Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

1 Nisan itibariyle başlayan kurumlar vergisi beyan dönemi, 25 Nisan akşamı sona erecek. Dolayısıyla beyannamenin hazırlanmasında dikkat edilecek bazı konuları tekrar hatırlatmakta yarar var.

Beyannamenin süresinde verilmesi

Beyanname yasal süresi içinde verilmesi birçok yönüyle önemli. Beyannamenin yasal süresinde verilmemesinin usulsüzlük cezası yanında başka sonuçları da olabilir.

Beyannamenin zamanında verilmemesi örneğin;

- Vergiye uyumlu mükelleflere getirilen % 5 vergi indirimi avantajını üç yıl için,

- Zararlı bir şirketin başka bir kuruma devredilmesi durumunda, devralan kurumun devralınan zararı mahsup etmesi olanağını,
ortadan kaldırabilir.

Beyannamenin tam olarak doldurulması

Beyannamede yer alan doldurulması gereken bütün alanlar mutlaka doldurulmalıdır. Özellikle istisnalara ve zararlara ilişkin satırların doldurulması önemlidir.

Kazanç olmasına rağmen istisnalardan yararlanılmaması, bu hakkı geri getirilemez şekilde yok etmektedir. Kullanılmayan bazı hakların ne beyanname sonradan düzeltilerek ne de sonraki yıllarda kullanımı olanaklı değildir.

Zarar mahsubunda şekli şartlara dikkat

Geçmiş yıl zararlarının mahsubu, beş yıllık süre sınırlaması yanında;

- Mahsubun yapılacağı beyannamede her yılın zarar tutarının ayrı ayrı gösterilmiş olması,

- Mahsup edilecek geçmiş yıl zararının ilgili olduğu dönemin beyannamesinde yer alması,
şartlarına bağlıdır.

Bu şekli koşullar nedeniyle;

- Zararlı yıllarda zarar tutarının ilgili satırlarda mutlaka yer almasında,

- Zarar mahsubu yapılmayan yıllara ait beyannamelerde de geçmiş yıllar zararlarının ayrı ayrı gösterilmesinde,
yarar vardır.

Ayrıca, kazanç varsa zarar mahsup hakkı mutlaka kullanılmalıdır. Gelir İdaresi, mahsup hakkı kullanılmamışsa bu haktan vazgeçildiği ve mahsup edilmeyen zararın bir daha mahsup olanağının olmadığı görüşündedir. Her ne kadar tersi yönde verilmiş yargı kararları varsa da, gereksiz risk almamak için bu konuya dikkat edilmelidir.

Taşınmaz ve iştirak hissesi satanlarda kazanç fona alınmalıdır

Kanunda yer alan şartlar çerçevesinde, taşınmaz ve iştirak hissesi satışından elde edilen kazançların %75’i (05.12.2017 tarihinden sonra yapılan taşınmaz satışlarında (%50’si) kurumlar vergisinden müstesnadır.

Yasa gereği, satıştan elde edilen kazancın istisnadan yararlanan kısmının, pasifte özel bir fon hesabına alınması gerekmektedir. Fon hesabına alınma işleminin, beyannamesinin verildiği tarihe kadar yapılması gerektiği unutulmamalıdır.

Yurtdışı inşaat işlerinden sağlanan kazançlar için kayıt

Yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç hesaplarına aktarılan kazançlar kurumlar vergisinden istisnadır.

İstisnadan yararlanmak için, yurt dışında yapılan kapsamdaki işlerden sağlanan kazançların Türkiye’ye getirilmesi zorunluluğu yoktur. Ancak kazancın Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmesi unutulmamalıdır.

Yenileme fonuyla ilgili üç konuya dikkat

Sabit kıymetlerin satışından elde edilen kâr, istenirse yeni sabit kıymet alımında kullanılmak üzere, üç yıl süreyle bir karşılık hesabında bekletilebiliyor. Bunun için sabit kıymetin yenilenmesinin zorunlu olması veya işletmeyi yönetenlerce bu konuda karar verilmiş olması gerekiyor.

2017 yılında sabit kıymet satıp oluşan kârı yenileme fonuna koyacak kurumların iki işlemi yapmaları gerekiyor. Birincisi, yöneticilerin karar vermesi. Bunun için belirlenmiş bir süre sınırı yok. Satıştan önce karar verilebileceği gibi, beyannameyi verme süresinin sonuna kadar da böyle bir karar alınabilir. İkincisi satıştan doğan kârın yenileme fonuna alınması. Bu da beyanname verme süresi içinde yapılabilir.

Dikkat çekmek istediğim bir başka konu, yenileme fonuna alınmış kârın üç yıl içinde kullanılmamış olması durumunda, üçüncü yılın vergi matrahına eklenmesi gerektiği. Üç yıl önce ayrılmış yenileme fonu olan ve bu fonu kullanmayan işletmelerin, söz konusu kârı vergi matrahına eklemeyi unutmamaları gerekiyor.

Yurt Dışı İştirak Ve Şube Kazançları

Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre;
a) Yurt dışı iştirak kazançları;
- Yurt dışı iştirakin anonim veya limited şirket olması,
- En az %10 sahiplik,
- En az 1 yıl süre kesintisiz elde tutma,
- İştirak kazancının en az %15 fiili vergi yükü taşıması (bazı faaliyetlerde %20),
- Kazancın 25.04.2018 tarihine kadar Türkiye’ye getirilmesi,
b) Yurt dışı şube kazançları;
- Kazancının en az %15 vergi yükü taşıması (bazı faaliyetlerde % 20)
- Kazancın 25.04.2018 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmesi
koşullarıyla, kurumlar vergisinden müstesnadır.
2017 yılında yurt dışı iştirak kazancı veya yurt dışı şube kazancı elde eden kurumların, bu istisna koşullarını yeniden test etmeleri ve halen getirmedilerse söz konusu kazancı, 25 Nisan 2018 tarihine kadar Türkiye’ye transfer etmiş olmaları gerekiyor.

Taşınmaz Ve İştirak Satış Kazançları

Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre, taşınmaz ve iştirak hissesi satışından elde edilen kazançların %75’i (05.12.2017 tarihinden sonra yapılan taşınmaz satışlarında %50’si), belli koşullarla kurumlar vergisinden müstesnadır.
İstisna uygulamasında dikkat edilecek önemli bazı konuları hatırlatalım:
- Satılan kıymetlerin en az iki tam yıl (730 gün) süreyle aktifte yer alması gerekir.
- Devir veya bölünme yoluyla devralınan kıymetlerin iktisap tarihi olarak, devir alınan veya bölünen kurumdaki iktisap tarihi esas alınır.
- İstisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır.
- Satıştan elde edilen kazancın istisnadan yararlanan kısmının, pasifte özel bir fon hesabına alınması ve satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar fon hesabında tutulması gerekir.
- Fon hesabına alınma işleminin, kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarihe kadar yapılması gerekir.

Serbest Bölgelerde Elde Edilen Kazançlar

Serbest Bölgeler Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre;
- 06.02.2004 tarihi itibariyle faaliyet ruhsatı almış olanların, bölgede gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançları, bu tarih itibariyle faaliyet ruhsatlarında belirtilen sürenin sonuna kadar,
- Bölgede üretim yapanların ürettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançları, faaliyet ruhsatlarının tarihine bakılmaksızın,
kurumlar vergisinden müstesnadır.
24 Şubat 2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6772 sayılı Kanun’la Serbest Bölgeler Kanunu’nda yapılan değişiklikle, serbest bölgelerde bakım, onarım, montaj, demontaj, elleçleme, ayrıştırma, ambalajlama, etiketleme, test etme ve depolama hizmetleriyle uğraşanların, bu faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar da kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur.
Serbest bölge faaliyetlerinden doğan alacaklara ilişkin kur/vade farkı gelirleri istisna kapsamındadır. Bölge faaliyetlerinden elde edilen hâsılatın, bu faaliyetler için yapılacak ödemelerde kullanılıncaya kadar geçici olarak değerlendirilmesi sonucu elde edilen faiz ve repo gelirleri için de istisnadan yararlanılabilir.
Bunun dışında, serbest bölgelerde elde edilmiş olsa dahi faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirler istisna kapsamında değerlendirilmemektedir.

Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde Elde Edilen Kazançlar

Teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren kurumların, bölgedeki yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar kurumlar vergisinden müstesnadır.
İstisna uygulamasında şu konulara dikkat edilmelidir:
- Bölge dışındaki faaliyetlerden elde edilen kazançlar, yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde edilmiş olsa dahi istisna kapsamında değildir.
- Bölgede üretilen ürünlerin seri üretime tabi tutarak pazarlanması halinde, ürünlerin pazarlanmasından elde edilen kazançların lisans, patent gibi gayri maddi haklara isabet eden kısmı istisna kapsamındadır.
- Faaliyet zararla sonuçlanırsa, zarar tutarı diğer faaliyetlere ilişkin kazançlardan indirilemez.
- Bölgede faaliyet gösteren kurumlara TÜBİTAK tarafından sağlanan karşılıksız destekler kazanca ve istisna tutarına dahil edilir.
- İstisna kapsamına giren ve girmeyen faaliyetlerin birlikte yapılması halinde; müşterek genel giderler, her bir faaliyetin maliyet tutarları, müştereken kullanılan kıymetlerin amortismanları ise bunların her bir işte kullanıldıkları gün sayısı dikkate alınarak dağıtılır. Recep Bıyık

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kurumlar-vergisi-beyan-donemi-hatirlatmalari-1/411010

SGK aslında kanayan yaralarından bir tanesi de anlaşmalı boşanma ile ,eski eşle birlikte tekrar yaşama bu konu da ALO 170 ve SGK İL/SGM yapılan şikayetlerle birlikte ünitelerce Denetim yapılmak üzere ağırlıklı olarak görevler Denetmenlere veriliyor.

Bu konuda SGK Denetmenlerini haklı çıkaran 2016 yılında Yüksek Yargının verdiği kararlar vardır.

Gayri ahlaki bir durum olmasına rağmen yetim kız çocuğu boşandığı eşi ile değil,bir başkası ile aynı evi paylaştığında SGK Denetim yetkisi yoktur.

Yasa da özellikle boşandığı eşi ile tekrar yaşamamak üzerine bu kız çocuklarına ,yetim aylığı bağlanmadan önce hukuken bir geçerli olmasa da uyarı amacı ile taahhütname imzalatılıyor.

**

T A A H H Ü T N A M E

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

………………….    Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü

….………………….      Sosyal Güvenlik Merkezi

 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56 ncı maddesinin son fıkrasındaki “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” hükmü gereğince; boşandığım eşimle fiilen birlikte yaşamadığımı, bu beyanımın aksi durumunun tespiti halinde hukuki sorumluluğumla birlikte, tarafıma yersiz ödenen/ödenecek gelir/aylık/evlenme ödeneğini 5510 sayılı Kanunun 96 ncı maddesi hükümleri doğrultusunda Kurumunuza geri ödeyeceğimi beyan ve taahhüt ederim.

**

Konuyla ilgili yazdığımız yazılarda öncelikle bu işin altında yatan asıl nedenin artık evliliklerinin son yıllarda boşanmayla artış nedeni,ekonomik yönden yaşanan sıkıntılar buna bağlı şiddet unsurları da ağırlık kazanırken,yetim ise kız çocuğunun hak sahibi sıfatıyla anne /babadan aylık yada gelir hakkının tekrar kazanılması gündeme getiriyor.

Kısaca ,ekonomik koşullar bu aylığı alamaya zorluyor.

İşsizlik,küresel ekonomik krizler,artan kredi kartları borçları,bireysel ihtiyaç kredileri,karşılanamayan sağlık harcamaları,aşırı tüketim,ev ve otomobil gibi ihtiyaç kredileri,emekli kocanın aylığı yanında çalışmayan kadının anne veya babasından kalan yetim aylığını /geliri alarak aile bütçesine katkı,biriken ev kiraları,işverenlerinden kıdem tazminatı alma gibi şartlar karşısında gayri ahlaki olan yollara başvuruyorlar. 

Bu konuda şikayetçilerin başında hileli boşanmayla aylık/gelir alanları başta anneleri-babaları-kardeşleri-yakın akrabaları-kavgalı oldukları komşuları tarafından şikayet ediliyorlar.

Son yıllarda okuyan kesim ise bu hileli boşanmalara karşı tedbirler almaya başlayarak ,gizli sürdürülen bu soruşturmalara karşı tedbirler alıyorlar,buna rağmen denetim raporuyla aylık/gelirin kesilmesi halinde SGK davalık olunuyor.

-  Öncelikle boşanan koca ,boşanma ilamını tescil edildiği tarihten itibaren derhal ADNKS ikametini ,yeni adrese taşıyor.(1.Derece akrabası olan,anne yada baba evine,kardeşinin yanına yada yeni bir semtte kiraladığı bir eve)

-  Boşanma tarihi ile birlikte ,komşularına göstermelik ,evden de bir miktar eşya alarak taşınma havası veriliyor.Apartman da yada eski oturduğu mahalle de tanıdıkları ile vedalaşıyor

-  Özellikle adres değişikliğini boşanma tarihini takip eden ilk hafta içinde gerçekleştiriyor.

-  Üzerine kayıtlı,su,elektrik,telefon,doğalgaz,kablolu tv,internet iptal ettiriyor.

-  Ortak mülkiyet ise,emlak vergisinde adres değişikliğini bildiriyor,gerekirse kiracı sözleşmesi yapıyor.

-  Seçmen kayıtını ise ilk seçimlerde yeni ikamet adresine gönderilmesini sağlıyor.

-  Çalıştığı işyerine başvurarak adres değişikliğini ,boşanma ilamını, maaş hesabının yatırılması için yeni hesap numarasını,ortak hesapları varsa ona dair hesaba para yatırılmamasını istiyor.

-  İkamet adresinin bulunduğu kolluk kuvvetlerine müracaat ederek değişiklik bildiriliyor.

-  Muhtarlığı da bilgi veriliyor.

-  Haftanın belirli günlerinde çocuklar ile dışarıda görüşülüyor.

-  Kimsenin tahmin etmeyeceği saatlerde ev de kalınıyor,erkenden ev terk ediliyor,sır gibi eve geliş gidişler herkesten saklanıyor.

-  Apartman aidatlarını boşanan eş ödemiyor.

-  Tüm komşular ve esnaf ile görüşülmüyor.

Böylece geliştirdikleri önlem taktiklerle birlikte ''Boşandıkları  eşle eylemli olarak birlikte yaşamadıklarını'' kanıtlamaya çalışıyor.(13/01/2016 Tarihinde yazmıştım)

Bu işin asıl çözüm yolu ILO ile Aile Sigortalarının olmaması yer almaktadır.

Çözüm yolu ,gelirin eşit dağılımı,eğitim seviyesini yükseltme,ahlaki değerlerde erozyona uğramamış olmak gerekiyor.

Muvazaalı boşananlar dini nikah kıyılması ile birlikte, kul hakkı ,tüyü bitmemiş yetim hakkı yemek günah olmasına rağmen bu kuralları hiçe sayarak,yetim aylığını hileli almakta  dini inançlarımıza ters düşmektedir.

a.)SGK Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile entegre sisteme geçmek suretiyle aylık boşananların listesini alarak,yetim aylığı başvurularını mercek altına alarak değerlendirebilir.

b.)İhbara gerek kalmadan özellikle Emekli Sandığına tabi yetim maaşı alan kız çocuğunun çalışıp(SSK/Bağ-Kur) çalışmadığını kontrol ederek gelir elde etmesi halinde, babasından yetim aylığı alıyorsa boşandığı eşiyle birlikteliğinin olup olmadığını tespit ederken yetim aylığı alma yönünde yapılan hile aşaması kontrol edilir.

c.)SGK Tahsis Birimlerinde bu konuyla ilgili bilgilendirme yazıları,basılı broşürler bulunmalıdır.

d.)SGK ve Adalet Bakanlığı arasında yapılan protokol ile birlikte Aile Mahkemelerinde boşanma davaları görülenler için ön uyarı anlamında ''Anlaşmalı Boşanma '' sonucunda haksız alınan yetim aylıklarının geri ödeneceği yönünde uyarıcı yazılara yer verilmesi.

e.)Baro ve SGK arasında protokol yapılarak bu konuda vekalet alan avukatların anlaşmalı boşanma yapanların uyarılması.

f.)SGK tüm birimlerinde bu konun ele alınması,konuyla ilgili Sivil Toplum Kuruluşları ile işbirliği,İçişleri Bakanlığına Bağlı Kaymakamlıklar,Nüfus Müdürlükleri,Muhtarlıklara konun boyutunu ele alan bilgilendirici afiş,broşürler ve yazılar yayınlanmalıdır.

g.)5510 sayılı yasada yasal düzenlemeye gidilerek anlaşmalı boşanmalara karşı geri iade alınacak maaşlara mevduata uygulanan en yüksek faiz işletilerek ekonomik boyutu yüksek tutulmalıdır.

h.)Anlaşmalı boşanmaların yoğun yaşandığı illerde seminer ve bilgilendirici toplantılar yapılmalı,bu işin hem ahlaki,hem dini ve hem de hukuki yönünü anlatılmalı,SGK Haftalarında, Cuma vaazlarında konu işlenmelidir.(29/01/2016 yazmışım)

SGK GENEL YAZISI İLE BİRLİKTE DENETMENLERİ BU KONUDA ŞEFFAF OLMAYA MI DAVET EDİYOR?

