyetine başlayacak olanlar ise işe başladıkları ayı izleyen 3 üncü ayın sonuna,
kadar, e-Serbest Meslek Makbuzu uygulamasına dahil olmaları ve bu tarihlerden itibaren serbest meslek makbuzu belgelerini e-Serbest Meslek Makbuzu olarak düzenlemeleri zorunludur.
e-Serbest Meslek Makbuzu Uygulamasına ilişkin zorunluluklarının başladığı tarihlerden önce kendi isteği ile dahil olanların, zorunluluklarının başlayacağı tarihlere kadar e-Serbest Meslek Makbuzu düzenlemeleri mümkün olduğu gibi kağıt ortamda serbest meslek makbuzu düzenlemeleri de mümkündür. Ancak aynı işlem için e-Serbest Meslek Makbuzu veya kağıt ortamdaki serbest meslek makbuzu belgelerinden sadece birinin düzenlenmesi gerekmektedir.”
MADDE 8 – Tebliğe “Elektronik Ortamda Düzenlenebilecek Diğer Belgeler” başlıklı aşağıdaki yeni 6/A maddesi, mevcut 6 ncı maddeden sonra gelmek üzere eklenmiştir.
“Elektronik Ortamda Düzenlenebilecek Diğer Belgeler
MADDE 6 /A–(1) Elektronik Banka Dekontu (e-Dekont) Uygulaması: 243 ve 246
Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri uyarınca bankalar tarafından kağıt ortamda düzenlenen dekont belgesinin, 1/1/2019 tarihinden itibaren e-Dekont uygulamasına dahil olan bankalar tarafından elektronik belge olarak elektronik ortamda düzenlenmesi, muhatabına talebi doğrultusunda elektronik veya kağıt ortamda iletilebilmesi, elektronik ortamda muhafaza ve ibraz edilebilmesi mümkün bulunmaktadır.
- Bu Tebliğde düzenlenen e-Dekont, yeni bir belge türü olmayıp, kağıt ortamdaki dekont belgesi ile aynı hukuki niteliklere sahiptir.
- e-Dekont uygulaması zorunlu bir uygulama olmayıp, dekont belgesini düzenleyen bankalar, istemeleri halinde 1/1/2019 tarihinden itibaren uygulamaya dahil olabileceklerdir.
- Bankalar, e-Dekont uygulamasından “Kendi bilgi işlem sistemlerinin Başkanlık sistemlerine entegrasyonu yoluyla” ya da “Başkanlıktan izin almış özel entegratörlerin bilgi işlem sistemleri aracılığıyla” olmak üzere iki yöntemden birini seçerek yararlanabileceklerdir.
Uygulamaya “Kendi bilgi işlem sistemlerinin Başkanlık sistemlerine entegrasyonu yoluyla” dahil olmak isteyen bankaların, Başkanlığın “www.efatura.gov.tr” internet adresinde yayımlanan “Elektronik Dekont Başvuru Kılavuzu”na uygun olarak gerekli başvuru işlemlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Uygulamaya “Başkanlıktan izin almış özel entegratörlerin bilgi işlem sistemleri aracılığıyla” dahil olmak isteyen bankalar ise doğrudan Başkanlıktan izin almış özel entegratörlerden herhangi birine başvuracak olup, bu mükelleflerin ayrıca Başkanlığa başvuruda bulunmalarına gerek bulunmamaktadır.
- e-Dekont uygulamasından kendi bilgi işlem sistemlerini Başkanlık sistemlerine entegrasyonu yöntemiyle yararlanmak için Başkanlığa yapılan başvurular; Başkanlık tarafından mükellefe ait sistemin yapısı, işleyişi ile bu sistemde elektronik olarak düzenlenen e-Dekont örneklerinin, bu Tebliğde ve www.efatura.gov.tr internet adresinde yayımlanan teknik kılavuzlarda belirlenen usul ve esaslara uygun olup olmadığı açısından değerlendirilecektir. Başkanlık gerek görmesi halinde ilave teknik bilgi ve belge talebinde bulunabilecektir. Başkanlıkça yapılacak değerlendirme sonrasında başvuruları uygun bulunan ve test süreçlerini başarılı bir şekilde tamamlayan bankalara e-Dekont uygulamasından kendi bilgi işlem sistemlerinin Başkanlık sistemlerine entegrasyonu yöntemiyle yararlanmasına ilişkin olarak izin verilecektir. Değerlendirme aşamasında eksiklikleri tespit edilen bankalara, söz konusu eksiklikleri gidermeleri için en çok bir yıl süre verilir. Bu süre içerisinde eksikliklerini gidermeyen mükelleflerin başvuruları reddedilir. Başvuruları reddedilen bankalar reddi izleyen bir yıl içerisinde yapacakları başvurular kabul edilmeyecektir. Bu durum, Başkanlıktan izin almış özel entegratörlerin bilgi işlem sistemleri aracılığıyla e-Dekont uygulamasından yararlanmalarına engel teşkil etmez.
