Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Meclis Plan Ve Bütçe Komisyonu’nda yeni bir vergi düzenlemesi hazırlanarak yasalaşmak üzere. Buna göre birçok vergi türünde yeni ek vergiler ile birlikte, bir takım istisna ve indirimleri kaldırılacak yeni düzenlemeler eklenmesi öngörülmektedir. Konuya taraf olan birçok meslektaşım görüşlerini çeşitli platformlardan paylaşmakta olup, bende bugün bu konuda ilgimi çeken bir hususta görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bilginiz üzere 3218 sayılı Kanun’la kurulan serbest bölgelerin ana gayesi; Nitelikli ihracatı arttırmak ve beraberinde hem yurtiçinden hem yurtdışından yatırımcıların bu bölgelere yatırım yapmasını sağlamaktır. Bu kapsamda zaman içeresinde birçok kez değişikliklere uğrayan Serbest Bölgeler Kanunu’nda 5810 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeye göre geçici 3. maddesinde değişikliğe gidilmiştir. Bu değişikliğe göre; Serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükelleflerin üretim faaliyetleri ile ilgili olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinin gerçekleştiği tarihi içeren yılın vergilendirme döneminin sonuna kadar; Bu bölgelerdeki üretim faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.

Bu üretim faaliyeti sonucu elde edilen ürünlerin yurtdışına ihraç edilmesi amaçlanmakta birlikte, bölgedeki üretilen ürünlerden yurtiçine yapılan satışlarda gelir ve kurumlar Vergisine tabii değildir. Bu noktada şöyle ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Bilindiği üzere Türkiye’de Yatırım Teşvik Belgelerini (YTB) veren kurum Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’dır. Bu bakanlığımızın vermiş olduğu çeşitli türlerdeki YTB’lerine göre kurumlar ve gelir Vergisi kanunu üzerinden şirketler indirimli kurumlar ya da gelir vergisi istisnasından faydalanmaktadırlar. Aslında her ne kadar konuyu istisna olarak ifade etsek te, tanınan istisna KVK’ye göre 5. maddede sayılan istisnalardan olmayıp, özü itibari ile kurumlar vergisi oranlarının eksik ya da hiç alınmaması yolu ile mükellefe tanınan bir istisnadır. Bu sebeple de 32. maddeye ek yapılmıştır.

Ancak serbest bölgede faaliyette bulunan firmaların bu haktan yararlanmaları söz konusu değildi. Çünkü zaten bu bölgede üretilen ürünler kurumlar ve gelir vergisinden istisna tutulduğu için ilgili bakanlık bu kapsamda bir YTB vermiyordu. Sadece talep olması halinde Genel Belge alabiliyordunuz ki, bilindiği üzere genel belgelerde kurumlar ve gelir vergisi yönünden bir istisna söz konusu değildir. 

Okuduğumuz yeni vergi tasarısının 25. maddesinde 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun geçici 3. maddesinde düzenlemeye gidilerek, “imal ettikleri ürünlerin” ibaresi, “imal ettikleri ürünlerin yurtdışına” şeklinde değiştirilerek, serbest bölgeler içindeki firmaların yurtiçine yaptıkları imal edilmiş ürün satışlarının gelir ve kurumlar vergisine tabii tutulacağı anlaşılıyor. Bu durumda serbest bölgelere yatırım yapan yerli ve yabancı birçok üretim işletmesinin yasalara güvenerek YTB almadan ya da yasa gereği alamadan yapmış oldukları yatırımlarda mağduriyetleri söz konusudur. Konu ile ilgili olarak gerek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın gerekse Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın mutlak düzenlemelerine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Şöyle ki mevcut yasa tasarısına bağlı olarak yapılacak yeni vergi düzenlemesi göz önüne alınarak, serbest bölgelerdeki üretim işletmelerinin yurtiçine satışlarının vergilendirileceği düşünülürse, var olan ancak vergi indirimi hakkı olmayan mevcut YTB’lerine mutlaka vergi indirimi hakkının verilmesi gerekir. Bu durum ilgili firmaların hak mağduriyetlerinin önüne geçecektir.

Ayrıca yasanın bu şekilde çıkması durumunda bu tarihten itibaren Serbest Bölgeler içerisine yeni yatırım yapacak firmalara İndirimli Kurumlar Vergisi uygulamasını içeren YTB’lerinin verilmesi gerekir.

Verilecek bu belgelere üretimin yurtdışına ve yurtiçine oranlanması yöntemi uygulanabilir. Bu durum serbest bölge içerisindeki yatırımcıların en azından hak kayıplarının önünü geçilmesi ve güven mekanizmasının zedelenmemesi anlamında önemli bir adim olur.

Şahkan Saltık

YMM

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/serbest-bolgelerde-indirimli-kurumlar-vergisi-uygulanabilir-mi/756683

Yasa dışı kumar ve bahisten elde edilen paraları aklamak isteyen dolandırıcılar, üniversite öğrencilerinin banka hesaplarını kara para akışında kullanıyor. Hesabını kiraya veren ve yıllarca ceza alan gençlerin aileleriyle konuştu.

Son dönemde birçok suç örgütünün kara para akışını öğrencilerin banka hesapları üzerinden sağladığı ortaya çıkmıştı. Para karşılığı kullandırdıkları banka hesaplarına yüzbinlerce liralık giriş- çıkış yapıldığı belirlenen ve haklarında dava açılan öğrenciler ağır cezalarla karşı karşıya kaldılar. Öğrencilerin hesap ve kartlarının kiralanması, kara para akladıkları iddiasıyla tutuklu yargılanan Dilan ve Engin Polat çifti hakkında hazırlanan iddianamede de suçlamalar arasında yer alıyor. Banka hesaplarını kiraya veren öğrencilerin ve gençlerin bir kısmı ise şu an “nitelikli dolandırıcılık” suçundan cezaevinde. Yıllarca ceza alan o gençlerin aileleri Milliyet’e konuştu.

15 saatte, 43 işlem

Mersin Üniversitesi’nde öğrenciyken kartını kiralayan 24 yaşındaki Ömer Raif Fişekçi “nitelikli dolandırıcılık” suçundan 1 yıldır Balıkesir Cezaevi’nde. Annesi Güler Kavak tutuklu bulunan oğlu ilgili şunları aktardı:

“Oğlumun okuluna birileri gelmiş ve oğlum gibi onlarca kişinin kartını bu şekilde alıp kullanımmışlar. Bu kişiler öğrencilere, ‘T. üzerinden link alıyoruz ancak kartlarım yeterli olmadığı için bu şekilde farklı kartlar kullanıyoruz’ demişler. Oğlum 2022’de kartını vermiş ve 15 saatte 43 işlem yapılmış. Şu anda 15 dosyası bulunuyor. Bir dosyasından aldığı ceza 3 yıl 4 ay. Diğer dosyaları ise henüz sonuçlanmadı. Diğer dosyalarında karar çıkarsa bu ceza da artacak. 22 yaşında kandırılmış bir çocuk. Bu ülkenin pırıl pırıl bir genci. Oğlum tıbbı sekreterlik okuyordu ama amacı polis olmaktı. Cezaevinde kelepçe ile polislik sınavına gitti.”

