Mehmet Özdoğru
Araç Satış Bedellerinin Kasko Değerinin Aşağısında Olması Tarhiyat Sonucunu Doğurur Mu?
Giriş:
Kamuoyunda da yanlış yorumlamalara neden olduğundan, araç satışlarında “kasko değerinin” vergisel açıdan özel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Aşağıdaki çalışmada konunun tartışma boyutları vergi hukuku açısından yasal altyapısı ile birlikte incelenmektedir.
I- Harçlar Kanunu-Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunları Açısından Değerlendirme:
Harçlar Kanunun “Çeşitli İşlemlerde Değer” başlıklı 43. Maddesinin ikinci paragrafına göre motorlu kara taşıtları ile ilgili alım, satım ve taahhüt işlemlerinde gösterilecek değer; işleme konu olan taşıtın cinsi, markası, modeli, tipi ve yaşı itibariyle Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğince tespit edilen ve işlemin yapıldığı tarihte geçerli olan kasko sigortasına esas değerinden aşağı olamamaktadır.
Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğince düzenlenen listelerde yer almayan eski model taşıtları asgarî değeri; o taşıtların listede yer alan en eski modelleri için belirlenen değerinden, her model yılı için % 10 indirim yapılmak suretiyle tespit edilir. Birlikçe düzenlenen listelerde yer almayan taşıtların değerleri, emsali taşıtların değerlerinden aşağı olamaz. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye ve Gümrük Bakanlığınca belirlenmektedir.
17 seri nolu Harçlar Kanunu Genel Tebliğine göre motorlu kara taşıtları ile ilgili alım, satım ve taahhüt işlemleri, alım, satım veya taahhüde konu taşıtın cinsi, markası, modeli, tipi ve yaşı itibariyle 492 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin sonuna eklenen fıkra ile belli edilmiş değerden az olmamak üzere işlem taraflarınca beyan olunacak değer üzerinden gerçekleştirilecektir. Sözü edilen değerler, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğince yayımlanan "Motorlu Kara Taşıt Araçları Kasko Değer Listesi"nde yer almaktadır.
Türkiye Sigorta ve Reasürans şirketleri birliğince yayımlanan kasko değer listelerinde, motorlu kara taşıtlarının cinsi, markası, modeli ve tipi itibariyle sadece 15 yaşına kadar olanlarının kasko sigortalarına esas değerleri yer almaktadır.
Listede yer alan motorlu kara taşıtlarının noterliklerdeki alımı, satımı ve bunların aynına yönelik taahhütler sebebiyle yapılacak işlemlerde gösterilecek değer, işlem tarihinde bu taşıtların cinsi, markası, modeli, tipi ve yaşı itibariyle listedeki kasko sigortasına esas değerinden az olamayacaktır. Ancak, taraflarca bu değerlerin üzerinde değer beyanı olunması halinde beyan edilen bu değerler üzerinden işlem yapılacağı tabiidir.
Harca konu alım, satım ve taahhüt işlemenin yapıldığı tarihte 15 yaşından büyük olan motorlu kara taşıtlarının işlem değerlerinin tespitinde aşağıdaki esaslar uygulanacaktır.
§ Alım, satım veya taahhüde konu 15 yaşından büyük aracın işlem değeri; cinsi, markası ve tipi itibariyle listedeki en eski (15 yaşındaki) modelinin kasko sigortasına esas prim değeri baz alınarak hesaplanacaktır.
- Listede yer alan en eski model taşıtın kasko sigortasına esas değeri, her model yılı için % 10 nispetinde indirilerek, alım satıma konu olan taşıtın değeri hesaplanacaktır.
- Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği tarafından 3'er aylık dönemler itibariyle yayımlanmakta olan kasko değer listesinde, bazı motorlu kara taşıtları, cinsi, markası, modeli, tipi ve yaşı itibariyle yer alan emsali taşıtların değerinden az olmamak üzere, ilgililerce beyan edilen değer dikkate alınacaktır.
- Öte yandan listelerde yer almayan araçların, listelerde herhangi bir emsalinin bulunmaması halinde ise bu araçların alımı, satımı ve taahhüdü ile ilgili işlemlerde, piyasada alımı, satımı yapılan benzeri araçların değerinden az olmamak üzere, ilgililerce beyan edilen değer esas alınacaktır.
- Herhangi bir sebeple hasarlı hale gelen motorlu kara taşıtlarının hasarlı durumda noterlerde gerçekleştirilen alımı, satımı ve taahhüdü ile ilgili işlemlerde gösterilecek asgari değer, Tebliğin evvelki bölümlerinde belirlenen değerlerden, hasar tutarı düşüldükten sonraki kalan değer olacaktır. Ancak, hasar tutarının, satışa konu motorlu kara taşıtının yukarıda belirlenen değerinden indirilebilmesi için, satış işlemi sırasında taşıtın gerçekten hasarlı olduğunun belgelenmesi şarttır.
- İlgililerce hasarlı olduğunun ileri sürülmesi sonucunda, bu durumun Tebliğin I/D bölümündeki esaslar çerçevesinde tesbiti üzerine, hasar tutarı düşüldükten sonraki değeri üzerinden alımı, satımı veya taahhüde konu işlemi yapılan motorlu kara taşıtları ile ilgili işlem dosyasında, hasar miktarını gösteren belgelerin birer örneği muhafaza edilecektir.
197 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre (7061 sayılı kanunun 23 üncü maddesiyle değişen fıkra; Yürürlük 05.12.2017) (I) sayılı tarifede yer alanotomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerlerine ait vergi tutarlarının Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği tarafından her yılın ocak ayında ilan edilen kasko sigortası değerlerinin %10'unu aşması halinde, taşıtlara ait vergi tutarlarını, bir önceki satırdaki aynı yaş grubunda bulunan taşıtlara isabet eden vergi tutarı olarak belirlemeye, bu oranı %4'e kadar indirmeye ve kanuni oranına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Görüleceği üzere vergi kanunlarımızda harçlar ve motorlu taşıtlar vergileri açısından kasko değerine yer verildiği görülmektedir.
II- Gelir-Kurumlar Vergisi Açısından Değerlendirme:
Konuyla ilgili olarak 170 seri numaralı GVK Genel Tebliğine göre;
“D Motorlu Taşıtların Satışında Esas Alınacak Bedel :
Bilindiği gibi, 3689 sayılı Kanunla Harçlar Kanunu'nun 43 üncü maddesine eklenen fıkrada, "Motorlu kara taşıtları ile ilgili alım, satım ve taahhüt işlemlerinde gösterilecek değer; işleme konu olan taşıtın cinsi, markası, modeli, tipi ve yaşı itibariyle Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'nce tespit edilen ve işlemin yapıldığı tarihte geçerli olan kasko sigortasına esas değerinden aşağı olamaz. Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'nce düzenlenen listelerde yer almayan eski model taşıtların asgari değeri; o taşıtların listede yer alan en eski modelleri için belirlenen değerinden, her model yılı için % 10 indirim yapılmak suretiyle tespit edilir. Birlikçe düzenlenen listelerde yer almayan taşıtların değerleri, emsali taşıtların değerlerinden aşağı olamaz. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Maliye ve Gümrük Bakanlığınca belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükmün Harçlar Kanunu bakımından ne şekilde uygulanacağı, 26/12/1990 gün ve 20737 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 17 Seri No.lu Harçlar Kanunu Genel Tebliğinde açıklanmıştır.
Bakanlığımıza intikal eden olaylardan, motorlu taşıtların kasko sigortasına esas bedelden daha düşük bedelle satılması halinde, Gelir veya Kurumlar Vergisi açısından kasko bedelinin mi yoksa, gerçek satış bedelinin mi esas alınacağı konusunda tereddütlerin olduğu anlaşılmıştır.
Gelir ve kurumlar vergisi uygulaması bakımından, mükelleflerin satışını yaptıkları motorlu kara taşıtlarına ilişkin esas alacakları tutar, gerçek satış bedelidir. Ancak, gerçek satış bedelinin emsallerine göre bariz bir şekilde düşük beyan edilmesi halinde idarece, taşıtın gerçek satış bedelinin tespiti yoluna gidilebilecektir. Bu tespit işlemi sırasında, diğer unsurlarla birlikte taşıtın satış tarihi itibariyle geçerli olan, kasko sigortasına esas alınan bedelinden de yararlanılabileceği tabiidir. “
Dikkat edileceği üzere, Tebliğ de araç satışlarında satış bedelinin kasko değerinin aşağısında olamayacağı yönünde bir ifade olmadığı gibi, muvazzalı durumlarda kasko değerinin de gerçek bedel tespitinde delil olarak kullanılabileceğine ilişkin çeşitli açıklamalara yer verilmiştir.
