Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

SGK yurtdışı borçlanma işlemleriyle ilgili yayınladığı ve kanuna aykırılık teşkil edenGurbetçilerle SGK'yı yargıda karşı karşıya getirecek bir yanlıştan çabuk dönülmüş olması sevindiricidir.

760 sayılı ÖTVK 13/2 hükmü uyarınca müteselsil sorumluluk müessesesi getirilmiştir. Somut bir olayda, sahte faturalarla motorin alışlarının belgelendirildiği iddiasıyla 4760 sayılı yasanın 13/2 hükmü uyarınca mükellef adına 2006 yılı için cezalı ÖTV tarhiyatı yapılmıştır.

Vergi yargısının hakemliğine müracaat eden mükellef 4760 sayılı yasanın 1.maddesinin (1-a) bendinde 1 sayılı listedeki malların ithalatçılara veya rafineriler dahil imal edenler tarafından tesliminin bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV’ye tabi olduğu belirtilmiştir. Öte yandan, aynı yasanın 3. Maddesinin (e) bendinde ihtalatta vergiyi doğuran olayın, 4458 sayılı Gümrük Yasasına göre gümrük yükümlülüğünün doğması olarak tanımlandığı, 13.maddesinin 2.fıkrasında ise; 1 sayılı listedeki malları teslim alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya 3.şahıslara satmak suretiyle vergi ziyaına neden olmaları durumunda; ziyaa uğratılan verginin bunlar adına tarh olunacağı ve 213 sayılı VUK 344. Maddesine göre VZC ile cezalandırılacağı kurala bağlanmıştır.

Petrol ürünlerinin alım ve satım faaliyetlerinde bulunan davacı mükellefin 2006 yılı kayıtlarına intikal ettirdiği motorin içerikli sahte faturalar dolayısıyla salınan cezalı KDV tarhiyatı karşısında açılan iptal davası 14/10/2009 gün ve 2009/237 sayılı kararla reddedildiği ancak; fatura içeriği petrol ürünlerinin imalatçısı veya ithalatçısının kim olduğu, Türkiye’de ikametgahının işyerinin, yasal ve iş merkezlerinin olup olmadığı yönünde bir araştırma ve tespit yapılmadan vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği açıkça ortaya konulmaksızın varsayıma dayalı olarak önerilen tarhiyatın iptaline hükmedilmiştir.

Davalı vergi dairesi vergi inceleme raporu kapsamında yapılan tarhiyatın yasaya uygun olduğu ileri sürülerek yerel vergi mahkemesi kararının bozulmasını danıştay nezdinde temyiz etmiştir.

Sonuç itibariyle yüksek mahkeme danıştay vergi mahkemesi kararını onaylamış motorin alışlarının 4760 sayılı ÖTVK’nun 13/2 fıkrasında öngörülen müteselsil sorumluluk kapsamına girmediğini tasdik etmiştir. (Danıştay 3.Dairesi kararı, 28/5/2013 gün ve E:2013/802-K:2013/2373 sayılı kararı) Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/akaryakit-alimlarinin-sahte-faturalarla-belgelendirilmesi/haber-20541

Birçok ülkede de olduğu gibi, ekonomideki daralma ve kriz dönemlerinde en fazla çalışanlar zarar görüyor.

Finansman ve kaynak sorunlarından dolayı işçilerin ücretleri hiç ödenemediği gibi eksikte ödenebiliyor. Veya işyerinde faaliyet kısmen yada tamamen durabiliyor.

Kısa çalışma ödeneği, genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltması veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurması hallerinde, çalışılmayan süreler için işçiye ödenmektedir.

Kısa çalışma ödeneği, üç ayı geçmemek üzere İŞKUR tarafından ödenmektedir. Kısa çalışma ödeneğinde ekonomik durgunluğun dört sebebi olmalıdır, bunlar;

- Genel ekonomik kriz, 
- Bölgesel kriz,
- Sektörel kriz,
- İşveren kaynaklı olmayan, öngörülemeyen ve dış etkilerden gelen zorlayıcı sebeplerdir.

***

İşveren Başvuru Yapmalı!

Kısa çalışma ödeneği işçilere doğrudan ödenmekte olup, kısa süreli zorlayıcı sebeplerin üç ayla sınırlı olmak üzere karşılanmasını hedeflemektedir.

Zorlayıcı sebeplerin neler olduğu konusunda işveren ispatlayıcı belgeleri İŞKUR’a sunmak zorundadır. Bu anlamda kısa çalışma ödeneğinin ödenebilmesi öncelikli olarak işveren yazılı başvuru yapmalıdır. Bu başvuru, Kısa Çalışma Talep Formu ile yapılabilir.

İŞKUR, işverenin yaptığı başvuruyu değerlendirdikten sonra gerçekten etkileyici bir durum olduğunu tespit ederse kısa çalışma ödeneği verecektir.

***

Genel Sağlık Sigortası Primleri de Ödenir!
Kısa çalışma ödeneğinin yanında işçilerin genel sağlık primleri de ödenir. Bu imkanlardan yararlanılabilmesi için;

- İşverenin başvurusunun uygun bulunması,

- İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olması, son üç yıl içinde en az 600 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olması,

- İşveren tarafından ilan edilen kısa çalışmaya katılacaklar listesinde işçinin bilgilerinin bulunması gerekir.

***

Kısa Çalışma Ödeneği Ne Kadar?

Kısa çalışma ödeneği, çalışanın son 12 aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde 60’ıdır. Bu tutar günlüktür. Kısa çalışma ödeneğinin miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde 150’sini geçemez.

2018 yılı için hesaplanacak olursa, son 12 ayda asgari ücretle (2,029,50 TL) çalışan biri için ödenecek miktar 1.208,46 TL’dir.

Son 12 ayda 5.000 TL ile çalışan bir kişi içinse kısa çalışma ödeneği 3.021,14 Türk Lirasıdır. Resul Kurt

https://www.dunya.com/kose-yazisi/krizdeki-isyerine-kisa-calisma-odenegi/424194

Matrah artırımından yararlanıp yararlanmama konusunda tereddüt yaşayan yönetim kurulu üyeleri için karar alma süreçlerinde yardımcı olmak üzere bir rehber oluşturmaya çalıştım.

Mali işler yönetici raporu

Mali işler yöneticisinden, size samimiyetle 2017 sonuna kadar ki, zamanaşımı dönemi içindeki yıllarla ilgili risk olasılıklarını/tahminini olabildiğince rakamsal raporlamasını isteyin.

