Mehmet Özdoğru
SGK Borcunu Öde Kurtul Da Son Gün
7143 sayılı Kanun hükümleri uyarınca;
2018 yılı Mart ayı/dönemi ve önceki aylara ilişkin olup, 7143 Sayılı Kanunun yayım tarihi olan 18.5.2018 tarihinden önce tahakkuk ettiği hâlde 18.5.2018 tarihi itibarıyla ödenmemiş olan; (Bu Kanunun I. maddesinin bilinci fıkrasının (e) bendi kapsamındaki alacaklardan bu Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen ilk taksit ödeme süresinin sonuna kadar tahakkuk edenler de bu Kanunun 7. maddesine göre yapılandırılır.)
1- 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki sigortalılık statülerinden kaynaklanan; sigorta primi, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, ek karşılık primi, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi,
2- 7143 sayılı Kanuna göre, yapılan başvuru tarihi itibarıyla ilgili mevzuatına göre ödenme imkânı ortadan kalkmamış isteğe bağlı sigorta primi (5510 sayılı Kanunun Geçici 16. maddesi kapsamında gelir vergisinden muaf olan kadın sigortalıların isteğe bağlı sigorta primi dâhil) ile topluluk sigortası primi,
3- İlgili Kanunları gereğince Kurumumuzca takip edilmekte olan damga vergisi, özel işlem vergisi ve eğitime katkı payı,
4- 31.3.2018 tarihine kadar (bu tarih dâhil) bitirilmiş özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin olup bu 18.5.2018 tarihinden önce Kurumca re'sen tahakkuk ettirilerek işverene tebliğ edildiği halde 18.5.2018 tarihi itibarıyla ödenmemiş olan; özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin yapılan ön değerlendirme, araştırma veya tespitler sonucunda bulunan eksik işçilik tutarı üzerinden hesaplanan sigorta primi,
5- 31.3.2018 tarihine kadar (bu tarih dâhil) bitirilmiş özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin olup, bu Kanun hükümlerinden yararlanmak için bu 18.5.2018 tarihini izleyen ikinci ayın sonuna kadar (31.7.2018) başvurulduğu halde bu sürenin sonuna kadar Kurumca re'sen tahakkuk ettirilerek işverene tebliğ edilememiş olan ön değerlendirme, araştırma veya tespit sonucunda bulunan eksik işçiliktutarı üzerinden hesaplanan sigorta primi,
6- 31/372018 tarihinden önce (bu tarih dâhil) yapılan tespitlere ilişkin olup 7143 sayılı Kanunun yayımı tarihi olan 18.5.2018 tarihi itibarıyla (bu tarih dâhil) tebliğ edilmekle birlikte, kesinleşmiş/kesinleşmemiş olanlar ile 18.5.2018 tarihinden sonra tebliğ edilen idari para cezalan,
7- Bu madde kapsamına giren ve 18.5.2018 tarihinden önce asılları ödenen alacakların; 18.5.2018 tarihi itibarıyla henüz ödenmemiş olan fer'ileri,
8- 5510 sayılı Kanunun ek 5 ve ek 6. maddeleri kapsamında sigortalı olanlara ait sigorta primi,
9- 2925 sayılı Kanun kapsamındaki tarım sigortalılarına ilişkin sigorta primi,
10- 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılık statüsünden kaynaklanan ve 18.5.2018 tarihi itibarıyla ilgili kanunlar gereği durdurulmuş sürelere ilişkinprimler,
11- Kurumumuz tarafından, 18.5.2018 tarihine kadar fazla veya yersiz olarak ödenen gelir veya aylıklara ilişkin alacaklar,
ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı alacakları, yeniden yapılandırılması mümkün olan Kurum alacaklarını oluşturmaktadır.
31 TEMMUZ 23:59 KADAR BAŞVURU ŞANSI VAR
7143 sayılı Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca; borçluların kapsama giren SGK’nun alacaklarını yapılandırabilmeleri için 31.7.2018 tarihi mesai bitimine kadar
Ø ilgili üniteye/birime şahsen,
Ø posta(APS,TAHHÜTLÜ,İADE TAHHÜTLÜ,PTT KARGO) ,
Ø 31.7.2018 saat 23.59 a kadar e-sigorta yoluyla başvuruda bulunmaları gerekmektedir.
İhlal şartları
Yapılandırmadan yararlanmak isteyen ve borçlarını taksitler halinde ödeme talebinde bulunan borçluların;
- Taksitlerinin ilk ikisini süresinde ve tam olarak ödememesi,
- İlk iki taksit süresinde ve tam olarak ödenmekle birlikte bir takvim yılında 2'den fazla taksitini ödememesi,
- İlk iki taksit süresinde ve tam olarak ödenmekle birlikte bir takvim yılında en fazla iki taksit ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının yapılandırmanın son taksitini takip eden ay sonuna kadar gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödememesi,
- Çok zor durumda olma hali hariç olmak üzere taksitlerin ödenme süresince tahakkuk eden sigorta primlerinin de bir takvim yılında 2 aydan fazla ödenmemesi,
halinde yapılandırma hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilecektir.
Yukarıda belirtiler şartlar arasında vadesinde ödenmesi öngörülen alacakların veya taksit tutarının % 10 unu aşmamak kaydıyla 10 Türk Lirasına kadar (10,00 TL dâhil) yapılan eksik ödemeler bu Kanun hükümleri açısından ihlal sayılmamaktadır.
Yersiz yararlanılan prim teşviki, destek ve indirimlere ilişkin kayıtların düzeltilmesinden sonra yapılandırma işlemlerine başlanılması
5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında çalıştırılan sigortalılardan kaynaklanan alacaklar ile 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı olanların yapılandırma işlemlerinden önce, 2018/Mart ve önceki aylara ilişkin olmak üzere, prim teşviki, indirim ve desteklerden yersiz yararlanmaya ilişkin hatalı kayıtlar ünitelerimizce resen düzeltildikten sonra yapılandırma işlemleri yerine getirilecek, dolayısıyla yersiz yararlanma kayıtlarına ilişkin tahakkuk işlemleri yapılmak suretiyle, ortaya çıkacak fark primler de yapılandırma kapsamına dâhil edilecektir. Vedat İlki
7143 Sayılı Kanun Çerçevesinde KDV Yönünden Vergi Artırımı Yapılması Halinde Yeniden Gelir/Kurumlar Vergisi Yönünden Matrah Artırımı Yapmaları Zorunlu Değildir
ÖZET: 6736 sayılı Kanun’a göre gelir/kurumlar vergisinden matrah artırımı yapıp KDV yönünden matrah artırımı yapmayan mükelleflerin, 7143 sayılı Kanun çerçevesinde KDV yönünden vergi artırımı yapmak istemeleri halinde bu Kanuna göre yeniden gelir/kurumlar vergisi yönünden matrah artırımı yapmaları zorunlu değildir.
T.C.
HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI
Gelir İdaresi Başkanlığı
Sayı : 84958988-130[5420-294]-E.97317
Tarih: 25.07.2018
Konu : 7143 Sayılı Kanun Uygulamaları
TÜRMOB TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ
İNCEK KIZILCAŞAR MAH.2669.SOK.NO:19 GÖLBAŞI
İlgi : 21/06/2018 tarihli ve 4480 sayılı yazınız. GİM
Başkanlığımıza intikal ettirilen ilgi yazınız ve ekinin incelenmesi sonucu, 6736 sayılı Kanun‘a göre gelir/kurumlar vergisinden matrah artırımı yapıp KDV yönünden vergi artırımı yapmayan bazı mükelleflerin, 7143 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde KDV yönünden vergi artırımı yapmak istemeleri durumunda bazı dönemlerde hesaplanan KDV’lerinin bulunmaması sebebiyle kıyaslama yapmaya yönlendirilmesi üzerine, 6736 sayılı Kanun kapsamında yapılan matrah artırımının dikkate alınmaksızın 7143 sayılı Kanun’a göre kurumlar vergisi yönünden matrah artırımı yapılması istendiğinin anlaşıldığı ve bu durumun mükerrer matrah artırımına sebep olduğu ifade edilerek konu ile ilgili uygulamaya açıklık getirilmesi açısından bilgi talep edildiği anlaşılmıştır.
7143 sayılı Kanunun;
(5/3-a) maddesinde, “Katma değer vergisi mükellefleri, her bir vergilendirme dönemine ilişkin olarak verdikleri beyannamelerindeki (ihtirazi kayıtla verilenler dâhil) hesaplanan katma değer vergisinin yıllık toplamı üzerinden 2013 yılı için %3,5, 2014 yılı için %3 ve 2015 yılı için %2,5 2016 yılı için %2 ve 2017 yılı için % 1,5 oranından az olmamak üzere belirlenecek katma değer vergisini, vergi artırımı olarak bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar beyan ederler. 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi ve geçici 17 nci maddesine göre tecil terkin uygulamasından faydalanan mükellefler için artırıma esas tutarın belirlenmesinde, tecil edilen vergiler hesaplanan vergiden düşülür.”
