Mehmet Özdoğru
Yükselen Kur Karşısında Dövize Endeksli Sözleşmelerin Durumu
Son günlerde yaşanan ekonomik gerginlikler ve döviz kurlarındaki sert artışlar dövize dayalı sözleşmelerin yerine getirilmesinde de ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Döviz endeksli sözleşmelerin değişen piyasa ve kur durumlarında aynı şartlarda ayakta kalması oldukça güç hale gelmektedir.
Sözleşme hukukunun temeli “akde vefa” diğer bir deyişle “sözleşmeye bağlılık” (pacta sunt servanda) ilkesine dayanmaktadır. Bu ilke gereği her borçlu, sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkan zorluk ve engeller ne olursa olsun sözleşmede üstlendiği edimi aynen yerine getirmekle yükümlüdür.
Öte yandan şu an yaşanılan sert kur değişimlerinde olduğu gibi bazen öyle durumlar meydana gelir ki sözleşme kurulurken var olan koşullar öngörülemez bir şekilde sonradan değişebilir ve bu değişim taraflardan biri bakımından altından kalkamayacağı şekilde olumsuz etkileyebilir. Böyle bir durumda borcun sözleşmede yazılı haliyle aynen ifasını beklemek hakkaniyete ve adalete uygun görünmemektedir. Sözleşmenin kurulmasından sonra meydana gelen ve öngörülemeyen olumsuz değişiklikler sonrasında hakkaniyetin ve taraflar arasında bozulan dengenin yeniden sağlanması adına uyarlanması gerekmektedir.
Dövize endeksli sözleşmelerin yeniden uyarlanması hukuken mümkün müdür?
Sözleşmelerin değişen koşullara uyarlanması eski Borçlar Kanunu’nda herhangi bir şekilde düzenlenmemişti. Bu dönemdeki yargı kararlarında öngörülemeyen nedenlerle sözleşmedeki dengenin bozulması durumunda sözleşmenin uyarlanmasının temelini Medeni Kanun’un 2. maddesinde yer alan “dürüstlük” kuralına dayanmaktaydı. Ancak 2012 yılında yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 138. maddesi “aşırı ifa güçlüğü” nü düzenlemektedir.
Madde uyarınca sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ise hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep hakkı mümkündür. Maddede sayılan şartların varlığı halinde aşır ifa güçlüğü nedeniyle sözleşme dengesini yeniden tesis etmek için sözleşme yeniden uyarlanabilir hatta sözleşmenin ayakta tutulması imkânsızsa hâkimin sözleşmeyi sona erdirmesi mümkündür.
Maddede açıkça ifade edildiği üzere hüküm yabancı para borçlarında da uygulanır.
Uyarlama için gerekli olan şartlar
Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması için aşağıda yer alan dört koşulun birlikte yer alması gerekmektedir:
1- Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
2- Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
3- Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
4- Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
Döviz kurundaki ani değişiklikler “öngörülemez” olarak kabul edilebilir mi?
Bugüne değin Yargıtay ekonomik krizlerin ve kur değişimlerinin “öngörülebilir” olup olmadığıyla ilgili farklı karar vermektedir. Özellikle doktrinde çok eleştirilen 12.11.2014 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararında; Türkiye’de meydana gelen ekonomik krizlerin ve kur artışlarının sıklığı, Türkiye ekonomisi dikkate alındığında öngörülebilir olduğuna hükmetmiştir. Bu nedenle dövize endeksli bir sözleşme imzalamayı kabul eden kişinin kurdaki dalgalanmaları da “öngörmesi” gerektiğini belirtmiştir.
