Mehmet Özdoğru
İşverenler Dikkat, Mesleki Yeterlilik Belgesi Almayana Ceza Var!
Mesleki Yeterlilik Kurumu'nun (MYK) çalışma hayatından en önemli faaliyetlerinden olanı Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunluğudur. Tehlikeli ve çok tehlikeli işler sınıfında olup bakanlıkça yayımlanacak tebliğlerde yer alan mesleklerde MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunludur. Belge zorunluluğu getirilen mesleklere ilişkin belge masraf karşılığı ile Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen miktarı geçmemek üzere sınav ücreti İşsizlik Sigortası Kanunu'nda belirtilen esaslar doğrultusunda İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanmaktadır.
Mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından çıkarılan tebliğlerde belirtilen, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan meslekler için geçerlidir.
İşverenlerin, bu mesleklerde mesleki yeterlilik belgesi olmaksızın personel çalıştırmaları mümkün olmadığı gibi aksi halinde idari yaptırım uygulanmaktadır.
Henüz bakanlık tarafından 3 tebliğ çıkarılmış ve toplam 81 meslekte mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu getirilmiştir. Bu mesleklerin hepsi çok tehlikeli ve tehlikeli olarak değerlendirilmektedir.
2017 yılında yayınlanan üçüncü tebliğ ile birlikte 33 meslek için mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu düzenlenmiş, bu yükümlülüğün son tarihi ise 27 Eylül 2018 tarihinde dolmuştur. Bir başka ifadeyle 33 meslek için mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu fiilen başlamıştır.
Aralarında başta tekstil sektörü olmak üzere otomotiv sektörünü ilgilendiren 33 meslek içerisinde başlıca olanları; "Ön iplik operatörü, bitim işlemleri operatörü, boyama operatörü, iplik bitim işleri operatörü, iplik eğirme operatörü, makine montajcısı, metal kesimci, motosiklet bakım onarımcısı, motor testçisi, otomotiv boyacısı, otomotiv kaportacısı, tren makinisti"dir.
Zorunluluk kapsamındaki mesleklerin belgelendirilme süreçleri Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yetkilendirilmiş kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Bu anlamda yetkilendirilmeyen kuruluşlardan alınan belgeler geçersiz sayılmaktadır.
Belirlenen mesleklerde çalışanları doğrudan belge almak zorunda olduğu bilgisi yanlıştır. Bu konuda ustalık belgesi almış olanlar ile Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı meslekî ve teknik eğitim okullarından ve üniversitelerin meslekî ve teknik eğitim veren okul ve bölümlerinden mezun olup, diplomalarında veya ustalık belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve dallarda çalıştırılanlar için mesleki yeterlilik belge şartı aranmamaktadır.
Mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu kapsamında olan mesleklerde, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yetkilendirilmiş sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavlarda başarılı olan kişilerin 31/12/2019 tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücreti, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacaktır.
Ancak bilinmelidir ki, mesleki yeterlilik belgesi muafiyeti kapsamında kalfalık belgeleri ve mesleki eğitim belgeleri dikkate alınmamaktadır.
Mesleki yeterlilik belgelerin ilişkin denetimler iş müfettişlerince yapılacaktır. Aykırı davranan işveren veya işveren vekillerine her bir çalışan için 500 yüz Türk Lirası idari para cezası verilecektir. Tebliğ edilen idari para cezaları bir ay içinde ödenmek zorundadır. İbrahim Işıklı
Kıdem Tazminatı Hesaplamasında Çıplak ve Giydirilmiş Ücret
Aynı işverenin bir veya değişik iş yerlerinde bir yıl çalışan işçiler, kıdem tazminatına hak kazanıyor. Kıdem tazminatı, işçinin emekli olması, hayatını kaybetmesi, askerlik nedeniyle işten ayrılması, kadın işçilerin evlendikten sonra bir yıl içinde işten çıkması, işverenin işten atması, işçinin haklı nedenle iş akdini fesh etmesi durumunda veriliyor.
Kıdem tazminatı, son ücret üzerinden hesaplanıyor. Kanuna göre, hesaplamada işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatlerin de dikkate alınması gerekiyor. Aylık ücretin sabit olmayıp, parça başı, götürü veya yüzde usulü ile çalışıldığı durumlarda işçinin hak kazandığı son bir yıllık ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunan ücret kıdem ve ihbar tazminatına esas ücret kabul ediliyor.
ÇIPLAK VE GİYDİRİLMİŞ ÜCRET
Bordroda görünen brüt ücret “çıplak ücret”tir. İşverenler kıdem tazminatı ödemelerini genellikle bu çıplak ücret üzerinden yapıyor. Yıllık olarak sağlanan ücret dışı menfaatler varsa, kıdem ve ihbar tazminatının “giydirilmiş ücret” tutarı üzerinden hesaplanması gerekir. Yargıtay’ın içtihat niteliğindeki kararlarına göre, bir menfaat veya ödemenin giydirilmiş brüt ücrete dahil edilebilmesi için devamlılık arz etmesi gerekiyor. Yemek, servis-yol-ulaşım, barınma-kira yardımları, bayram harçlığı, yakacak-aydınlatma bedeli, giyim yardımı, kıdem ücreti, teşvik primi, ikramiyeler ve primler devamlılık arz etmek kaydıyla ihbar ve kıdem tazminatı hesabında giydirilmiş ücrete dahil edilmek zorunda.
Yemek yardımına, işverenin iş yerinde verdiği yemek veya yemek karşılığı nakit para ya da yemek çeki dahil ediliyor. İşçinin işe geliş gidiş saatlerinde verilen servis hizmeti de dahil olmak üzere ulaşım parası şeklindeki ödemeler hesaba katılıyor.
Örneğin brüt ücreti 2 bin 100 lira olan ve işverenin sağladığı araçla işe gelip giden, iş yerinde yemek yiyen işçi için yemek ve servis ücretinin hesaplanarak brüt ücrete eklenmesi gerekiyor. Toplam yemek ve ulaşım giderlerinden işçi başına düşen tutarın 500 lira olması durumunda kıdem tazminatının 2 bin 600 lira üzerinden ödenmesi gerekiyor.
Yargıtay, Türk müteahhitlerince yurt dışında çalıştırılan işçilere sağlanan yemek ve barınma yardımını aylık 150 dolar olarak kabul ediyor.
İş yerinde kullanılmak üzere verilenler dışındaki giysi yardımları, işçiye sağlanan özel sağlık sigortası yardımı ya da hayat sigortası primi ödemeleri de tazminata esas ücrete ekleniyor.
İşçiye sağlanan koruyucu elbise, işyerinde kullanılmak üzere havlu, sabun yardımı, arızi fazla çalışma, ulusal bayram, genel tatil, hafta tatili ödemeleri hesaba katılmıyor.
SON ÖDEMELER DİKKATE ALINIYOR
Ücret dışındaki para veya para ile ölçülebilen menfaatler ihbar ve kıdem tazminatı hesabında dikkate alınırken, son bir yıl içinde yapılan ödemeler toplamı 365’e bölünerek, bir güne düşen miktar belirleniyor.
