Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Cuma, 11 Mayıs 2018 09:21

Yapılandırma Paketi Kabul Edildi

Kaynak: AA

ÖZET: İl özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerine, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketler tarafından doğrudan sunulan 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62’nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımları için uygulanan KDV oranı, 1 Haziran 2018 tarihinden itibaren %1’e düşürülmüştür.
 
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28’inci maddesinde, katma değer vergisi oranının vergiye tabi her bir işlem için % 10 olduğu, Bakanlar Kurulunun bu oranı, dört katına kadar artırmaya, % 1’e kadar indirmeye, bu oranlar dâhilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkili olduğu belirtilmiştir.
Bu kapsamda katma değer vergisi oranları, değişik tarihlerde çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararları (BKK) ile farklı mal teslimleri ile hizmet ifaları için farklı oranlarda uygulanmıştır.

30/12/2007 tarihli ve 26742 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2007/13033 sayılı BKK ile mal ve hizmetlere uygulanacak katma değer vergisi oranlarının tespitine ilişkin daha önceki bütün kararnameler yürürlükten kaldırılarak, KDV oranları için temel bir düzenleme yapılmıştır.

Bu düzenlemede, mal ve hizmetlere halen uygulanmakta olan üçlü oran sistemi ve oranlar aynen korunarak mal teslimleri ile hizmet ifalarına uygulanacak katma değer vergisi oranları,

a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi işlemler için, %18

b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için, %1

c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için, %8

olarak tespit edilmiştir. Söz konusu Karar ekinde yer alan vergi oranlarında, daha sonra muhtelif tarihlerde değişiklikler yapılmıştır.

Son olarak 9 Mayıs 2018 tarihli ve 30416 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 23/4/2018 2018 tarihli ve 2018/11658 sayılı BKK ile 24/12/2007 tarihli ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda değişiklik yapılmıştır.

Yapılan değişiklikle 24/12/2007 tarihli ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki (I) sayılı listeye aşağıdaki 20 No’lu sıra eklenerek, “2007/13033 sayılı Kararın eki (I) sayılı listeye “İl özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerine, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketler tarafından doğrudan sunulan 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62’nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen personel çalıştırılmasına dayalı hizmetler”

İçin uygulanan KDV oranı, 1 Haziran 2018 tarihinden itibaren %1 olarak belirlenmiştir.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62’nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde;

“1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri (MİT Müsteşarlığı hariç) ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı listede yer alan idarelerin merkez ve taşra teşkilatları, il özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birlikleri, birlikte veya ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarına ait şirketler; merkezi yönetim, sosyal güvenlik kurumu, fon, kefalet sandığı, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı, gençlik hizmetleri ve spor il müdürlüğü, mahalli idare ve şirket bütçelerinden veya döner sermaye bütçelerinden, anılan liste kapsamındaki diğer idareler için ise kendi bütçelerinden personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı veya niteliği itibarıyla bu sonucu doğuracak şekilde alım yapamaz ve buna imkân sağlayan diğer mevzuat hükümleri uygulanmaz.

2) Bu bendin uygulanmasında personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı; bu Kanun ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca ihale konusu işte çalıştırılacak personel sayısının ihale dokümanında belirlendiği, bu personelin çalışma saatlerinin tamamının idare için kullanıldığı, yaklaşık maliyetinin en az %70’lik kısmının asgari işçilik maliyeti ile varsa ayni yemek ve yol giderleri dahil işçilik giderinden oluştuğu ve niteliği gereği süreklilik arz eden işlere ilişkin hizmet alımlarını ifade eder. Mahalli idare veya şirketlerinin bütçelerinden yapılan, yıl boyunca devam eden, niteliği gereği süreklilik arz eden ve haftalık çalışma saatlerinin tamamının idare için kullanıldığı park ve bahçe bakım ve onarımı ile çöp toplama, cadde, sokak, meydan ve benzerlerinin temizlik işlerine ilişkin alımlar personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı olarak kabul edilir. Hizmet alım sözleşmesi kapsamında niteliği birbirinden farklı hizmet türlerinin bulunması halinde personel çalıştırılmasına dayalı  olup olmama yönünden yapılacak değerlendirme her hizmet türü için ayrı ayrı yapılır. Danışmanlık hizmetleri, hastane bilgi yönetim sistemi hizmetleri ve çağrı merkezi hizmetlerine ilişkin alımlar personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı olarak kabul edilmez.

3) Kurum, hizmet alımının personel çalıştırılmasına dayalı olup olmadığı ya da niteliği itibarıyla bu sonucu doğurup doğurmadığı hususunda (2) numaralı alt bentte sayılan kriterleri ayrı ayrı ya da birlikte dikkate almak suretiyle usul ve esaslar belirlemeye yetkilidir.”

düzenlemesi yer almaktadır.

Vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı ilgili vergi mahkemelerinde dava açılması halinde, “Yürütmenin Durdurulması” talebinde bulunulmaz. Çünkü, ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren (30) gün içerisinde dava açılması otomatik olarak ihbarnamenin tahakkukunu durdurur. [1]

Kendisine ödeme emri tebliğ edilen amme borçlusu bu ödeme emrine karşı, ilgili vergi mahkemesinde (7) gün içersinde dava açması gerekir. Açılan dava, ödeme emri ile ilgili “Yürütmenin Durdurulması” ‘na engel teşkil etmez. Ödeme emri ‘ne karşı açılan iptal davalarında (vergi ve ceza ihbarnamelerinde yürütmenin durdurulması talep edilmez) mutlak surette “Yürütmenin Durdurulması” talep edilmelidir (Bkz. 2577 sayılı İYUK md. 27).

Ödeme emrine karşı açılacak davalarda, dava açma süresi 7 gün olup, bu süre 2577 sayılı İYUK md. 61-62 hükümlerine göre adli tatil dönemlerine tekabül etmesi halinde dava açma süresi adli tatil bitimi olan süreden sonra 7 gün uzar. Adli tatil her yıl 20 temmuz ila 31 ağustos dönemlerini kapsar.

Aksi yasada öngörülmedikçe, idari yargı yerlerinde dava açılması ya da temyiz yoluna başvurulması kural olarak, dava konusu idari işlemlerin yürütülmesini durdurmaz. Ancak taraflardan birinin talebi üzerine, gerekli şartlar da oluşmuşsa Mahkeme, yürütmenin durdurulmasına karar verebilir. Mahkeme tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi durumunda, esas dava karara bağlanıncaya kadar, eski durumun devamı sağlanır. Böylece davacıların, dava konusu yaptıkları idari işlemin uygulaması, dava sonuna kadar ertelenir. Dolayısıyla, yürütmenin durdurulması kararı, bu ertelemeyi sağlayan geçici bir önlemdir.

