Mehmet Özdoğru
SSK’dan Emekli Olmak Avantajlı
1.10.2008 tarihine kadar ilk sigortalı başlangıcı olanların emekliliklerinde son 2 bin 520 güne bakarak hangi statüden emekli olacakları belirlenir.
1.10.2008’den sonra sigortalı olanların birden fazla statüde primi yatırılmışsa son 2 bin 520 güne bakılmaz en çok hangi statüden prim günü varsa o statüden emekli olurlar.
Emekli olmak için 8-9-1999 tarihine kadar sigorta başlangıcı olanlar ya da sonrasında sigortalı olup borçlanmalarla işe başlama tarihini geriye çekerek 8-9-1999 tarihine kadar sigortalı olmuş olanlardan emeklilikte yaş şartı aranmaz.
SSK’da ilk işe başlama tarihine göre kademeli olarak 5 bin -5 bin 975 gün arasında gün istenir. Bağ-Kur’dan ise kadınlar 7 bin 200 gün erkekler 9 bin günle yaşa tabi olamadan emekli olurlar.
Yüzde 25-30 daha düşük aylık alır
Emeklilikte birden fazla statüde prim ödenmiş ise son ödenen 2 bin 520 gün içinde 1260 günden fazla hangi statüden prim ödenmiş ise o statüden emekli olunur.
SSK’dan emekli olmak, Bağ-Kur’a göre daha avantajlıdır. Bağ-Kur’dan emekli olmak için SSK’ya göre daha fazla prim istenir. Bağ-Kur’dan daha fazla prim günü olanlar SSK’ya göre %25-%30 arasında daha düşük emekli aylığı alırlar.
SSK’dan emekli olup Bağ-Kur’a göre hem daha az prim ödeyip hem de daha yüksek emekli aylığı almak için son 2 bin 520 gün içinde SSK günlerinin daha fazla olması gerekir.
28/02/2011 sonrasında kendi adına işyeri olan ve zorunlu Bağ-Kur’lu olması gereken kişi, kendi şirketi dışında başka bir işyerinde sigortalı çalışabilir. Bu durumda Bağ-Kur devreye girmez. Ancak bu durumda olanların sahte sigortalılığa dikkat etmesi gerekir. Bir kişi bir işyerinde gerçekten fiilen çalışmadan SSK’dan emekli olmak için kendisini sigortalı gösteriyorsa bu durum son derece tehlikelidir.
Son 2 bin 520 güne dikkat
Eksik günlerini isteğe bağlı sigorta primi şeklinde ödeyenlerin ödediği primler Bağ- Kur statüsünde değerlendirilir. Özellikle SSK’dan emekli olacakların isteğe bağlı sigorta primi öderken son 2520 gün kuralına dikkat etmesi gerekir.
İsteğe bağlı Bağ-Kur primi ödeyerek son 2 bin 520 gün kuralına dikkat ederek SSK’dan emekli olma durumunuz mevcuttur.
SSK’dan mı emekli olayın, Bağ-Kur’dan mı sorusunun cevabı tabi ki SSK daha avantajlı olduğu için SSK’dır. Ancak SSK’dan emekli olmak için birden fazla statüde priminiz ödenmişse (SSK-Bağ- Kur-Emekli Sandığı) son 2 bin 520 güne dikkat etmeniz gerekir.
Özellikle SSK’dan emekli olmak için çalışmadan sağda solda kendisini sigortalı (SSK’lı) göstermekte son derecek tehlikelidir.
Özgür ERDURSUN
Çalışma Hayatı ve Emeklilik
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/sskdan-emekli-olmak-avantajli/753767
Enflasyon Düzeltmesi Sorunları
Değerli okurlar, bildiğiniz gibi Mali İdarenin 1 Kasım 2024 tarihli 176 Vergi Usul Kanunu (VUK) Sirküleri ile yaptığı açıklamaların , uygulamacılar ve müşavirlerin mevcut tebliğlerle ilgili yorumlarına göre farklılıklar içermesinin tartışmalara yol açtığını 4 Kasım tarihli yazımda paylaşmıştım.
Stokların düzeltilmesinde hangi dönemin dikkate alınacağı sorunu
176 sıra no.lu Sirkülerde; stokların düzeltilmesinde kullanılabilecek basit ortalama yöntemindeki “Bir önceki geçici vergi dönemi” ifadesinin , enflasyon düzeltmesinin uygulandığı en son geçici vergi dönemi ya da hesap dönemi olduğu şeklinde açıklandı.
Sirkülerde yapılan açıklamaya göre;
2024 yılının ikinci geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi uygulayan mükelleflerin formülde bir önceki geçici vergi dönemi olarak Aralık/2023 dönemine ait endeksi kullanmış olmaları gerekiyor.
Üçüncü geçici vergi döneminde ise Haziran/2024 dönemine ait endeksi dikkate almaları zorunlu bulunuyor.
31 Aralık 2023 tarihli gelir tablosundaki brüt satışları toplamı 50 milyon TL’nin altında olduğu için 2024 yılının ikinci ve üçüncü geçici vergi dönemleri sonu itibarıyla enflasyon düzeltmesi yapmayan mükelleflerden yıl sonunda basit ortalama yöntemini kullanacakların da bir önceki geçici vergi dönemi sonu endeksi olarak Aralık/2023 dönemine ait endeksi kullanmaları gerekiyor.
Ortalama düzeltme katsayısının tanımı VUK’un mükerrer 298/A maddesinde yapılmış bulunuyor. İlgili hükümde “bir önceki dönem” ifadesi kullanılmış olup, bu dönemin, bir önceki enflasyon düzeltmesi uygulanan dönem olduğuna dönük bir ifade de mevcut değildir.