Sekiz aydır cezaevinde

Akdeniz Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği okuyan 24 yaşındaki Kaan Cansu ise yaklaşık 8 aydır cezaevinde. Ağabeyi Sercan Cansu, şunları söyledi:

”Kardeşimin 30 dosyası var ve 120 yıl ceza aldı. Tahliye olması için 28 yıl yatması gerekiyor. Bizzat gidip savcı ile konuştuk. 28 yıl yatarı olduğunu söyledi. Kardeşim suçsuz demiyorum ancak bu mağdurların çoğu 18-25 yaş arasındaki öğrenciler. Kardeşim hapse girmeseydi bu yıl mezun olacaktı. Bu çocuklar tabii tamamen suçsuz demiyorum ama bir şekilde kandırılmışlar kimse bile bile birileri dolandırılacak diye hesabını vermez. Biz mağdurların mağduriyetlerini gidermek ve uzlaşmaya varmak dahi istesek kamu davasına dönüyor. Kartını verdiği için karşı taraftan aldığı para ise 6000 TL.”

Kandırılanlar 14-18 yaşında

İstanbul’da yaşayan Emre Can Dost da 24 yaşında. 13 dosyası bulunan Dost, üç aydır cezaevinde. Ağabeyi Tugay Dost, “Bu insanlar hep 18-14 yaş aralığındaki kişileri kandırmışlar ve çete halinde çalışmışlar. Bu beyinleri resmen yıkamışlar. Herhangi bir zararın olmadığını söyleyip maddi kazanç vadederek tuzağa düşürülmüşler. Burada tek mağdur da para kimin hesabına gelmişse o. Kardeşim şu an 3 yıl 4 ay ile yargılanıyor ancak daha devam eden dosyaları var. Bu ceza artacaktır. Kardeşim kart bilgilerini verdikten 3 gün sonra zaten ifadeye çağrılmış, 3 gün içinde 13 dosyası oldu” dedi.

4 milyonluk işlem yapmışlar

İzmir’de yaşayan 19 yaşındaki Muhammed Ali Bilir’in de nitelikli dolandırıcılıktan 19 dosyası bulunuyor. Yaklaşık 5 aydır cezaevinde bulunan Bilir’in kuzeni Efe Can Akgüz şunları aktardı: “Kuzenim işsizdi, bunu bilen biri de oto yedek parçaları sattığını ve çok fazla vergi ödediği tüm işleri kendi kartında yapmak istemediğini söylemiş. Kuzenim de kartlarını kullanması için para karşılığında bu kişi vermiş, 4 farklı banka kartından 3 ayda 4 milyona yakın işlem yapılmış ve kuzenim de 50 bin TL kazanmış. 19 yaşında işsiz, hiçbir şey yapmadan para kazanıyor. Onu aldatan kişi de tutuklandı 390 yılla yargılanıyor. Hep aynı yaş grubundakiler kartlarını kullandırmış.”

https://www.milliyet.com.tr/gundem/banka-hesaplarini-kiralayan-genclere-ceza-yagiyor-24-yasinda-30-dosya-120-yil-ceza-7160966

3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 6’ncı maddesinde tanımlandığı üzere; Serbest bölgeler, Türkiye Gümrük Bölgesi’nin parçaları olmakla beraber; serbest dolaşımda olmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla konulduğu, ithalat vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olduğu kabul edilen ve serbest dolaşımdaki eşyanın bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlandığı yerlerdir.

Bu bölgelerde gümrük ve kambiyo mükellefiyetine dair mevzuat hükümleri uygulanmaz.

Yurt dışından bölgeye getirilen malların CIF değeri üzerinden binde 1 ve bölgeden Türkiye’ye çıkarılan malların FOB değeri üzerinden binde 9 oranında fon ödenmektedir.

3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun geçici 3’üncü maddesi hükmü uyarınca; serbest bölgelerde faaliyette bulunmak üzere ruhsat almış mükelleflerin bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançları, 6 Şubat 2004 tarihi itibarıyla faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere gelir veya kurumlar vergisinden müstesnadır. 6/2/2004 tarihinden sonra, mükelleflerin faaliyet ruhsatlarının süresinin çeşitli nedenlerle (inşaat süresi ile ilgili süre uzatımları hariç) uzatılması durumunda, istisna süresinin uzaması söz konusu olmayacaktır. (Ancak, bu istisnadan yararlanan kazançlara ilişkin kar dağıtımı yapılması halinde Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi veya Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinin ikinci fıkrası ve 30 uncu maddesinin üçüncü ve altıncı fıkraları uyarınca tevkifat yapılacaktır.)

Öte yandan, serbest bölgelerde, bakım, onarım, montaj, demontaj, elleçleme, ayrıştırma, ambalajlama, etiketleme, test etme, depolama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan ve bu hizmetlerin tamamını Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara veren hizmet işletmelerinin 24/2/2017 tarihinden itibaren bu hizmetlerden elde ettikleri kazançları, anılan hizmetlere konu malların serbest bölgelerden Türkiye'ye herhangi bir şekilde girişi olmaksızın yabancı bir ülkeye gönderilmesi şartıyla, kurumlar vergisinden istisnadır.

Serbest bölgelerde imalat faaliyetinde bulunan mükelleflerin bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançları, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinin gerçekleştiği tarihi içeren yıllık vergileme döneminin sonuna kadar kurumlar vergisinden istisnadır. Bu istisnanın uygulanmasında, imal edilen ürünün yurt dışına ya da yurt içine satılmasının bir önemi bulunmamaktaydı. Ancak, geçen haftaki yazımızda geçen Vergi Kanunu Teklifi’nde yer alan ve görüşüldüğü komisyonda kabul edilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündemine giren düzenlemeler arasında; serbest bölgelerde faaliyet gösteren kurumların üretim faaliyetlerinde ürettikleri ürünleri münhasıran yurt dışına yaptıkları satışlardan (ihracattan) elde ettikleri kazançlarının istisna olması, yurt içine yaptıkları satışlardan elde edilen kazançlara tanınan istisnanın ise kaldırılması öngörülmektedir.

