Mehmet Özdoğru
Hisse Geri Alım (Share Buyback) İşlemlerindeki Vergisel Belirsizlikler
Türk Ticaret Kanunu ile Sermaye Piyasası Kanunu düzenlemeleri uyarınca şirketlere esas veya çıkarılmış sermayesinin %10’una kadar kendi hisse senetlerini iktisap etme yani geri satın alma olanağı verilmiştir.
Önemli bir finansal enstrüman olan hisse geri alım işlemlerine ilişkin süreçte, geri alınan şirket hisselerinin elden çıkartılması, geri alınan şirket hisselerinin elde çıkartılmadan bu hisselere kar payı dağıtılıp dağıtılamayacağı ve kâr payı dağıtılmasının mümkün olması halinde ise söz konusu kâr payının hukuki durumuna ilişkin vergilendirilme aşamalarında çeşitli belirsizlikler bulunmaktadır.
Kendi hissesini satın alan anonim şirketin hissesini elden çıkarması
Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) madde 5/1-e uyarınca kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisselerinin satışından doğan kazançların %75'lik kısmı kurumlar vergisinden istisnadır.
Bu noktada önem arz eden husus ise “iştirak” teriminden ne anlaşılması gerektiğidir. Konu ile ilgili olarak 1 seri numaralı KVK Genel Tebliği ile 1 Sıra No’ lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği incelendiğinde “iştirak hisseleri” deyiminin menkul değerler portföyüne dahil hisse senetleri ile ortaklık paylarını ifade ettiği ve işletmenin, bir başka işletmenin ekonomik ve yönetimsel faaliyetlerine ilişkin politikalarına katılabilmek amacıyla onun paylarını satın alarak ortak olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda akla gelen soru, bir anonim şirketin kendi hissesini satın alması ve belirli bir süre sonrasında söz konusu paylarını elden çıkartması durumunda KVK’da yer alan iştirak hisseleri satış kazancı istisnasından yararlanıp yararlanamayacağıdır.
Konu ile ilgili görüşümüz, kendi hissesini satın alan anonim şirketin hisselerini yeniden satması halinde ortaya çıkacak olan olası karın, bu hisselerin “iştirak hissesi” gibi değerlendirilmesinin mümkün olmaması nedeniyle iştirak satış kazancı istisnasından yararlanamayacağı şeklindedir.
Nedeni ise şirketin geri aldığı kendi payları ile bir başka işletmeye ortak olmaması, bu durumda aldığı payların teorik olarak ancak kendisine ortaklık hakkı tanıyabileceği fakat bir şirketin de yine kendisinin ortağı olmasının mümkün olmamasıdır. Bahsi geçen nedenlerle satıştan doğan kazançlara şartlar yerine getirilse bile kurumlar vergisi istisnasının uygulanamayacağı düşünülmektedir.
Kaldı ki, şirketin kendi hissesini satın alma işleminin TMS 32 düzenlemeleri uyarınca da iştirak hissesi edinilmiş şeklinde değerlendirilemeyeceği ve bu nedenle de hisselerin öz kaynak hesabında öz kaynağı azaltacak şekilde muhasebeleştirildiği gerçeği mevcuttur.
Kendi hissesini satın alan anonim şirketin satın almış olduğu hisseyi elden çıkarmadan kâr payı dağıtması
TTK ve SPK düzenlemeleri incelendiğinde, halka açık olmayan anonim şirketlerin kendi hisselerini geri almaları halinde bu hisselere TTK hükümleri uyarınca kar payı dağıtamayacağını, ancak halka açık veya halka açık sayılan anonim şirketlerin ise SPK düzenlemeleri uyarınca bu hisselere kar payı dağıtılabileceğini anlamaktayız.
Bu durumda, SPK düzenlemelerine tabi anonim şirketin geri almış olduğu hisselere kar payı dağıtması halinde vergileme nasıl gerçekleştirilecektir? Kendi hisselerini geri alım programı çerçevesinde satın alan anonim şirket kar payı dağıttığında, hisselerin hukuken sahibi olması ve üzerinde tasarruf yetkisi olması hasebiyle dağıtılacak kar payını da onun hak kazanması gerekmektedir.
Ortada olağanın dışında bir durumun mevcudiyeti bulunmakla birlikte, bahsettiğimiz üzere SPK düzenlemeleri uyarınca bu durum hukuken mümkün görünmektedir. Bu durumda kendi hissesini satın alan ve kar payı dağıtan bu anonim şirketin kendi hisselerine dağıtmış olduğu kar payı ve dolayısıyla oluşacak gelir şirketin geliri olacakmıdır? Söz konusu kâr payı ve gelir üzerinden şirket vergilendirilecekmidir?
Vergilendirilecek ise KVK’nın 5/1-a maddesinde düzenlenen iştirak kazançları istisnası hükümlerinden faydalanabilecekmidir? İştirak kazançları istisnasından yararlandırılacak ise şirket kendi kendine mi iştirak etmiş sayılacaktır? Yoksa söz konusu kâr payı üzerinden stopaj mı yapılacaktır?
Kişisel görüşümüz, SPK düzenlemelerinin TTK hükümleri ile çeliştiği şeklindedir. Bu nedenle geri alım programı çerçevesinde geri alınan hisselere ilişkin hakların çeşitli hukuki ve mali amaçların gerçekleştirilmesine yönelik geçici bir süreçten kaynaklanıyor olması ve paylar şirketin uhdesinde iken pay sahipliğine ilişkin hakların AB düzenlemeleri (Şirketlere ilişkin 77/91 sayılı İkinci Yönerge) çerçevesinde de belirtildiği üzere donması ve payların devri ile donan hakların tekrar canlanması nedeniyle, kendi kendine kar payı dağıtan şirketin, söz konusu tutarları kar payı olarak dikkate almaması ve TMS hükümleri uyarınca geri alınan pay senetlerini öz kaynaklar altında izlemeye devam etmesidir.
Sonuç
Finansal bir enstrüman olan “hisse geri alımı” ile bağlantılı vergisel belirsizliklerin giderilmesi, uluslararası standartlarda işleyen bir hukuk altyapısının kurgulanması ve en nihayetinde uluslararası bir finans merkezi olma hedefi doğrultusunda ülkemiz adına atılacak önemli adımlardan birisi olacaktır. Onur Çelik
Bağımsız Denetime Yeni Format
Yeni Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 2012 yılı ile birlikte yeni bir anlam kazanan bağımsız denetimde farklı düzenlemeler yapılmaya devam ediliyor. Yeni Ticaret Kanunu’dan önce Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK), Banka Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na (BDDK) ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na (EPDK) tabi şirketlerin bağımsız denetim yaptırmaları zorunlu iken, hiçbir zorunluluk bulunmamasına rağmen ihtiyari olarak “Özel Amaçlı Bağımsız Denetim” yaptıran firmalar da bulunmaktaydı. Söz konusu ihtiyari denetimi yaptıran firmaların bağımsız denetim usul ve esasları, diğer denetim esasları ile aynı olarak gerçekleştirilmekte fakat denetim sonuçları herhangi bir kuruma bildirilmemekteydi.