Sirkülerdeki bu yaklaşım halen yürürlükte olan 338 seri nolu VUK Genel Tebliğindeki açıklamaya da aykırılık teşkil etmektedir. Hatırlanacak olursa, şartlar sağlanmadığı için 2004 yılının birinci geçici vergilendirme döneminde enflasyon düzeltmesi uygulanmamış, şartlar 2004 yılının ikinci geçici vergilendirme döneminde sağlanmış ve bu dönemden itibaren 2004 yılının takip eden dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapılmıştı. 338 seri nolu VUK Genel Tebliğin 3.1.4 bölümünde yer verilen örnekte dönem ortalama katsayısı hesaplanırken, bir önceki geçici vergi dönemi olarak enflasyon düzeltmesi yapılmamış dönem olan Mart 2004 dönemi esas alınmıştır. Görüleceği üzere; 176 sıra no.lu Sirkülerde yapılan açıklama halen yürürlükte olan hem mevcut kanunun lafzına hem de 338 sıra no.lu VUK Genel Tebliğine aykırıdır.
Bütün bunların tartışılmasının sebebi , bildiğimiz kadarıyla, meslek odaları da dahil müşavirler ve muhasebecilerin ikinci geçici vergi döneminde yaptıkları hesaplamalarda Aralık 2023 değil Mart 2024 endeksini uygulamada dikkate almış bulunmaları.
Geçici vergi beyanları sonrasında yayınlanan bu sirküler,338 seri nolu Tebliğe de aykırı olarak tüm mükellefleri hatalı uygulama yapmış duruma soktu.
Gelelim can alıcı soruya;
2024 2.geçici vergi beyanlarını düzeltecek miyiz? Muhasebe uygulayıcıları sıkışmış vaziyetteler. Şimdi bunu düzeltseler iki gün sonra tekrar düzeltme yapacakları bir durumla (iptal edilirse) karşı karşıya kalabilecekler. Mükelleflere karşı sanki yanlış bir uygulama yapmış gibi bir duruma düşürüldüler ki bu da ağırlarına gidiyor. Piyasada yazılıp çizilenlere bakıp teselli bulsalar da Mali İdare yaklaşımını değiştirmezse kahir çoğunluk bu düzeltmeyi yapacak gibi duruyor.
Bir avukat olarak mükellefleri davaya teşvik eder bir durumda olmayı sevmiyorum. Lakin, şayet böyle bir düzeltme yapılacaksa ve nihayetinde mükellef aleyhine (fazla vergi ödeme yapmaları gereği gibi )bir sonuç çıkacaksa, beyanınızı ihtirazi kayıtla verin ,sonrasında yargıya götürüp götürmeme konusunun(sonrasındaki bir ayda ) değerlendirir ve bir karar varırsınız. Düzeltme beyanlarında ihtirazi kayıt üzerine açılan davaların, şayet düzeltme Mali İdarenin icbarı ile yapılıyorsa, esastan incelenmesi gereğini kabul eden kararlar dikkate alındığında, Mali İdarenin sonradan yaptığı bir düzenleme ile bu düzeltmenin yapılması gereği ortaya çıktığı için esastan incelemeyi kabul olasılıkları yüksektir.
Peşin tahsil edilmiş gelirler için hesaplanacak enflasyon farkları matrahtan indirilebilecek mi?
Sirkülerde, VUK’un geçici 33’üncü maddesi uyarınca 31.12.2023 tarihli bilançoların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması nedeniyle peşin ödenen gelecek dönem giderleri için hesaplanan enflasyon farklarının, gider yazıldığı takip eden dönemlerde, 2023 yılı için yapılan vergisiz düzeltmeden kaynaklandığı için gider olarak dikkate alınamayacağı, bunların beyannamede kanunen kabul edilmeyen giderler (KKEG) kısmında gösterilmesi gerektiğini açıkladı.
Peşin ödenen giderlerle ilgili yaklaşımı doğru kabul edilecek olursa, peşin tahsil edilen gelirlerle ilgili olarak da Sirkülerde bir açıklama olmamasına rağmen, aynı yaklaşıma uygun hareket edilmesi gerekeceği düşüncesindeyim. Yani 380 ve 480 no.lu hesaplarda izlenen tutarlar için hesaplanan enflasyon farkları, gelir yazıldığı dönemlerde “vergiye tabi olmayan gelir” olarak beyanname üzerinde matrahtan indirim konusu yapılmalıdır.
Yapılmakta olan yatırımlar konusundaki düzenleme
Bilindiği üzere, konuya ilişkin 7529 sayılı Kanun 1 Ocak 2024 tarihinden (özel hesap dönemi tayin edilen mükellefler için 2024 yılında başlayan hesap döneminden) geçerli olmak üzere yayımı tarihinde (yani 31 Ekim 2024’te) yürürlüğe girdi.
Düzenleme, 30 Eylül de sona eren üçüncü geçici vergi döneminden sonra da yürürlüğe girmiş olsa, 1.1.2024 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girmiş olduğundan, üçüncü geçici vergi beyanlarında da dikkate alınacaktır.
Zeki GÜNDÜZ
VERGİ POLEMİKLERİ
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/enflasyon-duzeltmesi-sorunlari/753755
Sermayeye Eklenmiş Olan Öz Sermaye Enflasyon Farkları Tasfiye Halinde Vergilendirilebilir Mi?
Sermaye azaltımına ilişkin düzenleme tasfiyede uygulanamaz!
1 Kasım’da yayımlanan 176 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) Sirkülerinde ele alınan tartışmalı konulardan birini, sermayeye eklenmiş öz sermaye hesaplarına ait enflasyon düzeltme farklarının şirketin tasfiye edilmesi halinde vergilendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklama oluşturuyor.
VUK’un mükerrer 298/A-5 inci maddesinde, pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde vergiye tâbi tutulacağı belirtildikten sonra, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarının düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebileceği veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebileceği ve bu işlemlerin kâr dağıtımı sayılmayacağı hükme bağlanmış bulunuyor.
Sermayeye eklenmiş olan öz sermaye kalemlerinin (bu kapsamda öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farklarının), sermayeye eklendikten sonra sermaye azaltımı yapılması halinde vergileme yapılıp yapılmayacağı konusu, uzun süre tartışıldıktan sonra, yakın zamanda Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen 32/B maddesi ile yasal düzenlemeye bağlandı ve vergileme yapılması prensibi benimsendi.