(5/3-b-3) maddesinde; “İlgili takvim yılı içindeki işlemlerin tamamının istisnalar kapsamındaki teslim ve hizmetlerden oluşması veya diğer nedenlerle hesaplanan katma değer vergisi bulunmaması ile tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimlerden oluşması halinde, ilgili yıl için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunulmuş olması şartıyla artırılan matrah üzerinden %18 oranında katma değer vergisi artırımında bulunmak suretiyle bu fıkradan yararlanılır. Şu kadar ki, ilgili takvim yılı içinde bu alt bentte belirtilen durumların yanı sıra vergiye tabi diğer işlemlerin de mevcudiyeti nedeniyle hesaplanan vergisi çıkan mükelleflerin bu fıkra hükmüne göre ödemeleri gereken katma değer vergisi tutarı, yukarıda belirtildiği şekilde hesaplanacak %18 oranındaki katma değer vergisi tutarından aşağı olamaz. Bu kapsama giren mükellefler, gelir veya kurumlar vergisi için matrah artırımında bulunmamaları halinde bu fıkra hükmünden yararlanamaz.”
hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlerin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar 1 Seri No.lu Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin 7143 Sayılı Kanun Genel Tebliğ ile belirlenmiş olup Tebliğin “V/D-KATMA DEĞER VERGİSİNDE ARTIRIM” başlıklı;
(2-b) bölümünde;
”Artınının ilgili olduğu yıl içindeki dönemlere ait 1 No.lu KDV beyannamelerinin hiç verilmemiş ya da söz konusu takvim yılının sadece bir veya iki vergilendirme dönemi için beyanname verilmiş olması hâlinde, KDV artırım hükümlerinden yararlanabilmek için, mükelleflerin ilgili yıla ilişkin olarak gelir veya kurumlar vergisi yönünden matrah artırımında bulunmaları zorunludur.
Bu durumda olan adi ortaklık, kollektif ve adi komandit ortaklıklarda ortakların tamamının gelir veya kurumlar vergisi yönünden matrah artırımında bulunmaları gerekmektedir. Ortaklık yapısının tamamen gerçek kişilerden oluşması durumunda, bilanço esasında gelir vergisi mükellefleri için belirlenen matrah artırımına ilişkin asgari tutar; adi ortaklığın ortaklık yapısında en az bir kurumlar vergisi mükellefi bulunması durumunda, kurumlar vergisi matrah artırımına ilişkin asgari tutar, ortaklık için KDV artırım tutarının tespitinde dikkate alınır.
Mükellefler, artırdıkları gelir veya kurumlar vergisi matrah tutarı üzerinden %18 oranında hesaplanacak KDV’yi, Kanunda öngörüldüğü süre ve şekilde ödemeleri hâlinde, KD V artırım hükümlerinden yararlanabileceklerdir.”
(3-a) bölümünde;
“İlgili talanın yılı içindeki işlemlerinin tamamı;
– İstisnalar kapsamındaki teslim ve hizmetlerden oluşan veya diğer nedenlerle hesaplanan KDV beyanı, bulunmayan mükellefler ile
– Tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimlerden oluşan mükellefler ilgili yıl için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunmuş olmaları şartıyla KDV artırımından faydalanabileceklerdir.
Buna göre, ilgili yıl içinde en az üç dönemde 1 No.lu KDV beyannamesi veren ve hiçbir dönemde hesaplanan vergisi çıkmayan veya sadece tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimleri nedeniyle hesaplanan vergi beyanı bulunan mükelleflerin artırım taleplerinde, bu Tebliğin bu bölümüne göre işlem yapılacaktır.
Bu mükelleflerin, KDV artırım talepleri nedeniyle ödeyecekleri vergi, gelir veya kurumlar vergisi bakımından artırılan matrahlara %18 oram uygulanmak suretiyle hesaplanacaktır.”
(3-b) bölümünde;
“7143 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (b-3) bendinde, “…Şu kadar ki, ilgili talanın yılı içinde bu alt bentte belirtilen durumların yanı sıra vergiye tabi diğer işlemlerin de mevcudiyeti nedeniyle hesaplanan vergisi çıkan mükelleflerin bu fıkra hükmüne göre ödemeleri gereken katma değer vergisi tutarı, yukarıda belirtildiği şekilde hesaplanacak %18 oranındaki katma değer vergisi tutarından aşağı olamaz. Bu kapsama giren mükellefler,
gelir veya kurumlar vergisi için matrah artırımında bulunmamaları hâlinde bu fıkra hükmünden yararlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Kanunun 5 inci maddesinde, KDV artırımında bulunulan yıl içindeki vergilendirme dönemlerinden herhangi birisine ilişkin KDV beyannamesinde “Hesaplanan Katma Değer Vergisi” bulunmayan mükelleflerin, gelir veya kurumlar vergisi için matrah artırımında bulunmalarının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Mükellefler, ilgili yıl içindeki katma değer vergisi beyannamelerini vermekle birlikte, beyannamelerinin bazılarında “Hesaplanan Katma Değer Vergisi” bulunmayabilir. Bu durum, mükelleflerin işlemlerinin tamamının istisna kapsamındaki teslim ve hizmetlerden, ilgili dönemde işlemin bulunmamasından veya diğer nedenlerden kaynaklanabilir.
Buna göre, mükelleflerin KDV artırımından yararlanmak istedikleri yıl içindeki bazı dönemlerine ait beyannamelerinde, tecil-terkin uygulaması kapsamındaki işlemler dışındaki işlemleri dolayısıyla “Hesaplanan Katma Değer Vergisi”yer alması durumunda, vergi artırımı nedeniyle ödemeleri gereken verginin tespiti için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulundukları tutarın %18’i ile karşılaştırma yapılması gerekmektedir. Artırım talebi nedeniyle ödenmesi gereken vergi, önce mükellefin beyanname verme durumuna göre bu Tebliğin (V/D-1) veya (V/D-2) bölümlerine, daha sonra bu bölüme göre hesaplanacaktır. Bu tutarlardan büyük olanı, artırım nedeniyle ödenmesi gereken vergi olarak kabul edilecektir.
Bu çerçevede, yıl içindeki beyannamelerinin tamamını vermekle birlikte, beyannamelerin bazılarında “Hesaplanan Katma Değer Vergisi” bulunmayan mükelleflerin artırım talebinde bulunmaları hâlinde, hesaplanan vergi bulunan beyannamelerindeki hesaplanan vergiler toplanacak ve bu toplama, ilgili yıl için öngörülen artırım oranı uygulanarak artırım tutarı hesaplanacaktır. Ancak bu tutar, mükellefin gelir/kurumlar vergisi matrah artırımına %18 oranı uygulanmak suretiyle bulunan tutardan küçük olursa büyük olan tutar dikkate alınacaktır.
Bu kapsama giren mükelleflerin, yıllık gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunmaları zorunludur.”
açıklamalarına yer verilmiştir.
7143 sayılı Kanun kapsamında KDV artırım talebinde bulunulacak yıllara ilişkin KDV beyannamelerinin bazılarında hesaplanan KDV bulunmaması halinde 7143 sayılı Kanunun (5. (3).b.3) maddesine göre ilgili yıllar için gelir/kurumlar vergisi yönünden matrah artırımında bulunulması zorunlu olup gelir/kurumlar vergisi artırım tutarının %18’i ile karşılaştırma yapılması gerekmektedir.
Buna göre; 7143 sayılı Kanuna göre ilgili yıllara ilişkin KDV beyannamelerindeki hesaplanan KDV tutarlarına ilgili yıl için belirlenen KDV artırım oranının uygulanması suretiyle bulunan tutar ile 7143 sayılı Kanuna göre hesaplanan gelir/kurumlar vergisi artırım tutarının %18’i karşılaştırılacak bu tutarlardan büyük olanı KDV artırım tutarı olarak dikkate alınacaktır.
7143 sayılı Kanun kapsamında KDV artırım talebinde bulunulacak yıllara ilişkin KDV beyannamelerinin bazılarında hesaplanan KDV’si bulunmayan ancak, ilgili yıllara ilişkin 6736 sayılı Kanuna göre gelir/kurumlar vergisi yönünden matrah artırımında bulunmuş olan mükelleflerin söz konusu yıllara ilişkin 7143 sayılı Kanuna göre gelir/kurumlar vergisi yönünden matrah artırımında bulunmasına gerek bulunmamakta olup, 7143 sayılı Kanun kapsamında yapılacak KDV artırımına ilişkin kıyaslamada 7143 sayılı Kanuna göre hesaplanan gelir/kurumlar vergisi artırım tutarının %18’i dikkate alınacaktır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Mehmet ARABACI
Başkan a.
Gelir İdaresi Daire Başkanı
Kaynak: TÜRMOB
Hazinece Karşılanan SGK Sigorta Prim Teşvikinin Muhasebe Kaydının Nasıl Yapılacağı
T.C.