Yeni Ticaret Kanunu'ndan sonra SPK’ya, BDDK’ya ve EPDK’ya tabi şirketlerin bağımsız denetime tabi olma zorunlulukları devam ederken, bunların dışında belirli ölçütlere (Personel sayısı, ciro ve aktif büyüklüğü) göre şirketlere bağımsız denetim zorunluluğu getirildi. Yani bağımsız denetim kabuk değiştirdi. Tabi bu zorunluluk dışında kalanlar yine istedikleri takdirde özel amaçlı bağımsız denetim yaptırabilmektedirler. Buna yasal bir engel bulunmamaktadır. Ancak ihtiyari olarak yapılan bağımsız denetimin usul ve esasları aynı olmasına rağmen, rapor sonuçlarının bildirilmesi gereken bir kurum bulunmamaktaydı. Yani ne Ticaret Kanunu hükümlerinde ne SPK, BDDK ve EPDK’nın kuruluş kanunlarında ve ne de yeni Ticaret Kanunu ile kurulan (Kamu Gözetim ve Denetim Kurumu'nun (KGK) kuruluş kanunun da zorunluluk olmaksızın yapılan bağımsız denetimlerin sonuçlarının nereye bildirileceği belirtilmemiştir.
KGK kuruluş kanunundan aldığı yetkiye dayanarak, bir açık olarak gördüğü bu konuda da yasal düzenleme yaparak, konunun tarafı ve muhatabı olduğunu resmî anlamda açıkladı. KGK bu konuda yasal bir düzenleme yapma gerekçesini “Kurumun denetim ve gözetim yetkisinin bağımsız denetim faaliyetlerinin genelini kapsadığı, ister özel bir mevzuat uyarınca isterse ihtiyari olarak yapılan denetimlerinde kuruma verilen yetkiye istinaden yapıldığı ve kurum tarafından güvence sağladığı, denetimlerde birlik ve güvenin sağlanılmasının gerekliliği” olarak belirtilmiştir.
Bu amaçla KGK Yönetim Kurulu tarafından özel amaçlı bağımsız denetimlere ait sözleşme ve raporların KGK’ya bildirilmesine ilişkin 10/08/2018 tarihli ve (03/145) sayılı Karar alınmıştır. Bu karara istinaden ilgili mevzuatında yer alan özel hükümler uyarınca veya ihtiyari olarak yaptırılan tüm bağımsız denetim sözleşmeleri ile bu sözleşmeler uyarınca hazırlanan denetim raporlarının da KGK kapsamında olduğu kamuoyuna duyurulurken, şirketlerin 01/01/2013 sonra başlayan hesap dönemlerinin denetimlerine ilişkin olarak yukarıda belirtilen kapsamda imzalanan bağımsız denetim sözleşmeleri ile denetim raporlarının KGK’ya bildirilmesi istemiştir.
Alınan kararda geçmişe yönelik bu bildirimin en geç 14.12.2018 tarihine kadar yapılması istenilmiş olup, aksine uygulamaların idari yaptırımlara neden olacağı belirtilmiştir. Yapılan bu düzenleme ile tüm bağımsız denetim faaliyetlerinin KGK’ya tabi olduğu açıklanılmış olup, bildirim zorunluğu getirilmiştir.
Uygulamada birliğin sağlanılması, kamuoyuna denetim güvencesinin verilmesi ve bize göre herşeyden önemlisi haksız rekabetin önlenmesi açısından yerinde bir karar olarak değerlendirilmektedir. Ancak karar uygulamasını 5 yıl geriye götürerek uygulanmanın zorlandığını ve gereksiz hukuki ihtilaflara neden olacağını söylemek de yanlış olmayacaktır. KGK keşke böyle basit bir kararı alıp uygulamak için 5 yıl gibi uzun bir süre beklemeseydi. Yılmaz Sezer
https://www.dunya.com/kose-yazisi/bagimsiz-denetime-yeni-format/427021
SGK Genel Yazı -Tecil Faiz Oranı
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
Sayı : 70660756-206.16.03-E. 11454900
Tarih: 06/09/2018
Konu : Tecil Faiz Oranı
GENEL YAZI
Sosyal Güvenlik Kurumunca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Göre Kullanılacak Yetkilerin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında, Kurumumuzca yapılan tecil ve taksitlendirme işlemlerinde Maliye Bakanlığının belirlediği tecil faizi oranının, beşinci fıkrasında ise tecil faizi oranında değişiklik yapılması halinde bu değişikliğin Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten önce tecil edilen alacaklara değişikliğin yapıldığı tarihe kadar eski oranlar, değişiklik tarihinden itibaren ise belirlenen yeni oran üzerinden, tecil faizi oranının yükselmesi hâlinde değişikliğin yayımı tarihinden önce yapılan veya henüz sonuçlandırılmamış taleplere istinaden yapılacak tecillerde ise eski oranlar üzerinden tecil faizi uygulanacağı öngörülmüştür.
6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi uyarınca yapılan tecil ve taksitlendirme işlemlerinde 21/10/2010 tarihli ve 27736 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maliye Bakanlığının Seri: C Sıra No: 2 Tahsilat Genel Tebliği ile, bu Tebliğin yayımı tarihinden itibaren yıllık %12 olarak belirlenmiş idi.
Bu defa, 6/9/2018 tarihli ve 30527 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının Seri: C Sıra No: 3 Tahsilat Genel Tebliği ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesi kapsamında halen yıllık %12 olarak uygulanmakta olan tecil faizi oranı bu Tebliğin yayımı tarihinden itibaren yıllık %22 olarak yeniden belirlenmiştir.
Bundan böyle, söz konusu Tebliğin yayım tarihi olan 6/9/2018 tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanunun 48 ve 48/A maddesi uyarınca yapılacak tecil ve taksitlendirme işlemlerinde yıllık %22 oranında tecil faizi uygulanacaktır.
Ancak, tecil faizi oranındaki değişiklik oranın yükselmesine yönelik olduğundan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce (6/9/2018) yapılan müracaatlara dayanılarak taksitlendirilen Kurum alacakları ile tecil faiz oranında değişiklikten önce taksitlendirilmiş ve taksitlendirme şartlarına uygun olarak ödendiği sürece eski tecil faiz oranının (%12) uygulanması gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim.
Savaş ALIÇ
Genel Müdür V.
İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
İkinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle uğraşan gerçek kişi tacir ve esnaf ile satış temsilcileri için ulusal yeterliliğe dayalı mesleki yeterlilik belgesine sahip olma şartı getirildi.
İkinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle uğraşan gerçek kişi tacir ve esnaf ile satış temsilcilerinin ulusal yeterliliğe dayalı mesleki yeterlilik belgesine sahip olması gerekecek.
Ticaret Bakanlığının "İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği" Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal eden gerçek kişi tacirlerle esnaf ve sanatkarların kendileri, ticaret şirketleriyle diğer tüzel kişi tacirlerin temsile yetkili kişilerinden en az biri, şubelerde ise şube müdürü motorlu kara taşıtları alım satım sorumlusu (Seviye 5) ulusal yeterliliğine dayalı mesleki yeterlilik belgesi edinecek.