22/03/2018 Tarihinde Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü İç Yazı ile,incelemeler hakkında detay açıklamalara yer vermiştir.

Yazıda, yasa uyarınca, "Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş tutarların geri alınacağı" vurgulandı. Yazıda, muvazaalı boşanma denetimleri ve bu yöndeki denetim taleplerine yönelik olarak kurum içinde yapılan incelemelerde tespit edilen aksaklıklar şöyle sıralandı:

-Türk Medeni Kanunu'na göre, evlilik birliği gerçekleşmeksizin herhangi bir nedenle birlikte yaşayan kişilerle ilgili olarak kimlik paylaşım sisteminden kontrol yapılmadan denetim talebinde bulunuluyor.
-Talepte bulunan kız çocukları öncelikle gelir/aylığa hak kazanıp kazanmadığının tespiti yapılmadan denetime gönderiliyor.
-Eş ve kız çocuklarının boşanma tarihinin kendisinden gelir/aylık bağlanacak olan sigortalının (anne yada babanın) ölüm tarihinden önce olduğu durumlarda denetime gönderiliyor.
-Boşandığı eşi başka biriyle evlenmesine rağmen denetim talebinde bulunuluyor.
-Yeterli inceleme yapılmaksızın yalnızca tanık beyanlarıyla veya yerinde denetim yapılmadan kanaat oluşturuluyor.
-Denetime esas bilgi ve belgelerde çelişkiler bulunuyor, diğer kurumlardan ve kolluk kuvvetlerinden alınan bilgi ve belgeler ile denetim raporları arasında farklılıklar dikkate alınmadan karar veriliyor.
-Yargı organlarınca verilen kararlarda gözetilmesi gereken hususlara dikkat edilmeksizin inceleme ve denetim yapılıyor.
-Bazı denetim raporlarının sonuç bölümlerinde kesin kanaatler bildirilmiyor.

-Denetim raporlarında maddi hata boyutunu aşan kişilerin kimlik bilgilerinin adres bilgilerinin ve diğer esaslı unsurlardaki hataların gözlendiği ve hatta başka dosyadaki kişilerin bilgilerinin yer aldığı tespit edilmiştir.

Denetimde yukarıdaki hususlara uyulması istenmiştir.

Kurumun kontrol ve denetimle görevli memurlarınca yapılan denetimlerde boşandığı eşiyle fiilen yaşadığı kanaatinin oluşmasına karşın, söz konusu durumlara ilişkin bilgi ve belgelerle itiraz edilmesi durumunda itiraz konusu hususla ilgili yeniden denetim yapılması istendi.

A.)Hangi tarihler arasında fiilen birlikte yaşadıklarının denetim raporunda yer alması durumunda  o tarih dikkate alınarak yetim maaş/gelir kesilecektir.

B.)Tarih açıklanmaması halinde 5510/96 yazılı zamanaşımı süreleri dikkate alınacaktır.

SGK DENETMENLERİ BU KONUDA MÜCADELE ETMİŞ VE KURUM ADINA BİR ÇOK HİLELİ BOŞANMA OLAYINI BOZMUŞTUR

‘’Sosyal Güvenlik Denetmenleri tarafından gerçekleştirilen anlaşmalı boşanma araştırmaları neticesinde oluşturulan raporlarda; 2008-2011 döneminde 9 bin 702, 2012 yılında 3 bin 8, 2013 yılında 3 bin 338, 2014 yılında 2 bin 515 ve 2015 yılı ilk beş ayında da 940 hak sahibinin yetim aylığının, boşandığı eşiyle birlikte yaşaması gerekçesiyle kesilmesi istenmiştir. Oluşan bu raporlar neticesinde gerek hak sahibinin aldığı yetim aylığı, gerek sağlık harcamaları yönünden Genel Bütçe’de de yük olarak yer alan milyonlarca liralık Kurum zararının önüne geçilmesine çalışılmaktadır.”

2016-2017 ve 2018 yıllarında Denetimler yapılmıştır.Tüm denetimlerle 20 Bin ila 30 Bin arasında hileli boşanma dosyaları incelemeye alınmıştır.

Genel yazı Denetime sadece yukarıdaki bilgiler ışığında revizyon yapılmıştır.

Denetimler eskiden olduğu gibi devam edecektir.

Not:Genel yazı aslında 2016 yılında yazdığımız konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9084

Bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesinin en önemli şartı yetki sahibi olmasıdır. Çalışanları temsil eden, işverenle pazarlık yapan sendikalar bir toplu iş sözleşmesi imzaladıkları zaman amaçlarını gerçekleştirebilirler. Toplu iş sözleşmesi imzalayamamış bir sendikanın temsil gücü zayıf kalacaktır. Her sendika toplu iş sözleşmesi yapma yetkisine sahip değildir. Kanun güçlü sendikaların işverenle daha iyi pazarlık edebileceğini düşündüğünden sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilme şartlarını sıkı çoğunluk kurallarına tabi tutmuştur.
/* */

Yetkisiz toplu iş sözleşmesi olmaz

Sendikalar hukuka uygun bir şekilde kurulmakla tüzel kişilik kazanırlar fakat her sendika toplu iş sözleşmesi yapamamaktadır. Bunun için 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu sendikanın iki barajı geçmesini şart koşmuştur. Bunlar iş kolu ve iş yeri barajları. Bunlardan ilki iş kolu barajıdır.

Çoğunluk sendikanın üyesi olmalı

İş kolu barajı sendikanın o iş kolunda çalışan işçilerin en az %1’inin kendi üyesi olmasını aramaktadır. Böylece sendikanın ülke çapında az da olsa bir temsil gücüne sahip olması istenmektedir. %1’lik oran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın her sene ocak ve temmuz aylarında yayımladığı istatistiklere göre belirlenmektedir. İstatistiklere yayımından itibaren on beş gün içinde itiraz edilmezse istatistik kesinleşir ve gelecek altı aylık dönemdeki yetki tespitleri buna göre yapılır.

İşletme barajı yüzde 40

Sendikanın yetkili sayılmasının ikinci şartı ise iş yeri barajıdır. Sendika toplu iş sözleşmesi yapmak istediği iş yerinde çalışan işçilerin en az yarıdan bir fazlasını kendisine üye kaydetmek zorundadır. Aksi takdirde, iş kolu barajını geçse de yetki alamayacaktır. Eğer toplu iş sözleşmesi bir işletmede yapılacaksa işletmenin tümünde çalışan işçilerin en az yüzde kırkından fazlasını kendisine üye kaydetmesi yeterlidir.

İş yeri mi, işletme mi?

Yetki başvurusu yapılan yerin işletme mi iş yeri mi olduğu sendikanın yetkisinde belirleyici olacaktır. Kanuna göre, bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı iş kolunda birden çok iş yerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir. Buna göre, işverenin aynı iş kolunda birden çok iş yeri varsa orada ancak işletme toplu iş sözleşmesi yapılabilecektir. Dolayısıyla, sendikanın başvurusu üzerine tek iş yeri için yetki tespiti yapılmış bile olsa itiraz üzerine işverenin aynı iş kolunda başka iş yerleri varsa yetki tespiti ortadan kaldırılabilecektir. Mahkeme işverenin aynı iş kolunda birden çok iş yerinin olduğunu tespit ederse yetki tespitini iptal edecektir.