KÜTAHYA VALİLİĞİ
Defterdarlık Gelir Müdürlüğü
KÜTAHYA
Sayı : 61504625-5334-86 30.11.2017
Konu : …..Eğitim Öğr. Hizm.Ltd. Şti.
İlgide kayıtlı özelge talep formu ile 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 5. maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile belirtilen Hazinece karşılanan sigorta prim teşvikinin muhasebe kayıtlarına intikal ettirilirken gelire dahil edilmesi yöntemini mi, yoksa netleştirme yöntemini kullanarak işçi maliyetlerinden çıkartılması yönteminin mi kullanılması hususunda görüş bildirilmesi istenilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükellefin bir hesap dönemi içinde elde ettiği safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, bu kazancın tespitinde de Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “İndirilecek Giderler” başlıklı 40 ıncı maddesinin (2) numaralı bendinde ise hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri ve emekli aidatı (Bu primlerin ve aidatın istirdat edilmemek üzere Türkiye’de kain sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliği haiz bulunmaları şartıyla), 27 nci maddede yazılı giyim giderlerinin safı kazancın tespitinde indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanununun 2 nci maddesi ile 4857 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde yapılan değişiklikle işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazinece Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammının, işverenden tahsil edileceği, Hazinece karşılanan prim tutarlarının gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmayacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre, 5763 sayılı Kanun hükümlerine istinaden işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden ve Hazinece karşılanan tutarın, kurum kazancınızın tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınması mümkün değildir.
Diğer taraftan, 29.05.2013 tarihli ve 28661 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 5. maddesi ile; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 81. maddesine eklenen (i) bendi ile;
On ve üzerinde sigortalı çalıştıran işyerlerine uygulanmak üzere, birinci fıkranın (ı) bendinde belirtilen ve hazinece karşılanan puana, prime esas kazanç alt sınırı üzerinden altı puana kadar ilave puan eklemeye, sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksini dikkate almak suretiyle ilave puan uygulanacak illeri ve uygulama süresini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
ifadesi yer almaktadır.
Ayrıca 5510 sayılı Kanunun 81.maddesine 6486 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkra hükmünün Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye istinaden, 14.07.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 30.05.2013 tarihli ve 2013/4966 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla da anılan fıkrada öngörülen işveren hissesi sigorta primi teşviki kapsamına giren yerler uygulama süresiyle malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta primlerinde beş (5) puanlık prim indirimine ilave olarak, prime esas kazanç alt sınırı üzerinden uygulanacak olan işveren hissesi sigorta primi teşvikine ilişkin prim oranı (6 puan) belirlenmiş bulunmaktadır.
Diğer taraftan, tek düzen muhasebe sisteminin uygulanmasına ilişkin açıklamalar, 26/12/1992 tarih ve 21447 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ve daha sonra bu konuda yayımlanan diğer tebliğlerde yapılmış bulunmaktadır.
Buna göre 6486 sayılı Kanunda belirtilen şartların oluşması kaydıyla;
“361 Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri” hesabı işletmenin, personelin hakedişlerinden sosyal güvenlik mevzuatı hükümlerine göre kesintiye tabi tutmakla yükümlü bulunduğu, personele ait emeklilik keseneği ve sigorta primleri ile bunlara ilişkin işveren katılma payları ve işverence-sosyal güvenlik kuruluşlarına ödenecek diğer yükümlülüklerin izlendiği hesaptır.
Diğer taraftan, ” 602 Diğer Gelirler” hesabında ise; İşletmenin korunması, ihracatı teşvik ya da hükümet politikasına uyma zorunluluğu karşısında oluşan işletmenin faaliyet hasılatındaki düşüklüğü veya faaliyet zararını gidermek için, sermaye katkısı niteliğinde olmayan, mali yardımlar (sübvansiyonlar), devletin bazı malları vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülüklerden istisna etmesi yoluyla yaptığı yardımlar (vergi iadeleri) ve satış tarihindeki vade farkları, ihracatla ilgili fiyat istikrar destekleme primi vb.. hasılat kalemleri izlenmektedir.
“770 Genel Yönetim Giderleri” hesabında ise bir işletmenin yönetim fonksiyonları, işletme politikasının tayini, organizasyon ve kadro kuruluşu, büro hizmetleri, kamu ilişkileri, güvenlik, hukuk işleri, personel işleri, kredi ve tahsilatı da kapsayan muhasebe ve mali işler servislerin giderleri bu hesaba borç kaydedilir. Dönem sonlarında bu hesap, “771 Araştırma ve Geliştirme Giderleri Yansıtma Hesabı” ile karşılaştırılarak kapatılır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; Şirketinizin faaliyet kodlarında ve özelge talep formunda belirtilen işlemlerinizde çalışan personeller için Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenen ve Hazinece karşılanan sigorta prim desteğinin muhasebe kaydının;
—————- /———————-
770 Genel Yönetim Giderleri Hesabı xxx
136 Diğer Alacaklar Hesabı xxx
360 Ödenecek Vergi ve Fonlar Hesabı xxx
361 Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri Hesabı xxx
335 Personele Borçlar Hesabı xxx
———————/—————————
360 Ödenecek Vergi ve Fonlar Hesabı xxx
136 Diğer Çeşitli Alacaklar Hesabı xxx
—————– —-/————————
361 Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri Hesabı xxx
602 Diğer Gelirler Hesabı xxx – —-
————————/————————-
şeklinde yapılması gerekmektedir.
Buna göre, özel okul faaliyetinden dolayı Şirketinizce çalıştırılan personele ilişkin 5510 sayılı Kanuna göre Hazinece karşılanan sigorta prim teşviklerinin kurum kazancının tespitinde hasılat olarak dikkate alınması ve söz konusu tutarların “602- Diğer Gelirler” hesabında izlenmesi gerekmektedir.
Bilgilerinize rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.
Tasfiyesi Tamamlanmış Şirketlerde Tasfiye Memurunun Sorumlulukları Ve İhyası
I-TASFİYESİ BİTMİŞ ŞİRKETE KESİLEN CEZA VE BİR OLAY
2005 yılına ait olup, 2006 yılında verilmesi gerekli olan Ba-Bs formlarının süresinde verilmediği iddiasıyla vergi dairesi tasfiyesi 17 Ocak 2005 tarihinde biten şirkete özel usulsüzlük cezası kesmiştir. Mükellef, ortada olmadığı için, başka bir ifade ile şirket tüzel kişiliğinin sonlanması nedeniyle vergi dairesi tarafından kesilen cezaya karşı, eski şirket ortağı vergi mahkemesinde dava açmıştır. Bunun üzerine vergi mahkemesi şirketin tüzel kişiliğinin bitmiş olması nedeniyle, şirkete ceza kesilemeyeceğine ve fakat vergi dairesi tarafından ise düzenlenen ceza ihbarnamesinin “şirketin tüzel kişiliğinin bulunmaması nedeniyle söz konusu cezanın uygulanması ve hukuki sonuçlarını doğurması imkanı da bulunmamakta ve söz konusu ceza muhatap alınan şahıs yönünden hak ve çıkarlarını ihlal edecek bir işlem niteliği de göstermemektedir” şeklindeki gerekçe ile karara bağlanmıştır. Bu noktada hukuken çeşitli sorunlar ortaya çıkmaktadır(1).
Hukuksal sorun şudur: vergi dairesi tarafından kesilen ceza hukuken yanlıştır. Çünkü ortada tüzel kişiliği bitmiş, sonlanmış ve artık herhangi bir şirket yoktur. Diğer taraftan olmayan şirket adına kesilen bir ceza için, vergi dairesine karşı eski şirket ortağı daha doğrusu olmayan şirketin, olmayan ortağı vergi dairesine karşı dava açmaktadır. Burada bir kez ihbarnamenin kesilmesi ve tasfiyesi sonuçlanmış şirket adına tebligata çıkarılması hukuken hatalıdır. Bu hatalı tebligata karşı eski şirket ortağının dava açması hukuken tartışmalıdır. Şirketin tasfiyesi bitmiş olduğuna göre bu şirkete ceza kesilemez. Kesilse bile bu ceza hukuken geçersizdir. Ceza ihbarnamesine karşı ortak tarafından dava açılması bir bakıma ikinci bir hukuksal hatadır. Hukuksal hatalar vergi dairesinin ihbarname tebligatı ile olmayan şirkete ceza kesmek istemesi ile başlamaktadır. İkinci hata ise, şirketle ilgili olmayan artık eski ortak durumunda olan kişi tarafından bir şekilde vergi mahkemesinde dava açılmış bulunulmasıdır.