Karar doktrinde haklı olarak sıklıkla eleştirilmiştir. Zira döviz kurlarındaki ani değişim, özellikle son haftalarda yaşanılan yüksek artışı öngörülebilme olasılığı gerçekçi görünmemektedir. Ekonomik krizlerin ve kur artışlarının sıradanlaştırılması ve kabul edilmemesi Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesinde yer alan “yabancı para borçları” bakımından da uygulanabilir hükmünü ortadan kaldırmaktan başka bir durum yaratmamaktadır. Zaten son yaşanılan siyasi kriz sonrası kur değişimlerinin öngörülmesini basiretli tacirden bile beklemek hakkaniyete ve sözleşme dengesine hizmet etmeyecektir. Açılacak yeni uyarlama davalarında son günlerde meydana gelen döviz kurundaki dalgalanmaların mahkemelerce “öngörülemez” şartının yerine geldiği şeklinde değerlendirileceği yüksek ihtimaldir.
Finansal sektör borçları bakımından durum
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) 15 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Finansal Sektöre olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yönetmelik ile Türkiye’de faaliyette bulunan bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri nezdindeki kredilerin yeniden yapılandırılmalarına ilişkin bir düzenleme yayınlamıştır. Diğer bir ifade BDDK dövize endeksli kredilerin yeniden yapılandırılması ile borçluların ekonomik yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve istihdamın devam etmesinin sağlanmasını hedeflemiştir. Yönetmelik uyarınca yapılacak “çerçeve anlaşmalarla” finansal sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması diğer bir ifade ile “uyarlanması” sağlanabilecektir.
Yönetmelik uyarınca borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanamayacağına kanaat getirilen borçlular finansal yeniden yapılandırma kapsamına alınmayacaklardır.
Çerçeve anlaşma ve yapılandırma sözleşmelerinde kredi borçlarının vadelerinin uzatılması, yeni krediler verilmesi, kredilerin yenilenmesi, anapara, faiz temerrüt faizi ve kar payları ile kredi ilişkisinden doğan alacakların indirilmesi gibi tedbirler düzenlenebilir.
Neler yapılması gerekli?
Son günlerde yaşanılan döviz kuru değişikliklerinin yargı kararlarında nasıl yer alacağı ve mahkemelerin uyarlama taleplerine nasıl yaklaşacağı ileriki günlerde netlik kazanacaktır. Ancak mahkemeye başvurmadan önce eğer bir uyarlama talebi yapılacaksa bu durumda mevcut sözleşmenin ifasının yapılmaması, ifa yapılacaksa da muhakkak "ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak" gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifade ile ifayı yerine getirmemek zararın arttırılacağı düşünüyorsa ve ödeme gerçekleştirilecekse Borçlar Kanunu 138.maddeki hakların saklı olduğu ifadesi ile gerçekleştirilmesi son derece önemlidir. Aksi halde yeni koşulların zımni kabulü anlamına gelir.
Bununla birlikte BDDK’nın yeni getirdiği “çerçeve anlaşmalarla yeniden yapılandırma” tedbiri hariç tutulursa, uyarlamanın muhakkak mahkeme kararı ile istenmesi ve bunun için de uyarlama davası açılması gerekir. Zira kanun koyucu özellikle hâkim denetimi istemektedir. Hâkim davacının taleplerinden farklı olarak kendisi de farklı bir uyarlama yöntemi geliştirebilir.
Sonuç olarak mahkemeler kur riskini değerlendirirken somut olayı, sözleşmede uyarlama maddesinin olup olmamasını, sözleşmenin süresini vs. dikkate alacak ve her bir olay özelinde değerlendirecektir. Çağıl Şahin
Bir Vergi Erteleme Yolu: Yenileme Fonu
Kur zararı dolaysıyla bazı amortismana tabi iktisadi kıymetlerini elden çıkartmak zorunda kalanların, söz konusu satış kazançları üzerinden yararlanabilecekleri bir vergi erteleme müessesesini, bir başka deyişle Vergi Usul Kanunu’nun 328/4. maddesinde düzenlenen “yenileme fonu” müessesesini bir hatırlatma olarak tekrar aktaracağım.
Ticari işletmelerce iktisadi kıymetlerin yenileme amacı ile satılması sonucu oluşan kâr, yenileme giderlerini karşılamak üzere pasifte geçici bir hesapta ve yenileme fonu adı altında en fazla üç yıl süre ile tutulabilir. Bu üç yıllık süre içerisinde yenileme amacı ile kullanılmamış söz konusu kâr, üçüncü yılın matrahına eklenerek vergiye tabi tutulabilir.
