Mehmet Özdoğru
ÜCRET VE ÜCRET EKLERİNİN DÜŞÜK GÖSTERİMESİ
Yargıtay, Kredi Borcunu Emekli Maaşı İle Ödemeyi Taahhüt Eden Emeklileri İlgilendiren Emsal Bir Karar Aldı
Emekli maaşı ile kredi ödemelerinin gerçekleştirilmesi halinde, bu ödemelerin geri istenemeyeceğine karar verildi. Yargıtay'ın kararında davacının emekli maaşını mal varlığının bir parçası olarak gösterdiğinin altı çizildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kredi borcunu emekli maaşı ile ödemeyi taahhüt eden emeklileri ilgilendiren emsal bir karara imza attı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, "Emekli maaşından belli bir süre kredi ödemesi yapılmasından sonra bu kesintiye itiraz eden müşteri, kesintiyi durduran bankadan önceki tahsilatları isteyemez" dedi.
İçtihat Bülteni’nden yer alan bilgiye göre, davacılar vekili; emekli maaş hesabının bulunduğu davalı bankadan kredi kullandığını, bankanın maaş hesabına bloke koyarak para tahsil ettiğini, promosyon vb. haklarından istifade ettirmediğini, kesintiler nedeniyle geçinemez hâle geldiğini ileri sürerek hesap üzerindeki blokenin kaldırılmasını, kesintilerin durdurulmasını ve ayrıca dava tarihine kadar hesaptan kesilen tutarların davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti. Davalı vekili; davanın reddini savundu.
Emekli maaşı üzerindeki bloke kaldırıldı
İlk Derece Mahkemesi, davacının kullandığı kredinin teminatı olarak emekli maaşından kesinti yapılmasına muvafakat ettiği ve bu yönde virman talimatı verdiği, sözleşmedeki bu hükmün haksız şart teşkil etmeyeceği, taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazî kayıtsız kabul edip sonrasında iadesini talep etmenin dürüstlük kuralı ile uyuşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi isen maaş üzerindeki blokenin aldırılmasına karar verdi.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozdu. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi:
“İlk derece mahkemesince davanın reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya, Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına uygun olup, bir isabetsizlik bulunmadığından, bölge adliye mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.”
Bölge Adliye Mahkemesi, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verdi. Bunun üzerine dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı.
Yargıtay emeklileri ilgilendiren kararı verdi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, temyiz incelemesi neticesinde bölge adliye mahkemesinin kararını bozdu. Bozma ilâmında ise şu ifadeler yer verdi:
“Emekli maaşından başka bir gelirinin olmadığı yönündeki genel kabulden dolayı zayıf tarafı daha da zayıf hâle getirmeme saiki ile korunan tüketicinin, kendi iradesi ile imzaladığı kredi sözleşmesi çerçevesinde kavuştuğu ve sosyo-ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda harcadığı meblağı yine emekli maaşı ile ödemek zorunda olduğunu bilebilecek durumdayken, çekeceği kredinin ödeneceği ihtimalini banka gözünde kuvvetlendirir şekilde emekli maaşını mal varlığının bir parçası olarak gösterdiği, bu inançla hareket eden bankanın davacıya birden çok kez kredi tahsis ettiği, davacının başka bir yolla taksit ödemesinde bulunmadığı, en başından beri ödeme yöntemi olarak tercih ettiği virman usulüyle kredi taksitlerinin her ay düzenli tahsil edilmesine itiraz etmediği ve dava açmakla davacının bu yöndeki iradesinin ortadan kalktığını gören banka tarafından bu usulle yapılan tahsilâta son verildiği gözetildiğinde söz konusu kesintilerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptalinin ve bu talebin kabulüyle bağlantılı olarak da kesilen bedellerin iadesinin istenmesi hakkın kötüye kullanılması teşkil eder ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2'nci maddesi gereğince iyi niyetle uyuşmadığından hukuk düzeni tarafından korunmamalıdır.”
POS Çalışmıyor ‘IBAN’ a Gönder Diyenlere Maliye, Ceza Gönderiyor
Kredi kartı ödemesi kabul etmeyip IBAN’a havale isteyenlere yönelik yeni bir çalışma başlatıldı. Banka hesapları üzerinde çalışarak parayı takip eden vergi müfettişleri hesabına sürekli farklı kişilerden havale gelen banka hesabı sahiplerine cezalı tarhiyatlar uygulayacak.
Son dönemde bazı işletmelerin vergi kaçırmak amacıyla fiş ve fatura düzenlememek için müşterisinden IBAN yoluyla tahsilat yapmak istediği anlaşıldı. Hürriyet'in haberine göre, bu durumun yapılan tahsilatlar yönüyle hem KDV hem de gelir ve kurumlar vergisi yönüyle vergi kaybına yol açtığı belirtildi.
Kaynaklar, alınan bir mal ya da hizmet karşılığı olarak IBAN hesabına para gönderilen kişilerin yasa dışı bir faaliyette de bulunmaları halinde bu hesaba para gönderenlerin tamamı için aynı suçla itham edilme riski taşıdığına dikkat çektiler. Örneğin vatandaşın gönderdiği IBAN’ın yasa dışı bahis faaliyetinde bulunan bir güzellik merkezi olabileceğine dikkat çekildi.
Maliye yetkilileri vatandaşları uyararak, “Aynı zamanda alınan mal veya hizmet karşılığında fatura veya fiş alınmadığı zaman tüketici şikâyetine dayanak oluşturacak bir belge de ortada olmayacak” değerlendirmesi yaptılar.
IBAN yoluyla ödeme
Son dönemde küçük esnaf başta olmak üzere, bütün sektörlerde bu durumun yaygın olduğunu vurgulayan kaynaklar, özellikle hizmet sektöründe stok problemi bulunmadığı için müşterilerin IBAN yoluyla ödemeye yönlendirildiğini, tespit edilen sayının oldukça fazla olduğunu kaydettiler.
Limited Şirket Ortakları Nasıl Sigortalı Olur?
Limited şirket ortaklarının 4/b (Bağkur) kapsamındaki sigortalılıkları, şirketin ticaret siciline tescil edildikleri tarihte başlatılmakta ve sigortalılık bildirimlerinin de ticaret sicil memurluklarınca işe giriş bildirgesiyle en geç 15 gün içinde SGK’ya bildirilmesi gerekmektedir.
Limited şirket ortaklarından hisse devri alan yeni ortakların sigortalılıkları ise ortaklar kurulunca devrin yapılmasına karar verildiği tarihte başlatılmaktadır. Bu kişilerin sigortalılık bildirimleri ortaklar kurulu kararının ve hisse devrine ilişkin tanzim edilen noter devir sözleşmesinin veya devir ticaret sicil memurluğunca tescil edilmiş ise ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği nüshasının ibraz edilmesi suretiyle şirket yetkililerince ortaklar kurulu karar tarihinden itibaren 15 gün içinde sigortalı işe giriş bildirgesiyle Kuruma bildirilmek suretiyle yapılmaktadır.
Bildirimi süresi içinde yapmayan şirket yetkililerine idari para cezası uygulanmaz.
Limited şirketin ticaret sicilde tescil edilmesinin ardından, şirket ortaklarına ilişkin işe giriş bildirgelerinin 15 günlük süre içinde verilmemesi halinde ticaret sicil memurluğu aleyhine 1 aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanmaktadır.
Buna karşın limited şirket ortaklarından hisse devri alan kişilere ilişkin işe giriş bildirgesinin SGK’ya verilme yükümlülüğü şirket yetkililerinde olmasına rağmen, 5510 sayılı Kanunda süresi içinde yapılmayan bildirim nedeniyle şirket yetkilileri veya sigortalı aleyhine idari para cezası uygulanacağına dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu bakımdan hisse devri yapılan ortağa ilişkin işe giriş bildirgesinin verilmesinde 15 günlük süre geçirilmiş olsa da şirket yetkilileri veya şirket ortakları aleyhine idari para cezası uygulanması söz konusu değildir.