Vergi mahkemesi kararından çıkarılan sonuçlar kısaca şöyledir:
Olayımızda, vergi mahkemesi tarafından bakılan davada: “Olayda, adına dava açılan limited şirketin tüzel kişiliği, dolayısıyla dava ehliyeti, davanın açıldığı tarihten yaklaşık iki yıl önce, tasfiye sonucunun ticaret siciline tescil ve ticaret sicili gazetesinde ilan edildiği, 21.07.2005 tarihinde sona ermiş bulunmaktadır. aynı şekilde; şirketi temsil yetkisi sıfatı da, anılan tarihte ortadan kalkmış bulunmaktadır. Davanın açıldığı tarihte, hukuken var olmayan şirketin, yine hukuken var olmayan temsilcisi söz konusudur. Hukuken var olmayan şirketin, hukuken var olmayan temsilci tarafından açılan davanın da hukuken varlığı söylenemez. Bu bakımdan; hukuken olmayan bir davada esas hakkında karar verilmesi, yargı yerlerinin ancak bir dava ile harekete geçebilecekleri, hukuken geçerli bir dava olmadıkça bir uyuşmazlık hakkında karar veremeyecekleri yolundaki temel yargılama hukuku kuralına aykırıdır.
Bu durumda, tüzel kişiliği sona eren şirketin temsili de söz konusu olmayacağından, hukuk alemindeki varlığı sona eren şirketi temsilen tasfiyeye girişten önceki şirket yetkilisinin imza sirküleri eklenerek tasfiye memuru tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddi gerekmektedir.
Kaldı ki, özel usulsüzlük cezası kesilmesine ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği 29.12.2006 tarihi itibariyle davacı şirketin tüzel kişiliği bulunmadığından, söz konusu cezanın uygulanması ve hukuki sonuçlarını doğurması imkanı da bulunmamakta ve söz konusu ceza muhatap alınan şahıs yönünden hak ve menfaatleri ihlal edecek bir işlem niteliği de göstermemektedir.
Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İYUK’nun 15 (1/b) maddesi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine, aşağıda dökümü gösterilen …. YTL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, …. YTL maktu karar harcının davacıdan tahsiline, posta avansından artan tutarın istemi halinde davacıya iadesine, bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içinde İzmir Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere 28.12.2007 günü karar verildi.” şeklinde karara bağlanmıştır.
Diğer taraftan, yine benzeri bir olayda İzmir 4. Vergi Mahkemesi tarafından verilen bir kararda da belirtildiği üzere; tüzel kişiliği sona ermiş bir şirkete Ba ve Bs formlarını vermediği gerekçeleri ile kesilen özel usulsüzlük cezaları hukuka uyarlı bulunmamıştır. Bu nedenle, “bir şirketin hak sahibi olması veya borçlu kılınabilmesi, ancak tüzel kişiliği kazandığı tarih ile bu kişiliğin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklı bulunmaktadır. TTK hükümlerine göre de, şirketlerin tüzel kişiliği fesihleri sonucu ticaret sicilinden silinmeleriyle sona ermektedir.”şeklinde karar verilmiştir(2).
Sonuç olarak, yukarıda yer verilen vergi mahkemesi kararında davada kimin kazandığı, kimin kaybettiği, idarenin bu davada ihbarname düzenleme işleminin doğru olup olmadığı bilinmemektedir, anlaşılamamıştır. Diğer taraftan tüzel kişiliği sonlanmış şirket adına kesilen cezanın dava açma bakımından muhatabının kim olacağı bilinmemektedir.
İYUK’na göre, taraflar, kararın kafi miktarda açık olmaması veya kararda birbirine aykırı hükümler bulunması halinde 29. maddeye göre kararın açıklanmasını veya hüküm fıkralarında var olan aykırılığın giderilmesini; kararda tarafların ad ve soyadları, sıfatları ve iddialarının sonucuna ilişkin yanlışlıklar veya hüküm fıkrasında hesap hatalar bulunması halinde de, anılan kanunun 30. maddesi uyarınca, söz konusu yanlışlıkların düzeltilmesini, kararı veren idari yargı yerinden isteyebilir. Amaç; idari yargı yerlerince verilen kararların doğru anlaşılıp, doğru uygulanmalarının ve kararın sonucunu değiştirmeyecek nitelikte olan maddi hataların, itiraz ya da temyiz başvurusuna gerek kalmaksızın, düzeltilmelerinin sağlanmasıdır(3).
Yukarıda yer alan kararın 2577 sayılı İYUK’nun 29. ve 30. maddelerine göre, kararı veren mahkemeye yapılması gerekmektedir.
II-TASFİYE MEMURLARININ TASFİYE DÖNEMİ ÖNCESİ VE SONRASI İLE İLGİLİ SORUMLULUKLARI NEDİR?
5904 sayılı yasa ile 5520 sayılı yasada yapılan tasfiye memurunun sorumlulukları ile ilgili düzenlemelere gelince;
Diğer taraftan, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerin vergi yasalarına göre sorumlulukları bulunmaktadır. 213 sayılı VUK’nun 10. maddesinde kanuni temsilcilerin sorumluluklarından bahsedilmektedir. Aynı şekilde 16/6/2009 tarihinde kabul edilen ve 3/7/2009 tarih ve 27277 sayılı resmi gazetede yayımlanan 5904 sayılı GVK ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun ile başta vergi kanunları olmak üzere 19 kanunda değişiklik yapılmıştır. Buna göre, 5520 sayılı KVK’nun tasfiye başlıklı 17. maddesinin 8. fıkrasından sonra gelmek üzere 9 ve 10. fıkra hükümleri teselsül ettirilmiştir. Buna göre, tasfiye memurlarının tasfiye öncesi dönemlerle ilgili sorumlulukları ve tasfiye neticesinde dağıtılacak tutarlarla ilgili olarak nihai tasfiye kar veya zararı konularında önemli düzenlemeler yapılmıştır.
III-TASFİYEDEN CAYILMASI VEYA TASFİYENİN İHYASI
Tasfiyeye girmiş bir şirketin bilahare tasfiyesi henüz sonuçlanmadan şirket yetkili organlarının karar verilmesi halinde bu tasfiyeden cayılarak başa dönülmesi mümkündür. Bunun için şirketin karar organları tarafından cayma kararı alınarak şirketin tekrar aktif hale getirilmesi karar altına alınması gerekmektedir.
Tasfiyenin ihyası ise tasfiyesi bitmiş neticelenmiş bir şirketin tekrar bir konuyla ilgili olarak şartlı açılması veya canlandırılması durumudur. Bu gibi durumlarda önceki aşamalarda ihmal edilen bir husus bu defa yerine getirilerek işlem tamamlanır ve bundan sonra tekrar şirket tasfiye edilecektir. Tasfiyenin ihyası halinde bu durumla ilgili mahkemeye başvurulması zorunludur. Mahkeme ilamına istinaden ihyasına karar verilen şirketin önceki aşamada unutulan bir işlemi tamamlanır. Bir örnek vermek gerekirse: şirketin aktifinde yer alan bir gayrimenkul veya araç bir biçimde tasfiye sonuçlanması aşamasında unutulmuş olabilir. Böyle bir durumda şirket tasfiye olduktan sonra bu gayrimenkulün satışı veya bir biçimde tasarrufu halinde unutulan işlemin tamamlanması için mahkemeye başvurularak tasfiyenin ihyası talep olunarak unutulan satış işlemi yapılarak tekrar şirket tasfiye edilecektir.
IV-5904 SAYILI YASA İLE TASFİYE MEMURLARI İLE İLGİLİ GETİRİLEN DÜZENLEMELER
Sonuç olarak, 5904 sayılı kanun ile KVK’nun 17. maddesine eklenen 9. fıkra ile tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin olarak salınacak her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek cezalar, müteselsilen sorumluluk altına alınmış olup, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için ise tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılacağı hükmolunmuştur.
Söz konusu düzenleme öncesinde, Danıştay kararlarında tasfiyesi tamamlanmış şirketlerin tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden silinmeleri nedeniyle münfesih şirketler adına tarh ve ceza kesme işleminin yapılamayacağına vurgu yapılmıştır. Bununla birlikte tasfiyeye girmeden önceki dönemlerde yapılan ve kendisini hak sahibi ve yükümlülük altına sokan işlemleri dolayısıyla tüzel kişilerin, tasfiye döneminden önceki dönemlere ilişkin sorumluluklarının tasfiyenin tamamlanması ile ortadan kalktığına ilişkin herhangi bir kanuni düzenleme mevcut değildir. Aksine sorumlulukların devam ettiğine işaret eden kanuni düzenlemeler mevcuttur. 5904 sayılı kanun ile yapılan düzenlemenin amacı hiç şüphesiz tasfiyesi tamamlanarak tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş mükelleflerin tasfiye öncesi dönemlerinin vergi incelemesine tabi tutulması halinde tarh edilecek vergi ve kesilecek cezalarda kimin adına gerçekleştirileceğinin belirlenmesi hedeflenmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan
-------------
(1) İzmir 3. Vergi Mahkemesi kararı E:2007/1035-K:2007/1351, karar tarihi:28.12.2007.
(2) İzmir 4. Vergi Mahkemesi, 27.05.2009 gün ve E:2008/1893-K.2009/804 sayılı kararları.