Söz konusu maddede, azaltılan sermayenin kaynaklarının nasıl tespit edileceği, sermaye azaltımının öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklendiği tarihten itibaren beş yıl içinde yapılıp yapılmamasına göre belirleniyor.
Buna göre, sermayeye eklenen öz sermaye kalemlerinin (cari yıl ve geçmiş yıl kârları vs.), sermayeye eklendiği tarihten itibaren beş tam yıl geçtikten sonra sermaye azaltımına konu edilmesi durumunda, azaltıma konu edilen tutar içerisindeki sermaye unsurları nakdî veya ayni sermaye ile sermayeye eklenen diğer unsurların toplam sermayeye oranlanması suretiyle tespit ediliyor.
Söz konusu oranın tespitinde;
a) Sermayeye ilave dışında başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya sermaye hesabından başka hesaplara aktarımı kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına veya ana merkeze aktarılan tutara bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak öz sermaye kalemlerinin,
b) Sadece kâr dağıtımına veya ana merkeze aktarılan tutara bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak öz sermaye kalemlerinin,
c) Başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdî sermayenin toplam sermaye içindeki payları dikkate alınıyor.
Öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklendiği tarihten itibaren beş tam yıllık süre tamamlanmadan sermaye azaltımı yapılması durumunda, azaltımın öncelikle öz sermaye unsurlarından yapıldığı kabul ediliyor. Bu tespitte en yüksek vergileme gerektiren kaynağa öncelik veriliyor.
Oysa tasfiyeye ilişkin hükümler arasında sermayeye eklenmiş öz sermaye unsurlarının (bu kapsamda öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farklarının) tasfiye nedeniyle vergilendirileceğine ilişkin bir hüküm yer almıyor.
Dolayısıyla, tasfiye nedeniyle henüz sermayeye eklenmemiş öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farklarının ortaklara dağıtılması halinde VUK’un mükerrer 298/A-5 inci maddesine göre vergileme yapılması mümkün. Ancak sermayeye eklenmiş öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farklarının tasfiye nedeniyle vergilendirileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığından tasfiyede bu kalemler ortaklara dağıtılmış varsayılarak vergileme yapılamaz.
Çünkü sermayeye eklenmiş olan öz sermaye kalemlerine ait enflasyon fark hesaplarının, tasfiye sebebiyle vergilendirileceğine dair ne Kurumlar Vergisi Kanununun tasfiyeye ilişkin 17’nci maddesinde ne de sermaye azaltımında vergilemeyi düzenleyen 32/B maddesinde herhangi bir hüküm yer almıyor.
Bu nedenle, sermayeye eklenmiş olan öz sermaye enflasyon farklarının sermayeye dönüştüğü kabul edilmelidir. Tasfiyede de bunların nakdi ve ayni sermaye gibi değerlendirilmesi gerekir.
Bu gerekçe ile 176 sayılı VUK Sirkülerinde, sermayeye eklenmiş olan öz sermaye kalemlerine ait enflasyon fark hesaplarının, tasfiye sebebiyle ortaklara dağılmış sayılacağı ve çekilmiş sayılan bu tutarların vergilendirilmesinde Kurumlar Vergisi Kanununun 32/B maddesi hükmünün dikkate alınacağına dair açıklamalara katılmıyorum. Yukarıda açıkladığım üzere bu açıklamaanın yasal dayanğı yok!
Vergi hukukunda kıyas yasağı vardır. Sermaye azaltımına ilişkin düzenleme tasfiyede uygulanamaz!
Erdoğan Sağlam YMM
Vergi Denetiminde Dijital Dönüşüm: e-İnceleme
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte her alanda olduğu gibi dijital dönüşüm vergisel süreçlerin her aşamasında kendini göstermektedir. Ülkemiz, geleneksel vergileme süreçlerinden hızlı bir şekilde dijital dönüşümü gerçekleştiren ülkeler arasında yer almaktadır. Bugüne kadar hayata geçirilen e-Tebligat, e-Fatura, e-Defter, Defter Beyan Sistemi, vb. birçok dijital uygulama mükelleflerin işlemlerini kolaylaştırarak vergisel süreçlerin hızlı ve güvenli bir şekilde yapılmasını sağlamıştır.
Yeni bir dijital dönüşüm projesi olarak; Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yerli ve milli teknolojiyle geliştirilen ve Vergi Denetim Kurulu bünyesinde kullanılacak olan Elektronik Tutanak Sistemi’ i (e-Tutanak) karşımıza çıkmaktadır. Yakın zamanda hayata geçirilmesi planlanan bu sistem sayesinde vergi incelemelerinin tamamen dijital ortamda gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
e-Tutanak nasıl işleyecek?
Mevcut durumda vergi inceleme tutanağı mükelleflerin daireye gelip kâğıt ortamında imzalamasıyla son şeklini almaktadır. Konu hakkında detaylı bir açıklama yapılmamış olmakla birlikte basit bir şekilde ifade etmek gerekirse vergi inceleme elemanı tarafından hazırlanan vergi inceleme tutanağı mükelleflerin bilgisine sunmak amacıyla taslak olarak sisteme yüklenecektir. Bu aşamadan sonra mükellef tarafından okunup ve onaylanan tutanak elektronik imza teknolojisi kullanılarak tamamen dijital ortamda imzalanacaktır.
Bu sistem ile inceleme elemanlarıyla mükellefler e-posta, telefon ve video konferans gibi yönetmelerle iletişim kurarak vergi inceleme tutanaklarını elektronik ortamda gerçekleştirebilecektir.
e-İncelemenin faydaları nelerdir?