Yenileme fonunun ayrılabilmesi veya oluşturulabilmesi, işletmenin iktisadi kıymet satış kârı ile satılan kıymeti yenileme iradesini ortaya koyması koşuluna bağlıdır. Dönem sonundan önce açıklanması gereken bu iradenin, ticaret şirketlerinde yetkili organ kararı şeklinde olması gerekir. Örneğin anonim şirketlerde yönetim kurulunun bu konuda bir karar almış olması yeterlidir. Yenileme amacının dayanağı veya sebebi önemli değildir.
Satış kârının yenileme fonuna alınabilmesi için satılanın amortismana tabi bir iktisadi kıymet olması gerekir. Bu nedenle, örneğin iştirak hissesi satış kazancı yenileme fonuna alınamaz (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 8.3.2012 tarih ve B.07.1. GİB.4.34.19.02-019.01-919 sayılı Özelgesi).
Yenileme fonuna alınan iktisadi kıymet satış kârı, vergisiz olarak bu fonda üç yıl boyunca tutulabilir. Bu fon, yeni bir iktisadi kıymet alınması halinde alınan iktisadi kıymetin amortismanlarının mahsubu suretiyle kapatılır. Üçüncü yılın sonunda mahsup suretiyle kapatılamayan bir tutar kalmışsa veya yeni bir iktisadi kıymet alınmayarak hiç kullanılmamışsa, fonda yer alan tutar, üçüncü yılın vergi matrahına eklenerek vergilendirilir. Üç yıllık süre sonunda yeni bir iktisadi kıymet alınmamış olunmasının her hangi bir yaptırımı yoktur. Ancak bu kârın –fonda bulunan tutarın- vergilendirilmeden sermayeye eklenmesi veya kâr olarak dağıtımı söz konusu olamaz (Aynı yönde; İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 11395140- 105-66620 sayı ve 25.5.2016 tarihli Özelgesi).
İktisadi kıymetin dövizle satılması ve satış kazancının döviz cinsinden muhafaza edilmesi halinde, üç yıl boyunca doğacak kur farkı gelirinin akıbeti, tartışmalıdır. Bize göre bu gelirin de yenileme fonuna eklenmesi mümkündür. Ancak Maliye Yönetimi aksi görüştedir.
Burada iktisadi kıymetin yenilenmesi söz konusu olduğundan satın alınan iktisadi kıymetin, satılanla aynı cinsten veya nev’iden olması zorunludur. Örneğin matbaa makinesi satılıp yerine ambalaj makinesi alınması için yenileme fonu oluşturulamaz. Ancak satılanla alınanın bire bir aynılığı da aranmaz. Örneğin 9 kişilik minibüs satılarak 16 kişilik bir minibüs alınmasında, yasal amaç gerçekleşir Ancak minibüs satılarak yerine makam aracı alınması, yasanın fon oluşturma amacının dışında kalır.
Ancak idari anlayış, “iktisadi kıymetin yenilenmesi” koşulunu, aynı işe devam edilecek şekilde yenileme olarak anlamaktadır. Örneğin bir özelgede, şehirlerarası yolcu taşımacılığı faaliyetinde kullanılan otobüsün satışından elde edilen kâr dolayısıyla ayrılacak olan yenileme fonunun, şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetinde kullanılan minibüs alımında kullanılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir (Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 95462982- 105 [VUK.ÖZLG-15-29]-6 sayı ve 13.1.2016 tarihli Özelgesi). Benzer bir özelgede de “kara taşımacılığında kullanılacak akaryakıt tankerlerinin satışından elde edilen kâr dolayısıyla ayrılan yenileme fonunun akaryakıt taşımacılığında kullanılacak olan deniz tankerlerinin alımında kullanılmasının mümkün olmadığı vurgulanmıştır (İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 67854564-1741- 447 sayı ve 15.9.2015 tarihli Özelgesi).
