Mehmet Özdoğru
Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Sürecinde Bir İyi Olmayan Uygulama Örneği
Yatırım ortamının iyileştirilmesi belki en önemli ve sürekli gündem maddemiz ve öyle de kalmalı. Bu konuda çok sayıda değişiklik, geliştirme çabası bulunuyor.
En fazla sorun düzenleme eksikliğinden ziyade, doğal olarak, uygulamada çıkıyor. Uygulama idare, inceleme birimleri, yargı süreci de dahil tüm paydaşları ilgilendiren bir süreç. Bazen aşağıdaki örnekte olduğu gibi, yatırımları teşvik için getirilmiş bir düzenleme dahi “sorun” ve “kötü algı” faktörü haline gelebiliyor ve yıllarca tüm tarafları meşgul edebiliyor.
Konu:
- Şu an yürürlükte bulunmayan yatırım indirimi konusu
Teşvik mevzuatımızın geçmişte en önemli araçlarından biri olan bu düzenleme yüzlerce davaya sebep olmuştu.
Daha sonra bu konuda davalara sebep olan konuları paylaşırım. Bugün sadece bir tanesi üzerinde duracağım. Bunun nedeni de 13.12.2017 tarihinde yayınlanan Anayasa Mahkemesi kararı. Yani oldukça güncel.
Çok kısaca ifade etmek gerekirse, yatırım indirimi stopajına tabi tutulan kazanç kısmı, kar dağıtımı yapıldığında ayrıca vergilenmiyordu. Yatırım indirimi stopajı da bir kar payı vergilemesi sayılıyordu. Mali İdare bir gün aniden bu yaklaşımını değiştirdi ve yatırım indirimi stopajının nev’i şahsına münhasır, ayrı bir vergi olduğunu iddia etti. Bu durum Çifte Vergilemeyi Önleme Anlaşmalarını da içine alan bir sorun yumağına dönüştü.
Ne olmuştu?
Bu süreçte neler oldu diye hatırlayacak olursak;
- Aynı konuda vergi incelemeleri sırasında farklı sonuçlara varılmıştı.
- Aynı konuda uzlaşma sırasında farklı sonuçlara varılmıştı,
- Aynı konuda vergi mahkemelerinde farklı sonuçlara varılmıştı,
- Aynı konuda Danıştay’da (hatta ayni Danıştay dairesinde) farklı sonuçlara varılmıştı.
Hiçbir aşamada farklılığın giderilemediğinden sorun halen çözülemedi. İçtihatler birleştirilemedi.
Danıştay Üçüncü Dairesi'nin Kararları
“Yukarıda yer verilen düzenlemelerin bir bütün olarak değerlendirilmesinden; kâ4ar payı diğer bir ifadeyle temettü vergilendirilmesinin bir unsuru olarak nitelendirilen ve bu nitelendirmeyle ilgili bir değişikliğe uğramayan yatırım indirimine tabi kazancın, kurum tarafından kar dağıtımına karar verilmiş olması durumunda çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının 10’uncu maddesi kapsamında indirimli oranda tevkifata tabi tutulması gerektiği sonucuna ulaşıldığından, tarhiyatın kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe dairemizce de uygun görülmüş olup, davalı idare tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.”
Danıştay Dördüncü Dairesinin Kararları
a- Olumlu karar
Dördüncü Daire'nin 10/11/2010 tarihli ve E.2009/1274, K.2010/5568 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Buna göre T.C. Anayasası'nın 90'ıncı maddesinin, son fıkrasında, yer alan, usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu yolundaki hüküm de dikkate alındığında, davacı şirketin olağan genel kurul kararı ile dağıtımına karar verdiği kar payının, temettü niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Dağıtımına karar verilen kazancın, ilgili yılda yararlanılan yatırım indiriminden kaynaklanması ise ödemenin temettü niteliğini değiştirmemektedir. Dolayısıyla yabancı ortağa ödenen bu kısım üzerinden Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması gereği en çok gayrisafi temettü tutarının yüzde 15 i kadar tevkifat yapılabilecektir.”
b- Olumsız karar
Dördüncü Daire'nin 13/05/2014 tarihli ve E.2011/4227, K.2014/3314 sayılı; 12/04/2013 tarihli ve E.2011/7381, K.2013/2372 sayılı; 12/04/2013 tarihli ve E.2011/3017, K.2013/2373 sayılı kararlarının ilgili bölümleri şöyledir:
“Temettü vergilemesi niteliğinde olmayan, yatırım indirimi üzerinden yapılan tevkifatın çifte vergilendirme anlaşmasıyla temettüden alınan vergiler için belirlenmiş olan %10 yerine 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 61’inci maddesi uyarınca %19,8 oranında uygulanması gerektiği ileri sürülerek salınan vergi ziyaı cezalı gelir (stopaj) vergisinde hukuka aykırılık görülmemiştir.”
Anayasa Mahkemesi kararında anayasal hak ihlali nedeniyle yeniden yargılamaya karar verilmiş.
Danıştay’da konu yeniden ele alınacak ve sonucunda Anayasa Mahkemesinde bahsi geçen hususlar da dikkate alınarak karara varılacak.