Hissesini devredenlerin sigortalılıkları da ortaklar kurul karar tarihi itibariyle sona erdirilmektedir.
Limited şirketlerde hissesini devreden ortakların sigortalılıkları hisse devrine ilişkin ortaklar kurulu kararı ve hisse devrine ilişkin noter devir sözleşmesinin ibraz edilmesi veya hisse devri ticaret sicil memurluğuna tescil edilmiş ise ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği nüshasının ibraz edilmesi kaydıyla ortaklar kurulu karar tarihi itibariyle sona erdirilmektedir.
Bu tarihin sigortalılar veya şirket yetkilileri tarafından en geç 10 gün içinde işten ayrılış bildirgesiyle Kuruma bildirilmesi gerekmekle birlikte, bildirimin 10 günlük süre geçirildikten sonra yapılması halinde sigortalı veya şirket yetkililerine idari para cezası uygulanması söz konusu değildir.
HAFTA İÇİNDE RAPORLU VEYA ÜCRETSİZ İZİNLİ OLAN İŞÇİ HAFTA TATİLİNE KAZANIR.
Yıllık izni bulunmayan işçinin talebi üzerine hafta içi iki gün ücretsiz izin verilirse, iki günlük yevmiyesiyle birlikte hafta tatili ücreti de kesilir mi? Karar okuru
İşçilere, tatil gününden önceki iş günlerinde çalışmış olmaları şartıyla yedi günlük zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 dört saat dinlenme izni (hafta tatili) verilir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 46. maddesinde bir haftalık süre içinde kalmak üzere işveren tarafından verilen diğer izinlerle hekim raporuyla verilen hastalık ve dinlenme izinlerinin çalışılmış günler gibi hesaba katılacağı öngörülmüştür.
Bu bakımdan hafta içi iki gün ücretsiz izinli olan işçinin yalnızca iki günlük yevmiyesinin kesilmesi, çalışmadığı hafta tatil gününe ilişkin ücretinin ise ödenmesi gerekir.
İŞE GİRDİĞİ AYDA İŞ KAZASI GEÇİREN İŞÇİNİN İŞ KAZASI BİLDİRİMİ NASIL YAPILIR?
Yeni işe aldığımız bir çalışan ufak bir iş kazası geçirdi, iş kazası bildirimi yapmak istediğimizde sistem izin vermiyor, ne yapabiliriz? Ahmet T.
Sosyal güvenlik uygulamalarında iş kazasının kolluk kuvvetlerine derhal, SGK’ya da kazanın olduğu tarihten itibaren üç iş günü içinde bildirilmesi gerekiyor. Üç iş günü süre, kazanın meydana geldiği tarihi izleyen ilk iş gününden itibaren başlatılmakta, ayrıca hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil günleri üç iş gününün hesabında dikkate alınmamaktadır.
İş kazası bildirimlerinin SGK’ya İş Kazası Meslek Hastalığı e-Bildirim uygulaması üzerinden yapılması gerekmekle birlikte, bildirimin elektronik ortamda yapılamaması durumunda aynı süre içinde olmak kaydıyla kâğıt ortamında yapılması da mümkün bulunmaktadır.
İş kazası bildiriminin İş Kazası Meslek Hastalığı e-Bildirim uygulaması üzerinden yapılabilmesi için sigortalının kazanın meydana geldiği işyeri sicil numarasından verilmiş işe giriş bildirgesinin ve bu işyerinden verilmiş muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin bulunması gerekmektedir.
İşe giriş bildirgesi verilmiş olmasına rağmen muhtasar prim ve hizmet beyannamesi henüz verilmemiş sigortalı iş kazasına uğradığında ise iş kazası bildirimin İş Kazası Meslek Hastalığı e-Bildirim uygulaması üzerinden yapılabilmesi için öncelikle SGK e-Bildirge uygulamalarında yer alan “Sigortalı Hesap Fişi Uygulamaları” üzerinden bildirim yapılması icap etmektedir. Aksi halde bildirim, İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirim Formu düzenlenmek suretiyle ilgili SGK Müdürlüğüne elden verilerek veya iadeli taahhütlü gönderilerek yapılmalıdır. Eyüp Sabri Demirci
SGK’ dan Prim İadesi Alınır Mı? Prim İadesini Kimler, Nasıl Alabilir? İşte 8 Soruda Yanıtlar
Geçmişte Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) yatırılan primler geri alınır mı? Bu soru emekli olayanlar, emeklilik yaşı geçenler, geçmişte kısa dönem sigortalı olup da sonrasında çalışmayanlar, işyerine kapatanlar tarafından merak ediliyor? Bu kişiler toplu primlerini geri alabilir ama şartları var.
Sigorta yazarı Noyan Doğan, Hürriyet gazetesinde bugün yayınlanan köşesinde konuya 8 sorudu açıklık getirdi:
Kimler SGK’dan prim iadesi alabilir?
Emeklilik yaşını dolduran, hatta geçen çalışanlar, eğer emeklilik için gerekli prim gün sayısını ve çalışma yılını doldurmayıp, emekli maaşı almaya hak kazanamıyorlarsa; ödedikleri primleri SGK’dan toplu olarak alabilir.
SGK’ya fazla prim ödeyenler paralarını geri alabilir mi?
SGK’ya, sigorta primine esas kazanç üst sınırını aşan ödeme yapılmışsa, aşan kısım iade alınabilir. Bu durum, özellikle yüksek ücretli çalışanlar için geçerli. Yüksek ücret alanların primleri de tavandan yatar ve tavanı aşan kısım için iade istenebilir. Aynı şekilde birden fazla işyerinde çalışan kişilerin ödedikleri primler de tavanı aşarsa, fazla ödenen tutar SGK’dan geri alınabilir.
Primleri ne zaman geri alabilirim?
Prim iadesi alabilmek için emeklilik yaşını doldurmak gerekiyor. Bu da kadınlar için 58, erkekler için 60 yaş.
Çalışanlar prim iadesi alabilir mi?
Hayır. Prim iadesi alabilmeniz için bir işyerinde sigortalı olarak çalışmıyor olmak, Bağ-Kur’lu olup da kendi işinde çalışmıyor olmak gerekiyor.
Primlerin ne kadarlık kısmı iade ediliyor?
Primlerin tamamı iade edilmiyor. SGK’ya ödenen primlerde işçi payı, işveren payı ve İşsizlik Sigortası Fonu için ödenen paylar var. Bunların içinden sadece çalışandan kesilen primler iade edilir. Bu da yüzde 9’dur. Yani, işçi payına düşen malullük, yaşlılık ve ölüm için kesilen prim tutarı yüzde 9’dur. Bu yüzde 9’luk prim iade alınabilir.
Kendi adına çalışanlar, yani Bağ-Kurlular ise ödedikleri yaşlılık, ölüm ve malullük primlerini iade alabilir. Bu kapsamda SGK, geçmiş yıllara ait primleri, güncelleme katsayısı ile hesaplayıp öder.
Tavanı aşan prim ödemelerinde ya da birden fazla işyerinde çalışıldığı için tavanı aşan ödemelerde ise sadece işçi payına düşen uzun vadeli sigorta kollarına ait tutarlar iade edilir, işverenin ödediği prim iadeye tabi değildir.
Prim iadesinden eş ya da çocuk faydalanabilir mi?
Prim iadesinden vefat eden sigortalının eşi ve çocukları da yararlanabilir. İşçi statüsünde çalışan ya da kendi adına Bağ-Kurlu olarak çalışanın vefatı durumunda, emeklilik hakkını elde edememişse, eşine ve çocuklarına dul ve yetim aylığı bağlanamadığından eş ve çocuklar SGK’ya prim iadesi için başvurup, toplu ödeme alabilirler.
Prim iadesi için nereye başvurulur?
Prim iadesi için gerekli şartlar yerine getirilmişse SGK merkezine, il müdürlüklerine yazılı olarak başvurulması gerekiyor.
Prim iadesi alanlar yeniden sigortalı olabilir mi?