Yasa, satılanın yerine yeni bir kıymet alınmasından söz etmişse de, buradaki “yeni” kelimesi, kullanılmamış değeri kastetmemektedir. Yani satılanın yerine alınan iktisadi kıymet, ikinci el olarak da alınabilir.
Yasa yenileme fonunun “pasifte geçici bir hesapta” tutulmasından söz ettiğinden, bu fonun sadece bilanço usulüne göre defter tutanlarca ayrılabileceği kabul edilmektedir.
Yenileme fonu ile ilgili bir diğer tartışmalı konu da, “üç yıl”lık sürenin nasıl hesaplanacağı konusundadır. Bu konuda Maliye yönetimi satışın yapıldığı ve dolayısıyla yenileme fonunun oluşturulduğu yılın birinci yıl olarak kabul edilmesi gerektiği görüşündedir. Buna karşılık konuya ilişkin yargı kararları, satış yapılarak yenileme fonunun oluşturulduğu yılı izleyen yılı birinci yıl olarak kabul etmektedir. Bize göre de, yargı anlayışı yasanın lafzı ile daha uyumludur. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/bir-vergi-erteleme-yolu-yenileme-fonu/425472
Bayramda Çalışan İlave Ücret Alır!
Her ülkenin kendi kültür ve tarihine göre önemli günler var. Bu günlerde çalışma olmaz. Ülkemizde de bir takvim yılında ulusal bayram ve genel tatil günlerinin toplamı 15.5 gündür.
Önümüzdeki hafta Kurban Bayramı nedeniyle bir çok kişi tatil yapacak olmasına rağmen, başta hastane, otel, güvenlik, belediye hizmetleri gibi işlerde sürekli çalışma gerektiğinden bazı kişiler bayramda da çalışmaya devam edecektir. Bu yazımızda hem ulusal bayram ve genel tatilleri ve hem de bu günlerde çalışan işçilere ek bir ödeme olup olmayacağını yazalım istedik.
1923 yılında Cumhuriyet'in ilan edildiği 29 Ekim günü Ulusal Bayram'dır. Türkiye'nin içinde ve dışında Devlet adına yalnız bugün tören yapılır. Bayram 28 Ekim günü saat 13.00'ten itibaren başlar ve 29 Ekim günü devam eder.
Resmi ve dini bayram günleri, yılbaşı günü ve 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü ise genel tatil günleri olarak kabul edilmektedir.
İş mevzuatına göre ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmeleri ile kararlaştırılabilir.
Eğer sözleşmelerde hüküm yoksa bu günlerde çalışılması için işçinin onayı şarttır. İşçi, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmaya onay vermemesi halinde, söz konusu günlerde çalıştırılamayacaktır
***
Bayramda çalışanın ücreti ne olur?
İşçiler, bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışmazlarsa, bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücretleri tam olarak; tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir.
Tatil ücreti, hukuki olarak iş karşılığı olmaksızın kanundan dolayı yapılan bir ödemedir. Ancak, tatil yapmayarak çalışmasıyla hak ettiği ikinci ücret hukuken tatil ücreti olmayıp, çalışmasının karşılığı olan ücrettir. Diğer bir deyişle, işçinin ulusal bayram ve genel tatil günlerinde tatil yapmayarak çalıştığı günlere göre bir güne düşen ücreti, saat ücreti ile çalışan işçilerde ise saat ücretinin 7.5 katıdır.
Genel tatil ücretine örnek vermek gerekirse, Ali isimli işçinin ayda 3 bin TL ücret aldığını düşünelim. Ali, 23 Nisan günü çalışmazsa, 2018/Nisan ayı için 3 bin TL ücret alacaktır. Ancak Ali, 23 Nisan günü çalışırsa, 3 bin TL’ye ilave olarak 1 günlük 100 TL daha ücret alacaktır.
Hemen belirtelim, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışanlara ilave ücret ödenmeyerek başka günlerde tatil verilmesi doğru değildir. Mutlaka ulusal bayram ve genel tatil günleri çalışması olanlara ilave ödeme yapılmalıdır.