Yürütmenin durdurulması kararları ile ilgili, belli başlı ilkeler aşağıda sıralanmıştır;

1) Yürütmenin durdurulması talebi ödeme emri aşamasında teminat gösterilmiş olması şartıyla verilebilir. (Anayasa Md. 125, İYUK Md. 27) Vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması talebinde bulunmasına gereksinim yoktur. Çünkü, (1) nolu vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı açılan davalarda otomatikman tahsilat durmakta, ayrıca yürütmenin durdurulması talebine gerek yoktur. Vergi mahkemesinde açılan davanın mükellef aleyhine neticelenmesi halinde vergi dairesi tarafından mükellefe uygulanan (2) nolu ihbarnameye karşı mal beyanında bulunularak karar temyiz edilir ve karar için bir üst mahkemeye itiraz veya temyiz yapılmalıdır.

2) İdari işlemlerin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması gerekir. Ayrıca, idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması zorunludur. Bu gibi durumlarda yürütmenin durdurulması talep edilmelidir.

3) Yürütmenin durdurulması istemi, ancak açılan dava içerisinde istenmelidir.

4) Yürütmenin durdurulması istemi, ya dava dilekçesi ile beraber veya dava açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile istenmelidir.

5) Mahkeme yürütmenin durdurulması için, kanun aradığı iki koşulun da mevcut olduğuna veya olmadığına ilişkin gerekçeyi açık bir şekilde ortaya koymalıdır.

6) Yürütmenin durdurulması kararları, teminat karşılığında verilir.[2]Ancak, mahkeme tarafından durumun gereklerine göre teminat aranmadan da yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.

7) Özel esaslar ile ilgili (KOD:4 davaları) olarak açılan davalarda öncelikle, yürütmenin durdurulması talep edilmelidir. Bu gibi davalarda mahkemeler, yürütmenin durdurulması talebini teminat aranmadan kabul etmektedir.

8) Yürütmenin durdurulması talepli davalar öncelikle görüşülür ve karara bağlanır. Bu tip kararlar 2577 sayılı İYUK md. 27/8 hükmüne göre (15) gün içerisinde yazılır ve imzalanır. Aynı nedenlere dayanılarak, 2. Kez yürütmenin durdurulması talebinde bulunulamaz. (2577 sayılı İYUK md. 27/9, 10)

9) Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulaması halinde doğacak telafisi güç veya imkansız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun hükmünün iptali istemiyle Anaysa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez (2577 sayılı İYUK md. 27/2)

10) Mükellefin, İhtirazı kayıtlaverdiği beyannameye dayanılarak yapılan tarhiyat işlemlerine karşı dava açması durumunda yürütme kendiliğinden durmaz. Bu gibi davalarda yürütme ancak koşulların varlığı, davacının bu yöndeki talebi ve de mahkemenin kararıyla durabilir. Mahkemeler, davalı idarenin savunmasını almadan yürütmenin durdurulması hakkında karar vermez.

11) Tahsilât işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalarda da yürütme kendiliğinden durmaz. Bu gibi durumlarda, yürütmenin durdurulması talep edilmelidir ve teminat gösterilmelidir.

12) Dosyanın işlemden kaldırılması ve işlemden kaldırılan dava dosyasının tekrar işleme koyulması halinde yürütme kendiliğinden durmaz.

13) Mükellefin talebi üzerine takdir komisyonunca belirlenen emsal bedele karşı açılan davalar da yürütme kendiliğinden durmaz.

14) Kanun yoluna başvurulması halinde yürütme kendiliğinden durmaz. İlk derece mahkemesi olarak vergi mahkemelerinde vergi uyuşmazlıklarına ilişkin açılan davalarda, dava konusu tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerine ilişkin tahsil işlemi kendiliğinden durmaktadır. (Bkz. Alpaslan Mustafa, Mali Hukuk Uygulamaları Yorum Makale ve İncelemeler, İzmir, 2015, Kanyılmaz Mat.)

15) Mahkemeler, açılan davanın durumunda göre idarece yapılan işlemin mahiyetine göre bazı hallerde teminat istemeden hatta karşı tarafın savunmasını dahi almadan yürütmenin durdurulmasına karar verebilmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/-vergi-ihtilaflarinda-zor-alimin-durdurulmasi/haber-18793

--------

[1]Bkz: ALPASLAN Nazlı Gaye, Vergi İhtilafları ile İlgili Makale, Yorum ve İncelemeler İzmir-2015

[2]Teminat olarak kabul edilecek değerler şunlardır; para, bankalar tarafından verilen teminat mektubu, hazine tahvil ve bonoları, hükümetçe belirlenen milli esham ve tahvilatlar, ilgililer ve ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen ve alacaklı idarece haciz varakalarına müsteniden haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar, gayrimenkul rehni, noterden onaylı bir kefalet sözleşmesi ile gösterilen kefil.

Cuma, 11 Mayıs 2018 09:09

Engellinin Üç Sorunu

EVDE BAKIM PARASINDA HANE HALKI GELİRİ

Anayasa ;

61 Madde’’ Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır’’.

 Engellinin gelirinden ziyade hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgarî ücretin aylık net tutarının 2/3’ünden daha az olan bakıma ihtiyacı olan engellilere hizmet götürülüyor.Sosyal Devlet ilkesinde engelli fert olarak görünmesi gerekir.

Bakıma ihtiyacı olan engellilere özel bakım merkezlerinde sunulacak bakım hizmetinin karşılığı olarak belirlenecek kişi başına aylık bakım ücreti tutarı, (20.000) gösterge rakamı ile memur aylık katsayısının çarpımı sonucu bulunacak tutardan fazla olamaz. Bakıma ihtiyacı olan engellinin evde bakımına destek için ise (10.000) gösterge rakamı ile memur aylık katsayısının çarpımı sonucu bulunacak tutar kadar aylık sosyal yardım yapılır.

Burada şayet özel bakım evinde hizmet alması halinde 2018 yılı için 2.171 TL,evde bakılması halinde 1.085,5 TL. ödenir.

Oysa gösterge olmadan önce evde bakım parası Net Asgari Ücrete göre belirleniyordu.6518 sayılı Kanun ile değişiklik yapılamadan önce bakım maaşı net asgari ücrete göre belirleniyor idi. 2828 sayılı kanun’da üst sınır olarak net iki asgari ücret sınırı 2014 öncesi mevcuttu.

Net asgari ücrete göre evde bakım ücreti ödenirken;

 gösterge x memur maaş katsayı çarpımı ile ,

evde bakım ücretinin hesaplanması  bakım ücretinden yararlananların asgari ücret karşısında kayıpla karşı karşıya kalmıştır

**

BU İKİLEM NE ZAMAN DÜZELECEK?

1/10/2008 öncesi sigorta girişi olan engelliler için 3 kademe de belirlenen emeklilik koşulu ,1/10/2008 sonrası için iki kademe olarak uygulanmıştır.

Fakat 1/10/2008 sonrası engelli için emeklilik koşulları  1/10/2008 öncesine göre daha avantajlı olurken eski engelliler için şartları ağırlaştırılmıştır.