Vergi incelemelerinin tamamen dijital ortama taşınması, kâğıt kullanımının da sonlanması anlamına gelmektedir. Ayrıca inceleme sürecinde dijital olarak arşivlenecek tüm belgelerin kaydı ve tasnifi ile erişimlerine ulaşıla bilineceğinden kurumlar arasında belge taleplerinin akışı hızlı bir şekilde gerçekleşebilecektir. e-İnceleme sistemi ile birlikte sağlanan dijital dönüşüm karbon ayak izini azaltarak çevresel bir fayda sağlayacaktır.
e-İnceleme ile birlikte vergi inceleme sürecinde mükellefler daireye gelmeyeceklerinden faaliyetlerini aksatmadan devam edebileceklerdir. Vergi inceleme elemanları ise il dışı görev kapsamında mevcut görev yerlerini terk etmeden vergi incelemelerini gerçekleştirebileceklerdir. Bu sayede hem mükellefler hem de inceleme elemanları zamandan tasarruf edeceklerdir. Bununla birlikte vergi inceleme elemanlarına yönelik olarak seyahat, konaklama vb. giderler kapsamındaki harcırah bedelleri ortadan kalkacak, esnek veya uzaktan çalışma modeline geçilmesiyle kamuda tasarruf sağlanmış olacaktır.
Sonuç olarak vergi inceleme sürecinin tamamen dijitalleşmesi mükelleflerin ve idarenin iş yükünü hafifleterek incelemelerde verimliliği ve etkinliğini artıracaktır.
e- İnceleme süreci nasıl olacak?
Vergi inceleme süreci; incelemeye başlama bildirimi, defter ve belgelerin ibrazı, vergi inceleme tutanağı ve vergi inceleme raporları olarak düşünüldüğünde vergi inceleme tutanağının fiziki olarak imzalanması dışında neredeyse her şey dijital olarak gerçekleştirilebilmektedir.
İncelemeye başlama bildirimi sistem üzerinden mükellefe ve mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesine e-Tebligat olarak iletilmektedir. (Mükellef e-Tebligat kapsamında değilse mükellefe fiziki tebligat yapılır). Ayrıca e-Tebligat kapsamında olan mükelleflerin defter ve belgeleri e-tebligat yoluyla talep edilebilmekte olup elektronik ortamda tutulan e-defter ve e-belge gibi elektronik verilerin elektronik ortamda ibrazını sağlayan “Elektronik Veri İbraz Sistemi” (e-Viz) geliştirilmiştir. Dolayısıyla hali hazırda mükellefler e-Viz sistemini kullanarak defter ve belgeleri dijital ortamda ibraz edebilmektedir.
Vergi inceleme sonucunda düzenlenen vergi inceleme raporları da e-imza ile dijital olarak sistem üzerinden rapor değerlendirme komisyonlarına gönderilmektedir. Dolayısıyla vergi inceleme tutanaklarının dijital ortamda tutulması ile birlikte vergi incelemeleri tamamen elektronik olarak tamamlanmış olacaktır.
* (Bu yazıda yapılan açıklamalar, tamamıyla yazarına ait olup, hiçbir şekilde yazarın çalıştığı kurumunu bağlamaz, kurumunun görüşü olarak kullanılamaz ve değerlendirilemez.)
Sercan Bakaç
Vergi Müfettişi
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/vergi-denetiminde-dijital-donusum-e-inceleme/780669
YAPILMAKTA OLAN YATIRIMLARDA ENFLASYON DÜZELTMESİ
7529 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 30/10/2024 tarih 32707 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun ile enflasyon düzeltmesine ilişkin iki önemli düzenleme yapılmıştır.
Bunlardan ilki; ilgili kanunun 11. maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasına eklenen 10.bent ile yapılmakta olan yatırımlar hesabında takip edilen tutarların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda oluşan düzeltme farklarının, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterilerek dönem kazancının tespitinde dikkate alınmayacağı yönündeki düzenleme olmuştur.
İkinci ise düzenleme ise tasfiye ve iflas hallerindeki şirketlerle iktisadi devlet teşekkürleri ile kamu iktisadi kuruluşlarını enflasyon düzeltmesi kapsamı dışına çıkaran düzenlemedir. Kamuoyunda hiç fatura kesmediği halde 45.000 gayrifaal mükelleflerin vergilendirilmesine sebep olması nedeniyle eleştirilere konu olan enflasyon düzeltmesinin kapsamı daraltılarak bu eleştiriler bir nebze de olsa azaltılmıştır.
Biz bu yazımızda devam eden yatırımlara ilişkin yapılan düzenlemeleri inceleyeceğiz!!!
Yapılmakta olan yatırımlara ilişkin düzenleme 1/1/2024 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemeyle; iş alemi ve vergi camiasında eleştirilere konu olan, yatırım yaparak büyüme, istihdam gibi makroekonomik göstergelere katkılar sunan ve faaliyet gösterdiği alanlarda önemli ölçüde katma değer yaratan işletmelerin devam eden yatırımlarını muhasebeleştirdikleri harcamaların, enflasyon düzeltmesine tabi tutulması suretiyle henüz aktifleştirilmeden, yani işletmeye kazanç sağlamadan vergilendirilmesi uygulamasından vazgeçilmiş oldu.
Yürürlük tarihi olarak 1/1/2024’ün belirlenmesi suretiyle de daha önce göstermiş olduğu olumsuz etkinin de giderilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Henüz uygulamanın nasıl yapılacağına ilişkin tebliğ Gelir İdaresi Başkanlığı’nca yayımlanmadı. Bu nedenle özellikle 2024/2. Dönem Geçici Vergi Beyannamesi’nde beyan edilen ve vergilenen tutarlara ilişkin düzeltme ve/veya iade süreçlerin nasıl yürütüleceği ile 2023 yılı dönem sonunda vergisiz olarak yapılan enflasyon düzeltmesinden kaynaklı Geçmiş Yıl Karları/Zararları hesabının, 2024/2. ve 3. Geçici Vergi dönemlerinde yarattığı gider/daha az gelir etkisine ilişkin bir işlem yapılıp yapılmayacağı konusunda kafalar epeyce karışık.