Sonuç:
Yatırım ortamı açısından ortada bırakılan, çözülmeyen, zamana bırakılan, uygulama farklılığı olan bir ortamdan kötüsü olamaz. Olabildiğince hızlı çözüm üretmeliyiz. Zeki Gündüz
Eşi Memur Olmayan Da Artık Tayin İsteyebilir
Eş durumundan tayin hakkı sadece memur çiftler için geçerli değil. Şart kaldırıldı, artık eşi memur olmayan da ‘eş durumundan tayin’ isteyebilir. Ancak bu durumdaki kişiler için son iki yılda en az 360 gün prim şartı aranıyor.
Aile birliğinin sürdürülebilmesi için memurlarda eş durumundan tayin hakkı söz konusudur. Ancak eş durumundan tayin hakkı bilinenin aksine yalnızca memur çiftlere tanınan bir hak değildir. Eşi memur olmayan memur da eş durumundan tayin isteyebilir. Eş durumundan tayin bir devlet memurunun eşinin bulunduğu yere tayin istemesi durumudur. Eş durumundan tayin için kurumların her birinin kendi yönetmeliği bulunuyor.
‘Memur çift’ şartı aranmıyor
Memurların eş durumundan tayin istemeleri için eşlerinin de memur olmasına gerek yok. Bu konuda yapılan değişiklikle bu şart kaldırıldı. Dolayısıyla eşi SSK’lı çalışan veya kendi işini yapan bir memur da eş durumundan tayin isteme hakkına sahip. Bu durumdaki kişiler için son 2 yılda en az 360 gün prim yatırılmış olması gerekiyor. Ancak son iki yılda bir yıl prim yatırılmış eşler için memur olmasa bile tayin hakkı talep edilebiliyor
Şart değişti, hak genişledi
Memurların memur olmayan eşlerinden dolayı tayin istemeleri için daha önce son üç yıl içerisinde kesintisiz çalışma şartı vardı. Bu nedenle pek çok memur eş durumundan tayin isteyemiyordu. Çünkü özellikle özel sektörde kesintisiz prim ödenmiş olma şartı çok ağırdı. Bu şart değiştirilince hak doğdu.
Aynı kurum içinde nasıl gerçekleşiyor?
ÇİFTLERİN her ikisi de memursa ve aynı kurumda çalışıyorsa çalıştıkları kurumun hangi yerde daha çok hizmet ihtiyacı varsa buraya tayin gerçekleştiriliyor. Diğer yandan farklı kurumlarda çalışıyorlarsa tayin yeri kurumlar arası koordinasyonla her iki kurumun da daha çok hizmete ihtiyacı olduğu yere yapılıyor.
İkramiyede kayıp olmaz
MEMURİYETTEN ayrılan kişiler ilk kez 8 Eylül 1999’dan önce memur olmuş ve memuriyetten ayrıldıklarında 15 yıl sigortalılık ve 10 yıl prim ödeme gün sayısını doldurmuşlarsa, SSK’dan emekli olsalar bile ikramiye alabilirler. Bu şartları sağlayan kişi hem erken emekli olacak, hem de ikramiye kaybı yaşamayacaktır.
Yetim aylığı almayı sürdürebilir
MEMURİYETTEN ayrılıp SSK’ya dönen kişiler eğer Emekli Sandığı mensubu annesi veya babasından yetim aylığı alıyorlarsa aylığı almaya yeniden başlayabilir. Emekli Sandığı mensubu anne veya babadan yetim çocuğun aylık alabilmesi için çocuğun evli olmaması ve Emekli Sandığı’na tabi çalışmaması gerekir. Yani memur olmaması gerekir.
Erken emeklilik için de büyük avantaj sağlıyor
MEMURLARDAN eş durumu tayini isteyemeyenlerin önlerinde bir yol daha var. Hatta bu yol bazen daha avantajlı olabilir. Ancak bunun için memuriyetten önce SSK girişinin bulunması önemli. Memur olmadan SSK’lı olarak çalışmaya başlayan bir kişi memuriyetten ayrılarak daha çabuk emekli olabilir. Örneğin; 1970 doğumlu ve ilk kez 1 Ocak 1998’de SSK’lı olarak çalışmaya başlayan bir kişi SSK’lı emekli olacaksa 5 bin 900 prim günü 57 yaş şartlarına tabidir. 25 yıl sigortalılık şartı dolduğunda yani 1 Ocak 2027’de emekli olabilir. Bu kişi eğer 1 Eylül 1999’da memur olmuşsa 60 yaş ve 25 yıl sigortalılık şartlarına tabi olacaktır. Dolayısıyla emekliliğine 1.261 gün kala memuriyetten ayrılarak SSK’lı olması halinde üç yıl daha erken emekli olması mümkün. Okan Güray Bülbül
Emekliye Kıdem Tazminatı Var
Soru:Annem emekli olduktan sonra bir işyerinde 3 yıldan beri çalışıyor. Fazla mesai ücretleri ödenmiyor. Bu nedenle annem işten ayrılmak istiyor. Kıdem tazminatı alabilir mi? Ömer U
Cevap:Emekli çalışanlarında diğer çalışanlar gibi kıdem tazminatı hakları var. Sayın U, anneniz fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle işten ayrılırsa kıdem tazminatına hak kazanır. Dolayısıyla annenize 3 yıl çalışmasının karşılığı olan kıdem tazminatının işveren tarafından ödenmesi gerekiyor.
