Mehmet Özdoğru
SGK Genel Yazı – Sağlık Çalışanları Fiili Hizmet Süresi Zammı
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Sayı : 66325 124-201.99-E. 11154977
Tarih: 03/09/2018
Konu : Sağlık çalışanlarına fiili hizmet süresi zammı verilmesi
GENEL YAZI
Bilindiği üzere, 3/8/2018 tarihli ve 30498 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7146 sayılı Askerlik Kanunu ile Diğer Bazı Kanunlarda ve 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 11 inci maddesiyle 5510 sayılı Kanunun 40 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan tabloya (20) sıra numarası eklenmiş olup, söz konusu maddeyle insan sağlığına ilişkin işlerde; 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 25/2/1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu ve 18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun kapsamında sağlık meslek mensubu sayılan ve insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışanlar fiili hizmet süresi zammı kapsamına alınmıştır.
Buna göre, 3/8/2018 tarihinden itibaren insan sağlığına ilişkin işlerde 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında çalışan sigortalılardan ilgili kanunlarına göre sağlık meslek mensubu sayılmak ve insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışmak şartıyla bu kapsamda geçen sürelerinin her 360 günü için 60 gün fiili hizmet süresi zammı beş yılı geçmemek üzere toplam prim ödeme gün sayılarına eklenecektir. Söz konusu işlerde en az 3600 gün çalışılması halinde ise toplam prim ödeme gün sayısına ilave edilen fiili hizmet süresi zammının yarısı emeklilik yaş hadlerinden indirilecektir.
27/9/2008 tarihli ve 27010 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Fiili Hizmet Süresi Zammı Uygulamasının Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinin altıncı fıkrasında, 2008 yılı Ekim ayı başından önce 5434 sayılı Kanunun mülga 32 nci maddesi kapsamında fiili hizmet süresi zammı ve 506 sayılı Kanunun ek 5 inci maddesinin itibari hizmet süresi kapsamında sayılan işlerden olmadığı halde, 5510 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinde sayılan işler ve işyerlerine girecek nitelikte çalışması olanların 2008 Ekim ayı öncesi bu kapsamda geçen çalışmalarının emeklilik yaş haddi indiriminden yararlanmak için aranan gün sayısı hesabında dikkate alınmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu itibarla, insan sağlığına ilişkin işlerde ilgili kanunlarına göre sağlık meslek mensubu olmak 3/8/2018 talihinden önce geçen çalışma süreleri, emeklilik yaş haddi indiriminden yararlanabilmek için aranan 3600 gün hesabında dikkate alınmayacaktır.
5510 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesi kapsamında sayılan iş veya görevlerde çalışan sigortalıların fiili hizmet süresi zammından yararlanabilmesi, işin risklerine maruz kalınmasına bağlı bulunduğundan, doğrudan işin kontrolü ve denetim görevini üstlenen ve/veya idareci konumunda olan sağlık meslek mensupları, insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde fiilen çalışmadıkları sürece fiili hizmet süresi zammından yararlandırılmayacaktır.
Fiili hizmet süresi zammı kapsamında olan işyerlerinde çalışan sigortalıların çalışılan ayın bazı günlerinde kapsam dışı işlerde geçen süreleri ile kapsamda olan işlerde fiilen çalışmayarak işin riskine maruz kalmadıkları 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda belirtilen tatil günleri ile yıllık izin, ücretsiz izin, ücretli izin, sıhhi izin ve eğitim kurs süreleri 5510 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesi kapsamında değerlendirilmeyecektir.
1219 sayılı Kanun, 6283 sayılı Kanun ve 6197 sayılı Kanun kapsamında sağlık meslek mensubu sayılan ve insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışanların çalıştıkları işyerlerinin iş kolu kodları (Ek-1), meslek kodları ise (Ek-2) listesi Genel Yazı ekinde yer almaktadır.
İş kolu kodlarının yer aldığı (Ek-1) listede; insan sağlığına ilişkin işlerde faaliyet gösteren işyerlerinin iş kolu kodları belirlenmiş ve bu iş kolu kodlarına sahip işverenlerin herhangi bir işlem yapmasına gerek olmaksızın, (29), (30), (31) ve (53) nolu belge türlerinden Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi verebilmeleri sağlanmıştır.
Meslek kodlarının yer aldığı (Ek-2) listede ise 1219, 6283 ve 6197 sayılı kanunlara göre sağlık meslek mensubu sayılanlar için meslek kodları belirlenmiş olup, bu meslek kodları dışında laikli meslek kodları ile fiili hizmet süresi zammı kapsamında bildirim yapılmayacaktır (örneğin, 5329.01-Hastane hizmetlisi gibi). Kurumumuza yapılacak müracaatlarda veya incelemelerde bu listeye eklenmesi gerektiği belirtilen ve ünitelerce de gerekçeleri ile birlikte uygun görülen meslek kodlarının (adlarının) Genel Müdürlüğümüze yazı ile bildirilmesi gerekmektedir.
Fiili hizmet süresi zammı kapsamında olan sigortalıların işin riskine maruz kaldıkları süreler ve işin riskine maruz kalmadıkları süreler için farklı aylık prim ve hizmet belgeleri düzenlenerek Kuruma bildirim yapılacaktır. İşverenlerce, aynı ayda aynı sigortalı için iki ayrı aylık prim ve hizmet belgesi düzenlenmesi gerektiği durumlarda, her iki belgenin düzenlenmesi sırasında da eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçeneği işaretlenecektir.
Fiili hizmet süresi zammı kapsamındaki işyerlerinden Kurumumuza fiili hizmet süresi zammı kapsamında yapılan bildirimler için e-bildirge programında her ay için azami 26 gün hizmet bildirimi kontrolü bulunduğundan, söz konusu belge türleri ile 26 günden fazla hizmet bildirimi yapılamayacaktır.
5510 sayılı Kanunun 40 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan tabloya (20) sıra numarası 3/8/2018 tarihinden geçerli olmak üzere eklendiğinden 2018 yılı Ağustos ayında tam çalışması bulunan sağlık meslek mensuplan için 3/8/2018 tarihinden itibaren tuh hizmet süresi zammı kapsamında en fazla bildirilebilecek gün sayısı, toplam prim ödeme gün sayısının 30’a bölünmesi sonucunda çıkan gün sayısının 26 ile çarpılmasıyla bulunacaktır. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilecektir.
Buna göre, işverenlerce;
– Özel sektör işyerlerinde çalışanlar için 2018 yılı 8 inci aya ait aylık prim ve hizmet belgeleri gönderilirken, 3/8/2018 tarihinden itibaren 28 gün fiili hizmet süresi zammına kapsamına girilebilecek nitelikte çalışmanın bulunduğu göz önüne alındığında, fiili hizmet süresi zammı gün sayısı (28/30) x 26 = 24,27 gün bulunmakla birlikte, gün kesirleri bir gün kabul edildiğinden gün sayısı 25 gün olacaktır. (29) numaralı belge türünden azami 25 gün, (01) numaralı belge türünden asgari 5 gün olacak şekilde toplamda 30 gün hizmet bildirilmesi gerekmekte olup, eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçeneği işaretlenecektir.
– Kamu işyerlerinde işsizlik sigortasına tabi olmayan sigortalılar için 2018 yılı 7 nci aya (15 Temmuz – 14 Ağustos) ait aylık prim ve hizmet belgeleri gönderilirken; 3/8/2018 tarihinden itibaren 12 gün fiili hizmet süresi zammına kapsamına girebilecek nitelikte çalışmanın bulunduğu varsayıldığında, fiili hizmet süresi zammı gün sayısı (12/30) x 26 = 10,40 gün bulunmakla birlikte, gün kesirleri bir gün kabul edildiğinden gün sayısı 11 gün olacaktır. (30) numaralı belge türünden azami 11 gün, (13) numaralı belge türünden asgari 19 gün olacak şekilde toplamda 30 gün hizmet bildirilmesi gerekmekte olup, eksik gün nedeni olarak ”13-Diğer Nedenler” seçeneği işaretlenecektir.