İş yerine bağlı yerlerin durumu

İşverenin tek iş yeri olmakla birlikte, bu iş yerine organizasyon kapsamında bağlı yerler varsa, her bir yer ayrı iş yeri sayılmayacak, iş yeri toplu iş sözleşmesi yapılabilecektir. Farklı yerlerin iş yeri mi, işletme mi olduğu değerlendirilmelidir. Yargıtay kararına göre, iş yerinin kayıtları, ticaret sicil kayıtları, ana sözleşme ile iş yerlerindeki organizasyonu ve varsa iş yerlerinin birbirleriyle ilgilerini gösterir yönetsel belgeler incelenmeli, yapılan işlerin bağımsız nitelikte olup olmadığı değerlendirilmeli, tek bir iş yeri ve ona bağlı yer mi, birden fazla iş yeri mi olduğu, birden fazla ise aynı iş kolunda yer alan iş yerlerinden oluşan bir işletme mi olduğu tespit edilmelidir. Aksi takdirde, yetki tespitine kolaylıkla itiraz edilebilir.

İş mahkemesine itiraz edilir

Bakanlığın yaptığı tespit sadece başvuruyu yapan sendikaya değil, onunla birlikte işverene veya işveren sendika üyesiyse işveren sendikasına ve en önemlisi o iş kolunda kurulu bulunan diğer sendikalara bildirilir. Tespit yazısını alan diğer sendikalar veya işveren tarafı sendikanın yetkili olmadığına ilişkin itiraz edebilir. İtirazlarda, ilgili sendikanın neden yetkiye sahip olmadığını somut gerekçe ile ortaya konmalıdır. Aksi takdirde, mahkeme inceleme yapmaksızın itirazı reddedecektir.

İtiraz dilekçesi görevli makama kaydettirildikten sonra mahkemeye verilir. Görevli makam Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’dür. İtiraz edilecek mahkeme ise bölge müdürlüğünün bulunduğu yerdeki iş mahkemeleridir.

Yetki kesinleşince belgesi verilir

Diğer sendikalar veya işveren tarafında yetki tespit yazısına süresi içerisinde itiraz edilmemişse, itiraz reddedilmişse ya da kendisine yetki şartlarına sahip olmadığı bildirilen sendika dava açarak davayı kazanmışsa yetki tespiti yapılan sendikaya yetki belgesi verilir.  Yetki belgesi bakanlık tarafından altı iş günü içerisinde verilecektir. Ancak yetki belgesi alan sendika toplu iş sözleşmesi yapabilir. Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/isletmede-is-yeri-toplu-is-2645311/

ÖZET:

7104 sayılı Kanun ile KDV Kanunu ile muhtelif Kanunlarda ve KHK’larda değişiklikler ve düzenlemeler yapıldı.

KDV Kanuna “Hasılat esaslı vergilendirme sistemi” getirildi. Ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen sektör ve meslek grupları kapsamında yer alanların talep etmesi halinde, hasılatları üzerinden belirli bir oranda KDV ödemeleri yönünde düzenleme yapıldı.

KDV iadelerinde vergi müfettişlerince yapılacak iade incelemelerinin süresi üç ay olarak belirlendi. Bu süre idarece 2 aya kadar uzatılabilecektir.

SMMM’lere KDV iadelerinde rapor düzenleme ve katma değer vergisi iadesine dayanak teşkil eden rapora konu hesap ve işlemlerin doğrulanması için gerekli kayıt ve belgelerle sınırlı olmak üzere karşıt inceleme yetkisi verildi.

Serbest muhasebeci mali müşavirler, iadeye ilişkin düzenledikleri raporların doğru olmasından sorumlu tutulacaklardır. Düzenledikleri raporun doğru olmaması halinde, rapor kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziya uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır.

İstisna edilmiş işlemlerde indirilemeyen Katma Değer Vergisi, işlemin gerçekleştiği dönemi izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar talep edilmesi şartıyla iadeye konu edilebilecektir.

6 Nisan 2018 tarihli ve 30383 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7104 sayılı KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU VE BAZI KANUNLAR İLE 178 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN ile KDV Kanunu ile muhtelif Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklikler ve düzenlemeler yapılmıştır.

Değişiklik yapılan yasal düzenlemeler aşağıdaki gibidir.

√ 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu

√ 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu

√ 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu

√ 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununu

√ 213 sayılı Vergi Usul Kanunu

√ 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname

√ 5/5/2005 tarihli ve 5345 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunu

√ 26/10/1990 tarihli ve 3671 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanunu

√ 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname

√ 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu

Yapılan bu değişiklikler özetle aşağıdaki gibidir.

1) Arsa (kat) karşılığı inşaat işlerinin iki ayrı teslim olduğu anlamında yorumlanabilecek bir ifade KDV Kanuna eklenmiştir. (madde 1) Arsa karşılığı inşaat işlerine ilişkin bedelin tespitinde, müteahhit tarafından arsa sahibine bırakılan konut veya işyerinin, Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ikinci sıradaki maliyet bedeli esasına göre belirlenen tutarın esas alınması öngörülmüştür. (madde 7) (Söz konusu düzenlemeler 6/4/2018 tarihinden sonra yapılan teslimlere uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.)

2) Müzayede mahallerinde yapılan satışlarda bu satışları yapanlar, KDV mükellefi olarak belirlenmiştir. (madde 2)

3) Fazla veya yersiz hesaplanan ve Hazineye ödenen verginin satıcı tarafından alıcıya geri verilmesi şartı ile satıcıya iade edilmesi düzenlemesi getirilmektedir. Bunun için alıcı ve satıcı tarafından beyanların düzeltilmesi ve söz konusu KDV’in önce alıcıya ödenmesi gerekmektedir. (madde 2)

4) KDV Kanununun 13’üncü maddesinde yapılan değişiklikle Gümrüksüz satış mağazalarına “Free Shop (Duty Free)” veya bunların depolarına yapılan teslimlerin ihracat teslimi sayılmasına yönelik düzenleme yapılmıştır. (madde 3) (1/6/2018 tarihinde yürürlüğe girecektir)

5) KDV Kanununun 13’üncü maddesinde yapılan değişiklikle 1/6/2018 tarihinde yürürlüğe girmek üzere bazı bağış işlemlerine ilişkin olarak bağışta bulunacaklara yapılan teslim ve hizmetler KDV istisna kapsamına alınmıştır. Örn. Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine tabi yaygın din eğitimi verilen tesisler, Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri gibi. (madde 4)

6) 1/6/2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Türkiye’de yerleşik olmayan yabancı uyruklu gerçek kişilere verilen sağlık hizmetlerine KDV istisnası getirilmiştir. (madde 4)

7) 1/6/2018 tarihinde yürürlüğe girmek üzere 4691, 5746 ve 6550 sayılı Kanunlar kapsamında Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde bulunan işletmelere münhasıran bu faaliyetlerinde kullanılmak üzere yapılan yeni makina ve teçhizat teslimleri tam istisna kapsamına alınmıştır. (madde 4)

8) 1/6/2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere adi ortaklıkların sermaye şirketine dönüşmesi işlemlerinin KDV’den istisna edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. (madde 5)

9) 1/6/2018 tarihinden geçerli olmak üzere konfeksiyon kırpıntılarının teslimi, KDV istisnası kapsamına alınmıştır. (madde 5)

10) 1/6/2018 tarihinden geçerli olmak üzere ikinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmaz ticaretiyle iştigal eden mükelleflerce, mükellef olmayanlardan (mükellef olanlardan istisna kapsamında alımlar dahil) alınarak vasfında esaslı değişiklik yapılmaksızın satılan ikinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmazların tesliminde, vergi matrahını alım bedeli ile satış bedeli arasındaki farkın oluşturması yönünde özel matrah şekli belirlenmiştir. (madde 6)

11) İndirimli orana tabi teslim ve hizmetler nedeniyle teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminden sonra ortaya çıkan giderler veya yapılan iskontolar dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen katma değer vergisinin iade hesabına dahil edilmesine imkan sağlanmıştır. (madde 8)

12) 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden takvim yılı sonuna kadar kullanılabilmesine imkan sağlanmıştır. (madde 8)