Önerilen bu düzenlemenin gerekçesi olarak; serbest bölgelerin kurulmasının en temel amacının ülkenin ihracat kapasitesinin artırılması olduğu, serbest bölgelerdeki üretim faaliyetlerinin çok önemsendiği ve desteklendiği ancak serbest bölgelerdeki faaliyetlerin yurt içindeki firmalarla özellikle organize sanayi bölgelerindeki üreticilerle haksız rekabet oluşturmasının arzu edilmediği, dolayısıyla, düzenlemeyle serbest bölgelerin amacına uygun bir şekilde ihracat yaparak istisnanın kapsamından faydalanmaya devam edeceği, ayrıca serbest bölge uygulamasının başladığı ilk dönemlerde yurt içine satışların cüzi miktarda kaldığı ancak zamanla yurt içi satış hasılatlarının yüzdesinin arttığı, bu durumun da haksız rekabete neden olduğu, düzenlemeye bu durumun ortadan kaldırılmaya çalışıldığı gösterilmektedir.

Gelir İdaresi yetkililerinin ifadelerine göre; 2023 yılında serbest bölgelerden yurt dışına 12.6 milyar dolarlık, yurt içine ise 5 milyar dolarlık satış yapılmış ve ülkemizdeki 20 serbest bölgede 652 mükellef 42 milyar TL’lik kurumlar vergisi istisnasından yararlanmıştır. İstisnayı ihracatla sınırlayan bu düzenleme ile yaklaşık olarak 10 milyar Türk Lirası gelir yaratılacağı tahmin edilmektedir.

Önerilen madde hükmü yasalaşırsa, düzenleme 1/1/2025 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla, serbest bölgelerde imalat faaliyetinde bulunan mükelleflerin 01.01.2025 tarihinden itibaren bölgelerde imal ettikleri ürünlerini yurt içine yaptıkları satışlarından elde edecekleri kazançları istisnadan yararlanamayacaktır.

Öte yandan, geçen haftaki yazımızda konu ettiğimiz “yurt içi asgari kurumlar vergisi” ile ilgili olarak teklifte yer alan düzenlemede; serbest bölgede elde edilen kazançlarla ilgili istisnaların da asgari kurumlar vergisine tabi olması önerilmişken, komisyonda yapılan görüşmelerde bu düzenleme değiştirilmiş ve bu istisnaların yurt içi asgari kurumlara vergisine tabi olmaması kabul edilmiştir. Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/serbest-bolge-kazanc-istisnalarina-sinirlama/756675

Vergi ihtilaflarının barışçıl yolla çözüm yolları arasında değerlendirilen ve pek çok ihtilafı baştan önleyerek yargının da iş yükünü azaltan uzlaşma müessesesi, Vergi Usul Kanunu’nun 376’ncı maddesinden sonra gelen ek maddelerde, mükellefler hakkında ikmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyatlar için bir başvuru yolu olarak düzenlenmiştir. Uzlaşma müessesesinin öneminin giderek artması ve hazine için de hızlı gelire kavuşma yolu şeklinde değerlendirilmesi neticesinde tarhiyat sonrası izlenen uzlaşma yoluna, ek 11. madde ile düzenlenen “tarhiyat öncesi uzlaşma” müessesesi de eklenmiştir.

Halen Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeyi bekleyen vergi paketinde uzlaşma müessesesini bekleyen önemli değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişiklikler, cezalı tarhiyatlara karşı başvuru yollarını da etkileyeceğinden, mükellefler açısından çok önemli sonuçlar doğuracak niteliktedir.

Kapsama ilişkin değişiklikler

Yukarıda da kısaca belirttiğim gibi mevcut düzenlemeye göre; mükellefler hakkında vergi daireleri veya belediyeler tarafından vergilere ve/veya harçlara ilişkin olarak yapılan cezalı tarhiyatlar uzlaşma konusu yapılabilmektedir. Vergi paketinin yasalaşması halinde bu tarhiyatların artık sadece ceza kısımları uzlaşma talebine konu edilebilecektir. Vergi ve harç asılları için uzlaşma talep edilemeyecektir. Ancak cezanın, fiilin kanunun 359’uncu maddesinde yazılı fiillerle işlenmiş olması sebebiyle 3 kat kesildiği haller, yine uzlaşmanın kapsamı dışında olacaktır. Öte yandan usulsüzlük ve özel usulsüzlük fiilleri dolayısıyla kesilen cezalarda da uzlaşma yoluna başvuru, cezanın kanunda yazılı parasal sınırın üstünde (2024 yılı için 23.000 Lira) olması koşuluna bağlı olarak devam edecektir.

Aynı şekilde tarhiyat öncesi uzlaşmada da vergi uzlaşma konusu dışına atılmıştır. Artık tarhiyat öncesi uzlaşma sadece cezalar konusunda yapılacaktır. 3 kat ceza ve belli parasal sınırın altındaki usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları yine tarhiyat öncesi uzlaşmaya konu edilemeyecektir.

Ancak burada usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları konusunda bir ilginçlik karşımıza çıkmaktadır. “Uzlaşmaya konu edilebilecek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tespitinde, cezayı gerektiren fiil bazında kesilecek toplam ceza tutarı dikkate alınır” hükmü uzlaşmayı düzenleyen ek 11. madde de tarhiyat öncesi uzlaşma için aynen korunurken ek 1. maddede maddeden çıkartılmaktadır. Bu farklılığın yaratılmasının sebebi de gerekçede belirtilmemiştir. Uygulamayı etkileyebilecek bu düzenleme farklılığının kasten mi yaratıldığını, yoksa tasarıyı hazırlayanların dikkatsizliğinden mi kaynaklandığını bilmiyorum. Bu farklılığın yaratabileceği sorunları, izleyen yazılarıma bırakıyorum.

Görüldüğü gibi kapsam vergi/harç aslı bakımından daralmaktadır. Zaten benim de dahil olduğum vergi hukukçuları tarafından uzlaşma müessesesi Anayasa’ya aykırı bir müessese olarak nitelendirildiğinden, onların itirazlarını da kısmen karşılandığını düşünüyorum. Ancak bu şekildeki bir değişikliğin uzlaşmanın cazibesini de ortadan kaldıracağı ve giderek sorunlara yol açacağı açıktır.

Değişikliklerin yargıya gidişe etkisi

Haklarında cezalı vergi tarhiyatı yapılan ve bu tarhiyata ilişkin ihbarname Vergi Paketinin yasalaşmasından sonra tebliğ edilen mükellefler, artık sadece ceza tarhiyatı için uzlaşma yoluna başvurabileceklerdir. Başvuru süresinde bir değişiklik yoktur. Süre yine 30 gündür.