Fiili hizmet süresi zammı kapsamında bulunan sağlık meslek mensuplarından özel sektör işyerlerinde çalışanlar için 2018 yılı Eylül ayı ve sonrası, kamu sektör işyerlerinde çalışanlar için de 2018 yılı Ağustos ayı ve sonrasında tam çalışması bulunanlar, ay içerisinde işe giriş ve çıkışı olanlar ile kısmi süreli iş sözleşmesine dayalı olarak çalışması bulunanların bildirimlerinin ne şekilde yapılacağı aşağıdaki örneklerde açıklanmıştır.
Örnek 1: Özel (A) hastanesinde “Doktor/Tabip” olarak görev yapan sigortalının 2018 yılı Eylül ayında hafta tatili hariç tam çalışması bulunmaktadır. Bu sigortalı için 2018/09 dönemine ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi ile toplamda 30 günü geçmeyecek şekilde (29) numaralı belge türünden azami 26 gün, (01) numaralı belge türünden de asgari 4 gün hizmet bildirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, ay içinde işe girişi ya da işten çıkışı olanlar için fiili hizmet süresi zammına tabi belge türleri ile bildirimi yapılacak azami gün sayısı, sigortalı adına o ay bildirilecek toplam prim ödeme gün sayısının 30’a bölünmesi ile çıkan sonucun 26 ile çarpılmasıyla bulunacaktır. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilecektir. Fiili hizmet süresi zammı dışındaki çalışmalar için de normal belge türleri ile bildirim yapılacaktır. Her bir belge türü için eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçilecektir.
Örnek 2: Sigortalı 10/09/2018 tarihinden itibaren özel (B) hastanesinde “anestezi teknisyeni” olarak göreve başlamıştır. Sigortalının işe girdiği 10/09/2018 tarihinden o ayın son gününe kadar ki sürede toplam prim ödeme gün sayısı 21 ’dir. Sigortalının çalışmasından dolayı fiili hizmet süresi zammına esas azami gün sayısı, (21/30) x 26 =18,20’dir. Hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edileceği için bulunan gün sayısı 19 kabul edilecektir. Bu nedenle, işveren tarafından sigortalı için, (29) numaralı belge türünden azami 19 gün, (01) numaralı belge türünden asgari 2 gün olmak üzere toplamda 21 gün hizmet bildirilecektir.
Örnek 3: (C) Devlet hastanesinde “hemşire” olarak görev yapan sigortalının 26/10/2018 tarihinde işten ayrıldığı, çalıştığı sürece hafta tatili haricinde tam süreli çalıştığı varsayıldığında; bu sigortalı için (12/30) x 26 = 10,4 gün (gün kesirleri bir gün kabul edileceği için fiili hizmet zammına tabi verilecek gün sayısı 11 gün); (30) nolu belge türünden azami 11 gün, (13) nolu belge türünden asgari 1 gün olacak şekilde toplamda 12 gün hizmet bildirilecektir.
5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde; sigortalıların günlük kazançlarının hesabında esas tutulan gün sayılarının, aynı zamanda, bunların prim ödeme gün sayılarını göstereceği, ancak, işveren ve sigortalı arasında kısmi süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması kaydıyla, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısının, ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857 sayılı İş Kanununa göre belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma saatine bölünmesi suretiyle bulunacağı, bu şekildeki hesaplamada gün kesirlerinin bir gün kabul edileceği, (ı) bendinde ise işveren ve sigortalı arasında çağrı üzerine çalışmaya dayalı yazılı iş sözleşmesinde taraflar arasında çalışma süresi gün, hafta ve ay olarak belirlenmemiş ise, sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısının haftalık çalışma süresi en az yirmi saat kararlaştırılmış sayılarak (h) bendi hükmüne göre hesaplanacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede, 4857 sayılı İş Kanununa göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sağlık meslek mensuplarının hizmet bildirimleri 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesinde öngörüldüğü şekilde yapılacak olup, buna ilişkin örnek aşağıda verilmiştir.
Örnek 4: Özel (Ç) hastanesinde “Fizyoterapist” olarak görev yapan sigortalı; hastane ile yapmış olduğu kısmi süreli iş sözleşmesine istinaden ayda fiili olarak 80 saat çalışmaktadır. Bu çalışma saatinin günlük çalışma saatine bölünmesi suretiyle bulunan gün sayısı (80 / 7,5 = 10,66) olup, gün kesirleri bir gün kabul edildiğinden (29) nolu belge türü ile 11 gün hizmet bildirimi yapılacaktır.
İlgili kanunlarına göre; insan sağlığına ilişkin işlerde belirtilen meslek mensuplarından sayılmakla birlikte (Ek-2), yaptığı iş ile ilgili olarak uygulanması gereken fiili hizmet zammı süresinin fazla olması durumunda; fiili hizmet süresi zammı gün sayısı fazla olan bent kapsamında Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesinin verilmesi gerekmektedir.
Örnek 5: Özel (D) Hastanesinde “Tıbbi Görüntüleme Teknisyeni/Teknikeri” olarak görev yapan sigortalı, her ne kadar insan sağlığına ilişkin işlerde belirtilen meslek mensuplarından sayılsa da yaptığı iş ile ilgili olarak Kanunun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan tablonun (11) sıra numarasına göre 90 gün fiili hizmet süresi zammına tabi olduğundan sigortalı ile ilgili düzenlenecek belge türü (01) ve (32) olacaktır.
Fiili hizmet süresi zammı kapsamında bildirim yapılabilmesi, işin riskine maruz kalınmasına bağlı olduğundan, başhekim gibi işin idareciliğini üstlenen bir hekim her ne kadar sağlık meslek mensubu sayılsa da doğrudan insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışmadığı sürece fiili hizmet süresi zammından faydalandırılmayacaklardır. Bu nedenle, başhekim olarak görev yapan kimseler için sadece, insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde fiilen çalıştıkları süre kadar fiili hizmet süresi zammı kapsamında bildirim yapılması gerekmektedir. İdarecilikte geçirilen süre için fiili hizmet süresi zammı kapsamında Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi düzenlenmeyecektir.
Örnek 6: Özel (E) Hastanesinde münhasıran “Başhekim” olarak görev yapan sigortalının hafta tatilleri hariç tam çalışması bulunmaktadır. 2018 yılı Ağustos ayı için önceden olduğu gibi (01) nolu belge türü ile 30 gün üzerinden hizmet bildirimi yapılmaya devam edilecektir.
Kısa vadeli sigorta kollarına tabi çalışanlarla yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar fiili hizmet süresi zammından yararlandırılmayacaktır.
İş kolu kodu itibariyle fiili hizmet süresi zammı kapsamında olmadığı halde, çalıştırılan kişinin mesleği veya yaptığı iş nedeniyle fiili hizmet süresi kapsamında sigortalı bildirimi yapması gereken işyerlerinin bu kapsamda tanımlanması işleminin; Sigorta Primleri Genel Müdürlüğünün 18/09/2015 tarihli ve E.4823468 sayılı Genel Yazısı uyarınca, ilgili sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezi işveren servisleri tarafından yapılması gerekmektedir.
Örnek 7: “5510- Otel ve Benzer Konaklama Yerleri” iş kolunda tescil edilmiş işyerinin, Kanunun 40 ıncı maddesinde sayılan işyerlerinden olmamasına rağmen sağlık meslek mensubu (Tabip, Hemşire vb.) çalıştırdığını belgelendirmesi halinde, işyerinin (29), (30), (31) ve (53) nolu belge türlerine tanımlama işlemi yapılacaktır.