15) Maliye Bakanlığınca belirlenen faydalı ömürlerini tamamladıktan sonra zayi olan veya istisna kapsamında teslim edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi ile faydalı ömrünü tamamlamadan zayi olan veya istisna kapsamında teslim edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin yüklenilen katma değer vergisinin kullanılan süreye isabet eden kısmının hesaplanan KDV’den indirilmesine yönelik düzenleme yapılmıştır. (madde 9)

16) 30’uncu maddede yapılan değişiklik ile transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançlara ilişkin ithalde veya sorumlu sıfatıyla ödenen katma değer vergisinin yanı sıra Türkiye’deki işlemler nedeniyle satıcıya ödenen ve satıcı tarafından da ilgili vergilendirme döneminde beyan edilerek ödenen katma değer vergisinin alıcı tarafından indirilebilmesi sağlanmıştır. (madde 9)

17) 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin alıcı tarafından ödenmeyen katma değer vergisi mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilemeyecektir. (madde 9)

18) İstisna edilmiş işlemlerde indirilemeyen Katma Değer Vergisinin işlemin gerçekleştiği dönemi izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar talep edilmesi şartıyla iadeye konu edilebileceği belirtilmiştir. (madde 10). (1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girecektir)

19) İmalatçılar tarafından yapılan ihracat işlemlerinden kaynaklanan iadelerde, yüklenilen katma değer vergisi yerine sektörler itibarıyla ihracat bedelinin belli bir oranına kadar iade yaptırma konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir. (madde 10) (1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girecektir)

20) 3065 sayılı Kanunun 36’ncı maddesinde değişiklik yapılarak süresi içinde iadesi talep edilmeyen katma değer vergisini gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak yazdırma ve iade hakkı doğuran işlemlerle ilgili iade talebinde bulunulabilecek asgari tutan belirleme hususlarında Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. (madde 11)

21) Maliye Bakanlığına, mükellefiyet süresi, çalışan sayısı, aktif ve özsermaye büyüklüğü, ödenen vergi tutarı, vergisel ödevlerin zamanında yerine getirilip getirilmediği, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme veya kullanma yönünde olumsuz rapor ya da tespit bulunup bulunmadığı gibi kriterler esas alınarak mükelleflerin vergisel uyum seviyeleri ve bu uyum seviyelerine göre farklı iade yöntemleri tespit etmeye, iade alacağının mahsup edileceği vergi borçları ile iadeye ilişkin diğer usul ve esasları belirleme konusunda yetki verilmektedir. (madde 11)

22) KDV Kanununda değişiklik yapılarak “Hasılat esaslı vergilendirme sistemi” getirilmiştir. Ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç deflerine göre tespit edilenlerden, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen sektör ve meslek grupları kapsamında yer alanların talep etmesi halinde, hasılatları üzerinden belirli bir oranda KDV ödemeleri yönünde düzenleme getirilmiştir. (madde 12) (1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girecektir)

23) Maliye Bakanlığına Vergi Usul Kanunu uyarınca işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin ödeme zamanını, beyannamenin verildiği ayı takip eden ikinci ayın sonuna kadar uzatma konusunda yetki verilmiştir. (madde 13) (1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girecektir)

24) Teknoloji geliştirme bölgesinde ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyette bulunanların bu bölgelerde ürettikleri oyun yazılımları da istisna kapsamına dahil edilmiştir.

Ayrıca 3065 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesi kapsamında katma değer vergisinden istisna edilen işlemler nedeniyle yüklenilen vergilerin indirimine imkan tanınmıştır. (madde 14) (1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girecektir)

25) Taksi, dolmuş, minibüs ve umum servis araçlarına ait ticari plakaların elden çıkarılmasından doğan kazançların tamamı gelir vergisinden müstesna tutulmuştur.(madde 15) Ayrıca taksi, dolmuş, minibüs ve umum servislere ait ticari plakaların, 6/4/2018 tarihinden önce elden çıkarılmasından doğan kazanç ve işlemlerle ilgili olarak vergi incelemeleri veya takdir işlemlerine istinaden herhangi bir vergi tarhiyatı yapılmayacak, vergi cezası kesilmeyecek, daha önce yapılmış olan tarhiyatlardan ve kesilmiş cezalardan varsa açılmış davalardan feragat edilmesi kaydıyla vazgeçilecek, tahakkuk eden tutarlar terkin edilecektir. Tahsil edilen tutarlar ise red ve iade edilmeyecektir. (madde 18)

26) KDV iadelerinde vergi müfettişlerince yapılacak iade incelemelerinin süresi üç ay olarak belirlenmiştir. Bu süre idarece 2 aya kadar uzatılabilecektir. (madde 19) (1/1/2019 tarihinden sonraki vergilendirme dönemlerine ilişkin yapılacak incelemelerde uygulanmak üzere 1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girecektir.)

27) Taksi, dolmuş, minibüs ve umum servis araçlarına ait ticari plakaların devrine ilişkin işlemlerde, alım satım bedeli üzerinden (binde 30) oranında harç alınacak olup; alınacak harcın miktarında, üst sınır dikkate alınmayacaktır. (madde 21)

28) SMMM’lere KDV iadelerinde rapor düzenleme yetkisi verilmiştir. 3568 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile Maliye Bakanlığı, yetki almış serbest muhasebeci mali müşavirlere, beyannamelerini imzaladıkları dönem ve mükelleflerle sınırlı olmak kaydıyla, Katma Değer Vergisi Kanunu kapsamında yapılacak iadeye dayanak teşkil edecek rapor düzenlettirmeye, bu kapsamda rapor düzenleyecek serbest muhasebeci mali müşavirlerde aranacak nitelik ve şartlar ile rapor düzenlenebilecek iade türlerini ve azami iade tutarlarını tespite ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili kılınmıştır.

Serbest muhasebeci mali müşavirler, iadeye ilişkin düzenledikleri raporların doğru olmasından sorumlu tutulacaklardır. Düzenledikleri raporun doğru olmaması halinde, rapor kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziya uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır. (madde 23)

29) Özel Tüketim Vergisi Kanununda gümrüksüz satış mağazaları (Duty Free) ve gümrük depoları ile ilgili KDV değişikliklerine ilişkin paralel düzenleme yapılmıştır. (madde 24)

30) Yeni 1.000 vergi müfettişi alımına ilişkin kadro ihdası yapılmış ve Vergi Denetim Kurulu bünyesinde KDV iadesi grubu kurulmuştur. (madde 26)

Kaynak: TÜRMOB

Son yıllarda, paravan kişiler üzerine gerçek usulde vergi kayıtları açılarak piyasaya gerçek olmayan satışlar yapılmış gibi sahte faturaların düzenlendiği görülebilmektedir. Bu işlemler, yine paravan kişiler üzerine anonim veya limited şirketler kurularak aynı şekilde fiktif satışlar veya fiktif faturalamalar yapılabilmektedir.

Uygulamada üzerinde herhangi bir mal varlığı olmayan gerçek kişiler adına şirketler kurularak gerçekmiş gibi görüntü verilerek iş yerleri açılabilmektedir. Göstermelik de olsa belli araç, makine parkı oluşturarak vergi kaydı açılan bu kimseler, daha sonraki aşamalarda, piyasada yüksek mal ve hizmet faturası düzenlemektedirler. Geçen zaman içerisinde bu gibi şirketlerin vergi ve sigorta borçları yüksek rakamlara erişmektedir. Böylece biriken borçlar, ödenmez bir hal almaktadır.

Özetlemek gerekirse, bu gibi borçlar vergi dairesi ve sigorta açısından ödenemez kronik borç olarak vergi dairesi ve sigorta kayıtlarını alt üst etmektedir. 213 sayılı VUK'a göre asıl olan vergilendirmede gerçek durumdur. Yani, vergilendirmede vergi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek durumu esastır (VUK md.3).