Böyle bir hak tanındı. SGK’dan yaşlılık toptan ödemesi alıp sistemle ilişkisi kesilenler, yeniden sigortalı olabiliyor ve emekli maaşı alabiliyor. Yeniden sigortalı olmak isteyenler toptan aldıkları prim tutarını ve her yılın güncelleme katsayısı ile güncellenen tutarını SGK’ya geri ödeyecek. Böylece yeniden sigortalı sayılacaklar ve emeklilik için gerekli şartları yerine getirdiklerinde emekli aylığı alabilecekler.
Kaynak, Hürriyet Gazetesi
Alınan Ve Verilen Dövizli Sipariş Avansları Yabancı Para İle Borç Ve Alacak Niteliği Taşıdığından Dönem Sonunda Maliye Bakanlığı Tarafından İlan Edilen Kurlara Göre Değerlenmek Suretiyle Enflasyon Düzeltmesi Yapılır
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
Gelirler Genel Müdürlüğü
SAYI : B.07.0.GEL.0.29/2968-298-405-17626
KONU :
İLGİ : ................. tarihli dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizin incelenmesinden enflasyon düzeltme işleminde, alınan ve verilen dövizli sipariş avanslarının geçici vergi dönemleri itibariyle değerlenmesi sonucu ortaya çıkan kur farklarının gelir veya gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı konusunda Bakanlığımızın görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.
9 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Sirkülerinin 2.1. Yabancı Para Cinsinden Hisse Senetleri, İştirakler ve Avansların Durumu bölümünde, "28/02/2004 tarih ve 25387 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 328 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "I-Düzeltme Sırasında Göz Önünde Bulundurulacak Temel İlkeler" başlıklı bölümünde, mükelleflerin yabancı para üzerinden yapmış oldukları işlemlerini Vergi Usul Kanununun mevcut hükümleri doğrultusunda değerlemeye devam edecekleri, bunlar için ayrıca düzeltme yapmayacakları ve bu tebliğ uygulamasında yabancı paralar ile yabancı para cinsinden ifade edilen (alacak ve borç senetleri gibi) kıymetlerin parasal kıymet olarak addedilecekleri ifade edilmiştir.
...Ancak, işletmelerin aktifinde bulunan yabancı para cinsinden hisse senetleri, iştirakler ve avansların, Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 nci maddesinin (A) fıkrasının (8) numaralı bendinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden düzeltme tarihindeki döviz kuru ile düzeltilmeleri uygun görülmüştür." açıklamasına yer verilmiştir.
Vergi Usul Kanununun 280 inci maddesinde, yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği, borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedelinin esas alınacağı; yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kurun Maliye Bakanlığınca tespit olunacağı; bu madde hükmünün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu hüküm altına alınmıştır.
334 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "III. KUR FARKLARI" bölümünde, "163 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiği açıklanmış bulunmaktadır.
Lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerekecektir. Ayrıca, daha sonraki dönemlerde, seçimlik olarak hangi hak kullanılmışsa o yönteme göre işlem yapılmasına devam edilecektir." açıklaması yapılmıştır.
Buna göre, alınan ve verilen dövizli sipariş avansları yabancı para ile borç ve alacak niteliğinde olduğundan dönem sonunda Bakanlığımızca ilan edilen kurlara göre değerlenmek suretiyle enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş olacaklardır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Ramazan Bayramınız Mübarek Olsun ...
Milletçe yaşadığımız zor günlerin ardından karşıladığımız Ramazan Bayramı'nı umutla geçirmek ve her zaman olduğu gibi tüm zorlukların üstesinden birlikte gelmek dileğiyle... Ramazan Bayramı'nız mübarek olsun.
Kadın İşçinin Erken Doğum Yapması Durumu
Kadın işçi hamileliğin 32. haftasından itibaren doğum iznine ayrılır. Ancak bazı durumlarda doktor raporu ile 37. haftaya kadar çalışılabilir. Normal şartlarda doğum için 40 hafta baz alınırken hayatın olağan akışı içerisinde erken doğumda olabilmekte böyle bir durumda işçi ve işveren ne yapmalıdır?
➡ İşçiye normal şartlarda 8 hafta doğum öncesi 8 hafta doğum sonrası toplamda 16 hafta doğum izni verilir. Doğum öncesi iznin erken sonlanması halinde yani doğumun gerçekleşmesi halinde doğum öncesi kullanılmayan izin doğum sonrasına aktarılır.
➡37. Haftaya kadar çalışabilir raporu olan işçi bu sürede erken doğum yapması halinde doğum itibariyle çalışabilir raporu son bulup doğumdan itibaren doğum sonrası izin başlayacaktır. Kullanılmayan izin doğum sonrasına aktarılacaktır.
Sonuç:
☑ Doğum öncesi iznin tam kullanılması halinde doğum sonrası en fazla 8 hafta izin kullanılabilir.
☑Çoğul gebelikte doğum öncesi 2 hafta ek izin kullandırılır. Yani doğum öncesi 10 hafta olacaktır.
☑Doğum öncesi iznin erken doğum nedeniyle sonlanması halinde kullanılmayan bakiye izin doğum sonrasına aktarılır.
☑37. haftaya kadar çalışabilir raporu olmayan işçinin 32. haftadan itibaren doğum iznine ayrılması ve çalıştırılmaması gerekir.
☑Doğumun gerçekleşmesinin ardından erkek işçinin 5 gün babalık izni hakkı var. Bunun için doğum raporu ve dilekçe ile işverene başvurulur.
☑Emzirme ödeneği SGK tarafından verilmekte olduğu için İşveren tarafından ödenmez. Annenin çalışması halinde anneye, çalışmaması halinde babaya ödenir. Hastanenin emzirme ödeneği raporunu düzenlemesi yeterli (diğer şartlar sağlanıyorsa)
Not: Erken doğum nedeniyle doğum öncesi iznin veya çalışabilir raporunun bitip doğum sonrası iznin başlaması gerekir. Sistemsel aksaklıklar için ilgili hastanenin rapor servisi ile görüşülebilir.
MURAT DELİP
Kurumlar Vergisi Mükellefleri Geçmiş Yıl Zararlarına İlişkin Mahsup Hakkını İstedikleri Hesap Döneminde Kullanabilir Mi?
I- GİRİŞ
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun (KVK'nın)([1]) 6. maddesine göre, kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. KVK’nın 6. maddesine göre, kurum kazançlarının vergilendirilmesinde net kazanç esası geçerlidir.
KVK’nın 6. maddesine göre, kurum kazancı ticarî kazanç gibi hesaplanır. Kurum kazancının tespitinde kurumlar vergisi mükellefleri KVK’nın 8. maddesinde bentler halinde sayılan giderleri de ayrıca hâsılatından indirim konusu yapabilir. İndirim konusu yapılabilecek giderler bu madde hükmünde 5 (beş) bent hâlinde sayılmıştır.
KVK’nın 9. maddesinde ise önemli bir mahsup kalemine yer verilmiştir. KVK’nın 9. maddesinde zarar mahsubu esasları düzenlenmiştir. Tam ve dar mükellefiyete tâbi kurumlar geçmiş yıllarda meydana gelen zararlarını belirli şartlar altında indirim konusu yapabilir.
KVK’nın 9. maddesi esas alındığında, zarar mahsubunun yapılacağı hesap dönemi ile ilgili olarak mükellefler tereddüt yaşamaktadır. Bu nedenle, tarafımıza bu konuda yöneltilen sorulara cevap vermek adına bu makalemizde öncelikle, KVK’nın 9. maddesine göre zarar mahsubu esasları üzerinde durulacaktır. Daha sonra kurumların geçmiş yıl zararlarını hangi hesap döneminde indirim konusu yapabilecekleri hususu Maliye Bakanlığı muktezaları ve Danıştay Kararları esas alınmak suretiyle tartışılacak ve konu hakkındaki kişisel düşüncemize yer verilecektir.
II- KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNUN 9. MADDESİNE GÖRE ZARAR MAHSUBU
KVK’nın 9’uncu maddesi, bu maddenin madde gerekçesinde yer alan açıklamalar ve 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nde([2]) yer alan düzenlemeler esas alındığında kurumlarda zarar mahsubu esaslarını aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
A- ZARAR MAHSUBU YAPABİLECEK MÜKELLEFLER
KVK’nın 9. maddesinde zarar indirimi yapabilecek mükelleflerle ilgili olarak tam veya dar mükellef ayrımı yapılmamıştır. Bunun bir sonucu olarak da gerek tam, gerekse dar mükellefiyete tâbi kurumlar zarar mahsubu yapabilir. Aksi bir durum vergilendirmede eşitlik ilkesine aykırıdır.
Örneğin, kanunî ve iş merkezi yurt dışında bulunan yabancı bir şirket tarafından Türkiye’de açılan yabancı bir şube, kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek şartıyla madde hükmünde belirtilen zararları indirim konusu yapabilir.
B- ZARAR İNDİRİMİ YAPILABİLMESİ İÇİN TEMEL ŞART
KVK’nın 9. maddesine göre, tam veya dar mükellefiyete tâbi kurumların madde hükmünde belirtilen yurt içi veya yurt dışı faaliyetlerden doğan zararları indirim konusu yapabilmesi için geçmiş yıllara ait zarar tutarının kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.
6 seri numaralı 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri’nde de belirtildiği üzere, mükellefler tarafından geçmiş yıllara ait zararların mahsubu esnasında en eski yıla öncelik verilecek, aynı yıla ilişkin zarar mahsubunda ise, istisnadan kaynaklanan zarar tutarı öncelikle mahsup edilecektir.
C- İNDİRİM KONUSU YAPILABİLECEK ZARARLAR
KVK’nın 9. maddesinde, zarar indirimi kurumların Türkiye’deki faaliyetleri neticesinde oluşan zararlar ile yurt dışı faaliyetlerinden doğan zararlar için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Tam veya dar mükellefiyete tâbi kurumların beyanname üzerinden indirim konusu yapabileceği zararları aşağıdaki gibidir.
- Türkiye’deki Faaliyetler Neticesinde Oluşan Zararların İndirimi
KVK’nın 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine göre, kurumlar, beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararları indirim konusu yapabilir. Mükellefler geçmiş yıl zararlarını belirli bir süre içerisinde mahsup edemedikleri takdirde, oluşan zarar sermayede meydana gelen zarar (azalma) olarak değerlendirilir. Buna ilişkin olarak KVK’nın 9’uncu maddesinin madde gerekçesinde aşağıdaki açıklamaya yer verilmiştir:
“Maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile kurumlar vergisi beyannamesinde yer alan zararların beş yıldan fazla nakledilmemek şartı ile izleyen yıl kazançlarından indirilebilmesine imkan sağlanmaktadır. Zarar mahsubu belirli bir süre içinde gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar işletme zararı olarak değerlendirilmemekte ve sermayede meydana gelen zarar olarak dikkate alınmaktadır. Zararın, işletme zararından çıkıp sermayede kesin eksilme sayılması için beş yıllık bir süre öngörülmüştür. Mükelleflerce bir hesap dönemi içerisinde oluşan zarar beş hesap dönemi boyunca oluşacak kârlarla mahsup edilemiyorsa, o zarar artık sermayede meydana gelen bir eksilme olarak değerlendirilmekte ve mahsup imkanı ortadan kaldırılmaktadır.”
KVK’nın 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde ayrıca özel olarak, KVK’nın 20. maddesi kapsamında devir veya tam bölünme işlemi nedeniyle zarar indirimi düzenlenmiştir. Kanun’un madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere bunun temel amacı, bünyesinde zarar oluşan firmaları ekonomiye tekrar kazandırmaktır.
Buna göre, devralan kurumlar, kendi bünyelerinde oluşan zararların yanı sıra; KVK’nın 20. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde belirli şartlar altında devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararları indirim konusu yapabilir.
Tam bölünme hâlinde ise, kurumların, belirli şartlar altında KVK’nın 20. maddenin ikinci fıkrası kapsamında gerçekleştirilen tam bölünme işlemi sonucu bölünen kurumdaki öz sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı zararların indirim konusu yapılması mümkündür.
Devir veya tam bölünme hâlinde zarar indirimi yapılabilmesi için geçerli olan şartlar şunlardır:
1- Kurumların son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanunî süresinde vermiş olması.
2- Kurumların devraldığı kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az 5 (beş) yıl süreyle devam edilmesi.
KVK’nın madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, "devralınan kurumun faaliyetine devam" şartı, "aynı sektörde faaliyet gösterme" şartından daha dar kapsamlı bir şarttır. Devir alan kurum zarar mahsubu olanağını elde ettikten sonra devir aldığı kurumun herhangi bir şekilde faaliyetinin sınırlandırılmaması gerekir. Faaliyetin, zarar mahsubu yapıldıktan sonra arızî hâle getirilmesi veya sona erdirilmesi hâlinde zarar mahsubu uygulamasından yararlanılması mümkün değildir.
Devir veya tam bölünme hâlinde zarar indiriminin yapılabilmesi için gerekli olan yukarıdaki şartların ihlâli hâlinde, zarar mahsupları nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı doğmuş sayılır. Zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler vergi ziyaı cezası ile birlikte ilgili kurumdan tahsil edilir.
- Kurumların Yurt Dışı Faaliyetlerden Doğan Zararlarının İndirim Konusu Yapılması Esasları
KVK’nın 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine göre, belirli şartlar altında yurt dışında da faaliyet gösteren kurumların yurt dışı faaliyetleri neticesinde doğan zararların da indirim konusu yapılması mümkündür. Ancak Türkiye'de kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili olan zararların indirim konusu yapılması mümkün değildir.
Kurumların yurt dışı faaliyetleri (şube veya diğer birimleri) neticesinde ortaya çıkan zararları indirim konusu yapabilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir:
1- Faaliyette bulunulan ülkenin vergi kanunlarına göre beyan edilen vergi matrahlarının zarar dâhil, her yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca rapora bağlanması,
2- Denetim kuruluşlarınca hazırlanacak raporun aslı ile tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye'deki ilgili vergi dairesine ibrazı.
KVK’nın 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca yapılacak zarar indirimi için denetim kuruluşlarınca hazırlanacak rapora ilişkin şekli şartlara da yer verilmiştir. Kanun düzenlemesi gereğince denetim kuruluşlarınca hazırlanacak raporun ekinde yer alan vergi beyanlarının, bilânço ve gelir tablosunun, o ülkedeki yetkili malî makamlarca onaylanması zorunludur.
Kurumların faaliyette bulunduğu yurt dışındaki ülkenin mevzuatında denetim kuruluşu şeklinde bir kuruma yer verilmemesi durumunda her yıla ait vergi beyannamesinin, o ülke yetkili makamlarından alınan birer örneğinin mahallindeki Türk elçilik ve konsoloslukları, onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı yeterlidir.
Yurt dışında faaliyet gösterilen ülkede bir Türk elçiliği ve konsolosluğu yoksa ilgili ülkede Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı durumunda da zarar indirimi yapılması mümkündür.
Yurt dışı zararların kurumlarca Türkiye’de indirim konusu yapılması fakat indirim konusu yapılan zararların ilgili ülkede de mahsup edilmesi veya gider yazılması durumunda, kurumlarca Türkiye’de verilecek beyannameye mahsup veya gider yazılmadan önceki yurt dışı kazanç tutarının dâhil edilmesi gerekir.
Sonuç itibariyle; KVK’nın 9. maddesi, bu maddenin madde gerekçesinde yer alan açıklamalar ve 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nde yer alan düzenlemeler tetkik edildiğinde görüleceği üzere, kurumların, geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararları mutlaka ilgili yıl için verilecek kurumlar vergisi beyannamesinde indirim konusu yapmaları zorunlu değildir.