Yeni düzenleme ile özel fon hesabında bulunan bu tutarlar, yatırımın tamamlanarak ilgili iktisadi kıymetin aktifleştirilmesi gereken dönem ile bu dönemi takip eden dört hesap dönemi içerisinde eşit taksitler halinde ve yeniden değerleme oranında artırılarak dönem kazancına eklenecek, bu hesaplarda izlenen tutarlara ayrıca enflasyon düzeltmesi uygulanmayacaktır. Normal koşullarda yeniden değerleme yapılan kıymetler ilgili kıymetin maliyetine yansıtılmaktadır.
Şayet yayımlanacak tebliğ ile 549 hesaba ilişkin yapılan yeniden değerleme sonucunda bulunan rakamların 258 hesaba maliyet kaydı yapılması yönünde bir düzenleme yapılırsa, söz konusu giderin amortisman süresi ile itfası gerekecek ve kanunun amacına aykırı olarak mükellefler aleyhine bir düzenleme yapılmış olacaktır. Bu nedenle enflasyon düzelmesine benzer şekilde 549 hesapta yapılan yeniden değerleme farklarının da 698. Enflasyon Düzeltme Hesabının borcuna (gider) yazılması veya indirimli kurumlarda devreden katkı tutarlarında uygulanan endekslemede olduğu gibi nazım hesaplarda izlenen yenileme fonlarının beş dönem boyunca beyanname üzerinde matraha ilavesinin sağlanmasının da kanunun amacıyla uygun bir düzenleme olacağı düşüncesindeyim…
2024/III. Geçici Vergi Döneminde Şirketler Ne Yapacak?
177 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile 2024 III. Geçici Vergi Dönemine (Temmuz-Ağustos-Eylül) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme süreleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 22 Kasım 2024 Cuma günü sonuna kadar uzatılmıştır.
İlgili tarihe kadar beyanname vermesi gereken mükelleflerde, 7529 sayılı kanunun 11. maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasına eklenen 10.bent ile yapılmakta olan yatırımlara ilişkin düzenlemenin geriye dönük nasıl düzeltileceğine ilişkin tereddütler oluşmaktadır. Tereddütleri giderecek Tebliğ henüz yayımlanmadığından konuya ilişkin görüşlerimi aşağıda sizlerle paylaşacağım.
- 2024 -30.06.2024 II. Geçici Vergi Döneminde 258 Yapılmakta Olan Yatırımlar Hesabında oluşan enflasyon düzeltme farkının ilgili dönem sonunda oluşan 648/658 hesabının borcuna karşılık, 549 hesaba alacak kaydedilmesi suretiyle gelir etkisinin fona aktarılma işleminin gerçekleştirilmesi uygun olacaktır.
- 09.2024 tarihi itibariyle 258 hesapta varlığını sürdüren yapılmakta olan yatırımların son üç aylık düzeltme işlemi gerçekleştirilerek bulunan enflasyon düzeltme farklarının 258 Yapılmakta Olan Yatırımlar Enflasyon Düzeltme Fark hesabının borcuna karşılık, 549 Özel Fonlar hesabına alacak kaydının yapılması uygun olacaktır.
- 06.2024 tarihi itibariyle 258 hesapta izlenmekteyken 01.07.2024-30.09.2024 tarihleri arasında aktifleştirilen yatırımların; 1.1.2024-30.06.2024 dönemine ait enflasyon düzeltme farkı 648/658 hesabının borcuna (gider etkisi) karşılık, 549 hesaba alacak kaydedilerek özel fonlar hesabına aktarılıp, 30.06.2024 ile aktifleştirildiği tarihe kadar tekrar düzeltme yapılarak düzeltme farkının ilgili iktisadi kıymetin borcuna karşılık 549 özel fonlar hesabına alacak kaydedilmesi uygun olacaktır.
- Söz konusu kıymetlerin aktifleştirildiği tarihten 30.09.2024 tarihine kadar geçen süre için ilgili iktisadi kıymetin enflasyon düzeltmesine tabi tutulması, düzeltme farkının ise 698 hesaba alacak (gelir) yazılması uygun olacaktır.
- Söz konusu kıymete ilişkin olarak 549- Özel Fonlar hesabına alınan tutarının 1/5'inin 549 hesabın borcuna karşılık 679 Diğer Olağandışı Gelir ve Karlar hesabının alacağına gelir kaydedilmesi uygun olacaktır.
Beyannamelerin verilmesine çok kısa bir süre kala hala yayımlanmış bir tebliğ bulunmamaktadır. İdarenin bir an önce yukarıda bahsettiğim tereddüt edilen hususlara açıklık getirmesi yerinde olacaktır.
Yaşar ÇATALKAYA
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
YAPIM İŞLERİNDE ALT TAŞERONA DEVREDİLEN İŞLER YÖNÜNDEN % 5 GELİR/ KURUMLAR VERGİSİ TEVKİFATI VE 4/10 KDV TEVKİFATI
A) GELİR / KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN
Taahhüt edilen işlerden birden fazla yıla sirayet eden inşaat ve onarma işlerinin alt yüklenicilere (taşeronlara) yaptırılması halinde, alt yüklenicilere (taşeronlara) yapılan hakediş ödemeleri üzerinden, alt yüklenicilerin mükellefiyet durumuna göre %5 Gelir / Kurumlar Vergisi tevkifat yapılması gerekmektedir.
B) KDV YÖNÜNDEN
* Belirlenmiş alıcılara karşı ifa edilen yapım işleri ile
* KDV Mükelleflerine karşı ifa edilen ve KDV dahil 5 milyon TL üzerinde olan yapım işlerinin TAMAMEN/ KISMEN alt yüklenicilere (taşeronlara) veya daha alt yüklenicilere devredilmesi halinde, işi devreden her yüklenici tarafından ilgili aşamada bedelin 5 milyon TL'lik sınırı aşıp aşmadığına bakılmaksızın, kendisine ifa edilen hizmete ait KDV üzerinden 4/10 KDV tevkifat yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla, işlemin bu kapsamda tevkifata tabi olup olmadığı, ana işin yapım işi kapsamında tevkifata tabi olup olmadığına göre belirlenmelidir.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Danıştay’dan Arsa Sahiplerine Büyük Müjde!