Mali müşavirinizden bir rapor/değerlendirme isteyin

Aynı şekilde 2017 sonuna kadarki dönemleri tasdik eden, müşavirliğinizi yapan mali müşavirinizden de bir risk değerlendirmesi isteyin.

Bu risk değerlendirmesinin rakamlı olması karar alma sürecini hızlandıracaktır.

Matrah artırımının maliyetini çıkarttırın

Matrah artırımına ilişkin rakamlar sizin beyanlarınıza göre değişiyor. Bu nedenle 2017 sonuna kadarki dönemleri kapsayacak şekilde, bu kanunun verdiği ne kadar hak varsa, bundan yararlanmanın rakamsal boyutu önünüze gelsin.

Mukayese yapın

Mukayese yaparken kalem kalem af maliyetleri ile size rapor edilen olası riskleri mukayese edin. Belki bazı imkanlardan yararlanır, bazılarından yararlanmazsınız. Örneğin genellikle şirketler kurumlar vergisi için matrah artırımından yararlanırken, KDV için yararlanmayabiliyorlar. Yıllar itibariyle de, olası risk hesaplarına göre farklılıklar yapılabilir.

Kararı kim verecek?

Kararı yönetim kurulu vermeli. Bu konudaki kararı mali işler yöneticileri vermemeli. Yukarıda da işaret ettiğim gibi mali işler yönetiminden veya ilgili diğer birimlerden risk değerlendirme/derecelendirme raporları/görüşleri alınmalı ancak karar “ticari” açıdan yönetim kurulunca verilmelidir.

Matrah artırımı yapmak repütasyonu olumsuz etkiler mi?

Etkilemez. Bu durum yasa ile düzenlenmiş hak olduğu için adeta sigorta poliçesi satın almak gibi değerlendirilmeli. Büyük ölçekli veya çok uluslu şirketlerin de bu imkanlardan yararlandığını görüyor, şahit oluyoruz.


Matrah artırımı yapmamak inceleme riskini artırır mı?

Evet artırır. 10.000 vergi inceleme elemanı boş oturtulmayacağına göre matrah artırımında bulunmayan şirketler kümesini inceleyeceklerdir.

Kurumlar vergisi ve KDV’de matrah artırımında bulunmak vergi incelemesine alınma riskini tamamen kaldırır mı?

Geçmiş dönemde bir iç genelge yayınlanarak her iki vergi açısından da matrah artırımı yapan şirketlerin incelemeye alınmaması konusu düzenlenmişti. İç genelge ne derece uygulandı bilmiyoruz.

Bu bir yana Mali İdare, kurumlar ve KDV’de matrah artırımında bulunan şirketleri transfer fiyatlaması açısından inceleyip stopaj yönünden eleştirilebileceği görüşündeydi. Geçmişte bu tür tarhiyatlar yapıldı.

Biz bu yaklaşımın doğru olmadığını düşünüyoruz.

Matrah artırımında bulunmak sonraki dönemler için incelenme riskini artırır mı?

Artırmaz diyemem. Lakin 2017 sonuna kadar riski bertaraf ettiğiniz bir durumda yeni risk biriktirmeyecek önlemler almak sizin elinizde. Risk oluşturmayın ya da bertaraf edin ki rahat olun. Geçmiş dönemleri çözmüş olmanız ileriye dönük daha rahat etmenizi sağlayacaktır.

Hisse satışı yapacaksanız sakın kaçırmayın. Aftan yararlanmak şirketinizin değerini artırır

Şirketlerin hisse satışlarında değeri belirlenirken alıcı satın alacağı şirkette risk tespit çalışmaları yaptırır. Tespit edilen olası her türlü risk şirket değerini düşürür veya bazen işlem olasılığını sıfırlar, yapılamaz hale getirir. Matrah artırımı yoluyla (ve diğer imkanlar) geçmiş dönemlerin tüm olası risklerini sıfırlamak elimizi rahatlatır, değerinizi artırır. Zeki Gündüz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/matrah-artirimini-kacirmayin-aftan-yararlanmak-sirket-degerini-artirir/424193

Cuma, 03 Ağustos 2018 10:46

Ücretsiz Yol İzni Hakkı

Bir matbaa işyerinde iki yıldan beri çalışıyorum. Çalışana yol izni verildiğini duydum. Çalışanın yol izni hakkı var mı? Nihat Emre 

-Sayın Emre, yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemeleri halinde ve bu hususu belgelemeleri şartıyla igidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin verir. Örneğin İstanbul’da bir işyerinde çalışan işçi Ali Rıza Bey, yıllık iznini  Burdur’da ’da geçirecekse bu durumunu almış olduğu yolculuk bileti vb şekilde işverenine belgeleyerek  ücretsiz yol izni isteyebilir. 

Maaşın düşürülmesi 

Çalışan bir kişinin maaşı düşürülür mü? Kerim Su 

-Sayın Su,Çalışan kendisi istemediği sürece maaşı düşürülemez. 

Fazla mesai ücreti 

Gece çalışanlar ayrıca fazla mesai ücreti alabilir mi? Elif 

-Sayın Elif Hanım, gece çalışanlara fazla çalışma ödeneceğine ilişkin bir mevzuat hükmü bulunmuyor. Ancak Yargıtay kararlarına göre gece 7.5 saatten fazla çalışmalar fazla çalışma olarak kabul ediliyor. 

İkinci işte çalışma 

Çalışan bir kişi aynı gün içinde ikinci bir işte çalışabilir mi? Turan 

-Sayın Turan Beyçalışan iş sözleşmesinde yasaklayıcı hüküm yoksa ikinci bir işte çalışabilir.   

Veznedarın sorumluluğu 

Bir işyerinin veznedarı hata ile müşterisine fazla para ödese bu hatayı kim düzeltir? Ayşe 

-Sayın Ayşe Hanım, fazla para ödemesi çalışanın görevini düzgün yapmamasının sonucu olduğu için bu parayı çalışanın işverene ödemesi gerekiyor.   

Enflasyon oranında zam 

İşyerleri verdikleri maaşa enflasyon oranında zam yapmak zorunda değil mi? Rahmi Gümüş 

-Sayın Gümüş, enflasyon oranında maaşlara zam yapılacağına ilişkin bir mevzuat hükmü bulunmuyor. Ancak iş sözleşmesinde bu yönde düzenleme varsa  maaşa enflasyon oranında zam yapılabilir.   

