Mehmet Özdoğru
Çok konuşulan, Az Bilinen KONKORDATO
Ekonomik gidişat ve mevcut konjonktürel yapı belirli kavramları ön plana çıkarmakta ve kullanılmasını yaygın hale getirmektedir. Ekonomin zora girmesi, ticaret hayatının daralması ile ülkemiz “İflas Erteleme” kavramı ile tanışmıştı ve oldukça yaygın olarak kullanılmaya başlanılmıştı.
Ancak, Olağanüstü Hal döneminde, suiistimal edildiği düşünülerek iflas ertelemesi müessesesi kaldırılmıştır. Mevcut bir uygulamayı kaldırmak ekonomik sıkıntıyı ve ticarette yaşanılan daralmayı ortadan kaldırmamaktadır. Ekonomik yavaşlamanın belirginleşmesi ile birlikte iflas erteleme müessesesini ikame edecek farklı bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuş; bu amaçla uzun zamandır var olan konkordato, yenilenerek uygulanmaya sokulmuştur.
Yani aslında konkordato ticaret hukukunda uzun zamandan beri var olan bir kavram olmasına rağmen bu dönem ekonomik gidişata bağlı olarak güncellenerek yeniden gündeme gelmiş bulunmaktadır.
Konkordato çok basit bir tanımla; “borçlunun borçlarını belli bir plana göre ödemesi konusunda alacaklıları ile kendi aralarında gerçekleştirdikleri ve mahkeme tarafından onaylanan anlaşma” şeklinde tanımlanabilir.
Bu amaçla 15.03.2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan İcra İflas Kanunu'nda yapılan değişikler ile konkordato müessesesi güncellenmiş ve kaldırılan iflas ertelemeyi ikame etmek üzere uygulanmaya başlanılmıştır.
Söz konusu değişiklik ile konkordato müessesi İcra Mahkemeleri'nin görev alanından çıkarılarak Asliye Ticaret Mahkemeleri'nin görev alanına dahil edilmiştir. Yani yeni düzenleme ile konkordato talepleri Asliye Ticaret Mahkemeleri'ne yapılabilecek ve kararlar bu mahkemece alınacaktır. Yine aynı şekilde yapılan yeni düzenleme ile sadece tacirler değil tacir olmayan kişiler de konkordato talep edebileceklerdir (!).
Bu düzenlemelerin bize göre en önemlisi ise konkordato projesinin mahkeme tarafından tasdik edilmesi için getirilmiş borç tutarı ve alacaklı oranıdır. Projenin tasdiki için alacaklıların adet olarak ½’si tutar olarak ise yine 1/2’si yani yarısı veya alacakların dörtte biri ile alacakların ise tutar olarak 3/4'ünü kapsayacak bir çoğunluk tarafından kabul edilmiş olması gerekmektedir. Kanunda belirtilen gerekli çoğunluğa ulaşılmadığı süre içinde mahkeme tarafından konkordato projesinin onaylanması mümkün değildir.
Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak
Borcun tamamının 1.000.000 TL ve alacaklı sayısının da 60 gerçek ve tüzel kişiden oluştuğunu kabul edelim.
1. Şartı gerçekleştirmek için Alacaklıların ½ si ve borcun da ½ si ile anlaşmak gerekmektedir.
Örneğimizde asgari 500.000 TL borç tutarı ve 30 alacaklı ile anlaşmak gerekmektedir.
2. Şartı gerçekleştirmek için alacaklıların 1/4 ü toplam borcun ise ¾ ile anlaşmak gerekmektedir.
Yani yine örneğimiz için 750.000 TL borç tutarı ve 15 kişi için anlaşmış olmak gerekmektedir.
Bu iki seçenekten herhangi biri ile bir anlaşma sağlanamaması halinde konkordato projesi mahkeme tarafından onaylanmamaktadır.
Yine bize göre bu düzenleme ile yapılan önemli değişiklerden bir tanesi ise konkordatonun her aşaması için ve genel anlamda tamamı için sürelerin öngörülmüş olmasıdır. Yani her aşamanın ve nihayetinde konkordato sürecinin en geç hangi tarihte son bulacağının belirlenmiş olmasıdır. Buna göre konkordato tüm aşamaları ve her aşamadaki ilave ek süreler için toplam maksimum 2 yıl 5 ay gibi bir sürede sonuçlandırılması gerekmektedir.
Söz konusu süre içerisinde konkordatonun sonuçlandırılamaması halinde konkordato durumu ortadan kalkmakta ve konkordato isteyen gerçek veya tüzel kişinin iflasına karar verilmektedir.
Yani burada bize göre esas olan konkordato süresi içinde anlaşmanın mutlaka sağlanmasıdır. Aksi takdirde maksimum sürenin dolması ile beraber iflas kararı verilmektedir. Bu nedenle konkordato talebinde geri dönüş olmadığı değerlendirilerek nihai kararın buna göre verilmiş olması büyük önem taşımaktadır.
Ekonomik şartların giderek daha ağırlaştığı günümüz Türkiye’sinde konkordato uygulamasının zamanla artan bir uygulama sahası bulacağı düşünülmektedir. Çünkü daralan ticaret hayatı kişileri ve şirketleri artan oranda yıpratmaya devam etmektedir. Bunun sonucu olarakta ticaretine devam etmek isteyen, alacaklıları ile anlaşıp borçlarını ödemek isteyen kişiler konkordato limanına sığınma ihtiyacı duymaktadırlar.
Bize göre, borç yönetiminde güçlük yaşayan firmaların konkordato seçeneğini değerlendirirken yukarıdaki anlaşma ve süre kriterlerini iyi gözetmesi, sonu iflasla sonuçlanma riski olan bir yola dikkate dikkatli çıkması önerilmektedir. Yılmaz Sezer
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Kur Farkı Zararlarının Dikkate Alınmaması)
15 Eylül 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30536
Ticaret Bakanlığından:
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 376 ncı maddesi kapsamında sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında uyulacak usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, anonim ve limited şirketler ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri kapsar.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 210 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 446 ncı maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Tebliğde geçen;
a) Aktif: Şirketin sahip olduğu dönen ve duran varlıkları,
b) Ara dönem finansal tablo: 3, 6 ve 9 aylık dönem sonları itibarıyla hazırlanmış finansal tabloları,
c) Borç: Öz kaynaklar hariç şirketin aktiflerini finanse ettiği kaynakları,
ç) Kanun: 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununu,
d) Kanuni yedek akçe: Kanunun 519 uncu maddesinde düzenlenen yedek akçeyi,
e) Ortak: Anonim şirketlerin pay sahiplerini, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin ortaklarını,
f) Serbest yedek akçe: Kanuni yedek akçelerin sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşan kısmı ile kanun ve sözleşme gereği ayrılanlar dışında genel kurulca ayrılmasına karar verilen yedek akçeleri,
g) Şirket: Anonim ve limited şirketler ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketleri,
h) Sözleşme: Anonim şirketler ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin esas sözleşmesini, limitedşirketlerin şirket sözleşmesini,
ı) Yönetim organı: Anonim şirketlerde yönetim kurulunu, limited şirketlerde müdür veya müdürler kurulunu, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticiyi veya yöneticileri,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Sermaye Kaybı
Genel kurulun toplantıya çağrılması
MADDE 5 – (1) Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının ya da üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde yönetim organı, genel kurulu hemen toplantıya çağırır. Genel kurulun gündem maddeleri arasında, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının karşılıksız kaldığı belirtilir.