İşletmede pazarlama ve satış personeli olarak çalıştırılan kişiler, motorlu kara taşıtları alım satım sorumlusu (Seviye 5) veya motorlu kara taşıtları alım satım danışmanı (Seviye 4) ulusal yeterliliklerine dayalı mesleki yeterlilik belgelerinden birine sahip olacak.
Bu kişilerin ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarının motorlu kara taşıtı ticaretiyle ilgili alanlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olmaları durumunda mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmayacak.
Ekspertiz raporu 5 yıl saklanacak
İkinci el otomobil veya arazi taşıtı satışından hemen önce ekspertiz raporu alınacak.
Raporda asgari olarak Türk Standardları Enstitüsü tarafından belirlenen standartta yer alan hususlara yer verilecek. Rapor 5 yıl süreyle saklanacak.
Söz konusu taşıtların motor, şanzıman, tork konvertörü, diferansiyel ve elektrik sistemi, satış tarihinden itibaren 3 ay veya 5 bin kilometre, ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal eden işletmenin garantisi altında olacak.
08 Eylül 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30529
Ticaret Bakanlığından:
MADDE 1 – 13/2/2018 tarihli ve 30331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.
“ç) Gerçek kişi tacirler ile esnaf ve sanatkârların kendilerinin, ticaret şirketleri ile diğer tüzel kişi tacirlerin bu alandaki faaliyetlerini yürütmek için görevlendirdikleri ve yetkilendirdikleri temsile yetkili kişilerinin, şubelerde ise şube müdürünün;
1) On sekiz yaşını doldurmuş olması,
2) En az lise mezunu olması,
3) İflas etmemiş veya iflas etmiş olsa bile itibarını yeniden kazanmış olması,
4) Konkordato ilan etmemiş olması,
5) Kasten işlenen bir suçtan dolayı affa uğramış olsalar dahi devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya ve devlet sırlarına karşı suçlar ile casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, terörizmin finansmanı, kaçakçılık, vergi kaçakçılığı veya haksız mal edinme suçlarından hüküm giymemiş ya da ticaret ve sanat icrasından hükmen yasaklanmamış olması,
d) Gerçek kişi tacirler ile esnaf ve sanatkârların kendilerinin, ticaret şirketleri ile diğer tüzel kişi tacirlerin temsile yetkili kişilerinden en az birinin, şubelerde ise şube müdürünün motorlu kara taşıtları alım satım sorumlusu (Seviye 5) ulusal yeterliliğine dayalı mesleki yeterlilik belgesine sahip olması,”
MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıda yer alan ikinci fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(1) İşletmede pazarlama ve satış personeli olarak çalıştırılan kişilerin motorlu kara taşıtları alım satım sorumlusu (Seviye 5) veya motorlu kara taşıtları alım satım danışmanı (Seviye 4) ulusal yeterliliklerine dayalı mesleki yeterlilik belgelerinden birine sahip olması gerekir.
(2) 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen kişiler ile işletmede pazarlama ve satış personeli olarak çalıştırılan kişilerin ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarının motorlu kara taşıtı ticareti ile ilgili alanlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olmaları durumunda mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmaz.”
MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve altıncı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Yetki belgesine sahip işletme tarafından ikinci el otomobil veya arazi taşıtı satışından hemen önce ekspertiz raporu alınır ve raporun bir nüshası satış esnasında alıcıya teslim edilir. Ekspertiz raporunun ücreti, satış işleminin alıcıdan kaynaklanan bir nedenle gerçekleşmemesi durumunda alıcı, diğer hallerde yetki belgesine sahip işletme tarafından ödenir.
(2) Ekspertiz raporunda asgari olarak Türk Standardları Enstitüsü tarafından belirlenen standartta yer alan hususlara yer verilir.
(3) Sekiz yaş veya yüz altmış bin kilometrenin üzerindeki ikinci el otomobil ve arazi taşıtları için ekspertizraporu alınması zorunlu değildir.
(4) Ekspertiz raporu, Türk Standardları Enstitüsü tarafından belirlenen standarda göre verilen TSE hizmet yeterlilik belgesi bulunan işletmeler tarafından düzenlenir ve beş yıl süre ile saklanır.”
“(6) Bakanlık, TSE hizmet yeterlilik belgesine sahip işletme sayısını ve taşıt türleri itibarıyla ekspertizhizmetinin yaygınlaşmasını dikkate alarak ekspertiz raporu alma zorunluluğu bulunan diğer ikinci el motorlu kara taşıtı türlerini, ekspertiz raporunda yer verilecek diğer bilgileri, TSE hizmet yeterlilik belgesi verilecek işletmelerde ve bu işletmelerde çalıştırılan kişilerde aranan nitelikleri, ekspertiz raporu düzenleyenlerin sorumluluklarını, hizmet yeterlilik belgesi ile ekspertiz raporu ücretinin üst sınırını ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile üst meslek kuruluşlarının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir.”
MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesinin başlığı “İkinci el motorlu kara taşıtı ticaretinde garanti ve ayıplı mal” şeklinde, birinci, üçüncü, altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(1) İkinci el otomobil ve arazi taşıtının motor, şanzıman, tork konvertörü, diferansiyel ve elektrik sistemi, satış tarihinden itibaren üç ay veya beş bin kilometre, ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal eden işletmenin garantisi altındadır. İşletme, garanti kapsamına giren hususları sigorta yaptırmak suretiyle karşılayabilir.”
“(3) Garanti süresi veya kilometresi içinde arızalanan ikinci el otomobil ve arazi taşıtının işletmeye teslim edilmesi halinde işletme tarafından arızalı ikinci el otomobil ve arazi taşıtının teslim alındığına dair bir belge düzenlenir. Bu belgede asgari olarak aşağıdaki bilgilere yer verilir:
a) İkinci el otomobil ve arazi taşıtını teslim edenin adı, soyadı ve imzası.
b) İkinci el otomobil ve arazi taşıtını teslim alanın adı, soyadı ve imzası.
c) İkinci el otomobil ve arazi taşıtına ilişkin şikâyet ve talepler.
ç) İkinci el otomobil ve arazi taşıtının markası ve modeli.
d) Arızanın on iş günü içinde giderilememesi halinde, tamirde geçen on iş gününü takip eden üç gün içinde, teslim edilen ikinci el otomobil ve arazi taşıtına benzer özelliklere sahip ücretsiz ikame taşıt tahsis edileceğine dair taahhüt.
e) İkinci el otomobil ve arazi taşıtının arıza bildirim ve işletmeye teslim tarihi.”
“(6) 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 56 ncı maddesi kapsamında üretici ve ithalatçı garantisi devam eden ikinci el otomobil ve arazi taşıtları hakkında bu madde uygulanmaz.
(7) Bakanlık, garanti kapsamına giren diğer ikinci el motorlu kara taşıtı türleri ile garantiye ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
(8) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ayıplı mal ve hizmetlere ilişkin hükümleri ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretine konu taşıtlar hakkında da uygulanır.”
MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ve (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İkinci el otomobil ve arazi taşıtının satışında aşağıdaki parça, durum, işlem ve arızalar garanti kapsamı dışındadır:
a) Sekiz yaş veya yüz altmış bin kilometrenin üzerindeki otomobil ve arazi taşıtları.”
MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “ikinci el motorlu kara taşıtı” ibaresi “ikinci el otomobil ve arazi taşıtı” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 7 – Aynı Yönetmeliğin 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki (ç) bendi eklenmiştir.
“b) 14 üncü maddesi 1/4/2019 tarihinde,
c) Geçici 1 inci maddesi, yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,
ç) Diğer maddeleri ise yayımı tarihinde,”
MADDE 8 – Aynı Yönetmeliğin 25 inci maddesinde yer alan “Gümrük ve” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 9 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 10 – Bu Yönetmelik hükümlerini Ticaret Bakanı yürütür.
Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin |
|
Tarihi |
Sayısı |
13/2/2018 | 30331 |
Hurda Veya Kayıp Araçların Trafikten Silinmesi İşlemleri
18/5/2017 tarihli ve 7020 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1 inci maddesinde aşağıdaki düzenleme yer almıştır.
Buna göre;
1) İlgili trafik sicilinde adlarına kayıt ve tescilli bulunan, model yılı 1997 veya daha eski olan motorlu taşıtlarını; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2018 tarihine kadar ilgili mevzuat gereğince kayıt ve tescillerinin silinmesi ve hurdaya çıkarılması suretiyle il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine bedelsiz olarak teslim eden veya 26/9/2011 tarihli ve 655 sayılı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 21 inci maddesinin (4) numaralı fıkrasında düzenlenen uygulama çerçevesinde Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Hurda İşletmesi Müdürlüğüne ait hurda müdürlüklerinden herhangi birine teslim eden gerçek ve tüzel kişiler adına, hurdaya çıkarılan taşıta ilişkin olarak 31/12/2018 tarihine kadar tahakkuk etmiş ve ödenmemiş olan motorlu taşıtlar vergisi ile bu vergiye ilişkin gecikme 27.07.2017/103-2 zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve 31/12/2016 tarihine kadar tescil plakasına kesilen idari para cezaları terkin edilir.
2) Motorlu taşıtlarını noter satış senediyle veya kamu kurum ve kuruluşlarından satın alıp ilgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescil ettirmemiş olan gerçek ve tüzel kişiler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten 31/12/2018 tarihine kadar kayıt ve tescil işlemlerini tamamlayarak bu maddenin öngördüğü diğer şartları da yerine getirmeleri halinde bu madde hükmünden yararlanabilirler.
3) Bu madde kapsamında trafik tescil kayıtları silinen motorlu taşıtların, adlarına tescil kaydı bulunanlar tarafından ilgili kurumlara teslimi ile il özel idarelerinin veya büyükşehir belediyelerinin bu kapsamda teslim aldıkları hurda taşıtların satışından elde ettikleri kazançlar ve bu faaliyetlerle ilgili olarak yapılan işlemler ve düzenlenen kağıtlar her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır. Bu madde kapsamında yapılan motorlu taşıt teslimlerine ilişkin olarak 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin (a) bendi hükmü uygulanmaz.
4) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla mevcut olmayan veya herhangi bir nedenle motorlu taşıt vasfını kaybetmiş olup model yılı 2005 ve daha eski olan taşıtların, bu durumlarının kanaat verici belgelerle tevsik edilmesi veya ilgili trafik tescil kuruluşu nezdinde adlarına kayıtlı olanlar tarafından yazılı bildirimde bulunulması halinde, bu taşıtlara ait motorlu taşıtlar vergilerinin 1/4'ünün 31/12/2018 tarihine kadar ödenmesi şartıyla, kalan vergi aslı, gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve tescil plakasına kesilen idari para cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçilir ve ödemeyi müteakip trafik tescil kayıtları silinir. Bu fıkra kapsamında trafik tescil kayıtları silinen motorlu taşıtların daha sonra bulunması veya varlığının tespiti halinde, terkin tarihi itibarıyla trafik tescil kaydı yapılır. Bu takdirde terkin edilen vergi ve diğer amme alacakları ayrıca bir işleme gerek olmaksızın bulundukları veya tespit edildikleri yılın Ocak ayında motorlu taşıtlar vergisi adıyla tahakkuk etmiş sayılır ve Ocak ayının son günü vade tarihi kabul edilerek takip ve tahsil edilir. Bulunan veya varlığı tespit edilen taşıtın noter satış senediyle veya kamu kurum ve kuruluşlarından satın alındığının tevsiki halinde taşıt, satış tarihi itibarıyla alıcı adına tescil edilir ve alıcı adına motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyeti tesis edilir.
5) Bu madde hükmünden gerçeğe aykırı bildirimde bulunmak suretiyle yararlananlar, bu fiilleri başkaca bir suç teşkil etmediği takdirde 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 206 ncı maddesi gereğince, il özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve MKEK Hurda İşletmesi Müdürlüğünce bu madde hükmüne göre teslim alınan taşıtları, 27.07.2017/103-3 taşıt vasfını kaybettirecek şekilde kullanılamaz hale getirmeyenler ile bu hususa ilişkin gerekli tedbirleri almayanlar aynı Kanunun 257 nci maddesi gereğince cezalandırılır.
6) Bu madde kapsamında tescil kayıtları silinen motorlu taşıtlara ait daha önce ödenmiş olan motorlu taşıtlar vergisi ile buna ilişkin gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve idari para cezaları red ve iade edilmez. Tescil kayıtları silinen bu taşıtlar üzerine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tatbik edilmiş olan hacizler kaldırılır.
7) Dördüncü fıkra gereğince trafik tescil kayıtları silinecek taşıtların, motorlu taşıt vasfını kaybettikleri haller ile mevcut olmadıklarının kabul edileceği durumları tespite ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları müştereken yetkilidir." hükmü yer almaktadır. 27 Temmuz 2017 tarihli ve 30136 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 48 seri No'lu Motorlu Taşıtlar Vergisi Genel Tebliği'nde bu madde ile ilgili açıklama ve düzenlemeler yer almıştır. Tebliğde madde hükmünden;
a) İlgili trafik sicilinde model yılı 1997 veya daha eski olan ve 197 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin (I) sayılı tarifesinde yer alan; otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri ile motosikletler, aynı Kanunun 6'ncı maddesinin (II) sayılı tarifesinde yer alan; minibüs, panel van, motorlu karavan, otobüs ve benzerleriyle kamyonet, kamyon, çekici ve benzeri taşıtları adlarına kayıt ve tescilli bulunan,
b) Madde kapsamında yer alan taşıtlarını bu maddenin yürürlük tarihinden önce noter satış senediyle veya kamu kurum ve kuruluşlarından satın alan ancak, ilgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescil ettirmemiş olan mükelleflerden, 31/12/2018 tarihine kadar, adlarına kayıt ve tescil ettiren,
c) İlgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescilli; model yılı 2005 veya daha eski taşıtı olup, bu taşıtı 27/5/2017 tarihi itibarıyla mevcut olmayan veya herhangi bir nedenle motorlu taşıt vasfını kaybetmiş bulunan, gerçek ve tüzel kişiler ile bunların mirası reddetmemiş mirasçılarının yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Nazlı Gaye Alpaslan
Bedelli Askerlikte Kıdem Tazminatı Var Mı, Yok Mu?