Danıştay verdiği kararlarla ezber bozmaya devam ediyor!
Bu kararlardan birisi de, arsasını kat karşılığı müteahhitlere vererek aldıkları daire ve ofisleri satan arsa sahiplerinin vergilendirilmesi ile ilgili. Danıştay verdiği bu kararlarla, yıllarca tartışması devam eden ihtilaflı önemli bir konuyu daha çözüme kavuşturdu, son noktayı koydu! Bu kararlar, arsasını daire/işyeri karşılığı müteahhitlere veren arsa sahiplerini de oldukça rahatlattı.
Yıllarca tartışması devam eden bir konu!
Evet, özellikle ülkemizde şehirleşmenin başladığı 80’lı yıllardan bu yana hep gündemde olan, arsa sahiplerinin uykusunu kaçıran ve kafasını sürekli meşgul eden, Maliye ve Danıştay’ın bir türlü görüş birliğine varamadığı konulardan birisi!
Peki, bu konudaki yasal mevzuat nasıl?
Belki inanmayacaksınız ama arsa karşılığı inşaat işleriyle ilgili ilk yasal düzenlemeler, 7104 sayılı Kanunla 2018 yılında yani 1980 yılında şehirleşmenin başladığı kabul edildiğinde tam 38 yıl sonra, KDV Kanunu’nda gerçekleştirilen değişikliklerle yapıldı! Bu şekilde, vergi mevzuatındaki büyük bir boşluk da giderilmiş oldu. Çok ilginç değil mi? 2018 yılına kadarki uygulama ise, gelen tüm eleştirilere rağmen ikincil mevzuat kapsamındaki düzenlemelerle (Genel Tebliğ ve özelge) sürdürüldü.
İlgili düzenlemeye göre, arsa karşılığı inşaat işlerinde; arsa sahibi tarafından konut/iş yerine karşılık müteahhide arsa payı teslimi, müteahhit tarafından da arsa payına karşılık arsa sahibine konut/iş yeri teslimi söz konusu (KDVK, Mad. 2/5).
Maliye’nin arsa sahipleriyle ilgili görüşü nasıl?
Maliye’nin, arsa karşılığı inşaat işlerinde arsa sahiplerinin vergilendirilmesi ile ilgili görüşü;
- Arsa sahibi gerçek kişilerin konut/iş yerine karşılık müteahhide arsa payı teslimi,
- Müteahhitlerden arsa payı karşılığı alınan konut/iş yerlerinin satışı
olmak üzere ikiye ayrılıyor.
1) Arsa sahibi tarafından müteahhide arsa payı teslimi
Burada fazla bir sorun bulunmuyor, arsa sahibi gerçek kişilerin konut/iş yeri karşılığı verdikleri arsaların iktisap tarihi genellikle 5 yıldan fazla oluyor! Gerçek kişilerin bedel ödeyerek iktisap ettikleri taşınmazların iktisap tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak kabul ediliyor ve gelir vergisine tabi tutuluyor (GVK. Mad. Mük. 80). Taşınmazın 5 yıllık süre geçtikten sonra satılması durumunda elde edilen gelir, vergiye tabi bulunmuyor. 5 yıllık sürenin hesabı gün olarak yapılıyor. Arsanın iktisap tarihi ile müteahhitlerle eş zamanlı karşılıklı faturalaşmanın yapıldığı tarih arasında geçen süre 5 yılın altında kalıyorsa (pek rastlanmıyor), o zaman arsa sahiplerinin arsa payı devrinden kaynaklanan kazançları değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi bulunuyor.
2) Arsa payı karşılığı müteahhitlerden alınan konut/iş yerlerinin satışı
Bu konuda yaşanan ihtilaflar ve tartışmalar işte tam olarak burada ortaya çıkıyor.
Arsa sahipleri “5 yıllık” süreyi biliyor, “Arsayı aldım, 5 yıl geçtikten sonra müteahhide verdim. Ne zaman satarsam satayım vergi yok” diyorlar.
Ancak, Maliye’nin görüşü tam aksi yönde! Maliye; arsa sahiplerinin arsa payı karşılığında müteahhitlerden aldıkları konut/iş yerlerini arsadan bağımsız yeni bir iktisap olarak kabul ediyor ve bu şekilde iktisap edilen konut/iş yerlerinin elden çıkarılması halinde, değer artışı kazancının tespiti yönünden iktisap tarihi olarak, bu konut/iş yerlerinin tapuya tescil edildiği tarihi esas alıyor (GİB’in 25.03.2011 tarihli ve 76 Sıra No.lu Gelir Vergisi Sirküleri). Yani, arsa iktisabındaki 5 yıllık süreyi, arsa payı karşılığı alınan konut/iş yerlerini yeni iktisap olarak kabul etmek suretiyle yok sayıyor, arsa payı karşılığı alınan konut/iş yerleri için yeni bir 5 yıllık süre başlatıyor.
Maliye; arsanın kat karşılığı müteahhide verilmesi karşılığında iktisap edilen gayrimenkullerin satışının ticari bir organizasyon içerisinde yürütülmesi veya bu tür bir organizasyon içinde yürütülmemekle beraber, aynı kişiye farklı tarihlerde, farklı kişi ve tüzel kişilere aynı tarihte, değişik kişi ve tüzel kişilere, değişik tarihlerde veya birbirini izleyen yıllarda, bir kısmının teslim alındığı takvim yılı içinde toplu olarak diğer kısmının ise takip eden takvim yılı içinde satılması durumunda, yapılan satışlar devamlı olarak gayrimenkul alım satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceğinden, elde edilen kazancın ticari kazanç olarak gelir vergisine ve bu satışların KDV’ye tabi olduğu, söz konusu gayrimenkullerin iktisap tarihinden itibaren beş yıl içinde ticari organizasyon oluşturmayacak şekilde satılması halinde ise, elde edilen kazancın değer artışı kazancı olarak gelir vergisine tabi bulunduğu görüşünde bulunuyor (GİB Ankara VDB’nin 06.06.2014 tarihli ve 84974990-130[1-2012-34]-571, Muğla VDB’nin 23.08.2019 tarihli ve 96620903-120-E.101608, Mersin VDB’nin 17.11.2016 tarihli ve 18008620-130[ÖZG-2013-66]-67 sayılı özelgeleri).