(2) Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının ya da üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı durumlarda farklı bir gündem ile toplantıya çağrılmış olsa dahi bu husus genel kurulda görüşülür.
Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması halinde genel kurul
MADDE 6 – (1) Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması halinde yönetim organı, bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.
(2) Yönetim organı, son bilançoyu genel kurula sunarak şirketin finansal yönden bulunduğu durumu bütün açıklığıyla ve her ortağın anlayabileceği şekilde anlatır. Bu hususta genel kurula rapor da sunulabilir.
(3) Yönetim organı, şirketin mali durumundaki kötüleşmeyi ortadan kaldırmak veya en azından etkilerini hafifletmek amacıyla, uygun gördüğü sermayenin tamamlanması, sermaye artırımı, bazı üretim birimlerinin veya bölümlerinin kapatılması ya da küçültülmesi, iştiraklerin satışı, pazarlama sisteminin değiştirilmesi gibi iyileştirici önlemleri alternatifli ve karşılaştırmalı olarak aynı genel kurula sunar ve açıklar.
(4) Genel kurul, sunulan iyileştirici önlemleri aynen kabul edebileceği gibi değiştirerek de kabul edebilir ya da sunulan önlemler dışında başka bir önlemin uygulanmasına karar verebilir.
Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde genel kurul
MADDE 7 – (1) Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde, toplantıya çağrılan genel kurul;
a) Sermayenin üçte biri ile yetinilmesine ve Kanunun 473 ilâ 475 inci maddelerine göre sermaye azaltımı yapılmasına,
b) Sermayenin tamamlanmasına,
c) Sermayenin artırılmasına,
karar verebilir.
Sermayenin azaltılması
MADDE 8 – (1) Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisi zarar sebebiyle karşılıksız kalan şirketin genel kurulu, sermayenin üçte biriyle yetinmeye karar verdiği takdirde sermaye azaltımı Kanunun 473 ilâ 475 inci maddelerine göre yapılır.
(2) Bu madde kapsamında yapılacak sermaye azaltımında yönetim organı, alacaklıları çağırmaktan ve bunların haklarının ödenmesinden veya teminat altına alınmasından vazgeçebilir.
Sermayenin tamamlanması
MADDE 9 – (1) Sermayenin tamamlanması, bilânço açıklarının ortakların tamamı veya bazı ortaklar tarafından kapatılmasıdır. Kanuni yedek akçelerin yitirilen kısımlarının tamamlanmasına gerek yoktur. Sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi halinde her ortak zarar sebebiyle karşılıksız kalan tutarı kapatacak miktarda parayı vermekle yükümlüdür. Her ortak, payı oranında tamamlamaya katılabilir ve verdiğini geri alamaz. Bu yükümlülük, sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde olmayıp karşılıksızdır. Ayrıca yapılan ödemeler, gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben bir avans olarak nitelendirilmez.
(2) Sermayenin tamamlanmasında, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler bakımından Kanunun 421 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi, limited şirketler bakımından ise 603 ve devamı maddeleri uygulanır. Sermayenin tamamlanamaması, bazı ortakların kendi istekleriyle tamamlama yapmasına engel oluşturmaz.
(3) Bilanço zararlarının kapatılması için getirilen yükümlülükler uyarınca yapılan ödemeler öz kaynaklar içerisinde sermaye tamamlama fonu hesabında toplanır ve takip edilir.
Sermayenin artırılması
MADDE 10 – (1) Genel kurul tarafından;
a) Sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması ile birlikte eş zamanlı olarak istenilen tutarda artırımına karar verilebilir. Sermayenin azaltılması işlemi ile birlikte eş zamanlı sermaye artırımında artırılan sermayenin en az dörtte birinin ödenmesi şarttır.
b) Sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması yoluna gidilmeden sermaye artırımına karar verilebilir. Bu şekilde yapılacak sermaye artırımında sermayenin en az yarısını karşılayacak tutarın tescilden önce ödenmesi zorunludur.
Genel kurulun gerekli tedbirlerden birini almaması
MADDE 11 – (1) Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde genel kurulun, 7 nci maddede belirtilen tedbirlerden birine karar vermemesi halinde şirket kendiliğinden sona erer. Bu şekilde sona eren şirketin tasfiye işlemleri, Kanunun 536 ncı ve devamı maddelerine göre yürütülür.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sermaye ile Kanuni Yedek Akçeler Toplamının Tamamının Karşılıksız Kalması
Borca batık olma durumu
MADDE 12 – (1) Borca batık olma durumu, şirketin aktiflerinin borçlarını karşılayamaması halidir.
(2) Borca batık durumda olmanın işaretleri, yıllık ve ara dönem finansal tablolardan, denetime tabi şirketlerde denetim raporlarından, erken teşhis komitesinin raporlarından, yönetim organının belirlemelerinden ortaya çıkabilir.
(3) Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim organı, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır.
(4) Yönetim organı, hem işletmenin devamlılığı esasına hem de aktiflerin muhtemel satış değerlerine göre çıkarılan ara bilânço üzerinden aktiflerin şirket alacaklarını karşılamaya yetmediğine karar vermesi ve 7 nci maddede belirtilen tedbirleri almaması halinde şirketin iflası için mahkemeye başvurur.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ortak ve Son Hükümler
Esas alınacak finansal tablolar
MADDE 13 – (1) Şirketlerin sermaye kaybı veya borca batık olma durumları, Kanunun 88 inci maddesine göre hazırlanacak finansal tablolar esas alınarak belirlenir. Finansal tabloların düzenlenmesinde ihtiyari olarak Türkiye Muhasebe Standartlarının uygulanmasının tercih edilmesi halinde, bahsi geçen durum bu şekilde hazırlanan finansal tablolar üzerinden değerlendirilir.
Sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında birleşmeye katılma
MADDE 14 – (1) Sermaye kaybı veya borca batık durumda olan bir şirket, kaybolan sermayeyi karşılayabilecek tutarda serbestçe tasarruf edilebilen özvarlığa sahip bulunan bir şirket ile birleşebilir.
(2) Birleşmeye taraf olan bir şirketin, sermayesiyle kanuni yedek akçeleri kaybolmuş veya borca batık durumda olması halinde; birleşmeye taraf olan diğer şirketin kaybolan sermayeyi veya borca batıklık durumunu karşılayacak miktarda serbestçe tasarruf edebileceği özvarlığa sahip bulunduğu ve buna ilişkin tutarların, hesap şekli de gösterilerek doğrulandığı veya belirtilen durumların mevcut olmadığının doğrulandığı yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ile ortaya konulur. Devrolunan şirketlerin denetime tabi olması halinde bu rapor, denetime tabi şirketin denetçisi tarafından da hazırlanabilir.
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 1/1/2023 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararları dikkate alınmayabilir.
Yürürlük
MADDE 15 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 16 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Ticaret Bakanı yürütür.
Vergi Dairesi Borcu Ve Yed-İ Eminlik
6183 sayılı AATUK’nun 82. maddesi hükmüne göre, haczedilen para, kıymetli maden, mücevher, ticari senetler ve tahvil gibi menkul kıymetlerin kaybolmaları veya değiştirilmelerini önlemek amacıyla tedbir amaçlı olarak alacaklı vergi dairesi tarafından bu menkul mallar koruma altına alınabilir. Veya bu mallar güvenilir bir şahsa emaneten bırakılabilir.[1]
Emanet bırakılan bu mallar için haciz tutanağı düzenlenir. Düzenlenen bu tutanakta yer alan menkul malların 3 ay içerisinde satışa çıkarılması zorunludur. Aksi takdirde yapılan menkul mal haczi düşer. Yeniden bir haciz yapılarak Zaman hızlıca akıyordu ellerimizden bu malların tutanak altına alınması ve yedi emine bırakılması gerekecektir.
Konuyla ilgili 6183 sayılı yasanın 80. maddesinde haczedilen menkul malların tedbir amaçlı koruma altına alınması öngörülmüştür. Diğer yandan, söz konusu menkul malların bir depoda muhafazası mümkün ise, orada veya güvenilir bir şahsın kefaleti altında (yedi emin) korunması ve bu durum tutanağa geçirilmesi zorunludur.[2]
Haczedilen mal yedi emine teslim edilmişse takip, güvenilir şahsın üzerinde devam ettirilecektir. Başka bir ifade ile, yedi emin tıpkı amme borçlusu gibi işlem görmeye devam eder.[3]
Özetle, yedi eminlik görevi bir anlamda amme borçlusu gibi, ikincil bir amme borçlusu işlevi görmektedir. Yedi eminler borçlu mükellefler gibi alternatif kamu borçluları olarak da tanımlanabilir. Kendisine ödeme emri tebliğ edilen yedi eminler bu ödeme emrine karşı 7 gün içerisinde ilgili vergi mahkemesine dava açma hakları saklıdır.[4] Nazlı Gaye Alpaslan
https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/vergi-dairesi-borcu-ve-yedi-eminlik/haber-21482
---------------------
[1]YERLİKAYA G.Kürşat, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Şerhi, XII Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Ocak 2012, s.656
[2]6183 sayılı yasa Seri:A, Sıra No:1 Tahsilat Genel Tebliği
[3]Dnş. 4. D, 11.03.1991 gün ve E:1990/1840-K:1991/930 sayılı kararı.
[4]DVDDGK, 11.12.1992 gün ve E:1992/50-K:1992/455 sayılı karar.
Emtia İçin Ayrılan Karşılık, Ortaklara Dağıtılması Veya İşletmenin Tasfiye Edilmesi Halinde Sermayenin Unsuru Sayılır Ve Vergilendirilmez
T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI Mükellef Hizmetleni Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü |
||||
Sayı |
: |
B.07.1.GİB.4.35.16.01-125-872 |
21/09/2012 |
|
Konu |
: |
6111 sayılı Kanun kapsamında kayda alınan emtia için ayrılan karşılığın ortaklara dağıtılması ve ortaklar tarafından beyan edilip edilmeyeceği |
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, işletmenizin 6111 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine istinaden stok artışı beyanında bulunduğunu ve gerekli işlemlerin yapıldığını, işletmeye dahil edilen emtiayı "525 kayda alınan emtia karşılığı" hesabının alacağına kaydettiğinizi belirterek, söz konusu karşılık hesabının ortaklara dağıtılması halinde 525 no.lu hesaptan çekilen tutardan kurumlar vergisi alınıp alınmayacağı, bu hesaptan şirket ortaklarına dağıtılan tutarlardan kar dağıtımı stopajı yapılıp yapılmayacağı ile şirket ortaklarının bu tutarları şahsi gelir vergisi beyannamelerinde beyan edip etmeyecekleri hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b-i) alt bendinde, tam mükellef kurumlar tarafından, tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından; (b-ii) alt bendinde, tam mükellef kurumlar tarafından, dar mükellef gerçek kişilere, dar mükellef kurumlara (Türkiye'de işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç) ve gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben gelir vergisi kesintisi yapılması gerektiği; kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağı belirtilmiştir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 nci maddesinin ikinci fıkrasında, vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerindeki kâr payları üzerinden; 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye'de işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından istihkak sahiplerinin kurumlar vergilerine mahsuben vergi kesintisi yapılması gerektiği belirtilmiş ve kesinti oranı da 3/2/2009 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 2009/14592, 2009/14593 ve 2009/14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarıyla %15 olarak belirlenmiştir.
Diğer taraftan, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun "İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, techizat ve demirbaşlar" başlıklı 10 uncu maddesinde;
"(1) Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri (adi, kollektif ve adi komandit şirketler dâhil), işletmelerinde mevcut olduğu halde kayıtlarında yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşları kendilerince veya bağlı oldukları meslek kuruluşunca tespit edilecek rayiç bedel ile bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın sonuna kadar bir envanter listesi ile vergi dairelerine bildirmek suretiyle defterlerine kaydedebilirler. Bildirime dâhil edilen kıymetler için amortisman ayrılmaz.