Uzun bir süre beklendikten sonra nihayet TBMM’de görüşülerek kabul edilen 7146 sayılı Kanun’la bedelli askerlikle ilgili düzenlemeler 3 Ağustos 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yapılan düzenleme ile henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış ve 1 Ocak 1994 tarihinden (bu tarih dahil) önce doğan 1076 sayılı Kanun ile bu kanuna tabi yükümlülerin istekleri halinde, üç ay içinde askerlik şubelerine veya yurt dışı temsilciliklerine başvurmaları, 15 bin Türk Lirası veya Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz satış kuruna göre ödeme tarihindeki karşılığı kadar konvertibl yabancı ülke parasını defaten ödemeleri ve 21 gün temel askerlik eğitimini yerine getirmeleri şartıyla askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.
Sağlık sebebiyle haklarında verilen askerliğe elverişli olmadıklarına dair kararlardan dolayı askerlik hizmetinden muaf tutulanlar da istekleri halinde yaş şartı aranmaksızın ve temel askerlik eğitimine tabi olmaksızın bu hükümlerden yararlanabilecekler. Yurt dışında yaşayan gurbetçiler ise en az 3 yıl süreyle yabancı ülkelerde bulunmak şartıyla, 2 bin euro ödemeleri ve uzaktan eğitimi almaları halinde askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.
Yasanın en önemli düzenlemelerinden birisi de; “Bu madde hükümlerinden yararlananlar temel askerlik eğitimi süresince çalıştıkları iş yeri, kurum ve kuruluşlar tarafından aylıksız veya ücretsiz izinli sayılırlar.” Denilmek suretiyle iş sözleşmesinin bedelli askerlik süresince askıda kalmasını öngörüyor.
7146 sayılı Yasa ile 25 yaş, 15 bin lira ve 21 günlük bedelli askerlik düzenlemesinden yaklaşık 1,4 milyon kişinin yararlanma imkânı olsa da halen yaklaşık 470 bin kişi başvuru yapmış durumda. Muhtemelen başvuru süresinin sonuna kadar başvuru sayısı 500 bini aşacak gibi görünüyor.
***
Kıdem tazminatı sorunu
Bedelli yasası çıktı çıkmasına ama bu seferde işçinin kıdem tazminatı alıp almayacağı konusu tartışılmaya başlandı. Her gün okurlarımızdan onlarca mail geliyor. Kıdem tazminatını almak istediklerini ve alacakları tazminatlarıyla bedelli askerlik tutarını ödemek istediklerini yazıyorlar. Keşke kanun yapılırken bu hususa da açıklık getirilmiş olsaydı.
Uygulamada iki farklı görüş var;
- Birinci görüşe göre bedelli askerlik nedeniyle işten ayrılanlara kıdem tazminatı alınmayacağı,
- İkinci görüşe göre de kıdem tazminatı ödenmesi gerektiği düşünülmektedir.
Görüşümüze göre, 1475 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin üçüncü fıkrasına göre; İşçi, muvazzaf askerlik hizmeti sebebiyle iş sözleşmesini feshetmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanılmaktadır. Ancak 7146 sayılı Kanun'la getirilen bedelli askerlikteki önemli düzenlemelerden birisinin de bedelli askerlik yapanların temel askerlik eğitimi süresince çalıştıkları iş yeri, kurum ve kuruluşlar tarafından aylıksız veya ücretsiz izinli olarak sayılmaları olduğu görülüyor.
Bugüne kadar yaklaşık 470 bin kişinin faydalandığı bedelli askerliğe başvuranlar için 21 günlük temel eğitim süresinde işyerleri tarafından işten çıkış işlemi yapılmayacak, hizmet akdi askıda kalacak ve SGK aylık prim ve hizmet belgelerinde ücretsiz izinli gösterilecekler. Böylece 21 günlük askerlik sonrasında işsiz kalma riski olmayacak. Ancak, öte yandan da çalışan açısından da bedelli askerlik nedeniyle kıdem tazminatı alınamayacağı sonucu ortaya çıkıyor. Bedelli askerlikle ilgili ücretsiz izin döneminde ayrıca herhangi bir SGK sigorta primi yatırılmayacağı gibi, işyerinden bir ücrette alınmayacak.
Bedelli askerlikte kıdem tazminatı konusunda, kıymetli hocam Prof. Dr. Müjdat ŞAKAR: “Bedelli askerlikte ücretsiz izin olmasaydı kıdem tazminatı almak mümkün olurdu. Bu düzenleme karşısında sözleşmenin feshini zorunlu kılan bir durum olmadığından kıdem tazminatı ödenemez. İş hukukunda işçi lehine yorum vardır ama kıdem tazminatı ödenmesi değil, işçinin işini koruması işçi lehinedir. Kaldı ki açık kanun hükümleri yoruma müsait değildir.” görüşünde,
Yine Prof. Dr. Serkan Odaman hoca da: “7146 sayılı Kanun'un 2. maddesinde yer alan "Bu madde hükümlerinden yararlananlar temel askerlik eğitimi süresince çalıştıkları iş yeri, kurum ve kuruluşlar tarafından aylıksız veya ücretsiz izinli sayılırlar" hükmü karşısında ilgilinin işten bedelli askerliği gerekçe göstererek ayrılması halinde dahi kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü söz konusu olmayacaktır.” görüşünü belirtiyor.
Ancak bunun aksine görüş beyan eden hocalarımızın da olduğunu belirtmeliyiz.
Prof. Dr. Talat Canbolat hocam kıdem tazminatı ödenmesi gerektiği görüşünde olup, “İşçi muvazzaf askerlik hizmetini yapmak için işinden ayrılmak zorundadır. Son düzenleme ile işçinin ücretsiz izinli sayılacakları belirtilmiştir. Ancak bu hüküm kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde herhangi bir değişiklik yapmamıştır. Bu maddenin birinci fıkrasının 3. bendinde "Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla" iş sözleşmesini fesheden işçinin kıdem tazminatına hak kazanacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre işçi belirtilen bu hükümden yararlanarak bedelli için dahi olsa iş sözleşmesini feshederek kıdem tazminatı talep hakkına sahiptir. Ancak işçi bunun yerine 7146 sayılı Kanun'dan yararlanarak ücretsiz izin talep edebilir. Bu durumda ise ortada bir fesih olmadığından feshe bağlı alacak olan kıdem tazminatı talebinden söz edilemez. Yani işçinin seçimlik hakkı vardır. İsterse yukarıda belirtilen 1475 sayılı Kanun'a göre fesih hakkını kullanıp kıdem tazminatını talep edebilir, isterse ücretsiz izin hakkını kullanır ve askerlik sonrası gelip eski işinde çalışmaya devam edebilir.” demektedir.