İlgili mevzuat metinleri yorumlandığında bu şekilde bir sonuca ulaşılması mümkünken, konu ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı tarafından verilmiş ve aşağıda ayrıntısı irdelenecek muktezalarda aksi yönde açıklamalar yapılmıştır. Bu konunun tekrar gözden geçirilmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz.
Kişisel kanaatimize göre, mevzuatımızda aksi yönde bir düzenleme olmadığı için, kurumlar, vergi plânlaması yapmak suretiyle 5 (beş) yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararları istedikleri hesap döneminde indirim konusu yapabilir. Ancak uygulamada bu yöndeki tereddütlerin ortadan kaldırılması adına bu konuda 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Tebliği’nde özel olarak düzenleme yapılması gerekir.
III- MUKTEZALAR VE DANIŞTAY KARARLARINA GÖRE KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Konu ile ilgili olarak özel arşivimizde yedi adet mukteza tespit edilmiştir. Konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 23.09.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-366 sayılı muktezada özet olarak aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“İlgide kayıtlı dilekçenizde, 2007 yılı kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılması unutulan 2006 yılı zararının 2008 yılı kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılıp yapılmayacağı hakkında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
…
Buna göre, 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirim imkanı olduğu halde kurum kazancından indirim konusu yapılmayan 2006 yılı zararının, 2008 yılı kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün olmayıp, 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin düzeltilmesi yoluyla 2007 kurumlar vergisi matrahının tespitinde de indirimi mümkün değildir.”
Konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 11.10.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-405 sayılı muktezada özet olarak aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin tetkikinde, (…) Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün (…) vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, 2004 hesap döneminde 73.389,43 TL zarar, 2005 hesap döneminde 11.454,21 TL zarar beyan ettiğiniz, 2004 hesap dönemi zararınızı sehven 2005 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde göstermediğiniz, 2006 hesap döneminde kar elde etmeniz nedeniyle 2004 ve 2005 hesap dönemlerinde doğan zararları bu dönemde mahsup ettiğiniz, vergi dairenizce tarafınıza yapılan sözlü açıklamada 2004 dönem zararının 2005 dönem beyannamesinde yazılmamış olması nedeniyle sözü edilen zarar tutarından feragat edildiğinin kabul edilmesi, dolayısıyla ilgili zarar tutarının 2006 beyannamesinde mahsup edilmemesi gerektiğinin bildirildiği belirtilerek, 2004 hesap dönemi zararının 2006 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde mahsup edilip edilemeyeceği konusunda Başkanlığımız görüşleri sorulmaktadır.
…
Buna göre, 2004 hesap dönemi zararının 2006 hesap dönemi kurumlar vergisi matrahından indirilebilmesi için, 2005 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde ayrıca gösterilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, 2005 hesap döneminde zarar beyan etmeniz nedeniyle, bu dönem için verilecek olan bir düzeltme beyannamesiyle 2004 yılı zararı olarak gösterilen tutarın 2005 hesap dönemi beyannamesinde gösterilmesi şartıyla, 2004 yılına ilişkin söz konusu zarar tutarının 2006 yılı kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılması mümkündür.”
Konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 11.05.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-493 sayılı muktezada özet olarak aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir([3]):
“İlgide kayıtlı dilekçenizde, (…) Vergi Dairesi Müdürlüğünün (…) vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olarak faaliyet gösterdiğinizi belirterek; 2006 takvim yılı beyannamenizden doğan ve sehven 2007 takvim yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirime konu edilmeyen zararın düzeltme yolu ile indirime konu edilip edilemeyeceğine ilişkin Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
…
Buna göre, ilgili hesap döneminde kazanç olmasına ve indirim konusu yapılabilecek geçmiş yıl zararı bulunmasına rağmen geçmiş yıl zararlarını dikkate almayan mükelleflerin, bu dönemi izleyen yıllarda söz konusu geçmiş yıl zararlarını mahsuba konu etmeleri mümkün değildir. Ayrıca, kazanç beyan edilen dönemde geçmiş yıl zararlarını mahsup etmeyerek bu hakkından vazgeçen mükelleflerin, kazanç beyan edilen dönem beyannamesini düzeltmeleri ve geçmiş yıl zararlarını indirim konusu yapmaları da söz konusu olmayacaktır.
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirim imkanı olduğu halde kurum kazancından düşülmeyen 2006 yılı zarar tutarının, sonraki yıl beyannamelerinde indirim konusu yapılması mümkün olmayıp; söz konusu zarar tutarının 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin düzeltilmesi yoluyla da indirim konusu yapılması mümkün değildir.”
Konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 09.06.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-679 sayılı muktezada özet olarak aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“İlgide kayıtlı özelge talep formunda, (…) Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün (…) vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, Şirketinizin 2004 ve 2005 yıllarını zararla kapattığı ve 2006 yılında oluşan dönem kârından geçmiş yıllara ilişkin zararını mahsup ettiği belirtilerek, geçmiş yıllara ilişkin zararlarınızın dönem bilançolarında gösterilmiş olmasına rağmen 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde gösterilmeden 2006 yılında mahsup edebilmeniz için 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin düzeltilip düzeltilemeyeceği hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.
Söz konusu hükümlerin incelenmesinden görüleceği üzere, geçmiş yıl zararlarının kurum kazancından indirebilmesi için her yılın zararının beyannamede ayrı ayrı gösterilmesi gerekir. Aksi bir düşünce tarzı, kurumları, istedikleri yıl zararlarını indirmeye götürür ki vergi kanunlarının bu şekilde yorumlanması mümkün değildir. Vergi kanunlarımızda yer alan hükümler, vergi matrahının isteğe bağlı değil, belli esaslara göre kesin bir şekilde belirlenmesi gerektiği yönündedir.
Buna göre, mükelleflerce kurumlar vergisi beyannamelerinde indirim konusu yapabilecekleri geçmiş yıl zararları bulunmasına rağmen ilgili hesap dönemi için kâr beyan ederek geçmiş yıl zararlarının indirim konusu yapılmaması durumunda, bu dönemi izleyen yıllarda indirim konusu yapma hakkı bulunduğu halde kâr beyan edilmesi nedeniyle kullanılmayan geçmiş yıl zararlarının mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca, ilgili dönemde söz konusu kâr beyanı nedeniyle indirim konusu yapılabilecek geçmiş yıl zararları haklarından vazgeçtiklerinin kabul edilerek, kâr beyan edilen dönemin düzeltilmesi de söz konusu olmayacaktır.
Buna göre, 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde zarar beyan edilmesi nedeniyle kurum kazancından indirim konusu yapılamayan ve anılan beyannamede gösterilmeyen 2004 yılı zararının, söz konusu 2005 yılı beyannamesinin düzeltilerek 2004 yılı zararının bu beyannamede gösterilmesi halinde, 2006 yılı kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.”
Yukarıda vermiş olduğumuz 4 muktezada da benzer görüş hâkimdir. Maliye Bakanlığı tarafından verilmiş olan bu muktezalarda geçmiş yıl zararlarının mahsubu imkânı mükelleflere verilmiş bir hak olarak değerlendirilmiştir. Zarar mahsubu mükelleflere verilmiş bir hak olduğu için de mükelleflerin ilgili hesap döneminde kâr beyan ederek geçmiş yıl zararlarını indirim konusu yapmamaları durumunda mükelleflerin bu haklarını kullanmayacakları (bu haklarından feragat ettikleri) şeklinde yorumlanmıştır.
Kişisel kanaatimize göre, KVK’nın 9. maddesi ile mükelleflere verilen zarar mahsubu imkânı mükellefler için bir hak olarak değerlendirilmelidir. Ancak KVK’nın 9. maddesinde mükelleflerin geçmiş yıl zararlarını indirim konusu yapmaları hususunda mükelleflere beş yıllık bir hak tanımıştır. Bu iki hakkın birlikte değerlendirilmesi ve mükelleflere bu hakkın seçimlik olarak kullandırılması gerekir.