(2) Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, birinci fıkra hükümleri uyarınca aktiflerine kaydettikleri emtia için ayrı, makine, teçhizat ve demirbaşlar için ayrı olmak üzere özel karşılık hesabı açarlar. Emtia için ayrılan karşılık, ortaklara dağıtılması veya işletmenin tasfiye edilmesi halinde sermayenin unsuru sayılır ve vergilendirilmez. Makine, teçhizat ve demirbaşlar envantere kaydedilir ve ayrılan karşılık birikmiş amortisman addolunur. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise söz konusu emtiayı defterlerinin gider kısmına satın alınan mal olarak kaydederler.
..."
hükmüne yer verilmiştir.
Bununla beraber, 1 Seri No.lu Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında 6111 Sayılı Kanun Genel Tebliğinin "VII. Stok Beyanlarına İlişkin Hükümler" ana başlığının "7- Beyan Edilen Kıymetlerin Kayıtlara İntikali" alt başlığında konu ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.
Bu çerçevede, şirketinizin 6111 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine istinaden stok artışı beyanında bulunup karşılık hesabına kaydettiği tutarlar sermayenin unsuru sayıldığından, bu tutarların ortaklara dağıtılması halinde gelir vergisi tevkifatı yapılmayacaktır. Diğer yandan anılan tutarlar şirket ortakları tarafından da ayrıca gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmeyecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.
Faiz Ve Tevkifat Oranlarında Değişiklik
Son dönemde ekonomide yaşanan gelişmeler ve de özellikle döviz kurlarında ortaya çıkan ani ve kayda değer yükseliş, vergi kanunlarında yer alan bazı oranların da gözden geçirilmesi zorunluluğunu beraberinde getirdi.
Enflasyonda ve piyasa faiz oranlarındaki artış, tahakkuku ya da ödemesi geciken kamu alacakları için uygulanan faiz oranlarının artırılmasını zaruri kıldı.
Diğer taraftan döviz kurlarındaki tehlikeli hareketler; döviz talebini dizginleyici, TL’ye olan ilgi ve talebi ise artırıcı politika ve araçların devreye sokulması ihtiyacını gözler önüne serdi.
Bu çerçevede, döviz tevdiat hesaplarına ödenen faizler üzerinden yapılan vergi tevkifatı oranlarının artırılması, TL mevduat faizlerine tatbik edilecek vergi kesintisi oranlarının ise düşürülmesi yolu ile kurla mücadelede önemli bir hamle yapıldı.
Gecikme zammı oranı arttı
6183 sayılı Kanunun 51. maddesine göre; kamu alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar geçen süre için gecikme zammı uygulanıyor.
Gecikme zammı oranı 2010/965 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 19.10.2010 tarihinden itibaren aylık %1.40 olarak belirlenmiş ve uygulanmaktaydı.
Yasanın Cumhurbaşkanına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 4/9/2018 tarihli ve 62 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için %2 oranında gecikme zammı uygulanması kararlaştırıldı ve bu değişiklik 5/9/2018 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.
Gecikme faizi ve pişmanlık zammı da arttı
Vergi Usul Kanununda belirleme altına alınan gecikme faizi ve pişmanlık zammı oranları da gecikme zammı oranına endeksli. Bir diğer deyişle, gecikme zammı oranının %1.40 dan %2’ye çıkması sonucu; otomatik olarak gecikme faizi ve pişmanlık zammı oranı da yüzde %2’ye yükselmiş oldu.
Tecil faizi %22 oldu
Kamu borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haczolunmuş malların paraya çevrilmesi borçluyu çok zor duruma düşürecekse, Kanunda (6183 sayılı Kanun md. 48 ve 48/A) belirtilen şartların sağlanmış olması koşuluyla, kamu alacağı faiz alınarak tecil olunabiliyor.
Yasa ile Maliye Bakanlığına tanınan yetkiye istinaden belirlenen ve 21/10/2010 tarihinden itibaren uygulanmakta olan yıllık tecil faiz oranı %12 idi.
6 Eylül 2018 tarih ve 30527 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tahsilat Genel Tebliğ ile (Seri: C Sıra No: 3) yıllık %12 olarak uygulanmakta olan tecil faizi oranı mezkur Tebliğin yayımı tarihinden itibaren yıllık %22 olarak belirlendi.
Buna göre, Tebliğin yayımı tarihinden itibaren yapılacak müracaatlara dayanılarak tecil edilen amme alacaklarına yıllık %22 oranında tecil faizi uygulanacak. Tebliğin yayımı tarihinden önce yapılan müracaatlara dayanılarak tecil edilecek olan amme alacakları ile Tebliğin yayımı tarihinden önce tecil edilmiş ve tecil şartlarına uygun olarak ödenmekte olan amme alacaklarına tecil şartlarına uygun olarak ödendikleri sürece müracaat tarihlerinden itibaren eski tecil faizi oranı (%12) uygulanacak.
Mevduatta vergi tevkifatı
Mevduat faizleri; bankalara, katılım bankalarına, tasarruf sandıklarına, tevdiat kabul eden diğer müesseselere yatırılan vadeli, vadesiz paralara ödenen faiz olarak tanımlanabilir.
Mevduat faizleri, Gelir Vergisi Kanununun geçici 67. maddesi kapsamında tevkifata (vergi kesintisine) tabi. Söz konusu tevkifat hem kurumların hem de gerçek kişilerin elde ettiği gelir üzerinden yapılıyor.
Gerçek kişiler tevkifata tabi tutulmuş bu kazanç için beyanname vermiyor. Başka gelirleri için beyanname veriyor olsa da bu gelirlerini beyannameye dahil etmiyor. Kurumlar için ise elde edilen faiz geliri %22 oranında kurumlar vergisine tabi. Yapılan tevkifat ise ödenecek kurumlar vergisinden mahsup ediliyor.
Oranlar değişti
31 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 30 Ağustos 2018 tarih ve 53 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 67. maddesinde yer alan tevkifat oranlarını belirleyen Bakanlar Kurulu Kararı’nda değişiklik yapıldı.
Bu değişiklikle; TL mevduat hesaplarından elde edilen faizler üzerinden yapılan tevkifat oranları düşürülürken; döviz tevdiat hesaplarına yürütülen faizler üzerinden yapılan tevkifat oranları bazı vadeler için yükseltildi.