Sonuç olarak, hukukçular, akademisyenler ve uygulamacılar arasında da bu konuda iki farklı görüş var. Çalışanlar ağırlıklı olarak kıdem tazminatı ödenmesi gerektiğini düşünüyor. İşverenler ise genel anlamda bedelli askerlik nedeniyle talep eden çalışanlarına kıdem tazminatı ödenmeyeceği görüşünde. Bir hususu daha ilave etmeliyim.
Özellikle 21 gün temel askerliğin fiilen kışlalarda yerine getirilmesinin gerekli olmadığını düşünüyorum. Bir çok kişinin iş düzeni bozulacağı gibi, bu dönemde ekonomik olarak devlet üzerinde ciddi bir yük oluşturacak. Nasıl ki gurbetçilerimize uzaktan eğitimle temel askerlik eğitimi imkanı tanınıyorsa, çalışan diğer gençlerimize de aynı şekilde uzaktan eğitimle temel askerlik eğitimi imkanı verilmelidir. Resul Kurt
https://www.dunya.com/kose-yazisi/bedelli-askerlikte-kidem-tazminati-var-mi-yok-mu/426913
Kur Farkları KDV’ye Tabi Mi?
Kurların hızlı yükselmesi “kur” konularını ister istemez ön plana çıkardı.
Gündemin başında da daha önce yabancı para cinsinden ifade edilerek düzenlenmiş faturaların ödenmesi aşamasında ortaya çıkan kur farklarının KDV’ye tabi olup olmadığı konusu var.
Danıştay 4. Dairesi'nin görüşü
KDV Genel Uygulama Tebliği’nin konuya ilişkin bölümlerinin iptaline ilişkin açılan davada, kur farklarının KDV’ye tabi olduğunu belirten tebliğ açıklamalarının yasaya uygun olduğuna karar vermiştir (18.05.2017 gün E:2014/4834, K:2017/4605). İlk derece mahkemesi olarak verilen bu karar Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nda temyiz edildi.
Danıştay VDDGK kararı
Danıştay VDDGK 13.12.2017 gün E:2017/548, K:2017/606 sayılı kararıyla, yukarıda bahsi geçen 4. Daire kararını, kur farklarının KDV’’ye tabi tutulmasına dönük kanunda açık bir hükmün bulunmaması gerekçesiyle bozmuştur.
Bozma kararının anlamı
Bu karar sonrası 4. Daire konuyu tekrar inceleyecek, ancak ısrar kararı veremeyecektir.
Henüz 4. Daire'den bir karar bildiğimiz kadarıyla çıkmamıştır. Dolayısıyla bahse konu tebliğ açıklaması halen iptal edilmemiştir. Ancak, bu konuda 4. Daire VDDGK kararına uyarak tebliğin ilgili bölümlerinin iptaline karar vermek zorunda kalacaktır.
Tebliğ açıklamaları halen yürürlüktedir
Tebliğ açıklamaları halen yürürlükte olduğundan, Mali İdare'ce aksi belirtilmedikçe, Türkiye’deki bir kişi veya kuruma kesilen faturalarla ilgili olarak, ödeme aşamasında oluşan kur farkları için fatura düzenlenmesini ve KDV uygulanmasını tavsiye ediyoruz.
Tebliğ yürürlükte kalsa bile
Danıştay 4. Dairesi VDDGK’ya uyarak bahse konu tebliğ bölümünü iptal etse bile, Mali İdare kanunun yorumundan hareketle her zaman kur farkının KDV’ye tabi olduğu görüşünden hareketle, KDV uygulamayanlara cezalı tarhiyat yapabilir.
VDDGK kararı bağlayıcı değildir
Tebliğ iptal edilir, tebliğ iptal edildikten sonra, Mali İdare henüz aksi bir düzenleme yapılmadan, kur farkına KDV uygulamayan bir mükellef hakkında tarhiyat yapar ve tarhiyat yargıya intikal ederse, konu ilk derece mahkemesinde görülecek ve normal yargı seyrini izleyecektir. Bu durumda şayet yargı süresinin sonunda yapılan tarhiyatın haklılığına hükmedilirse VUK’un 369. maddesinin ilk fıkrası gereği bizce ceza uygulanmaması ve gecikme faizi alınmaması gerekir.
Diğer bir deyişle tebliğin Danıştay 4. Daire'nin uyma kararı ile iptali sonrasında, yeni bir düzenleme yapılmadıkça, yargı sonucu VDDGK kararının aksine kur farkına KDV uygulanabileceğine hükmedilse bile ceza ve faiz uygulanamayacaktır.
Bizce;
VDDGK kararının KDV Kanunu'nun 20. maddesi de dikkate alındığında hatalı olduğunu düşünmekteyiz. Mevzuat gereği Türkiye’de iki mükellef arasında yapılan işlem TL yapılmak zorundadır. Dolayısıyla başka bir para cinsinden tarif edilse de faturada TL miktarını belirtmek zorunlu olduğu gibi, Türkiye’de kimseyi yabancı para cinsinden ödeme yapmaya zorlamak mümkün değildir. Hal böyle olunca, fatura tarihi sonrasında faturayı düzenleyen tarafa yapılan ilave ödeme, adı her ne olursa olsun, kanunda açıkça matraha dahil olmadığı müddetçe KDV’ye tabidir. Aksini düşünmek Türkiye’de başka paraların ticari hâkimiyeti anlamına gelebilecek, vergi matrahında büyük bir aşınmaya yol açabilecektir. Yargının bu kararını bedelin yabancı para cinsinden belirlenmesinin zorunlu olduğu, ödemenin yabancı para cinsinden yapıldığı, bir tarafı yurtdışında mukim kişiler olan işlemler için geçerli saymak daha doğru olacaktır. Bu kafa karışıklığının Mali İdare'ce bir an önce giderilmesinde fayda bulunmaktadır. Zeki Gündüz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/kur-farklari-kdvye-tabi-mi/426912
Z Raporu Bildirimi 01.10.2018'de Başlıyor
Bilindiği üzere 30.09.2017 Tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 483 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin 4 üncü maddesine göre, eski ve yeni nesil yazarkasalardan alınan günlük Z Raporlarına ait mail bilgilerin (faaliyetlerinde seyyar EFT-POS özellikli Ö.K.C kullananlar hariç) 01.10.2018 tarihinden itibaren Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilmesi gerekmektedir.
Tebliğ hükümlerine göre Z Raporu bildirimi aşağıdaki üç yöntemden biri seçilerek yapılacaktır.
1. ÖKC TSM Merkezi üzerinden,
2. E-Arşiv izni almış Özel Entegratör Firmaların bilgi işlem sistemi üzerinden,
3. İnternet Vergi Dairesi üzerinden oluşturulacak bildirim portalı üzerinden.
Mükellefler İnternet Vergi Dairesi Kullanıcı Kodu ve Şifresi ile https://portal.efatura.gov.tr/OkcBasvuru/ internet adresine giriş yapıp tercihlerini 01.10.2018 tarihinden önce belirleyeceklerdir.
Mükellefler 01.10.2018 tarihine kadar her hangi bir tercih bildirimde bulunmazlar ise ‘İnternet Vergi Dairesi ‘ üzerinden yükümlülüklerini yerine getireceklerdir.