İşçinin eş durumu tayini
Soru: Kamu işçilerinin eş durumundan tayini var mı? Elif D
Cevap: Sayın D., 6111 sayılı Kanundaki düzenleme ile kamu kurum ve kuruluşlarında sürekli işçi kadrosunda çalışan işçilere yurt içinde ve yurt dışında sürekli görevle atanan memurların işçi olan eşlerine işçilik süresince her defasında bir yıldan az olmamak üzere en çok sekiz yıla kadar ücretsiz izin verilebilecek. Bu düzenlemeye göre kamuda çalışan işçiye eş durumu tayini yok ancak sekiz yıla kadar eşi memur olan daimi işçiye ücretsiz izin hakkı var.
Apartmanlarda risk
Soru: İstanbul’da 20 daireli bir apartmanda oturuyorum. Apartman yöneticisiyim. Apartmanda sadece bir kapıcımız çalışıyor. İş güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapılması gerekiyor mu? Sami Ö
Cevap: Sayın Ö, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına göre bir kapıcının çalıştığı apartmanlarda da risk değerlendirmesi yapılması gerekiyor.
Borçlanmayla emeklilik
Soru: Annem 10.04.1947 doğumlu. 1968 ve 1969 yıllarında 2 yıl, 1993 yılından itibaren de 6 yıl sigortalı olarak çalışmıştır. Sigortaya borçlanıp toplam prim borcunu yatırarak emekli maaşı bağlatabilir miyiz? Seranay Ö.
Cevap: Sayın Ö., annenize 3600 günden emekli maaşı bağlanabilir. Bunun için 3600 gün prim ödemesi gerekmektedir. Mevcut durumda 2880 gün prim ödemesi bulunuyor. Annenizin emekli olabilmesi için 2 yıl doğum borçlanması yapması yeterli oluyor
Kovulana sağlık yardımı
Soru: Sigorta primlerim düzenli olarak yatırılıyor. İşten atılırsam sağlık yardımından faydalanmadurumum var mı? Niyazi Ö.
Cevap: Sayın Ö., işten ayrıldıktan itibaren 10 gün daha sigortalılık süreniz devam ettiğinden 10 gün sağlık yardımından yararlanma durumunuz var. Buna ilave olarak son bir yıl içerisinde 90 gün prim ödemeniz olduğu için 90 gün daha sağlık yardımlarından faydalanabilirsiniz. Buna göre mevcut durum itibariyle toplam 100 gün sağlık yardımından faydalanma hakkınız bulunuyor. Ayrıca işten haksız bir şekilde çıkarılırsanız işsizlik ödeneğine hak kazanır ve işsizlik parası aldığınız dönemde de sağlık yardımından yararlanabilirsiniz. Arif Temir
http://www.gunes.com/yazarlar/arif--temir/emekliye-kidem-tazminati-var-837956
11 İstihdam Teşviği Önümüzdeki Senede Sürecek
Asgari Ücrette Tamamlama Desteği
Bilindiği üzere; 01.01.2017 –31.12.2017 tarihleri arasında milli seviyede tüm çalışanlar için aynı olarak uygulanmak üzere yeniden belirlenen asgari ücret brüt tutarları şöyledir:
Asgari ücretlinin eline geçecek net tutar; 2017 yılı için 1.270,75 TL (133,31 TL asgari geçim indirimi ile birlikte 1.404,06 TL) olarak tespit edilmiştir. Ancak, gelir vergisi tarifesinde bir değişiklik yapılmadığı için yüzde 15 oranındaki ilk gelir dilimi eylül ayından itibaren aşılmakta ve yüzde 20 oranına tabi gelir dilimine girildiği için AGİ dâhil net ücret düşmekteydi.
Net ücretlerin 1.404,06 TL’nin altına düşmesi sonucu sadece 1.404,06 TL ile bunun altına düşen tutar arasındaki farkın ilave asgari geçim indirimi yoluyla telafisine yönelik olarak 05/12/2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7061 sayılı Kanun ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'na geçici 87'nci madde eklenmiş ve bu maddenin uygulamasına yönelik usul ve esaslar da aynı tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 299 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde açıklanmıştır. Yapılan bu düzenlemelere göre uygulamanın usul ve esasları şöyle olacaktır:
- Uygulamadan faydalanacaklar
Söz konusu ilave asgari geçim indirimi uygulamasından, 2017 yılı eylül, ekim, kasım ve aralık aylarına ilişkin net ücretleri 193 sayılı Kanun'un 103'üncü maddesinde yazılı tarife nedeniyle 1.404,06 TL’nin altına düşen hizmet erbabı yararlanacaktır. Gelir vergisi tarifesi nedeniyle ücretlerinde düşüş olsa dahi net ücretleri 1.404,06 TL’nin altına düşmeyenler bu uygulamadan yararlanamayacaklardır. Hizmet erbabının, ücret aldığı dönemde işe başlaması veya işten ayrılması, ücretsiz izin ve benzeri nedenlerle net ücretinin 1.404,06 TL’nin altına düşmesi durumunda ilave asgari geçim indirimi uygulanmayacaktır.