Hakaret edilmesi 

Bir iş yerinde amir alt mevkiinde çalışan kişiye hakaret edebilir mi? Niyazi Demir 

-Sayın Demir,amirin alt bir görevde çalışana hakaret etme hakkı yok. Hakaret ederse çalışan tazminat alarak işten ayrılabilir. Arif Temir

http://www.gunes.com/yazarlar/arif--temir/calisana-ucretsiz-yol-izni-hakki-898285

4/1 a sigortalı 08/09/1999 öncesi sigortalı olup,1/10/2008 sonra vefat etmesi halinde uygulanacak alt sınır aylığını inceleceğiz.

08/09/1999 ÖNCESİ SİGORTASI OLUP  5510 YASADAN SONRA  VEFAT ETMESİ(01/10/2008) HALİNDE ALT SINIR AYLIĞI

08/09/1999 yılından önce sigortalı olan ve 1/10/2008 tarihinden sonra ölen sigortalıların tek ve iki hak sahibi niteliği taşıyan aile bireyleri için ödenecek ölüm aylığına esas aylık miktarı kaldırılan 4,69 TL tutarındaki SYZ ödemesi , alt sınır aylık miktarının dosya aylığını geçememesi kuralı ile 01.10.2008 tarihinden önce ölen sigortalının hak sahiplerine göre daha düşük miktarda bağlanır.

Ölüm tarihi 1.10.2008 sonrası olan bir ve iki hak sahibi alt sınır aylık miktarı sigortalı dosya aylığını aşmamak üzere belirlenmiştir.

YIL

AY

 

Tek Hak Sahibi

Farklı Hisseli

Aynı Hisseli

 

İki Hak Sahibi

İki Hak sahibi

 

80%

Büyük Hisse

Küçük Hisse

Eşit Hisse

EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞ

60%

30%

45%

2018

OCAK

1.509,13

1.259,12

922,75

461,41

692,09

2018

TEMMUZ

1.647,52

1.374,58

1.007,37

503,72

755,55

Burada özellikle ölen sigortalının dosya aylığı kontrolü yapılarak 01/10/2008 sonrası vefat ettiğinden dolayı hak sahibinin hissesi oranında değerlendirme yapılarak sonuca gidilir.

Dosya aylığı değerlendirme de önem taşıyacaktır.

Ölen sigortalının emekli aylığına Dul eş tek kişi ise %75,çocuklar var ise %25 göre değerlendirme yapılarak ,alt sınır aylığı belirlenecektir.

Burada dosya aylığı şayet alt sınır aylığının altında kalması halinde hak sahibi tek kişi ise o zaman dosya aylığının tamamı bağlanır.

Böylece reform yasa ile 30/09/2008 önce ve sonra ölen sigortalılar için,30/09/2008 öncesi ölen dosya aylığının pek önemi yok,30/09/2008 sonrası ölen 08/09/1999 öncesi sigortalı için dosya aylığının geçmemesi kuralı getirilerek alt sınır aylığı koruma kalkanı zayıflamıştır

Örneğin ölen sigortalının sağ olduğunda almış olduğu 1.400 TL emekli aylığı olup,tek hak sahibi eş olup %75 1.050 TL olarak açıklanmıştır.

Bu durumda 1.374,58 TL değil ,dosya aylığı olan 1.050 TL bağlanacaktır. Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9184

6183 sayılı AATUHK’nun 5. maddesi hükmüne göre cebri tahsilin yapılmasına ilişkin takip işlemleri tabiatıyla alacaklı amme idaresi tarafından yapılması gerekmektedir. Belli bazı hallerde alacaklı kamu idaresinin hangi birimi tarafından yapılacağı konusu da 6183 sayılı kanunun 5. maddesinde yerel tahsil dairesi olarak saptanmıştır. Bu tespitten yola çıkılarak alacaklı tahsil dairesi adına borçlunun mallarının bulunduğu bir başka mahaldeki idare alacaklı idare adına niyabeten ödeme emri tanzim ederek, tahsilat yapabilmektedir.[1]

Bilindiği gibi, Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 yılından itibaren amme borcunun takibinde “yeni tip ödeme emirleri”tebliğ ederek bu amme alacağını takip ve tahsil etmektedir. Yeni tip ödeme emirleri eski tip yeşil ödeme emirlerine nazaran daha farklı ve A4 formatında beyaz zemin üzerinde daha basit bir şekil halindedir. Bu yeni tip ödeme emirleri aynı zamanda niyabeten yapılacak hacizlerde de uygulanabilmektedir.[2]

Niyabeten yapılacak ödeme emri tebligat ve hacizlerinde mükelleflerin bu işlemlere karşı 7 gün içerisinde haczin konusu ve yapılan işlemle ilgili olarak vergi mahkemesi nezdinde dava açma olanakları bulunmaktadır. Bu konuda 6183 sayılı AATUHK’nun 15. ve 16. md. hükmüne göre dava açma hakları söz konusudur.

Günümüz koşullarında tahsilat yöntemlerinin gelişmesi sonucunda mahalli tahsil daireleri olarak adlandıracağımız tahsil dairelerinin niyabeten tahsilat görevleri nispeten azalmıştır. Kanımızca, amme alacağının takip ve tahsilat işlemlerinin hangi tahsil dairesinin yapacağı konusu amme borçlusunun menfaatlerinde korumak şartı ile alacaklı amme idaresinin tahsil yetkisine bırakılması daha uygun olmaktadır. Örneğin, Büyükşehir belediyesi bulunan illerde asıl alacaklı amme idaresi olan (A) vergi dairesinin alacağını, borçlu bulunduğu (B) vergi dairesi üzerinden takip etmesi pek pratik bulunmayabilir. Özellikle yakın bölge içi kamu alacağının takibinde 6183 sayılı kanunun 5. maddesinin işletilmesi doğru değildir.