(3) Dnş. 7. D.nin 28.12.2002 gün ve E:2000/5740-K:2002/3843 sayılı kararlarında: “kararın açıklanması isteği ile amaçlarının, kararın belirsiz ve açık olmayan yanlarını ve birbirine aykırı görünen hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak ve onun gerçek anlamını ortaya çıkarmak suretiyle, gereklerinin yerine getirilmesini kolaylaştırmak olduğu; böylece, kararın gerçek anlamı dışında yorumlanmasının ve anlamının değiştirilmesinin önlenmesinin sağlandığı; açıklama yolunun, daha önce verilen kararın değiştirilmesi sonucunu doğuramayacağı; dolayısıyla, daha önceki hüküm, değiştirilmiş olmadıkça, açıklama istemi üzerine verilen kararların 46. maddede tanımlanan anlamda nihai karar olarak kabul edilemeyeceği; bu nedenle, vergi mahkemesinin açıklama isteğinin reddine dair kararının, temyiz incelemesine konu edilemeyeceği hk.
Yurtdışı Borçlanmasında Genelge Depremi
Yurtdışı borçlanması yurtdışında çalışan vatandaşlarımız için önemli bir hak. Para ödeme yoluyla çalışmış sayılmayı ve bu tür yolla prim ödeme karşılığı emsali yurt içinde çalışanların tabi olduğu kurallarla emekli olmayı da içeren bu hak yurtdışındaki vatandaşlarımızı ülkeye bağlayan unsurlardan biri durumunda.
Bahse konu hakkın kullanımında SGK’nın yasal yükümlülüklere uymaması sonucu oluşan ihtilaflar oluşuyor ve bu ihtilaflar yargı yoluyla çözülüyordu. Açık haksızlığı hukuk önünde defalarca tescillenen bu duruma 6552 sayılı Kanunla büyük ölçüde çözüm getirilmiş ve sözleşmeli ülkelerdeki çalışmanın sigortalılık başlangıcı sayılması ve mavi kartlı eski vatandaşların borçlanma başvuru tarihlerinde Türk vatandaşı olma zorunluluğunu kaldırmıştı.
Bu sürecin tersine olarak SGK 19.07.2018 tarihli 2018/27 sayılı Genelgesi ile son zamanlarda bu konuda attığı adımların tam tersini atarak yurtdışı borçlanması işlemlerinde önemli ve çoğu birey için olumsuz değişiklikler getirmiş bulunuyor.
Getirilen değişikliklere bakılınca bu tür suni ihtilaflardan bıkan Yargıtay’ın geçmiş yıllardaki önerisini dikkate alarak belli bir süre verip yurtdışı borçlanmasını kaldırılsa daha yerinde olacak diyesi geliyor insanın. Çünkü bu önlemler adeta süründürücü nitelikte bulunuyor.
Şimdi gelelim 19.07.2018 tarihinden itibaren yürürlüğe giren bu değişikliklerin önemlilerine…
Ev Kadınlarının 1992 Öncesi İkamet Borçlanmaları
Yerel makam veya Konsolosluktan ikametgâh alınmaması halinde uygulanabilen yurtdışına çıkış ve yurda giriş tarihlerinin, fotoğraf ve künye bilgilerinin bulunduğu pasaport sayfalarının fotokopisi ya da emniyet müdürlüklerinden alınacak yurda giriş-çıkış çizelgesi ile ev kadınlığı borçlanması yapılamayacak.
Konsoloslukların düzenlediği çalışma belgesiyle borçlanma yapanların bu çalışmaları çakışma kontrolü amacıyla Emniyet yurda giriş-çıkış belgesi istenecek.
01.01.1992 tarihinden önce yurt dışında ev kadını olarak geçen sürelerini ikamet belgesiyle borçlanmak isteyenlerden pasaport ibraz edemeyenlerin borçlanması kabul edilmeyecek. Bu çok garip bir durum, çünkü yurda giriş-çıkış tarihlerinin kontörlü Emniyet’in verdiği Yurda Giriş-Çıkış kayıtlarıyla yapılıyor ve Emniyet 1992 öncesi için böyle bir kayıt veremiyor. Vatandaşın o dönem kullandığı pasaportunu hala muhafaza etmişse oradan kontrol edilecek, ama vatandaş eski pasaportlarını yitirmişse bu defa borçlanma hakkını kullanamayacak. Devletin bir biriminin sağlayamadığı evrak nedeniyle vatandaş mağdur edilmiş olacak.
İşsizlik süreleri için de Emniyet yurda giriş-çıkış kaydına bakılacak.
Borçlanılan Tutarların Değerlendirilmesi
Türkiye’de çalışması olup ilk işe giriş tarihinden sonraki süreleri borçlananlar hakkında 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin beşinci fıkrası ve geçici 7 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince borçlanılan gün sayıları ilgili aylara normal biçimde mal edilecek.
Buna karşın Türkiye’de çalışması olup da ilk işe giriş tarihinden önceki sürelerini borçlananların, borçlanılan sürelerin ve bu sürelere ait kazançların ilgili aylara mal edilmesinde Türkiye’deki işe giriş tarihinden borçlanılan gün geriye götürülerek bulunan tarih arasındaki tarihler esas alınacak.
Değişiklik yurtdışı borçlanması ile bağlanacak emekli aylıklarının önemli bir bölümünde düşük aylıklara yol açacak, bu da mahkemelerin iş yükünü daha da artıracak.
Borçlanmadan Vazgeçmeye Engel
Yurtdışı borçlanmasını kendi başına yaparak düşük aylığa yol açan gurbetçilerin bu işlemleri aylık bankadan çekilmemek koşuluyla iptal edilerek yeniden yapılabiliyordu.
Bundan böyle borçlandıkları yurt dışı sürelerine istinaden aylık bağlananlar borçlanmadan vazgeçemeyecekler. Bu durumda olanların aylık bağlandıktan sonra ya da sigortalı olarak çalışmaya başlayarak aylığını kestirmeleri halinde borçlanmadan vazgeçmeleri veya borçlandıkları süre ve gün sayısını değiştirmeleri imkânı da bulunmayacak.
Borçlanma talebinde bulunan ve borç miktarını ödeyen sigortalıların ölümü halinde hak sahipleri borçlanma talebinden vazgeçemeyeceklerdir. Ayrıca hak sahiplerinin, sigortalının sağlığında yapmış olduğu borçlanmadan ölüm aylığına yetecek kadar süre dışındaki borçlanma tutarının iadesi talepleri de kabul edilmeyecek.
3201 sayılı Yasadaki “Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir.”
Yönündeki hükme tamamen aykırı bu Genelgenin hukuki bir kargaşaya neden olacağı açık.
Yurtdışı Kısmi Aylıkları
Sözleşme hükümlerine göre bağlanan aylıkların tam aylığa yükseltilmesi için yapılacak borçlanma işlemleri, aylığın bağlandığı statüde gerçekleştirilecek. Ancak, borçlanma yapılmış olduğu halde kesin dönüş ve benzeri koşullar yerine gelmediği için, yapılan borçlanmalar dikkate alınmadan bağlanan kısmi aylıkların statüsü, koşullar yerine geldiğinde tam aylık bağlanırken değiştirilecek.
Vekâletnameler
Vekil aracılığıyla yapılan borçlanma taleplerinde ibraz edilen vekâletnamelerde “yurtdışı borçlanma” ibaresi aranıyordu. Bundan böyle yurtdışı borçlanması amacıyla kullanılacak vekâletnamelerde “borçlanma” ibaresinin yer alması yeterli olacak, “yurt dışı borçlanma” ibaresi aranmayacak.
Yurt dışı borçlanma taleplerinde başvuruda bulunan vekilin vekâletnamenin aslını veya onaylanmış örneğini ibraz etmesi gerekmektedir. Vekâletnamenin aslını görmek suretiyle, Kurum personelince bir örneğinin "aslı görülmüştür" tasdiki yapılarak borçlanma işlemleri ve borçlanmadan vazgeçme işlemleri sırasında kullanılması da mümkün olacak.
Tercümeler
İkametgâh evraklarının tercümesi gerekiyor buna karşın Türkiye ile sözleşmeli ülkelerin verdiği Çalışma Belgelerinin tercümesi istenmiyordu. Sözleşmeli ülke sosyal güvenlik kurumunun verdiği Çalışma Belgelerinin tercümesi gerekmeksizin direkt kullanılabiliyordu. Şimdi artık o belgelerin de tercümesi isteniyor.
Bürokratik Zorluklar
Eksik evrakla başvuruda memurun “Şu şu evraklar eksik bunları getirin işleminize devam edelim” demesinin önüne ket koyarak “Eksik evraklı başvurulara yazılı ret cevabı verilecek” demek işi yokuşa sürmekten başka bir anlam taşımıyor.
Son tahlilde;
Getirilen bu hukuka aykırı ve “Ben yaptım oldu” mantığıyla getirilen engellerin - Eğer ülkemizde hukuk tamamen ölmediyse- yargı yoluyla giderilmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda hakkını yargı yoluyla arama erdemine sahip vatandaşlar için uzun soluklu bir mücadele ile yeniden elde edilmesi mümkün olacaktır. Mamafih çağın dışında kalmış hakkını aramayı ayıp sayan düşüncedeki vatandaşlar için ise parasal açıdan bir kayıp olacağı kesindir.