Ancak cezalı tarhiyatın vergi/harç aslına ilişkin kısmının uzlaşma kapsamında olmaması dolayısıyla 30 günlük süre içerisinde vergi mahkemeleri nezdinde dava açılması gerekecektir. Uzlaşma sonucunun beklenmesi, pek çok halde vergi aslı yönünden davanın süreden reddi sonucunu doğuracaktır.

Bu şekilde vergi aslı yönünden davanın süreden reddi sonucunun oryaya çıktığı davalarda vergi mahkemeleri, cezanın hukukiliğini belirleyebilmek için vergi aslını yine inceleyecek, ancak hukuka aykırı görse de vergi aslı için iptal kararı veremeyecektir. Bu nedenle, vergi aslına hemen dava açmak önem taşımaktadır. 

Cezada uzlaşma sağlanamazsa, ona yine kısaca 15 günlük süre içerisinde vergi mahkemesi nezdinde ayrı bir dava daha açılması ve dolayısıyla ikinci defa yargı harçlarını ödemek gerekecektir.

Vergi yargısında bu davalar mahkemelerce birleştirilebileceği gibi ayrı ayrı da görülebilir. Ceza aleyhine açılan dava da vergi aslı aleyhine açılmış davanın sonucu bekletici mesele olarak da görülebilir. Tabi duruma göre ödenecek karşı taraf vekâlet ücreti de iki misline çıkabilecektir.

Yargının iş yükünü azaltma işlevi gören uzlaşma müessesesi, artık yargının iş yükünü artıran bir müesseseye dönüşecektir. 

Davayı kazanan uzlaştığı cezayı geri alabilecek mi?

Vergi aslı aleyhine açılan davada haklı çıkan mükellef, cezada uzlaşmış ise, haksız ödediği cezayı, işlemin temelinden çökmüş olması sebebiyle geri alabilecek midir?

İdarenin, uzlaşılan cezaya itiraz edilemeyeceği savı ile iade yapmayacağını düşünüyorum. Öte yandan idare, vergi aslına ilişkin kararın kesinleşmesini de bekleyebilir. Ancak bu defa kesinleşmenin tarh zamanaşımı süresi içerisinde gerçekleşmemesi halinde idare mükelleflerin düzeltme talep haklarının olmadığını da ileri sürebilecektir.  Bütün bu durumlarda uzlaşılarak haksız ödenen ceza, hazine lehine bir haksız iktisaba yol açacak, sebepsiz zenginleşmeyi oluşturacaktır.

Kaldı ki, iade yapılacak olsa bile, iade yıllar sonra faizsiz yapılacaktır. Çünkü kanunun 112. maddesi sadece haksız alınan verginin iadesinde faiz ödenmesini öngörmüştür.

Bu sorunun aşılması için Kanuna, cezada uzlaşanların daha sonra vergi davalarında haklı çıkmaları halinde iadeyi öngörecek bir düzenlemenin eklenmesi gerekmektedir.

Görüldüğü gibi uzlaşma konusunda yapılması öngörülen değişiklikler, üzerinde fazla düşünülmemiş, sonuçları tartışılmamış alelacele kaleme alınmıştır. Bence Meclis Genel Kurulunda bu maddenin metinden çıkartılması gerekir. Sonraki Paketlerde daha eli yüzü düzgün bir düzenleme yapılabilir. Tabii Hazineye fazladan bir harç geliri daha kazanırız, mükellef davayı kazansa bile uzlaşılan cezanın üzerine yatarız diye düşünülmüyorsa. Bumin DOĞRUSÖZ

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/uzlasmadaki-sonuclari-dusunulmemis-degisiklikler/756677

Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığına sunulan vergi paketi Yasa Teklifi olarak nihayet Mec­lise gelmiş bulunmaktadır. Söz konu­su teklif 16 Temmuz’da Meclise sunul­muş, 18 ve 19 Temmuz’da Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan görüşmeler ne­ticesinde kabul edilmiş olup birkaç gün içinde Meclis’te görüşülerek yasalaşması beklenmektedir.

Yasa teklifi küresel ve asgari kurumlar vergisi getirilmesi, vergi cezalarını artı­rılması, vergi aslının uzlaşma dışı bıra­kılması, hasılat tespitine yönelik dene­timler, yurtdışı çıkış harcı gibi çok sayıda vergisel düzenlemeyi içermektedir. Tek­lifte Plan ve Bütçe Komisyonu’nda birta­kım değişiklikler yapılmış olup bu deği­şiklikler çerçevesinde yurtiçi asgari ku­rumlar vergisi ele alınacaktır.

Yurtiçi asgari kurumlar vergisi

Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçen teklifinin 36’ncı maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununa “Yurt içi asgari ku­rumlar vergisi” başlıklı 32/C maddesi ek­lenerek, kurumlar vergisi mükellefleri­nin hesaplanan kurumlar vergisinin, in­dirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının yüzde 10’undan aşağı olamayacağı düzenlenmektedir.

“İndirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı” ibaresi, hesap dönemi sonun­daki ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulu­nan tutan ifade etmektedir. Yurt içi asga­ri kurumlar vergisi hesaplanırken ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulunacak olan tutardan, varsa, bazı indirim ve istisnalar düşülecektir.

Asgari vergiye tabi olmayan kazançlar

Yurtiçi asgari kurumlar vergisi hesap­lanırken, ticari bilanço kârına kanunen kabul edilmeyen giderler eklenecek, var­sa aşağıdaki indirim ve istisnalar düşüle­cektir.

-Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasında düzenlen­miş olan

(a) bendi iştirak kazançları istisnası,

(ç) bendi emisyon primi istisnası,

(d) bendi yatırım fon ve ortaklarının portföy işletmeciliği kazançları

(i) bendi kooperatiflerde risturn istis­nası,

(j) bendi sat-geri kirala işlemlerine ilişkin kazanç istisnası,

(k) bendi kira sertifikası ihracı amacıy­la uygulanan istisna,

-Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Di­ğer İndirimler” başlıklı 10’uncu maddesi birinci fıkrasında düzenlenmiş olan

(g) bendi girişim sermayesi fonu indi­rimi,

(h) bendi korumalı işyeri indirimi,

-Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanu­nu kapsamında istisna edilen kazançlar

-Serbest Bölgeler Kanunu uyarınca vergiden istisna edilen kazançlar,

-Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Ka­nunu kapsamında Ar Ge tasarım indiri­mi,

Asgari vergiden yapılacak indirimler

Hesaplanacak olan asgari kurumlar vergisinden aşağıdaki indirimler yapıla­rak ödenmesi gereken vergi tutarı bulu­nur.