Kamu alacağının takip ve tahsil işlemlerinde en hızlı ve pratik şekilde hangi tahsil dairesince yapılabilinmesi alacaklı kamu idaresi o yerel daireyi görevlendirmelidir.[3]Burada amme alacağının çok süratli ve çok az masrafla tahsil edilmesi de hedeflenmelidir. Günümüz koşullarında uygulanan e-haciz, Türkiye çapında borçlu mükelleflerinin malvarlıklarının araştırılması uygulamaları sonucunda 6183 ayılı kanunun 5. maddesinin uygulama olanakları azalmıştır. Bu uygulamaların vergi daireleri tarafından borçlu mükellefler yönünde ticaret sicil kayıtları, tapu kayıtları, liman başkanlıkları kayıtları, trafik tescil büro kayıtları ile yapılan yazışmalar sonucunda amme borçlusu mükelleflerin izleri bir şekilde yakalanabilmektedir.[4]

Amme borçlusu mükelleflerin malvarlıklarının araştırılması konusunda vergi daireleri otomasyon projesi (VEDOP-2) kullanılarak amme borçlularının yakından izlenmesi imkanları genişletilmiştir. Böylece amme borçlusunun edindiği menkul ve gayrimenkul mallarının başka bölgelerde bulunan bir kısım malları bulunması durumunda, asıl tahsil dairesinin yapacağı takiplerin borçlunun veya mallarının bulunduğu yerdeki tahsil dairesi tarafından yapılması da ayrıca öngörülmektedir. Ancak burada asıl tahsilata yetkili daire mükellefin borçlu olduğu tahsil dairesidir. Bu noktada herhangi bir yetki devri söz konusu değildir. Tahsilata yetkili tahsil dairesi koğuşturma işlemlerini borçlunun veya malların bulunduğu yöredeki en yakın daireye kendi adına yaptırabilmektedir.[5]Yasal düzenleme gereği bu takip işlemlerinin niyabeten yani vasıta olarak dolaylı yaptırılması hedeflenmiştir. Bu düzenleme bir anlamda tahsilat yönünden sürat kazanmaya yönelik bir düzenlemedir.

6183 sayılı AATUHK’nun 5. maddesine göre takip işlemlerinin niyabeten yaptırılması aynı zamanda neticesinin bilinmesini ve buna göre işlem yapılmasına birlikte getirebilmektedir. Burada bu şekilde alacaklı tahsil dairesi borçluyu devamlı izleyerek genel durumundan bilgi sahibi olabilmektedir. Borçlunun veya mallarının bulunduğu mahal tahsil dairesi sadece o yerdeki mallarla ilgili olarak işlem yapabilecek ve borçlunun genel varlık durumunu bilemeyebilir.

Niyabeten tahsilat biçimi aynı idarelere ait tahsil daireleri arasında ve 6183 sayılı kanunun 5. maddesine göre yürütülebilmektedir. SGK alacakları için vergi dairesine niyabeten takibat yaptırması da mümkün bulunmamaktadır.

Yargıya intikal eden bir olayla ilgili olarak Danıştay 3. dairesi tarafından verilen bir kararda “6183 sayılı yasanın 5. maddesine göre takip edilen amme alacağının asıl borçlu şirketin mükellefi bulunduğu vergi dairesi müdürlüğünün vermiş olduğu yetkiye dayanılarak niyabeten davacının mükellefi olduğu vergi dairesi müdürlüğünce ödeme emri düzenlenmesi hukuka aykırı bulunmadığından aksi gerekçe ile verilen kararın bozulması gerektiği”hakkında karar verilmiştir. Böylece, olayda yerel daire tarafından 6183 sayılı kanunun 5. maddesine göre düzenlenen ödeme emri isabetli bulunmuştur.[6]

Diğer yandan, Danıştay 10. Dairesi tarafından verilen bir kararda; “DSİ Genel Müdürlüğünce 6183 sayılı kanuna göre takip ve tahsili gereken sulama ücretinin tahsili amacıyla, Maliye Bakanlığı DSİ Bölge Saymanlığınca ödeme emri düzenlenip tebliğ olunamayacağı”hakkında karar verilmiştir.[7]

Asıl amme borçlusu ile müştereken veya müteselsilen sorumlu olan ikincil amme borçluları açısından ise, takibe yetkili daire, takip edilen kişiye değil, takibin konusu olan kamu alacağının esas amme borçlusuna göre belirlenmesi gerekir.[8]

Sonuç olarak, bir kamu alacağının takip ve tahsilinde niyabeten yaptırılabilmesi için borçlu veya mallarının başka bir mahalde bulunmasının yanı sıra, naip tayin edilecek tahsil dairesinin, alacaklı kamu idaresi ile aynı cinsten kamu idaresine ait olması şartı da gerekmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/vergi-ve-cezalarin-takibinde-niyabeten-haciz-uygulamasi/haber-20522

---------------

[1] 6183 sayılı kanun md.5, Genel Tebliğ Seri: A – Sıra No:1

[2] Örnek form nosu 9907-a şeklinde Devlet Malzeme Ofisi Basım İşleri Müdürlüğü tarafından bastırılmaktadır.

[3] 6183 sayılı yasa md.5

[4] Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan Merkezi Tüzel Kişilik Bilgi Sisteminin Ticaret Sicili Memurlarında Uygulanması Hakkındaki Tebliğ, Bakınız İç Ticaret:2010/1

[5] YILMAZ Kazım, Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa, Ce-Ka Yayınları, Aralık 2006, s.67

[6] Dnş. 3. D. nin, 22.03.2006 gün ve E:2006/220-K:2006/768 sayılı kararları.

[7] Dnş. 10. D.nin, 25.04.1991 gün ve E:1988/1129-K:1991/1458 sayılı kararları.

[8] Dnş. 7. D.nin, 9/2/2004 gün ve E:2000/8637-K:2004/270 sayılı kararları. Turgut CANDAN – Hüseyin ÇEVİKBAŞ, Vergi Usul Kanunu ile İlgili Danıştay Kararları, s.213.

Perşembe, 02 Ağustos 2018 11:02

Gayri Maddi Haklar Ve Amortismanı

İşletme bilançolarında arazi, arsa, bina, makine tesisat gibi maddi duran varlıklar yanında maddi bir varlığı olmayan maddi olmayan duran varlıklar mevcuttur. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, internet ve bilişim teknolojilerinin getirdiği yenilikler dolayısıyla gayri maddi varlıkların işletme bilançolarındaki oransal büyüklüğü ,sektörlere göre farklı seviyelerde olmak üzere, giderek artmaktadır. Bugün yazımızda gayri maddi duran varlıklar içinde önemli yer tutan gayri maddi haklar ve amortismanı üzerinde duracağız.

Gayri Maddi Haklar

Herhangi bir fiziksel varlığı bulunmayan ve işletmenin belli bir şekilde yararlandığı veya yararlanmayı beklediği aktifleştirilen giderler ile belli koşullar altında hukuken himaye gören haklar ve şerefiyeler maddi olmayan duran varlıklar olarak tanımlanır.