Yargıtay, yıl içinde ücrete zam yapılmışsa, hesaplamalarda son yapılan ödemeyi dikkate alıyor. Örneğin, yılda 4 ikramiye ödenen bir kişi, ilk üç ikramiyeyi bin lira, sonuncu ikramiyeyi zamlı olarak bin 500 lira almışsa, yıl içindeki dört ikramiye de bin 500 liradan ödenmiş gibi kabul ediliyor. Aynı yöntem zamlanmış olan yol ve yemek yardımı gibi diğer ödemeler için de geçerli.
İŞE İADE DAVASINDA 4 AYLIK SÜRE KIDEME EKLENİYOR
İşe iadeye ilişkin mahkeme kararı verilmişse, 4 aya kadar olan sürenin de kıdem tazminatına esas hizmet süresine eklenmesi gerekiyor. Örneğin, 5 yıl 8 ay hizmeti bulunan bir kişi işe iade davasını kazanmışsa kıdem tazminatı 6 yıl üzerinden hesaplanıyor.
HER YIL İÇİN 5 BİN 434 TL’YE KADAR TAZMİNAT
Kıdem tazminatı, aynı işverene bağlı işyerlerinde bir yıl ve üzerinde çalışanlara veriliyor. Her tam yıl için 30 günlük brüt ücret üzerinden tazminat ödeniyor. Kıdem tazminatında tavan uygulanıyor ve 6 ayda bir memur maaş katsayısına göre yeniden hesaplanıyor.
2018 yılı temmuz-aralık döneminde 5 bin 434.42 TL kıdem tazminatı tavanı uygulanıyor. Buna göre, brüt ücreti 5 bin 500 lira olan da 10 bin lira olan da her bir yıl için 5 bin 434.12 TL üzerinden kıdem tazminatı alabiliyor.
https://www.haberturk.com/kidem-tazminati-hesaplama-nasil-yapilir-2171221-ekonomi
Her Ekonomik Güçlük Fesih Nedeni Değil
Günümüzde işverenler çalışanların iş sözleşmelerini sona erdirirken sıklıkla işletmesel nedenleri öne sürmektedir. İş güvencesine sahip bir çalışanın iş sözleşmesi ancak işçiden veya işletmeden kaynaklanan geçerli bir neden varsa sona erdirilebildiğinden, böyle bir nedenin olmaması veya geçerli kabul edilmemesi halinde fesih geçersiz sayılmaktadır. Geçerli nedenler içinde yer alan işletmesel nedenlerin kanunda sınırları tam olarak belirlenememiştir. Bu nedenle kavramın içeriği yargı kararlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır.
Üç tür neden var
İşverenlerin feshe gerekçe olarak gösterebilecekleri üç tür işletmesel neden bulunmaktadır. Bunlardan ilki ekonomik güçlükler, ikincisi yeniden yapılanmaya gidilmesi ve sonuncusu ise teknolojik dönüşümlerdir. Bir işletmede bunlardan birinin varlığı halinde işverenler açısından işçilerin iş sözleşmelerini sona erdirme hakkı doğmaktadır. Ekonomik güçlükler, işverenin yaptığı işi gerçekten etkileyen ve işveren üzerinde doğrudan etki doğuran güçlüklerdir. Örneğin, genel ekonomik güçlük olmasına rağmen ilgili işveren bu ekonomik güçlükten etkilenmediyse, ekonomik güçlükleri fesih gerekçesi olarak sunamayacaktır. İşçinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi üzerine dava açması halinde işveren işletmesel nedenin varlığını ispatlamak zorundadır. Örneğin, ekonomik güçlük iddiasındaysa, şirketin mali durumunu gösteren belgelerle, iş kaybını ortaya koyan verilerle durumu ispatlamalıdır. Aynı şekilde ekonomik güçlük olmasa da teknolojik değişimler yaptıysa veya yeniden yapılanmaya gittiyse mahkemeye bu değişikliklere yönelik olarak aldığı ve uyguladığı kararları sunmalı, bu kararların gerçekliğini ispatlamalıdır. Bununla birlikte aldığı kararların şirketinin yararına olduğunu ispatlama yükümlülüğü bulunmamaktadır.
İşin ortadan kalkması
İşverenin bahsedilen üç nedenden birisini öne sürmesi feshin geçerli kabul edilebilmesi için yeterli değildir. Üç nedenden en az birisinin olması yanında ayrıca çıkartılacak işçinin işgücüne ihtiyacın kalmadığının işveren tarafından ispatlanması gerekmektedir. Örneğin işveren gerçekten ekonomik güçlük çekiyordur fakat aynı oranda üretime devam ediyordur ve bütün işçiler aynı sürelerle çalışmaya devam ediyordur. Bu durumda ilgili işçinin işgücüne ihtiyacın ortadan kalktığı savunulamayacaktır. Aynı şekilde ekonomik güçlüğe bağlı olarak işçilerin çalışmalarına ihtiyaç düşmüş, üretim fark edilir şekilde azalmış fakat çıkarılmak istenen işçinin işine ihtiyaç azalmamıştır. Bu durumda da ekonomik güçlük fesih için bir gerekçe oluşturmamaktadır. Teknolojik değişimler yapılmış fakat çalışan ufak bir hizmet içi eğitimle yeni teknolojiyi kullanabilir hale gelmişse teknolojik dönüşüme gidilse de fesih geçerli sayılmayacaktır. Mahkemeler işletmesel fesihte işvereni bu iki temel yönden değerlendirmektedir.
Son çare olmalı
İşçinin işletmesel nedene bağlı olarak işinin ortadan kalktığı durumlar da dahil feshe son çare olarak yaklaşılıp yaklaşılmadığı ayrıca incelenmektedir.
Örneğin bir işyerinde ekonomik güçlük yaşanıyordur, işveren işçinin çalıştığı bölümde üretimi durdurmuştur ve dolayısıyla işçinin işi ortadan kalkmıştır.
Bununla birlikte aynı işverenin başka bir iş bölümünde üretim devam ediyor ve hatta artıyorsa, mahkeme işçinin o işyerindeki işi yapabilir hale getirilip getirilmeyeceğini, getirilebilecekse o işin çalışana önerilip önerilmediğini de sorgulamaktadır. Son çare ilkesi ile amaçlanan, çalışanın iş sözleşmesinin feshine gerekçe olan nedenler doğmuş olsa bile bir şekilde işinin korunmasının sağlanıp sağlanamayacağını işverenin samimi olarak değerlendirmesini istemektir.
Fakat burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta işverenden yeni iş yaratması beklenmemektedir. Var olan işleri içinde o işçiyi istihdam edebileceği bir alan olup olmadığını sorgulamaktır. Yeni iş yaratma zorunluluğunun kabul edilmesi halinde işletmesel nedenlerle fesih uygulama hakkının ortadan kaldırıldığı savunulabilecektir.
Arabuluculuktan sonra dava
İşveren tarafından iş sözleşmesi işletmesel nedenlere dayalı olarak feshedilen bir çalışan öncelikle işe iadesi için arabulucuya başvurmak zorundadır.
İşveren de çalışanın iş sözleşmesini işletmesel gereklerle feshetse bile çalışana koşulları varsa kıdem ve ihbar tazminatı ödemek zorundadır. İşverenle işçi arabulucu nezdinde işe iade konusunda anlaşabilecekleri gibi anlaşamadıkları durumda işçi devamında dava da açabilecektir.