Değişikliğin kesin kaybedeni "Profesyonel Sosyal Güvenlik Müşaviri desteği almadan kendi başına borçlanma yapanlardan dava açmayı ayıp sayanlar” olacaktır. Zira aylık bağlattıklarında her şey bitmiş olacak, dava açmazsa da ömür boyu yanlışının ceremesini çekecektir. Şevket Tezel
SGK Borçlarına “Beyaz Sayfa”
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve vergi borçlarının yapılandırılmasına ilişkin başvurular 2 Haziran 2018 tarihi itibariyle alınmaya başlamıştı. Başvurularda artık sona gelindi. 7143 sayılı Kanun kapsamında kamu borçlarını yapılandırmak isteyenlerin 31 Temmuz 2018 tarihine kadar başvuru yapmaları şart.
Gerçekten de SGK ve Vergi borçluları yönünden ciddi avantajlar sağlayan yapılandırma yasasından mutlaka faydalanılması gerekiyor. Bugün bizde af yasası başvurularının son anlarında konuyu bir kez de 4/B (Bağ-Kur) sigortalıları açısından gündeme getirelim istedik.
4/B (Bağ-Kur) sigortalılarının 31 Mayıs 2018 tarihinden önceki borçları için sigortalılığın durdurulması hakkı getirildi. 4/B (Bağ-Kur) sigortalıları 31 Temmuz 2018 kadar borcunu ödemez veya yapılandırmaz ise Bağ-Kur’lulukları en son ödenen prime denk gelen ay itibariyle durdurulacak ve bu süreye ait çalışmalar sosyal güvenlik hizmetinden sayılmayacak. Ancak, ileride sigortalının durdurulmuş sürelerle ilgili ihya ve yeniden canlandırma talebi olduğunda bu sürenin primleri ödenebilecek ve bu primler ödendiğinde de kişinin emekliliği açısından sigorta günlerinden sayılacak.
1.5.2015 öncesi hizmetleri borç nedeniyle silinenler bu ay sonuna kadar müracaat etmek ve tamamını ağustos ayı sonuna kadar ödemek suretiyle 1.5.2015 öncesi hizmetini ihya edip 1.5.2015 sonrası hizmetlerini sildirebilirler. İhya yoluyla hizmet kazanmak daha ekonomik olduğundan güne ihtiyacı olup imkanı olanların ihya fırsatını kaçırmamalarını tavsiye ederim. Silinen günleri canlandırmak cari usullere göre günlüğü 21,65 TL iken ihya edilmesi halinde bu tutar döneme bağlı olarak 3-14 TL aralığındadır.
2018 Haziran ayından itibaren 4/B (Bağ-Kur) sigortalıları için beyaz sayfa açılıyor. Bu tarihten sonra primlerini düzenli ödeyen 4/B (Bağ-Kur) sigortalıları hem sağlık hizmetinden yararlanabilecek, hem de 4/B (Bağ-Kur) primini yaklaşık 100 TL indirimli ödeyebilecek.
***
Hangi SGK Borçları Yapılandırılabilir?
Yapılandırma 2018 Mart ayı ve öncesi dönemlere ait sigorta primi, işsizlik sigortası primi, idari para cezaları, rücu alacakları, yersiz bağlanan gelir ve aylıklardan doğan alacaklar, Bağ-Kur sigortalılarının daha önce dondurulan hizmet sürelerinin ihyası halinde doğacak prim borçlarını kapsamaktadır.
***
Ödeme nasıl olacak?
Yapılandırma için son başvuru tarihi 31 Temmuz 2018. Hesaplanan borçların ilk taksit veya peşin ödeme süresinin son günü 31 Ağustos 2018. Ödemeler 2 ayda bir taksitler halinde; 6-9-12 veya 18 taksit tercihiyle yapılabilecek. İl özel idarelerine azami 36 taksit, belediyelere ise 144 aya kadar taksit imkânı var. Taksitli ödeme halinde ilk iki taksitin süresi içerisinde ödenmesi şart. Aksi durumda yapılandırma ihlal edilmiş sayılarak bozulacaktır.
***
Yapılandırmanın avantajları
Yapılandırmaya başvurup ilk taksiti ödeyen işverenler borcu yoktur yazısı alabilecek, istihdam teşviklerinden yararlanabilecekler.
Yapılandırılan borcun süresinde ödenen kısmına kanunun yayımı tarihinden sonra gecikme zammı ve gecikme cezası uygulanmayacak. Yapılandırma için herhangi bir teminat istenmeyecek, ödemeler nispetinde hacizler kaldırılacak.
Borçlardan dolayı icra ve haciz işlemleri yapılmayacak. Daha önceki birçok yapılandırma uygulamasından farklı olarak Güncellenen borçların peşin ödenmesi halinde Yİ-ÜFE tutarının yüzde 90’ı silinecektir. İkinci taksit ödeme süresi içerisinde borcun tamamının ödenmesi halinde Yİ-ÜFE tutarının %50’si silinecek; 10 TL'ye kadar olan eksik ödemeler yapılandırmayı bozmayacak.
Bağ-Kur’lu sigortalılar, hizmet sürelerini dondurarak veya yapılandırmanın ilk taksitini ödeyerek sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başlayabilecek. İbrahim Işıklı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/sgk-borclarina-beyaz-sayfa/423808
Tarhiyat Aşamasında Olan Vergi Ve Cezalar İçin 6736 Sayılı Yasa Maddesinin 4 Hükmü
Tarhiyat aşamasında olan vergi ve cezalar için 6736 sayılı yasa maddesinin 4 hükmü geçerliliğini sürdürmektedir
Bilindiği gibi, 27.05.2017 tarihli Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Bazı Alacakların Yeniden yapılandırılması hakkında Kanun 01.06.2017 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Bu Yasa kesinleşmiş ve ödenecek safhaya gelmiş 31.03.2017 vadeli borçların taksitlendirilmesini hedeflemektedir. Ayrıca, bu Yasa inceleme ve tarhiyat aşamasında olan işlemleri veya ihbarnameleri kapsamına almamaktadır.
Öte yandan, 6736 sayılı Yasa’nın 4’üncü mad. Hükmü hali hazırda inceleme ve tarhiyat safhasında olan işlemler açısından güncelliğini korumaktadır. Buna göre;
İnceleme ve tarhiyat safhasında bulunan işlemler
MADDE 4- (1) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce başlanıldığı hâlde, tamamlanamamış olan vergi incelemeleri ile takdir, tarh ve tahakkuk işlemlerine bu Kanunun matrah ve vergi artırımına ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla devam edilir. Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra tarh edilen vergilerin %50’si ile bu tutara gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra ihbarnamenin tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %25’inin; ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde yazılı başvuruda bulunularak, ilk taksit ihbarnamenin tebliğini izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler hâlinde altı eşit taksitte ödenmesi şartıyla vergi aslının %50’sinin, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %75’inin, vergilere bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar uygulanan gecikme faizinin ve vergi aslına bağlı cezaların tamamının tahsilinden vazgeçilir.
(2) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak iştirak nedeniyle kesilecek vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap olanların, cezanın %25’ini birinci fıkrada belirtilen süre ve şekilde ödemeleri hâlinde cezanın kalan %75’inin tahsilinden vazgeçilir.
(3) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce pişmanlık talebi ile verilip ödeme yönünden şartların ihlal edildiği beyannameler ile kendiliğinden verilen beyannameler için kesilen ve bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla tebliğ edilmemiş olan vergi cezaları hakkında bu madde hükümleri uygulanır. Şu kadar ki, asla bağlı vergi cezalarının bu madde kapsamında tahsilinden vazgeçilebilmesi için verginin bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce ödenmiş olması veya bu Kanunun 2 nci maddesine göre ödenmesi şarttır.
(4) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce tamamlandığı hâlde, bu tarihte ya da bu tarihten sonra vergi dairesi kayıtlarına intikal eden takdir komisyonu kararları ve vergi inceleme raporları üzerine gerekli tarh ve tebliğ işlemleri yapılır. Yapılan tarhiyat üzerine bu maddenin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen şekilde belirlenen tutarın,birinci fıkrada belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanılır.
(5) Bu madde hükümlerinden yararlanılabilmesi için madde kapsamında ödeme başvurusunda bulunulan alacağa ilişkin dava açılmaması şarttır.
(6) Bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla, 213 sayılı Kanunun tarhiyat öncesi uzlaşma hükümlerine göre uzlaşma talebinde bulunulmuş, ancak uzlaşma günü gelmemiş ya da uzlaşma sağlanamamış olmakla birlikte vergi ve ceza ihbarnameleri mükellefe tebliğ edilmemiş alacaklar için de bu madde hükmü uygulanır.
(7) Bu Kanunun 3 üncü maddesi ile bu madde hükmünden yararlananlar, ayrıca 213 sayılı Kanunun uzlaşma, tarhiyat öncesi uzlaşma ve vergi cezalarında indirim, 4458 sayılı Kanunun uzlaşma ve 5326 sayılı Kanunun peşin ödeme indirimi hükümlerinden yararlanamazlar.