Danıştay 3 ve 4. Daireleri de Maliye ile aynı görüşteydi!
Evet, bu konuda Danıştay 3 ve 4. Daireleri, Maliye ile aynı görüşteydi!
Danıştay 3 ve 4. Daireleri’nin bu konuda verdikleri kararlar,
“Arsa üzerinde birden çok bağımsız bölümden oluşan yapı yapılması, arsanın vasfını değiştirmekte ve üzerindeki mülkiyet hakkının paylara bölünerek birbirinden bağımsız hale gelen bu payların ayrı ayrı elden çıkarılmasına olanak sağlanmaktadır. Tapuda ayrı bağımsız bölümler olarak tescil edilmiş her taşınmaz satışı ayrı ve bağımsız işlem olup, aynı takvim yılında birden fazla bağımsız bölüm satılması, sürekliliğin göstergesidir. Dolayısıyla, kat karşılığı inşaat sözleşmeleri uyarınca edinilen bağımsız bölümlerin aynı yılda birden fazla veya birbirini izleyen yıllarda bir veya birden fazla satılması halinde, devamlılık unsurunun oluştuğunun kabulü ve elde edilen kazancın ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekir.”
Şeklindeydi (Danıştay 4. Dairesi’nin 14.02.2022 tarihli ve E.2018/4303, K.2022/713, 14.03.2022 tarihli ve E.2018/2069, K.2022/1541, 28.09.2020 tarihli ve E.2016/16302, K.2020/3287, 25.05.2023 tarihli ve E.2020/6197, K.2023/2807, 14.03.2022 tarihli ve E.2018/1561, K.2022/1540, 03.02.2021 tarihli ve E.2016/14661, K.2021/699, Danıştay 3. Dairesi’nin 06.10.2022 tarihli ve E.2019/6118, K.2022/3606, 22.09.2022 tarihli ve E.2019/3202, K.2022/3304, 25.06.2019 tarihli ve E.2016/5077, K.2019/4523 sayılı Kararları).
Danıştay VDDK bu kararların tamamını arsa sahipleri lehine bozdu!
Danıştay VDDK, arsa karşılığı müteahhitlerden alınan konut/işyerlerinin arsa sahipleri tarafından satılmasının arsanın değerlendirilmesi olarak kabul edilmesi gerektiği, ortada ticari bir organizasyonun varlığı ve gayesi söz konusu olmadığından, bu konut/iş yerlerinin satışının ticari faaliyet olarak kabul edilemeyeceği ve vergilendirilemeyeceği görüşünde (Danıştay VDDK’nın 02.10.2024 tarihli ve E.2023/881, K.2024/874, aynı tarihli ve E.2023/652, K.2024/872, aynı tarihli ve E.2023/62, K.2024/877, aynı tarihli ve E.2024/518, K.2024/890, aynı tarihli ve E.2023/1644, K.2024/879, aynı tarihli ve E.2023/63, K.2024/878, aynı tarihli ve E.2023/1025, K.2024/875, 26.04.2024 tarihli ve E.2022/1100, K.2024/404 sayılı kararları).
Konu ile ilgili olarak verilen kararlar şu şekilde özetlenebilir:
“Maliki olduğu arsalara inşaat yapılması sonucunda edindiği bağımsız bölümleri zaman içinde satan davacının elde ettiği gelirin büyüklüğü, hukuken bu faaliyetin ticari olarak nitelendirilmesi için yeterli bir sebep oluşturmaz. Davacının arası üzerinde tek bir daire inşa edilip satılsaydı, bunun satışından elde edilen gelir nasıl ki ticari kazanç olarak nitelendirilemeyecekse, birden çok taşınmazın satışının da ortada ticari organizasyonun varlığına dair hiçbir işaret yokken ticari olarak nitelendirilmemesi gerekir. Ayrıca, söz konusu bağımsız bölümlerin bir defada blok halinde satılması veya yıl içinde birer birer satılması, elde edilen gelirin niteliğinin saptanmasında bir fark oluşturmayacaktır. Zira, ticari bir organizasyonun devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Ortada ticari bir organizasyon olmaksızın satış işleminin bir defada yapılması ile dönem dönem veya kısım kısım yapılması arasında, elde edilen gelirin ticari kazanç olup olmaması bakımından bir fark bulunmamaktadır. Bu nedenle, davacının kat karşılığı inşaat sözleşmeleri uyarınca edindiği bağımsız bölümlerin farklı yıllarda satışından el edilen kazancın ticari kazanç olarak vergilendirilmesine olanak bulunmadığından, cezalı tarhiyatlarda hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”
Ayrıca, Danıştay VDDK ve onayladığı vergi mahkemeleri ısrar kararlarından, arsa karşılığında alınan konut/iş yerlerinin yeni bir iktisap olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenle söz konusu konut/iş yerlerinin satışında değer artış kazancı elde edilip edilmediğine arsanın iktisap tarihine bakılarak karar verilmesi gerektiği anlaşılıyor.
Danıştay VDDK Kararları arsa sahiplerini rahatlattı!
Danıştay VDDK’nın, Maliye’nin yaptığı tarhiyatları onayan Danıştay 3 ve 4. Dairelerinin kararlarını bozarak, Vergi Mahkemelerinin aksi yöndeki ısrar kararlarını onaması, arsasını kat karşılığı müteahhitlere vererek karşılığında aldıkları konut/iş yerlerini satan arsa sahiplerini oldukça rahatlattı!
Artık bu çekişmeye son vermenin zamanı geldi!