Buna göre eski ve yeni vergi tevkifatı oranları aşağıdaki gibi oluştu:
Döviz tevdiat hesaplarına yürütülen faizler üzerinden yapılacak tevkifat oranları
VADE |
Eski Tevkifat |
Yeni Tevkifat |
Vadesiz ve ihbarlı hesaplar ile 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda |
%18 |
%20 |
1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli hesaplarda |
%15 |
%16 |
1 yıldan uzun vadeli hesaplarda |
%13 |
%13 |
TL mevduat faizlerinden yapılacak tevkifat oranları
VADE |
Eski Tevkifat |
Yeni Tevkifat |
Vadesiz ve ihbarlı hesaplar ile 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda |
%15 |
%5 |
1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli hesaplarda |
%12 |
%3 |
1 yıldan uzun vadeli hesaplarda |
%10 |
%0 |
Geçici bir düzenleme
Yeni tevkifat oranları, Cumhurbaşkanı Kararının yayımı tarihinden (31 Ağustos 2018) itibaren 3 ay süreyle sınırlı olarak vadesiz ve özel cari hesaplara ve aynı tarihten itibaren 3 ay içinde açılan veya vadesi yenilenen vadeli hesaplara ödenecek faizler ve kâr paylarına uygulanacak.
Sonra ne olacak ?
3 aylık sürenin sona erdiği tarihi izleyen günden itibaren vadesiz ve özel cari hesaplar ile aynı tarihten itibaren açılan veya vadesi yenilenen vadeli hesaplara ödenecek faizler ve kâr paylarına önceki (değişiklikten önce geçerli olan) tevkifat oranları uygulanacak. Erhan İnelli http://www.vergidegundem.com
BAĞ-KUR Malullük Aylığı
2000 ÖNCESİ VE 2008/EYLÜL
Malullük aylıkları için: % 65 alınacaktır. Ancak başka birinin sürekli bakımına muhtaç sigortalılar için % 75 oranı uygulanacaktır.
2008/EKİM SONRASI
Malullük aylıkları için: Prim ödeme gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000 gün (% 50) üzerinden, 9000 gün ve daha fazla olanlar için ise toplam prim ödeme gün sayısı üzerinden, 29. madde hükümlerine göre hesaplanacaktır.
Aylık bağlama oranının hesabında, 360 günden eksik süreler orantılı olarak dikkate alınacaktır. Sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise tespit edilen aylık bağlama oranı 10 puan artırılacaktır. Ancak aylık bağlama oranı % 90 ı geçmeyecektir.
Malullük aylıklarında diğer bir alt sınır kontrolü ise, hesaplanan malullük aylığı tahsis talep yılından önceki yılın son ödeme ayında 4/1-(a-b) kapsamındaki sigortalılar için dosya bazında ödenen en düşük yaşlılık aylığından az olmayacaktır. Az olması durumunda, sigortalının aylığı bu miktara yükseltilecektir.
A + B = C aylığının başlangıç tarihi yılın ilk altı aylık döneminde ise Ocak ödeme döneminde uygulanan artış oranı kadar, yılın ikinci altı aylık döneminde ise Ocak ve Temmuz ödeme dönemlerinde uygulanan artış oranları kadar arttırılmak suretiyle aylık başlangıç tarihindeki aylığı bulunacaktır.
BAĞ-KUR |
4/b |
MALULLÜK |
– % 65.-Başkasının bakımına sürekli muhtaçlık varsa % 75. |
– % 50.- 9000’den fazla her yıl (360 gün) için % 2 artırım.- Başkasının bakımına sürekli muhtaçlık varsa % 10 artırım. |
Malullük aylıklarında alt sınır aylığı
5510 sayılı Kanununa göre sigortalıya bağlanacak aylıklar sigortalının hak sahiplerinin aylıklarının hesabına esas alınacak alt sınır aylığı; sigortalının mevcut çalışma sürelerindeki her yıl için bildirilen prim ödeme gün sayısı esas alınarak, bu prim gün sayısı karşılığında 5510/ 82. maddesine göre tespit edilen prime esas günlük kazanç alt sınırları (asgari prime esas kazançlar) üzerinden, talep yılına ait Ocak ayı itibariyle 5510/ 29. maddesinin ikinci fıkrasına göre belirlenen ortalama aylık kazancın % 35 inden, sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eşi veya çocuğu varsa % 40 ından az olmayacaktır.
Sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eş veya çocuğu olup olmadığının tespiti, sigortalıya bağlanacak aylık için tahsis talep tarihindeki durumu esas alınarak yapılacaktır.
Malullük aylıklarında ikinci bir alt sınır kontrolü ise; Kanunun 4/1-(b) sigortalıları için ayrı ayrı olmak üzere;
Malullük sigortasından dosya bazında her yıl bağlanan aylıkların aylık başlangıç tarihinin ait olduğu yılın Ocak ayı itibarıyla yıl içine ait artışlar uygulanmaksızın hesaplanacak tutarı,yaşlılık sigortasından bir önceki yılın son ödeme ayında söz konusu sigortalılar için ayrı ayrı dosya bazında ödenen en düşük yaşlılık aylığından az olmayacaktır. VEDAT İLKİ This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Çalışanın Deneme Süresi
■ Bir firmada yeni işe başladım. İşverenim beni önce deneyeceğini ve memnun kalırlarsa işe devam edebileceğimi söyledi. Beni ne kadar süre deneyebilir? 5...177148 Nolu SMS
İş Kanunu'na göre taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir. Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.
■ Şirket ortaklığımdan dolayı Bağ-Kur sigortalısıyım. Bağ-Kur emekliliği bayağı zor, 25 yıl ödemek gerekiyor. Bu nedenle SSK'ya geçmeyi düşünüyorum. Fakat şirket ortaklığımı bırakamıyorum. Şirket ortaklığım devam ederken SSK primi ödeyebilir miyim? SSK primlerini ortağı olduğum şirketten ödesem sayılır mı? Ne yapabilirim? 5...430583 Nolu SMS
Şirket ortaklığınız devam ederken SSK'lı bir işte çalışmanızda herhangi bir engel bulunmamakta. SSK'lı olarak çalışırsanız 4/a hizmetiniz geçerli olur, Bağ-Kur sigortalılığınız durur. Fakat gerek kendinize ait işyerinizden gerekse ortağı olduğunuz şirketten adınıza çalışan sigortalı primi (4/a) ödeyemezsiniz. Bu durumda adınıza yatacak olan SSK (4/a) primleri geçerli olmaz. Dolayısı ile eğer SSK'ya geçecekseniz başkasına ait işyerinde çalışmanız gerekmektedir.
Ne zaman emekli olurum?