Örneğin:

Ekim 2008 ilk defa sigortalı olan Engelli Aşağıdaki Tabloda Yer Verilmiştir;

5510/28. madde beşinci fıkra ve geçici altıncı madde yedinci fıkra (d) ve (e) bentlerine göre çalışma gücü kaybı oranı % 60’ın altında olanlar

(4/1-(a) sigortalıları için)

Sigortalılık süresinin başlangıcı

Çalışma gücü kayıp oranı

% 50- % 59

% 40- % 49

Sigortalılık süresi

Gün sayısı

Sigortalılık süresi

Gün sayısı

--.10.2008 - 31.12.2008

16

3700

18

4100

 Eylül 2008'de Sigortalı Olan Engelli İçin Aşağıdaki Tabloda Yer Verilmiştir;

06.08.2003 tarihindeki sigortalılık süresi/başlangıcı

II. Derece Engelli

III. Derece Engelli

Sigortalılık süresi

Gün sayısı

Sigortalılık süresi

Gün sayısı

06.08.2003 -30.09.2008 tarihine kadar

18 yıl

4000

20 yıl

4400

 Tabloları karşılaştırdığınızda;

5510 sayılı Kanuna göre SS ve GSSK göre 4/a sisteme girenler ,506 SSK engelliye göre avantajlı konuma geçmiştir.

30/09/2008 girişi yapılan engelli ,1 gün sonra işe giren engelli arasında böyle uyumsuz tablo ortaya çıkmıştır.

Tüm uyumsuzluklara karşı bu mantık hatasının düzeltilmesi ve engellilerin haklarının iadesi gerekmez mi?

**

EKİM 2008 SONRASI KAZANÇLAR İÇİN ABO HESAPLAMA ESASI:

Kanunun 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarına göre bağlanan aylıkların aylık bağlama oranı, prim ödeme gün sayısı 9000 günden az olanlar için çalışma gücü kayıp oranının 9000 gün prim ödeme gün sayısı ile çarpımı sonucu bulunan rakamın % 60 a bölünmesi suretiyle hesaplanan gün sayısına göre % 50 yi geçmemek üzere tespit edilen orandır. Prim ödeme gün sayısı 9000 günden fazla olanlar için ise toplam prim ödeme gün sayısına göre aylık bağlama oranı belirlenecektir.

Örnek:4/b sigortalısı olup %70 üzerinde engelli 4000 günü varsa,

0,70x9000/0,60=%58,32 olduğundan %50 olarak dikkate alınacaktır.

İLK DEFA 5510 SAYILI SS VE GSSK EMEKLİ OLACAK ENGELLİLER İÇİN ABO HESAPLANMASI

Aylık Bağlama Oranı  (ABO) :

                - Aylık bağlama oranı, sigortalının malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi geçen toplam prim ödeme gün sayısının her 360 günü için % 2 olarak uygulanır. Bu hesaplamada 360 günden eksik süreler orantılı olarak dikkate alınır. Ancak aylık bağlama oranı % 90'ı  geçemez.

- 28 inci maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarına göre aylığa hak kazanan sigortalılardan;

4 (a) sigortalıları için hesaplanacak aylık bağlama oranı, prim ödeme gün sayısı 7200 günden az olanlar için çalışma gücü kayıp oranının 7200 gün prim ödeme gün sayısı ile çarpımı sonucu bulunan rakamın % 60'a bölünmesi suretiyle hesaplanan gün sayısına göre (Çalışma gücü kaybı oranı x 7200 / % 60 = ABO’ya esas prim gün sayısı), % 40’ı geçmemek üzere,

 4 (b/c) sigortalıları için hesaplanacak aylık bağlama oranı, prim ödeme gün sayısı 9000 günden az olanlar için çalışma gücü kayıp oranının 9000 gün prim ödeme gün sayısı ile çarpımı sonucu bulunan rakamın % 60'a bölünmesi suretiyle hesaplanan gün sayısına göre (Çalışma gücü kaybı oranı x 9000 / % 60 = ABO’ya esas prim gün sayısı), % 50’yi geçmemek üzere,

 tespit edilir. Prim ödeme gün sayısı 4 (a) sigortalıları için 7200, 4 (b/c) sigortalıları için 9000 günden fazla olanlar için ise toplam prim ödeme gün sayısına göre aylık bağlama oranı belirlenir.

Örnek:

İlk defa 4 (a) kapsamında çalışmaya başladığı tarihte malul olan ve çalışma gücü kaybı oranı %70 olarak tespit edilen sigortalının tahsis talep tarihinde prim ödeme gün sayısı 3700’dür. Sigortalının prim gün sayısı 7200 günden az olduğundan,

ABO’ ya esas prim gün sayısı: Çalışma gücü kaybı oranı x 7200 / % 60

 :%70 x 7200/ %60 = 8400

 ABO : 8400/360 x 2 = 46,66 (5510 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince %40 ı geçemeyeceğinden, ABO % 40 olarak uygulanır.)

- Ortalama aylık kazanç ile aylık bağlama oranının çarpılmasıyla sigortalının tahsis talep yılına ait Ocak aylığı bulunur.

Aylık = Ortalama Aylık Kazanç x  Aylık Bağlama Oranı

- Hesaplanan yaşlılık aylığı; sigortalının  çalışma süreleri için prime esas günlük kazanç alt sınırları dikkate alınarak, talep yılına ait Ocak ayı itibariyle belirlenen ortalama aylık kazancının % 35’inden, sigortalının talep tarihinde bakmakla yükümlü olduğu eşi veya çocuğu varsa % 40’ından  az olamaz.

 - Hesaplanan aylık, tahsis talep yılına ait Ocak aylığı olup, aylığın başlangıç tarihi yılın ilk altı aylık döneminde ise Ocak ödeme dönemi için aylıklara uygulanan artış oranı kadar, yılın ikinci altı aylık dönemde ise öncelikle Ocak ödeme dönemi, daha sonra Temmuz ödeme dönemi için aylıklara uygulanan artış oranları kadar artırılarak, sigortalının aylık başlangıç tarihindeki aylığı hesaplanır. Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9108

Perşembe, 10 Mayıs 2018 14:31

Güncel Yargı Kararları (2018/2)

Özet:

Danıştay Dergisinin 146. sayısında yer alan güncel bazı yargı kararları

1. Gelir Vergisi Kanunu

Araç alım satımında devamlılık ne zaman gerçekleşmiş sayılır?