Bu varlıklar içinde yer alan haklar imtiyaz ,patent, lisans, ticari marka ve unvan gibi bir bedel ödenerek elde edilen hukuki tasarruflar ile kamu otoritelerinin işletmeye belirli alanlarda tanıdığı kullanma, yararlanma gibi yetkiler dolayısıyla yapılan harcamaları kapsar. İntifa, sükna gibi tapu siciline tescil edilen gayrimenkul hakları, sınai ve edebi mülkiyet hakları ile imtiyazlar da bu gurupta yer alır.

Gayri maddi haklar, sinema filmleri, radyo-televizyon yayınlarında kullanılan filmler ve bantlar dahil olmak üzere edebi, artistik, bilimsel her nevi telif hakkının veya her nevi patentin, alameti farikanın, desen veya modelin, planın, gizli formül veya üretim yönteminin veya sınai, ticari, bilimsel tecrübeye dayalı bilgi birikiminin kullanma imtiyazı, kullanma hakkı veya satışı ile sınai, ticari, bilimsel teçhizatın kullanma imtiyazı veya kullanma hakkını ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle, gayri maddi haklar, patent, ticari marka, ticari unvan, tasarım ya da model gibi sınai varlıkların kullanım hakkı ile edebi, sanatsal eserlerin mülkiyet hakları ile ticari bilgi birikimi (know-how) ve ticari sırlar gibi fikri hakları kapsamaktadır.

Gayri maddi haklar özellikleri nedeniyle ticari gayri maddi haklar ve pazarlama amaçlı gayri maddi haklar olmak üzere iki grup altında değerlendirilmektedir. Ticari gayri maddi haklar bir malın üretiminde ya da bir hizmetin sağlanmasında kullanılan patentler, know-how, dizaynlar ve modeller ile müşterilere transfer edilen ya da ticari faaliyetin işletiminde kullanılan (bilgisayar yazılım programları gibi) ticari varlık niteliğine sahip gayri maddi hakları ifade etmektedir.

Pazarlama amaçlı gayri maddi haklar ise, bir ürün ya da hizmetin ticari amaçlı olarak kullanımına yardımcı olan ticari markalar ve ticari unvanlar, müşteri listeleri, dağıtım kanalları ile ilgili ürün açısından önemli bir promosyon değerine sahip nevi şahsına münhasır isimler, semboller ya da resimler gibi gayri maddi hakları ifade etmektedir. Bu haklardan en çok bilinen üç hakkı kısaca aşağıda olduğu gibi açıklayabiliriz.

-Marka(alameti farika): Satışa çıkarılan her nevi emtiayı başkalarınınkinden ayırt etmeyi sağlayan emtia veya ambalajı üzerine konulan işaret, kelime, resim ve sembollerdir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 4.ncü maddesinde şöyle tanımlanıyor: "Marka bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dahil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir."

-Patent(ihtira beratı): Sanayide ve diğer alanlarda kullanılabilecek makine, alet ve araçların tamamıyla yenisini, yeni bir şeklini veya yeni bir kullanma usulünü bulan veya bunları geliştirenlere bu buluşlarından dolayı, sadece kendisinin yararlanma hakkını gösteren devlet tarafından verilen belgedir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 82.nci maddesi birinci fıkrasında ’’Teknolojinin her alanındaki buluşlara yeni olması, buluş basamağı içermesi ve sanayiye uygulanabilir olması şartıyla patent verilebilir’’ hükmü yer almıştır.

-Telif hakkı: İlim, edebiyat veya güzel sanatlar alanında fikir mahsulü bir eser meydana getirenin veya sahibinin söz konusu eser üzerindeki fikri ve mali hakkıdır. Telif hakkı edebiyat, müzik, tiyatro, felsefe gibi sanat ve bilim dallarından birine ait eseri yayınlama, sahneleme, satma işlemi sırasında bu eserin yaratıcısının haklarını korumayı amaçlar.

Gayri Maddi Haklarda Amortisman-İtfa

Her hangi bir fiziki varlığı bulunmayan gayri maddi haklar VUK‘nun 269.ncu maddesi hükmü uyarınca gayrimenkuller gibi değerlenir. Dolayısıyla, gayri menkuller gibi değerlendikleri için gayri maddi haklarda da amortisman uygulamasına esas alınacak bedel maliyet bedeli olacaktır.

VUK’nun 315.nci maddesinde ’’Mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymetlerini Maliye Bakanlığı’nın tespit ve ilan edeceği oranlar üzerinden itfa ederler. İlan edilecek oranların tespitinde iktisadi kıymetlerin faydalı ömürleri dikkate alınır’’ hükmü yer almaktadır. Bununla beraber, ilk tesis ve taazzuv giderleri, özel maliyet bedelleri ve peştamallıklar –şerefiye gibi bazı iktisadi kıymetlerin amortisman oranları VUK’nun ilgili maddelerinde belirlenmiştir (VUK 326,327). Bu maddelere göre ilk tesis ve taazzuv giderleri ile şerefiyelerde itfa süresi beş yıldır. Özel maliyet bedelleri ise kira süresi ne göre itfa edilir; kira süresi belli değilse 5 yılda itfa edilir.

Gayri maddi haklarla ilgili amortisman oranları da esas itibariyle 333 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile tespit edilmiştir. Daha sonra yayınlanan 339i365,389,406ve 458 Seri No.lu VUK Genel Tebliğleri ile 333 Seri No.lu Genel Tebliğ eki listede değişiklik ve eklemeler yapılmıştır. Gayri maddi haklarla ilgili olarak yapılan belirlemeye göre;

Gayri maddi kıymetler: İmtiyaz hakları(franchising),patent, formül, dizayn (tasarım) örnek kalıp, teknik bilgi (know how), format, telif hakkı ve benzeri kalemler, lisans, kullanım hakkı veya izni veya devlet kurum ve kuruluşları tarafından verilen diğer haklar (işletme hakkı gibi) ve bunların benzerleri % 6,66 oranıyla 15 yılda amortismana tabi olacaktır. Araştırma geliştirme giderleri ile ilgili faydalı ömür ise 5 yıl olarak belirlenmiştir.

Bilgisayar yazılımlarında amortisman-itfa oranı yazılımın özelliğine göre değişmektedir. İşletim sistemleri satın alınan bilgisayarda mevcut olabileceği gibi sonradan da yüklenebilmektedir. Bilgisayarda mevcut işletim sistemi yerine geliştirilmiş yenisi eklenebilmektedir.