(8) Bu madde uygulamasında incelemeye başlama tarihi, 213 sayılı Kanunun 140 ıncı maddesine göre tayin olunur.
(9) Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar;
- a) 213 sayılı Kanunun;
1) 371 inci maddesine göre beyan edilen matrahlar üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile hesaplanacak pişmanlık zammı yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla pişmanlık zammı ve vergi cezalarının tamamının,
2) 30 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre kendiliğinden verilen beyannameler üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile hesaplanacak gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla gecikme faizi ve vergi cezalarının tamamının,
- b) 2016 yılı ve önceki vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak emlak vergisi bildiriminde bulunmayan veya bildirimde bulunduğu hâlde vergisi eksik tahakkuk eden mükelleflerce bildirimde bulunulması ve tahakkuk eden vergi ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payının tamamı ile bunlara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla bu alacaklara bağlı gecikme faizi, gecikme zammı ve vergi cezalarının tamamının,
- c) 4458 sayılı Kanuna ve ilgili diğer kanunlara göre tahakkuku ve tahsili gerektiği hâlde yükümlü tarafından beyan edilmeyen aykırılıkların, ilgili gümrük idaresine bildirilmesi durumunda, gümrük vergilerinin tamamı ile hesaplanacak faiz yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla faizlerin ve idari para cezalarının tamamının, tahsilinden vazgeçilir.
(10) 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 64 üncü maddesinde sayılan diğer ücret mükelleflerinin, bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar vergi dairelerine başvurarak 2016 takvim yılına ilişkin gelir vergilerini tarh ettirmeleri ve karnelerine işletmeleri kaydıyla önceki dönemlere ilişkin olarak herhangi bir vergi ve ceza aranmaz. Bu mükelleflerden daha önce mükellefiyet kaydını yaptırmamış olanların işe başlama tarihi olarak bu Kanuna göre yaptıkları müracaat tarihi esas alınır.
Sonuç olarak, 2’inci yapılandırma Yasası sadece ve sadece 31.03.2017 tarihine kadar olan kesinleşmiş borçları kapsamaktadır. Buna göre;
1- 31.03.2017 tarihine kadar olan kesinleşmiş borçlar 6736 sayılı Yasanın kapsamına girmemektedir. Bu borçlar 2’inci yapılandırma Yasası olan 7020 sayılı Yasanın 2’inci maddesi kapsamında Haziran 2017 tarihine kadar yapılandırılacaktır.
2- 6736 sayılı Kanunun 2’inci maddesine göre yapılandırılan borçlar tekrardan 7020 sayılı Yasaya göre ikinci kez yapılandırılamaz.
3- Tarhiyat safhasında olan ve kesinleşmemiş olan vergi ve cezalar için 6736 sayılı Yasanın 4’üncü maddesi bugün için bile güncelliğini korumaktadır. Bu Yasaya göre yani 6736 sayılı Kanunun 4’üncü maddesi hüküm gereğince Ek/4A dilekçesinin düzenlenerek vergi dairesine verilmesi halinde çok cazip avantajlar sağlanmaktadır. Örneğin; cezalar tümüyle silinmekte, ana verginin yarısı yine af edilmekte, sonuçta sadece anaparanın yarısı çok cüzi bir faizle birlikte 12 ay içerisinde ödenebilmektedir. (Bkz: 6736 sayılı Kanun-Mad. 4/1-8 Dilekçe Kodu:247-Ek/4A)
4- Yine 7020 sayılı Yasaya göre yapılacak taksitlendirmelerde önceden açılmış dava varsa bu davlarla ilgili davadan feragat koşulu gerekecektir.
5- Vergi daireleri, kapsama giren veya girecek olan cezalı tarhiyatlarla ilgili olarak mükelleflere bilgi vermek ve ihbarname üzerine 6736 sayılı yasanın 4.maddesiyle ilgili uyarı ve açıklama notlarını koymak ve Ek-4 standart dilekçesini iliştirmelidir. Nazlı Gaye Alpaslan
Kredi Kartı İle Yapılan Satışlarda Faturanın Kim Adına Düzenleneceği
T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü |
||||
Sayı |
: |
B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-666 |
08/06/2011 |
|
Konu |
: |
Kredi kartı ile yapılan satışlarda faturanın kim adına düzenlendiği. |
||
İlgide kayıtlı dilekçenizde, ... Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün ... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, kredi kartı ile yapılan satışlarda çeşitli nedenlerle adına fatura düzenlenen kişi ile ödemeyi yapan kişinin farklı kişiler olabildiği belirtilerek, bu durumun Vergi Usul Kanunu hükümlerine aykırı olup olmadığı hususu sorulmaktadır.
Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 229'uncu maddesinde; ‘‘Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.'' hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanun'un 230'uncu maddesinde ise faturada bulunması gereken bilgiler 5 bent halinde sayılmış olup, aynı maddenin 3'üncü bendinde; faturada, müşterinin adı, ticaret ünvanı adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarasının yer alması zorunlu kılınmıştır.
Ayrıca, ‘‘Faturanın Nizamı'' başlıklı 231'inci maddenin beşinci bendinde, faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı; altıncı bendinde ise, fatura düzenlemek zorunda olanların, müşterinin adı ve soyadı ile bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarasının doğruluğundan sorumlu oldukları, ancak bu sorumluluğun 232'nci maddenin ikinci fıkrasının uygulandığı halleri (Nihai tüketicilere satış) kapsamadığı hüküm altına alınmıştır.
Anılan madde hükmünün uygulamasına yönelik olarak yayımlanan 167 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 7'nci maddesinde, satıcıların nihai tüketicilere yaptıkları satış veya işler için düzenlenecek faturalarda, müşterinin belge ibrazı ve fatura düzenleyenin sorumluluğunun söz konusu olmayacağı belirtilmiştir.
Diğer taraftan, Vergi Usul Kanununa göre mal teslimi dolayısıyla düzenlenmesi gereken vesika olan fatura müşterinin borçlandığı meblağı gösterir ve borcun tahakkukuna ilişkindir.
Buna göre, beyaz eşya veya mobilya satışlarınızda, satış yaptığınız kişi adına faturanın düzenlenmesi gerekmektedir. Bedelin malı satın alan kişi yerine başkası tarafından nakit veya kredi kartıyla ödenmesi, faturanın bu kişi adına düzenlenmesini engellemeyecektir. Ayrıca kredi kartı bir ödeme aracı olduğundan, faturası daha evvel düzenlenmiş bir mal teslimine ilişkin bedelin tamamının veya bir kısmının bilahare nakden veya kredi kartı ile tahsil edilmesi hâlinde bu tahsilat için ayrıca bir fatura düzenlenmeyecektir. Ancak yetkililerce izahat istenildiğinde, sonradan kredi kartıyla yapılan tahsilatın, daha önceki bir tarihte tanzim olunmuş bir belgeye (fatura vb) ilişkin olduğunun tarafınızca ispatlanması gerektiği tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.
Yıllık İznini Kullanamayan İşçi Tazminatıyla Çıkabilir!
Yıllık izinde hem çalışanın hem işverenin dikkat etmesi gereken kurallar var. Örneğin çalışan ‘yıllık izni kanuna uygun verilmedi’ diye istifa edip, kıdem tazminatı alabilir. Ya da işveren cezayla karşılaşabilir. İşte izin rehberi...
Yılın bu dönemlerinde yıllık izin hakkında merak edilenler tekrar ortaya dökülür ve işçiler bazen doğru bildikleri yanlışların sonuçlarını ödemek zorunda kalır. İşverenler de bazen konuyu tam anlamıyla bilmedikleri için hatalı işlemler yapar ve işçilere haklı nedenle fesih yani tazminatını alıp işten ayrılma hakkı doğar. İşte yıllık izin konusunda bilmeniz gerekenler...
EN AZ 1 YIL ÇALIŞMALI
İşçilerin yıllık izin hak etmeleri için aynı işverene bağlı olarak en az bir yıl çalışmaları gerekir. İşyerinde en az bir yıllık çalışması olmayan işçilere işveren yıllık izin vermek zorunda değildir. Ancak işveren eğer isterse avans yıllık izin kullandırabilir. Bu şekilde işçi yaz aylarında izin yapabilmiş olur.
HAK, 14 GÜNLE BAŞLAR
İşçilerin yıllık izin süreleri kıdemlerine göre belirlenir. İşyerinde bir yıldan beş yıla kadar çalışmış işçi 14 gün, beş yıldan on beş yıla kadar çalışmış işçi 20 gün, on beş yıl ve daha fazla çalışmış işçi 26 gün yıllık izne hak kazanır. Ancak çoğu kez kıdem süresi hesaplanırken yanlışlık yapılır.