(Danıştay Dördüncü Dairesinin 15.05.2017 tarih ve E:2013/9467 K:2017/4463 sayılı kararı)

Olayda, davacının 2010 yılında 6 adet araç alıp sattığı hususunun tespit edilmesi üzerine, davacının sürekli olarak oto alım satımı işi ile uğraştığından bahisle 17.07.2007 tarihinden itibaren adına tesis edilen mükellefiyetin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Alım ve satım bulunması durumunda böyle bir faaliyetin hangi şartlar altında ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda Vergi Usul Kanunu’nda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak bir faaliyetin ticari faaliyet olabilmesi için, hem alım satımlarda devamlılık ve süreklilik bulunması hem de kazanç elde etme amacıyla yapılmış olması zorunludur. Bu husus ise şüphesiz ilgili dönemlerde yapılan alım satımların sayısal çokluğuna da bakılarak karar verilecek bir husustur. Aksi takdirde bu şartları taşımayan bir faaliyeti ticari faaliyet olarak kabul etmek hayatin olağan akışı ile ticari icaplara da uygun düşmez

Olayda davacının 2007 yılında 1, 2009 yılında 1, 2010 yılında 6, 2011 yılında 4 tane araç alım satım faaliyeti gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Davacının araç alım satım muamelelerindeki çokluk mükellefiyet tesis edildiği tarih olan 2007 yılında değil, 2010 yılından itibaren gerçekleşmiş olduğu ve faaliyetindeki devamlılık unsurunun da bu tarihten itibaren gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, davacı hakkında tesis edilen mükellefiyetin 2010 yılı itibariyle davacı tarafından gerçekleştirilen devamlılık ve süreklilik arz eden çok sayıdaki alım satım işleminin belirli bir organizasyon dahilinde ve kar elde etme amacıyla yapıldığının kabulü gerektiğinden, davacı hakkında araç alım satımı nedeniyle 17.07.2007 tarihi itibariyle mükellefiyet tesis edilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

2. Katma Değer Vergisi Kanunu

Defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi durumunda KDV indirimi reddedilebilir mi?

(Danıştay Üçüncü Dairesinin 24.01.2017 tarih ve E:2016/16196 K:2017/233 sayılı kararı)

Mükellefler, kendilerine yapılan teslimler nedeniyle yüklendikleri katma değer vergilerini belgelerde gösterilmesi ve bu belgelerin yasal defterlere kayıtlı olması koşuluyla katma değer vergisi indiriminden faydalanabilirler. Defter ve belgelerin, mücbir sebepten dolayı incelemeye ibraz edilemediği durumlarda da katma değer vergisi indiriminin kabul edilebilmesi için bu vergilerin gerçekten yüklendiklerini, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin “ispat” başlıklı (B) fıkrasında yer alan kural uyarınca kanıtlamaları gerekmektedir.

Bu düzenlemeler nedeniyle emtia veya hizmet alışını temsil eden fatura veya fatura yerine geçen belgenin yasal defterlere usulüne uygun olarak kaydedilmesi ve bu belgelerde katma değer vergisinin ayrıca gösterilmesi, katma değer vergisi indirimi yapılabilmesinin ön koşullarıdır. Bu ön koşulların varlığının, sözü edilen defter ve belgelerin ibrazı ve incelenmesiyle saptanabileceği açıktır. Vergi idaresinin, vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetini ortaya çıkarabilmesi ise defter ve belgelerin istendiğinde vergi idaresinin denetim ve incelemesine sunulması ve gerektiğinde, şekline ve usulüne uygun belgelerle tevsik edilen hukuki muamelelerin karşı taraf nezdinde inceleme ve araştırma yapılması ile olanaklıdır.

Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinin 2. fıkrasının 3. bendinde, bu Kanun’a göre tutulması zorunlu olan defterlerin hepsinin veya bir kısmının vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemesi, dönem matrahının re’sen takdirini gerektiren sebep olarak öngörülmüştür.

Usulüne uygun tebliğ edilen yazıyla defter ve belgelerin ibrazı istendiği halde bir mücbir sebep hali olmaksızın defter ve belgelerin inceleme elemanına ibraz edilmemesi re’sen tarh sebebidir. Ayrıca defter ve belge asıllarının mahkemeye de ibraz edilmediği dikkate alındığında, Kanun’un muhafaza biçim ve süreleri ile ibraz yükümlülüğüne ilişkin düzenlemeleri karşısında, davacının katma değer vergisi indirimlerinin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, tarhiyatın kaldırılması yolundaki mahkeme kararı bozulmuştur.

3. Vergi Usul Kanunu

Zamanaşımını durdurmak amacıyla takdir komisyonuna sevk işlemi hukuka uygun mudur?

(Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 05.07.2017 tarih ve E:2017/288 K:2017/329 sayılı kararı)

Vergi Usul Kanunu’nun 138. maddesinde, incelemenin, neticesi alınmamış hesap dönemi de dahil olmak üzere, tarh zamanaşımı süresi sonuna kadar her zaman yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre incelemenin yapılabilmesi için tarh zamanaşımı süresinin geçmemiş olması gerekmektedir.

Kanun’un 113. maddesinde; süresinin geçmesi nedeniyle vergi alacağının kalkması olarak tanımlanan zamanaşımının, mükellefin bu hususta müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade edeceği düzenlemesine yer verilmiştir. Kanun’un 114. maddesi uyarınca, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl olarak ifade edilen tarh zamanaşımını durduran durum, matrah takdiri için takdir komisyona başvurulmasıdır. 114. maddenin ikinci fıkrasında yer alan, “Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı, mezkûr komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder.” şeklindeki ifade; Anayasa Mahkemesinin 15.10.2009 gün ve E:2006/124, K:2009/146 sayılı kararıyla iptal edilmiş, iptal kararı üzerine 6009 sayılı Kanun’la, 114. maddenin ikinci fıkrası, “Ancak işlemeyen süre her hal ve takdirde bir yıldan fazla olamaz” ibaresinin eklenmesiyle yeniden düzenlenmiştir.

Anayasa Mahkemesinin; sözü edilen düzenlemenin, vergilemede; “belirlilik”, “yasallık” “öngörülebilirlik”, “keyfiliğe izin verilmemesi” ve “hukuk devleti” ilkesine aykırı düştüğü gerekçesiyle verdiği iptal kararında; takdir komisyonuna başvuru yolunun, sırf zamanaşımını durdurmak amacıyla keyfi olarak kullanılmasının güvence sağlamayacağı ve vergi yükünü artırarak haksız sonuçlar doğmasına neden olabileceği hususuna da vurgu yapılmıştır.

213 sayılı Kanun’un 20. maddesinde verginin tarhı, vergi alacağının kanunlarda gösterilen matrah ve oranlar üzerinden hesaplanarak miktarının belirlenmesi olarak tanımlanmış, 25 – 39. maddelerinde tarh yöntemlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Bu yöntemlerden birisi olan “re’sen tarh” usulünü düzenleyen 30. maddede, 21.01.1983 tarih ve 2791 sayılı Kanun değişikliğinden önce re’sen takdir yetkisi sadece takdir komisyonlarına ait bulunduğundan, vergi incelemesi sırasında re’sen takdiri gerektiren bir durumun tespiti halinde gerekli takdir işlemi takdir komisyonu tarafından yapılmakta iken 2791 sayılı Kanun değişikliğiyle re’sen vergi tarhının tanımı yeniden yapılarak, vergi inceleme elemanlarına da re’sen takdir yetkisi tanınmıştır. Yukarıda yer verilen 114. madde uyarınca takdir komisyonuna başvurma yetkisi ise sadece vergi dairesine aittir.