Payları Borsa İstanbul Pay piyasasında ilk defa işlem görmek üzere en az yüzde 20 oranında halka arz edilen kurumların beş hesap dönemine ait kurum kazançla­rına uygulanan iki puan indirim,

İhracat yapan kurumların münhasıran ihracattan elde ettikleri kazançlarına uy­gulanan beş puan indirim ve

Sanayi sicil belgesini haiz ve fiilen üre­tim faaliyetiyle iştigal eden kurumların münhasıran üretim faaliyetinden elde et­tikleri kazançlarına uygulanan bir puan indirim nedeniyle ödenmeyen vergi,

Maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’n­dan alınan teşvik belgeleri kapsamındaki yatırıma katkı tutarları ile sınırlı olmak üzere, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32/A maddesi hükmüne istinaden indi­rimli kurumlar vergisi uygulaması nede­niyle ödemedikleri kurumlar vergisi.

Mahmut Bülent YILDIRIM

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yurtici-asgari-kurumlar-vergisine-tabi-olmayan-kazanclar/738154

Çarşamba, 24 Temmuz 2024 17:46

Enflasyon Düzeltmesi Ve Kâr Dağıtımı

Enflasyon muhasebesinin şirketlerde kâr dağıtımına etkisi konusu tartışma yaratmaktadır. Konu ile ilgili olarak Ticaret Bakanlığı yayınladığı tebliğ ile konuya açıklık getirmeye çalışmıştır.

Bu yazımızda Tebliğin tartışmalı konularla ilgili olarak getirdiği yönlendirmeleri bilginize sunmak istiyoruz.

Tebliğ, 2023 yılı ve sonrasındaki hesap dönemlerinde uygulanacak enflasyon düzeltmesine ilişkin olarak genel kurul ve yönetim organınca esas alınacak finansal tabloların belirlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.

Tebliğ, finansal tabloları enflasyon düzeltmesine tabi olan ve Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen ticaret şirketlerini kapsamaktadır. Ancak Bankacılık Kanununa, Sigortacılık Kanununa, Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanununa, Sermaye Piyasası Kanununa ve Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanuna tabi şirketler bakımından öngörülen özel düzenlemeler geçerliliğini koruyacak.

Hangi finansal tablolar esas alınacak?

2023 yılı sonunda enflasyon muhasebesinin uygulanmaya başlaması ile birlikte bu yılda enflasyon düzeltmesi öncesi bilanço ve enflasyon düzeltmesi sonrası bilanço olarak iki finansal tablo ortaya çıkmaktadır. Şirketlerin kâr dağıtımında, yedek akçe ayrımında ve diğer bazı hususlarda hangi bilançoyu esas almaları gerektiği belirsizlik taşımaktaydı. Tebliğ bu konuda tabi olduğu mevzuata göre farklı uygulamalar öngörmektedir.

Buna göre finansal tablolarını Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) tarafından belirlenen muhasebe standartlarına uygun hazırlamak zorunda olan şirketler tarafından enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar esas alınacaktır. KGK tarafından belirlenen muhasebe standartlarına tabi şirketler gerek 2023 gerekse sonraki yıllarla ilgili olarak tüm işlemlerinde enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş bilançolarını esas alacaklardır. Bu şirketlerde gerçekleştirilecek sermaye artırımlarında, Kanunun enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar esas alınmakla birlikte, sermayeye eklenecek iç kaynak tutarı, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolarda bulunan sermayeye eklenebilecek iç kaynakların toplamını aşamayacaktır.

Tebliğ KGK tarafından belirlenen muhasebe standartlarına tabi olmayan şirketler ile ilgili olarak konuyu 2023 yılı ve sonraki yıllar şeklinde ayrıma tabi tutarak düzenlemektedir.

Buna göre 2023 yılı hesap dönemine ilişkin olarak Vergi Usul Kanununun (VUK) Geçici 33. maddesi ile Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 555) hükümleri uyarınca enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar ile enflasyon düzeltmesi uygulanmamış finansal tablolar birlikte dikkate alınacaktır.

Bu kapsamda;

  • Serbest yedek akçelerden ve dağıtılabilir diğer kaynaklardan zarar mahsubu sonrasında kalan değerlerden kâr payı dağıtımı yapılması, sermaye artırımı ve azaltımı, birleşme, bölünme, tür değişikliği işlemleri ile sermaye kaybı ve borca batık olma durumlarının tespitinde enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar,
  • Kanun veya şirket sözleşmesine göre net dönem kârının esas alındığı; kâr ve kazanç payı dağıtımlarında, yedek akçe ayrılmasında, intifa senedi sahiplerine ödeme yapılması ile dönem içerisinde dağıtılmış olan kâr payı avansına ilişkin hesaplamalarda enflasyon düzeltmesi uygulanmamış finansal tablolar

esas alınacaktır.

KGK tarafından belirlenen muhasebe standartlarına tabi olmayan şirketlerin 2023 yılından sonraki yıllarda ise Vergi Usul Kanunu’nun Geçici 33. maddesi ile Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 555) hükümleri uyarınca enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolar esas alınacak.

Ayrıca şirketlerde, dağıtılması öngörülen kâr payı tutarı, VUK hükümlerine göre enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolarda bulunan kâr dağıtımına konu kaynakların toplamını aşamayacaktır. Yani KGK tarafından belirlenen muhasebe standartlarına tabi şirketler enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş bilançolarını esas alarak kâr dağıtımı yaparken dağıtıma tabi tutulacak kâr tutarı bu şirketlerin Vergi Usul Kanununa gör belirledikleri ve enflasyon düzenlemesine tabi tuttukları bilançoda yer alan kâr tutarını aşamayacaklardır.

Sermaye ile ilgili değerlendirmelerde esas alınacak tutar

Enflasyon düzeltmesi sonrası tescil edilmiş sermayenin yanı sıra sermaye düzeltmesi sonrası sermaye düzeltmesi olumlu farkları ortaya çıkmaktadır. Sermaye tutarı esas alınarak belirlenen çeşitli işlemlerde bu sermaye düzeltmesi olumlu farklarının nasıl dikkate alınacağı tartışma yaratmaktadır. Tebliğ, şirketin sermayesine ilişkin yapılacak değerlendirmelerde, ticaret siciline tescil edilmiş olan sermaye tutarı esas alınacağını düzenlemektedir.

Enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan sermaye düzeltmesi olumlu farkları, diğer öz sermaye kalemlerine ilişkin olumlu farklar ile bunların dışında kalan iç kaynakların, enflasyon düzeltmesinden kaynaklı zararlar dâhil zararlar ve olumsuz farkları aşan kısmı sermayeye ilave edilebilecektir. Ancak sermayeye eklenecek iç kaynak tutarı, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre enflasyon düzeltmesi uygulanmış finansal tablolarda bulunan sermayeye eklenebilecek iç kaynakların toplamını aşamayacaktır.