10.04.1965 doğumluyum, sigorta başlangıcım 01.05.1995 tarım Bağ-Kur, 01.03.2011'den sonra da esnaf Bağ-Kur'undan devam etmekteyim. Acaba ne zaman emekli olabilirim? 5...041658 Nolu SMS
Tarım ya da esnaf Bağ-Kur emekliliğinde farklılık yok. Tarım başlangıçtan itibaren devam ettiğiniz varsayıldığında 9000 gün ve 55 yaş şartlarına tabisiniz. 13 aylık askerlik borçlanıp hem 54 yaşa tabi olur hem de işe girişinizi bir yıl, bir ay daha öne çekebilirsiniz. Bu durumda prim günü tamamlayıp 54 yaşınızın dolacağı 01.04.2019 tarihinde emekli olursunuz. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/09/14/calisanin-deneme-suresi
Kur Etkisi İle Bozulmuş Bilançoları Güçlendirmeye Dönük Öneriler (1)
Hızlı kur etkisinin finansal tablolarda ağır tahribatlara yol açtığı, çok sayıda şirketi Türk Ticaret Kanunu'nunda düzenlenen “teknik iflas” aşamasına getirdiği seslendirilmektedir. Bir kısmı sadece “tebliğ” ile açıklama getirilmek suretiyle hayata geçirilebilecek pratik, pragmatik önerileri derlemeye çalıştık.
1. Bilançodaki gayrimenkul vb. maddi varlıkların değerlenmesi
Geçmişte ticaret hukukçularının, varlıkların mahkeme kanalıyla değer tespitlerinin yaptırılabileceği, belirlenen değerle kayıtlı değer arasındaki farkın aktifte varlığın değerine ilave edilebileceği, pasifte de bir fon hesabına kaydedilebileceği görüşü çerçevesinde işlemler yapılıyordu.
SPK’ya tabi bir kısım şirketlerde de bu tür işlemler yapılmıştı. Mali İdare de, değerleme farkı üzerinden amortisman ayrılmaması ve satış sırasında farkın varlığın maliyet bedeli içinde dikkate alınmaması kaydıyla mali açıdan bir sorun teşkil etmeyeceği görüşündeydi.
Ancak, daha sonra Mali İdare bu değerlemenin yapılamayacağı, yapılırsa değerleme farkının gelir sayılıp vergilenmesi gerekeceğini ileri sürmeye başladı. 7144 sayılı Kanunla yapılan, gayrimenkuller için yeniden değerleme imkânı veren, amortismanın değerlenmiş tutarlar üzerinden ayrılmasını sağlayan ancak yararlanabilmek için %5 vergi ödemek gereken düzenleme de bildiğimiz kadarıyla pek ilgi çekmedi.
Mali İdare önceki yaklaşımı çerçevesinde, bu tür değerlemelerin yapılabileceği veya yapılan bu işlemin vergisel bir sonuç doğurmayacağı konusunda bir açıklama (tebliğ ile) yapabilir.
Aslında bu işlemin yapılabilirliğine ilişkin açıklama ve düzenlemenin Ticaret Bakanlığı'nca yapılmasında, Mali İdarenin vergisel boyutunu açıklığa kavuşturmasında fayda var.
2. Sermayenin tamamlanması vergiye tabi tutulamaz
Türk Ticaret Kanunu'nun 376. maddesine göre öz varlıklarının 2/3 ünü yitiren şirketler ya sermayelerini azaltmak ya da azalan sermayeyi tamamlamakla yükümlüdürler. Aksi takdirde şirket iflas etmiş sayılacaktır.
Sermayenin ortaklar tarafından tamamlanması halinde bu tutarlar çeşitli adlarla (sermaye tamamlama fonu, zarar itfa fonu, zarar fonu vb.) bilançoda bir fon hesabında muhafaza edilmektedir.
Mali İdare verdiği bazı görüşlerde bu fonların gelir olarak değerlendirilip vergiye tabi olacağını, ayrıca KDV de hesaplanacağını belirtmiş, bazı cezalı tarhiyatlar yapmıştır.
Bu konuda da bir Mali İdare tebliği ile açıklama yapmak, yeterli ve yararlı olacaktır. Ticaret Bakanlığı'nca yapılacak bir tebliğ açıklaması ile, bu fonlara ve fonların hukuki niteliğine ilişkin açıklama yapılması da rahatlama getirebilir.
3. Tercih değişikliği mümkün olabilmeli
Yatırım aktifleştirilene kadar, o yatırımla ilgili faiz ve kur farkı giderlerinin yatırımın maliyetine ilave edilmesi zorunluluk iken, yatırım bittikten sonra, izleyen yıllarda, faiz ve kur farkının yatırım maliyetine eklenmesi veya doğrudan gider yazılması seçimlik haktır.
Mali İdare seçimlik hakkın bir kez kullanılması halinde izleyen yıllarda bu seçimin değiştirilemeyeceği görüşündedir. Bu konuda seçimlik hakkın istenirse değiştirilebileceği, diğer bir deyişle, önceki yıllarda doğrudan gider yazma yolunu seçen mükelleflerin 2018 ve sonraki yıllarda istiyorlarsa bu seçimlerinden vazgeçerek bu yıl oluşan kur farkları ve faizleri yatırımın maliyetine eklemek suretiyle aktifleştirebilecekleri açıklanabilir. Böyle bir düzenlemenin tebliğ ile yapılabileceği görüşündeyiz.
4. Kurun sabitlenmesi veya TL’ye dönülmesi sorun olmamalı
Şu an yabancı para cinsinden düzenlenmiş mal veya hizmet bedellerinin TL’ye döndürülmesi veya kurun sabitlenmesi konusunda mali açıdan da sorun yaşanır mı endişesi taşınmaktadır.
Mali İdare başlangıçta yapılmış sözleşmeye göre alacağın doğduğu, bu alacağın “değersiz alacak” (VUK 322) veya “vazgeçilen alacak” (VUK 324) kapsamında belgeye bağlanmak suretiyle azaltılabileceği yaklaşımında olabilmektedir. Veya geçmiş tecrübeler ışığında, böyle bir tehlike olabilir evhamı mevcuttur.
Hele bir de buna KDV sosu katılırsa, evham iki katına çıkmaktadır.
Bizce taraflar özgür iradeleri ile her zaman mevcut sözleşmeyi istedikleri gibi değiştirebilirler.
Döviz cinsinden tarif edilmiş tutarları kuru sabitlemek veya TL’ye çevirmek suretiyle yeniden tanımlayabilirler.