Ayrıca KVK’nın 9. maddesi hükmü uyarınca getirilmiş olan zarar mahsubu imkânını mükelleflere beş yıllık süre ile tanınmış olmasına rağmen mükelleflere bu konuda seçimlik bir hak sağlanmamasını yabancı yatırımcılara da anlatmak mümkün olamamaktadır. Bu nedenledir ki yabancı yatırımcılar için de tereddüt yaşanmasına neden olan bu uygulamanın tekrar gözden geçirilmesi ve beş yıllık dönem için mükelleflere seçimlik bir hak tanınmasının gerektiğini düşünüyoruz.
Maliye Bakanlığı muktezalarının aksine konu ile ilgili olarak Danıştay tarafından verilen kararlarda KVK’nın 9. maddesi ile ilgili olarak farklı kararlar verilmiştir. Bu konuda Danıştay 4. Dairesi tarafından verilmiş olan 14.01.2021 tarih ve Esas No: 2016/14644, Karar No: 2021/240 sayılı Kararda özet olarak aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:
“İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; mükellefler tarafından geçmiş yıl zararlarının 5 yıllık süre içerisinde indirilebileceği ve yapılan yanlışlıkların düzeltme beyannamesi ile giderilebileceği buna göre; 2013 takvim yılına ilişkin olarak 2014 takvim yılına ilişkin ihtirazı kayıtla verilen düzeltme beyannamesi ile gösterilemeyen geçmiş yıl zararlarının dikkate alınmamasında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.”
Vergi mahkemesi, mükellefin 2014 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde matrahtan sehven düşmeyi unuttuğu, 2013 yılı geçmiş yıl zararlarının düzeltme beyannamesi verilmek suretiyle mahsup ve iadesinin mümkün olduğuna karar vermiştir. Danıştay 4. Dairesi Vergi Mahkemesinin verdiği bu kararı onamıştır.
Konu ile ilgili olarak, Danıştay 4. Dairesi tarafından verilmiş olan 03.03.2021 tarih ve Esas No: 2016/19177, Karar No: 2021/1403 sayılı Kararda özet olarak aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:
“İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 9. maddesinde, geçmiş yıl zararlarının indirim konusu yapılabilmesinin, her yıla ilişkin tutarın kurumlar vergisi beyannamesinde ayrı ayrı gösterilmesi ve beş yıldan fazla nakledilmemesi olmak üzere iki şarta bağlandığı, davacı her ne kadar indirim konusu yaptığı zararı 2010 ve 2011 yılı beyannamelerinde gösterdiği halde 2009 yılı beyannamesinde göstermemiş ise de, söz konusu zararın varlığı ve tutarı konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı ve indirimin kabul edilmemesinin gelirin vergilendirilmesi ilkesine aykırı olacağı dikkate alındığında 2007 ile 2008 takvim yıllarına ilişkin kurum zararının 2012 takvim yılı kurumlar vergisinden indirim konusu yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.”
Konu ile ilgili olarak, Danıştay 4. Dairesi tarafından verilmiş olan 17.11.2021 tarih ve Esas No: 2017/2375, Karar No: 2021/6891 sayılı Kararda özet olarak aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:
“İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: (…) Vergi Mahkemesince verilen (…) tarih ve E: (…), K: (…) sayılı kararda; 2008 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde zarar beyan eden davacının, somut olayda, geçmiş yıl zararlarının mahsubu için her yıl beyannamesinde ayrı ayrı gösterilmiş ve beş yıldan fazla nakledilmemiş olması dışında Kanunda, beyannamede ancak bir önceki yıla ilişkin zararın mahsup edilebileceğine dair bir hüküm bulunmadığı, olayda, Kanun hükümlerine göre beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararların indirim konusu yapılacağı, davacının da 2008 yılında zarar ettiği ve 27.06.2014 tarihinde 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 yıllarına ilişkin olarak verdiği düzeltme beyannamelerinde 2008 yılı zararını beyan ettiğinin görüldüğü, salt söz konusu zararını kâr beyan edilen 2011 yılında beyan etmediği için zarar mahsubu hakkını kaybettiğinin kabulünün hukuken mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.”
Danıştay 4. Dairesi tarafından verilmiş olan yukarıdaki kararlar esas alındığında Danıştay, KVK’nın 9. maddesinde ifadesini bulan “beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla …” şeklindeki düzenlemeden yola çıkmak suretiyle mükelleflerin geçmiş yıl zararlarını beş yıllık dönem aşılmamak şartıyla istedikleri hesap döneminde kullanabilecekleri görüşündedir.
IV- SONUÇ
Kurumlar vergisi mükellefleri geçmiş yıl zararlarına ilişkin mahsup hakkını istedikleri hesap döneminde kullanabilir mi? sorusu esas alındığında bu konuda Maliye İdaresi ile Danıştay arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu konuda ilgili mukteza ve Danıştay Kararlarına çalışmamızın önceki bölümlerinde yer verilmiştir.
Bu konudaki kişisel kanaatimize göre mevzuatımızda aksi yönde bir düzenleme olmadığı için, kurumlar, vergi plânlaması yapmak suretiyle 5 (beş) yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararları istedikleri hesap döneminde indirim konusu yapabilir. Mevzuatımızda yer alan bu düzenlemelere rağmen Maliye Bakanlığı tarafından verilmiş olan muktezalarda konu hakkında farklı açıklamalarda bulunulmuştur.
KVK’nın 9. maddesi hükmü uyarınca zarar mahsubu, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketlerin yurt dışı faaliyetleri neticesinde doğan zararların mahsubunu da kapsadığından kurumlara zarar mahsubu için seçimlik bir hakkın tanınmamasının yabancı sermaye üzerinde de olumsuz etkisi olacaktır. Bu nedenle uygulamada bu yöndeki tereddütlerin ortadan kaldırılması adına bu konuda 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Tebliği’nde özel olarak düzenleme yapılması gerekir.
Levent BAŞAK*
E-Yaklaşım / Nisan 2024 / Sayı: 376
* Vergi Başmüfettişi
[1] 21.06.2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[2] 03.04.2007 tarih ve 26482 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
[3] Bu muktezaya benzer muktezalar için Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 11.05.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-490, 491, 492 sayılı muktezalara bakılabilir.
Kurumlarda Dönem Kârı Vergi Ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıklarının Muhasebeleştirilmesi Ve Özellikli Durumlar
I- GİRİŞ
İşletmelerle doğrudan ilgili olan işletme sahip veya ortaklarının yanı sıra o işletme ile ticari, mali ve ekonomik ilişkiler kuran işletmeler veya toplum bireyleri, kredi, finans ve yatırım kuruluşları ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşları işletmenin faaliyet sonuçları ile ilgilenmekte ve bu konuda sağlıklı ve güvenilir bilgi sahibi olmak istemektedirler. İşletmelerin faaliyet ve sonuçları konusunda bilgi kaynağı ise işletmenin muhasebe kayıt ve belgeleri ile bunlara dayanılarak hazırlanmış mali tablolardır. Bir işletmenin faaliyeti neticesinde kâr veya zarar söz konusudur. İşletmelerin kâr ya da zararının belirlenebilmesi için işletme ömrünün sona ermesini beklemek ise anlamsızdır. Bu nedenle işletmenin ömrü dönemlere ayrılır. İşletmelerin faaliyette bulunduğu alanda elde etmiş olduğu dönemsel sonucun (elde edilen kâr veya zarar) belirli zaman aralıklarıyla tespiti gereği hem işletme yönetimi için hem de genel anlamda kamu açısından vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Devletin dönem sonucunu bilmek istemesinin sebebi ise işletme öz sermayesinde meydana gelen artıştan (kârdan) payına düşeni almak istemesidir. Dönem sonu itibariyle işletmeler tarafından ticari kâr hesaplanmakta, ticari kârdan hareketle mali kar tespit edilerek işletmelerin vergisel yükümlülükleri belirlenmektedir. Tek Düzen Hesap Planı, işletmelerin mali kârları üzerinden hesaplanan vergi ve benzeri mali yükümlülüklerinin mali tablolarda gösterilmesini sağlayacak şekilde karşılık ayrılmasını öngörmektedir. Ticari bir gelir ya da giderin mahiyet itibariyle tahakkuk ettiğinden söz edilebilmesi için, miktar olarak hesaplanabilmesi, gelire hak kazanılması ya da borç altına girilmesi gerekmektedir. Tahakkuk esasına göre belirlenen gelir ve giderlerin yalnızca cari döneme ait kısmı, aynı döneme ilişkin ticari kazancın hesabında gelir ya da gider olarak dikkate alınabilir. Bu durum dönemsellik ilkesinin bir gereğidir. Kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hükümleri dikkate alındığından kurum gelir ve giderleri açısından da tahakkuk ve dönemsellik esasları geçerlidir.