Arabuluculukta işçinin tekrar işe başlatılmasına ve geçersiz feshe karşılık ödenecek ücretlere ilişkin anlaşmaya varılabileceği gibi, doğrudan çalışana tazminat ödeyerek iş sözleşmesinin sona erdirilmesine de karar verilebilecektir.
Taraflar arasındaki pazarlık işletmesel kararın gerçekliğine ve mahkeme nezdinde ispatlanabilir olduğuna göre farklılaşacaktır. Fakat arabuluculuk sürecinde bir anlaşmaya varılamaması halinde işçi işe iade davası açacak ve işletmesel kararın hukukiliği mahkeme tarafından değerlendirilecektir. Mahkeme bahsedilen üç noktaya göre değerlendirme yaptıktan sonra feshin geçerliliğine veya geçersizliğine hükmedebilecektir.
Kabul edilmezse tazminat artar
Mahkeme tarafından işletmesel durumun gerçeği yansıtmadığına veya işletmesel duruma rağmen işçinin işini koruduğuna karar verilmesi halinde işe iade kararı verilir. İşe iade kararı üzerine çalışan işe başlamaya hazır olduğunu işverene bildirirse işveren çalışanı tekrar işe başlatıp başlatmamak konusunda seçim hakkına sahiptir.
Fakat işe başlatmamayı tercih eden işveren işçiye kıdem ve ihbar tazminatına ek olarak mahkemenin belirlediği dört ila sekiz aylık ücreti tutarında bir tazminatı ödemek zorundadır. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/her-ekonomik-gucluk-fesih-nedeni-2756180/
Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Devreye Girmeli
Kısa çalışma genel ekonomik kriz veya zorlayıcı nedenler karşısında zor durumda kalan işverenin, bir süreliğine bu uygulamadan yararlanarak işlerini düzeltmesi ve böyle dönemleri daha hafif bir şekilde atlatmasını amaçlayan bir uygulama.
Kısa çalışmanın, biri işyerindeki faaliyetin kısmen veya tamamen durdurulması; diğeri ise işyerindeki faaliyet devam etmekle birlikte, haftalık çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalıştırılması olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkması mümkün bulunuyor.
Kısa Çalışma Ödemeleri |
||
(Bin TL) |
||
DÖNEMLER |
HAK EDEN KİŞİ SAYISI |
ÖDEME MİKTARI |
2009 |
190.223 |
162.506 |
2010 |
27.147 |
39.194 |
2011 |
5.821 |
4.244 |
2012 |
2.840 |
3.003 |
2013 |
978 |
824 |
2014 |
123 |
74 |
2015 |
1441 |
304 |
2016 |
972 |
1.277 |
2017 |
506 |
760 |
2018 Ocak-Ağustos |
77 |
212 |
Yukarıdaki Tablodan görüleceği üzere 2009 krizinde yoğun olarak kullanılan "Kısa Çalışmanın" 2018 yılında sadece 77 işçi için kullanılmış olması, ekonmik çalkantının zirvede olduğu ay olan Ağustos ayında hiç kulanılmamış olması dikkate şayan bir anomali görünümü arz ediyor.
Yani ülkemizde yaşanan ve yetkililerce ekonomik sıkıntı olarak adlandırılan krizin boyutu dikkate alındığında bu tür durumlar için öngörülen kısa çalışma uygulamasının gerektiği biçimde devreye giremediği rakamlardan anlaşılıyor.
Bu durum çok sayıda şirketin bir bir konkordatoya gittiği göz önüne alınırsa - kısa çalışma uygulamasının bilinmediği düşünülemeyeceğine göre - kısa çalışma önleminin içinde bulunulan aşamada işçi çalıştıran firmaların rahatlatılması için yetersiz görüldüğünü söylemek mümkün.
Diğer bir ihtimal ise daha kötü, Kısa Çalışma uygulaması için ilk başta "Kriz" olgusunun kabulü gerektiği için acaba kriz kelimesinin kullanılması kaygısı mı buna engel oluyor diye düşünmemek de mümkün değil.
Oysa nasıl konkordato iflasın önlenmesi için bir ön tedbir olarak kullanılıyorsa "Kısa Çalışma" da kriz nedeniyle siparişleri düşen firmalar için için işçi çıkarmadan önce uygulanması yararlı olabilecek bir önlem niteliğinde.
Zira 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre sigortalı sayılan kişileri hizmet akdine tabi olarak çalıştıran işverenin, genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltması veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurması hallerinde, işverene işçi çıkarmadan bir süre kazandırıyor. Bu sürede de işçilere İşsizlik Fonundan kısa çalışma ödeneği ödenmesi gerekiyor.
Kısa çalışma ödeneği verilmesi durumunda işveren de bu ödeneğin devamı süresince;
- İşçilere ücret ödeme yükümlülüğünden,
- İşveren sigorta primi ödeme yükümlülüğünden,
- Gelir vergisi ödeme yükümlülüğünden
kurtulmuş oluyor.
Kısa çalışma uygulaması bakımından
“Genel Ekonomik Kriz”;
Ulusal veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olayların, ülke ekonomisi ve dolayısıyla işyerini ciddi anlamda etkileyip sarstığı durumlar,
“Bölgesel Kriz”
Ulusal veya uluslararası olaylardan dolayı belirli bir il veya bölgede faaliyette bulunan işyerlerinin ekonomik olarak ciddi şekilde etkilenip sarsıldığı durumlar,
“Sektörel Kriz” ise
Ulusal veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olaylardan doğrudan etkilenen sektörler ve bunlarla bağlantılı diğer sektörlerdeki işyerlerinin ciddi anlamda sarsıldığı durumlar
Olarak değerlendiriliyor.
Kısa Çalışma Başvurusu
Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerinde kısa çalışma yapılmasını talep eden işverenin, İş-Kur birimine, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya yazılı bildirimde bulunması gerekir.
İşveren bahse konu bildiriminde;
a) Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerin işyerine etkilerini ve zorlayıcı sebebin ne olduğunu,
b) İşyerinin unvanını, adresini, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikayı ve sosyal güvenlik işyeri sicil numarasını,
c) Varsa iddiasını kanıtlayıcı somut belgeleri
belirtmek zorundadır.
Kısa Çalışma Ödeneği Hesabı
Günlük kısa çalışma ödeneğinin miktarı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39. maddesine göre uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının % 150’sini geçmemek üzere, sigortalının son on iki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının % 60’ı oluyor. Dolayısıyla 2018 yılı için bir aylık kısa çalışma ödeneği 3021,14 TL’yi geçemiyor.
İşçi Çıkarma Yerine Kısa Çalışma Devreye Girmeli
Krizler için öngörülen Kısa Çalışma uygulaması düşen talep ve siparişler nedeniyle zor duruma düşen işyerleri için muhakkak devreye girmeli ve üçerden altı ay süre ile uygulanarak bu tür işyerlerine nefes aldırılmalı. Zira eğer şirketin sorunu döviz borcu kaynaklı olmayıp daralan sipariş ve pazar pazar payı kaynaklı ise Kısa Çalışma uygulaması ile artık iflasın ertelenmesi uygulaması ile birleştirilmiş olan konkordato çaresine başvuranların sayısı da bu şekilde azaltılabilir.