Bilgisayarla beraber olanlar bilgisayarın tabi olduğu amortisman oranına göre amorti olacaktır. Yeni versiyonu yüklenilen işletim sistemleri ise fonksiyon ve değer artırıcı oluşları nedeniyle bedelleri maliyete eklenerek amorti edilecektir.

Bilgisayardan ayrı olarak satın alınan işletim sistemleri ve uygulama programlarının itfa süresi, 333 Seri No.lu VUK Genel Tebliği eki listenin 4.3.ncü sırasında belirtildiği üzere ,üç yıl, yıllık itfa oranı %33,33 tür.

Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğine göre haklar yararlanma süreleri içinde, yararlanma süreleri belli değilse beş yıllık sürede eşit taksitlerle itfa olunarak yok edilir. 333 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel tebliği ekinde ise haklar için amortisman süresi 15 yıl olarak belirlenmiştir.

İki mevzuat arasındaki farklılık sorun yaratabilmektedir. Ayrıca günümüzde teknik gelişmelerin hızlı değişimi, tüketici tercihlerindeki hızlı değişimler nedeniyle hak olarak tescil edilen bir çok buluşun kısa sürede değerini yitirebiliyor olması haklarda 15 yıllık itfa süresini anlamsız hale getirebilmektedir. Bu nedenle hakların yararlanma süreleri içinde, süre belli değilse beş yılda itfa edilmesi daha gerçekçi görünmektedir. Bu suretle iki mevzuat arasındaki farklılık da giderilmiş olur. Dr. Mehmet Şafak, Akif Akarca

https://www.dunya.com/kose-yazisi/gayri-maddi-haklar-ve-amortismani/424082

Vergi Usul Kanununa 7103 sayılı Kanunun 11. Maddesi ile eklenen 280/A maddesi ile yurt dışından döviz cinsinden sermaye getirerek yatırım yapmak isteyenlere, bu sermayenin kur farklarının vergi dışı bırakılması ve bu kur farklarının vergisi kadar finansman desteği sağlanması yoluyla bir teşvik verilmeye çalışılmıştır.

Bu düzenleme uyarınca aşağıda aktaracağımız koşulları yerine getirenlerin yurt dışından döviz olarak getirecekleri sermaye veya sermaye kısmının kur farkını, kısmen vergi dışı bırakmakta, kısmen de vergi ertelemesine tabi kılmaktadır. Hemen söyleyeyim bu düzenlemeden yararlanmak, ihtiyari.

Bu düzenlemeden, 27.3.2018 tarihinden sonra kurulmuş (tescil) edilmiş olan tam mükellef sermaye şirketlerinin yurt dışından fiziken ve fiilen döviz olarak getirilerek ödenen sermaye kısmı için yararlanılabilecek. Dolayısıyla yurt dışından sermayeyi döviz olarak getirecek ortağın adı ve pay oranın sermaye payının bu suretle ödeneceğinin ana sözleşmede gösterilmesi gerekmektedir. Söz konusu dövizlerin sermaye olarak şirket hesabına yattığı tarihteki karşılığı dövizlerin “mukayyet değeri” (kayıtlı değeri) olarak kabul edilecekler ve söz konusu dövizler diğer hesaplarla karıştırılmaksızın ayrı bir hesapta izlenecektir. (Mukayyet değer ile değerlenen yabancı para miktarı, yıllık kurumlar ve geçici vergi beyannameleri eki mali tablolarda dipnotlarda belirtilecektir).

Bu uygulamadan yararlanmak için yabancı para ile sermaye taahhüt ederek ödeyen ortağın yabancı uyruklu olması şart değildir.

Bu şirketlerin tescil tarihini izleyen üçüncü ayın sonuna kadar yatırım teşvik belgesi almak üzere Hazine ve Maliye Bakanlığına müracaat etmeleri gerekmektedir. Bu müracaatı süresinde yapanlar, tescili izleyen yılın (hesap döneminin) sonuna kadar sermaye olarak konulan ve ayrı bir hesapta izlenen dövizleri gerek geçici vergi dönemlerinde gerek yıl sonlarında mukayyet değeri ile değerleyeceklerdir. Bu süre içerisinde Yatırım Teşvik Belgesi almak için başvuruda bulunmamış olanlar ise başvuru tarihini içeren geçici vergi dönemi sonunda mukayyet değeri, sonrasında ise borsa rayicini esas alacaklardır. Teşvik belgesi talebinin reddi halinde ise ret tarihini içeren geçici vergi dönemi sonunda mukayyet değeri, sonrasında ise borsa rayicini esas alacaklardır. Tabi bu söylediklerimiz söz konusu döviz hesabından harcanmayan, sarf olunmayan dövizler için geçerli.

Yatırım Teşvik Belgesi alındıktan sonra yatırım harcaması olarak Yatırım Teşvik belgesi kapsamında sarf olunan kısım sarf tarihinde değerlenecek bu tarih itibariyle oluşan kur farkı pasifte özel bir fon hesabına alınacaktır. Yatırım Teşvik belgesi kapsamında sarf olunmayan kısım için oluşan kur farkları fona alınamaz. Sarfiyatın döviz hesabından döviz cinsinden yapılması, TL cinsinden ödeme yapılan hallerde dövizi TL’ye çevirme ile ödeme aynı gün olması gerekmektedir. Aksi halde kur farkı yine fona alınamaz. Yatırım Teşvik Belgesi Alınmadan sarf olunan paralarda oluşan kur farkları da fona alınamaz, kurum kazancına dahil olur.

Fonda biriken kur farkları yalnızca sermayeye ilave edilebilir. Başka bir hesaba nakledilirse, kâr olarak dağıtılırsa veya işletmeden çekilirse (tasfiye dahil, devir veya bölünme hariç), dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin kurum kazancına eklenir. Burada dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin vergilendirme, yatırımcı açısından bir haksızlık oluşturmaktadır. Fon hesabı zarar (borç bakiyesi) veriyorsa, dönem sonu itibariyle kurum kazancının tespitinde zarar olarak dikkate alınacaktır.

Şirketin tescilini izleyen hesap döneminden sonra sarf olunmayan dövizlerin borsa rayici ile vergilendirilecek olması, dövizin şirket hesaplarına girdiği gün ile değerleme günü arasındaki farkı vergi dışı kalmaması, bu tutarlar açısından sadece bir vergi ertelemesi olarak iş görecek ve belki de yatırımcıya büyük matrahlar çıkartacaktır.