Tebliğe göre ayrıca enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan sermaye düzeltmesi olumsuz farkları ile enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan diğer olumsuz farklar ise genel kurulda alınacak karara istinaden, sermaye azaltımı yoluyla veya olumlu farklar yahut diğer iç kaynaklarla mahsup edilebilecektir.

Sonuç

Enflasyon muhasebesi uygulanmaya başlayınca şirketlerin hangi finansal tabloları esas alacağı konusunda yaşadıkları tereddüt ve karmaşa kısmen de olsa Ticaret Bakanlığınca gecikmeli olarak giderilmiş görünmektedir.

Enflasyon muhasebesinin uygulanacağı çok önceden belliyken bu tür düzenlemelerde geç kalınması, uygulamada geriye dönülmesi zor sıkıntılar yaratabilmektedir.

Bülent TAŞ/ Nazmi KARYAĞDI

https://vergialgi.com/enflasyon-duzeltmesi-ve-kar-dagitimi-5650

(ICT Media dergisinin Temmuz sayısında yayınlanmıştır.)

“Müflis tüccar eski defterleri karıştırır” misali hükümet de ek vergi geliri yaratmak için son dönemlerde daha önce denenmiş eski uygulamalara başvurmaya başladı. 6 Şubat depremleri sonrası çıkarılan ek vergi ve ek MTV yasaları bunların güncel örneği.

Bunun son örneğini de halen TBMM’de görüşülmekte olan torba kanunda yer alan yurt içi asgari kurumlar vergisi düzenlemesinde görüyoruz.

Asgari kurumlar vergisi uygulaması vergi mevzuatımıza ilk defa girmiyor. Söz konusu uygulama mevzuatımıza ilk olarak 3824 sayılı Kanunla eski 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa mükerrer 25 inci madde olarak eklenmek suretiyle dahil edildi.

Anılan düzenlemede, “kurumların, kurumlar vergisinden muaf veya müstesna kazançları ile beyannameden indirim konusu yapılacak gelirlerinin bulunması halinde, ödeyecekleri vergi; kurumlar vergisi matrahına bu muaf veya müstesna tutulacak kazançlar ile indirimlerin eklenmesiyle bulunacak toplam tutara kurumlar vergisi oranının uygulanması suretiyle hesaplanan verginin % 50'sinden az olamaz” denildi. Bu düzenleme 1992 ve 1993 yılı kazançları için uygulandı.

Ancak 2 yıl sonra 3946 sayılı Kanunla söz konusu düzenleme yürürlükten kaldırıldı ve yerine 1.1.1994 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aşağıdaki hükümlerle “%20 oranlı kurumlar vergisi” olarak adlandırılan uygulama getirildi.

“Kurumlar vergisi, bu Kanuna göre tabi olunan kurum kazancından %25 oranında alınır.

Yukarıdaki orana göre hesaplanan vergi, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının % 20'sinden az olamaz. Bu hesaplamada iştirak kazançları ile yatırım fonları ve ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları dikkate alınmaz...”

Bu düzenleme de 5 yıl boyunca uygulandı ve 4369 sayılı Kanunla 1.1.1999 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırıldı.

Torba kanunla getirilmek istenen uygulamanın 3946 sayılı Kanunla yapılan bu son düzenlemeyle hemen hemen aynı lafıza sahip olduğu ilk bakışta görülüyor.

Bu detayları neden anlatıyorum?

Torba kanun teklifinde yer alan yurt içi asgari kurumlar vergisi hesabında geçmiş yıl zararlarının matraha dahil olup olmayacağı konusu son günlerde yoğun bir şekilde tartışılıyor.

Gerçekten de düzenlemede; ilgili dönemde hesaplanan kurumlar vergisinin, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’undan az olamayacağı belirtildikten sonra, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresinin hesap dönemi sonundaki ticari bilanço karına kanunen kabul edilmeyen giderlerin eklenmesiyle bulunan tutarı ifade ettiği ve bu hesaplamada düzenlemede sayılan istisna ve indirimlerin düşüleceği belirtiliyor. Hesaplama formül yardımıyla kısaca aşağıdaki şekilde gösterilebilir:

YİAKV = (TİCARİ KAR + KKEG – SAYILAN İNDİRİM VE İSTİSNALAR) x %10

Düzenlemede sayılan indirim ve istisnalar arasında veya düzenlemenin diğer kısımlarında geçmiş yıl zararlarının yurt içi asgari kurumlar vergisi hesaplanırken matrahtan düşüleceğine ilişkin bir hüküm bulunmuyor.

Teklif metnindeki lafzın bu konuda açık olmadığını, bu nedenle bu konudaki tartışmalarda haklılık payı olduğunu düşünüyorum.

Bu tartışmaları takip ederken, yukarıda değindiğim önceki uygulamalar sırasında geçmiş yıl zararları asgari kurumlar vergisi hesaplamasında nasıl dikkate alınmış merak ettim, biraz araştırdım.

Önceki asgari kurumlar vergisi uygulamalarında durum nasıldı?

Öncelikle geçmişteki her iki uygulamanın bu konuda paralellik arz ettiği görülüyor. Her iki uygulamaya ilişkin yasal düzenlemelerde geçmiş yıl zararlarının asgari kurumlar vergisi matrahından indirilip indirilebileceğine yönelik ayrı bir hüküm bulunmuyor. Torba kanun teklifindeki yurt içi asgari kurumlar vergisi düzenlemesi de bu yönüyle önceki uygulamalara benziyor.

Bununla birlikte, bu yasal düzenlemelere dayanılarak çıkarılan 43 ve 50 seri no'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğlerinde, geçmiş yıl zararlarının asgari kurumlar vergisi hesaplamasında matrahtan düşülebileceği kural olarak kabul ediliyor. Ancak bu noktada öz sermaye karşılaştırmasından doğan zararlar ile indirim ve istisnalardan kaynaklanan zararlar şeklinde bir ayrım yapılıyor.

Bu ayrım çerçevesinde, öz sermaye karşılaştırmasından doğan zararların asgari kurumlar vergisi matrahına dahil edilmeyeceği, uygulanan indirim ve istisnalardan kaynaklanan zararların ise matraha dahil edileceği belirtiliyor. Her ne kadar burada indirim ve istisnalardan kaynaklanan zarar dense de, asgari kurumlar vergisi matrahından düşülmesine izin verilmeyen indirim ve istisnalar kastediliyor.

3824 sayılı Kanunla getirilen ilk düzenlemede bu ayrıma göre uygulama yürütülüyor.