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

Öte yandan, 213 sayılı VUK'nun md.153/A teminat uygulaması hükmü olup, bu hükme göre "Başkaca bir ticari, zirai ve mesleki faaliyeti olmadığı halde münhasıran sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiğinin vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenen rapor ile tespit edilmesi ve mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediğinin raporda belirtilmesi üzerine işi bırakmış addolunan ve mükellefiyet kayıtları vergi dairesince terkin edilenlerden, serbest meslek erbabının, şahıs işletmelerinde işletme sahibinin, adi ortaklıklarda ortaklardan her birinin, ticaret şirketlerinde; şirketin, kanuni temsilcilerinin, yönetim kurulu üyelerinin, şirket sermayesinin asgari %10'una sahip olan gerçek veya tüzel kişilerin ya da bunların asgari %10 ortağı olduğu veya yönetiminde bulundukları teşebbüslerin, tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlerin veya düzenlenen raporda fiillerin işlenmesinde bilfiil bulundukları tespit edilenlerin işe başlama bildiriminin alınması halinde, bunlar adına mükellefiyet tesis edilebilmesi için işe başlama bildiriminde bulunanların ve mükellefiyeti terkin edilenlerin tüm vergi borçlarının ödenmiş ve 6183 sayılı Kanunun 10.maddesinin birinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan nev'iden 75.000 (460 sıra no'lu VUK GT ile 01.01.2016'dan itibaren 88.000,-TL) Türk Lirasından ve düzenlenmiş olan sahte belgelerde yer alan toplam tutarın %10'undan az olmamak üzere teminat verilmiş olması şarttır." şeklinde hüküm bulunmaktadır.

Bu durumda, paravan kimseler üzerine kurulan şirketler hakkında Maliye Bakanlığı'nın mücadele ederek, bu paravan kimselerin arkasındaki asıl şirket sahiplerini bulup bunlar üzerine işlem yapması gerekecektir. Son yıllarda, herhangi bir eğitimi olmayan, sermayesi bulunmayan ve gerekli organizasyon ve şirket yönetme becerisi olmayan paravan kimseler adına kurulan şirketlerin vergi daireleri tarafından düzenlenecek raporlara göre kapatılması ve gerçek sahipleri adına takip yapılması gerekir. Nazlı Gaye Alpaslan 

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/gercek-mukellef--paravan-mukellef-kimdir/haber-18137

SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNA VERİLMESİ GEREKEN EKSİK GÜN BELGELERİ

A- ÜCRETSİZ VEYA AYLIKSIZ İZİN BELGESİ

Ücretsiz veya aylıksız izin ile ilgili 4857 sayılı İş Kanunu’nda(3) herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Fakat bazı maddelerinde ücretsiz izin olduğu anlaşılan izinlerden bahsedilmektedir. Bu sebeple Kurum ücretsiz izin belgesinde istenilen şekil şartını kendisi belirlemektedir. İşveren eksik gün nedeni olan, sigortalı ve işverenin imzasını taşıyan ücretsiz veya aylıksız izinli olduğunu kanıtlayan izin belgesini aylık prim ve hizmet belgesi ile birlikte ve süresinde Kuruma vermek zorundadır. Yönetmelik değişikliği öncesi izin belgesinde işçi ve işverenin imzasını taşıma şartı aranmamaktaydı.

B- KISMİ SÜRELİ ÇALIŞMA SÖZLEŞMESİ         

İş Kanunu’nun 13. maddesine göre, işçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir. Tam süreli işçinin çalışma süresi haftalık en fazla 45 saattir ve bu sürenin altında geçen çalışmalar kısmi süreli çalışma sayılır. 5510 sayılı Kanun’un 80. maddesi birinci fıkrası (h) bendine göre kısmi süreli iş sözleşmesinin işçi ve işveren arasında yazılı olarak yapılmış olması şartı ile prime esas kazançta kısmi çalışma olarak kabul edileceği belirtilmektedir. Yönetmelikte aylık verilecek bildirge ile eksik çalışma bulunduğuna dair kısmi süreli iş sözleşmesinin aynı süre içerisinde verilmesi gerektiği hükmü yer almaktadır.

C- PUANTAJ KAYITLARI

Puantaj, bir işletmede çalışanların saat ya da gün bazında çalışma sürelerinin kayıt altında tutulması ve raporlanmasıdır. Farklı sektörlerde farklı şekillerde kullanılan puantaj, temel olarak mesainin saat üzerinden hesaplanmasıdır. Buna dair Kuruma eksik gün bildirilmesi halinde, bu kayıtlarda sigortalının imzasının bulunması zorunludur.

D- İŞE DEVAMSIZLIK BELGESİ

Mazeretsiz olarak işe gelmeyen işçiye işverenin ücret ödeme yükümlülüğü bulunmamakta, ücret ödenmediği içim prime esas kazanca bu süreler dâhil edilmemektedir. İşveren tarafından usulüne uygun düzenlenmiş devamsızlık belgeleri, aylık prim ve hizmet belgesi ile birlikte Kuruma verilmek zorundadır.

E-SÖZLEŞME FESİH TARİHİNİ BELİRTEN BELGE

İş sözleşmesi, işçi ve işveren tarafından Kanun’dan doğan haklarını kullanarak ya da tazminat ödemeye mahkum edilerek feshedilebilir. Eksik gün bildirimi açısından iş sözleşmesinin hangi sebeple fesih edildiğinden ziyade fesih tarihinde işçinin fiilen çalışmasının söz konusu olamadığının kanıtlanması gerekmektedir. İşveren fesih tarihinde işçinin çalışmasının bulunmadığına dair belgeyi Kuruma ilgili ay bildirgesi ile süresinde ibraz etmek zorundadır.

III- KURUMA VERİLMESİ ZORUNLU OLMAYAN EKSİK GÜN BELGELERİ

A- İSTİRAHATLİ OLDUĞUNU BELİRTEN RAPOR

5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrası kapsamında bulunan sigortalılar iş kazası ve meslek hastalığı, maddenin (a) bendi ve 5. madde kapsamında olanlar hastalık; 4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendine ve (b) bendinin ilgili bentlerine tabi sigortalıların doğum yapmaları halinde, sağlık hizmeti sunucularından istirahat raporu alınabilmektedir. Bu raporlara istinaden Kurum istirahatlı olduğu sürelerin bazen tamamını bazen Kanun’da geçen süreler için sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği ödemektedir.

Eksik gün bildirimine dair değinmiş olduğumuz raporların yetkilendirilmiş sağlık hizmeti sunucularından veya işyeri hekimlerinden alınmış olması halinde raporların istenilmesi halinde ibrazı için saklanması gerekmektedir.

B- DİSİPLİN CEZASINA VE GÖZALTINA ALINDIĞINA DAİR BELGE

İşveren tarafından işçinin ilgili olduğu ayda gözaltına alındığını veya tutuklu olduğunu bu sebeple o ay içerisinde yapılan eksik gün bildirimine sadece bu bilginin eklenmesi yeterli olacaktır. Ayrıca işçiye disiplin cezası verilmesi halinde de yönetmelik değişikliği ile işçiye tebliğ şartı getirilmiştir. Buna istinaden Tebliğ edilen disiplin cezası uygulamasına ilişkin belgenin ve gözaltı veya tutuklu olduğuna dair belgenin istenilmesi halinde ibrazı için saklanması gerekmektedir.

C- İŞYERİ FAALİYETİNİN DURDUĞUNA DAİR BELGE 

Grev, lokavt, genel hayatı etkileyen olaylar, doğal afetler nedeniyle işyerinde faaliyetin durdurulduğunu veya işe ara verildiğini gösteren ilgili resmi makamlardan alınan yazı örneği eksik çalışmaya ilişkin belgelerdir. Bu belgenin aylık prim ve hizmet belgesi ile Kuruma verilmesinde bir zorunluluk bulunmamakla birlikte, istenilmesi halinde ibraz edilmek kaydıyla saklanılmalıdır.

D- KISA ÇALIŞMA VE YARIM ÇALIŞMA ÖDENEĞİ

Kısa çalışma ve yarım çalışma ödeneği alındığına dair ilgili resmi makamlardan alınan belgelerde eksik çalışmanın kanıtı belgeler arasında geçmektedir. Buna dair bildirim Kuruma ilgili kodun aylık prim ve hizmet belgesinden seçilerek yapılması yeterlidir. Bu belgeler sadece Kurum tarafından istenildiğinde ibraz edilmek zorundadır.

E- İSG-KATİP PROGRAMINDAN ALINAN BELGELER

İş sağlığı ve güvenliği kayıt, takip ve izleme programı üzerinden alınan sözleşmelerin de sigortalıların eksik çalıştığını belirten belgeler niteliğinde olması sebebiyle işverenler tarafından Kurumca istenildiğinde ibrazı açısından saklanılması gerekmektedir.