- Uygulama Esasları
1) Gelir Vergisi Tarifesi nedeniyle 2017 yılı eylül, ekim, kasım ve aralık aylarına ilişkin net ücretleri 1.404,06 TL’nin altına düşen hizmet erbabının ücretleri ilave asgari geçim indirimi ile 1.404,06 TL’ye tamamlanacaktır.
2) Sadece kendisi için asgari geçim indirimi hesaplanan asgari ücretlilere 2017 yılı Ocak ayına ilişkin ödenen net ücret 1.404,06 TL’dir. Ödenen 1.404,06 TL ile 2017 yılı eylül, ekim, kasım ve aralık aylarına ilişkin olarak aylık hesaplanan net ücret arasındaki fark tutar, Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 265)’nde belirtilen esaslara göre düzenlenen “Asgari Geçim İndirimi Bordrosu”nda hesaplanan asgari geçim indirimine ayrıca ilave edilecektir.
3) Asgari geçim indirimi bordrosunda yer alan ilave tutar dâhil toplam asgari geçim indirimi tutarı, ücret ödemesinin yapıldığı döneme ilişkin ücret bordrosunun "Asgari Geçim İndirimi" satırına aktarılacaktır.
4) İkinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesaplanan ilave tutar dâhil toplam asgari geçim indirimi tutarı, hizmet erbabının ücreti üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir. Mahsup işleminin yapılabilmesi için, söz konusu tutarın ücretlilere ödenmiş olması gerekmektedir.
5) Asgari geçim indiriminin toplamı, ücretlinin o aydaki ücretinden kesilen gelir vergisinden fazla olamayacaktır.
6) Bu uygulamada “net ücret”, yasal kesintiler sonrası ücret tutarına asgari geçim indiriminin ilavesi sonucu oluşan ücreti ifade etmektedir.
7) 2017 yılı eylül ve ekim ayları için hesaplanan ve ilave asgari geçim indiriminden faydalanılmamış olan fark tutarlar, ücretlinin kasım ayına ait Asgari Geçim İndirimi Bordrosu'nda yer alan asgari geçim indirimine eklenmek suretiyle mahsup edilecektir. Bu suretle mahsup edilemeyen bir tutarın kalması halinde kalan bu tutar, daha sonraki aylarda verilecek muhtasar beyannameler üzerinde yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde mahsup edilecek olup söz konusu dönemlere ait muhtasar beyannameler için bu nedenle düzeltme yapılmayacaktır. Mahsup işleminin yapılabilmesi için, söz konusu tutarın ücretlilere ödenmiş olması gerekmektedir.
8) Asgari geçim indiriminin hesaplanması ve uygulanmasına ilişkin olarak yukarıda açıklanan kısımda yer almayan hususlar hakkında 265 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde yer alan açıklamalar dikkate alınacaktır.
Örnek;
Bekâr ve çocuksuz olan hizmet erbabı Bay (A)’nın 2017 yılı Ocak ayında asgari geçim indirimi dâhil net ücreti 1.404,06 TL’dir.
Vergi Tarifesi nedeniyle Bay (A)’nın, 2017 yılı Eylül ayı net ücreti 1.374,17 TL’ye, ekim, kasım ve aralık ayları net ücreti ise 1.328,52 TL’ye düşmektedir. Bay (A)’nın işvereni (T) AŞ. 2017 yılı Eylül ve Ekim aylarına ilişkin muhtasar beyannamelerini kanuni süresinde vermiştir. Dolayısıyla Bay (A) için eylül ve ekim aylarında ilave asgari geçim indirimi uygulanamamıştır. Bu durumda, işveren (T) AŞ. Bay (A)’nın; eylül ayı için hesaplanan 29,89 TL, ekim ayı için hesaplanan 75,54 TL ilave asgari geçim indirimi tutarı toplamı olan (29,89+75,54=) 105,43 TL’yi, 2017 yılı Kasım ayındaki (75,54 TL) ilave asgari geçim indirimi ile birlikte, kasım ayı için 2017 yılı Aralık ayında vereceği muhtasar beyanname üzerinde mahsup edecektir. Buna göre, Bay (A)’nın ilave asgari geçim indirimi tutarları dâhil, kasım ayında yararlanacağı asgari geçim indirimi tutarı toplamı (eylül ayı için 29,89 TL, ekim ayı için 75,54 TL, kasım ayı için 75,54 TL ilave asgari geçim indirimi ile kasım ayı için normal asgari geçim indirimi 133,31 TL) 314,28 TL dir. Ancak, bu dönemde Bay (A) için hesaplanan gelir vergisi 302,17 TL olduğundan, asgari geçim indirimi tutarı da ödenmesi gereken vergiden fazla olamayacağından, bu hizmet erbabına asgari geçim indirimi olarak ödenecek tutar en fazla 302,17 TL olacaktır. Bay (A) adına 2017 yılı kasım ayı için hesaplanan vergi tutarının yetersizliği nedeniyle yararlanılamayan (314,28-302,17=) 12,11 TL asgari geçim indirimi ise daha sonraki dönem için verilecek muhtasar beyannamede mahsup edilecektir.