Vergi incelemesi, re’sen takdir yetkisi bulunan inceleme elemanı tarafından yürütülen bir mükellefin; sırf zamanaşımını durdurmak amacıyla, gerçek bir re’sen takdir nedeni saptanmaksızın, şeklen, takdire sevk sebeplerinden biri dayanak gösterilerek matrah takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmesi, bu süre zarfında vergi inceleme raporu ve/veya vergi tekniği raporu düzenlenmesi; takdir komisyonunun haiz olduğu yetki uyarınca, inceleme elemanından bağımsız yürütmesi gereken inceleme ve araştırmalar sonucu elde edeceği verileri değerlendirmek yerine, sözü edilen raporlarda belirtilen miktarın aynısını matrah olarak takdir etmesi, 213 sayılı Kanun’un zamanaşımı ile incelemeye ilişkin düzenlemelerinin öngörülen amacına aykırı düştüğü gibi takdir komisyonuna başvuru yolunun zamanaşımı hükmünü aşmak amacıyla bir yöntem olarak kullanılması, Anayasa Mahkemesi kararında da işaret edildiği üzere “yasallık” ve “hukuki güvenlik” ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.

Olayda, 2005 vergilendirme dönemi matrahının tespiti için zamanaşımının dolmasına çok kısa süre kala 13.11.2010 tarihinde takdir komisyonuna sevk edilen davacı adına, 18.04.2011 tarihli basit raporu dayanak alan takdir komisyonunun 29.09.2011 tarihli kararları uyarınca tarhiyat yapılmış olup cezalı tarhiyatın esas itibarıyla, tanzim edilen rapora dayandığı açıktır. Matrah takdiri amacı dışında, zamanaşımını durdurma amacıyla takdir komisyonuna başvurulduğundan, ortada bir takdir komisyonu kararının bulunması, tarhiyatın, söz konusu rapora göre yapıldığı gerçeğini değiştirmemektedir.

Bu durumda, 2005 vergilendirme dönemi için beş yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra düzenlenen 18.04.2011 tarihli rapora dayanan vergi ve ceza ihbarnamelerinin 06.10.2011 tarihinde tebliğ edilmiş olması karşısında, Mahkemece verilen, davanın reddi yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.

Şirketin iş yeri adresinde tebliğ edilemeyen defter ve belge ibraz yazısı, kanuni temsilcinin eşine evinde tebliğ edilebilir mi?

(Danıştay Üçüncü Dairesinin 14.02.2017 tarih ve E:2015/5036 K:2017/841 sayılı kararı)

Davalı idarenin bilgisi dahilindeki davacı şirkete ait iş yeri adresine tebliğe çıkarılan 08.05.2013 tarihli defter ve belge ibraz yazısının, aynı adreste bir başka mükellefin faaliyet göstermesinden kaynaklanan imkansızlık nedeniyle tebliğ edilemediğinin usulüne uygun biçimde düzenlediği görülen 22.05.2013 tarihli adres tespit tutanağıyla saptandığı olayda, vergi Usul Kanunu’nun 157. maddesindeki kural gereği üzerinde düşen adres değişikliği bildirim yükümlüğünü yerine getirmeyen davacı şirket tüzel kişiliğinin kanuni temsilcisi olduğunda duraksama bulunmayan kişinin ikamet adresinde eşi imzasına tebligat yapılmış olmasında usule aykırılıktan söz edilemez. Bu gerekçeyle, ulaştığı aksi yöndeki yargıyı hükme esas alarak davayı sonuçlandıran Vergi Mahkemesi kararı, işin esası hakkında karar verilmek üzere bozulmuştur.

Beyanname verme süresi geçtikten sonra verilen düzeltme beyannamesine ihtirazi kayıt konabilir mi?

(Danıştay Dördüncü Dairesinin 04.05.2017 tarih ve E:2016/21514 K:2017/4187 sayılı kararı)

Zamanında verilen vergi beyannamesine ihtirazi kayıt konulması, beyannamede hesaplanan verginin tümü ya da bir kısmının tahakkuk ettirilmemesi istenerek, ihtirazi kaydın konusunu oluşturan nedenin tarhı yapan idare tarafından kabul edilmemesi halinde, beyanname üzerinden tarh edilen verginin ihtirazi kayıt konulan kısmının dava konusu edilebilmesini olanaklı kılarak, noksan beyanda bulunulmasını ve verginin geç tahakkuk etmesini önlemektedir. Bu nedenle, ihtirazi kayıt beyanname verme süresinde verilen beyannamelere konulabilir.

Vergi Usul Kanunu’nun 378. maddesinin ikinci fıkrasında mükelleflerin, beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamayacakları düzenlenmiştir. Beyan üzerinden alınan vergilere ait matrahın ihtirazı kayıtla beyanı, beyannamenin vergi kanunlarında öngörülen zamanlarda verilmesi koşuluna bağlıdır. Beyanname verme süresi geçtikten sonra verilen beyannameye konulan ihtirazi kaydın, beyanname üzerinden yapılan tahakkuka etkisi yoktur.

Bu bakımdan, beyanname verme süresi geçtikten sonra verilen düzeltme beyannamesine konulan ihtirazi kayıt kabul edilemeyerek tahakkuk eden vergi, gecikme faizi ve damga vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasında yasaya aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen Vergi Mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.

4. 6183 Sayılı Kanun

Kanuni temsilci, göreve başladığı tarihten önceki döneme ait vergi borçlarından sorumlu tutulabilir mi?

(Danıştay Dördüncü Dairesinin 22.05.2017 tarih ve E:2013/7146 K:2017/4726 sayılı kararı)

Kanuni temsilcilerin tüzel kişilerin vergi ve buna bağlı borçlarından dolayı sorumlu tutularak takip edilebilmeleri için, öncelikle asıl borçlu olan tüzel kişiliğe yönelinmesi, şirketten tahsil imkânının kalmaması, bu kişilerin borcun ait olduğu dönemde kanuni temsilci olmaları ve borcun bunlara düşen ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden doğmuş olması gerekmekte olup, kanuni temsilci olmadıkları döneme ilişkin borçlardan dolayı takip edilebilmeleri mümkün değildir.

Bu kişilerin sorumluluğunun kanuni temsilci oldukları süre ile sınırlı olduğu açıktır. Dolayısıyla, borcun ait olduğu dönemde kanuni temsilcilik sıfatı bulunmayanların, bu borçlardan dolayı sorumlu tutulmalarına ve anılan madde hükmü uyarınca kanuni temsilci sıfatıyla takip edilmelerine olanak bulunmamaktadır.

Olayda, dava konusu ödeme emri içeriği kamu alacağı, asıl borçlu kooperatifin 2010/1. dönem vergi borcuna ilişkindir. 30.07.2010 tarihli yönetim kurulu kararına göre, davacının söz konusu kooperatifle olan hukuki bağının ve kanuni temsilcilik vasfının 2010 yılı temmuz ayı itibariyle başlamış olduğu, dolayısıyla, uyuşmazlık dönemine ait vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği dönem ile tarh, tahakkuk ve ödeme safhalarında borçlu kooperatifle ilgisinin bulunduğuna dair herhangi bir iddia veya delilin dosyaya sunulmadığı görüldüğünden, davacının ödeme emri içeriği vergi borçlarının doğması ve ödenmemesi konusunda sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, davacının kanuni temsilcilik görevine başlamasından önceki dönemlere ait vergi borcundan sorumlu tutulması mümkün olmadığından, bu vergi borçlarının tahsili amacıyla adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Bir başka kamu idaresi tarafından gönderilen yazıya göre düzenlenen tutanağa istinaden tarhiyat yapılabilir mi?