Yeni nesil ödeme kaydedici cihazlara ait mail bilgilerin GİB’e iletilmesi ÖKC TSM Merkezleri aracılığı ile yapılabildiğinden mükelleflerin https://portal.efatura.gov.tr/OkcBasvuru/ adresinden ÖKC TSM Merkezi Tercihini seçmeleri yeterlidir. Ancak mükelleflerden teknik sorunları nedeni ile Yeni nesil ödeme kaydedici cihazlara ait mail bilgileri, ÖKC TSM Merkezleri ile iletemeyecek durumda olanlar, GİB’den izin almak şartı ile E-Arşiv izni almış Özel Entegratör firmalar veya GİB Portal üzerinden bildirimde bulunacaklardır.
Gelir İdaresine gönderilecek bilgiler her bir cihaz bazında;
1. Toplam Satış Tutarı
2. Toplam KDV Tutarı
3. Cihaz sicil Numarası.. vs
ÖKC Z Raporuna ait mali bilgiler AYLIK dönemler halinde olmak üzere ilgili olduğu ayı takip eden ayın 15 inci günü sonuna kadar GİB’e gönderilmek zorundadır.
Tebliğ ve Teknik Kılavuzda belirtilen yükümlülüklere uymayan mükelleflere, 213 sayılı yasanın mükerrer 355 inci maddesinde belirtilen cezalar her bir tespit için uygulanır.
Gelir İdaresi Ve UYAP Hizmetleri
UYAP sistemi, teknolojik gelişmelerden yola çıkarak Adalet Bakanlığı’nın yerel ve merkez birimlerinde, bağlı ve ilgili kuruluşlarında bütün idari ve adli, yargı ve yargı destek birimlerinin donanım ve yazılım olarak iç otomasyonunu ve benzer şekilde bilgi otomasyonu sistemlerini kurmuş kamu kurum ve kuruluşları ile dış birim entegrasyonunu sağlayan bir sistemdir.
UYAP ayrıca, e-Dönüşüm sürecinde yargının adalet ayağını oluşturan birçok işlemleri yine bu bilgisayar ağı üzerinden gerçekleştiren bir bilişim sistemidir. UYAP sistemi bugün itibariyle ülkemizde Adalet Bakanlığı teşkilatı ile yargı birimlerinin hemen hemen tamamında işletimde olup, bu birimlerin her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetleri bu sistemle elektronik ortamda yürütülmektedir.
Bu çalışmada özellikle Gelir İdaresi’nin vergi uygulamaları konusunda UYAP sisteminden faydalanması sonucu birçok vergisel işlemlerin daha etkin ve hızlı yapılması konusunda çeşitli fikirler ortaya konulması amacı güdülmektedir. Buna göre;
1) UYAP sistemi ile Gelir İdaresi Başkanlığı’nın VEDOS - VEDOP sistemleri uyumlaştırılarak vergisel konularda ilgili dava sonuçları Gelir İdaresi ile birlikte eş güdümlü olarak bilgi paylaşımı sağlanabilir. Örneğin; sonuçlanan vergi dava dosyaları, yürütmenin durdurulması konusunda verilen kararlar ve bunların sonuçları ile ilgili bilgi paylaşımı sağlanabilir.
2) UYAP ile entegrasyon sağlanan adli sicil bilgi sistemi üzerinden sabıka kayıtları, nüfus bilgileri, MERNİS kayıtları, adres kayıt sistemleri, polis bilgi sistemleri, ehliyet kayıtları, Merkez Bankası, tapu, kadastro kayıtları yargı birimleri tarafından paylaşılmaktadır. Bugün itibariyle, Gelir İdaresi tarafından tapu, nüfus, banka kayıtları, vs. bilgiler paylaşılmış olmakla beraber, "Ulusal Yargı Ağı" diye tanımladığımız UYAP üzerinden de Gelir İdaresi’nin bazı bilgileri (dosyası içeriğine göre mahrem sayılmayan) paylaşması gerekli hale gelmiştir.
3) Geldiğimiz noktada, Gümrük Müsteşarlığının bazı birimleri için UYAP kurum portalının kullanılması mümkün hale getirilmiştir. Aynı şekilde SGK birimleri ile yargı birimleri arasında ki veri alış-verişinin elektronik ortamda yapılması gerçekleştirilmiş olup ve SGK sistemi üzerinde UYAP kullanıcıları tarafından yapılan online sorgu sayısı günlük olarak 75.000 adedine erişmiştir.
4) Öte yandan, kolluk kuvvetleri tarafından aranan kimseler, yakalama veya tutuklama kararları kişilerin sorgusunun doğrudan UYAP 'tan yapılabilmesi için UYAP ile Kaçakçılık, İstihbarat Ve Bilgi Toplama Sistemi (KİHBİ) ile entegrasyonu sağlanmıştır. Bu bilgi ağı noterler ile de entegre edilmiştir.
5) Motorlu taşıtlar açısından yargı birimlerince araçların trafik sicil kayıtları üzerinde takyidatlar, hak mahrumiyetleri gibi bilgiler Emniyet Genel Müdürlüğü 'nün araç kayıt sistemi ile UYAP arasında entegrasyon sağlanmıştır. Araçların tescil kayıtlarına haciz ve yakalama şerhlerin doğrudan yetkili UYAP kullanıcısı tarafından konulması ve kaldırılması sağlanmış olup, bunun sonucu olarak ara süreçleri ortadan kaldırılmıştır.
6) Anayasa Mahkemesi ile UYAP arasında elektronik ortamda veri alış-verişi sağlanmış ayrıca Yargıtay ile UYAP ile de bilgi sistemi arasında da gerçekleştirilen entegrasyonu ile temyiz edilen dosyaların sistem üzerinden Yargıtay 'a gönderilmesi ve geri dönüşü sağlanmaktadır.
7) UYAP sistem merkezi, Yüksek Seçim Kurulu, SEÇSİS 'in ise UYAP bilişim ağı alt yapısını kullanabilmesi gerçekleştirilmektedir.
Sonuç olarak, bugün itibariyle UYAP sistemi üzerinden gerek mahkemeler, gerek avukatlar ve gerekse cumhuriyet savcılıkları yargının hızlanması için zaman ve emek açısından önemli bir kolaylık elde etmiş bulunmaktadırlar. Avukatlar tarafından günün herhangi bir saatinde UYAP sistemi üzerinden dava açılması, harç yatırılması, temyiz yapılması, dosya sorgulaması, karar sureti çıkartılması, vb. işlemler kolaylıkla gerçekleştirilmektedir. UYAP sisteminden "Vatandaş Portal" 'ı ile vatandaşlar internet aracılığı ile TC kimlik numaralarını kullanarak UYAP kapsamında devam eden bütün davalarını, aşama aşama izleyebilmektedirler. Ancak bu sistemde bilgi güvenliği açısından dosyada ki hiçbir belge açılmamaktadır. Bireylere avukatlarda olduğu gibi internet üzerinden e-imza yada mobil imza ile UYAP vatandaş portalına bağlanarak yeni dava dosyası açabilmeleri, dosyalarına evrak sunabilmeleri ve bu dosyalardan suret alabilmeleri için UYAP Vatandaş Portalına e-imza ve mobil imza ile erişim çalışmaları tamamlanarak vatandaşların kullanımına açılmış, ayrıca e-Devlet kapısı ile de entegrasyonu sağlanmıştır.