Biraz karmaşık, biraz da işlemesi zor bir sistem. Tek başına başarı sağlar mı, şimdilik zor görünüyor. Bekleyip göreceğiz. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/doviz-olarak-getirilen-sermayede-kur-degerlemesi/424081

Perşembe, 02 Ağustos 2018 09:43

Uluslararası Taşımacılıkta KDV İadesi

I-Uluslararası Taşımacılığa İlişkin KDV İstisnası:

3065 sayılı KDVK’nın 14. Maddesinde transit ve Türkiye ile yabancı ülkeler arasında yapılan taşımacılık işlerinde, Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek taşıma işleri *vergiden müstesna olduğu belirtilmiştir.

Kanuna göre bu istisna, ikametgâhı, kanunî merkezi ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan mükelleflere, ilgili ülkeler itibariyle karşılıklı olmak şartıyla tanınmaktadır.

Kanun hükmünde yer alan başka bir fıkraya göre 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ile 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu hükümleri çerçevesinde, Cumhurbaşkanınca belirlenen sınır kapılarında 4458 sayılı Gümrük Kanununun ihracat rejimi kapsamında yurt dışına çıkarılacak eşyayı taşıyan kamyon, çekici ve soğutucu ünitesine sahip yarı römorkların depolarına (araçların ve soğutucu ünitelerin standart yakıt deposu miktarlarını aşmamak kaydıyla) yalnızca yurt dışına çıkışlarında yapılacak motorin teslimi KDV’den istisnadır.

Maliye Bakanlığı ise, bu istisna uygulamasına ilişkin usûl ve esasları belirlemeye yetkilidir. Bakanlık bu yetkisini 1 seri no’lu KDV Uygulama Genel Tebliğinde kullanmıştır. Yetki kapsamında belirlenen ilkelere göre 3065 sayılı Kanunun (14/1) inci maddesinde Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye dayanılarak yayımlanan 84/8889 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile transit ve Türkiye ile yabancı ülkeler arasında deniz, hava, karayolu ve demiryolu ile yapılan yük ve yolcu taşıma işlemleri KDV’den istisna edilmiştir.

İstisna kapsamına;

– Yabancı bir ülkede başlayıp Türkiye’den geçerek yabancı bir ülkede sona eren,

– Yabancı bir ülkede başlayıp Türkiye’de sona eren,

– Türkiye’de başlayıp yabancı bir ülkede sona eren,

taşıma işleri girmektedir.

İstisna kapsamına giren taşıma faaliyetlerinin tamamının veya bir kısmının başka taşımacılara yaptırılması halinde, gerek taşıma işini yaptıran firmaya karşı muhatap olarak işi yüklenen organizatör firmanın, gerekse ikinci derece yüklenici olarak fiili nakliyeyi gerçekleştiren firmanın bu faaliyetleri istisna kapsamına girdiğinden, her iki faaliyet için de vergi hesaplanmaz.

Ancak ikinci derece yüklenicinin taşıma faaliyetinin Türkiye içinde başlayıp bitmesi halinde, bu işler KDV’ye tabidir.

  • Ayrıca, taşıma işinde kullanılan aracın taşıma hizmetini gerçekleştiren mükellefe ait olması veya kiralanmış olması, KDV istisnasına uygulamasına engel değildir.
  • Uluslararası taşımacılık işinin Ro-Ro gemileri vasıtasıyla ve dorse (römork) kullanılarak yurtiçi ve yurtdışında farklı çekicilerle gerçekleştirilmesi de mümkündür.

i. Serbest Bölgeler:

Serbest bölgeden yurtdışına veya yurtdışından serbest bölgeye yapılan taşımalar 3065 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi gereğince KDV’den istisna olarak işlem görmektedir.

Ancak, serbest bölgeden ülke içindeki herhangi bir noktaya veya ülke içinden serbest bölgeye yapılan taşımacılık söz konusu istisna kapsamına girmemektedir.

Yurtiçindeki noktanın; diğer bir serbest bölge, gümrüklü saha, gümrük antreposu, gümrüksüz satış mağazaları gibi yerler olması taşıma işinin vergiye tabi olmasını engellememektedir.

ii. Uluslararası Taşımacılık Faaliyetlerinde Bilet Satışı Yapan Acentalar:

KDV’den istisna edilen uluslararası taşıma işlerine ait bilet satışı yapan mükelleflerin, bu işlemlere ilişkin olarak hesapladıkları komisyonlar da taşımacılık işi içinde mütalaa edilir ve istisnadan yararlanmaktadır.

Bilet satış komisyonunun, acente tarafından taşıma firmasına fatura düzenlemek suretiyle taşıma firmasından tahsil edildiği durumlarda, komisyon faturasında Uluslararası Taşımaya Ait Bilet Satışına İlişkin Komisyon Olduğundan 3065 Sayılı KDV Kanununun 14 Üncü Maddesi Gereğince KDV Hesaplanmamıştır. açıklamasına yer verilir ve faturadaki bedel üzerinden KDV hesaplanmaz.

Buna karşın, vergiye tabi olan reklam vb hizmetlerin, taşıma şirketine sunulan uluslararası taşımacılığa ilişkin komisyon veya türevleri gibi bir hizmet olarak gösterilmeye çalışılması durumunda, “hizmetten ülkemizde faydalanıldığı durumlarda” vergi zıyaı yaratan durumların ortaya çıkabileceği gerçeğini unutmamak gerekmektedir.

Komisyonun, acenteler tarafından bilet veya fatura üzerinde ayrıca gösterilerek doğrudan yolcudan tahsil edildiği durumda ise bilet, fiş veya fatura üzerinde ayrıca gösterilen komisyon tutarı üzerinden  KDV hesaplanmaz.

II-Uluslararası Taşımacılığa İlişkin KDV İadesinde Özel Durumlar:

Uluslararası (ve transit) taşımacılıkta istisnanın ne zaman beyan edileceği hususunda TC Hazine ve Maliye Bakanlığının çelişkili açıklamaları bulunduğu gözlemlenmektedir. Buna karşın,  son dönemlerde “en erken” gümrük bölgesinden çıkıldığı ve tersi durumda “en erken” gümrük bölgesine girildiğidönemde istisna tutarın beyan edileceği verilen görüşlerde ifade edilmektedir.