Ulusal Bayram ve genel tatil günlerinde çalışan işçilere ilave bir ücreti ödemeyen işverenlere idari para cezası uygulanacağına yönelik açık bir hüküm yoktur. Ancak bu konuda Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İş Müfettişleri, ücreti kasten ödememek veya eksik ödeme gerekçesi ile 2018 yılı için bu durumdaki her işçi ve her ay için 191 TL idari para cezası uygulayabilmektedir.
***
Bayram günleri yıllık izinden sayılmaz!
Özellikle bayram tatilinin yaklaşmasıyla birlikte, önemli bir konu da bu sürelerin izinden sayılıp sayılmamasıdır. Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
Yine, tatilini ikamet ettiği il dışında yapan çalışanların da ücretsiz yol izni hakkı bulunmaktadır. Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır.
Bu vesileyle tüm okurlarımızın Kurban Bayramı kutlu olsun. Resul Kurt
https://www.dunya.com/kose-yazisi/bayramda-calisan-ilave-ucret-alir/425442
Türkiye’den Yurtdışı Mukim Kişi Ve Kurumlara Verilen Hizmetler
15.06.2012 tarihli R.G.’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6322 sayılı Yasa ile KVK’nın 10.maddesine eklenen (ğ) bendi ile, 15.06.2012 tarihinden itibaren uygulanmak üzere;
Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, iş yeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurtdışında yararlanılan mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi ve veri saklama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri ile - ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %50’sinin beyan edilen kurum kazancından indirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Keza, Gelir Vergisi Kanununun 89. maddesinin (1) no’lu fıkrasına (13) no’lu bent olarak eklenen aynı hükümle, gelir vergisi mükellefi olanlar için de bu indirim imkanı tanınmıştır. Bakanlar Kurulu %50’lik oranı, hizmet alanları itibarıyla sıfıra kadar indirmeye veya %100’e kadar artırmaya yetkilidir. Ancak Bakanlar Kurulu henüz farklı bir oran belirlemesi yapmamıştır. Öte yandan, bu bent hükmünün uygulanmasına ve denetimine ilişkin usul ve esasları belirlemeye ilgili bakanlıkların görüşünü almak suretiyle Maliye Bakanlığı yetkilidir. Maliye Bakanlığı bu yetkisine dayanarak konuyla ilgili esas ve usulleri yeni çıkacak olan (7) seri no’lu Kurumlar Vergisi Tebliğinde açıklamış ve ilgililerin görüşlerine sunmuştur. (İlgili Genel Tebliği 31.12.2012 gün ve 28514 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.) Anılan tebliğde yer alan usul ve esaslara göre uygulama şöyle olacaktır.
- İndirimden yararlanma koşullarınelerdir?
a- İlgili kurumun ana sözleşmesinde yazılı asıl faaliyet konusu ile sunulan hizmetin aynı olması zorunludur.
b- Hizmetin, Türkiye’den münhasıran yurtdışı mukimi kişi veya kurum için yapılmış olması gerekir.
c- Faturanın (veya serbest meslek makbuzunun) yurtdışı mukimi kişi ve/veya kurum adına düzenlenmesi zorunludur.
d- Kazançların muhasebe kayıtlarında ayrıca gösterilmesi zorunludur.
e- 6322 sayılı GVK’nun 89.maddesinin birinci fıkrasına eklenen (13) no’lu bent hükmünde de aynı uygulama Gelir vergisi mükellefleri için getirilmiş bulunmaktadır.