Dönem sonu itibariyle işletmeler tarafından ticari kâr hesaplanmakta, ticari kârdan hareketle mali kâr tespit edilerek işletmelerin vergisel yükümlülükleri belirlenmektedir. Tek Düzen Hesap Planı, işletmelerin mali kârları üzerinden hesaplanan vergi ve benzeri mali yükümlülüklerinin mali tablolarda gösterilmesini sağlayacak şekilde karşılık ayrılmasını öngörmektedir.
Dönem kârı üzerinden hesaplanan vergi ve benzeri mali yükümlülükler nedeniyle ayrılan karşılıklarının muhasebeleştirilmesi makalemizin konusunu teşkil etmektedir.
II- TEK DÜZEN HESAP PLANINDA DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
A- DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIĞI AYIRABİLECEK MÜKELLEFLER
1 sıra numaralı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde 370-Dönem Karı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülükleri Karşılıkları Hesabı, dönem karı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisi, diğer vergi ve kesintiler ve benzeri diğer yükümlülükler için ayrılan karşılıkların izlendiği bir hesap olarak tanımlanmış bulunmaktadır.
Gelir vergisinin şahıs ortaklığının kazancını bir bütün olarak vergilendirmemesi nedeniyle, dönem karı vergi ve diğer yasal yükümlülükleri karşılığı sadece kurumlar vergisi mükelleflerince ayrılabilecektir. Kurumlar vergisi mükellefleri açısından bu hesabın kullanılması işletmenin dönem kazancı üzerindeki mali yükün ve vergi sonrası dönem karının bilançoda görülmesini sağlamaktadır.
B- 370- DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI HESABI
Tek Düzen Hesap Planı uyarınca bulunacak kar ticari kardır. Mükelleflerin vergiye tabi karın tespiti aşamasında vergi kanunlarında yer alan özel hükümleri göz önünde bulundurarak mali kara ulaşabilmek için ticari kara bazı ilaveler ve ticari kardan bazı indirimler yapmaları gerekmektedir.
Dönem sonu itibariyle kurumlar tarafından ticari kar, ticari kardan hareketle de mali kar belirlenerek tespit edilen matrah üzerinden dönem kurumlar vergisi hesaplanacaktır. Hesaplanan bu tutar üzerinden işletmenin vergi ve benzeri yükümlülüklerinin mali tablolarda gösterilmesini sağlayacak şekilde karşılık ayrılacak ve ayrılan karşılıklar da 370-Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülükleri Karşılıkları Hesabına kaydedilecektir.
Bu bakımdan, 370-Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülükleri Karşılıkları Hesabı, dönem kârı üzerinden hesaplanan vergi ve diğer yasal yükümlülükler nedeniyle ayrılan karşılıkların yer aldığı bir hesap niteliğindedir. Dönem sonunda hesaplanacak olan vergi ve diğer yasal yükümlülükler, vade gününe kadar geçecek süre içinde bu hesapta izlenecektir.
Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılığı ticari kâr üzerinden değil, mali kâr üzerinden hesaplanacaktır. Dolayısıyla dönem sonunda mali kârın oluşmaması halinde Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılığı da hesaplanmayacaktır. Bu nedenle, söz konusu karşılık hesaplanmadan önce mali kâr veya zararın belirlenmesi gerekmektedir.
Ticari bilanço kârı bulunmakla birlikte kurumlarda geçmiş yıllardan devreden kurum zararı, indirim veya istisnalar gibi nedenlerle mali kârın oluşmaması hallerinde, Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılığı ayrılması da söz konusu olmayacaktır. Buna karşın, ticari bilanço zararının bulunduğu ancak, örneğin kanunen kabul edilmeyen giderler nedeniyle mali kârın oluştuğu durumlarda ise, ticari zarara rağmen Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılığı hesaplanacaktır.
C- DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL YÜKÜMLÜLÜKLERİNİN HESAPLANMASI VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Tek düzen Hesap Planına göre, hesaplanan vergi ve fon paylarının tutarı “370 Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıkları Hesabı”na alacak, “691 Dönem Kârı ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıkları Hesabı”na borç olarak kaydedilmektedir.
Bu kayıttan sonra, “691 Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıkları Hesabı” “690 Dönem Kârı veya Zararı Hesabı” ile karşılaştırılarak kapatılmakta, 690 No.lu hesap bakiyesi de “692 Dönem Net Kârı veya Zararı Hesabı”na aktarılmakta, dönem kârı mevcutsa “590 Dönem Net Kârı Hesabı”na, dönem zararı mevcutsa “591 Dönem Net Zararı Hesabı”na kaydedilerek bilançoya aktarılmaktadır. Bu işlemler sonucunda, 690 ve 691ve 692 No.lu hesaplar kapanmakta, 370 ve 590 veya 591 No.lu hesaplar bilançoda yer almaktadır.
Vergi mevzuatı gereğince gerek vergi alacağının güvence altına alınması ve gerekse diğer nedenlerden dolayı belirli bir süre sonunda tahakkuk edip ödenmesi gereken vergi ve benzeri yükümlülükler önceden tahsil edilebilmekte yahut sonradan tahakkuk edecek vergilere mahsuben peşin vergi tahsilatı yapılabilmektedir. Bunlara örnek olarak gelir ve kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere tevkif suretiyle kesilen vergiler ve geçici vergi örnek olarak gösterilebilir. Dönem içerisinde dönem kârına mahsup edilmek üzere ödenen bu tip vergiler “193 Peşin Ödenen Vergiler ve Fonlar Hesabı”nda izlenecektir. 193 No.lu hesaptaki tutarlardan mahsup imkanı doğanlar “371 Dönem Kârının Peşin Ödenen Vergi ve Diğer Yükümlülükleri Hesabı”nın borcuna kaydedilerek 193 No.lu hesaptan düşülür. 193 No.lu hesaptan aktarılacak tutar en fazla bu hesabın bakiyesi kadar olabilir. Bunun nedeni ise 371 n No.lu hesabın pasif düzenleyici nitelikteki bir hesap olmasıdır. Vergi ve yasal yükümlülüklerin kesin tahakkuku yani kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi aşamasında, “370 Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıkları Hesabı”, “371 Dönem Kârının Peşin Ödenen Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülükleri Hesabı”yla karşılaştırılarak dönem içinde peşin ödenen vergilerin mahsup işlemi yapılmaktadır. Mahsuptan sonra kalan tutar (370 ve 371 No.lu hesapların bakiyeleri arasındaki fark) “360 Ödenecek Vergi ve Fonlar Hesabı”na alacak olarak kaydedilerek, ödenecek vergi ve fon paylarının tutarları belirlenmektedir.
Kurumlar vergisi matrahı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır.
(-/+) Ticari Kazanç veya Ticari Kâr
(-) Vergiye Tabi Olmayan Gelirler
(+) Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler
(-) Kazanç İstisnaları (Zarar olsa Dahi İndirilecek İstisnalar)
(-) Geçmiş Yıl Zararları
= Kurumlar vergisi matrahı
Dönem sonunda yapılacak muhasebe kayıtlarının örneği aşağıda yer almaktadır.