EKSİK GÜN BELGESİNİ VERME YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve YAPTIRIMI

Eksik gün bildirimi Kurum tarafından belirlenen matbu bir formla yani Ek-10 formu doldurularak yapılır. Eksik gün nedenlerine ilişkin belgeler ise Ek-10 formunun ekinde sunulur. Eksik gün bildirimi yapma yükümlülüğü sadece 10'dan az çalışanı olan işyerleri için geçerlidir. İşyerinde çalışan sigortalı sayısı 10 ve üzerinde ise 13. fıkrada geçen belgelerin Kurum tarafından istenilmesi halinde ibrazı için saklanılması gerekmektedir.

İşverenler tarafından eksik gün bildirimine dair belgelerin saklanması gerektiği halde Kurum tarafından istenilmesi halinde ibraz edilememesi durumunda, 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesi beşinci fıkrasına göre işlem yapılacaktır. Buna göre, ilgili ayda 30 günden az olan yani eksik bildirilen gün ve kazançlara istinaden aylık prim ve hizmet belgeleri re’sen düzenlenerek, aylık asgari ücretin iki katını geçmemek kaydıyla her bir ek belgede kayıtlı sigortalı sayısı başına, aylık asgari ücretin yarısı tutarında idari para cezası uygulanması gerekecektir. Ahmet ÖZCAN Yaklaşım / Nisan 2018 / Sayı: 304

Perşembe, 12 Nisan 2018 01:14

SGK Prim Borçlarında Zamanaşımı

Bilindiği üzere Sosyal Güvenlik Kurumu prim alacaklarını doğuran olay genel olarak işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarını aylık prim hizmet belgesi/aylık sigorta primleri bildirgesi vererek kuruma beyanı ile gerçekleşmektedir. Zamanaşımı süresi, işverenlerce kendiliğinden düzenlenen ve yasal süresi içinde kuruma verilen veya yasal süresi dışında verilmekle birlikte denetim elemanına incelemeye sevk edilmeksizin işleme konulan aylık prim hizmet belgesi/aylık sigorta primleri bildirgesinden dolayı tahakkuk eden primler için farklı, mahkeme kararları, denetim ve kontrolle görevli memurlarca yapılan tespitlere veya kamu kurum ve kuruluşlarından alınan yazılara istinaden Sosyal Güvenlik Kurumunca re’sen düzenlenen aylık prim hizmet belgesi/aylık sigorta primleri bildirgesinden dolayı tahakkuk eden prim borçları için ayrı hesaplanmaktadır.

a- Ödeme vadesi 30.9.2008 tarihi ya da öncesinde sona eren sigorta prim borçlarının zamanaşımı süresi,

Ödeme vadesi;

- 07.12.1993 tarihi ve öncesinde sona eren borçlar için, Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren on yıl,

- 08.12.1993 ila 05.07.2004 tarihleri arasında sona eren borçlar için, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine istinaden, borcun ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl,

- 06.07.2004 ila 30.09.2008 tarihleri arasında sona eren borçlar için yine Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren on yıl, olarak dikkate alınacaktır.

Örnek-1: ABC unvanlı özel işyeri 2003 yılı Mart ayına ilişkin yasal süresi içinde düzenlenen aylık sigorta primleri bildirgelerinden dolayı tahakkuk eden prim borcunun ödeme süresi 30.04.2003 tarihinde sona ermektedir. Ödeme süresi 30.04.2003 tarihi itibariyle sona eren borçlar, 6183 sayılı Kanuna göre ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan, beş yıllık zamanaşımı süresi 01.01.2004 tarihinde başlayıp, zamanaşımını kesen veya durduran hallerinde bulunmaması halinde 31.12.2008 tarihinde sona ermiş olacaktır.

Örnek-2: VYZ unvanlı özel nitelikteki işyerince 2005 yılı eylül ayına ilişkin yasal süresi içinde düzenlenen aylık prim ve hizmet belgesinden dolayı tahakkuk eden primlerin ödeme süresi 31.10.2005 tarihinde sona ermekte olup bu borcun, Borçlar Kanunu’na göre ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan, on yıllık zamanaşımı süresi, 01.11.2005 tarihinde başlayıp zamanaşımını kesen veya durduran hallerin bulunmaması halinde 31.10.2015 tarihinde sona ermektedir.

b- Ödeme vadesi 01.10.2008 veya sonrasında sona eren prim borçlarının zamanaşımı süresi için 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinde “Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir” ibaresi geçmekte olup bu hüküm gereği işverenlerin kendiliğinden düzenlediği ve yasal süresi dahilinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na verdiği ya da yasal süresi dışında verilmekle birlikte incelemeye gerek görülmeksizin kurumca işleme alınan aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden ve ödeme vadesi 01.10.2008 tarihi veya sonraki herhangi bir tarihte sona eren prim borçları yasal ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabi tutulmaktadır.

Örnek-3: KML unvanlı özel işyerince 2010 yılı şubat ayına ilişkin olarak düzenlenen ve yasal süresi içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgesinden dolayı tahakkuk eden prim borçlarının ödeme vadesi 31.03.2010 tarihinde sona ermekte olup bu itibarla borç, ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbi olduğundan, söz konusu alacağın tahsilinde dikkate alınacak zamanaşımı süresi zamanaşımını kesen ve durduran haller hariç olmak üzere 01.01.2011 tarihinde başlayıp, 31.12.2020 tarihinde sona erecektir.

c- Mahkeme kararları, denetim sonucu yapılan tespitler, bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri, Kanun ile kurulmuş kurum ve kuruluşlardan edinilen belgelere istinaden talep edilen veya re’sen düzenlenen prim belgelerinden dolayı tahakkuk ettirilen prim borçlarının zaman aşımı süreleri hususunda, 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin ikinci fıkrasında, “…Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır.” hükmü mevcut olup bu durumda prim borcu;

-    Mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise zamanaşımı süresi, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden,

-    Sosyal Güvenlik Kurumu’nun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise zamanaşımı süresi, rapor tarihinden,

-    Kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise zamanaşımı süresi, bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten,

-    Bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile Kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise zamanaşımı süresi, bilgi ve belgenin

-    Kuruma intikal ettiği tarihten, itibaren başlatılmaktadır.

-    Bu itibarla bahsi geçen hallerden birinden kaynaklı doğan prim borçlarının zamanaşımı süresi, borcun ödeme vadesinin sona erdiği tarihe göre değil, yukarıda belirtilen tarihler dikkate alınarak belirlenmektedir.

-    Ayrıca mahkeme kararına, denetim elemanlarınca yapılan tespitlere veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelere istinaden düzenlenen aylık sigorta primleri bildirgelerinden/aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden primlerin tahsilinde dikkate alınacak zamanaşımı süresi, borcun ödeme vadesinin 01.10.2008 tarihinden önce veya sonra sona erdiği üzerinde durulmaksızın, mahkeme kararının kesinleştiği tarihte/rapor tarihinde/kamu idarelerinin denetim elemanlarınca düzenlenen rapor sonuçlarının Sosyal Güvenlik Kurumu’na intikal ettiği tarihte veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile Kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerin Sosyal Güvenlik Kurumu’na intikal ettiği tarihte geçerli olan Kanun hükümleri dikkate alınarak, ilgili kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri esas alınarak belirlenecektir.

Örnek-4: Sosyal Güvenlik Kurumu denetim ve kontrolle görevli memurlarınca düzenlenen 19.09.2009 tarihli rapor ile C.D. isimli sigortalının 2008 yılı Mart ayındaki hizmetlerinin ve kazançlarının Kuruma bildirilmediğinin tespit edildiği varsayıldığında, sigorta primi ve işsizlik sigortası prim borcunun denetim raporuna istinaden tahakkuk etmesinden dolayı, sözkonusu prim borçları yönünden denetim raporunun düzenlendiği 19.09.2009 tarihinde 5510 sayılı Kanun hükümlerine ilişkin zamanaşımı süresi geçerli olduğundan, söz konusu borçlara ilişkin zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanacak olup, bu on yıllık zamanaşımı süresi 19.09.2009 tarihinde başlayıp, zamanaşımını kesen veya durduran hallerin bulunmaması durumunda 18.09.2019 tarihinde sona erecektir.

Diğer taraftan işverenlerce yasal süresi dışında Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilen ve işleme alınıp alınmayacağının tespiti amacıyla Sosyal Güvenlik Denetmenine sevk edilen aylık prim ve hizmet belgelerine ilişkin yapılan denetim sonucunda belgelerin işleme alınmasına karar verilmesi halinde, bu nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden prim borçları için de zamanaşımı süresi rapor tarihinden itibaren başlar.