Fatura henüz düzenlenmemişse ilave bir işlem yapmadan, daha önce bir fatura düzenlenmişse karşı tarafın düzeltme faturası düzenlemesi suretiyle, kolayca bu düzeltmelerin yapılabileceği düşüncesindeyim.
Mali İdare'nin bu konuda da rahatlatıcı bir açıklama yapması yararlı olacaktır.
5. Grup şirketlerin tefeci sayılma korkusu
Yeni Türk Ticaret Kanunu sonrasında teknik detayına girmeyeceğim nedenlerle grup şirketlerinin artık birbirine borç veremeyeceği, verirse bu hususun “tefecilik” addedilebileceği endişeleri oluştu.
Bu konuda bir problem olmadığı hususunda Ticaret Bakanlığı'nca bir açıklama yapılması yararlı olacaktır.
Bunun yanında, grup şirketlerinde bir nev’i “tek hazine hesabı” anlamına gelebilecek yapılara ilişkin düzenleme yapılması da yararlı olabilecektir.
6. Yurt dışındaki ortaktan alınan faizsiz borç için KDV olmamalı
Yabancı ortağınızdan faizsiz hatta kur farksız (TL cinsinden) borç aldığınızda Mali İdare'nin cezalı uygulaması ile karşılaşabilirsiniz.
Böylesi bir durumda normalde alkışlanması gereken şirketlere olmayan, hayali faiz üzerinden cezalı KDV tarhiyatı yapılıyor.
Bir faiz olmamasına rağmen, önce emsal faiz ne olacak idiyse hayali bir faiz hesabı yapılıyor, sonra bu hayali faiz tutarı üzerinden gecikme faizi ile gerçek KDV ve ceza isteniyor.
Bu uygulamanın da yanlış olduğunu, bu konuya da bir tebliğ ile açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum.
7- Teknik İflas Konusunda;
a- Ödenmedikçe kur etkisini dikkate almama
Öncelikle tebliğdeki geçici maddeden:” …henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı dikkate alınmayabilir” şeklindeki açıklamadan başlamak gerekir.
Vergi Usul Kanunu açısından bir düzenleme yapılmadıkça, kurumlar vergisi beyanı açısından bu değerleme yapılmak zorundadır.
SPK, KGK, BDDK’nın (Bankalar açısından da bir düzenleme yapılmış) bağımsız denetim, muhasebe ve denetim standartları açısından bunu kabul edebilmesi zor görünmektedir.
Değerleme yapmak vergi pozisyonu açısından işe geliyor ancak bilançonun zayıflaması nedeniyle işe gelmiyor olabilir.
b- Sermayenin azaltılması konusu
Mali idare azaltılan sermayenin iç kırılımına (Sermayenin kaynaklarına: nakit, fonlar…) bağlı olarak, hiç vergilenmemiş sermaye unsurlarına öncelik vererek vergileme eğilimindedir. Bu konuya bu duruma uygun bir çözüm getirilmelidir.
c- Sermaye artırımı yapılabilmelidir.
Uygulamada sermaye kaybı ve borca batıklık halinde sermayenin artırılmasına izin verilmemekte, tamamlamaya zorlanmaktadır. Kolayca sermaye artırımı yapılabilmelidir.
Özellikle ortakların şirketten olan alacaklarının sermayeye ilavesi kolaylaştırılmalı, engel çıkarılmamalıdır. Çok sayıda işletmede şirkete sermaye koyma konusunda ortakların mali güçlerinin eşit olmaması nedeniyle farklılıklar mevcuttur. Sermayeye ilave edilmezse şirketi destekleyen ortak haksızlığa uğrayacak veya bu durum mekanizmayı tıkayacaktır.
d- Ortakların tamamladıkları sermaye gelir değildir. Mali idare süratle (Geçen yazımızda da belirttiğimiz üzere) bu konuyu açıklığa kavuşturmalıdır.
e- Mali yapıyı güçlendirecek diğer önlemler kolaylaştırılmalıdır.
Geçen yazımda belirttiğim, başta varlıkların değerlenerek değerleme farklarının bilançoya yansıtılması olmak üzere tüm olası araçlar kullanılabilmelidir.
8- Şüpheli hale gelen alacakların KDV’si
Yapılan bir düzenleme ile (Yasal takibe başlanılan veya borçlunun konkordato ilanı veya iflas isteminin kabulü gibi durumlar nedeniyle) şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili KDV kısmı, değersiz alacaklarda olduğu gibi düzeltilebilmelidir. Aksi taktirde tahsil edilemeyen alacaklarla ilgili ödenen KDV’ler şirketin mali yapısını zayıflatabilecektir.
9- Vazgeçilen alacaklarda mahsup
Vazgeçilen alacaklarda geçmiş yıl zararlarına da mahsup imkanı getirilmelidir. Zeki Gündüz
İşçiye Rekabet Yasağı Konabilir Mi?
İş sözleşmesi hem işçiye ve hem de işverene birtakım yükümlülükler getirmektedir.
İş sözleşmesi ile işçilere getirilen yükümlülüklerden birisi de rekabet etmeme ve işverene sadakat borcudur. İşçinin, çalıştığı işyerindeki üretim, satış ve diğer bir çok teknik bilgiye sahip olduğu göz önüne alındığında rekabet etmeme ve sadakat borcunun işyeri açısından ne kadar büyük önem taşıdığı görülecektir.
Hizmetin yapılması sırasında işçinin işverene sadakati esas olup işçi, işverenin menfaatlerini korumak ve zarar verici tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. İşçi, çalıştığı işyerinde işini sadakatle görmek zorundadır. Rekabet yasağının amacı, işçinin işyerine ait ticari bilgileri, iş sözleşmesi sona erdikten sonra da işverenle rekabet edecek şekilde kullanmasını engellemektir. Borçlar Kanunu m. 348-350’de düzenlenen rekabet yasağının şartları;
- Bir iş sözleşmesinin bulunması,
- İşçinin müşterileri tanımasından veya iş sırlarını bilmesinden dolayı işverene önemli bir zarar vermesi ihtimalinin olması,
- Rekabet yasağı sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve,
- Rekabet yasağı sözleşmesinin yapıldığı sırada işçinin reşit olmasıdır.
İş sözleşmesinin devamı süresince sadakat borcu söz konusu olduğundan işçinin işverene karşı rekabeti söz konusu olmayacaktır.