Böylece, örneğimizdeki hizmet erbabının, 2017 yılı eylül, ekim, kasım ve aralık aylarında vergi tarifesinin ikinci dilimine girmesinden kaynaklanan kaybı, ilave asgari geçim indirimi yoluyla telafi edilecek ve kendisine söz konusu aylar için 1.404,06 TL ödenecektir. Akif Akarca/Dr. Mehmet Şafak
https://www.dunya.com/kose-yazisi/asgari-ucrette-tamamlama-destegi/394360
Eksik Gün Bildirim Formu (01.01.2018 Sonrası İçin Değişen Yönetmeliğe Uyarılı)
2017 Yılı Gayrimenkul Sermaye İradının Safi Tutarının Tespitinde Uygulanacak Olan Götürü Gider İle İlgili Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 300)
14 Aralık 2017 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30270
Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, 5/12/2017 tarihli ve 30261 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 28/11/2017 tarihli ve 7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 14 üncü maddesiyle yapılan düzenlemeye istinaden, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 74 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan, gayrimenkul sermaye iradının safi tutarının tespitinde, aynı maddede yazılı giderlere karşılık olmak üzere hasılatın % 25’i nispetinde uygulanmakta olan götürü giderin, hasılatın % 15’i olarak belirlenmesine yönelik hususların açıklanmasıdır.
Yasal düzenleme
MADDE 2 – (1) 7061 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde; “31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 74 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “% 25’ini” ibaresi “% 15’ini”şeklinde değiştirilmiştir.” hükmüne yer verilmiştir.
Götürü gider uygulaması
MADDE 3 – (1) 7061 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 74 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan gayrimenkul sermaye iradının safi tutarının tespitinde, aynı maddede yazılı giderlere karşılık olmak üzere hasılatın % 25’i nispetinde uygulanmakta olan götürü gider, 1/1/2017 tarihinden itibaren elde edilen gayrimenkul sermaye iratlarına uygulanmak üzere hasılatın % 15’i olarak belirlenmiştir.
Örnek 1: Bayan (A), sahibi bulunduğu gayrimenkulünü mesken olarak kiraya vermiş olup 2017 takvim yılında toplam 13.900-TL kira geliri elde etmiştir. Başkaca herhangi bir geliri bulunmayan Bayan (A), gayrimenkul sermaye iradının safi tutarının tespitinde götürü gider yöntemini seçmiştir.
Buna göre; Bayan (A)’nın 2017 yılında elde ettiği gayrimenkul sermaye iradının safi tutarı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
A. Gayrisafi Hasılat | 13.900.- TL |
B. Vergiden İstisna Edilen Tutar | 3.900.-TL |
C. Kalan (A-B) | 10.000.- TL |
D. Götürü Gider (C x % 15) | 1.500.- TL |
E. Safi İrat (C-D) | 8.500.- TL |
Örnek 2: Bay (B), sahibi bulunduğu gayrimenkulünü işyeri olarak serbest meslek erbabı olan Bay (C)’ye kiralamış olup 2017 takvim yılında brüt 40.000-TL kira geliri elde etmiştir. Başkaca herhangi bir geliri bulunmayan Bay (B), gayrimenkul sermaye iradının tespitinde götürü gider yöntemini seçmiştir.
Buna göre; Bay (B)’nin 2017 yılında elde ettiği gayrimenkul sermaye iradının safi tutarı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
A. Gayrisafi Hasılat | 40.000.- TL |
B. Vergiden İstisna Edilen Tutar | – |
C. Kalan (A-B) | 40.000.- TL |
D. Götürü Gider (C x % 15) | 6.000.- TL |
E. Safi İrat (C-D) | 34.000.- TL |
Yürürlük
MADDE 4 – (1) Bu Tebliğ, 1/1/2017 tarihinden itibaren elde edilen gayrimenkul sermaye iradı gelirlerine uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.
Yatırım İndirimi Stopajının Temettü Vergilendirilmesi Niteliğinde Olup Olmadığı Hususu AYM Kararı
Yatırım indirimi stopajının niteliği, diğer bir ifadeyle yatırım indirimi stopajının temettü vergilendirilmesi niteliğinde olup olmadığı hususu yıllardan beri tartışılmaktadır. Bu tartışmanın temelini ise, esasen yatırım indirimi stopajının niteliğine göre uygulanması öngörülen vergi oranında meydana gelecek değişiklik teşkil etmektedir.
Nitekim, yatırım indirimi stopajının temettü vergilendirilmesi niteliğinde olduğu yönünde bir değerlendirme yapıldığı ve yatırım indirimine tabi kazancın yurt dışında mukim ortağa dağıtıldığı halde vergilendirmenin Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarında öngörülen düşük orandan yapılması, temettü vergilendirmesi değil de kurumlar vergisi benzeri nihai bir vergilendirme niteliğinde olduğu yönünde bir değerlendirme yapıldığında ise vergilendirmenin iç mevzuatta öngörülen %19,8 oranında yapılması gerekmektedir.