Zamanaşımını Kesen Haller

Zamanaşımını kesen haller, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü hakkında Kanun’da 11 başlık halinde açıklanmış olup bunlar; 

1- Ödeme,

2- Haciz tatbiki,

3- Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilât,

4- Ödeme emri Tebliği,

5- Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi,

6- Yukarıdaki 5. sırada gösterilen muamelelerden her hangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması,

7- İhtilaflı amme alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı verilmesi,

8- Amme alacağının teminata bağlanması,

9- Kaza mercilerince icranın tehirine karar verilmesi,

10- İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi.

11. Amme alacağının özel Kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması,

Şeklinde sıralanmıştır. Kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlamaktadır. Zamanaşımının bir bozma kararıyla kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı yeni vade gününün rastladığı; amme alacağının teminata bağlanması veya icranın kaza mercilerince durdurulması hallerinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günü olur. Fahrettin YÜKSEK* Yaklaşım / Nisan 2018 / Sayı: 304 

Sorunuzu şu şekilde cevaplandırabiliriz.

1- A.Ş.’den kendi isteğinizle ayrıldığınızda, kıdem tazminatı alabilmeniz için emekli olmak için aranan şartlardan yaş dışındaki şartları sağlamış olmanız gerekir. Aksi halde kıdem tazminatı alamazsınız. Tabi işveren kendi isteği ile kıdem tazminatı ödemek isterse işinize haksız yere son verip, kıdem tazminatını öder. Bu işverenin keyfiyetine kalmış bir konudur.

2- Bir şirkette ortak olan başka bir işyerinde sigortalı çalışarak SSK’ya prim ödemesi mümkün.  Ancak sigortalı çalışmadığı sürelerde şirket ortaklığından dolayı Bağ-Kur’a prim ödemek zorunda.

3- Fiilen çalışılan işyerinden sigortalı gösterilmesi Yasa emridir. Fiili olarak çalışma olmadığının tespiti halinde, sigortalılık süresi iptal edilir.

4- Limited şirket ortaklarının ve müdürünün ödenmeyen kamu borçlarından (vergi, prim vb.) belli usul ve esaslarda şahsi mal varlığı ile sorumlu olduğu unutulmamalı.

5- Sonuç olarak, gerçekte bir şirketin ortağı olmadan ortak gibi gösterilmek sahte bir işlemdir. Bu tür sahte işleme bulaşanların zaman içinde büyük sıkıntılar yaşadığına defalarca şahit olduk. Yalkaşım Dergisi

4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinin I-a bendine göre, iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa, işçi iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir. İşçi bu durumda bildirim süresine uymak zorunda değil. İşyerinde en az bir yıl çalışma süresi varsa kıdem tazminatına hak kazanır. Sağlık sebebine bağlı olarak haklı nedenle işten ayrılabilmek için söz konusu rahatsızlık nedeniyle, konusunda uzman doktor veya sağlık kurulu raporu alınması gerekir.

Buna göre, yaptığınız işin sağlığınız için tehlikeli olduğuna dair rapor alırsanız bildirim (ihbar) süresi vermeden işten ayrılabilirsiniz. Ancak çalışma süreniz bir yıldan az olduğundan kıdem tazminatına hak kazanamazsınız. Yani ücretiniz dışında hiçbir şey almanız mümkün olmaz.

Bir yıl dolduktan sonra işten ayrılmanız halinde ise hem kıdem tazminatına hak kazanırsınız, hem de hak kazanacağınız yıllık ücretli izninizi kullanmadan ayrılmanız durumunda kullanmadığınız izin süresinin ücretini alırsınız. Yaklaşım Dergisi

Salı, 10 Nisan 2018 09:54

Transfer Fiyatlandırması Formu

Kurumlar Vergisi Kanunu'nun en önemli düzenlemelerinden birisi de transfer fiyatlandırmasına yönelik düzenlemedir. Zira bu müessese mükelleflerin, ilişkili kişilerle oluşturdukları ve ilişkiden etkilenmiş edim içeren sözleşmeler yoluyla birbirlerine kazanç aktararak matrahlarını aşındırmalarına karşı oluşturulmuş bir supap vazifesi görmektedir.

Transfer fiyatlandırmasında önem taşıyan ve hatta idareye hareket noktası oluşturan konu, “belgelendirme yükümlülüğü”dür. Hatta bu yükümlülüğe, 6728 sayılı Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanunu'nun konuya ilişkin 13. maddesine eklenen 8 numaralı bent ile hukuksal sonuç dahi bağlanmıştır. Söz konusu bent düzenlemesine göre; “Transfer fiyatlandırmasına ilişkin belgelendirme yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmiş olması kaydıyla, örtülü olarak dağıtılan kazanç nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmemiş veya eksik tahakkuk ettirilmiş vergiler için vergi ziyaı cezası (Vergi Usul Kanunu'nun 359'uncu maddesinde yazılı fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi hali hariç) %50 indirimli olarak” uygulanacaktır.

Belgelendirme yükümlülüğünün kapsamına, iki yükümlülük girmektedir. Bunlardan birincisi “Transfer Fiyatlandırması Raporu”nun hazırlanması ve ibrazı yükümlülüğüdür (Bu yükümlülüğün ayrıntılarını geçen salı günkü yazımda aktarmıştım). İkincisi ise beyanname ekinde verilmesi gereken, “Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Kurum Kazancı Ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form”un –konumuza ilişkin olarak transfer fiyatlandırmasına yönelik kısmının- tam ve gerçeğe uygun şekilde doldurularak verilmesidir. Bu Formun doldurulmasında dikkat edilecek hususları, bu yıl tekrar hatırlatmak istedim.

Söz konusu Form’u, transfer fiyatlandırması konusunda Rapor hazırlamakla yükümlü olsun olmasın bütün kurumlar vergisi mükelleflerinin vermesi gerekmektedir. Ancak ilişkili kişi ile 2017 yılında hiçbir ilişkisi olmamış mükelleflerin, bu formu doldurmalarına kanaatimce gerek yoktur. Zaten bildiğim kadarı ile İdarenin de aksi yönde bir açıklaması yoktur.

Bu formda yer alan ve “Transfer Fiyatlandırması Kapsamındaki İlişkili Kişilere İlişkin Bilgiler” başlığını (I) sayılı tablo, 2017 yılında işlemde bulunulan ilişkili kişilerin beyanına ilişkindir. Yoksa burada, bütün ilişkili kişilerin dökümünün yapılması söz konusu değildir. Buraya yazılacak ilişkili kişilerin belirlenmesinde, ilişki sonucunda hazine zararının doğup doğmadığının bir önemi yoktur.

Öte yandan Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesine 6728 sayılı Kanun'la “ilişkinin doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık kanalıyla oluştuğu durumların örtülü kazanç dağıtımı kapsamında sayılması için en az %10 oranında ortaklık, oy veya kâr payı hakkının olması şatı aranır” cümlesi eklenmiştir. Bu düzenleme 9.8.2016’da yürürlüğe girdiğinden, %10’luk koşulu gerçekleştirmeyen ilişkili kişilerle 1.1.2017’den itibaren bir işlem gerçekleştirilmemiş ise forma yazılmaması gerekmektedir.

İlişkili kişilerle yapılan işlemlerin ise (II) sayılı Tabloda gösterilmesi gerekmektedir. Bu tabloda alım ve satım tutarlarının KDV hariç olarak yer alması gerekmektedir (KDV’nin maliyet unsuru olarak değerlendirildiği haller hariç). Yapılan ödemenin stopaja tabi bir ödeme olması halinde ise tutarın brüt olarak yer alması gerekmektedir.

Ortaklara ödenen kâr paylarının ve onlardan alınan sermaye avanslarının ise, işlem olarak gösterilmesi söz konusu değildir.

(III) sayılı tabloda ise transfer fiyatlandırmasına konu işlemlerde kullanılan yöntemler gösterilecektir. Bu tabloda gösterilecek yöntemlerin, Transfer Fiyatlandırması Raporu hazırlamakla yükümlü mükelleflerde, raporla uyumlu olmasına dikkat edilmesinde yarar verdir. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/bir-onemli-form-transfer-fiyatlandirmasi-formu/410855

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
Top