f- İndirim kapsamındaki hizmetler:
-Mimarlık,
-Mühendislik,
-Tasarım,
-Yazılım,
-Tıbbi raporlama,
-Muhasebe kaydı tutma,
-Çağrı merkezi,
-Veri koruma hizmetleri,
-İlgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak sunulan eğitim ve sağlık hizmetleri
Sonuç ve Özet:
Gerekçesinde açıklandığı üzere; “hizmet ihracı” yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası rekabetçiliğinin artırılması, yeni ihracat alanlarının oluşturulması, istihdam imkanlarının yaratılması ve nitelikli işgücünün Türkiye’de istihdamının artırılarak sürdürülmesinin desteklenmesi amacıyla, yüksek katma değer yaratma potansiyeli olan hizmetler için yeni bir teşvik unsuru ihdas edilmiştir. Yurt dışında yerleşiklere yüksek katma değerli hizmet veren gerçek veya tüzel işletmelere vergisel açıdan teşvikler getirilmiştir. Nazlı Gaye Alpaslan
Kârın Sermayeye İlave Edilmesi Nedeniyle Bedelsiz Hisse Alan Kurumlarla İlgili Danıştay Kararı
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun (KVK) 5'inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, “iştirak kazançları istisnası” düzenlenmiştir. Anılan hükme göre kurumların;
1) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar,
2) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkanı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları,
3) Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları,
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Ancak, diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları bu istisnadan yararlanamamaktadır.
Bu istisna ile mükerrer vergilemenin önlenmesi amaçlanmaktadır. İstisnaya konu kazanç, esas itibarıyla kazancın elde edildiği ilk kurumda kurumlar vergisine tabi tutulduğundan, kazancın kâr dağıtımı yoluyla intikali sağlanan diğer kurumlarda da kurumlar vergisine tabi tutulmasının önüne geçilmek istenmiştir.
Tam mükellef bir kurumdan elde edilen iştirak kazancının, bu kurumda genel vergi rejimi uyarınca vergilenmiş veya kurumlar vergisinden istisna edilmiş kazançlardan oluşması veya kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisinin kapsamı dışında bırakılmış veya düşük oranda vergi kesintisi yapılmış olması, istisna uygulamasına engel teşkil etmemektedir.
Kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde edilen kâr payları da kazancın elde edildiği ilk kurumda vergilendirilmektedir. Bu şekilde kâr payı elde eden kurumlarda da mükerrer vergilemenin önüne geçmek için öteden beri uygulandığı üzere kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde edilen kâr payları kanunda iştirak kazançları arasında sayılmıştır. Aksi uygulama, aynı kazanç üzerinden mükerrer vergi alınma olasılığı ortaya çıkartır ki bu istisnaya Kurumlar Vergisi Kanunu'nun lafzında da yer verilmek suretiyle konuya açıklık kazandırılmış olunmaktadır.
Öte yandan, tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç olmak üzere, diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından yararlanamamaktadır. Bu kapsamda, tam mükellef kurumlar tarafından gayrimenkul yatırım ortaklıklarından elde edilen kar payları da iştirak kazançları istisnasından yararlanamamakta ve kurumlar vergisine tabi olmaktadır.
1 Seri Nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nin “5.6. Taşınmazlar Ve İştirak Hisseleri İle Kurucu Senetleri, İntifa Senetleri Ve Rüçhan Hakları Satış Kazancı İstisnası” başlıklı bölümünün “5.6.2.4.3. Bedelsiz Olarak Elde Edilen Hisse Senetlerinin Satışından Sağlanan Kazançların Durumu” alt başlığı altında aşağıdaki açıklama yapılmıştır:
“Sermaye yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması neticesinde sermaye artırımı nedeniyle verilecek bedelsiz hisse senetlerinin, bu şirkete iştirak edenler yönünden aktif ve pasiflerinde bir artışa neden olmaması gerekir. Dolayısıyla, bedelsiz hisse senetleri nedeniyle aktifte tutulan hisselerin sadece adedi değişecek, bedelinde değişme olmayacaktır.
Dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde ise bu işlem sonucu ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark bulunmamaktadır. Her iki halde de ortaklar, kurum bünyesinde oluşan kârlar üzerinde tasarrufta bulunma imkanına sahip olmaktadır. Dolayısıyla, kâr yedeklerinden karşılanan sermaye artırımları sonucunda ortaklarca bedelsiz iştirak hissesi iktisap edilmesi durumunda, alınan bu iştirak hisseleri nominal bedelle iştirak hesaplarında izlenecek ve iştirak kazançları istisnası nedeniyle kurumlar vergisine tabi tutulmayacaktır.”