Bu kapsamda, mükellefler tarafından yapılan vergilendirmenin temettü vergilendirmesi olduğunu ve bu nedenle düşük vergi oranlarının uygulanması gerektiği ileri sürülürken; vergi idaresi kurumlar vergisi benzeri bir vergilendirme olduğu ve dolayısıyla lokal mevzuatta öngörülen %19,8 üzerinden vergilendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Mükellefler ve vergi idaresi arasındaki bu değerlendirme farklılığı, yargıya da intikal ettirilmiş ve yargılamalarda Danıştay 3. ve 4. Dairelerince, müstakar olarak yatırım indirimi stopajının temettü vergilendirmesi niteliğinde olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. 2013 yılından sonra Danıştay 4. Dairesi konuya ilişkin görüşünü mükellefler aleyhine değiştirmiştir.
Bu halde ortaya çıkan içtihat farklılığını gidermek amacıyla, öncelikle İçtihadı Birleştirme başvurusunda bulunulmuş ve akabinde kesinleşen dosyalar için Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuru talebinde bulunulmuştur.
İçtihadı Birleştirme başvurusunun incelemeye alınıp alınmayacağı hususu Danıştay Başkanlığı nezdinde halen incelenmekteyken, Anayasa Mahkemesi nezdinde yapılan bireysel başvuru, 13 Aralık 2017 tarihli ve 30269 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Karar ile hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, konuya ilişkin tesis ettiği 26.10.2017 tarih ve 2014/13518 sayılı bireysel başvuru kararı ile özetle;
- Yatırım indirimi istisnasından yararlanan kazançlar üzerinden uygulanan stopajın niteliğine ilişkin farklı içtihatların bulunmasının,
- Kanunun yürürlüğe girmesinin üzerinden uzun süre geçmiş olmasına rağmen ilgili hükmün yorumunda yeknesaklığın sağlanamamasının,
hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği ilkelerini zedelediği ve bu nedenle, vergilendirme suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıyan bir kanuna dayanamadığı yönünde karar vermiştir.
Mezkur karar, yatırım indirimi stopajı açısından arz ettiği önemin yanında, aynı konuda Danıştay Dairelerince birbirinin tersi yönde hüküm tesis edilen götürü gider uygulaması, örtülü sermaye müessesi gibi hususlarda da Danıştay'ı içtihat birliğini sağlamaya yönlendirmekte ve bu yönüyle de mükellefler bakımından büyük önem taşımaktadır.
Dolayısıyla, benzer yöndeki uyuşmazlıklarla karşı karşıya olan mükelleflerin konuyu yakından takip etmesi oldukça faydalı olacaktır. Yusuf Gökhan Penezoğlu / www.kpmgvergi.com
Mükellefe Kesilen İştirak Cezası
Uygulamada, mükelleflere usulüne uygun olarak vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilmeden, ihbarnameler kesinleştirilmek suretiyle ödeme emri düzenlenerek tebliğ yoluna gidildiğini zaman zaman rastlamaktayız. Vergi daireleri, ihbarnameleri mükelleflere tebliğ etme konusunda zaman zaman sıkıntıya düşebilmektedirler. Mükelleflerin son ikametgah adreslerinde bulunamayışı veya kısa süreli seyahatlere çıkması gibi nedenlerle uygulamada ihbarnamelerin tebliği ile ilgili olarak problemlerle karşılaşılabilmektedir. Ödeme emri düzenlenebilmesi için mutlak surette ihbarnamenin mükellefe tebliğ zorunludur. Usulüne uygun olarak mükellefe ihbarname tebliğ edilmediği takdirde ödeme emrinin tebliğ de mümkün bulunmamaktadır(1).
Ortağı olduğu limited şirketin "vergi kaçakçılığı suçu" işlemesi dolayısıyla vergi ziyaı cezası kesilen mükellefe potansiyel mükellef olarak bağlı olduğu vergi dairesi tarafından ihbarname tebliğ edilememiştir. Bilahare, aynı mükellefe ödeme emri tebliğ edilerek mükelleften bu borcu ödemesi için tebligat yapılmıştır.
Konuyla ilgili olarak mükellef kendisine ödeme emri tebliğ edilmeden önce bilinen adresine ihbarname tebliğ edilmeden ödeme emrinin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek vergi mahkemesinde dava açmıştır.
Olayda mükellefe vergi dairesi ihbarnameyi adresinde tebligat yapamadığı gerekçesiyle gazetede ilanen tebligat yoluna gittiği ve ihbarnameyi bu şekilde ilanen tebliğ ettiğini ileri sürmektedir. Ödeme emri aşamasında konuya dahil olan mükellef ödeme emrini dava konusu yaparak ödeme emrinin iptalini talep ederek meseleyi yargıya taşımıştır.
Vergi mahkemesi mükellefin açmış olduğu davayı reddedip, idarece yapılan ödeme emri ile ilgili tebligatın yasal ve isabetli olduğunu kabul etmiştir. Mükellef bu defa yerel vergi mahkemesinin kararını itiraz yoluyla Bölge İdare Mahkemesine taşımıştır. Sonuçta mükellef vergi mahkemesi tarafından verilen kararın bozulması için bölge idare mahkemesine itiraz yoluyla müracaat etmiştir.