2009’da teğet geçtiği söylenen krizde bile 190.223 işçinin yararlandığı kısa çalışma ödeneğinden 2018 yılında sadece 77 işçinin yararlanmış olması ve dahası geçtiğimiz Ağustos ayında tek bir işçinin bile yararlanmamış olması bir şeylerin ters gittiğini ya da olması gerektiği gibi uygulanmadığını gösteriyor. Şevket TEZEL https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9218
Konkordato Gider Avansı Tarifesi
02 Haziran 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30439
Adalet Bakanlığından:
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunugereğince konkordato talep edilirken mahkeme veznesine yatırılacak olan avansın miktarı ile ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tarife, 2004 sayılı Kanunun 285 inci maddesinin dördüncü fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır.
Konkordato gider avansı
MADDE 3 – (1) Talep eden, bu Tarifede gösterilen gider avansını konkordato talebinde bulunurken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Konkordato gider avansı her türlü tebligat ve posta ücretleri, bilirkişi ve konkordatokomiseri ücretleri, ilan ücreti, iflas gideri ile dosyanın bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay’a gidiş dönüş ücretleri gibi giderleri kapsar.
Konkordato gider avansı miktarı
MADDE 4 – (1) Talep eden;
a) Konkordato talep edilirken bildirilen alacaklı sayısının üç katı tutarında tebligat gideri,
b) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanacak yedi adet ilan bedelinin asgari tutarı olan 550,00 Türk Lirası,
c) Resmi İlan Fiyat Tarifesinde belirlenen Basın-İlan Kurumu resmi ilan portalında yapılacak yedi adet ilan bedelinin asgari tutarı,
ç) İlgili kurum ve kuruluşlara yapılacak bildirim için 50 adet iadeli taahhütlü posta ücreti,
d) Bir bilirkişi için Bilirkişi Ücret Tarifesinde belirlenen ücretin üç katı tutarı,
e) Mahkemece belirlenecek ücreti sonradan tamamlanmak üzere konkordato komiseri olarak görevlendirilecek kişi için asgari 1.000,00 Türk Lirası üzerinden hesaplanan beş aylık ücret tutarı,
f) Diğer iş ve işlemler için 300,00 Türk Lirası,
g) İflasa tabi olanlar yönünden 15.000,00 Türk Lirası iflas gideri,
toplamını avans olarak öder.
(2) İflasa tabi olmayan borçlular yönünden yukarıda sayılan gider avansı miktarından indirim yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
Konkordato gider avansının iadesi
MADDE 5 – (1) Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra talep edene iade edilir. Talep eden tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle yapılır. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilir.
Gider avansının ikmal ettirilmesi
MADDE 6 – (1) Tarifeye göre yatırılmış gider avansının yeterli olmadığı yargılama sırasında anlaşılır ise eksik kalan kısım, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre ikmal ettirilir.
Zaman bakımından uygulama
MADDE 7 – (1) Bu tarifedeki gider avansı, 15/3/2018 tarihinden sonra yapılan konkordato taleplerinde uygulanır ve tarifeye göre alınması gereken gider avansının eksik olduğunun anlaşılması halinde 6100 sayılı Kanunun 114 ve 115 inci maddelerine göre işlem yapılır.
Yürürlük
MADDE 8 – (1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Adi Konkordato Süreci
Bu yazımızda adi konkordato ile ilgili yapılacak işler sırası ile ele alınmıştır.
1.KONKORDATO TALEBİ
Borca batık olmamakla birlikte borç ödemeden aciz halinde bulunan bir borçlunun vade konkordatosu istemesi mümkündür. Diğer bir deyişle, mevcudu borçlarının tamamını ödeyebilecek durumda olan bir borçlunun mallarını o anda satarak vadesi gelmiş bütün borçlarını ödemesi mümkün değilse, o zaman borçlu borçlarını yüzde yüz, yani tamamen ödeme taahhüdünde bulunarak alacaklılarından kendisine bir mühlet verilmesini isteyebilir (vade konkordatosu). Bu durumdaki bir borçlunun normal olarak tenzilat konkordatosu isteyebilmesi mümkün olmamak gerekir, zira böyle bir teklif, ödenmesi “teklif edilen meblağın borçlunun kaynakları ile orantılı olması” şartına uygun düşmez.
285. maddenin 1. Fıkrasında, tacir olmayanların da konkordato talep edebilmesi kabul edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında önemli olan, konkordato talep edenin, vadesi geldiği halde borçlarını ödeyememesi veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında olmasıdır. Ancak, konkordato sürecinin başarısız olması halinde, tacir olmayanlar hakkında iflas kararı verilemeyecektir.
2. YETKİLİ MAHKEME
2.1. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 285. Maddesinin 4. Fıkrası
Konkordato talebinde yetkili mahkeme, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 285. Maddesinin 4. Fıkrasında belirtilmektedir.
Buna göre; “Yetkili ve görevli mahkeme; iflasa tabi olan borçlu için 154’üncü maddenin birinci veya ikinci fıkralarında yazılı yerdeki, iflasa tabi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesidir.”
T.C. Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesi’nin 03/04/2018 tarih ve 538 no lu Yetkili Mahkeme ile ilgili kararı 05/04/2018 tarihli ve 30382 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Buna göre;
Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması talepleri (İcra ve İflâs Kanunu 309/m ilâ 309/ü Maddeleri) Hususlarından kaynaklanan davalara;
1- Üç ve daha az asliye ticaret mahkemesi bulunan yerlerde 1 numaralı asliye ticaret mahkemesinin,
2- Üçten fazla asliye ticaret mahkemesi bulunan yerlerde ise 1, 2 ve 3 numaralı asliye ticaret mahkemelerinin,
İhtisas mahkemesi olarak belirlenmiştir.
7101 sayılı Kanun’un 46. maddesiyle 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununa eklenen geçici 14. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, bu kapsamda görülmekte olan davalar bakımından iflâsın ertelenmesi ve konkordato talepleri hakkında talep tarihinde yürürlükte bulunan hükümlerin uygulanmasına, mahkemelerin derdest dava dosyalarının bu karara dayanarak anılan mahkemelere gönderemeyeceğine, iş bu kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren açılacak davaların ise anılan mahkemelere tevzi edilmesine karar verildi.
3. GİDERLER
3.1. Kanuni Şartlar
Konkordato talebinde bulunanın, Adalet Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak tarifede belirtilen konkordato gider avansını yatırmaya mecbur olduğuna ilişkin bir hüküm konulmuş olup bundan, sürecin gecikmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Bu gider avansının hukuki statüsü ve sonuçları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114 ve 115’inci maddelerine atıf yapılarak düzenlenmektedir. Şu halde, konkordato talebinde bulunanın, gider avansı konusunda gerekli hassasiyeti göstermemesinin yaptırımı gayet ağırdır.
Konkordato talebinde ödenecek gider avansı, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 285. Maddesinin 3. Fıkrasında belirtilmektedir.
Buna göre; “Konkordato talebinde bulunan, Adalet Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan tarifede belirtilen konkordato gider avansını yatırmaya mecburdur. Bu durumda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114’üncü ve 115’inci maddeleri kıyasen uygulanır.”
3.2. Konkordato Gider Avansı Tarifesi
02.06.2018 Tarih ve 30439 Sayılı Resmi Gazetede, Adalet Bakanlığı tarafından “Konkordato Gider Avansı Tarifesi” yayımlanmıştır.