12/5/2010 tarihli ve 27579 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 103 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında; daha önce Kuruma belge türü veya kanun numarası hatalı seçilerek verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgelerine ilişkin düzeltme amaçlı olarak yasal süresi dışında verilen aylık prim ve hizmet belgelerinin, düzeltme ile fiili hizmet süresi zammı kazandırma hali hariç, belgede kayıtlı sigortalılar ve bu sigortalıların prim ödeme gün sayısı ile prime esas kazanç tutarının aynı olması kaydıyla ayrıca incelemeye gerek kalmaksızın işleme alınacağı, bu nitelikte verilen aylık prim ve hizmet belgelerine idari para cezası uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede, insan sağlığına ilişkin işlerde sağlık meslek mensubu olarak çalışanların çalıştıkları işyerlerinin iş kolu kodları Kurumumuzca belirlenerek e-bildirge programına tanımlanmış olduğundan, fiili hizmet süresi zammı kapsamına yönelik olarak ayrıca bir incelemeye gidilmeksizin yasal süresi içinde fiili hizmet süresi zammı dışındaki belge türleri ile Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi veren işyerlerinden belgede kayıtlı sigortalıların prim ödeme gün sayısı ile prime esas kazanç tutarının aynı olması kaydıyla sonradan bu sigortalılar adına kağıt ortamında düzeltme amaçlı olarak verilen bildirimler için uygulanan
idari para cezaları iptal edilecektir.
Örnek 8: (G) Devlet hastanesinde “acil tıp teknisyeni” olarak görev yapan sigortalının 2018 yılı 7 nci aya (15 Temmuz – 14 Ağustos) ait hizmetleri yasal süresi içerisinde sehven aylık prim ve hizmet belgesinin (13) numaralı belge türü ile 30 gün üzerinden bildirilmiştir. Sigortalı 3/8/2018 tarihinden itibaren fiili hizmet süresi zammı kapsamına alındığından; (13) numaralı belge türü için iptal, (30) numaralı belge türü için 11 gün asıl, (13) numaralı belge türünden de 19 gün ek belgeler kağıt ortamında düzenlenerek Kuruma verilecektir. Söz konusu ek ve asıl bildirgelerden dolayı oluşan idari para cezaları ise kaldırılacaktır.
Bilgi ve gereğini rica ederim.
İsmail YILMAZ
Genel Müdür
Ek-1:Kanun kapsamında belirlenen işkolu kodları
Ek-2:Kanun kapsamında belirlenen meslek kodları
İkinci El Araç Satışlarında KDV İle İlgili Çalışma Örneği
Şirketin Vergi Borçlarının Tahsili Amacıyla Vefat Eden Kanuni Temsilcinin Mirasçısı Adına Ödeme Emri Düzenlenmesi
Danıştay 9. Dairesi |
Tarih : 12.03.2018 |
Esas No : 2015/4307 |
Karar No : 2018/1479 VUK Md. 10, 12 |
ŞİRKETİN VERGİ BORÇLARININ TAHSİLİ AMACIYLA VEFAT EDEN KANUNİ TEMSİLCİNİN MİRASÇISI ADINA ÖDEME EMRİ DÜZENLENMESİ |
Kanuni temsilci sıfatıyla kişilerin takip edilebilmesi için amme alacağının vergi borçlusundan kısmen veya tamamen tahsil edilemediğinin somut bir biçimde ortaya konulması gerektiği, vergi borçlusu şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucu şirkete ait beş adet aracın üzerine haciz uygulanmasına karşın, Davalı İdare tarafından şirket mal varlığının vergi borcunu karşılamayacağı ileri sürülerek takibatın sonuçsuz kaldığı belirtilmiş ise de hacizli araçların satış işlemlerinin gerçekleştirilip vergi borcunun karşılanıp karşılanmadığının belirlenmesi ve kamu alacağının şirketten tahsil edilebilmesi için tüm takip yollarının tüketilmesi gerekirken, bu işlemler tamamlanmadan davacı adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı hk.
İstemin Özeti: (…) Petrol Ür. Ltd. Şti.’nin vergi borçlarının tahsili amacıyla şirket kanuni temsilcisi (...)’ün mirasçısı sıfatıyla davacı adına düzenlenen 23.12.2013 tarih ve (…) sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden, kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararının; dilekçelerde ileri sürülen sebeplerle karşılıklı olarak bozulması istenilmektedir.
Karar: Uyuşmazlıkta, (...) Petrol Ür. Ltd. Şti.’nin vergi borçlarının tahsili amacıyla şirket kanuni temsilcisi (...)’ün mirasçısı sıfatıyla davacı adına düzenlenen 23.12.2013 tarih ve (…) sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; ödeme emri içeriği, vergi ziyaı cezası yönünden kabul eden, 2006/Şubat-Nisan dönemlerine ilişkin katma değer vergisi, gecikme faizi ve yargı harcı yönünden reddeden Vergi Mahkemesi kararının; karşılıklı olarak bozulması istenilmektedir.
Vergi Mahkemesi kararının ödeme emrine konu vergi ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrasına karşı davalı tarafından ileri sürülen iddialar kararın bu hususa ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemiştir.
Vergi Mahkemesi kararının ödeme emrinin; 2006/Şubat-Nisan dönemlerine ilişkin katma değer vergisi, gecikme faizi ve yargı harcı kısmına ilişkin hüküm fıkrasına yönelik davacı temyiz istemine gelince;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükellef veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı düzenlenmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Mirasçıların Sorumluluğu” başlıklı 12. maddesinde, ölüm halinde mükelleflerin ödevlerinin, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılara geçeceği, ancak mirasçılardan her birinin ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olacakları düzenlenmiştir.
213 sayılı Kanun’un yukarıda anılan maddesine göre, kanuni temsilci sıfatıyla kişilerin takip edilebilmesi için vergi borcunun usulüne uygun tarh, tahakkuk ve tebliğ safhalarından geçerek kesinleştirilmesi, amme alacağının vergi borçlusundan kısmen veya tamamen tahsil edilemediğinin somut bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; vergi borçlusu şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucu, şirkete ait (…), (…), (…), (…) ve (…) plakalı araçların bulunduğu, beş adet aracın üzerine haciz uygulanmasına karşın, söz konusu araçların satışının gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır. Davalı İdare tarafından şirket mal varlığının vergi borcunu karşılamayacağı ileri sürülerek takibatın sonuçsuz kaldığı belirtilmiş ise de; hacizli araçların satış işlemlerinin gerçekleştirilip vergi borcunun karşılanıp karşılanmadığının belirlenmesi ve kamu alacağının şirketten tahsil edilebilmesi için tüm takip yollarının tüketilmesi gerekirken, bu işlemler tamamlanmadan davacı adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı temyiz isteminin reddine, davacı temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının; ödeme emrine konu amme alacağının, vergi ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına, katma değer vergisi, gecikme faizi ve yargı harcı kısmına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
Sigorta Prim Borçları Ve İPC' lerde Limited Şirketlerde Eski Veya Yeni Ortaktan Hangisi Sorumlu?
Sigorta prim borçları ve İPC'lerde limited şirketin pay devrinde eski ortak mı, yoksa yeni ortak mı sorumlu?
Yasal düzenleme gereği limited şirket pay devirlerinin TTK md. 519 hükümleri uyarınca bu defter tutulmalı ve tasdiki mecburi olan defterler olup, bir kez tasdik ettirilerek bitesiye kadar kullanılabilecek defterlerdir.[1]
Limited şirketlerde paylar hakkında bir pay defteri tutulması gereklidir. Bu defterde ortakların isim ve soyadları ve pay miktarları gösterilmelidir. Ayrıca pay miktarlarından gerçekleştirilen ödemeler ile payların devir ve intikali ile ilgili konularda varsa diğer değişikliklerde bu defterde mutlak surette gösterilmelidir.