Meri mevzuatımızda ilişkili kişiler arasında gerçekleşen işlemlerde ise güvenlik müessesi olarak transfer fiyatlandırması hükümleri devreye gireceğinden aracın emsal bedelinin resmi kayıtlarda gösterilen değerlerinin üstünde veya altında olması durumunda ispat yükümlüsü tarafından mukni ve muteber deliller ile fiyat farklılığının gerekçesi açıklanmaya çalışılacaktır. Aksi takdirde ise karşılaştırılabilir fiyatlar dikkate alınarak işlem tesis edilecektir.
Bu durumun dışında, kasko değerinin, aksi yönde tespit veya bulgu yoksa gerçek bedelden aşağı veya yukarı olması durumunda doğrudan dikkate alınabilecek bir değer değildir.
Konuya ilişkin Maliye Bakanlığınca 06.05.1994 tarih ve 1994/2 Sıra No.lu GVK İç Genelgesi yayımlanmıştır.
"Bilindiği üzere Harçlar Kanunu’nun 43. maddesi gereğince, motorlu kara taşıtlarının alım, satım ve taahhüt işlerinde kasko sigortasına esas bedeller harcın matrahı olarak kabul edilmektedir.
Bu bedellerin gelir ve kurumlar vergisine tabi kazancın tespitinde satış bedeli olarak alınıp alınmayacağı konusunda 170 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin (D) bölümünde gerekli açıklamalar yapılmış bulunmaktadır.
Sözkonusu Genel Tebliğ'de de açıklandığı üzere, motorlu araç satışlarında gelir ve kurumlar vergisi uygulaması bakımından esas alınacak tutar öncelikle gerçek satış bedeli olacaktır.
Bu bedelin emsallerine göre bariz bir şekilde düşük olması halinde, idarece gerçek satış bedelinin tespiti yoluna gidilebilecektir. Bu tespit sırasında sadece kasko sigortasına esas bedeller değil, diğer unsurların da nazara alınması gerekmektedir.
Bakanlığımıza yansıyan taleplerden bazı vergi dairelerinin gerçek satış bedelleri konusunda hiçbir araştırmayı yapmadan kasko sigortasına esas bedellerini kullanarak mükellefler adına tarhiyat yaptıkları anlaşılmıştır. Bu uygulama idare ve mükellefler arasında gereksiz ihtilaflara neden olmaktadır.
Bu tür ihtilaflara yer verilmemesi açısından, sadece kasko bedellerinden hareketle mükellefler adına tarhiyat yapılmaması, gerçek satış bedellerinin tespiti sırasında diğer hususların da incelenmesi gerekmektedir."
İç Genelgede ifade edilen hususlara göre motorlu taşıt satışında satış sözleşmesi ve noter evrakında gösterilen bedelin kasko değerinin altında olması halinde, sırf bu nedenle tarhiyata gidilemeyeceği görüşünde olup aynı görüş KDV açısından da geçerlidir. Taraflar arasında ilişki varsa ve açıklanmayacak kadar düşük bedeller ancak Transfer Fiyatlandırması kapsamında eleştiri görebilecektir.
Danıştay'ın bu konudaki görüşü de, Maliye Bakanlığı'nın iç genelgesi doğrultusundadır. Danıştay'ın buna ilişkin kararlarından bazılarının özeti aşağıdaki gibidir.
"Kasko sigorta bedeli, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun 29. maddesine göre kanuni ölçü kabul edilemeyeceğinden, nakil vasıtası satışından dolayı beyan edilen satış değerinin kasko sigorta bedeline göre düşük olduğu gerekçesiyle ikmalen KDV tarhiyatı yapılamaz" (Dn. 9.D.’nin, 01.03.1995 tarih ve E.1994/4304, K.1995/453 sayılı Kararı)
““Olayda, yükümlünün sahibi bulunduğu aracı noter satış senedi ile kasko değerinin altında satması nedeniyle takdir komisyonuna başvurulduğu, bu komisyon tarafından ise kasko bedelinden hareketle matrah takdir edildiği anlaşılmıştır. Noter satış sözleşmesi ortada iken bu belgenin sahteliği ya da aracın sözleşmede yazılı bedelin üstünde satıldığı yolunda gerçeği yansıtan olgular bulunmadan, kasko bedelinin altında satış yapılmış olması başlı başına re’sen takdir nedeni olarak kabul edilemez.” (Dn. 4. D.’nin, 13.10.2004 tarih ve E. 2004/876, K. 2004/1975 sayılı Kararı)
"Satış bedeli uyuşmazlık doğuran taşıtların emsal bedelinin takdir komisyonunca saptanması sırasında, araçların tüm özellikleri göz önüne alınarak matrah takdiri gerekirken, başka verilerden yararlanılmaksızın salt kasko değerine göre yapılan takdirde ve bu takdir esas alınarak uygulanan tarhiyatın onanmasında hukuka uygunluk görülmemiştir. Emsal bedelin; ticaret odası, şoförler ve otomobilciler derneği ve ilgili merciler nezdinde yapılacak araştırma ile tespit edilmesi gerekir" (Dn. VDDGK.nun, 22.03.1996 tarih ve E.1995/33, K.1996/119, 06.06.1997 tarih ve E. 1996/90, K. 1997/297 sayılı Kararları)
“Olayda, noter satış sözleşmesinde gösterilen kasko sigorta değerinden düşük bedel gösterilmesi nedeniyle takdir komisyonundan matrah takdiri istenmişse de komisyonca, aracın gerçek değerini tespit yönünden herhangi bir araştırma yapılmaksızın matrah belirlenmiştir. Dosyaya sunulan 01.08.1993 tarihli trafik kazası tespit tutanağı ile ……….. Sigorta tazminat makbuzunun incelenmesinden aracın kaza geçirdiği anlaşılmaktadır. Araçta yapılması gereken tamirat nedeniyle piyasa değerinin 175.000.000 lira olabileceğini belirten …………… Limited Şirketinin 21.09.1994 günlü değer tespit raporu üzerine 05.12.1994 tarihindeki satış da bu değer üzerinden gerçekleştirilmiştir.
Oto nakliyesinde kullanılmak üzere çekici haline getirilen ve tamire muhtaç çekici olarak satıldığı saptanan aracın, yukarıda değinilen tüm özellikleri göz önüne alınmaksızın uygulanan tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmadığı gibi tarhiyatın yazılı gerekçe ile değiştirilmesi yolundaki kararda hukuka uygun düşmemiştir.” (DVDDGK’, E. 1999/71, K. 1999/457 sayılı Kararı)
GİB, bir görüşünde hasarlı bir aracın sigorta şirketi tarafından üçüncü bir kişiye satılması işleminde, aracın şirket aktifinde kayıtlı olduğu hususu dikkate alınarak, bu satış işlemi için şirket tarafından aracın satıldığı üçüncü şahıs adına “satış bedeli tutarında“ fatura düzenlenmesi gerektiği, toplam sigorta tazminatının, aracın üçüncü kişiye satış bedeli düşüldükten sonra kalan kısmı için ise şirket tarafından sigorta şirketine fatura düzenlenmesi gerektiğine değinmiştir. KDV açısından ise aracın hurda olup olmadığı istisna açısından önem arz etmektedir1.
Yukarıda ifade edildiği üzere kasko değeri araç satışında gelir ve kurumlar vergisi ile KDV açısından doğrudan dikkate alınacak hukuki bir ölçü değildir. Kasko değeri sadece harç bedelinin tespitinde dikkate alınabilecek bir konudur.
Gerçek satış değeri, banka veya finans kanalıyla gerçekleşen ödemeler yoluyla veya gerekli olan diğer inandırıcı ve tevsik kabiliyeti olan belge veya gerekçelerle her zaman ispatlanabilecektir.
1 Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın B.07.1.GİB.4.06.17.01-KDV-3:2010-14029-16-790 sayı 28/09/2011 tarihli Özelgesi.