---------------------------------------------- 31/12/2023 ----------------------------------------
691- DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL XXX
YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
370 – DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL XXX
YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
Dönem kârı üzerinden hesaplanan vergi ve yasal yükümlülüklerin kaydı
----------------------------------------------- 31/12/2023 ----------------------------------------
690- DÖNEM KÂRI VEYA ZARARI XXX
691- DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL XXX
YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
692- DÖNEM NET KÂRI VEYA ZARARI XXX
Dönem net kârının tespiti
----------------------------------------------- 31/12/2023 ----------------------------------------
692- DÖNEM NET KÂRI VEYA ZARARI XXX
590- DÖNEM NET KÂRI XXX
Dönem net kârının bilançoya aktarılması
---------------------------------------------------- / ... / ----------------------------------------------
Buna göre, geçici vergi ve tevkif suretiyle ödenen vergilerin mahsubuna ilişkin kayıtlar şu şekilde olacaktır.
----------------------------------------------- 31/12/2023 ---------------------------------------
371- DÖNEM KÂRININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ XXX
VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ
193- PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE FONLAR XXX
Geçici verginin ve tevkif suretiyle ödenen vergilerin 371 No.lu hesaba aktarılması
---------------------------------------------------- / ... / ----------------------------------------------
----------------------------------------------- 31/12/2023 ----------------------------------------
370 – DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL XXX
YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
371- DÖNEM KÂRININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ XXX
VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ
360 – ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR XXX
Geçici verginin ve tevkif suretiyle ödenen vergilerin mahsubu ve ödenecek vergi tutarının tespiti
---------------------------------------------------- / ... / ----------------------------------------------
III- ÖZELLİKLİ DURUMLAR
A- BİLANÇODA YER ALAN KARŞILIK TUTARININ TAHAKKUK EDEN VERGİ TUTARINDAN FAZLA OLMASI
Fiilen tahakkuk eden vergi tutarları, bilançoda yer alan vergi karşılığından az ise, aradaki fark “671 Önceki Dönem Gelir ve Kârları Hesabı”na alacak olarak kaydedilecek vergiye tabi olmayan gelir niteliği taşıdığından bu fark tutarı cari yıl kurumlar vergisi matrahının tespitinde ticari kârdan beyanname üzerinde indirilecektir.
(B) A.Ş. Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca istisna tutulan bir kısım kazancını yükümlülük hesabında dikkate almadığından Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılığını fazla hesaplamış olduğunu fark etmiştir. Bu suretle (B) A.Ş. tarafından fazla hesaplanan Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıklarına ilişkin olarak yapılacak düzeltme kayıtları şu şekildedir.
----------------------------------------------- .. / 04 / 2024 ----------------------------------------
370 - DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL XXX
YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
371- DÖNEM KÂRININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ XXX
VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ
671- ÖNCEKİ DÖNEM GELİR VE KÂRLARI XXX
671.03. Fazla Hesaplanan Kurumlar Vergisi
360 – ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR XXX
Fazla ayrılan dönem karı vergi ve yasal yükümlülük karşılığının düzeltme kaydı
---------------------------------------------------- / ... / ----------------------------------------------
B- BİLANÇODA YER ALAN KARŞILIK TUTARININ TAHAKKUK EDEN VERGİ TUTARINDAN AZ OLMASI
Bazı hallerde bilançoda yer alan vergi karşılıkları ile fiilen tahakkuk eden vergi tutarları farklı olmaktadır. Bu durumda, fiilen tahakkuk eden vergi tutarları, bilançoda yer alan vergi karşılığından fazla ise, aradaki fark “681 Önceki Dönem Gider ve Zararları Hesabı”na borç olarak kaydedilerek cari yıl kurumlar vergisi matrahının tespitinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacaktır([1]).
(C) Anonim Şirketi, bir kısım kanunen kabul edilmeyen giderlerini yükümlülük hesaplamasında dikkate almadığını beyanname verme döneminde fark etmiştir. Buna göre, yapılacak düzeltme kaydı şu şekildedir.
----------------------------------------------- .. / 04 / 2024 ----------------------------------------
370 - DÖNEM KÂRI VERGİ VE DİĞER YASAL XXX
YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI
681- ÖNCEKİ DÖNEM GİDER VE ZARARLARI XXX
681.03. Eksik hesaplanan Kurumlar Vergisi
371- DÖNEM KÂRININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ XXX
VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ
360 – ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR XXX
Eksik ayrılan dönem kârı vergi ve yasal yükümlülük karşılığının düzeltme kaydı
---------------------------------------------------- / ... / ----------------------------------------------
IV- SONUÇ
Dönem kârı vergi ve diğer yasal yükümlülük karşılıkları ayrılmasından dolayı ortaya çıkan veya artan zarar tutarları Kurumlar Vergisi Kanunu 8,9 ve 10. maddeleri kapsamında kurum kazancından indirilebilecek mahiyette bir zarar unsuru olmadığı beyanname düzenleme sırasında göz önünde bulundurulmalıdır.
Altar Ömer ARPACI*
E-Yaklaşım / Nisan 2024 / Sayı: 376
KAYNAKÇA
. Mehmet Emin AKYOL, Muzaffer KÜÇÜK, Mali Kanunlar Işığında Tekdüzen Hesap Planı Uygulaması, Seri 1, Cilt 1/2, Maliye Postası Yayınları
. Oğuz AYDEMİR; Dönem Kârı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıkları Ayrılma ve Muhasebeleştirme Özellikleri, Maliye Postası Dergisi, Sayı 15 Şubat 1998
. Tamer BALCI ; Karşılıklar, Yayınlanmamış Etüd Tezi, İzmir 2001
. Tek Düzen Hesap Planı ve Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri
İşçiye ödenen ücretten (İşçi Payı)+ (İşveren Payı) yasal kesinti yapılır. Ödenen ücret ve ücret ekleri ne kadar yüksek olursa işçi ve işveren yasal kesintisi de artmış olacaktır. Uygulamada işveren veya işçinin talebi neticesinde daha düşük ücret gösterilmesi veya sigortasız çalıştırılma gibi durumlarla karşılaşılabilmekte. Böyle bir durumda etkilenen 3 unsur var (Devlet, İşveren ve İşçi) yani ücretin düşük gösterilmesi veya kayıt dışı istihdamın etkisi sadece işçiye değil aynı zamanda devlet ve işvereni de etkileyen önemli unsurdur.
Bu yazıda düşük ücret unsuru ele alınacak, Ücretin düşük gösterilmesi;
? Daha düşük SGK primi ödenmesine neden olacak bu da birçok değişkeni etkileyecektir.
?İşçinin hastalanması halinde düşük prim ödeme nedeniyle daha düşük iş göremezlik ödeneği alacaktır.
?Kadın işçinin analık izni kapsamında SGK tarafından ödenen iş göremezlik ödeneği de aynı şekilde daha düşük olacaktır.
?İşçinin iş akdi kıdem tazminatı hak edecek şekilde sonlanması halinde giydirilmiş brüt ücreti düşük olacağı için daha düşük kıdem tazminatı
?İşçinin iş akdi ihbar tazminatı hak edecek şekilde sonlanması halinde giydirilmiş brüt ücreti düşük olacağı için daha düşük ihbar tazminatı
?İşsizlik ödeneği şartları sağlanıyorsa son 4 aylık brüt kazancı düşük olacağı için daha düşük işsizlik ödeneği
?İşçinin ölümü halinde ölüm tazminatının yasal varislerine daha düşük ölüm tazminatı
?Prime esas kazançların düşük olması halinde emekli maaşına olumsuz etkisi
gibi olumsuz etkileri olabilmekte. Bu nedenle ücretin ve ücret eklerinin gerçek ödenen ücret üzerinden ödenmesi gerekir.
İşçiye ödenene ücretten SGK, Gelir ve Damga vergisi kesintileri yapılır. İşverenler ödenen ücretin ilgili ayda veya matrah aşımına tabi ise takip eden 2 ay içerisine SGK kesintilerini yapmak, Gelir vergisini KGVM göre kesinti yapmak ve damga vergisi kesintilerini yapmak durumundadır.