Bölge idare mahkemesi ise, konuyu etraflıca inceleyip araştırarak yerel vergi mahkemesi tarafından verilen kararı bozmuştur. Bölge idare mahkemesinin, vergi mahkemesi kararını bozma gerekçeleri kısaca şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden; davacı adına düzenlenen ceza ihbarnamelerinin, davacının idarece bilinen ……….. adresine tebliğ çıkarıldığı, ancak tebliğ edilemediği, ………….. adresine çıkarılan tebligatın, bu adreste oturmadığına dair apartman görevlisinin beyanı alınmak suretiyle, ………….. adresine çıkarılan tebligatın ise posta memurunun, bu adreste oturmadığına dair beyanı ile iade edildiği, ayrıca komşularından bir kişi veya muhtar veya ihtar heyeti üyelerinden biri veyahut bir zabıta memurunun beyan ve imzasının alınmadığı, olay tarihinde yürürlükte olan yasa hükmü uyarınca yerel gazetede yapılan ilan yazısının bir suretinin de mükellefin bilinen son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa gönderilmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda, usulüne uygun olarak yapılmayan tebligat işlemlerine dayalı olarak, alacağın vadesinde ödenmeyerek kesinleştiğinden söz edilemeyeceğinden, dava konusu ödeme emirlerinin düzenlenmesinde hukuka uyarlık bulunmadığından, aksi gerekçeyle verilen hakimlik kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, itirazın kabulüne, İzmir 2. Vergi Mahkemesi Hakimliğince verilen 25.05.2005 gün ve E:2006/961-K:2007/505 sayılı kararın bozulmasına, davanın kabulüne, dava konusu ödeme emirlerinin iptaline, ….. YTL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, posta gideri avansından artan kısmın istemi halinde davacıya iadesine, 18.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi." (2).
Yukarıda yer verilen Bölge İdare Mahkemesinin bozma kararı gerekçeleri ve yorumu kısaca şöylece özetlenebilir:
1) Ödeme emri düzenlenmeden önce mutlak surette bilinen adreslere ihbarnamelerin tebliğ edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
2) Ödeme emri tebliği nihai aşama ile ilgili bir işlemdir. Başka bir deyimle, ihbarname tebliğ edilmeden ödeme emri tebliği söz konusu olamaz.
3) Vergi dairelerinin ihbarnameleri mükelleflere tebliğ edemediği durumlarda, ilanen tebliğ yoluna gidebilmesi için bu durum mutlaka tespit etmesi ve yerel gazete ile yapılan ilanın bir suretinin de mükellefin bilinen en son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa yollaması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, tebliğ edilemeyen ihbarnamelerle ilgili olarak, yerel gazetelerde ilanen tebligat yapılabilmesi için mükellefin tebligatın vaki olmadığı adreste oturmadığına dair apartman görevlisinin beyanı alınarak bu durumun muhtar veya ihtiyar heyeti üyelerinden biri veya bir zabıta memurunun beyanı alınmalıdır. Yerel gazetede yapılan ilan yazısının bir nüshasının da mükellefin bilinen son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa gönderilmesi zorunludur.
4) Usulüne uygun olarak tebliğ edilemeyen ihbarnameler için, kamu alacağının müddetinde ödenmeyerek, kesinleştirilerek bilahare ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uyarlılık bulunmamaktadır.
5) İhbarnameler ile ilgili ilanen tebligatlarda mutlak surette 213 sayılı VUK'nun 104/2 maddesinde de belirtildiği gibi ilan yazısının bir suretinin mükellefin bilinen son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa gönderilmesinin gerektiği hususu yasada açıkça yer almıştır. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/Haber-Mukellefe_kesilen_istirak_cezasi-15767.htm
1- Dnş. 9. D.nın 9.3.2005 gün ve E:2003/2571-K:2005/494 sayılı kararlarında, "bilinen adreslere postayla tebliğ yoluna gidilmediği tespit edilmediğinden, daha önce terk edildiği bilinen adreste düzenlenen adres tespit tutanağına dayanılarak ilanen tebliğ şartlarının oluşturulmayacağı hk."
2- İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararı 18.10.2007 gün ve E:2007/2094-K:2007/3173 sayılı kararı.
Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi Uygulamasında Ücret Gizliliği Sorunu
9 Ağustos 2016 tarihli, 29796 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun ilgili maddelerinde düzenleme yapılarak, vergi kanunlarına göre verilmesi gereken “muhtasar beyanname” ile sosyal güvenlik mevzuatına göre verilmesi gereken “aylık prim ve hizmet belgesi”, “muhtasar ve prim hizmet beyannamesi” adı altında birleştirilmiştir.