(Danıştay Yedinci Dairesinin 28.03.2017 tarih ve E:2016/967 K:2017/2235 sayılı kararı)

Re’sen vergi tarhını, vergi alacağının yetkililerce re’sen takdir olunan matrah veya matrah farkı üzerinden vergi nispeti uygulanmak suretiyle hesaplanması olarak tanımlamak mümkündür. Vergi İdaresince re’sen vergi tarh olunabilmesi için, öncelikle, re’sen takdir olunmuş bir matrah veya matrah farkının varlığı gereklidir. Başka bir anlatımla, Vergi İdaresince re’sen yapılan vergi tarhının hukuken geçerli olabilmesi için, tarhiyatın, 213 sayılı Kanun’un 74. maddesi uyarınca matrah takdiri yapmakla görevli bulunan takdir komisyonunca takdir olunan ya da 135. maddesi uyarınca vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlar tarafından düzenlenen inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah farkına dayandırılmış olması gerekmektedir.

Bu itibarla, takdir komisyonunca takdir olunan veya vergi inceleme raporuyla belirlenmiş bir matrah ya da matrah farkına dayanmaksızın, sırf Gümrük İdaresince gönderilen yazıya istinaden düzenlenen tutanağa dayanarak yapılan re’sen tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Herhangi bir somut veriye veya delile ulaşmadan, salt davacı beyanına dayanılarak matrah farkı bulunarak tarhiyat yapılabilir mi?

(Danıştay Yedinci Dairesinin 15.03.2017 tarih ve E:2016/890 K:2017/2767 sayılı kararı)

Davacının, 2010 yılı işlemlerinin incelenmesi sırasında defter ve belgeleri üzerinde yapılan kaydi envanterle saptanan “satılan malın maliyetine” davacı tarafından beyan edilen fire ve kar oranlarının uygulanması sonucunda bulunan satış hasılatının, ilgili yılda davacı tarafından beyan edilen matrahtan farklı olması nedeniyle bulunan matrah farkı üzerinden vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhiyatı yapıldığı anlaşılmaktadır.

Vergi Mahkemesince, beyanlarının yer aldığı vergi inceleme tutanağının davacı tarafından ihtirazi kayıt konulmadan imzalanmak suretiyle kabul edildiği; ayrıca satılan malın maliyeti hesabına ait fire ve kar oranlarının satılan ürünlere yanlış uygulanmış olabileceği ve elde edilen karın sehven noksan hesaplanabileceği yönündeki davacı beyanı da dikkate alınmak suretiyle bulunan matrah farkı üzerinden tarh edilen vergi ziyaı cezalı gelir vergisinde hukuka aykırılık bulunmadığına karar verilmiş ise de; inceleme elemanınca kayıt ve beyan dışı bırakılan hasılat tespit edilirken, Ticaret ve Sanayi Odası’ndan sektördeki karlılık ve fire oranlarının tespit edilmesi ve bu veriler doğrultusunda hesaplama yapılması gerekirken, herhangi somut bir veriye veya delile ulaşmadan salt davacı beyanına dayanılarak matrah farkı bulunmasında isabet görülmemiştir.

Bu durumda, eksik inceleme ve varsayıma dayak vergi inceleme raporu esas alınarak yapılan tarhiyatta ve davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir. pwc

Yukarıda özetlenen kararlar ile diğer çok sayıda kararın tam metni, Danıştay Dergisinin 146. sayısında yer almaktadır. 

İşverenlerimizin, sigortalıların hangi prim teşvikleri kapsamına girdiğini kontrol edebilmelerine imkan sağlayan “Potansiyel Teşvik Sorgulama” ekranı işletime alınmıştır.

Söz konusu ekrana, www.sgk.gov.tr adresinden ” E-SGK”, “İşveren”,  “İşveren Sistemi”, “Uygulamaya Giriş”, “İşveren”, “Teşvikler ve Tanımlar”, “Potansiyel Teşvik Sorgulama” seçenekleri işaretlenerek erişilebileceği gibi http://e.sgk.gov.tr/wps/portal/isveren/Ilgili+Diger+Uygulamalar/isveren_sistemi linki üzerinden de erişilebilecektir.

Potansiyel Teşvik Sorgulama ekranı vasıtasıyla sigortalının 4447 sayılı Kanunun geçici 10 uncu (06111), geçici 19 uncu (17103-27103) , geçici 20 nci (37103) maddeleri ile 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi (05510) ve aynı maddenin ikinci fıkrası (46486-56486-66486) kapsamındaki sigorta prim teşviki uygulamalarından hangilerine girdiğinin (sorgulamanın yapıldığı tarih itibariyle) kontrol edilmesi mümkün bulunmaktadır.

İşveren Sistemi Uygulamasında Neler Yapabilirsiniz

Türkiye Geneli İşyerlerim menüsü ile giriş yaptığınız işyerinin vergi nosu/Tc Kimliği ile aynı olan işyerlerinin listesine ulaşabilirsiniz.

Asgari ücret desteğinde toplu iş sözleşmeleri olup Çalışma Bakanlığınca bildirilen işyeri listesinde olup olmadığını kontrol edebilirsiniz.

Müfredat kartı menüsünden tüm tahakkuk ve tahsilat hareketlerinizi inceleyebilirsiniz.

Sigortalıdan dolayı faydalanılabilecek potansiyel teşvikler menüsünden sigortalıyı işe almadan hangi teşviklerden faydalanabileceği bilgisine ulaşabilirsiniz.

APHB’de Bildirilen aylık toplam sigortalı sayısı görüntüleme menüsünden teşvikler için gerekli olan aracılar dahil toplam çalışan sayısına ulaşabilirsiniz.

6552 yapılandırma planınızı ve plana dahil olan borçlarınızı görüntüleyebilirsiniz.

6736 yapılandırma planınızı ve plana dahil olan borçlarınızı görüntüleyebilirsiniz.

7020 yapılandırma planınızı ve plana dahil olan borçlarınızı görüntüleyebilirsiniz.

İlişiksizlik belgesi temini menüsünden özel bina inşaatı dosyaları için kurumun hazırladığı ilişiksizlik belgesine ulaşabilirsiniz.

SİSTEME GİRİŞ İÇİN TIKLAYINIZ

Bu hafta iş sağlığı ve güvenliği haftası olarak kutlanırken çeşitli sempozyumlar yapıldı.

Haliç Kongre Merkezinde Uluslar arası ve ulusal alanda konusunda uzman uygulayıcılar,akademisyenler, iş sağlığı ve güvenliğini anlatan stantlar kuruldu.

Konuyla ilgili güncel bildirimler ve sunumlar paydaşlarla paylaşıldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili Genel Müdürlüğü Çalışanları,İş Müfettişleri, SGK Teftiş ve Rehberlik Başkanlığı yetkilileri,SGK Çalışanları ve Denetmenleri aktif görev alarak sahada yer aldılar.