Ancak 3946 sayılı Kanuna göre getirilen ikinci uygulama sırasında, bu ayrımı düzenleyen 50 seri no'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğinin ilgili kısmının iptali için dava açılıyor. Danıştay 4. Dairesi 20.03.1996 tarihli ve E: 1995/2669 K:1996/1076 sayılı kararıyla, söz konusu tebliğin indirim ve istisnalardan kaynaklanan zararların asgari kurumlar vergisi matrahından düşülemeyeceğine ilişkin açıklamalarını, Kanunda geçmiş yıl zararlarının kaynaklarına göre bir ayrıma tabi tutulacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle iptal ediyor:

“Mali zararlar işletmenin normal faaliyeti sonucu ortaya çıkabileceği gibi, indirim ve istisna uygulaması nedeniyle ortaya çıkan zararı da kapsayabilmektedir. Her iki tür zarar da vergi kanunlarının uygulanması sonucu ortaya çıkan zarardır. Nitekim Kurumlar Vergisi Kanununda ya da diğer kanunlarda geçmiş yıl zararları kaynaklarına göre bir ayrıma tabi tutulmuş değildir. Bu tip bir yaklaşımı hukuk ilkeleriyle bağdaştırmak mümkün değildir. Tekrarlamak gerekirse Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 14 üncü maddesinin 7 nci bendinde sadece mali zarardan sözedilmiş, zararlar konusunda bir ayrım yapılmamıştır.

Bu durumda 50 Seri Nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğindeki özsermaye karşılaştırmasından doğan geçmiş yıl zararının % 20 oranlı kurumlar vergisi matrahından düşülebileceği, fakat indirim ve istisnalardan doğan zararların düşülemeyeceği şeklindeki düzenleme, İdarenin uygulamaya ilişkin genel ve objektif kuralları kanuna aykırı olmamak şartıyla kendisine tanınan yetki sınırları içinde kullanması gerektiği biçiminde açıklanan ilkenin ihlali sonucunu doğurmaktadır. Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci maddesine aykırı olarak ve bu maddeyle tanınan yetkinin aşılması suretiyle düzenlenen 50 Seri Nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin II/B-e bölümünün iptali gerekmektedir.”

Bu iptal kararı üzerine 56 seri no'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde, kaynağına bakılmaksızın bütün geçmiş yıl zararlarının % 20 oranlı kurumlar vergisi matrahından indirilebileceğine yönelik açıklama yapılıyor.

Yeni uygulamadaki durum nasıl olmalı?

Her ne kadar torba kanun teklifinde ayrı bir indirim kalemi olarak sayılmasa da veya bu konuda ayrı bir hüküm olarak yer almasa da, geçmiş yıl zararlarının yurt içi asgari kurumlar vergisi matrahından düşülmesi konusunda tereddü olmaması gerekir. Düzenlemenin amacı devletin mükelleflere teşvik olarak sağladığı indirim ve istisnaların neden olduğu düşük oranlı vergilemenin önlenmesidir. Geçmiş yıl zararlarının mahsubu mükellefin mahsup süresi içerisinde elde ettiği gerçek kazancı vergilemeye yönelik bir düzenleme olup, devletçe sağlanan bu türden bir teşvik değildir. Nitekim önceki asgari kurumlar vergisi düzenlemeleri sırasında da uygulamanın bu şekilde yürütüldüğü görülüyor.

Diğer yandan, geçmiş yıl zararlarına ilişkin 43 ve 50 seri no'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğlerinde benimsenen ayrımın doğru olduğunu düşünüyorum. Zira ilgili dönemde kar bulunması halinde asgari kurumlar vergisi matrahından düşülemeyecek olan bir indirim ve istisna tutarının, bu dönemde ortaya çıkan zararı artırarak gelecek döneme devrettiğinde de aynı işleme tabi tutulması (yurt içi asgari kurumlar vergisi matrahından düşülmemesi) gerekir. Aksi durum, aynı dönemde kar veya zarar elde eden mükellefler arasında asgari kurumlar vergisi yönünden çok önemli bir farklılık ve adaletsizlik yaratır. Tabii tekrar ifade etmek gerekir ki, burada geçmiş yıl zararları içerisindeki tüm indirim ve istisnalar için değil, sadece yurt içi asgari kurumlar vergisi matrahından düşülmesine izin verilmeyen indirim ve istisnalar için bu durum söz konusu olmalıdır.

Maliye’nin de önceki uygulamalara paralel olarak böyle bir ayrımla geçmiş yıl zararlarının yurt içi asgari kurumlar vergisi matrahından düşülmesine izin vereceği kanaatindeyim. Ancak 50 seri no'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde yapılan bu ayrım yukarıda bahsettiğim gibi, Kanunda Maliyeye bu yönde verilmiş bir yetki bulunmadığı ve Maliyeye kanunla verilmiş usul ve esasları belirleme yetkisinin böyle bir ayrım yapma yetkisini kapsamadığı gerekçesiyle iptal edilmişti. Bu nedenle, Maliye’nin bu iptal kararını da dikkate alarak, böyle bir ayrımı tebliğe bırakmadan, halen TBMM’de görüşülmekte olan torba kanundaki düzenlemeyle yapmasının uygun olacağını düşünüyorum. 

Erdal Güleç, Tax Partner at BDO Türkiye

Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları Şüpheli İşlem Bildirimi Rehberini İndirmek İçin Tıklayınız

·       Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin:

-Müşterilerinin Defterlerini Tutmak, Beyannamelerini Düzenlemek Ve Vermek Şeklinde Verdikleri Hizmetler, Danışmanlık, Müşavirlik Ve Denetim Hizmetleri Kapsamında Değerlendirilemeyeceğinden KDV Tevkifatına Tabi Olmayacaktır.

- Ancak, KDV Uygulama Tebliğinin (I/C-2.1.3.1./B) Ayrımında Sayılan Belirlenmiş Alıcılara Verdikleri Vergi Mevzuatına Ya Da Diğer Mevzuata Yönelik Danışmanlık Ve Müşavirlik Hizmetleri 9/10 Oranında KDV Tevkifatına Tabi Tutulacaktır.

·       Yeminli Mali Müşavirlerin Tebliğin (I/C-2.1.3.1./B) Ayrımında Sayılan Müşterilerine Tam Tasdik Raporu, KDV İadesi Tasdik Raporu Gibi Yaptıkları Denetim Ve Sonucunda Rapor Düzenlemek Suretiyle Verdikleri Hizmetler Denetim Hizmeti Kapsamında 9/10 Oranında KDV Tevkifatına Tabi Olacaktır.