1Makale konularını yazıldığı dönem dikkate alınarak güncel mevzuat açısından değerlendirmenizi rica ederiz. Gerekli olması halinde konunun spesifik boyutları da dikkate alınarak bir uzmana danışmakta yarar olduğu düşünülmektedir. Ali Çakmakcı This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it., :This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it., :This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. www.TaxAuditingymm.com
01.07.2018 – 31.12.2018 Tarihleri Arasında Geçerli Olacak Gelir Vergisinden İstisna Yurt İçi Ve Yurt Dışı Harcırah Tutarları
Gelir Vergisi Kanunu’nun 24. maddesinin (2) numaralı bendine göre; “Harcırah Kanunu kapsamı dışında kalan müesseseler tarafından idare meclisi başkanı ve üyeleri ile denetçilerine, tasfiye memurlarına ve hizmet erbabına (Harcırah Kanunu'na tabi olsun olmasın her türlü sözleşmeli personel dahil) verilen gerçek yol giderlerinin tamamı ile yemek ve yatmak giderlerine karşılık verilen gündelikler (Bu gündelikler aynı aylık seviyesindeki
devlet memurlarına verilen gündeliklerden fazla ise veya devletçe verilen gündeliklerin en yüksek haddini aşarsa, aradaki fark ücret olarak vergiye tabi tutulur)” gelir vergisinden istisnadır. Maliye Bakanlığı, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 04.07.2018 tarih ve 27998389-010.06.02-5278 sayılı Genelgesi ile, 01.07.2018 – 31.12.2018 döneminde geçerli olacak katsayılar aşağıdaki gibi belirlenmiştir:
01.07.2018 - 31.12.2018 |
|
Aylık katsayı |
0,11794 |
Taban aylığı katsayısı |
1,8461 |
Buna göre, en yüksek derece Devlet memuru brüt aylığı aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır:
Aylık gösterge |
1.500 |
Ek gösterge |
8.000 |
Taban aylığı göstergesi |
1.000 |
Brüt aylık [(1.500 + 8.000) x 0,11794] + [1.000 x 1,8461] |
2.966,53 TL |
01.07.2018 – 31.12.2018 döneminde, ticari faaliyetle ilişkili olmak şartıyla gerçekleştirilecek yurt içi ve yurt dışı seyahatlerde, harcırah usulünün benimsenmesi halinde uygulanacak gelir vergisinden istisna gündelik tutarları aşağıda belirtilmiştir.
1- Yurt İçi Gündelikler:
Buna göre, Gelir Vergisi Kanunu’nun 24/2. maddesinde sayılan kişilerden brüt aylık seviyesi 2.966,53 TL veya fazlası olanlara yurt içi iş seyahatlerinde günlük olarak verilebilecek gelir vergisinden istisna harcırah miktarı en fazla 61,50 TL olabilecektir.
1- Yurt Dışı gündelikler
Brüt aylık tutarı 2.966,53 TL veya fazlası olan kişilerin yurt dışı iş seyahatlerinde uygulanabilecek gelir vergisinden istisna harcırah tutarları aşağıdaki gibidir:
Ülkeler/ Para birimi |
Günlük Harcırah Tutarı |
ABD (ABD Doları) |
182 |
Almanya (Euro) |
164 |
Avustralya (Avustralya Doları) |
283 |
Avusturya (Euro) |
166 |
Belçika (Euro) |
161 |
Danimarka (Danimarka Kronu) |
1.238 |
Finlandiya (Euro) |
148 |
Fransa (Euro) |
160 |
Hollanda (Euro) |
156 |
İngiltere (Sterlin) |
115 |
İrlanda (Euro) |
155 |
İspanya (Euro) |
158 |
İsveç (İsveç Kronu) |
1.359 |
İsviçre (İsviçre Frangı) |
283 |
İtalya (Euro) |
152 |
Japonya (Japon Yeni) |
31.405 |
Kanada (Kanada Doları) |
244 |
Kuveyt (Kuveyt Dinarı) |
50 |
Lüksemburg (Euro) |
161 |
Norveç (Norveç Kronu) |
1.193 |
Portekiz (Euro) |
155 |
Suudi Arabistan (Suudi Arabistan Riyali) |
617 |
Yunanistan (Euro) |
158 |
Kosova (Euro) |
123 |
Diğer AB Ülkeleri (Euro) |
127 |
Diğer Ülkeler (ABD Doları) |
157 |
2018 yılında Devlet memurlarına yurt içinde verilecek gündelik miktarları, 31.12.2017 tarih ve Mükerrer 30287 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu eki “H Cetveli”nde tespit edilmiş olup; en yüksek derece Devlet memuru için yurt içi gündelik miktarı 61,50 TL olarak belirlenmiştir.
Yukarıdaki tabloda yer alan tutarlar 16.02.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 2018/11213 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenmiştir. Söz konusu döviz miktarları 2009 yılından bu yana değişmemiştir.
Harcırah için avans verilecek ise, avansın Türk Lirası cinsinden tutarı, yabancı para cinsinden avans miktarının tahakkuk tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca ilan edilen efektif satış kuruyla çarpılması suretiyle bulunur. Avansın mahsup işlemlerinde ise döviz satım belgesinde gösterilen tarihteki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca ilan edilen efektif satış kuru esas alınır.
Harcırah için avans verilmemiş ise, yurtdışı gündeliklerinin Türk Lirası cinsinden tutarı, yabancı para cinsinden gündelik miktarının beyanname düzenleme tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca ilan edilen döviz satış kuruyla çarpılması suretiyle bulunur.
Birden fazla ülkeyi kapsayacak yurtdışı geçici görev yolculuk ve ikametlerde, her ülkedeki kalış süresi için o ülkeye ilişkin gündelik miktarı esas alınır.
Yurtdışına gönderilenlere, Türkiye’den her çıkışlarında, seyahat ve ikamet süresinin ilk on günü için ödenecek gündelikler, yukarıda yer verilen cetveldeki miktarların % 50 artırılması suretiyle hesaplanır.
Bunlardan, aynı süre ile sınırlı olmak kaydıyla yurtdışında yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri fatura ile belgelendirenlere faturada gösterilen günlük yatak ücretinin yukarıdaki şekilde artırımlı olarak hesaplanan gündeliklerinin % 40’ını aşması halinde aşan kısmın % 70’i ayrıca ödenir. Ancak, yatacak yer temini için ödenecek günlük ilave miktar, artırımlı olarak hesaplanan gündeliklerin %100’ünden fazla olamaz.
İş amacıyla yurt içine veya yurt dışına gönderilenlerin seyahat masrafları “gerçek (direkt) gider” veya “harcırah” yöntemlerinden yalnızca birisi ile karşılanabilir. Harcırah yöntemini seçen bir firma ayrıca fiili yemek ve yatma giderlerini de öderse, bu durumda fiili giderlerin tamamı ücret kabul edilecek ve vergilendirilecektir.
Harcırah, sadece yeme ve yatma giderleri karşılığı verilir ve ayrıca bu kapsamdaki harcamalar için belgelenme şartı aranmaz. Harcırah yönteminde gerçek yol giderleri, yol giderlerine ait belgelerin temini şartı ile ayrıca ödenir.
Gerçek gider yönteminde ise belgeye bağlanan ve ticari kazançla ve seyahatin süresi ve içeriği ile uygun harcamaların tamamı karşılanır.
Uygulamada daha çok gerçek gider yönteminin tercih edildiği gözlenmektedir.
Seyahatlerde iki yöntem birlikte uygulanamaz. Ancak farklı seyahatlerde farklı yöntemler uygulanabilir.
Her iki yöntemde de seyahate çıkan kişiye avans verilebilir.
Harcırah yönteminin seçilmesi durumunda, ödenen toplam harcırah tutarı üzerinden binde 7,59 oranında damga vergisi hesaplanacaktır.
G.V.K.’nun 24/2 bendine göre ise, tablolarda yer alan gündeliklerden daha fazla bir ödeme yapılması durumunda, fazla yapılan ödeme ücret olarak kabul edilecek ve vergilendirilecektir.
Harcırah yönteminin seçilmesi durumunda aşağıdaki şekilde bir harcırah formu doldurulabilir.