Gerçekten de Danıştay – Maliye – Arsa Sahipleri arasında yıllarca yaşanan bu çekişme ve inatlaşmaya artık son verilmesinin zamanı geldi de geçiyor. Bunun çözümü oldukça basit: İlgili Vergi Kanunlarında değişiklik ve/veya yeni düzenleme yapılması gerekiyor. Yaşanan bunca tartışmaya ve açılan binlerce davaya rağmen, bu zamana kadar neden düzenleme yapılmadı anlaşılır gibi değil! Konuya Maliye ve kamuoyu tarafından bakıldığında ciddi bir vergi kaybı, arsa sahipleri yönünden bakıldığında ise endişe ve korkulu bir bekleyiş, ciddi bir kafa karışıklığı ve katlanılan ciddi tutarlarda maddi maliyetler söz konusu.
Bizim önerimiz, daha fazla vakit kaybetmeden bu konuda yasal düzenleme yapılması, yalnız bu düzenlemeler yapılırken, vergilendirme için somut ve gerçekçi, yargı tarafından kabul edilebilir, tartışmalara kapalı objektif ölçütlerin getirilmesi lazım. Örneğin, şu an Maliye’nin yaptığı gibi sadece satış sayısına (skora) bakılarak, elde edilecek kazanç belirlenmemeli, bu ve benzeri kriterlerden vazgeçilmeli.
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/danistaydan-arsa-sahiplerine-buyuk-mujde/780662
2024 TAKVİM YILI II. GEÇİCİ VERGİ DÖNEMİNDE BEYAN ETTİĞİNİZ 648 ENFLASYON DÜZELTME KARI VEYA 658 ENFLASYON DÜZELTME ZARARI TUTARLARINIZ DEĞİŞEBİLİR
Bilindiği üzere, 30.06.2024 tarihli bilançonun düzeltmeye tabi tutulması sonucunda stok kalemlerinin dönem ortalama düzeltme katsayısı düzeltilmesi sırasında daha düşük bir katsayı kullanılması nedeniyle stok kalemlerinden daha az gelir etkisinin 698 hesaba gittiğini dolayısıyla bu etkiyi bertaraf etmek için stok kalemlerine borç, 648 veya 658 hesaba alacak kaydedilmek suretiyle daha az gelir yazmanın etkisi bertaraf edilmiş olacak ve bu şekilde 648 Enflasyon düzeltme karı artmış veya 658 Enflasyon düzeltme zararı azalmış olacaktır.
Benzer şekilde 258 Yapılmakta olan yatırımlar hesabından kaynaklı enflasyon düzeltme farklarının 1.1.2024 tarihinden 30.06.2024 tarihine kadar ortaya çıkan gelir etkisinin 648 veya 658 hesaplardan çıkarılarak 549 Özel fonlar hesabına aktarılacak olması nedeniyle 648 Enflasyon düzeltme karı hesabı azalacak veya 658 Enflasyon düzeltme zararı hesabı artacaktır.
Stok ve yapılmakta olan yatırımlar hesaplarını düzeltmek durumuyla karşı karşıya kalan mükelleflerin II. geçici vergi döneminde beyan ettikleri kar veya zarardan farklı bir düzeltme kar veya zarar durumları ortaya çıkmış olacaktır.
YENİ MAKİNE VE TECHİZATLARINIZDA AMORTİSMAN AVANTAJI YARATAN UYGULAMAYI GÖZDEN KAÇIRMAYIN
* Nedir Bu Uygulama?
2024 yılı sonuna kadar iktisap edilecek olan yeni makine ve teçhizatlarınız için uygulanacak faydalı ömür süresi yarıya indirgenebilir. Ayrılacak amortisman da bu nisbet de artacaktır. Örneğin faydalı ömrü 10 yıl olan YENİ bir makine-teçhizatın 2024 yılı sonuna kadar iktisap edilmesi halinde normal amortisman oranı %10 değil %20 uygulanabilir. Bu uygulama azalan bakiyeler yöntemi için de caridir.
* Kimler Ne Şartla Yararlanabilir?
- Sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerin münhasıran imalat sanayiinde kullanmak için iktisap ettikleri,
- Teknokentte faaliyette bulunanların münhasıran bu faaliyetlerinde kullanmak için iktisap ettikleri,
- Ar-Ge/Tasarım Merkezi olanların münhasıran bu faaliyetlerinde kullanmak için aldıkları,
- Yatırım teşvik belgesini haiz mükelleflerin belge kapsamında iktisap ettikleri yeni makine-cihazlar bu uygulama kapsamındadır.
* KDV İstisnalı Alınması Zorunlu mudur?
Kanun maddesinde herhangi bir zorunluluk bulunmamasına rağmen 497 seri no.lu VUK Tebliği, uygulamadan yararlanmayı YENİ makine-teçhizatın KDV'den müstesna olarak iktisap edilmesi şartına bağlamaktadır.
II.GEÇİCİ VERGİ DÖNEMİ İLE III.GEÇİCİ VERGİ DÖNEMİ SONUCUNDA ORTAYA ÇIKAN 648 veya 658 HESAPLARI BİRLİKTE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR
II. ve III. Geçici Vergi dönemlerinde yapılan enflasyon düzeltmeleri sonucunda 698 hesabının borç kalanı alacak kalanından fazla ise diğer bir değişle 658 Enflasyon düzeltme zararı ortaya çıkmışsa III. Geçici vergi dönemi beyanname eki gelir tablosunda düzeltme zararı kümülatif olarak tek kalem olarak görülecektir. Öte yandan, II. Geçici döneminde enflasyon düzeltme zararı, III. Geçici vergi döneminde enflasyon düzeltme karı ortaya çıkmışsa bakiye 648 veya 658 hesabının geçici vergi beyanname eki gelir tablosunda yer alması gerekiyor.
Geçici vergi beyanın 3-6-9 aylık kümülatif kazançlar üzerinden hesaplandığından bakiye tutara yer vermenin daha doğru olacağı kanısındayım. Yine düzeltme sonucu ortaya çıkan kar veya zararın ihracat ve üretimden elde edilen kazanca dağıtımının da söz konusu olduğu düşünülürse bu yaklaşımın daha doğru olduğu sonucu ortaya çıkıyor.