- 397 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği kapsamında Başkanlıktan özel entegratörlük izni alan mükellefler, bu Tebliğ kapsamında e-Dekont düzenlemek isteyen bankalara, e-Dekont ve e-Dekont Raporu oluşturma, mali mühürle onaylama ve zaman damgası kullanarak e-Dekont Raporunu Başkanlığa elektronik ortamda iletme hizmeti verebilirler. e-Dekont uygulamasından özel entegratör sistemi üzerinden faydalanan bankalar, e-Dekont ve e-Dekont Raporlarında özel entegratörün mali mührünün ve zaman damgasının
kullanılmasını talep edebilirler. Özel entegratörlerin e-Dekont hizmeti verebilmesi için Başkanlıktan ayrıca e-Dekont özel entegratörlüğü izni alması gerekmektedir. Bu izni alabilmek için gerekli koşullar www.efatura.gov.tr internet adresinde yayımlanan kılavuzlarda yer almaktadır.
Başkanlıktan e-Dekont özel entegratörlüğü izni alanlar, hizmet verdikleri mükelleflere ait e-Dekont veya e-Dekont Raporu bilgilerini, e-Dekont ve Raporu oluşturma, imzalama, Başkanlığa raporlama amacı dışında kullanamaz ve işleme taraf olanların yazılı izni olmaksızın üçüncü kişilerle paylaşamazlar. Özel entegratörler bu faaliyetleri kapsamında elde ettiği ticari sır niteliğindeki e-Dekont ve e-Dekont Raporu bilgilerinin güvenliğinden ve gizliliğinden sorumludurlar. Bu amaca aykırı olarak işleme taraf olmayan üçüncü kişilerle e-Dekont veya e-Dekont Raporu bilgilerini paylaştığı tespit olunan özel entegratörlerin, diğer kanunların öngördüğü cezai sorumlulukları dışında ayrıca Başkanlık tarafından tüm özel entegratörlük izinleri iptal edilebilir.
- İlgili mevzuatlarında engel bulunmaması veya ilgili resmi kurumlarından (Merkez Bankası, BDDK vb.) izin alınmış olması koşuluyla döviz alım belgesi, döviz satım belgesi, vergi tahsil alındısı ile bankalarca dekont işlevi gören diğer her türlü belgenin de elektronik ortamda bu maddede belirtilen şekilde e-Dekont olarak elektronik ortamda düzenlenmesi, muhafazası, ibrazı ve muhataplarının talebi doğrultusunda elektronik veya kağıt ortamda teslim edilmesi mümkündür.
(8) Elektronik ortamda düzenlenen ve elektronik sertifika ile imzalanan e-Dekont belgesinin, muhatabının talebi çerçevesinde ıslak imzalı kağıt çıktısı verilerek ya da elektronik ortamda iletilerek (e-posta, sms, ftp, web uygulaması vb. diğer iletim yöntemleri dahil) teslim edilmesi gerekmektedir. e-Dekont çıktısının banka görevlisince kaşe tatbiki veya ıslak imza ile imzalanarak verilmesi mümkün bulunduğu gibi bunun yerine banka yetkilisinin imzasının notere tasdik ettirilip, e-Dekont üzerine hazır imzalı olarak elektronik ortamda tatbik edilerek düzenlenmesi (preprinted imza vb) ve muhatabına teslim edilmesi de mümkündür. Tebliğ kapsamında Başkanlıktan e-Dekont izni alan mükelleflerin, elektronik ortamda oluşturdukları dekontları elektronik ortamda muhafaza ve ibraz etmeleri gerekmektedir. Kendisine e-Dekont düzenlenen mükellefler ise teslim şekline uygun olarak ya kağıt çıktısını ya da elektronik ortamdaki halini muhafaza ve ibraz etmeleri gerekmektedir.
- Elektronik ortamda düzenlenecek e-Dekontların Başkanlık sistemlerinden elektronik ortamda sorgulanması ve doğrulanmasına imkan vermek üzere; karekoda veya barkoda belge üzerinde yer verilmesi zorunludur.