1 |
SEYAHATE ÇIKAN |
AD/SOYAD |
AD/SOYAD |
AD/SOYAD |
2 |
GÖREVİ |
|||
3 |
BRÜT ÜCRETİ |
|||
4 |
ÇIKIŞ VE DÖNÜŞ TARİHİ |
|||
5 |
SÜRE |
|||
6 |
GİDİLEN ÜLKE |
|||
7 |
ÖDENEN TOPLAM DÖVİZ |
|||
8 |
BİR GÜNLÜK YASAL HARCIRAH |
|||
9 |
İLK ON GÜNLÜK YASAL HARCIRAH 10 gün x ((8) x 1,50) |
|||
10 |
KALAN GÜNLERİN YASAL HARCIRAHI (..... Gün x (8)) |
|||
11 |
YATAK MASRAFI İLAVESİ |
|||
12 |
TOPLAM YASAL HARCIRAHI (9 + 10 + 11) |
|||
13 |
STOPAJA TABİ NET HARCIRAH (7 - 12) |
|||
14 |
DEĞERLEME KURU |
|||
15 |
STOPAJA TABİ NET HARCIRAH |
|||
16 |
STOPAJA TABİ BRÜT HARCIRAH |
|||
17 |
STOPAJ ((16) x Vergi Dilimi) |
|||
18 |
DAMGA VERGİSİ ((7) x (14)) x ‰7,59 |
Gerçek (Direkt) gider yönteminin seçilmesi halinde ise gider kaydı yapılacak tüm belgeler için aşağıdaki şekilde bir tablo oluşturulması faydalı olacaktır.
Seyahate Çıkan : |
||||||
Görevi : |
||||||
Ülke : |
||||||
Çıkış Tarihi : |
||||||
Dönüş Tarihi : |
||||||
Süre : |
||||||
HARCAMA BELGELERİ DÖKÜMÜ |
||||||
FİŞ TARİHİ/NO |
BELGE TARİHİ/NO |
ÜNVAN |
DÖVİZ TUTARI |
TCMB DVZ STŞ KURU |
DĞRLNMŞ TUTAR |
AÇIKLAMA |
Denge İstanbul YMM
İnternet Üzerinden İkinci El Araç Satışları Ve Vergi
ülkemizde ikinci el araç alım ve satımları vergisel yönden muhtelif problemlerin yaşanmasına neden olabilmektedir.
Özellikle internet üzerinden ikinci el binek otomobil alım satımları giderek yaygınlaşmaktadır. Vergi idaresi ikinci el alımı satımı ile ilgili olarak internet üzerinden yapılan bu işlemleri tespit etmektedir. Satışı tespit edilen araç alım ve satımlarının sayısı ve işlem adedi dikkate alınarak gerçek usulde gelir vergisi kaydı tesis edilmektedir.
Burada önemli olan husus: aracın alım satım tarihleri, işlem adedi ve bu işlemlerin ticarethane bünyesinde mi yoksa evden internet üzerinden yapılıp yapılamadığının tespiti zorunludur.[1]
Diğer taraftan Maliye Bakanlığı e-ticaret diye tanımladığımız internet üzerinden yapılan ticari işlemlerde vergi mükellefiyeti ile ilgili hususları araştırmaktadır.
Bu araştırmalarda:
- Yapılan ticaretin boyutu ve bu ticaretin amacı,
- Özellikle araç alım ve satımlarında araçların sıklıkla alınıp satılıp satılmadığı,
- Araç alım ve satımlarının ticari bir organizasyon içerisinde yapılıp yapılmadığı,(işyeri olup olmadığı, sermaye konulup konulmadığı, personel istihdam edilip edilmediği vs.
- Araç satışlarının aynı yıl içerisinde mutad meslek olarak yapılıp yapılmadığı,
- Araç alışları sırasında fatura alınıp alınmadığı,
- Kati satış sözleşmelerinin düzenlenip düzenlenmediği, düzenlenmiş ise ekinde fatura veya gider pusulası bulunup bulunmadığı vs.
- Araç satımları ile ilgili olarak alıcı ve satıcı tarafların akraba olup olmadıkları, taraflar arasında muhtelif illiyet bağı olup olmadığı,
- Gelir idaresi araç alım satımlarında yıl içerisinde dörtten fazla araç satışları konusunda gerçek usulde vergi kaydı açmaktadır. Haklarında vergi kaydı açılan mükelleflerle ilgili vergi idaresinin durumdan bireyleri derhal bilgi sahibi yapması gerekmektedir.
Sonuç olarak:
Maliye Bakanlığı internet üzerinden yapılan bütün e-ticareti kavramakta buna göre vergi hükümlülüğünü şekillendirebilmektedir. Ancak uygulamada mükellefiyetin kavranması da çeşitli yükümlülüklerin işlem tarihinden sonra mükelleflere cezalı olarak geri dönüşüm yapılması hukuka uyarlı görülmemektedir.
Özellikle son yıllarda geçmişe yönelik vergi kaydı açılması işlemleri dolayısıyla birçok mükellef maddi ve manevi yönden mağdur olabilmektedir. Geçmişe matuf tesis edilen işlemlerden dolayı mükellefler telafisi imkansız ve tamiri olanaksız muhtelif parasal cezalara maruz kalabilmektedir. Bu işlemlerin birden SGK boyutu olarak da cezalandırmalara maruz kalması ayrı bir durumdur. Örneğin; geçmişe yönelik açılan vergi kayıtları nedeniyle emekli müstakbel mükelleflerden her ay maaşlarının %15 kesinti yapılması ise ayrı bir külfet olarak karşımıza çıkmaktadır. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/internet-uzerinden-ikinci-el-arac-satislari-ve-vergi/haber-20007
------------
[1] Bkz.Maliye Bakanlığı yazısı,10.03.2014 gün ve 27750 sayılı yazı.
Yıllık İzninde Başka Yerde Çalışan İşinden Olur
Yıllık izin, Anayasal bir dinlenme hakkıdır. Ancak bazı durumlarda işçiler yıllık izin alarak, başka işyerinde çalışır. Yargıtay bu konuda önemli bir karar verdi ve izinde başka işyerinde çalışan işçinin çıkartılabileceğine hükmetti.
Yıllık izin hakkı en az bir yıl aynı işverene bağlı çalışan işçilere tanınan bir haktır. Gerekçesi Anayasal bir hak olan dinlenme hakkıdır. Ancak bazı işçiler yıllık izin alır ve başka bir işyerinde çalışır. Bu konuyla ilgili Yargıtay önemli bir karar verdi ve izinde başka bir işyerinde çalıştığı tespit edilen işçinin çıkartılabileceğine ancak kıdem tazminatının ödenmesi gerektiğine hükmetti.
DAHA ÇOK KİMLER YAPIYOR?
Hamallık, garsonluk gibi mesleklerde işçiler işlerin yoğunlaştığı dönemlerde işyerinden yıllık izin alarak başka işlerde çalışır. Kendi meslekleri garsonluk veya hamallık olmayan kişilerin de bu mesleklere olan talebin yoğunlaştığı yaz aylarında yıllık izin alarak çalıştıkları bilinir. Bu gibi bir olayda Yargıtay çok önemli bir karara imza attı.
TAZMİNATIN ÖDENMESİ GEREK
Yargıtay, iş sözleşmesinde başka bir işyerinde çalışmama hükmü bulunan bir işçinin, yıllık izinde başka bir işyerinde çalıştığının tespit edilmesi üzerine işverenin gerçekleştirdiği feshin haklı sebep ağırlığında olmadığına karar verdi. Yani yıllık izninde başka bir işyerinde çalışan işçinin işveren tarafından işten çıkartılabileceğine ancak kıdem tazminatının ve hak ettiği diğer alacakların da ödenmesi gerektiğine karar verdi.
Parasını geri isteyebilir
İşverenler iş sözleşmesinde bazı yasaklar koyarken, bu yasaklara uyulmaması halinde uygulanacak yaptırımları da açıkça belirtmeliler. Aksi taktirde bu gibi durumlarda işçiyi ancak tazminat ödeyerek işten çıkartabilirler. Diğer yandan işveren eğer işçinin yıllık izinde başka bir işyerinde çalıştığını tespit ederse, bu döneme ilişkin işçiye ödediği parayı geri isteyebilir. Bu nedenle işçiler, yıllık izinlerinde başka bir işyerinde çalışırlarsa, yıllık izin ücretlerini işverene iade etmek durumunda kalırlar.
50 yaş üstüne en az 20 gün izin
İşçiler yıllık izin haklarını bir yıllık çalışmanın sonunda elde ederler. Yıllık izin hakkı işçinin kıdemine göre değişir. Aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışan işçi 14 gün yıllık izin hakkı elde eder. 1 yıldan 5 yıla kadar (5 yıl dahil) kıdemi olan işçi her yıl 14 gün yıllık izin hakkına sahiptir. 5 yıldan fazla 15 yıldan az kıdemi olan işçiler 20 gün, 15 yıldan fazla kıdemi olan işçiler 26 gün yıllık izin hakkına sahiptir. Yer altında çalışan işçiler için ise bu süreler 4 gün artırılarak uygulanır. Ayrıca 18 yaşından küçük işçilerle 50 yaşından büyük işçilere yılda en az 20 gün yıllık izin verilmek zorundadır.