Belirlenmiş alıcılar (KDV mükellefi olsun olmasın):
- 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan idare, kurum ve kuruluşlar, il özel idareleri ve bunların teşkil ettikleri birlikler, belediyelerin teşkil ettikleri birlikler ile köylere hizmet götürme birlikleri,
- Yukarıda sayılanlar dışındaki, kanunla veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle kurulan kamu kurum ve kuruluşları,
- Döner sermayeli kuruluşlar,
- Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
- Kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları,
- Bankalar,
- Sigorta, reasürans ve emeklilik şirketleri,
- Sendikalar ve üst kuruluşları,
- Vakıf üniversiteleri,
- Mobil elektronik haberleşme işletmecileri,
- Büyükşehir belediyelerinin su ve kanalizasyon idareleri,
- Kamu iktisadi teşebbüsleri (Kamu İktisadi Kuruluşları, İktisadi Devlet Teşekkülleri),
- Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar,
- Türkiye Varlık Fonu ile alt fonlara devredilen kuruluşlar,
- Organize sanayi bölgeleri ile menkul kıymetler, vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar,
- Yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan idare, kurum ve kuruluşlara ait olan (tek başına ya da birlikte) kurum, kuruluş ve işletmeler,
- Payları Borsa İstanbul (BİST) A.Ş.’nde işlem gören şirketler,
- Kalkınma ve yatırım ajansları.

Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Çarşamba, 24 Temmuz 2024 07:46

Son Paket Vergide Adaleti Sağlayacak Mı?

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ha­zırlanan ve vergide adaleti sağlamak amacıyla hazırlanan vergi paketi henüz yoldayken birçok değişikliğe uğrayarak nihayet TBMM’ye geldi. Vergi Kanunlarında yapılacak bazı düzenlemele­rin yanı sıra emekli maaşlarının asgari 12 bin 500 liraya çıkarılması da gündemde yer alıyor.

Torba Kanun Teklifi TBMM’nin gündeminde

“Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişik­lik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 16/7/2024 tarihinde TBMM’ye sunuldu. 18/7/2024 tari­hinde Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşme­ler tamamlanarak TBMM’nin gündemine geldi. Bu hafta genel kurulda görüşülerek kanunlaş­ması beklenen teklif, yürütme ve yürürlük mad­deleri hariç 51 maddeden oluşmakta.

Kanun teklifiyle, vergi kanunlarına ilişkin aşağıdaki düzenlemelerin yapılması öngörül­mekte.

-Yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulama­sı getirilmesi,

-Küresel asgari vergi uygulamasının getiril­mesi,

-Bazı ödemelerin gelir ve kurumlar vergi­si tevkifatı kapsamına alınabilmesine yönelik Cumhurbaşkanına yetki verilmesi

-Yap işlet ve devret modeli kapsamında elde edilen kazançlardan yüzde 30 oranında kurum­lar vergisi alınması,

-Ticari veya serbest meslek faaliyetleri yö­nünden mükellefiyeti olanların gerçek hasılat­larının tespitine yönelik vergi güvenlik müesse­si oluşturulması,

-Vergi aslının uzlaşma kapsamından çıkarıl­ması,

-Usulsüzlük cezalarının artırılması,

-Özel usulsüzlük cezalarının artırılması,

-Bazı malların ithalatı ve yurt içi tesliminde­ki ithalat lehine olan uygulama farklılığının gi­derilmesi,

-Birleşme, devir ve bölünme işlemlerinde, devreden KDV ve iade hakkının zamanaşımına bağlı olmaksızın vergi incelemesi yoluyla yeni şirkete devrine izin verilmesi,

-Beş yıl süreyle indirilemeyen KDV’nin in­dirim hesabından çıkartılarak özel bir hesaba alınması ve gider olarak dikkate alınması,

-KDV iadelerindeki esas usulün vergi ince­lemesi olarak belirlenmesi,

-Serbest bölgelerde faaliyette bulunan işlet­melere sağlanan kazanç istisnasının ihracat ge­lirleri ile sınırlandırılması,

-Vadesi geçmiş borcun bulunmadığına iliş­kin belge arama zorunluluğu kapsamına mah­keme kararları ve icra dairelerinin ödeme veya icra emirleri üzerine yapılacak ödemelerin dâ­hil edilmesi,

-Yurt dışı çıkış harcının 500 lira olarak belir­lenmesi,

-Bazı tütün mamullerinden alınmakta olan maktu vergi tutarına ilişkin asgari maktu vergi tutarının yüzde 20’sine kadar olan sınırlamanın kaldırılması.

Yurt içi asgari kurumlar vergisi uygulaması geliyor

Kanun teklifiyle Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenmesi öngörülen “Yurt içi asgari kurumlar vergisi” başlıklı 32/C maddesiyle, yurt içi asga­ri kurumlar vergisi uygulaması getirilmekte; Ku­rumlar vergisi mükelleflerinin ödeyecekleri ku­rumlar vergisinin indirim ve istisnalar düşülme­den önceki kurum kazancının yüzde 10’undan aşağı olamayacağı yönünde düzenleme yapılmak­ta, ayrıca yurt içi asgari kurumlar vergisi hesapla­nırken kurum kazancından hangi istisna ve indi­rimlerin düşüleceği belirlenmektedir.

Kazanandan ziyade tüketici vergi yükünü taşıyor

Ekonomi yönetiminin vergide “adalet” ve et­kinliği sağlama hedefiyle hazırladığı yeni vergi paketinde birçok maddenin sonradan çıkarıl­ması neticesinde son haliyle vergide adaletsiz­liği giderecek beklentilerin yer almadığı görü­lüyor. Arzu edilen sonuca ulaşılamamasının en önemli nedeni, bazı kesimlerin siyaset üzerin­deki etkisi veya siyasetin bazı kesimlerin etki­sinde kalmasıdır.

Mevcut uygulamalara bakıldığında, 100 lira­lık verginin 35 lirası gelir üzerinden alınan doğ­rudan vergiler, 65 lirası ise tüketiciler tarafın­dan karşılanan dolaylı vergiler olduğu; tüketi­cilere yansıtılan yüzde 65 oranındaki vergilerin de çoğunun ÖTV ve KDV’den oluştuğu görül­mektedir.

Yeni vergi paketinde bazı istisnalar kaldırıla­rak, asgari kurumlar vergisi getirilerek yeni kay­nak yaratılsa da tüketiciler üzerindeki dolaylı vergi yükünde herhangi bir hafiflemenin yer almadığı görülüyor. Yeni vergi paketinde, kayıt dışılıktan ziyade kayıtlı mükellefler üzerine dü­zenlemeler içeriyor.

Son söz; bu ve benzeri paketler sorunları çö­zemez, vergi reformu şart.Talha APAK YMM

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yeminli-mali-musavir/737977

Page 92 of 1348

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
Top