Bu tarifede belirtilen gider avansını, Talep eden tarafından, konkordato talebinde bulunurken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Konkordato gider avansı her türlü tebligat ve posta ücretleri, bilirkişi ve konkordato komiseri ücretleri, ilan ücreti, iflas gideri ile dosyanın bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay’a gidiş dönüş ücretleri gibi giderleri kapsar.
3.2.1. Konkordato Gider Avansı Miktarı
(1) Talep eden;
a) Konkordato talep edilirken bildirilen alacaklı sayısının üç katı tutarında tebligat gideri,
b) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanacak yedi adet ilan bedelinin asgari tutarı olan 550,00 Türk Lirası,
c) Resmi İlan Fiyat Tarifesinde belirlenen Basın-İlan Kurumu resmi ilan portalında yapılacak yedi adet ilan bedelinin asgari tutarı,
ç) İlgili kurum ve kuruluşlara yapılacak bildirim için 50 adet iadeli taahhütlü posta ücreti,
d) Bir bilirkişi için Bilirkişi Ücret Tarifesinde belirlenen ücretin üç katı tutarı,
e) Mahkemece belirlenecek ücreti sonradan tamamlanmak üzere konkordato komiseri olarak görevlendirilecek kişi için asgari 1.000,00 Türk Lirası üzerinden hesaplanan beş aylık ücret tutarı,
f) Diğer iş ve işlemler için 300,00 Türk Lirası,
g) İflasa tabi olanlar yönünden 15.000,00 Türk Lirası iflas gideri,
toplamını avans olarak öder.
(2) İflasa tabi olmayan borçlular yönünden yukarıda sayılan gider avansı miktarından indirim yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
4. KONKORDATO TALEBİNE EKLENECEK BELGELER
Konkordato talebine eklenecek belgeler
Madde 286 –
a) Borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli mali kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka bir yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren konkordato ön projesi
b) Borçlunun mal varlığının durumunu gösterir belgeler; borçlu defter tutmaya mecbur kişilerden ise Türk Ticaret Kanununa göre hazırlanan son bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden hazırlanan ara bilançolar, ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdikleri ile elektronik ortamda oluşturulan defterlere ilişkin e-defter berat bilgileri, borçlunun malî durumunu açıklayıcı diğer bilgi ve belgeler, maddi ve maddi olmayan duran varlıklara ait olup defter değerlerini içeren listeler, tüm alacak ve borçları vadeleri ile birlikte gösteren liste ve belgeler.
c) Alacaklıları, alacak miktarlarını ve alacaklıların imtiyaz durumunu gösteren liste.
d) Konkordato ön projesinde yer alan teklife göre alacaklıların eline geçmesi öngörülen miktar ile borçlunun ifâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktarı karşılaştırmalı olarak gösteren tablo.
e) Sermaye Piyasası Kurulu veya Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından hazırlanan ve konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu gösteren finansal analiz raporları ile dayanakları. Şu kadar ki bu şart 3/6/2011 tarihli ve 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 28’inci maddesi kapsamında küçük işletmeler bakımından uygulanmaz.
Bu madde uyarınca sunulan mali tabloların tarihi, başvuru tarihinden en fazla kırk beş gün önce olabilir
Borçlu, konkordato sürecinde mahkeme veya komiser tarafından istenebilecek diğer belge ve kayıtları da ibraz etmek zorundadır.
5. ÖN PROJE
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun Konkordato talebine eklenecek belgeler başlıklı 286. Maddesinde ön projeden söz edilmektedir.
Ön projede;
- borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini,
- bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını,
- ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını,
- borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli mali kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka bir yöntem kullanılarak sağlanacağı
gösterilecektir.
6. ANALİZ RAPORU
Analiz raporu içinde finansal analiz raporunun bulunması gerekmektedir. Bu analiz raporu ile dayanakları, Sermaye Piyasası Kurulu veya Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından hazırlanacaktır. Bu raporda, konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu gösteren veriler ve bilgiler bulunacaktır.
Ancak, Bu rapor 3/6/2011 tarihli ve 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 28’inci maddesi kapsamında küçük işletmeler için istenmeyecektir.
7. GEÇİCİ MÜHLET
2004 sayılı kanunun geçici mühlet başlıklı 287. Maddesiyle, “geçici konkordato mühleti” adı altında yeni bir kurum ihdas edilmiştir. Geçici mühlet 3. ay olarak belirtilmektedir. Mahkeme bu üç aylık süre dolmadan borçlunun veya geçici komiserin yapacağı talep üzerine geçici mühleti en fazla iki ay daha uzatabilir, bu mühletin uzatmayla birlikte beş ayı geçmemek üzere “geçici olarak” tanınabileceği hükme bağlanmaktadır.
Geçici konkordato mühleti ile birlikte mahkemenin borçlunun mal varlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirlere karar vereceği ve konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla bir geçici konkordato komiseri atayacağı hükme bağlanmaktadır.
8. GEÇİCİ MÜHLETİN SONUÇLARI, İLANI VE BİLDİRİMİ
288. Maddeyle, geçici mühletin sonuçları, ilanı ve bildirimi düzenlenmekte; geçici mühletin, kesin mühletin sonuçlarını doğurması esası kabul edilmektedir.
Alacaklıların, ilandan itibaren yedi günlük kesin süre içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hâl bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürebilecekleri bu çerçevede mahkemeden konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri belirtilir.
9. KESİN MÜHLET
9.1. Kesin Mühlet Verilmesi
289. Maddeyle, Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde borçluya kesin mühletin bir yıl olarak verilmesi öngörülmekte ve güçlük arz eden özel durumlarda komiserin bu durumu açıklayan gerekçeli raporu ve talebi üzerine mahkemece altı aya kadar uzatılabileceği kabul edilmektedir.
Mahkeme, kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde verir.
Mahkeme bu kararı verirken, esas itibariyle, 286’ncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca konkordato talebiyle birlikte tevdi edilen alacaklılar listesinden hareket ederek alacaklı sayısı, alacak miktarı, işletmenin büyüklüğü gibi kriterleri göz önüne alacaktır; konkordato talep eden her işletmeye bir alacaklılar kurulu tayin edileceği şeklinde bir uygulamanın içine girilmemesi, bu kurulun maddede tanımlanan özel durumlarda oluşturulması gerekmektedir.
9.2. Borçlunun Mali Durumunun Düzelmesi Nedeniyle Kesin Mühletin Kaldırılması
Konkordato mühleti konkordato borçlusunun durumunun iyileşmesi sebebiyle de kaldırılabilecektir. Gerçekten de bazı hallerde geçici veya kesin konkordato mühleti, borçlunun iyileşmesi için tek başına yeterli olabilir. Bu durumda konkordato mühleti kaldırılır, konkordato prosedürüne devam edilmez, ama borçlunun iflasına karar verilmesi için de bir sebep ortaya çıkmaz. İyileşme kavramı, borçlunun alacaklılara tam ve zamanında ödeme yapabilecek şekilde ödeme gücünü kazanması şeklinde anlaşılabilmektedir. Ancak maddenin gerekçesinde bu hususun maddede özellikle konunun kazai içtihatlara bırakıldığı belirtilmektedir. Belirtmek isteriz ki, bu yaklaşım konkordato kurumunu eksik bırakmaktadır.