Hak yanmaz seneye kalır
İşçilerin yıllık izinlerini hak ettikleri sürede kullanmaları esastır. Ancak kullanılmayan yıllık izin günlerinin o yıl sonu içerisinde yanması gibi bir durum söz konusu değildir. İşçiler o yıl içerisinde kullanamadıkları yıllık izinlerini ilerleyen yıllarda kullanabilirler. Okan Güray Bülbül
Vergi İncelemesine İlişkin Kurallara Aykırı Yöntemlerle Elde Edilen Veriler Doğrultusunda Düzenlenen İnceleme Raporu
Danıştay VDDK |
Tarih : 13.12.2017 |
Esas No : 2017/368 |
Karar No : 2017/626
VUK Md. 140 |
Vergi İncelemesine İlişkin Kurallara Aykırı Yöntemlerle Elde Edilen Veriler Doğrultusunda Düzenlenen İnceleme Raporu |
Defter ve belgeleri usulüne uygun şekilde yazıyla ve Yasa’da öngörülen süre verilerek kendisinden istenmeyen davacının defterlerine, muhasebecisi hakkında başlatılan bir inceleme sırasında ve muhasebecisinin işyerinde, sulh yargıcından alınmış bir arama kararı bulunmaksızın hukuk dışı yollarla el konulmuş ve davacının imzasını taşıyan bir tutanak da düzenlenmemiş olması karşısında; Vergi Usul Kanunu’nun, vergi incelemesine ilişkin kurallarına aykırı olarak gerçekleştirilen yöntemler kullanılarak elde edilen veriler doğrultusunda düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca yapılan tarhiyatın hukuka aykırı olduğu hk.
İstemin Özeti: Davacı adına, 2011 yılı yasal defter ve belgelerinin boş olduğunun tespit edilmesi nedeniyle hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca, katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek anılan yılın Mayıs ilâ Aralık dönemleri için re’sen salınan katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezası davaya konu yapılmıştır.
Vergi Mahkemesi; 2011 yılına ait yasal defter ve belgelerin boş olduğunun tespit edilmesi üzerine söz konusu durumun tutanağa bağlandığı, davacı tarafından kayıtların bilgisayar ortamında tutulduğu ileri sürülmüş ise de bununla ilgili bilgi ve belgeler dosyaya sunulmadığı gibi sunulmuş olmasının da defter tutma yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı, defter ve belgeleri yasal kayıt düzenine uygun şekilde tutmayan davacı, indirim hakkından yararlanmak için gereken yasal koşullardan birini yerine getirmediğinden, katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle yapılan cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 09.07.2015 gün ve E.2015/579, K.2015/8458 sayılı kararıyla; katma değer vergisinin indirim konusu yapılabilmesi için, indirim konusu yapılacak verginin fatura veya benzeri belgeler üzerinde ayrıca gösterilmesi ve söz konusu belgelerin kanuni defterlere kaydedilmiş olması gerektiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda re’sen araştırma ilkesi benimsendiği, aynı Kanun’un 31. maddesinin atıfta bulunduğu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesinde, hakimin özel bilgi ve uzmanlık isteyen bir konuda bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkili olduğunun kurala bağlandığı, davacı tarafından, dava ve temyiz dilekçelerinde, bilgisayarda tutulan yasal defterlerin çıktısı ile alış belgelerinin ibraz edilebileceği belirtildiğinden, Vergi Mahkemesi’nce bu kayıt ve belgeler istenerek, vergi dairesinin de haberdar edilmek suretiyle söz konusu belgelerin gerçekten alış yaptığı emtiaya ait faturalar olup olmadığının araştırılması ve gerçek alış faturaları gözönüne alınarak ödenecek verginin tespiti için gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılarak ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmek üzere kararı bozmuş, davalı idarenin karar düzeltme istemini reddetmiştir.
Vergi Mahkemesi; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 29.03.2017 gün ve E.2017/96, K.2017/179 sayılı kararının da bu yönde olduğu gerekçesiyle ısrar etmiştir.
Davacı tarafından; mali müşavir nezdinde düzenlenen ve kendisini doğrudan ilgilendiren tutanağın hukuken geçerli olmadığı, defter ve belgelerinin ancak kendisinden istenebileceği, mali müşavirin işlemlerini incelemek üzere giden inceleme elemanının inceleme yetkisinin, sadece mali müşavirin işlemleri ile sınırlı olduğu, muhasebeci nezdinde bulunan (140) mükellefe ait defterlere el koyma yetkisi bulunmadığı ileri sürülerek, ısrar kararının bozulması istenmiştir.
Karar: Davacı adına, 2011 yılı yasal defter ve belgelerinin boş olduğunun tespit edilmesi nedeniyle hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca, katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek anılan yılın Mayıs ilâ Aralık dönemleri için re’sen salınan bir kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerine karşı açılan davanın reddi yolunda verilen ısrar kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Vergi idaresinin, mükelleflerin vergi kanunlarına uyup uymadıklarını denetleme araçları ve denetleme işlevini yerine getirirken tabi olacağı kurallar, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Yoklama ve Vergi İncelemesi” başlıklı yedinci kısmında; Yoklama, Vergi İncelemeleri, Arama ve Bilgi Toplama başlıklarını içeren dört bölümde, 127 ilâ 152/A maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Vergi Usul Kanunu’nda, 2365 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle, ekonomik delil sistemi kabul edilerek vergi incelemesinin kapsamı genişletilmiş; 134. maddedeki düzenlemeyle, vergi incelemesinin tanımı; ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak şeklinde, amacına işaret edilerek yapılmıştır.
Bu düzenlemeye paralel olarak 3. madde ile iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya normal ve olağan olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa yüklenilmiş, vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu düzenlemesiyle, vergi incelemelerinin ve buna bağlı olarak da inceleme elemanlannın vergi matrahının tespitine yönelik yetkilerinin sınırı belirlenmiş, inceleme elemanının inceleme yetkisini ne şekilde kullanacağı hususu da belirli esaslara bağlanmıştır.
213 sayılı Kanun’un “İncelemede Uyulacak Esaslar” başlıklı 140. maddesinde, 6009 sayılı Kanunla 2011 yılında yapılan düzenlemelerle, keyfi uygulamaların önüne geçilmesi amacına yönelik olarak, vergi incelemesine ilişkin kurallar, daha net ve açık olarak belirlenmiş, aynı amaçla hazırlanan Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, 21.10.2011 tarih ve 29868 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Bu düzenlemelerle inceleme elemanlarının, inceleme dönemini veya incelenen vergi türünü re’sen genişletme veya mevcut inceleme kapsamında başka mükellefleri inceleme yetkisi sona erdirilmiş; incelemeyi genişletme talebinde bulunması halinde, görevlendirme yapma yetkisi, denetim biriminin takdirine bırakılmıştır.
Vergi Usul Kanunu’nda yer alan düzenlemelere göre vergi incelemesinin, incelemeye tabi olan mükellef veya vergi sorumlusunun işyerinde yapılması genel kural olup iş yerinin müsait olmaması, ölüm ve işi terk gibi zorunlu hallerin varlığı ile mükellef veya sorumluların, incelemenin dairede yapılmasını isteme halleri, bu genel kuralın istisnalarıdır. İncelemenin dairede yapılmasını gerektiren durumda ise ibraz zorunluluğuna aykırı davranıştan söz edilebilmesi için defter ve belgelerin usulüne uygun tebliğ edilen yazıyla istenmesi, ayrıca ibraz için yükümlülere belli bir süre verilmesi gerekmektedir.
Vergi inceleme elemanlarının, gerekli gördükleri hallerde aramalı vergi incelemesi yapma yetkisi de bulunmaktadır. Kanun’un sistematiğinden, başlı başına bir vergi denetim aracı olmayıp vergi incelemesinin bir türü olduğu anlaşılan “arama” ve buna bağlı olarak da “el koyma” tedbirleri; 213 sayılı Kanun’un 142 ilâ 147. maddelerinde düzenlenmiştir.