Her takvim yılı başında ticaret sicil memuruna, ortakların ad ve soyadlarını, her ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye miktarını ve buna mahsuben ödediği kısmı gösterir ve müdürler tarafından imzalanmış bir liste verilir. Son listenin tevdi tarihinden itibaren herhangi bir değişiklik olmamışsa liste verilmez. Yalnız bir değişiklik olmadığı dilekçe ile bildirilir.
Pay defterinin ve listelerin kusurlu ve noksan tutulması veya verilen malumatın yanlış olması yüzünden husule gelecek zarardan, müdürler şahsen ve müteselsilen mesuldürler.
Limited şirketlerde payların intikali konusu devir veya miras, karı-koca mallarının idaresi şeklinde iki bölümde değerlendirilmektedir.[2]
Bir payın devri limited şirket hakkında ancak şirkete yazılı bildirilmek ve pay defterine işlettirilmek koşulları ile ancak hüküm ifade etmektedir. Limited şirket pay devir konusunun pay defterine yazılabilmesi için ortaklardan en az 3/4’ünün işbu pay devrine izin vermesi ve bunların esas sermayesinin en az 3/4’üne sahip olmaları zorunludur. Öte yandan, ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye, ayın olduğu takdirde bu payın şirketin kuruluşunu takip eden üç sene içerisinde bir başka gerçek veya tüzel kişiye devri olanaksızdır. Limited şirket ana sözleşmesi payların devrini yasaklayıcı veya yukarıda belirtilen koşullardan daha da ağır koşullar getireceği hükümler içerebilir.
Limited şirket payının devri veya devir taahhüdü konularındaki sözleşmeler yazılı olarak yapılabilir ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmeyebilecektir.
Öte yandan, bir limited şirket payının miras sonucunda veya karı-koca mallarının idaresine ait hususlar gereğince elde edilebilmesi için, ortakların, iznine gerek bulunmamaktadır. Limited şirket ana sözleşmesinde aksine bir madde varsa ortaklar, limited şirket payını gerçek değer üzerinden satın alacak, üçüncü bir şahsı göstermedikçe izinden çekilemezler. İlgililer izin için şirkete başvurduğu tarihten itibaren 30 gün içerisinde üçüncü kişiler gösterilmediği takdirde izin verilmiş olarak kabul edilecektir.[3]
Limited şirket pay defteri her yıl tasdike tabi defterlerden değildir. Açılış tasdikini izleyen yıllardan sonra da defter, sayfaları bitene kadar kullanılabilir. Ancak defterin sayfalarının dolmasından sonra tekrar bir ikinci defterin açılış tasdikinin yaptırılması gerekmektedir.[4]
Limited şirkette pay devri, yazılı bir devir sözleşmesi ile yapılması zorunludur. Hisse devir sözleşmesindeki imzaların notere tasdik ettirilmesi de ayrı bir zorunluluktur. Devir, bu şekil şartlarına uyulmadığı sürece geçerli değildir. Devir sözleşmesinin şirkete karşı hüküm ifade etmesi için ayrıca şirkete bildirilmesi ve ortaklar kurulu tarafından devre muvafakat edilerek devrin pay defterine işlenmesi zorunludur. Noter tarafından pay devir muvakelesinin bir nüshası şirketin bağlı olduğu vergi dairesi müdürüne taahhütlü olarak yollanmaktadır. Devrin pay defterine kaydedilebilmesi için ortaklar kurulu toplantısında, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve bunların da esas sermayenin en az dörtte üçüne sahip olması gerekir. Ortaklar muvafakat edinceye kadar geçen sürede ve/veya ortaklar muvafakat vermedikleri takdirde, payı devralan kişi şirkete karşı ortak sıfatını elde edemez. Ortak sıfatı ancak pay defterine kayıtla elde edilebilir.[5]
Limited şirketlerde payın kısmen veya tamamen bir üçüncü şahsa veya bir diğer ortağa devri, ana sözleşme değişikliğini gerektirmez. Ancak pay devrine muvafakat eden ve pay sahiplerini yeni durumu ile gösteren ortaklar kurulu kararının ticaret siciline tescili gerekmektedir. Tescil edilen bu hususun ilanı ise devir keyfiyetinin üçüncü şahıslara duyurulması bakımından önem taşımaktadır. Özellikle ortaklar yönünden vergi dairesi ile ilgili borç problemlerinde vergi yargısı ödeme emri ile ilgili davalarda pay devrinin gazete ilanı konusuna önem vermektedir. Pay devri yapan ortağın şirketin vergi borçlarından sorumluluğu ile ilgili tarihlerin belirlenmesinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ve ilanı önem taşımaktadır.[6]
Ayrıca, limited şirket ortakları tarafından her takvim yılının ocak ayı içerisinde ticaret sicil memuruna, ortakların ad ve soyadlarını, her ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye miktarını ve buna mahsuben ödediği kısmı gösterir ve müdürler tarafından imzalı bir liste verilmesi zorunludur. Son listenin verilmesinden sonra herhangi bir değişiklik olmamışsa, yeniden bir liste vermeye gerek yoktur. Bu durumda, ocak ayı içerisinde listede herhangi bir değişiklik olmadığını belirten bir dilekçenin verilmesi yeterlidir.
Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığına verilen bir yazıda[7]limited şirketlerde pay devri konusunda yeni bir açılım getirilmiş bulunmaktadır. Buna göre;
“Bu itibarla, limited şirket ortaklarının paylarının devri için ticaret sicilinde tescil ve ticaret gazetesinde ilan esas olmakla birlikte, tescil ve ilanın yapılmaması halinde, devre ilişkin devir sözleşmesinin ve bu pay devrinin ortaklar kurulu kararıyla uygun bulunduğunun pay defterine kaydedilmiş olması halinde de pay devredilebilmektedir.
Diğer taraftan, TTK’nun 520. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “Payın devri veya devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez” hükmü vergi dairesine gönderilmesi üzerine sözleşmelerin şirketin tarh dosyasına konularak kamu alacaklarının takibinde göz önünde bulundurulması ve ayrıca devrin pay devrine kaydedilip kaydedilmediğinin de araştırılması gerekmektedir.”
şeklinde bir görüş verilerek limited şirketler bakımından hisse devirlerinde yeni bir bakış açısı ve açılım getirilmiştir. Böylece, limited şirketlerde pay devirlerinde “pay defterinin” de aranacağı ve bu deftere pay devri konusunun işlenip işlenmediği konuları da ayrıca araştırılacaktır.
Konuyla ilgili SGK tarafından bir şirkete yollanan yazıda da Limited şirketlerde hisse devri halinde SGK prim borcu için hissesini devreden ortağa sorumluluğu konusunda açıklık getirmiştir.[8] Buna göre, şirkette payını devreden ortak pay devrini noterden tasdik ettirmek, ticaret sicile tescil ettirmek ve bunu usulüne uygun olarak ticaret sicil gazetesinde ilan ettirmek ve bu durumu şirketin pay defterine kaydettirmek zorunda olduğu vurgulanmıştır. Nazlı Gaye Alpaslan
-------------
[1] Bkz. TTK md.511 hükmü. Ayrıca bu konuda Danıştay 3. Dairesi tarafından verilen 20/2/2004 gün ve E:2002/662-K:2004/411 sayılı kararda; “TTK’nun 511. maddesinde, ortaklar ve müdürlerin ad, soyad, ikametgah ve tabiiyetleri ile ortakların koymatyı taahhüt ettikleri sermaye miktarları tescil ve ilan olunacak hususlar arasında sayılmıştır. Aynı kanunun ticaret sicili ve tescili düzenleyen kinci faslında yer alan 33. maddede, tescil edilmiş hususlarda vuku bulacak her türlü değişikliğin de tescil olunacağı, 38 ve 39. maddelerinde ise ticaret payın devrine muvafakat edip etmemek şirket genel kuruluna ait bir yetkilidir. Bu itibarla şirket müdürleri, devrin şirkete bildirilmesi üzerine en kısa sürede şirket genel kurulunu toplantıya çağırarak toplantı sonucuna göre “pay defterine” kaydetmek zorundadırlar. Genel kurulda alınan karara rağmen devir pay defterine kaydetmeyen müdür doğacak zararlardan sorumlu olacaktır.”