CEZAİ YAPTIRIM UYGULANIR
Kanuna uygun bir şekilde yıllık izni verilmeyen işçi nedeniyle işveren idari para cezasıyla karşılaşabilir. Diğer yandan işçi ‘yıllık izni kendisine kanuna uygun verilmedi’ diye istifa ederek kıdem tazminatı da alabilir. İş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda kullanılmamış yıllık izinler işveren tarafından paraya çevrildiği için, işçi kullanılmamış yıllık izinlerin karşılığını da işverenden alabilir. Ancak bu konuda mahkemeye gitmek için işverenden yıllık izin talep edildiğine dair yazılı belge üretilmesi çok önemlidir.
4 gün yol hakkını da unutmayın
Öte yandan yıllık iznini işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir ilde geçirecek çalışana, isteği halinde ve bu durumu belgelemesi şartıyla toplam 4 güne kadar yol izni verilmek zorundadır. Yani Ankara’da çalışan bir kişi, yıllık iznini Bodrum’da bir otelde geçireceğini rezervasyon bilgisiyle işverene iletirse, yıllık ücretli iznine ek olarak, dört güne kadar ücretsiz yol izni alabilir.
İŞVEREN AVANS ÖDEMEK ZORUNDA
Yıllık izinle ilgili çalışma hayatında çok bilinmeyen bir uygulama da yıllık izne çıkarken avans ödemesi zorunluluğudur. Buna göre, yıllık izne çıkacak bir işçiye işveren, yıllık izin dönemine dair ücretini ödemek zorundadır. Yani 14 gün yıllık izne çıkacak işçiye 14 günlük ücreti, yıllık izne çıkmadan önce peşin olarak ödenmek durumundadır. Ayrıca örneğin; eğer çalışan ayın 15’inde maaş ödemesi yapılan bir işyerinde çalışıyorsa ve yıllık ücretli izin hakkını da ayın 25’inde kullanacaksa, o ayki ücretinin 10 günlük kısmı da işçiye avans olarak ödenmek zorundadır.
HAK YANMAZ, SENEYE KALIR
Diğer taraftan işçiler, o yıl içerisinde kullanamadıkları yıllık izinlerini ilerleyen yıllarda kullanabilir.
Hesaplarken dikkat: Haftasonunu eklemeyin
İşçinin yıllık izinli sayılacağı günler açısından işyerindeki çalışma süreleri esastır. Örneğin pazar günleri çalışılmayan bir işyerinde 30 Temmuz’dan itibaren 10 gün yıllık izin alan işçi, 10 Ağustos’ta işe başlar. Yani 5 Ağustos pazar günü yıllık izinden sayılmaz. Ancak çoğu işyerinde bu durum atlanıyor. İşyerinde cumartesi günü çalışılsa da, çalışılmasa da cumartesi günü yıllık izinden düşülür. Dolayısıyla bir haftalık izin alan işçi her halükarda 6 günlük yıllık izin kullanmış olur. Okan Güray Bülbül
Mali Mühürün Çalınması Halinde E-Fatura Uygulaması
T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI ADANA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü |
||||
Sayı |
: |
31977385-105[MÜK.242-2014/8]-98 |
14.12.2016 |
|
Konu |
: |
Mali mühürün çalınması halinde e-fatura uygulaması |
||
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, yurt içi ve yurt dışı taşımacılık faaliyetinden dolayı … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu, e-fatura sistemine kayıtlı bulunduğunuzu, 20/05/2014 tarihinde iş merkezinize hırsız girdiğini, muhasebe servisinde bulunan bilgisayarlar üzerinde takılı bulunan mali mühür flash diskinin bu bilgisayarlar ile birlikte çalındığını, güvenlik güçleri tarafından gerekli tutanakların tutulduğunu ve ayrıca vergi dairesine durumun bildirildiğini, GİB ile yaptığınız görüşmeler neticesinde tarafınıza geçici şifre verildiğini, bu şifre ile sadece tarafınıza gönderilen e-faturaları görebildiğinizi, mali mühür olmadan e-fatura düzenleyemediğinizi, TÜBİTAK’tan mali mühür talebinde bulunduğunuzu ve belirli bir süre sonra mali mührünüzün geldiğini, ticari hayatınız devam ederken bu süre içende e-fatura düzenleme imkanınız olmadığı için kağıt ortamında fatura düzenleyerek vergisel yükümlülüklerinizi yerine getirdiğinizi, ancak faturalar sistemde görünmediğinden KDV iadesi alan bazı müşterilerinize iade işleminin yapılamadığını belirterek, kağıt ortamında kesilen faturaların tekrar aynı tarih ve aynı tutar üzerinden sistemden kesilip kesilemeyeceği, geriye dönük e-fatura düzenlenmesi halinde tarafınıza özel usulsüzlük cezası uygulanıp uygulanmayacağı, kağıt ortamında kesilen faturaların iptal edilip edilmeyeceği, mali mührün çalınmasının, kaybolmasının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı ve kendi iradeniz dışında gerçekleşen söz konusu olaylarda hangi yolun izleneceği konularında Başkanlığımızdan görüş talep etmektesiniz.
Bilindiği üzere 416, 421, 424, 447,448,454 ve 461 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile değişik 397 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden faturanın elektronik belge olarak düzenlenmesi, elektronik ortamda iletilmesi, muhafaza ve ibraz edilmesine ilişkin usul ve esaslar açıklanmıştır.
Söz konusu 397 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin;
- 3 üncü bölümünde elektronik faturanın (e-fatura) yeni bir belge olmadığı, kağıt fatura ile aynı hukuki niteliklere sahip olduğu,
- 5 inci bölümünde faturaların elektronik belge olarak oluşturulması ve gönderilmesinde uyulması gereken format ve standartların www.efatura.gov.tr internet adresinde duyurulduğu,
Tebliğde belirlenen usul ve esaslar ile söz konusu format ve standartlara uygun olarak düzenlenmeyen, düzenlense dahi e-Fatura Uygulaması aracılığı ile gönderilmeyen veya alınmayan herhangi bir elektronik belgenin, Vergi Usul Kanunu kapsamında düzenlenmiş fatura hükmünde olmadığı,
- Mükelleflerin e-fatura düzenlerken, Tebliğde belirtilmeyen hususlarda süreler başta olmak üzere Vergi Usul Kanunu ve ilgili diğer kanun ve düzenlemelerde yer alan usul ve esaslara uymak zorunda olduğu,
- 7 nci bölümünde e-fatura uygulamasından yararlanan mükellefler ile diğer kurum, kuruluş ve işletmelerin e-faturalarını kendi mali mühür ve sertifikaları ile onaylamaları veya nitelikli elektronik sertifikaları ile imzalamalarının esas olduğu,
- 9 uncu bölümde ise Tebliğde yer alan usul ve esaslara aykırı biçimde e-fatura düzenleyen mükellefler hakkında, işledikleri fiile göre Vergi Usul Kanununda öngörülen cezaların uygulanacağı,
e-Fatura düzenleme yetkisi bulunan mükelleflerin gerek kendi sistemlerinde gerekse e-Fatura Uygulamasında meydana gelebilecek arıza ve kesinti durumlarında fatura düzenleyebilmek için yeteri kadar basılı kağıt fatura bulundurmalarının zorunlu olduğu düzenlemelerine yer verilmiştir.
Diğer taraftan, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun " Vergi İndirimi" başlıklı 29. maddesinde;
"1. Mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak aşağıdaki vergileri indirebilirler:
a) Kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi,
b) İthal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi,
c) Götürü veya telafi edici usulde vergiye tabi mükelleflerden gerçek usulde vergilendirmeye geçenlerin, çıkarılan envantere göre hesap dönemi başındaki mallara ait fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi,
2. Bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez. Şu kadar ki, 28 inci madde uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan vergi, bu mükelleflerin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödenir. Yılı içinde mahsuben iade edilemeyen vergi izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden veya mükellefin yukarıda sayılan borçlarına mahsuben iade edilir. Bakanlar Kurulu, vergi nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, iade hakkını kısmen veya tamamen ya da amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisi ile sınırlı olmak üzere kaldırmaya; Maliye Bakanlığı, bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
3. İndirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir."
hükümlerine yer verilmiştir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde;
Mali mührün çalındığının ve başka bir mali mühre sahip olunmadığının, ispat veya tevsik edilmesi şartlarıyla, söz konusu olayın anılan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 13'üncü maddesi kapsamında mücbir sebep sayılması yerine 397 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğe göre "mükellefin kendi sistemlerinde meydana gelebilecek arıza ve kesinti durumları" içerisinde mütalaa edilmesi mümkün bulunmakta olup bu durumda yeni mali mühür temin edilene kadar kağıt fatura düzenlenmesi mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan belirtilen şartlarla mali mühür temin edilinceye kadarki süreçte kesilen kağıt faturalar vergi mevzatı açısından hukuken geçerli fatura olarak kabul edilmekte ve yerine elektronik faturanın düzenlenmesi gerekmemektedir. Belirtilen şartlar altında düzenlenmiş ve hukuken geçerliği bulunan kağıt faturaların KDV indiriminde kullanılabileceği de tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.