İhbar ve yapılan incelemelerden hareketle bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emarelerin bulunması halinde bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve üzerinde arama yapılabileceğini düzenleyen 142. maddede; bu aramanın, gerekçeleri belirtilmek suretiyle sulh yargıcından izin talep edilmesi ve sulh yargıcının da istenilen yerlerde arama yapılmasına karar vermiş olması şartıyla yapılabileceği öngörülmüştür. Aramadan sonra, el konulması gereken bilgi ve belgelerle ilgili uyulması gereken kurallar, Kanun’un 143. maddelerinde düzenlenmiş olup birbirinin devamı olan her iki maddenin değerlendirilmesinden, doğrudan el koyma imkanının bulunmadığı, öncesinde bir arama kararının bulunması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesinde de ifade edildiği üzere, Kanun’a aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Dosyanın incelenmesinden, … adlı şahsın serbest muhasebeci ve mali müşavirlik faaliyetiyle ilgili yapılan inceleme sırasında, muhasebe bürosunda muhafaza edilmekte olup aralarında davacının da bulunduğu (140) mükellefin yasal defterlerinin boş olduğu, kayıtların işlenmediği tespit edilerek, bu defterlere el konulduğu; bu durumun adı geçen şahıs ile inceleme elemanı tarafından imzalanan 12.10.2013 tarihli tutanağa bağlandığı ve bu tespite istinaden incelemeye alınan davacı adına, yasal defterlerinin boş olması sebebiyle katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek uyuşmazlık dönemleri için cezalı tarhiyat yapıldığı anlaşılmıştır.
Defter ve belgeleri usulüne uygun şekilde yazıyla ve Yasa’da öngörülen süre verilerek kendisinden istenmeyen davacının defterlerine, muhasebecisi hakkında başlatılan bir inceleme sırasında ve muhasebecisinin iş yerinde, sulh yargıcından alınmış bir arama kararı bulunmaksızın hukuk dışı yollarla el konulmuş ve davacının imzasını taşıyan bir tutanak da düzenlenmemiş olması karşısında; vergi incelemesine ilişkin Yasa’nın emredici kurallarına aykırı olarak gerçekleştirilen yöntemler kullanılarak elde edilen veriler doğrultusunda düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca yapılan tarhiyatın hukuka uygun olduğundan söz edilemeyeceğinden, davanın reddi yolunda verilen ısrar kararının bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Mahkemesinin kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, kararın tebliğ tarihini izleyen on beş (15) gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi(*).
(*) KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında vergi mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz. https://versav.org.tr
Tebliğ Evrakının Teslim Şekli Ve Tebliğ Zarfı Üzerindeki İmzanın Geçerliliği
Danıştay 3. Dairesi |
Tarih : 16.02.2017 |
Esas No : 2016/15452 |
Karar No : 2017/898 VUK Md. 94, 102 |
Tebliğ Evrakının Teslim Şekli ve Tebliğ Zarfı Üzerindeki İmzanın Geçerliliği |
Tebliğ mazbatası üzerindeki “Teslim Alan” bölümündeki imzanın aksi kanıtlanıncaya kadar muhatabına ait olduğunun kabulü gerektiği hk.
İstemin Özeti: Davacı adına, yasal defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmediğinden bahisle düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2011 yılının Ocak ila Aralık dönemleri için re’sen salınan katma değer vergileriyle tekerrür hükümleri uyarınca artırılarak kesilen üç kat vergi ziyaı cezasına karşı dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi; defter ve belge isteme yazısına ilişkin tebliğ alındısında, tebliğin kime yapıldığının belirtilmemesi ve davacıya yakınlık derecesinin de yazılmaması ayrıca imzanın çıplak gözle dahi davacının imzasına benzemediği hususları karşısında, sözü edilen tebliğ işleminin usule uygun olarak yapıldığından, dolayısıyla defter ve belgelerin gizlendiğinden bahsedilemeyeceği, bu nedenle re’sen yapılan tarhiyatın hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle kaldırmıştır. Davalı idare tarafından, defter ve belge isteme yazısının davacıya usulüne uygun olarak tebliğ edildiği ve yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesinde, tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunları idare edenlere veya temsilcilere yapılacağı; tüzel kişilerin mütaaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılmasının kafi olduğu, tebliğ, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da müstahdemlerinden birine yapılacağı, 102. maddesinde, tebliğ olunacak evrakı muhtevi zarfın posta idaresince muhatabına verileceği ve keyfiyetin muhatap ile posta memuru tarafından taahhüt ilmühaberine tarih ve imza konulmak suretiyle tespit olunacağı, muhatabın zarf üzerinde yazılı adresini değiştirmesinden dolayı bulunamamış olması halinde posta memurunun durumu zarf üzerine yazacağı ve mektubun posta idaresince derhal tebliği yaptıran daireye geri gönderileceği, bu işlemlerin komşulardan bir kişi veya muhtar veya ihtiyar heyeti üyelerinden biri veyahut bir zabıta memuru huzurunda icra ve keyfiyet taahhüt ilmühaberine yazılarak tarih ve imza vazedilmek ve hazır bulunanlara da imzalatılmak suretiyle tespit olunacağı kurallarına yer verilmiştir.
Davacının dava dilekçesinde de belirttiği adrese tebliğe çıkarılan defter ve belge isteme yazısının, tebliğ alındısı üzerine “Bizzat Kendi İmzasına Tebliğ Edildi” kaşesi basılmak ve alındının “Teslim Alan” bölümü imzalattırılmak suretiyle 30.07.2015 tarihinde tebliğinin sağlandığı görülmektedir.
213 sayılı Yasa’nın kuralına yukarıda yer verilen 102. maddesi uyarınca, tebliğ mazbatası üzerinde muhatabın ve posta memurunun imzalarının yanı sıra tebliğ tarihinin yer alması yeterli olup ayrıca muhatabın ad ve soyadının yazılmamış olmasının tebligatı geçersiz kılacağından söz edilemez.
Sözü edilen tebliğ mazbatası üzerindeki “Teslim Alan” bölümündeki imzanın aksi ispat edilinceye kadar muhataba ait olduğunun da kabulü gerekeceğinden, davayı ulaştığı aksi yöndeki yargıyı hükme esas alarak yazılı gerekçeyle sonuçlandıran vergi mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi’nin kararının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13. maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi(*).
(*) KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar vergi mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ve kararın onanması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum. Kaynak, www.versav.org.tr
Yaş Büyütmek Erken Emekli Etmez
Emekli olabilmem için yaşı bekliyorum. Yaşımın tamamlanmasına 2.5 yıl var. Mahkemeye verip yaşı büyütsem erken emekli olabilir miyim?
5...249902 Nolu SMS
Sonradan yani ilk işe girdikten sonra yaşı büyütmek erken emekli etmez. Bu sebeple ilk işe başladığınız tarihte kaç doğumluysanız emeklilikte de bu tarih geçerli olacaktır. O nedenle yaş büyütmeyle uğraşıp zaman harcamayın.
3.5 yıldır bir mağazada çalışıyorum. İstifa edip çıkmayı düşünüyorum. İşsizlik maaşı almak için ne yapabilirim? 5...986725 Nolu SMS
İş Kanunu'na göre, kanunda belirtilen haklı sebeplerden biri ile iş sözleşmesini fesh eden işçi veya işyerinden haksız olarak işverenlikçe çıkartılan işçi, tazminata hak kazanır. Bunun dışında işten ayrılan işçiye tazminat ödenmez. İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için işverenlikçe kendi istek ve kusurunuz olmadan işverenlikçe haksız olarak işten çıkartılmış olmanız gerekir.