9.3. Kesin Mühlet İçinde Konkordato Talebinin Reddi ile İfasın Açılması
292. Maddeyle, kesin mühletiçinde konkordato talebinin reddi ile iflasın açılması düzenlenmektedir. Maddenin birinci fıkrasının (b) bendindeki “başarıya ulaşma” ibaresi ile kastedilen haller iyileşmenin veya konkordatonun tasdikinin hiç mümkün olmadığı hallerdir. Aynı fıkranın (d) bendi uyarınca mahkeme, borca batıkolduğu halde konkordato talebinden feragat eden sermaye şirketi veya kooperatifin borca batıklık nedeniyle iflasına karar verecektir.
9.4. Kesin Mühletin Alacaklılar Bakımından Sonuçları
294. Maddeyle, kesin mühletin alacaklılar bakımından sonuçlan düzenlenmektedir. Bu sonuçlar, geçici mühlet bakımından da geçerlidir. Maddeyle, kesin mühlet içinde alacaklıların haklarında bazı sınırlamalar yapılmaktadır. Alacaklıların haklarında yapılan bu sınırlamaların temel nedeni, konkordato mühleti içinde borçlunun rahat hareket edebilmesi ve alacaklıların baskısı altında olmadan konkordato projesinin hayata geçirilebilmesi için faaliyetlerine devam edebilmesinin sağlanmasıdır.
9.5. Kesin Mühletin Rehinli Alacaklılar Bakımından Sonuçları
295. Maddeye göre, kesin mühletin rehinli alacaklılar bakımından sonuçları düzenlenmektedir. Buna göre mühlet sırasında rehinle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez.
9.6. Kesin Mühletin Sözleşmeler Bakımından Sonuçları
Kanunun 296. Maddesiyle, kesin mühletin sözleşmelerin sona erdirilmesi bakımından sonuçlan düzenlenmektedir.
Buna göre;
Sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına yahut borcu muaccel hâle getireceğine ilişkin hükümler, borçlunun konkordato yoluna başvurması durumunda uygulanmaz. Sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmasa dahi sözleşme, borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemez.
Borçlu, tarafı olduğu ve konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyen sürekli borç ilişkilerini, komiserin uygun görüşü ve mahkemenin onayıyla herhangi bir zamanda sona erecek şekilde feshedebilir. Bu çerçevede ödenmesi gereken tazminat, konkordato projesine tabi olur. Hizmet sözleşmelerinin feshine ilişkin özel hükümler saklıdır.
9.7. Kesin Mühletin Borçlu Bakımından Sonuçları
Kanunun 297. Maddesiyle, mühletin borçlu bakımından sonuçları düzenlenmektedir.
Buna göre;
Borçlu, komiserin nezareti altında işlerine devam edebilir. Şu kadar ki, mühlet kararı verirken veya mühlet içinde mahkeme, bazı işlemlerin geçerli olarak ancak komiserin izni ile yapılmasına veya borçlunun yerine komiserin işletmenin faaliyetini devam ettirmesine karar verebilir.
Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemez, takyit edemez ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz. Aksi hâlde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin ve alacaklılar kurulunun görüşünü almak zorundadır.
Borçlu bu hükme yahut komiserin ihtarlarına aykırı davranırsa mahkeme, borçlunun malları üzerindeki tasarruf yetkisini kaldırabilir veya 292’nci madde çerçevesinde karar verir.
Birinci ve üçüncü fıkra kapsamında alınan kararlar 288’inci madde uyarınca ilân edilir ve ilgili yerlere bildirilir
9.8. Kanun Yolları
Konkordato hakkındaki kapsamlı kanun yolu denetimi konkordatonun tasdiki aşamasında kabul edilmekte; mühlet aşamasında kanun yolu denetimi sınırlandırılmaktadır.
Buna göre; .
Kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.
Kesin mühlet talebinin değerlendirilmesi sonucunda, hakkında iflâs kararı verilmeyen borçlunun konkordato talebinin reddine karar verilirse, borçlu veya varsa konkordato talep eden alacaklı bu kararın tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesinin kararı kesindir. Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak mühlet kararı verildiği hâllerde dosya, komiserin görevlendirilmesi de dahil olmak üzere müteakip işlemlerin yürütülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilir.
Mahkemenin veya bölge adliye mahkemesinin konkordato talebinin reddiyle birlikte borçlunun iflâsına da karar verdiği hâllerde 164’üncü madde hükmü uygulanır.
9.9. Defter Tutulması ve Rehinli Malların Kıymetinin Takdiri
Konkordatonun tasdiki yargılamasından önce komiserce yapılacak ön hazırlıklar bulunmaktadır.
Buna göre;
Komiser, görevlendirilmesini müteakip borçlunun mevcudunun bir defterini yapar ve malların kıymetlerini takdir eder. Borçlunun başka yerlerde malları varsa bu muamele o yer icra dairesi marifetiyle yaptırılabilir.
Komiser rehinli malların kıymetinin takdirine ilişkin kararını alacaklıların incelemesine hazır bulundurur; kıymet takdiri kararı alacaklılar toplantısından önce yazılı olarak rehinli alacaklılara ve borçluya bildirilir.
İlgililer, yedi gün içinde ve masrafını önceden vermek kaydıyla, mahkemeden rehinli malların kıymetini yeniden takdir etmesini isteyebilirler. Eğer yeni kıymet takdiri bir alacaklı tarafından istenmiş ve takdir edilen kıymet, kayda değer bir şekilde değişmişse alacaklı borçludan masraflarının ödenmesini talep edebilir.
Rehinli taşınmaz malların bu madde kapsamındaki kıymet takdiri, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca gayrimenkul değerleme uzmanlığı lisansı ile yetkilendirilen kişilere yaptırılabilir.
9.10. Alacaklıları Alacaklarını Bildirmeye Davet
Alacaklılar, komiser tarafından 288’inci madde uyarınca yapılacak ilânla, ilân tarihinden itibaren onbeş gün içinde alacaklarını bildirmeye davet olunur. Ayrıca, ilânın birer sureti adresi belli olan alacaklılara posta ile gönderilir. İlânda, alacaklarını bildirmeyen alacaklıların bilançoda kayıtlı olmadıkça konkordato projesinin müzakerelerine kabul edilmeyecekleri ihtarı da yazılır.
9.11. Alacaklar Hakkında Borçlunun Beyana Daveti
Alacaklar hakkında borçlunun beyana daveti başlıklı 300 maddesinin gerekçesinde Maddeyle, mevcut Kanunun 293’üncü maddesi hükmü metne alınmaktadır. İfadeleri bulunmaktadır.
Komiser, borçluyu iddia olunan alacaklar hakkında açıklamada bulunmaya davet eder. Komiser, alacakların varit olup olmadığı hakkında borçlunun defterleri ve belgeleri üzerinde gerekli incelemelerde bulunarak bunların neticesini 302’nci madde gereğince vereceği raporda belirtir.
9.12. Alacaklılar Toplantısına Davet
Alacaklılar toplantısına davet başlıklı 301. Maddeyle, alacaklılar toplantısına davet müessesesi düzenlenmektedir.