Çeşitli sunumlar yapıldı. ÇSGB Bağlı çalışanların bildiri ve sunumlarda katkısı vardı.

Sosyal Güvenlik Müşavirleri Derneği olarak tarafımızda da bir sunum imkanı verilse idi,2012 yılından bu yana 6331sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu,Yönetmeliklerini de eğitimlerle paydaşlarla geniş katılımlarla paylaşmış olmanın tecrübesiyle,Sosyal Güvenlik Müşaviri Gözüyle 6331 sayılı Kanunu,Yönetmelik önemini anlatır.ÇEKO mezunları , Sosyal Güvenlik Müşavirlerine de İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığının verilmesini ister idik.İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığı yönünden engellerin kaldırılmasını yada en azından Eğitmenlik hakkının verilmesini,AzTehlikeli ve Tehlikeli işyerlerinde B sınıfı sertifika unvanı gibi haklarının tesis edilmesi isteklerimiz arasında yer alırdı.

Umarım ilerleyen yıllarda ÇSGB bu isteğimize kulak kabartarak,bizleri de paydaşı olarak görür,bu aktivitelere hem katılımcı hem de sahadaki hataları vurgulama imkanı sağlar.

İKİ TEŞVİK KURALI

İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yerine getirilmesi için, Bakanlıkça(ÇSGB) destek sağlanabilir.

Özel sektör  olup, ondan az çalışanı bulunanlardan, çok tehlikeli ve tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için önemli bir teşvik var.

İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik 24.12.2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

 Bu teşvik uygulama alanı özel sektör işyerlerini kapsayacak 10'dan az 9 işçi çalışmış olacak,tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde uygulanacaktır.

10'dan  (9 kişi) az çalışanı bulunan işverenlere sağlanacak iş sağlığı ve güvenliği hizmet bedelleri işyerinin tehlike sınıfı ve SGK’ya bildirilen sigortalı sayısı ile sigortalıların çalıştıkları gün sayısı esas alınarak her bir işyeri ve her ay için ayrı ayrı tespit edilecektir.

Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için sağlanacak iş sağlığı ve güvenliği hizmet bedelinin sigortalı başına günlük miktarı sigorta prime esas kazanç(SPEK) alt sınırının günlük tutarının sırasıyla %1,4 ve %1,6’sı olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme ile 2018yılının 12 aylık dönemi için çalışan başına verilecek günlük iş sağlığı ve güvenliği hizmet bedelinin parasal tutarı aşağıdaki Tablo gösterilmiştir.

Dönem

İşyerinin tehlike sınıfı

Teşvik oranı

Sigortalı başına verilecek bir günlük desteğin parasal tutarı

01.01.2018 – 31.12.2018

Tehlikeli

% 1,4

94,71 Kuruş

01.01.2018 – 31.12.2018

Çok Tehlikeli

% 1,6

1 Lira,08 Kuruş

 10'dan  az çalışanı bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine,iş güvenliği uzmanı,işyeri hekimi ile diğer sağlık personeli için hesaplanan destek tutarları Sosyal Güvenlik İl yada SGM başvuru form ile müracaat ederilerek  ödenir.

6331 SAYILI KANUNLA TEŞVİK

KANUN MADDESİ

6331/7.MADDE

TEŞVİK ŞARTI

ÖZEL SEKTÖR

TEHLİKE DERECESİ

TEHLİKELİ/ÇOK TEHLİKELİ

ÇALIŞAN SAYISI

9 KİŞİ(10 AZ)-4/a KAPSAMINDA

ÇALIŞAN SAYISINDA

3308 KAPSAMINDA OLANLAR DİKKATE ALINMAZ

ÇALIŞAN SAYISI TESPİTİNDE

AYLIK PRİM HİZMET BELGESİ DİKKATE ALINIR

OSGB

İSG-KATİP KAYITLI OLACAK

ÖDEME TUTARI

APHB BİLDİRİLEN PRİM ÖDEME GÜN SAYISI DİKKATE ALINIR

SGK

İL YADA SGM FORM İLE BAŞVURULUR

ÖDEME TARİHLERİ

DÖNEM SONU TUTARLAR TAKİP EDEN İKİNCİ AYIN SONUNDA ÖDENİR

FİNANSMANI

SGK KISA VADELİ SİGORTA KOLLARINDAN SAĞLANAN PRİMLERDEN

KONTROL

MÜFETTİŞ/DENETMEN VE KAMU MEMURLARI

YAPTIRIMI

KAYITDIŞI OLMASI HALİNDE YAPILAN ÖDEMELER YASAL FAİZ GERİ ALINIR

DESTEKTEN 3 YIL YASAKLI OLUR

İş kazalarını önleme adına 4447/Ek Madde 4 ile düzenlemeye gidilmiştir.

4447/EK MADDE:4

KANUN MADDESİ

4447/EK MADDE4

TEŞVİK ŞARTI

KAMU /ÖZEL SEKTÖR -4/a KAPSAMINDA

TEHLİKE DERECESİ

ÇOK TEHLİKELİ

ÇALIŞAN SAYISI

10'dan  FAZLA

ÇALIŞAN SAYISINDA

3308 KAPSAMINDA OLANLAR DİKKATE ALINMAZ

ÇALIŞAN SAYISI TESPİTİNDE

AYLIK PRİM HİZMET BELGESİ DİKKATE ALINIR

ÖNEMLİ ŞART

3 YIL İÇİNDE ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI /SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK GELİRİ OLMAYACAK

TEŞVİK MİKTARI

İŞVEREN PAYI %1 İŞSİZLİK SİGORTASI

NE ZAMAN

BİR SONRAKİ TAKVİM YILI ÖDEME BAŞLAR

SONA ERMESİ

ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI /SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK OLURSA TAKİP EDEN AYDA KESİLİR

YASAKLAMA

İŞ KAZASINI BİLDİRMEZSE SAKLARSA TESPİT HALİNDE  5 YIL TEŞVİKTEN YASAKLI OLUR

Dönem

İşyerinin tehlike sınıfı

Teşvik oranı

Sigortalı başına verilecek bir günlük desteğin parasal tutarı

01.01.2018 -31.12.2018

Çok Tehlikeli

%1 İşsizlik

67,65 Kuruş

 İki teşvik verilmiş olsa da uygulamada istenilen işlerliği kazanmamış,kağıt üstünde kısmen de olsa kalmıştır. Vedat İlki

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9107

Bir çalışanın iş yerinden tazminat alabilmesi için öncelikle; Emekli olma hakkının elde edilmesi veya bu doğrultuda sigortalılık prim günü ve sürenin dolması gerekmektedir. Peki emekliliğe hak kazanmış çalışanlar iş yerinden nasıl tazminat alabilir? Emekli olan kıdem tazminatı alabilir mi? İşte merak edilenler ve cevapları...