05.10.1959 doğumluyum. 31.03.1976 tarihinde sigortalı oldum. 21.03.1979 yılında askerlik yaptım. Toplam ödenmiş 1920 günüm var. Askerlik günlerim 610 gün nasıl ve ne zaman emekli olabilirim? 5...343233 Nolu SMS
İşe girişi 08.09.1976 tarihinden önce olanlarda kademeli olarak artan yaş şartı aranmaz. Erkeklerde tam emeklilik için 25 yıl sigortalılık süresi ve 5000 gün, kısmi emeklilik için 55 yaş ve 3600 prim gün aranmaktadır. Siz de işe girişinize göre 3600 günü tamamlar tamamlamaz kısmi emekli olabilirsiniz. Bunun için 1920 günün üzerine askerliği borçlanıp toplamda 2520 güne ulaşırsınız. Eksik kalan 1080 prim günü (3 yıl eder) ödeyip tamamlayarak, tamamladığınız tarihte emekli olursunuz. 55 yaş şartınız 2014 yılında tamamlanmış. Bu nedenle yaş sıkıntınız yok. Askerliği ödeyip 3 yıl daha prim ödeyin.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
14.03.1968 doğumluyum. 01.07.1988 yılında SGK'lı olarak çalışmaya başladım. 7900 gün primim var. Ne zaman emekli olurum? Suat BAYCIK
İşe giriş tarihinize göre 25 yıl, 51 yaş ve 5450 prim gün şartlarına tabisiniz. Yaş haricindeki tüm şartlarınız tamamlanmış. 51 yaşınız seneye Mart ayında dolacak. Bu durumda emekli olabileceğiniz tarih 14 Mart 2019 tarihidir.. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/07/07/yas-buyutmek-erken-emekli-etmez
SGK, Çocuğu Olanın Da Tüp Bebek Tedavisini Karşılıyor
Tüp bebek tedavisinde her evlilikte üç denemeyi de karşılayan SGK, daha önceki evlilikten çocuk olsa dahi masrafları karşılamaya devam ediyor. Ayrıca evlat edinmiş olmak da, tedavinin karşılanmasına engel değil.
SGK tüp bebekte üçüncü denemeyi de karşılıyor. Ancak tüp bebek tedavisinde SGK’nın tedavi masraflarını karşılaması için bazı şartlar var. Bu şartları sağlayan çiftlerin tedavileri SGK tarafından karşılanıyor. Sigortalılar yalnızca katkı payı ödeyerek tüp bebek tedavisinden faydalanabiliyor. Bununla beraber raporu olan sigortalılar ilaç için de fark ödemiyor. SGK’nın tüp bebek tedavisini karşılaması için ilk şart tedavi uygulanacak kadın sigortalının 23 yaşından büyük, 39 yaşından küçük olması. 40 yaşından gün almış kişilerin tedavileri SGK tarafından karşılanmıyor.
HANGİ ŞARTLAR ARANIYOR?
Diğer bir şart ise kadın sigortalının en az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı veya bir genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi olması. Ayrıca 900 gün prim ödemesi bulunması da şart. Diğer yandan tedavi uygulanacak kadın sigortalının bu koşulları sağlamaması halinde eşinin bu şartları sağlaması söz konusu oluyor. Eşin bu koşulları sağlaması halinde de SGK tedavinin masraflarını karşılıyor. SGK’nın tüp bebek tedavisini karşılaması için bir diğer şart ise uygulamanın yapıldığı merkezin SGK ile sözleşmesinin bulunması.
Muayene ve ilaç katkı payı
Tüp bebek tedavisi kapsamında sigortalıların muayene ve ilaç katkı payı ödemeleri gerekir. Çiftler ilk denemede yüzde 30, ikinci denemede yüzde 25 ve üçüncü denemede ise yüzde 20 katkı payı ödemek durumunda. SGK tüp bebek tedavisi için 1.340 TL bedel belirlemiştir. Tüp bebek tedavisi SGK tarafından karşılanan sigortalılar özel hastanelerde tedavi almayı tercih ederlerse, kendilerinden 2.680 TL’ye kadar ilave ücret talep edebilir. Bununla beraber sigortalılar ilk tüp bebek denemesinde 402 TL, ikinci denemede 335 TL ve üçüncü denemede 268 TL katılım payı ödemek durumunda.
Evlat edinenler de yararlanabilir
Evli olmakla birlikte daha önceki evliliklerinden çocuk sahibi olup olmadığına bakılmaksızın, evlat edinilmiş çocukları hariç, mevcut evliliğinde çocuk sahibi olmayan kadın kendisine, erkek ise bakmakla yükümlü olduğu eşinin göreceği tüp bebek tedavisi de karşılanıyor. Diğer yandan evlat edinmiş çiftler de, eğer normal tıbbi yöntemlerle çocuk sahibi olamıyorlarsa, gerekli şartları sağlamaları halinde SGK’nın tüp bebek tedavisinden faydalanabilir.
Her evlilikte 3 deneme hakkı
İlk evliliğinde iki kez tüp bebek tedavisini denemiş bir kadın sigortalı, ikinci evliliğinde yeniden üç deneme hakkına sahiptir. Yani ilk evlilikteki denemeler bir sonraki evlilikte dikkate alınmaz. Bu nedenle daha önceki evliliğinden çocuğu olan bir kadın sigortalının tedavisi karşılanabildiği gibi, bir önceki evliliğinde üç denemesi SGK tarafından karşılanmış bir kadın sigortalı sonraki evliliğinde de diğer şartları sağlıyorsa tüp bebek tedavisi alabilir. Okan Güray Bülbül
Motorlu Taşıt Vergilerinin Gider Yazılma Durumu
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nda ,motorlu taşıtlar karada havada insan hayvan ve eşya taşımaya yarayan ve makine kuvvetiyle hareket eden taşıtlar olarak tanımlanmıştır. Bu kapsama otomobil, motosiklet, minibüs, otobüs, kaptıkaçtı, arazi taşıtı, Panel van, motorlu karavan kamyonet, kamyon, çekiciler ile uçak ve helikopterler alınmıştır. MTV Kanunu’nda yer verilen III Sayılı listedeki deniz taşıtlarından 2009 yılından itibaren Motorlu Taşıtlar Vergisi alınmamaktadır. Deniz taşıtlarından MTV yerine yıllık harç alınmaktadır. Bu taşıtların alımları ve kullanımları dolayısıyla çeşitli vergilerin ödenmesi gereği doğmaktadır. Bunlar MTV, KDV ve ÖTV’dir. Ödenen vergiler taşıtın niteliğine ve kullanma durumuna göre maliyete eklenmekte, gider yazılabilmekte ya da gider olarak yazılması kabul edilmemektedir.
Binek otomobiller-ticari araçlar
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 14. maddesinde esas düzenleme yer almaktadır. Bu maddeye göre ticari maksatla kullanılan uçak ve helikopterler ile taşıt kiralama faaliyeti ile uğraşan işletmelerin bu amaçla kiraya verdikleri taşıtlar hariç, otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri ile motosikletler, uçak ve helikopterler için ödenen motorlu taşıtlar vergisi gelir ve kurumlar vergilerinin matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmemektedir.
Öte yandan Gelir Vergisi Kanunu’nun 41/8 maddesinde kiralama yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı olan yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu deniz, uçak helikopter gibi hava taşıtlarından esas faaliyet konusu ile ilgili olmayanların giderleri ile amortismanlarının gelir vergisi matrahının tespitinde gider yazılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Görüleceği üzere binek otomobillerine ait motorlu taşıtlar vergisinin gider olarak dikkate alınması sadece taşıt kiralama işi ile uğraşan işletmelere tanınmış, sürücü kursu ve taksi işletmesi gibi işletmelere bu imkan tanınmamıştır.
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nda 2004 yılında yapılan değişiklikle lüks otomobil tanımı kaldırılmış olup I Sayılı Tarifeye motor silindir hacmi 1300 cm3’ten 4001 cm3 ve yukarısına sahip olan bütün otomobiller, kaptıkaçtılar, arazi taşıtları ve benzerleri dahil edilmiştir. Bu suretle, işletmelerin esas faaliyetlerinde kullanılan(binek otomobil olma niteliğinde sayılabilecek) bazı kamyonetlere ait motorlu taşıtlar vergisinin gelir/kurumlar vergisine esas kazancın tespitinde gider kabul edilmesi önlenmiştir.
Kanunda yer alan II Sayılı Tarife’de yer alan minibüs, panelvan ve motorlu karavanlar, otobüsler, kamyon, kamyonet ve çekici ve benzerlerine ait MTV'leri vergiye tabi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilecektir. Ayrıca taşıt kiralama faaliyeti ile iştigal eden işletmelerin bu amaçla kiraya verdikleri taşıtların motorlu taşıt vergileri gider yazılabilecektir. Binek otomobiller, kaptı kaçtılar, finansal kiralama şirketleri adına tahakkuk edip ödenen para ve vergi cezaları ile binek otomobillerine ait MTV’ler, bu masrafların kiracılara yansıtılması ve yansıtılan bu tutarların finansal kiralama şirketlerince kurum kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınması halinde, finansal kiralama şirketlerince kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir. Kiracılara yansıtılmayan ve dolayısıyla gelir yazılmayan para ve vergi cezaları ile binek otomobillerine ilişkin MTV’lerin (örneğin finansal kiralamaya konu olmayan, finansal kiralama şirketinin kendi kullanımında olan binek otomobilleri için ödenen MTV’ler veya trafik cezaları gibi) finansal kiralama şirketleri tarafından gider yazılamayacaktır. Maliye idaresinin görüşü bu yöndedir.