Diğer taraftan, UYAP SMS Bilgi Sistemi ile abone olan vatandaşlara dava dosyaları ve icra takip bilgileri dahil olmak üzere cep telefonlarına veri ve duyurular kısa mesaj şeklinde kullanıcılara sunulmaktadır. Bunun için, bireylerin "STANDART ABONE TCKIMLIKNO" yazarak 4060’a göndererek abone olmaları gerekecektir.
Buradan hareketle, vergi mükelleflerinin vergi yargısı ile ilgili bütün işlemleri gelir idaresi ile UYAP’ın ortak çalışması ile maliye personeli tarafından da bu sistemden istifade edilerek mükellefler açısından önemli kolaylıklar sağlanabilir. Nazlı Gaye Alpaslan
https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/gelir-idaresi-ve-uyap-hizmetleri/haber-21301
Sendikal Örgütlenmede Yeni Yöntemler
Günümüzde sendika-laşma ve toplu iş sözleşme uygulaması önemli ölçüde azaldı. Bunun en önemli nedeni değişen istihdam biçimleri ve kayıtdışı çalışmada yaşanan artış. Değişen istihdam biçimleriyle tipik olmayan iş ilişkileri doğmuştur. Tipik iş ilişkisi denilince akla ilk gelen, belirsiz süreli iş sözleşmesiyle tam süreli olarak bir iş yerinde istihdam edilen kişi ile işverenin kurduğu ilişkidir. Tipik olmayan iş ilişkileri ise bu tanıma uymayan bütün iş ilişkilerini kapsama almaktadır. Örneğin, belirli süreli sözleşmelerle çalışma, kısmi süreli çalışma, alt işveren yanında çalışma veya geçici iş ilişkisi kurma tipik olmayan iş ilişkilerindendir. Kayıt dışı çalışma ise kamuya beyan edilmemiş faaliyet olarak tanımlanmaktadır.
İletişim zayıf
Tipik olmayan iş ilişkileri kapsamında veya kayıt dışı olarak çalışan kişiler ile sendikalar arasındaki iletişim, bu kişilerin sendikal örgütlenmeye dâhil olmakta yeterli teşviklerinin bulunmaması, sendikaların da ilgili kişilerin işgücü piyasasındaki konumları nedeniyle ulaşmakta zorluk çekmesi nedeniyle zayıf veya kopuk olmaktadır. Çalışma Bakanlığı ve ILO tarafından hazırlanan “Örgütlenmesinde Güçlük Çekilen Çalışanların Örgütlenmesi ve Temsili: Türkiye için Çıkarımlar” raporu konuyu derinlemesine analiz ediyor.
Kayıtdışı artıyor
Kayıt dışı çalışan, tipik olmayan iş sözleşmelerine sahip olan veya raporda belirtildiği üzere, “örgütlenmesinde güçlük çekilen çalışanlar (ÖGÇ)” olarak değerlendirilen çalışanların sayıları giderek artıyor. Örgütlenmenin olmaması ilgili çalışanların sosyal taraflar arasında yeterli düzeyde temsil edilmesine engel oluşturuyor. Bu tür çalışanların temsili, kapsayıcı ve sosyal açıdan sürdürülebilir büyüme sağlamak için çok önemli olduğundan, temsil edilmemeleri halinde, üretilen sosyal politikalar ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalıyor.
Özel ihtiyaçlar
Çalışanların örgütlenmesine yönelik olarak geliştirilecek yöntemlerin başarısı farklı çalışan gruplarının özel ihtiyaçları ile beklentilerinin dikkate alınmasından ve yöntemlerin bu çalışan gruplarına özgülenmesinden geçiyor. Geliştirilen yöntemlerin çeşitliliğinin yanı sıra, bu yöntemlerin uygulanabilmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalı, etkili uygulama için asgari haklar ve korumalar ayrıca sağlanmalıdır.
Rapora göre, liberal ülkeler hariç olmak üzere, çoğu Kıta Avrupa’sı ve Latin Amerika ülkelerindeki işçi sendikaları, standart olmayan işçileri kapsayacak ve örgütleyecek şekilde uyarlama konusunda zorluklar yaşadılar. Stratejilerin yaygın bir şekilde uygulanmaya başlanmasına karşın, örgütleme stratejilerinin genişletilmesi konusunda önemli zorluklar varlığını halen sürdürüyor. Stratejilerin geliştirilerek başarılı bir şekilde uygulanmasında üç önemli faktör bulunuyor. Bunlar kurumsal düzen, işçi sendikalarının güç kaynakları ve örgütsel yapıları. Bu üç faktörün yeterli ve etkin bir şekilde kurulması halinde, örgütlenme yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygulanması daha kolay oluyor.
Strateji önerileri
Örgütlenmesinde güçlük çekilen çalışanların örgütlenmesi için yeni güç kaynaklarının oluşturulması tavsiye ediliyor. Raporda, işçi sendikalarının çalışan kooperatifleri, sivil toplum kuruluşları (STK) veya kayıt dışı çalışan dernekleri de dâhil olmak üzere diğer aktörlerle işbirlikleri kurmaları gerektiği belirtiliyor. Bu tür birlikteliklerin özellikle işçi sendikalarının çalışanlara ulaşma konusunda zorluk yaşadığı kayıt dışı ekonomide faydalı olduğu belirtiliyor.
Yerinden yönetim
Sendikaların karar alma ve uygulama sistemlerinin merkezden yönetimden ziyade yerinden yönetime uygun hale getirilmesi durumunda ilgili çalışanların örgütlenmesinde başarılı olma ihtimalinin daha yüksek olduğu ifade ediliyor. Ademimerkeziyetçi bir yapının, örgütlemeye yönelik olarak daha farklı çalışan gruplarını, sektörlerini, iş yerlerini kapsayabilmek adına bu çalışanlara özel karşılıklar veren bir yaklaşım sergileyebileceği belirtiliyor.
Finansal kaynak
Toplu iş sözleşmesi kapsamına giremeyen iş yerlerinde, sendikalar finansal ve örgütsel kaynaklar yaratarak çalışanlar açısından cazip hale getirilebilir. Raporda bunun için işçi sendikalarında kampanyalar ve politikalar geliştirmek üzere özel birimler oluşturulması gerektiği, örgütlenme kampanyalarını yürütecek kişilere özel eğitimler verilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Kayıt dışı ve standart olmayan çalışanların karşı karşıya kaldıkları koşullara ilişkin farkındalık yaratma kampanyaları yapılmasının ilgili kişilerde ve toplumda örgütlenme konusunda bilinç düzeyini artıracağı belirtilerek, bu tür işçilere ulaşımın iş yerinin sınırlarını aşması gerektiği ifade ediliyor. Cem Kılıç http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/sendikal-orgutlenmede-yeni-2737108/