- e-Dekont ve Raporunun oluşturulması ve gönderilmesinde uyulması gereken format, standart ve Raporlama süresi www.efatura.gov.tr internet adresinde yayınlanan teknik kılavuzlarda açıklanmıştır.
- e-Dekont belgesinde 243 ve 246 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde ve banka dekontu ile ilgili ayrıca düzenleme yapma yetkisi bulunan diğer resmi
kurum ve kuruluşlar tarafından belirtilen bilgilerin asgari olarak yer alması zorunlu olup bu bilgilere ilave olarak bankalar ihtiyaç duydukları diğer bilgilere de dekont üzerinde yer vermeleri mümkün bulunmaktadır. Başkanlık, ihtiyaç duyulması halinde zorunlu bilgilere ilave bilgilerin de e-Dekont belgesinde bulunmasını bankalardan gerekli duyuruları www.efatura.gov.tr internet adresinde yaparak isteyebilir.
- Oluşturulan e-Dekontun önyüzünün üst orta kısmına gelecek şekilde “e-DEKONT” ibaresi bulunur. E-Dekont üzerinde belge numarası olarak en az 4 haneli birim kodu ve en az 14 haneli sıra numarasından oluşan numara kullanılır. Birim kodu serbestçe belirlenebilir. Başkanlık bazı birim kodlarının kullanımını yasaklayabileceği gibi bazı işlemler için belirlediği birim kodlarının kullanılmasını zorunlu kılabilir. Belge numarası içerisinde yer alan sıra numarası, 4 karakter yıl ve en az 10 karakter müteselsil numaradan oluşmaktadır. Her bir birim koduna ait sıra numarası kendi içinde oluşturulur ve takip edilir. Sıra numarası içerisinde yer alan en az 10 karakterlik müteselsil numara, her yılın ilk günü itibariyle “1” rakamından başlatılarak kullanılır. Mükellef bünyesinde aynı belge numarası birden fazla kullanılamaz.”
MADDE 9 Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 10 – Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No:454)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı Hazırlandı
Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:
VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO:454)’NDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
(SIRA NO: …….)
Madde 1- 20/6/2015 tarihli ve 29392 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 454)’nin “2. Elektronik Defter ve Elektronik Fatura Kullanma Zorunluluğu Getirilen Mükellefler” başlıklı bölümünün;
(a) Birinci paragrafının (a) bendinde yer alan “2014” ifadesi “2017” olarak, “brüt satış hasılatı” ifadesi “brüt satış hasılatı (veya satışları ile gayrisafi iş hasılatı)” olarak, “10 Milyon TL” ifadesi ise “5 Milyon TL” olarak,
(b)İkinci paragrafında yer alan açıklamalar; “(a) bendindeki şartı, 2017 hesap döneminde sağlayan mükellefler 1/1/2019 tarihinden itibaren, 2018 veya müteakip hesap dönemlerinde sağlayan mükellefler ise ilgili hesap dönemini izleyen ikinci yılın başından itibaren, (b) ve (c) bentlerinde belirtilen lisans alımı veya ÖTV mükellefiyet tesisini 2018 yılında gerçekleştirenler 1/1/2019 tarihinden itibaren, 2019 ve müteakip yıllarda gerçekleştirenler ise lisans alımı veya ÖTV mükellefiyetinin tesis edildiği ayı izleyen dördüncü ayın başından (bu suretle hesaplanan tarih ile yıl sonu tarihi arasındaki sürenin 3 aydan az kalması veya hesaplanan tarihin ertesi yıla sarkması halinde; ertesi yılın başından) itibaren elektronik fatura (e-Fatura) ve elektronik defter (e-Defter) uygulamalarına geçmek zorundadır. Dileyen mükellefler bu sürelerden önce de e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına geçebilirler.” şeklinde,
(c) 1 numaralı Örneği, “(A) A.Ş. 2017 hesap dönemi sonu itibarıyla 5 Milyon TL brüt satış hasılatını aşmıştır. Bu durumda (A) A.Ş.'nin 31/12/2018 tarihine kadar (bu tarih dahil) gerekli başvuruları yapıp hazırlıklarını tamamlayarak 1/1/2019 tarihinden itibaren e-Fatura ve e-Defter uygulamasına geçmek zorundadır.” şeklinde,