Katma değer vergisi
Yukarıda belirtildiği üzere ticari araç olarak kabul edilen panel van, minibüs, otobüs, kamyon gibi taşıtların alımında ödenen MTV ve kullanımında yapılan masraflar işletmelerce gider olarak gösterilebilmektedir. Bu araçların maliyetleri de amortisman ayırmak suretiyle gider yazılabilir. Alınan aracın niteliğine göre alım sırasında ödenen KDV ile kullanım sırasında yapılan masraflarla ilgili KDV’leri ödenecek KDV'den indirilebilir. Ayrıca sigorta, kasko, yakıt, bakım ve onarım giderleri de gelir veya kurumlar vergisinin hesabında indirim konusu yapılabilir. Aracın şirketçe kullanılması ve şirket kayıtlarında gösterilmesi yeterlidir. Ancak,GVK’nın 41/8 maddesinde belirtilen taşıtlarla ilgili giderlere ilişkin KDVlerin indirime konu olmayacağı tabiidir. Ayrıca doktor, mimar/avukat vb. serbest meslek erbabı da kendileri üzerinde kayıtlı aracı envantere almak suretiyle bu imkândan faydalanabilir.
Binek otomobiller ve KDV
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30. maddesinin birinci fıkrasında ‘’faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilemeyeceği hükmü’’ hükmü açıktır.
Ticari faaliyet kapsamında olmayan ve binek otomobil olarak kabul edilen taşıtların alımında ödenen KDV, satışları üzerinden hesaplanan, ödenecek KDV'den indirilemez.
Buna karşılık indirime konu edilemeyen bu KDV tutarları gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde doğrudan gider yazılabilir ya da mükellefin tercihine göre, alınan binek otomobilin maliyetine eklenebilir. Bu araçların alımında katlanılan maliyet amortisman süresi içinde amortisman ayırmak suretiyle gider kaydedilir.
Ticari olsun binek otomobili olsun tüm araçlar için satın alınan yakıt, yağ, lastik, parça gibi mallara veya tamir, bakım, onarım, kasko hizmetlerine ödenen bedeller gider yazılabilirken ödenen katma değer vergileri de indirim konusu yapılabilir
Mükelleflerin binek otomobili satın alma dışında, yaygın bir şekilde başvurdukları diğer bir yöntem de kullanacakları araçları kiralamaktır (Rent a Car) .Bir aracı satın almak ile kiralamak arasındaki avantaja farklı açılardan kıyaslama yapılarak karar verilebilir. Özellikle binek araçlarının KDV, MTV gibi vergilerinin indirimine müsaade edilmemesi bu araçları kiralamayı daha cazip hale getirmektedir. Çünkü araba kiralama işi yapan firmanın vereceği faturada yer alan tutar doğrudan gider yazılabilir, faturada gösterilen KDV de indirime konu olabilir.
Finansal kiralama işlemlerinde ise durum biraz farklıdır. Finansal kiralanma şirketleri ile yapılan sözleşmelerde belirlenen sürenin sonunda otomobilin mülkiyetinin kiracıya geçeceği öngörülmüşse bu işlem alım niteliğinde değerlendirilmekte ve ödene KDVlerin indirimi kabul edilmemektedir. Mülkiyetin kiracıya geçmesi öngörülmemişse KDV indirimi mümkün görülmektedir.
Binek otomobil alımında ödenen ÖTV
Vergi Usul Kanunu'nun 269’ maddesinde gayrimenkuller gibi taşıtların da maliyet bedeliyle değerleneceği hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 270’ maddesinde ise
"Gayrimenkullerde, maliyet bedeline, satın alma bedelinden başka, aşağıda yazılı giderler girer:...Noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellaliye giderleri ile emlak alım ve taşıt alım vergilerim maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükellefler serbesttirler" denilmektedir.
Dolayısıyla mükellefler, taşıt alımında ödemiş oldukları taşıt alım vergisi niteliğindeki, özel tüketim vergisini maliyet bedeline eklemek ya da genel giderler arasında gösterme konusunda serbest bırakılmışlardır.
Yukarıda, binek otomobillerin alımında ödenen ve KDV ne tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDVlerin, bu VUK hükmü çerçevesinde gider yazılması yada aracın maliyetine dahil edilmesinin mümkün olduğu belirtilmişti. Akif Arkarca/Dr. Mehmet Şafak
https://www.dunya.com/kose-yazisi/motorlu-tasit-vergilerinin-gider-yazilma-durumu/28254
Ödeme Emrine Karşı İptal Davası, Ödenmiş Paranın Akibeti
Ödeme emrine karşı açılan vergi iptal davalarında mahkemelerce yürütmenin durdurulmasına hükmedilmesi halinde ve söz konusu mahkeme kararı uyarınca yürütmesi durdurulmuş olan ödeme emrinin tesis edildiği tarihten sonra bu ödeme emrine bağlı olarak yapılan işlemlerin tamamının geri alınması gerektiğinden ilgili mükellef hakkında uygulanan hacizlerin iptali ve tahsil edilen vergilerin mükellefe geri iadesi gerekecektir.
Uygulamada, amme borçlusu mükellefler tarafından haciz ya da ihtiyati haciz işlemlerine karşı açılmış bir dava olmamakla beraber, hacze dayanak teşkil eden ödeme emirlerine karşı açılmış iptal davalarına istinaden ilk derece vergi mahkemeleri de dahil olmak üzere yargı merciileri tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilmesi durumunda mükelleflerin ödedikleri paraların kendilerine red ve iadesi gerekecektir.(1)
Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlğı tarafından yayımlanan konuyla ilgili bir yazı da ödeme emrine karşı açılan ve Yürütmenin Durdurulması talebi kabul edilen kararlara göre yapılacak işlemler şöyle özetlenmiştir:
1) Anayasanın 138. Md hükmüne göre mahkeme kararlarına idareler başta olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlar uymak mecburiyetindedirler.
2) Bütün kurum ve kuruluşlar mahkeme kararlarını 30 gün içerisinde infaz etmek ve kararın gereğini yerine getirmek zorundadırlar.
3) Yürütmenin durdurulması ile ilgili olarak 2577 sayılı İYUK’nun md.28/1 hükmüne istinaden; mahkeme kararlarının gerekleri idareye tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde karar doğrultusunda işlem tesis edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
4) Yürütmenin durdurulması kararlarının işlemi başından itibaren askıya alan bir yargı kararı olması ve Anayasanın 138. Maddesinin son fıkrası uyarınca idareyi bağlaması, yürütmenin durdurulması kararının uygulanması bakımından kararın gereklerine göre yürütülmesi durdurulmuş olan işlemlerin tesis edildiği tarihten , bukararın alınma tarihine kadar doğan tüm etki ve sonuçların idarece giderilmesi gerekmektedir.
5) Sonuç olarak, ödeme emrine karşı açılan davalarda YD şeklinde hüküm kurulması halinde söz konusu mahkeme kararı uyarınca yürütmesi durmuş olan ödeme emrinin tesis edildiği tarihten sonra bu ödeme emrine bağlı olarak yapılan işlemlerin tümünün geri alması gerekecektir. Bu bağlamda, ilgili mükellef hakkında yürütülmüş olan hacizlerin kaldırılması ve söz konusu hacizler sonucunda tahsil edilen tutarların mükellefe red ve iadesi, bu borçlarından başka vadesi geçmiş borcunun bulunmaması halinde ise yine iade edilmesi gerekecektir.(2)
6) Maliye Bakanlığı tarafından bütün vergi dairelerine yollanan işbu 16.7.2014 gün ve 75000 sayılı yazı gereğince benzeri hadiselere uygulanmak üzere bakanlık bu açıklamayı yapmış bulunmaktadır.
7) Doğal olarak hukuk devleti anlayışı idarelerin ve bireylerin yargı kararlarına uyma ve kararların gereklerini yerine getirme görevi bütün kamu kurumlarına aittir.(3) Nazlı Gaye Alpaslan
------------
(1) Gelir İdaresi Başkanlığı yazıları 16.7.2014 gün ve 75000 sayılı yazı.
(2) YD: Yürütmenin Durdurulması
(3) ALPASLAN Nazlı Gaye, Vergi İhtilafları ile İlgili Makale, Yorum ve İncelemeler, İzmir-2015 s:193