[2] Bkz. TTK md. 519-523
[3] DOĞRUSÖZ Bumin, “Limited Şirketlerde Pay Devri”, Referans Gazetesi, 29/01/2009
[4] KUMKALE Rüknettin, “Sermaye Şirketleri Rehberi”, 3. Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, s.106
[5] SGK Genel Müdürlük yazısı. 16/6/2010 gün ve 9457827 sayılı yazıları.
[6] ALPASLAN Mustafa – SAKAL Mustafa, “Vergi Hukuku Uygulaması”, Cilt I, Ocak 2008, Grafmat Basım, Pay Devri Yapan Eski Şirket Ortağına, Şirket Borcu Nedeniyle İhtiyati Haciz Uygulanarak, Özel Otosuna , Özel Banka Hesaplarına Haciz Yürütülemez -1, s. 301. Ayrıntılı araştırma için bkz. http://malihhukuk.blogspot.comadresinden ulaşabilirsiniz.
[7] Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığına yolladığı 4.1.2007 gün ve B.07.1.GİB.0.05.71/7176-150 000124 sayılı yazıları.
[8] 08.07.2010 gün ve 18755 sayılı SGK Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü, İhtilaflı Prim İşleri ve İcra Daire Başkanlığı yazıları.
80 Bin İşçi Toplum Yararına Ait Programla İşe Alınacak
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre TYP kapsamında MEB'e bağlı okulların güvenliği ve temizliği alanlarında görev yapmak üzere 80 bin kişi alınacağını duyurdu.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "100 Günlük İcraat Programı"nda ilan ettiği önemli projelerden biri olan "Güvenli Okul, Güvenli Gelecek" projesini hayata geçirmek için Milli Eğitim Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı iş birliği protokolü imzalayacak. Buna göre, Toplum Yararına Programı kapsamında 80 bin kişi istihdam edilecek.
NEDİR TYP?
TYP’nin hedefi; işsizliğin yoğun olduğu dönemlerde veya yerlerde doğrudan veya yüklenici eli ile toplum yararına bir iş ya da hizmetin gerçekleştirilmesi yoluyla özellikle istihdamında zorluk çekilen işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmalarını engelleyerek işgücü piyasasına uyumlarını gerçekleştirmek ve bunlara geçici gelir desteği sağlamaktır.
- a) Kamu kurum veya kuruluşları.
- b) Sivil toplum kuruluşları
Hizmet sağlayıcı kurum veya kuruluşların kuruluş amaçlarının hizmetin konusuna uygun olması ve bunların hizmetin gerektirdiği yeterlilik ve deneyime sahip olmaları gerekir. İl müdürlüğü amaç, deneyim ve yeterliliği hizmet sağlayıcıların tekliflerine ek olarak ilettikleri belgelerine bakarak, tecrübe ve kurumsal kapasitelerini göz önünde bulundurarak tespit eder.
TYP uygulanabilecek alanlar
- a) Çevre temizliği.
- b) Kamusal altyapının yenilenmesi.
- c) Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okullarda çevre düzenlemesi.
ç) Bakım onarım ve temizlik işleri yapılması.
- d) Restorasyon, tarihi ve kültürel mirasın korunması.
- e) Ağaçlandırma.
- f) Park düzenlemeleri.
- g) Vadi ve dere ıslahı.
ğ) Erozyon engelleme çalışmaları.
TYP düzenlenecek alanlar belirlenirken, il geneli ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmak şartıyla, öncelik kamunun ortak kullandığı alanlar olmak üzere, kamu yararının daha yüksek olduğu programlara verilir. Bu çerçevede düzenlenecek TYP, proje bazlı olarak hazırlanacak teklifler üzerinden değerlendirilecek olup belirli bir mesleğe yönelik TYP’ler değerlendirilmeye alınmaz.
Çalışma Süresi
Kırk beş saattir.
TYP uygulama süresi, her bir program için dokuz aydan fazla olamaz.
Katılımcıların programa başladığı tarihten on iki ay sonra yeniden yararlanma hakkı doğar.
Bir katılımcı TYP’den en fazla yirmi dört ay yararlanabilir.
Mazeretsiz olarak TYP’den ayrılanlar veya kendi kusuru nedeniyle ilişiği kesilenler ile yararlandığı TYP bittikten sonra Kurum tarafından teklif edilen niteliklerine uygun en az üç iş teklifini mazeretsiz olarak kabul etmeyenler, son yararlanma tarihi üzerinden yirmi dört ay geçmedikçe yeni bir TYP’ye başvuramazlar.
Katılım şartları
- a) Kuruma kayıtlı işsiz olmak,
- b) 18 yaşını tamamlamış olmak,
- c) Emekli ve malul aylığı almamak,
ç) Öğrenci olmamak (açık öğretim öğrencileri hariç),
şartları aranır.
Yüklenicinin sorumluluğu
Yüklenici ile il müdürlüğü arasında, TYP’nin niteliğini ve karşılıklı hak ve yükümlülükleri gösteren sözleşme imzalanır.
Katılımcıların Kurumla ilgili iş ve işlemleri dışındaki, vergi ve sosyal güvenlik gibi tüm resmi iş ve işlemleri yükleniciler tarafından yerine getirilir.
Katılımcılara ait adli sicile ilişkin yazılı beyan, sağlıkla ilgili olarak çalışmaya engel bir durum olmadığına dair yazılı beyan ve işin niteliğine uygun diğer belgelerin istenmesinden yüklenici sorumludur.
Katılımcıların uygun nitelikte olmamalarından kaynaklanacak sonuçlardan ya da görevli oldukları alanlara ve üçüncü kişilere verecekleri zararlardan yüklenici sorumludur.
Katılımcıların devamsızlık sınırlarını aşmaları ya da yüklenicinin herhangi bir sorumluluğunu yerine getirmemesi nedenleriyle katılımcıya yapılan fazla ödemelerden yüklenici sorumludur. Katılımcının ilişiğinin kesilmesi gereken tarihten sonra yüklenici tarafından çalıştırılmaya devam edilmesi halinde, fazla çalışılan süre kapsamında katılımcıya ödenen giderler yükleniciden tahsil edilir.
Yüklenici TYP katılımcılarını, TYP kapsamında yaptırmış oldukları işler de dahil olmak üzere mevcut çalışanlarını ikame etmek amacıyla istihdam edemez.
TYP için son teklif verme tarihinden önceki bir yıl içerisinde ve TYP’nin fiilen başlayacağı tarihe kadar yüklenicinin veya bağlı ve yan kuruluşlarının çalışanı olan kişiler TYP’den yararlanamazlar. Bu süreler esas olmak üzere; verilen hizmetin türü ne olursa olsun böyle bir durumun tespit edilmesi halinde, ilgili her bir katılımcı için yapılan tüm ödemeler ödemenin yapıldığı tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte yükleniciden tahsil edilir. Ayrıca katılımcının TYP bitimine kadar yapılacak ödemeleri de yüklenici tarafından katılımcıya ödenir.
Yüklenicinin, kendi işyerleri ile bağlı ve yan kuruluşlarına ait işyeri Sosyal Güvenlik Kurumu sicil numaralarını İl müdürlüğüne TYP başlamadan önce teslim etmesi gerekir.