(d)2 numaralı Örneği, “1/7/XXXX-30/6/XXXX özel hesap dönemine tabi (B) Ltd. Şti. 30/6/2017 hesap dönemi sonu itibarıyla 5 Milyon TL brüt satış hasılatına ulaşmış bulunmaktadır. Bu durumda (B) Ltd. Şti.'nin, 31/12/2018 tarihine kadar (bu tarih dahil) gerekli başvuruları yapıp hazırlıklarını tamamlayarak, 1/1/2019 tarihinden itibaren e-Fatura ve e-Defter uygulamasına geçmek zorundadır.” şeklinde,
(e) 3 numaralı Örneği, “(C) A.Ş. ÖTV I sayılı listedeki mallara ilişkin teslim faaliyetinde bulunması sebebiyle EPDK'dan 1/8/2018 tarihinde lisans almıştır. Buna göre, 2018 yılında lisans alan (C) A.Ş.'nin 31/12/2018 tarihine kadar (bu tarih dahil) gerekli başvuruları yapıp hazırlıklarını tamamlayarak 1/1/2019 tarihinden itibaren e-Fatura ve e-Defter uygulamasına geçmek zorundadır.” şeklinde,
(f) 4 numaralı Örneği, “ (E) A.Ş. ticari faaliyeti ile ilgili olarak 5/10/2019 tarihinde bağlı bulunduğu vergi dairesine başvurarak Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli III sayılı listeden dolayı mükellefiyet tesis ettirmiştir. Buna göre, 2019 yılında ÖTV III sayılı listedeki mallar nedeniyle mükellefiyet tesis ettiren (E) A.Ş.'nin, mükellefiyet tesis ettirdiği Ekim/2019 ayını izleyen dördüncü ayın başı (1/2/2020), 1/1/2020 tarihinden sonraya sarkması nedeniyle 1/1/2020 tarihinden itibaren e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına geçmek zorundadır.” şeklinde
(g)5 numaralı Örneği, “(F) A.Ş. ticari faaliyeti ile ilgili olarak 5/8/2019 tarihinde EPDK’dan LPG Dağıtıcı Lisansı almıştır. Bu durumda, 2019 yılında gerçekleşen lisans alımı nedeniyle (F) A.Ş., lisans aldığı Ağustos/2019 ayını izleyen dördüncü ayın başı (1/12/2019) ile 31.12.2019 tarihi arasında 3 aydan az bir süre kaldığından 1.1.2020 tarihinden itibaren e-Fatura ve e-Defter uygulamasına geçmek zorundadır.” şeklinde
değiştirilmiştir.
Madde 2- Aynı Tebliğin “3. İhracat İşlemlerinde e-Fatura Uygulaması” başlıklı bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“e-Fatura uygulamasına kayıtlı olan mükelleflerden, 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11 inci maddesi kapsamındaki mal ihracı (Türkiye’de ikamet etmeyenlere Özel Fatura ile yapılan Satışlar-Bavul Ticareti- dahil) ve yolcu beraberi eşya ihracı (Türkiye’de ikamet etmeyenlere KDV hesaplanarak yapılan satışlar) kapsamında fatura düzenleyecek olanlar, bahsi geçen faturalarını 1/7/2017 tarihinden (Türkiye’de ikamet etmeyenlere Özel Fatura ile yapılan bavul ticareti kapsamındaki satışlarda ise 1/1/2019 tarihinden) itibaren e-Fatura olarak düzenleyeceklerdir.
Bununla birlikte e-Fatura uygulamasına kayıtlı olan mükelleflerden mal ihracı ve yolcu beraberi eşya ihracı kapsamında fatura düzenleyecek olanlar, istemeleri halinde 1/1/2017 tarihinden (bavul ticareti kapsamında fatura düzenleyecek olanlar 1/1/2019 tarihinden) itibaren söz konusu faturalarını e-Fatura olarak düzenlemeye başlayabilecekleri gibi 1/7/2017 tarihine kadar (Türkiye’de ikamet etmeyenlere Özel Fatura ile yapılan bavul ticareti kapsamındaki satışlarda ise 1/1/2019 tarihine kadar) matbu (kağıt veya e-Arşiv) fatura da düzenleyebileceklerdir.
Söz konusu faturaların e-Fatura olarak düzenlenmesi ve gönderilmesine ilişkin usul ve esaslar ile uygulamadan yararlanma yöntemleri www.efatura.gov.tr adresinde yayınlanan “e-Fatura Uygulaması Gümrük İşlemleri Kılavuzu”nda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.”
Madde 3- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 4- Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.