Uygulamanın amacı
Kanunun gerekçesine bakıldığında, muhtasar ve prim hizmet beyannamesi uygulamasının amacının; vergiye uyum maliyetlerinin azaltılması, gönüllü uyumun teşvik edilmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadelede etkinliğin artırılması ve bürokratik işlemlerin azaltılması olduğu görülmektedir. Gerçekten de, mevcut uygulamada işverenler ücretten yaptıkları vergi kesintileri ile ilgili bildirim yükümlülüklerini tek bir muhtasar beyanname ile yerine getirebilir iken, sosyal güvenlikle ilgili yükümlükleri için her işyeri için ve ayrı belge ve kanun türü ile SGK’ya birden fazla aylık prim ve hizmet belgesi düzenlemektedir.
Bu durum, işverenler açısından hem gereksiz bürokratik işleme, hem de fazladan damga vergisi ödemelerine yol açmaktadır. Bunun dışında, şuandaki uygulamada çalışanların vergi matrahları, kesilen vergi tutarları, çalışan sayıları ayrı bir kuruma (vergi daireleri), sosyal güvenlikle ilgili bilgiler (sigorta primine esas kazanç tutarları, prim tahakkukları, çalışma gün sayıları vd. ) içinse ayrı bir kuruma (SGK) beyanname verildiğinden, kayıtdışı istihdamla mücadelede etkinliği azaltmaktadır.
Dolayısıyla, yukarıda açıklamaya çalıştığımız olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla, vergi dairelerine verilen muhtasar beyanname ile SGK’ya verilen aylık prim ve hizmet belgesinin birleştirilmesi uygulamasının olumlu bir düzenleme olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni uygulama şirketlerin ücret gizliği politikasını olumsuz etkileyecek
Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi uygulaması yukarıda belirtilen olumlu özelliklerinin yanında ücret gizliliğinin büyük önem taşıdığı kurumsal şirketler açısından çalışma barışının bozulması gibi ciddi sorunlar yaratacaktır.
Zira şuanda ayrı ayı düzenlenen ve ayrı ayı şifre ile ilgili kurumlara gönderilen Muhtasar Beyanname ve Aylık Prim ve Hizmet Belgesi, 2018/Ocak ayından itibaren Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi şeklinde tek belge olarak birleştirilecek ve tek şifre ile Maliye Bakanlığı sistemi üzerinden gönderilecektir.
İşverenler, Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi uygulaması ile çalışanlarını kişi bazında T.C kimlik no, adı-soyadı, prime esas kazancı, prim gün sayısı, gelir vergisi matrahı, vergiden muaf olup olup olmadığı, engellilik oranı, AGİ, kesilen gelir vergisi tutarı, meslek kodu bilgilerini içerecek şekilde bildireceklerdir.
Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi'nin gönderilmesinde kullanılan şifre ile aynı zamanda KDV Beyannamesi, Kurumlar Vergisi Beyannamesi gibi vergi dairesine verilen diğer beyannameler de gönderilebilmektedir.
Mevcut uygulamada, çalışanların sosyal güvenlikle ilgili bilgileri (T.C kimlik no, adı-soyadı, prime esas kazanç, prim gün sayısı vd.) genel olarak şirketlerin personel bordro işlemlerini de yürüten insan kaynakları birimindeki bir ve birkaç personel tarafından SGK’ya bildirildiğinden, ücret gizliliğinin sağlanmasında herhangi bir sorun yaşanmamaktaydı.
Ancak, yeni uygulamada, aynı şifre ile hem çalışanların isim bazında prime asas kazanç, gelir vergisi matrahı, kesilen vergi gibi bütün bilgilerini ihtiva eden muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin, hem de diğer vergi beyannamelerinin gönderilecek olması başta muhasebe ve mali işler çalışanları olmak üzere sisteme giriş izni olan herkes istediği kişinin ücretini görme imkanına sahip olacaktır.
Bu uygulama, 01.06.2017 tarihinden buyana pilot il olarak başlayan Kırşehir’de çok fazla kurumsal şirket olmaması nedeniyle kamuoyuna sorun olarak yansımamış ise de, uygulamanın tüm Türkiye genelinde 01.01.2018 tarihinde başladığında ücret gizliliği politikası uygulayan kurumsal şirketlerde ciddi sorunlara yol açacak ve çalışma barışı bozulacaktır.
Bu durum, aynı zamanda 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu açısından da sorunlara yol açabilecektir.
Zira anılan kanunda, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi “kişisel veri” olarak tanımlanmış ve “veri sorumlularına” da kişisel verilere hukuka aykırı olarak erişilmesini önlemek, kişisel verilerin muhafazasını sağlamak, öğrenilen kişisel verilerin kanun hükümlerine aykırı olarak başkasına açıklamamak, işleme amacı dışında kullanmamak gibi veri güvenliğine yönelik yükümlülükler getirmiş, hukuki ve cezai yaptırımlar öngörmüştür.
Dolayısıyla, gerek ücret gizliliğinin esas olduğu işyerlerinde çalışma barışının bozulmaması, gerekse muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile bildirilecek bilgilerin 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında kişisel veri niteliğinde olması hususları göz önünde bulundurularak, Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi uygulamasında ücret gizliliğinin sağlanmasına yönelik gerekli teknik düzenlemeleri (ayrı şifre oluşturulması, çalışan bazındaki detay bilgileri ancak yetkilendirilmiş belli kişi/kişilerce görebilmesi vb.) yapması uygun olacaktır. Celal Özcan