TYP başlamadan önce yüklenici, tüm katılımcılara ait sözleşme tarihinden önceki bir yıllık süreyi içeren Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlükleri veya Merkezlerinden onaylı hizmet dökümlerini il müdürlüğüne teslim eder. Asillerin yerine başlayan yedekler için bu belge, başlamalarından itibaren yedi işgünü içinde verilir.
Asgari geçim indirimi
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde katılımcıların durumuna uygun olarak hesaplanacak olan asgari geçim indirimi, durumlarını gösterir belgelere bağlı olarak yükleniciler tarafından katılımcılara ödenir.
TYP’ye devam zorunluluğu ve izin
Katılımcıların TYP’ye devamı zorunludur. Katılımcılar yükleniciye ve Kuruma bilgi vermek ve Kurum ya da yükleniciden onay almak şartıyla on dört güne kadar ücretsiz izin kullanabilir.
Sağlık sorunları, evlenme, doğum ve birinci derece yakınlarının vefatı ve benzeri durumlar da on dört günlük ücretsiz izin kapsamında değerlendirilir.
İznin kullanımı için, izin dilekçesinin yükleniciye onaylatılması gerekmekte olup, dilekçede mazeret bildirilmesi zorunlu değildir.
On dört günlük izin süresinin aşılması halinde, yüklenici tarafından katılımcının ilişiği kesilerek il müdürlüğüne bildirilir.
Katılımcılara yapılacak ödeme
Her bir katılımcıya yapılacak ödeme, 4857 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde asgari ücret tespit komisyonu tarafından belirlenen günlük asgari ücret miktarının katılım sağlanan gün sayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktardan oluşur. Ödemeler, bir ay kesintisiz katılım sağlayanlar için otuz gün üzerinden yapılır. Katılım sağlanmayan gün bulunması halinde yapılacak ödeme, katılım sağlanmayan gün sayısının ilgili aydaki takvim gün sayısından düşülmesi sonucu bulunan gün sayısı üzerinden hesaplanır.
Yapılacak ödemenin hesaplanmasında, hafta tatili günleri de dikkate alınır ve bu günlere ait ücret tam ödenir.
Vergi ve sosyal güvenlik prim giderleri katılımcıya yapılacak ödemeler üzerinden hesaplanarak bu gider kalemine ilave edilir.
Kontrol ve denetim
Kurumun genel denetim yetkisi ile 4904 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca oluşturulan Denetim Kurulunca denetim yetkisi saklı kalmak kaydıyla TYP denetiminden yüklenici sorumludur.
Denetim Kurulunca yapılan denetimler ya da iş ve meslek danışmanlığı hizmetleri çerçevesinde gerçekleştirilecek ziyaretler sırasında yükleniciler gerekli kolaylığı sağlamakla yükümlüdür.
80 Bin kişi TYP Yüklenici eliyle yapılması halinde yüklenici karı olmayacaktır.Bu durum da STK eliyle de bu hizmetler alınabileceği gibi İş Kur TYP Yüklenici ile de hizmet alınabilecektir.27/09/2017 Tarihinde Yönetmelikte yapılan değişikliklere dikkat edilmesi gerekiyor. VEDAT İLKİ This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Kimler Malül Aylığı Alabilir?
SGK, kanser başta olmak üzere ağır hastalıklara yakalananlara aylık bağlıyor. Aylık ödeme süresi 12 ay ile 24 ay arasında değişiyor. Aylık bağlanabilmesi için bazı koşulların yerine getirilmesi gerekiyor. Ancak, bazı hastalar için daha esnek kurallar uygulanıyor. Hangi hastalar için malül aylığı ödenebilir? Aylık bağlanmasının koşulları nelerdir?
Sosyal Güvenlik Kurumu ( SGK) tedavisi zor hastalıklara maruz kalan sigortalılara malül aylığı bağlıyor. Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği'nde maluliyet süresi ayrıca belirtilmeyen tüm kanser hastalıklarında, tanı konulduğu tarihten itibaren bir yıl içinde başvurmak koşuluyla 18 ay süreyle malüliyet aylığı bağlanıyor. Bazı hastalıklarla ilgili tanı konulduğunda ise 12 ya da 24 ay aylık bağlanabiliyor. Kemik iliği nakli yapılanlar 12 ay, kan kanseri tedavisi görenler ve verem hastaları 24 ay malül aylığı alabiliyor.
Kemik iliği dışındaki diğer tüm organ nakli olanlar ile diyalize girmeyen kronik böbrek yetmezliği olanlar da malül aylığı bağlatabiliyor. 12 ay ile 24 ayın sonunda, sağlık kurulu raporu alarak çalışma gücünde yüzde 60 ve üzeri oranda kayıp olduğunu belgeleyenlerin malûliyet aylığı devam ediyor.
SÜREYE DİKKAT
Malül aylığı bağlanabilmesi için talep tarihinden önceki bir yıl içinde tanı almak gerekiyor. 18 aylık malül aylığı ödeme süresi, talebe istinaden düzenlenmiş sağlık kurulu raporu tarihinden itibaren başlıyor. Raporu aldıktan hemen sonra başvuru yapılmadığı takdirde, geç kalınan süre kadar aylık eksik ödenir.
10 YIL SİGORTA, 1800 GÜN PRİM
Kanser veya diğer ağır hastalık teşhisi konulanlara geçici malül aylığı bağlanabilmesi için en az 10 yıl sigortalı olma ve 1800 gün prim ödeme koşulu aranıyor.
Geçici malûl aylığının kalıcı hale getirilebilmesi için hastalık dolayısıyla çalışma gücünde en az yüzde 60 oranında kayıp olduğuna dair sağlık kurulu raporu gerekiyor.
BAKIMA MUHTAÇSA ON YIL ŞARTI YOK
Başkasının bakımına muhtaç derecede durumu ağır olan hastalarda on yıllık sigortalılık süresine bakılmıyor. Ancak, en az 1800 gün prim ödemeleri isteniyor.
Kanser ve organ naklinin yanı sıra çalışmaya olanak vermeyen genetik hastalıklar, MS, parkinson, alzheimer, demans, sara ve bazı psikiyatrik hastalıklar, kalp yetmezliği, sindirim sistemi kanamaları, astım, KOAH, uyku bozuklukları için de malûl aylığı bağlanabiliyor.
PRİM BORCU OLAN AYLIK ALAMAZ
Bağ-Kur’luların malül aylığı bağlatabilmesi için SGK'ya prim borcu bulunmaması gerekiyor.
HANGİ HASTALIKLAR İÇİN MALÜL AYLIĞI BAĞLANIYOR ?
Malûliyet aylığı bağlanmasını gerektiren hastalıklar şöyle:
- Kanser (Baş ve boyunun yumuşak dokusu, cilt, lenfoma, lösemi, multipl myelom, tükrük bezleri, tiroid bezi, meme, sinir sistemi, akciğer, mide, ince ve kalın barsak, karaciğer, safra kesesi, safra yolları, pankreas, böbrek, mesane, genital yollar, prostat, testis, penis kanserleri)
- Epilepsi
- Demans
- Beyin tümörleri
- Parkinson sendromu
- Serebral palsi
- Multiple Skleroz
- Zeka gerilikleri (IQ 50 ve altı)
- Şizofreni
- Bipolar bozukluk
- Görme azlığı
- Retina kanamaları
- Yardımsız ayakta durmayı engelleyen denge bozuklukları ile birlikte işitme kaybı
- Anemi
- Kol, bacak gibi organ kaybı
- Behçet hastalığı
- Gastrointestinal kanamalar
- Karaciğer sirozu
- Karaciğer nakli
- Kalp yetmezliği
- Kalp kapak hastalıkları
- Kalp nakli
- Böbrek nakli
- Akciğer nakli
- Tüberküloz
- AIDS
https://www.haberturk.com/kanser-hastasina-malul-ayligi-2137021-ekonomi
Bağ-Kurlunun Aylıkları Geri İstenen Yetim Kızına Güzel Haber
Bağ-Kur kapsamında yetim aylığı alan kız çocuklarının 2013 yılından beri aylık kesilme sorunu vardı ve köşemizden bu konudaki gelişmeleri yorumlayarak duyurmuştuk.