İşveren iş sözleşmesinin kurulması esnasında mesleki sırlarını öğrenen işçinin iş sözleşmesinin sona ermesi halinde kendisiyle rekabetini önlemek için iş sözleşmesine buna ilişkin bir hüküm konulmasını isteyebileceği gibi, iş sözleşmesinden başka rekabet yasağına ilişkin ayrı bir sözleşme de yapabilir.
İş sözleşmesinin son bulması halinde rekabet yasağının taahhüdü, işçinin ekonomik bağımsızlığını etkilemeden, zamanı, yeri ve işin mahiyeti uygun şekilde belirlenmelidir.
İş sözleşmesine konulacak iş akdinin feshinden sonra rekabet yapmama yükümlülüğü işçinin ekonomik geleceğiyle işverenin menfaatleri arasında hassas bir denge oluşturur.
İşverenle rekabet yasağının iş sözleşmesi sona erdikten sonra da devam etmesi isteniyorsa, tarafların bunu ayrıca ve açıkça sözleşmeyle kararlaştırması gerekir.
İş sözleşmesindeki geçerlilik şartları belirli sınırlara tabi tutulmuş olup;
- İşin niteliği rekabet yasağı getirilmesini gerektirmelidir,
- Rekabet yasağına uyulmaması halinde müeyyidesi sözleşmede gösterilmelidir,
- Rekabet etmeme yükümlülüğü bir coğrafi bölgeyle sınırlanmalıdır,
- Rekabet yasağı sözleşmede belirtilen makul bir süreyle sınırlı olmalıdır.
İşverenler, çalışanlarıyla yaptığı iş sözleşmesine; "Personel hem iş sözleşmesinin devamı süresince hem de iş sözleşmesi sona erdikten sonra ... yıl süreyle ... ilinde ... sektöründe işverenle rekabet edecek bir iş yapamaz, şirket kuramaz, şirkete ortak olamaz veyahut başka bir sıfatla görev alamaz, aynı sektörde faaliyet gösteren bir işyerinde hangi unvan ve görevle olursa olsun çalışamaz. Bu hükme aykırı hareket halinde işçi işverene, bu işyerinde çalıştığı sürede aldığı son brüt ücretin ... katı tutarında tazminat öder. İşverenin zararı cezai şart miktarını aşmışsa işçi fazlasını tazminle de yükümlüdür" şeklinde hüküm koyabilirler.
İş sözleşmesi kurulurken veya sona ermeden önce rekabet yasağı sözleşmesi yapılabilecek olsa da işçinin ekonomik geleceğini tamamen ortadan kaldıracak biçimde yapılan sözleşmeler geçerli olmayacaktır. Anayasada güvence altına alınan çalışma özgürlüğünün tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/isciye-rekabet-yasagi-konabilir-mi/427545
Part-Time Çalışan Tazminat Alır Mı?
İş Kanunu’na göre, işçi ve işveren, ihtiyaçlarına uygun türde iş sözleşmesi yapabilir. Part time çalışacak işçiler için “kısmi süreli” sözleşme yapılır. Tam süreli sözleşmede haftalık çalışma süresi 45 saat olarak uygulanıyor. Kısmi süreli sözleşme ise haftada 30 saat ve altındaki süreler için yapılıyor.
Habertürk'ten Ahmet Kıvanç'ın haberine göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tâbi tutulamaz. Kısmî süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir.
İşyerinde işçilerin niteliklerine uygun açık yer bulunduğunda kısmî süreliden tam süreliye veya tam süreliden kısmi süreliye geçirilme talepleri işverence dikkate alınmak zorunda.
YILLIK ÜCRETLİ İZİN KULLANIRLAR
Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar, diğer işçiler gibi yıllık ücretli izin hakkından yararlanırlar. Part-time çalışan işçilere farklı muamele yapılamaz.
Kısmi süreli çalışanlar, hak ettikleri izinleri, kısmi süreli iş günlerinde çalışmamak suretiyle kullanırlar. Part-time çalışanların izin süreleri de normal çalışanlarla aynı. İşveren, yıllık izin döneminin ücretini ödemek zorunda.
SİGORTALARI YAPTIRILIR
Part-time çalışanların da diğer çalışanlar gibi sigortalarının yaptırılması gerekiyor. Kısmi süreli sözleşme aylık ücret üzerinden yapılmışsa, haftalık çalışma süresi dikkate alınmaksızın 30 günlük sigortalı bildirilir. Bu durumda ödenecek ücret de brüt asgari ücretten az olamaz.
Part-time çalışma sözleşmesi saat ücreti üzerinden yapılmışsa bu durumda bir ayda çalışılan süreler toplanır ve günlük 7.5 saat olan çalışma süresine bölünür. Hesaplanacak gün sayısı üzerinden prim yatırılır. Hesaplama sırasında, 7.5 saatten az olan küsuratlar 1 gün kabul edilir.
Örneğin, 32.5 saat çalışan işçi 5 gün çalışmış gibi prim ödenir.
İŞTEN ATILIRSA KIDEM TAZMİNATI ALIR
Kısmi süreli çalışanlar, kıdem tazminatı bakımından normal çalışanlarla aynı haklara sahip. Part-time çalışanın sözleşmesi işveren tarafından haklı bir nedene dayanmadan feshedilirse, kıdem tazminatı ödenmesi gerekir. Kıdem tazminatı tutarı, bir ayda kendisine ödenen ücret üzerinden hesaplanır.
EKSİK GÜNLERİ TAMAMLAYABİLİRLER
Kısmi süreli çalışma sözleşmesine dayalı olarak ayda örneğin 12 gün prim yatırılan kişi, eksik günlerini iki yolla tamamlayabilir. Çalışmaya devam ettikleri dönemde eksik günleri tamamlamak isteyenler isteğe bağlı sigorta yaptırıp, kalan 18 günün primini ayrıca öder. Dileyen eksik günleri ileride, emekliliğe yakın bir tarihte borçlanma yoluyla da tamamlayabilir. Yasada öngörülen prim gününü erken doldurmak kimi durumlarda avantaj sağlayabiliyor. Bunu da dikkate alarak gelecekte borçlanma yapmak suretiyle eksik günler tamamlanabilir.
Eksik günlerini tamamlama konusunda bir ayrıntı daha bulunuyor. İsteğe bağlı sigortayla eksik günlerini tamamlayanlar, ücretin yüzde 3’ü oranındaki işsizlik sigortası primini de yatırırlar. Gelecekte borçlanma yapanlar işsizlik sigortası primi ödemek zorunda kalmazlar.
https://www.haberturk.com/part-time-calisan-tazminat-alir-mi-2140567-ekonomi