Buna göre:
Konkordato projesinin hazırlanması, alacakların bildirilmesi ve tahkiki tamamlandıktan sonra komiser, 288’inci madde uyarınca yapacağı yeni bir ilânla alacaklıları, konkordato projesini müzakere etmek üzere toplanmaya davet eder. Toplantı günü ilândan en az on beş gün sonra olmak zorundadır. İlanda alacaklıların, toplantıdan önceki yedi gün içinde belgeleri inceleyebilecekleri de bildirilir. Ayrıca, ilânın birer sureti adresi belli olan alacaklılara posta ile gönderilir. Ruknettin Kumkale YMM
Kaynak, http://www.alomaliye.com/2018/10/08/adi-konkordato-sureci/
Konkordatoda İşçi Alacaklarının Durumu
Son günlerde şirketlerin ve hatta şahısların konkordato ilan ettiğine ilişkin birçok haber gündemi meşgul ediyor. Bu vesileyle de çoğumuz konkordatonun ne olduğu ve sonuçları hakkında bilgi sahibi olduk.
Kısaca özetlersek, konkordato ile borç ve alacaklar yeniden yapılandırma işlemine tabi tutuluyor. İşleri yolunda gitmeyen, ödeme gücünü belli ölçüde kaybedip mali durumu bozulmuş iyi niyetli ve dürüst borçluları korumak amacını taşıyan konkordato ile borçluya öncelikle 3 ay geçici mühlet veriliyor. Bu süre mahkeme kararıyla 5 aya kadar uzatılabiliyor. Kesin mühlet ise bir yıl uygulanıyor ve en fazla 6 aya kadar uzatılabiliyor. Tüm sürelerin kullanılması halinde, konkordato süreci 23 aya kadar çıkabiliyor.
Konkordato sayesinde verilen süre zarfında borçlu herhangi bir icra uygulaması ile karşı karşıya gelmiyor.
Peki konkordato durumunda işçi alacaklarının akibeti ne oluyor? Bu yazımızda bu konuyu açıklayacağız.
Konkordato Halinde İş Sözleşmesi
İşveren tarafından konkordato ilan edilmesi işyerinde faaliyetin durduğu anlamına gelmiyor. Dolayısıyla da mevcut iş sözleşmeleri de geçerliliğini koruyor.
Bu itibarla işverenin konkordato kararı almış olması tek başına işçilere haklı fesih hakkı da vermiyor. Ücretleri düzenli ödendiği, sigorta bildirimlerinin yapıldığı ve iş koşullarında esaslı değişiklik yapılmadığı gibi haklı sebepler olmadığı müddetçe işçiler sırf konkordato gerekçesiyle iş sözleşmelerini sona erdirirlerse kıdem ve ihbar tazminatı alamazlar.
Ancak işverenin içine düştüğü mali kriz işçilerin ücretlerinin ödenmemesine de neden olmuşsa işçiler ücretlerinin ödenmediği gerekçesiyle iş sözleşmesini derhal feshedebilir ve kıdem tazminatı da alınabilir.
Bununla birlikte işveren şayet konkordato nedeniyle işçi çıkartırsa ihbar sürelerine uymak ve işçiye kıdem tazminatını ödemek zorundadır.
İşçi Alacakları Konkordatoya Yazılmalı
Konkordato öncesinde doğan işçi alacakları imtiyazlı alacak niteliğindedir. Dolayısıyla konkordato durumunda işçiler son bir yıla ait ücret, kıdem ve ihbar tazminatı gibi alacakları için icra takibi yapabiliyor.
Uygulamada işçi alacakları, rehinli alacakların ardından geliyor. İşçi alacakları, teminatlı olup da rehinle karşılanmamış veya teminatsız bulunan alacaklar bakımından ise ilk sırada yer alıyor.
Burada işçiler açısından dikkat edilmesi gereken nokta alacaklarının konkordatoya yazdırılmasıdır. Konkordatoya yazdırılmış işçi alacakları herhangi bir indirim uygulanmadan talep edilebilir. Buna karşın konkordatoya yazılmamış işçi alacakları imtiyazsız alacaklar gibi konkordato şartlarında ödenir.
Üç Aylık Ücret Garanti Fonundan
4447 sayılı Kanunda yer alan düzenlemeye göre ücret garanti fonu şu durumlarda devreye giriyor;
- İşverenin konkordato ilan etmesi,
- İşveren için aciz vesikası alınması,
- İflas nedeniyle işverenin ödeme güçlüğüne düşmesi.
Bu durumlarda işçilerin iş ilişkisinden kaynaklanan üç aylık ödenmeyen ücret alacakları ücret garanti fonundan karşılanıyor.
Konkordato ilan edilen işyerinde çalışan işçilerin üç aylık ücreti talep etmeleri için İş-Kur birimine aşağıdaki belgeler ile başvurmaları gerekiyor.
- Ücret Garanti Fonu Talep Dilekçesi,
- İşçinin ücret alacağını aylar itibariyle gösteren İşçi Alacak Belgesi,
- Mahkemece verilen konkordato mühlet kararı veya İcra ve İflas Kanununun 288'inci maddesi uyarınca konkordato mühlet kararının ilan edildiğini gösteren belge
Başvuru sahipleri İş-Kur’a başvurduktan sonra Kurum gerekli araştırmayı yapıyor ve ibraz edilen belgelerde herhangi bir eksiklik yok ise başvuruyu izleyen ayın sonuna kadar ödeme gerçekleştiriliyor.
Çalışma Süresi Önemli
Ücret garanti fonundan faydalanma tüm işçiler için söz konusu olmuyor. Ücret garanti fonundan üç aylık ödenmeyen ücretin alınması için önemli bir şart var. İşçinin, işverenin ödeme güçlüğüne düşmesinden önceki son bir yıl içinde aynı işyerinde çalışmış olması gerekiyor. Mehmet Bulut www.sadettinorhan.net/8_10_2018_makale.html
Konkordato' nun Vergisel Sonuçları
Son dönemde basın yayın organlarına sık sık yansıdığı üzere konkordato talep eden şirketlerin sayısı maalesef hızla artıyor. Şüphesiz ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeler kadar, 7101 sayılı Kanunla iflasın ertelenmesi müessesesinin kaldırılması da ilan edilen konkordato sayısının artmasında önemli bir etkiye sahip.
Bugünkü yazımızı son döneme damgasını vuran bu müessesenin vergisel sonuçlarını irdelemeye ayırdık.
Konkordato müessesesi
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uyarınca; borçlarının vadesi geldiği halde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarının ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebiliyor. İflâs talebinde bulunabilecek alacaklılardan birisi de gerekçeli bir dilekçeyle borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebiliyor.
Konkordato temel olarak vade konkordatosu ve tenzilat konkordatosu olmak üzere ikiye ayrılıyor. Tenzilat konkordatosunda alacaklılar; borçluya karşı, alacaklarının belirli bir yüzdesini tahsil etmekten vazgeçiyorlar ve borçlu, borçlarının konkordatoda kabul edilen kısmını (yüzdesini) ödemek suretiyle borçlarının tamamından kurtuluyor. Vade konkordatosunda ise borçlu borcunun tamamını ödemek için alacaklılarından bir vade istiyor ve borçlarını taksitlendiriyor. Ülkemiz uygulamasında çoğu kez borçlu, alacaklılarından hem vade hem de tenzilat istemekte ve böylece karma konkordato teklif etmekte.