Bahse konu yazılarımızda;
1/10/1972-3/10/2000 tarihleri arasında ve 8/8/2001-1/8/2003 tarihleri arasında ölen Bağ-Kur sigortalısından dolayı ölüm aylığı bağlanması için en az üç yıllık hizmeti bulunması, kendisinden dolayı erkek çocuklarına yetim aylığı bağlanması için;
“Çocuğun 18 yaşını, ortaöğrenim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olması” şartı;
Kız çocuklarına yetim aylığı bağlanması için;
“Evlenmemiş olmak ve geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartları arandığını,
Buna karşın Bağ-Kur sigortalısının ölümünün 4/10/2000-7/8/2001 tarihleri arasında veya 2/8/2003-1/10/2008 tarihleri arasında gerçekleşmesi halinde ölen Bağ-Kur sigortalısından dolayı ölüm aylığı bağlanması için en az 5 yıllık hizmeti bulunması, bu sigortalının erkek çocuklarına yetim aylığı bağlanması için;
“1479 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan 18 yaşını, ortaöğrenim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olma” koşulu,
kız çocuklarına yetim aylığı bağlanması için ise “Evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve 1479 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almıyor olmak” koşullarının arandığını,
Aylıklar Tahsil Edilmeye Başlanmıştı
Daha önce bu tarih aralıkları gözetilmeden bağlanan aylıklar için SGK'nın 2013 yılından beri aylık kesme ve geriye dönük beş yıla kadar aldıkları aylıklar için yersiz ödeme kapsamında borç çıkartma uygulaması yaptığını vurgulamıştık.
Nitekim bu uygulamaya ilişkin mağduriyetler yargıya intikal etmeye başlamıştı ve bu davalar gittiği Dairesine Göre Kazanılıyor veya Kaybediliyordu
Davalar Dairesine Göre Sonuçlanıyordu
Yargıtay 10.Hukuk Dairesi Kararları yetim aylığının bağlanmasında ölen ana-babanın ölüm tarihinde geçerli olan yasal kuralın uygulanacağını, sonradan lehe hükümlerden kaynaklanan hakların anne-babası daha önce ölen yetimlere uygulanamayacağı gibi bir kabul edilmesi zor kuralı esas alıyor, dolayısıyla bu daireye giden davaları davacı kaybediyordu.
21.Hukuk Dairesi ise aksini düşünüyor, değişikliklerden bireyin lehine olanın uygulanması gerektiğine hükmediyor, dolayısıyla bu daireye giden dosyaları ise davacı kazanıyordu.
2016 yılı Ekim ayından itibaren bizler bu tür dosyalarda için “Bekâr ve 5510 sayılı Kanun veya yabancı ülke mevzuatı kapsamında çalışması olmama ya da kendi sigortalılığı nedeniyle gelir/aylık bağlanmamış olma” kriterini kabul ettirerek yetim aylıklarını sulhen bağlatabiliyorduk. Elbette buradaki çalışmanın ceza infaz kurumları içinde yapılan çalışmalar, çırak ve stajyerlerin çalışmaları ile İş-Kur kursiyerlerinin çalışmalarını kapsamadığını da belirtelim.
Ancak 2016 öncesi için mağduriyet devam ediyordu.
Yani Bağ-Kurlu anne-babası babası 04.10.2000’den önce veya 08.08.2001 – 02.08.2003 tarihleri arasında vefat eden yetim kızların 01.10.2016 tarihinden önceki süre için yetim aylığı bağlanmasında bekâr ve geçimini sağlayacak düzeyde (Brüt asgari ücret) geliri olmama koşulu uygulanmaya devam ediliyordu.
Nihayet Son Nokta Kondu
İşte nihayet iki daire arasında gidip gelen dosyalardaki karar çelişkisi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na getirildi ve Yüksek Daire ders niteliğinde bir karar verdi.
“Davacının babasının 07.04.2003 tarihinde vefat ettiği göz önüne alındığında davacının ölüm aylığına hak kazandığı tarih, Anayasa Mahkemesinin 26.10.2000 tarihli iptal kararı ve 4956 sayılı Kanunun Resmi Gazetede yayımlandığı 02.08.2003 tarihleri arasında kalsa bile, sonradan yapılan yasal düzenleme ile ölüm aylığına hak kazanılır hâle getirilmiştir. Sonradan yapılan yasal düzenlemenin uygulanması söz konusu olacağından hem Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtilen hem Yerel Mahkeme kararında belirtilen 2926 sayılı Kanunun 27’nci maddesinin uygulanma olanağı somut olayda bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca davacının 07.04.2003 tarihinde vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı alıp alamayacağı konusunda 1479 sayılı Kanun kapsamında ayrıntılı inceleme yapmak gereklidir. 1479 sayılı Kanunun “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45’inci maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanunla değişik 2’nci fıkrasının (c) bendinde, sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması hâlinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması hâlinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 günü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiştir. Öte yandan 619 sayılı KHK ile 1479 sayılı Kanunun “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46’ncı maddesinin ikinci fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiştir. Ancak söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bu durumda söz konusu KHK’nın iptali nedeniyle eski kanun hükümlerinin aleyhe olan kısımlarının somut olayda uygulanması mümkün değildir.
Hükmüyle son noktayı koydu.
Bu noktada kimilerinin aklına “Hah emsal karar çıktı, SGK artık bu tahsilattan vaz geçer mi?” diye gelebilir. Hemen cevaplayalım, Hayır! Bu davanın sonucu doğrudan sadece davayı açanı ilgilendirir, emsal kararın başkasını da ilgilendirmesi için aynı sorunu yaşayan o bir başkasının da dava açması halinde bir anlamı olabilecektir. Şevket Tezel
İş Kazasını Bildirmeyene Ceza Var
İş kazası hem işveren hem çalışan ve hem de kamu için ciddi sorunlara sebebiyet vermektedir.
Özellikle ölüm ve sakatlanmaya sebebiyet veren iş kazaları, gerek dünyanın gerekse de ülkemizin önemle üzerinde durması ve önlem alması gereken bir konudur.
Sosyal güvenlik mevzuatımıza göre, yani 5510 Sayılı Kanun’a göre iş kazası;
- Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
- Kadın işçinin, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.
***
İş kazasının bildirimi şart!
Bir iş kazasına uğrayan sigortalıya gerekli yardımların yapılması ancak iş kazasının Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirilmesi ile mümkündür.
Bu nedenle 5510 sayılı Kanun'un 13. maddesine göre; İşveren, iş kazasını, o yer yetkili zabıtasına (Jandarma veya Polise) derhal ve SGK’ya da en geç kazadan sonraki üç iş günü içinde bildirmekle yükümlüdür. Bu bildirme iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile ya da elektronik ortamda yapılır.
İşverenin kasten ve ağır ihmali neticesi iş kazasını bu madde gereğince kuruma zamanında bildirilmemesinden veya yapılan bildirimin eksik veya yanlış olmasından doğan ve ileride doğacak olan kurumun zararlarından işverenler sorumlu tutulmuştur.
SGK’ya bildirilen hususların gerçeğe uymadığı ve olayın iş kazası olmadığı anlaşılırsa, SGK tarafından bu olay için yersiz olarak yapılmış bulunan ödemeler, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlardan tahsil edilir.