Yukarıda ikinci paragrafta yer alan açıklamada; “dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde, bu işlem sonucu ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark bulunmadığı” açıklaması, bir gayrimenkul yatırım ortaklığından, gayrimenkul yatırım ortaklığının karlarını sermayesine ilave etmesi nedeniyle bedelsiz hisse senedi elde eden kurum tarafından, ihtirazi kayıtla verilen beyannamesi üzerine yapılan kurumlar vergisi tarhiyatı bedeniyle, dava konusu yapılmıştı. Anılan uyuşmazlık sonucu, Danıştay'ın 14.6.2017 tarihli ve Esas No: 2013/2951, Karar No: 2017/5260 sayılı Kararı ile uyuşmazlık mükellef lehine sonuçlanmış ve Tebliğde yer alan söz konusu açıklamanın iptaline karar verilmişti. Anılan Danıştay Kararı "davalı idare" tarafından temyiz edilmiş ve Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (DVDDGK) oy çokluğuyla aldığı 07.02.2018 tarih ve E.2017/626, K. 2018/51 sayılı kararında; uyuşmazlığın çözümünde "idare lehine karar" vermiş ve “dönem kârından ayrılan yedekler kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması sonucunda ortaklara bedelsiz hisse senedi verilmesi ile fiilen kâr payı dağıtılması arasında fark bulunmadığı” yolundaki dava konusu düzenleyici işlemde hukuka aykırılık görmemiş ve Danıştay 4. Dairesi kararını bozmuştur.
Anılan bu karar neticesinde; kâr yedekleri kullanılarak sermaye artırımı yapılması sonucu elde edilen bedelsiz hisse senetleri, fiili kâr dağıtımı ile aynı kapsamda değerlendirilerek, tam mükellef kurumlar ve girişim sermayesi yatırım ortaklıklarından kar payları elde eden kurum açısından, KVK’nın 5/1-a maddesinde yer alan “iştirak kazancı” kapsamında kurumlar vergisinden istisna edilmeye devam edilecektir.
Ancak yazımızın başlarında açıkladığımız üzere; tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç olmak üzere, diğer fon ve yatırım ortaklıklarının (menkul kıymet veya gayrimenkul yatırım ortaklıkları gibi) katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından yararlanamadığı için, anılan kurumların kârlarını sermayeye ilave etmeleri nedeniyle bedelsiz hisse senedi alınması halinde, bu hisse senetlerinin nominal bedelleri kurum kazancı olarak kaydedilecek ve iştirak kazancı istisnası uygulanmayarak, kurumlar vergisine tabi tutulacaktır. Akif Akarca Dr. Mehmet Şafak
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulunun 10/08/2018 Tarihli ve 75935942-050.01.04-[01/141] Sayılı Kararı
16 Ağustos 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30511
Kamu Gözetimi. Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:
KURUL KARARI
Karar No: 75935942-050.01.04- [01/141]
Karar Tarihi: 10.08.2018
Kararın Konusu: Bağımsız Denetim Standardı (BDS) 720 Bağımsız Denetçinin Diğer Bilgilere İlişkin Sorumlulukları’nın Yayımlanması
660 sayılı KHK’nın 9’uncu maddesi uyarınca; ülkemiz mevzuatına ve uluslararası standartlara uyum sağlamak üzere, Uluslararası Bağımsız Denetim ve Güvence Denetimi Standartları Kurulu tarafından “ISA 720 the Auditor’s Responsibilities Relating to Otker Information ” başlığıyla yayımlanan Standardın mevzuata kazandırılması amacıyla Bağımsız Denetim Standardı (BDS) 720 Bağımsız Denetçinin Diğer Bilgilere İlişkin Sorumlulukları ’nın yayımlanmasına oy birliği ile karar verilmiştir.