Vazgeçilen alacak uygulaması
Borçlu açısından konkordatonun sonucu temel olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 324’üncü maddesi düzenlenmekte. İlgili madde uyarınca; konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınacak, bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına aktarılacak.
Söz konusu hüküm ile zor durumda olan ve bu nedenle borçlarının tamamını ödemeyen mükelleflere idare tarafından vergi ertelemesi yoluyla yardımcı olunması amaçlanmış durumda. Nitekim söz konusu 324’üncü maddeye ilişkin TBMM Geçici Komisyon Raporunda “…iflas halinde veya mali müzayakada bulunan ve borçlarını ödeyemeyecek hale gelen mükellefler…”den bahsedilerek söz konusu amaç açıkça belirtilmiş.
3 yıllık süre
Bu noktada önem arz eden husus 3 yıllık sürenin ne zaman dolacağı ve özel fonun ne zaman kar hesabına nakledileceği. Bu konuda yüksek yargının görüşü, üç yıllık sürenin alacaktan vazgeçilen hesap dönemini takip eden 3’üncü yılın sonunda dolduğuna yönelik. Ancak İdareye göre alacaktan vazgeçilen yılın da üç yıllık sürenin hesabında dikkate alınması gerekiyor.
Buna göre; 2018 yılı içerisinde fon hesabına alınan tutarın, İdarenin görüşüne göre 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemlerine ilişkin zararlara mahsup edilmesi, bu süre zarfında zararla itfa edilemeyen özel karşılık tutarının ise 2020 hesap dönemi karına eklenmesi gerekiyor. Yargının görüşü ise söz konusu sürenin 2020 değil 2021 yılı sonunda dolacağı yönünde.
Geçmiş yıl zararlarına mahsup
Bu noktada en önemli sorun, bekleme süresi içinde vazgeçilen alacak nedeniyle özel fona alınan tutarın geçmiş yıl zararları ile mahsup edilip edilmeyeceği. Örneğin; (A) şirketi konkordato nedeniyle (B) şirketinden olan alacaklarının 12 milyon TL’lik kısmından 2018 hesap döneminde vazgeçmiş olsun. Bu durumda (B) şirketi tarafından söz konusu tutarın özel fona alınacağı açık. Peki (B) şirketinin 2016 yılından gelen 11 milyon TL zararı mevcutsa; bu zararın özel fona alınan tutar ile mahsubu mümkün olacak mı?
Böyle bir mahsubun yapılması mümkün değil. Zira Vergi Usul Kanununun 324’ üncü maddesinde, "alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla" denilmek suretiyle, vazgeçilen alacağın gelecek yıl (yıllar) zararlarından mahsup edilebileceği kabul edilmiş durumda. Bu nedenle, geçmiş yıl zararlarının kaynağı ne olursa olsun, vazgeçilen alacaktan mahsup edilmesi mümkün bulunmuyor.
Değersiz alacak uygulaması
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesinde; kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacakların değersiz alacak olarak kabul edileceği; değersiz alacakların, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybedecekleri ve kayıtlı değerleri üzerinden zarara geçirilerek yok edilecekleri hükme bağlanmış durumda. Değersiz alacak olarak dikkate alınacak tutarın daha önce hasılat olarak yazılmış olmasına gerek bulunmuyor. Alacağın, ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili olması yeterli.
İlgili yasal düzenlemede belirtilen "kazai hüküm"den kasıt, alacağın tahsil edilme imkânının tamamen ortadan kalktığını hükme bağlayan bir mahkeme kararının varlığı. Yine aynı maddede ifade edilen "kanaat verici bir belge"den söz edebilmek için ise, alacaktan açıkça vazgeçildiğini gösteren bir belgenin ya da tahsil imkânsızlığını gösteren bir delilin varlığı şart.
Vergi mevzuatımızda kanaat verici belgelerin neler olduğu hususunda bir düzenleme bulunmamakla birlikte, hem Danıştay'a intikal eden ihtilaflar sonucu tesis edilen kararlarda hem de Gelir İdaresi tarafından verilen özelgelerde konkordato anlaşması kanaat getirici bir vesika olarak kabul ediliyor.
Buna göre; konkordato sonucu tahsilinden vazgeçilen tutarın, alacaklı tarafından değersiz alacak işleme tabi tutulması ve gider yazılması mümkün.
Dönemsellik ilkesine dikkat
İdarenin görüşüne göre; Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesi uygulamasında, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması mümkün bulunmuyor.
Damga vergisi ve harçlar
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun “Konkordatoda Harç, Vergi İstisnaları ve Teşvik Belgeleri” başlıklı 308/g maddesi uyarınca; tasdik edilen konkordato projesi kapsamında:
-Yapılacak işlemler, 492 sayılı Harçlar Kanununa tabi harçlardan,
-Bu işlemler nedeniyle düzenlenecek kâğıtlar, damga vergisinden,
-Alacaklılar tarafından her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden,
-Borçluya kullandırılacak krediler, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonundan istisna edilmiş durumda.
Bu istisna hükümleri konkordato projesinde belirtilen işlemler bakımından borçlu ile proje kapsamındaki alacaklılara özgü olarak uygulanıyor. Üçüncü kişiler bu istisna hükümlerinden yararlanamıyor.
Konkordato projesine göre borçları yeni bir itfa plânına bağlanan borçlulara ait olan teşvik belgelerinin süreleri ile ihracat taahhüt süreleri, geçici mühlet kararının verildiği tarihten konkordatonun bağlayıcı hâle geldiği tarihe kadar işlemiyor. Ender İnelli http://www.vergidegundem.com/
İşçiye Yol Ve Yemek Parası Vermek Zorunlumudur?
Aynı Ay İçinde Birden Fazla İşyerinde Çalışılabilir mi?
Birden fazla işyerinde sigortalı olarak çalışmayı engelleyen kanuni bir düzenleme yoktur. 5510 sayılı Kanun'a göre, bir hizmet akdine tâbi olarak bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılmakta, sigorta hak ve yükümlülükleri de çalışmaya başlanılan tarihten itibaren başlanmaktadır.
İşyerlerinden bildirilen kazançların birleştirilmesi nedeniyle prime esas kazanç tutarı artmakta, 30 günün altındaki prim ödeme gün sayıları 30 güne tamamlanabilmektedir.
Kanun'un 82. maddesi gereğince sigortalının aynı sigortalılık halinde birden fazla işyerinde çalışması nedeniyle Kurum'a ödenen primler toplamı, bu sigortalılık hali için belirlenen prime esas kazanç üst sınırı üzerinden hesaplanacak miktarı aşarsa, aşan kısmın tamamı sigortalının talebi üzerine en geç talep tarihini takip eden ay içinde hissesi oranında kendisine ödenmektedir. Ayrıca, (4/a) ve (4/b) kapsamındaki sigortalılığın çakışması nedeniyle (a) bendi kapsamındaki sigortalılığı esas alınanlar 1.3.2011 tarihinden sonra yazılı talepte bulunmak ve 82. maddeye göre belirlenen prime esas kazanç alt ve üst sınırına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, (b) bendi kapsamındaki çalışmasından dolayı talep tarihinden itibaren (b) bendi için de prim ödeyebileceklerdir. Ancak, (4/a) ve (4/b) kapsamında ödenecek primlerin toplam prime esas kazançların üst sınırından fazla olamayacaktır. Lebib Yalkın Yayımları