***
En düşük ceza 3 bin 92 TL, en yüksek 9 bin 276 TL
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun'un 14. maddesi ile iş kazalarının kazadan sonraki üç iş günü içinde işverenlerce SGK’ya bildirilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bu yükümlülüğe uymayan işverenlere idari para cezası uygulanmaktadır. 2018 yılında çalışan sayısı ve tehlike sınıfına göre farklılık gösteren cezalar en düşük 3.092 TL’den başlayarak, en yüksek 9.276 TL’ye kadar ulaşıyor. İbrahim Işıklı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/is-kazasini-bildirilmeyene-ceza-var/427145
Dört Ayrı Banka Hesabına Konulan E-Haciz İçin Vergi Yargısına Müracaat
2577 sayılı İYUK md. 5 hükmünde her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılması ilkesi benimsenmiştir. Aralarında maddi veya hukuki açıdan bağlılık ya da neden – sonuç ilişkisi bulunan birden çok işleme karşı ise tek dilekçe ile dava açılabilmektedir. Özellikle, usul ekonomisi yönünden açılan davanın mümkün olduğunca ucuz ve pratik açılabilmesinde hukuki yarar görülmektedir.[1] Birden fazla davacının müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için ise; 2577 sayılı İYUK ’nun 4001 sayılı yasanın md. 3 hükmüyle değişik md. 5 hükmünün 2. fıkrasında, kimi koşulların bulunması halinde birden fazla kişinin ortak dilekçe ile dava açabilmelerine olanak verilmiştir. Fıkrada ön görülen koşullar davacıların hak veya çıkarlarında iştirak bulunması koşuluyla, davaya yol açan maddi olay veya hukuki nedenlerin aynı olması gibi durumlarda birden çok idari işlemin müşterek dilekçe ile idari davaya konu etmeleri mümkündür.[2]
Son yıllarda kamu borcunun takibi ile ilgili konularda amme borçlu mükelleflerin muhtelif bankalarda ki mevduatlarına e-haciz yürütülmektedir. Amme borçlusunun birden çok banka şubelerinde bulunan mevduatlarına haciz konulması halinde bu işlemin hukuka aykırılığı iddiası ile dava açılması halinde her banka şubesi için ayrı ayrı dava açılması gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmektedir. Bir başka görüşe göre ise, amme borçlu mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesinin tekliği dikkate alınarak mükellefin muhtelif banka şubelerinde ki hesaplarına uygulanan e-haciz için tek dava dilekçesi ile e-hacizin iptalinin dava konusu edilebileceği ileri sürülmektedir. Burada önemli olan amme borçlusu mükellefin banka hesaplarına uygulanan e-haciz işleminin hukuka uygun olup, olmadığının tartışılması gerekir.[3] Daha sonra, 2577 sayılı İYUK md. 5 hükmüne göre tek dilekçe ile açılabilecek davalardan olup, olmadığı dikkate alındığında tek dava dilekçesi ile e-hacizin iptali için ilgili vergi dairesi başkanlığı hasım gösterilerek dava açma imkânı mümkündür. Çünkü burada işlemi uygulayan idare alacaklı vergi dairesi başkanlığıdır. Borçlu ise; vergi yükümlüsüdür. Davaya konu edilecek işlemin tek bir ödeme emrinden neşetlendiği dikkate alındığında bu işleme karşı birden çok banka şubesi nezdinde e-haciz uygulansa da davanın tek açılması usul ekonomisi yönünden anlamlıdır. Birçok yerel mahkemeler bu gibi işlemlerin tek dava dilekçesi ile açılması gerektiği yönünde karar vermektedirler. Diğer taraftan bazı mahkemeler ise her şube bazında ayrı ayrı davaların açılması gerektiği yönünde de kararlar verdikleri görülmektedir.[4] Nazlı Gaye Alpaslan
-------------------------
[1]Bkz. CANDAN Turgut, “Kanuni Temsilcinin Vergi ve Diğer Kamu Alacaklarından Sorumluluğu”, Maliye Hukuk Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2006, s. 180
[2] Bkz. CANDAN Turgut, “Vergi Suçları ve Cezaları”, Maliye Hukuk Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2010, s. 562
[3]Bkz. GİB İzmir VDB Özelgesi, 17.09.2013 gün ve 4388 sayılı yazı,
[4]Bkz. İzmir 3. Vergi Mahkemesi, 02.07.2014 gün ve E: 2014/612 – K:2014/1120 sayılı kararı
Emeklinin Kefil Olduğu Borçtan Dolayı Maaşına Bloke Konulamaz
T.C
YARGITAY
11.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2016/9590
KARAR NO:2513
KARAR TARİHİ: 09.04.2018
EMEKLİNİN KEFİL OLDUĞU BORÇTAN DOLAYI MAAŞINA BLOKE KONULAMAZ.
Taraflar arasında görülen davada Artvin Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/04/2016 tarih ve 2016/28-2016/335 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gülden Pekcan Duman tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin maaşının davalı bankanın Artvin Şubesine yattığını, eşi S. G.'in davalı bankadan kullandığı krediye kefil olduğunu, davalı bankanın kredi borcunun ödenmemesi üzerine eşi ve müvekkili aleyhinde Artvin İcra Müdürlüğünün 2014/...6 esas sayılı icra takip dosyası üzerinden icra takibi başlattığını, maaşının 1/4'lük kısmının bu dosyaya kesildiğini, kalan 3/4'lük kısmına ise davalı banka tarafından re'sen bloke konulduğunu, bu zamana kadar davalı banka tarafından maaşından re'sen ne miktar tahsil edildiğini bilinmediğini, davalı bankanın yaptığı bu kesintinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile maaş ve eklerinden haksız olarak kesilen 1.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve maaş hesabı üzerine konulan blokenin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava dilekçesinde belirtilen icra dosyasından müvekkili bankaya yapılan bir kesinti bulunmadığını, kesinti yapılan dosyanın Artvin İcra Müdürlüğünün 2009/...2 talimat sayılı dosyası olduğunu, bu dosyadan 2012 yılına kadar kesinti yapıldığını ve borcun sona ermesi üzerine bu tarihten sonra herhangi bir kesinti yapılmadığını, davacının kendisinden alacaklı olan kişi veya kurumları mahkemeye doğru bildirmediğini, müvekkili banka ile imzalanan davacının kefili olduğu genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesi gereğince, müvekkili bankanın takas ve mahsup hakkı bulunduğunu yani alacağına karşılık borçlunun hesabına yatan parayı kredi borcuna mahsup edebileceğini, bu sözleşmede davacının da imzasının bulunduğunu, sözleşmenin ticari nitelikte olduğunu, müvekkilinin söz konusu sözleşmenin 67. maddesi gereğince borcun tahsilatı amacıyla söz konusu kesintiyi yaptığını, davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, davacının müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı kredi sözleşmesinin ticari kredi olduğu, sözleşmenin 67. maddesinde davalı bankanın rehin ve mahsup hakkının düzenlendiği, davalı bankanın bu kapsamda yapmış olduğu kesintilerin iadesinin istemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı banka tarafından davacı kefilin maaş hesabından yapılan kesintinin istirdatına ilişkin olup, mahkemece yapılan yargılama neticesinde davacının müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı kredi sözleşmesinin ticari kredi olduğu ve sözleşmenin 67. maddesinde davalı bankanın rehin ve mahsup hakkının düzenlendiği dolayısıyla bankanın bu kesintiyi yapmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, davacı tarafından kredi borcunun ödenmemesi üzerine davalı banka tarafından sözleşmenin 67. maddesinin verdiği yetkiyle davacının emekli maaşına bloke konulması 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesi ile İ.İ.K.'nın 83. maddesi uyarınca mümkün olmadığı, hacizden önceki bir dönemde haczi caiz olmayan bir malın haczedilebileceği hakkında alacaklı ile yapılan anlaşma geçerli olmadığı gibi davacının maaşı üzerinde haciz bulunmasa da davalı bankanın maaş hesabı üzerinde bloke uygulaması haciz sonuçlarını doğuracak nitelikte olduğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 09/04/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.