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulunun 10/08/2018 Tarihli ve 75935942-050.01.04-[/143] Sayılı Kararı
16 Ağustos 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30511
Kamu Gözetimi. Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:
KURUL KARARI
Karar No: 75935942-050.01.04 – [/143]
Karar Tarihi: 10.08.2018
Kararın Konusu: İlgili Hizmetler Standardı (İHS) 4410 Finansal Bilgileri Derleme İşi’nin Yayımlanması
660 sayılı KHK’nın 9’uncu maddesi uyarınca; ülkemiz mevzuatına ve uluslararası standartlara uyum sağlamak üzere, Uluslararası Bağımsız Denetim ve Güvence Denetimi Standartları Kurulu tarafından “ISRS 4410 Compilation Engagements” başlığıyla yayımlanan Standardın mevzuata kazandırılması amacıyla İlgili Hizmetler Standardı (İHS) 4410 Finansal Bilgileri Derleme İşi’nin yayımlanmasına oy birliği ile karar verilmiştir.
Türkiye Denetim Standartları Tebliği No: 34’ün Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Türkiye Denetim Standartları Tebliği No: 81
16 Ağustos 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30511
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:
MADDE 1 – 14/3/2014 tarihli ve 28941 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bağımsız Denetçinin Denetlenmiş Finansal Tabloları İçeren Dokümanlardaki Diğer Bilgilere İlişkin Sorumlulukları (BDS 720) Hakkında Tebliğ Türkiye Denetim Standartları Tebliği No:34 yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 2 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Tebliğ hükümlerini Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu Başkanı yürütür.
Staj Ücretine Devlet Katkısı Üç Eğitim Yılı Uzatıldı
Aday çırak ve çıraklar ile işletmelerde mesleki eğitim gören, staj ve tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilerin ücretlerine yapılan devlet katkısı ödemeleri 2018-2019'dan itibaren üç eğitim ve öğretim yılı uzatıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararına göre, aday çırak ve çıraklar ile işletmelerde mesleki eğitim gören, staj ve tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilerin ücretlerine yapılan devlet katkısı ödemelerinin süresinin uzatılması kararlaştırıldı.
Buna göre, işletmelerde mesleki eğitim gören, staj veya tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilere ödenebilecek en az ücretin 20'den az personel çalıştıran işletmeler için üçte ikisinin, 20 ve üzerinde personel çalıştıran işletmeler için üçte birinin İşsizlik Sigortası Kanunu'nda belirtilen tutarının devlet katkısı olarak ödenmesine ilişkin süre 2018-2019 eğitim öğretim yılından itibaren üç eğitim ve öğretim yılı uzatıldı.
Kaynak: AA
Emekli Maaşınızı Matrah Belirler
İki okurum emekli maaşını hesaplamasını SSK açısından sormuştur.
İkisinin de çalışma süreleri ve matrahları farklı olduğu için farklı emekli aylıkları ortaya çıkmaktadır.
Yıllar |
Gün |
1999 |
2376 |
2008/09 |
240 |
2008/10 |
2760 |
5376 |
Yıllar |
ABO |
1999 |
70% |
2008/09 |
43% |
2008/10 |
32,60% |
Yıllar |
Kazanç |
1999 |
9475 Gösterge |
2008/09 |
803,42 TL/Ay |
2008/10 |
1613,94TL/AY |
Yukarıdaki tablolara göre 2018 yılına göre 1.269 TL. emekli aylığı bağlanır.
YIL |
GÜN |
ABO |
KAZANÇ |
1999 |
1299 |
66,60% |
12875 Gösterge |
2000-2008/09 |
3150 |
59% |
3617,7 TL/AY |
2008/10 |
3510 |
44,22% |
10410,9 TL/AY |
7959 |
Bu tabloya göre emekli aylığı hesaplandığında 2018 yılına göre 5.209 TL. emekli aylığı bağlanır.
İkisi de emekli aylıkları farklı bunu tabi ki kazançları belirler.
Planlama yapma adına bundan sonra emekli aylıklarını artırma yada düşmemesi adına tedbir almaları gerekir.
VEDAT İLKİ This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.