Uluslararası taşımacılığa ilişkin faturanın hizmetin ifasından önce düzenlenmesi ise doğrudan kurum kazancı beyanını gerektirmemektedir. Kazancın beyanı için de gümrük hattının geçilmesi beklenecektir. Bu durumda, bu tutarın özellikle Aralık ayında pasifte gelir hesabında bekletilmesi ve gümrük hattından geçildiği vergilendirme döneminde bu kazancın kavranması ve matraha dahil olması gerekmektedir.

Buna karşın, KDV iadesi alan mükelleflerin malın yurtiçindeki alıcıya tevdi edildiği yere kadar olan masrafların da iadesini alabilmesi açısından fiili olarak Türkiye’de malın teslim edildiği dönemde istisna tutarını KDV beyannamelerinde beyan etmeleri daha doğru sonuçlar yaratabilecektir. Aksi takdirde, faaliyetin devamı olan bu hizmetlere ilişki giderlerin KDV iadesinde sorunlar çıkabilecektir.

Ayrıca, TC Hazine ve Maliye Bakanlığı malın geç boşaltılması için alınan “Demuraj” ve geç yüklenmesi için ödenen “Sürastarya” gibi gelirleri de taşıma işinin/istisnasının bir parçası görmekte olduğunu ifade etmek gerekmektedir.

Uluslararası taşıma işi ile ilgili düzenlenen “ordino“, “konşimento” “ATR” ve benzeri belgeler için alınan bedeller varsa bunlar da hasılatın bir parçası olup, istisna kapsamında değerlendirilmektedir. Bu belgelerin alınması için verilen hizmetler de KDV’den istisnadır.

Uluslararası taşımanın erken bitirilmesi için alınan “primler” de istisna kapsamındadır. Mala gösterilen özenin bir sonucu olan “primaj” faturaları da istisnaya tabi bir hasılat gibi değerlendirilmektedir.

Yalnız, taşıma ile ilgili olmayan, zorunlu olmayan hizmetler istisna kapsamında değerlendirilemez.

Bazı sözleşme türlerinde bu sözleşmenin bir kiralama sözleşmesi mi, yoksa taşıma sözleşmesi mi olduğu konusunda da çeşitli tereddütler oluşmaktadır. Burada aracı kiraya veren ile kiracının arasındaki sözleşme koşullarına bakmak, yoksa işin riski, organizasyonunu ve sorumluluğunu kimin üstlendiğine bakmak gerekmektedir.

  • Eğer, aracı, kiracı olarak kullanan taraf şöför, yakıt, tamir-bakım sigorta, benzeri belgelerin alınması sorumluluk ve görevlerine haiz ise bu iş “taşıma işidir” ve istisnadır.
  • Aksi durum, böyle bir risk, organizasyon üstlenilmemiş ise “kiralama sözleşmesi” olup KDV hesaplanması gerekecektir.
  • C2 belgelerinde taşıtlar özmal veya kiralama olarak ifade edilmektedir.

Karayolları Taşıma Yönetmeliğine göre “Sözleşmeli Taşıt”, yetki belgesi sahibinin noterden yapılmış sözleşme ile taşıma geliri paylaşım sözleşmesi veya kira sözleşmesine istinaden kendi unvan nam ve sorumluluğu altında çalıştırdığı taşıtı ifade etmektedir.

Organizatör şirketler de kendi nam ve sorumlulukları altında taşıma işini üstlenebilirler. Bu tür durumlarda aracını kiraya veren kiralama hizmeti verdiğinden KDV istisnası olmayacaktır. Kira bedelinin malın ağırlığı, gün sayısı vb ilkelere göre belirlenmesi işin mahiyetini değiştirmez.

C2 yetki belgesi olmaksızın gerçekleşen işlemlerde başkasının yetki belgesi kullanılarak onun unvanı altında gerçekleştirilen işlemlerde her iki şirketin de iade talebinde bulunulmaması için Maliye Bakanlığı yetki belgesi sahibi şirketin iade almayacağına dair taahhüt vermesini talep etmektedir. Aksi takdirde, yapılan tüm işlem KDV ye tabi tutulmakta ve belge sahibi olmayan şirketlerde istisnadan yararlanamamaktadır.

Yukarı da ifade edildiği üzere iki serbest bölge arasında veya gümrüklü saha, antrepo, vergisiz satış mağazaları (buralar TR siyasi sınırları içinde değerlendirilmektedir) arasında gerçekleşen taşıma işlemleri başlangıç ve/veya bitiş noktasından herhangi birinin Türkiye dışında olmamasından dolayı uluslararası taşıma kabul edilmemektedir. Serbest bölgeden yurtdışına, yurtdışından serbest bölgeye veya serbest bölgenin kendi içindeki taşımalar (bu durum özel bir istisna hükmü ile KDV den istisnadır) ise istisnadır.

Bu istisna kapsamındaki taşımacılık işleri, hizmetin tamamlandığı döneme (yurt dışına yapılan veya transit taşımalarda en erken gümrük bölgesinden çıkıldığı döneme) ait KDV beyannamesinde yer alan “İstisnalar-Diğer İade Hakkı Doğuran İşlemler” kulakçığının, “Tam İstisna Kapsamına Giren İşlemler” tablosunda 311 kod numaralı “Uluslararası Taşımacılık” satırı aracılığıyla beyan edilir.

Bu satırın “Teslim ve Hizmet Tutarı” sütununa istisnaya konu hizmet bedeli, “Yüklenilen KDV” sütununa bu hizmet dolayısıyla yüklenilen KDV tutarı yazılır. İade talep etmek istemeyen mükellefler, “Yüklenilen KDV” sütununa “0” yazmalıdır. Ali ÇAKMAKCI YMM / Bağımsız Denetçi / E. Hesap Uzmanı

http://www.alomaliye.com/2018/08/01/uluslararasi-tasimacilikta-kdv-iadesi/

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • AK Parti'den Açıklama Geldi: Genel Sağlık Sigortası (GSS) Borçları Silinecek AK Parti Grup Başkanvekili Usta, AK Parti grubunun Meclis Başkanlığı'na…
  • TAM İSTİSNA KAPSAMINDA YÜKLENİM KDV İADESİ ANALİZİ * Yüklenilen KDV’nin Yüklenildiği Dönem İle İadenin Talep Edildiği Dönem…
  • İTUS, HİS , ATU KAPSAMINDA KDV İADE HADLERİ İndirimli Teminat Uygulama Sistemi ( İTUS) Hızlandırılmış İade Sistemi (…
Top