Emeklilik, çalışanların en önemli beklentilerinden biridir. Emekli olan çalışanlar iş yerinden nasıl tazminat alır? Emekli olan kıdem tazminatı alabilir mi? İşte, emekli olduysanız ya da emekliliği bekliyorsanız bu soruların cevaplarını merak ediyorsunuzdur. Haberimiz size yardımcı olacaktır…

Emeklilik sebebiyle iş akdi feshinin şartları ise şöyledir:

Emeklilik sebebiyle iş akdi fesihlerinde uyulması gereken şartlar işçinin sigorta başlangıç tarihine göre farklılık göstermektedir.

15 Yıl 3600 Gün şartı: Bir işçinin 15 yıl 3600 gün koşulu ile kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için sigorta girişinin 08.09.1999 tarihinden önce yapılmış olması gerekmektedir. İlk sigorta girişi 08.09.1999 tarihinden önce olanlar, 3600 gün sigorta primi yatırılmış olması ve 15 yıldır sigortalı olması koşulu ile iş sözleşmelerini feshedebilirler.

25 Yıl 4500 Gün şartı: 08.09.1999 sonrası sigorta girişi bulunanlar 25 yıldır sigortalı olma ve 4500 gün sigorta primi ödemiş olma şartlarını sağladıklarında emeklilik nedeni ile feshe hak kazanırlar.

Yukarıda belirttiğimiz şartları sağlayan işçi emeklilik nedeni ile fesih hakkını kullanmak istiyor ise sigorta müdürlüklerine başvurarak bu şartları sağladığını Kurum'dan temin edeceği belge ile ispat etmeli ve bu belge ile işverenine başvurmak zorundadır.

EMEKLİ OLAN KIDEM TAZMİNATI ALABİLİR Mİ?

Bir çalışanın kıdem tazminatı alabilmesi için kendi isteği dışında işten ayrılması gerekiyor. Ancak bu durumun istisnaları içinde yer alan; Emekli olmak için işten çıkanlar kıdem tazminatı alırlar.

KIDEM NASIL HESAPLANIR?

Her 1 yıllık çalışma karşılığında 1 aylık brüt ücret tutarında tazminat alınıyor. Bir yıldan artan süreler de oranlanarak hesaplamaya dahil ediliyor. Tazminat hesabında ücretin yanı sıra düzenli olarak sağlanan tüm para ve para ile ölçülebilen menfaatler de (yol parası, yemek parası, düzenli ikramiye gibi) dikkate alınıyor.

https://www.sozcu.com.tr/2018/ekonomi/emeklilik-halinde-isyerinden-nasil-tazminat-alinir-emekli-olan-kidem-tazminati-alabilir-mi-oub1-2398776/

Son Dakika haberine göre;  Yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve  diğer sermaye piyasası araçları, 30 Kasım 2018 tarihine kadar Türkiye'deki banka veya aracı kuruma bildiren gerçek ve tüzel kişiler söz konusu varlıkları serbestçe tasarruf edebilecekler. 

TBMM Genel Kurulunda, Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden  Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun  Tasarısı'nın görüşmelerine devam ediliyor.

Tasarının 10. maddesinde AK Parti'nin kabul edilen önergesiyle "varlık  barışı" olarak bilinen düzenleme maddeye eklendi.

Önergeyle, meslek mensuplarının üyesi oldukları odalara olan aidat  borçları ile odaların Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali  Müşavirler Odaları Birliği'ne olan birlik payı borçları da yapılandırıldı.

Buna göre, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali  Müşavirlik Kanunu hükümlerine göre meslek mensuplarının üyesi oldukları odalara  olan aidat borçları ile odaların Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve  Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğine olan birlik payı borçlarının  asıllarının ödenmemiş kısmının birinci taksiti kanunun yayımı tarihini takip eden  ikinci ayın sonuna kadar, kalanı aylık dönemler halinde ve azami toplam altı eşit  taksitte ödenmesi halinde bu alacaklara uygulanan faiz, gecikme faizi, gecikme  zammı gibi fer'i alacakların tahsilinden vazgeçiliyor.

Düzenlemeden yararlanmak için kanun yayımı tarihini izleyen ikinci  ayın sonuna kadar alacaklı birime başvurulması şart olacak.

Bu kapsamda ödenmesi gereken tutarların, öngörülen süre ve şekilde  kısmen veya tamamen ödenmemesi halinde ödenmemiş alacak asılları ile bunlara  ilişkin faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer'i alacaklar ilgili mevzuat  hükümlerine göre tahsil edilecek.

Yararlanmak isteyen borçluların düzenlemede belirtilen şartları yerine  getirmelerinin yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve  kanun yollarına başvurmamaları şartı alınacak.

Düzenlemenin yayımı tarihinden önce dava konusu edilmiş veya mahkemece  hükme bağlanmış ve kesinleşmiş olanlar dahil olmak üzere icra takibi başlatılmış  alacaklar için borçlunun bu fıkra hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda  bulunması halinde davalar ve icra takipleri sonlandırılacak.

"VARLIK BARIŞI" DÜZENLEMESİ

Yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer  sermaye piyasası araçları ile gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip  olunan ve Türkiye'de bulunan ancak kanuni defter kayıtlarında yer almayan para,  altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarıyla taşınmazlar ve  tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların yurt dışında elde ettikleri  kazançlar hakkında düzenlemeye gidiliyor.

Buna göre, yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve  diğer sermaye piyasası araçları, 30 Kasım 2018 tarihine kadar Türkiye'deki banka  veya aracı kuruma bildiren gerçek ve tüzel kişiler söz konusu varlıkları serbestçe tasarruf edebilecekler.

Banka ve aracı kurumlar, kendilerine bildirilen varlıklara ilişkin  olarak yüzde 2 oranında hesapladıkları vergiyi, 31 Aralık 2018 tarihine kadar  vergi sorumlusu sıfatıyla bir beyanname ile bağlı bulunduğu vergi dairesine beyan  edecek ve aynı sürede ödeyecek.

Bu kapsamdaki varlıklar, yurt dışında bulunan banka veya finansal  kurumlardan kullanılan yürürlük tarihi itibarıyla kanuni defterlerde kayıtlı olan  kredilerin en geç 30 Kasım 2018 tarihine kadar kapatılmasında kullanılabilecek.

Bu taktirde defter kayıtlarından düşülmesi kaydıyla borcun ödenmesinde  kullanılan varlıklar için Türkiye'ye getirilme şartı aranmaksızın düzenlemedeki  hükümlerden yararlanılacak.

Yürürlük tarihi itibarıyla kanuni defterlerde kayıtlı olan sermaye  avanslarının yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer  sermaye piyasası araçlarının düzenlemenin yürürlüğe girmesinden önce Türkiye'ye  getirmek suretiyle karşılanmış olması halinde söz konusu avansların defter  kayıtlarından düşülmesi kaydıyla düzenlemeden yararlanılacak.

Defter tutan mükellefler düzenleme kapsamında Türkiye'ye getirilen  varlıklarını dönem kazancının tespitinde dikkate almaksızın işletmelerine dahil  edebilecekleri gibi aynı varlıkları vergiye tabi kazancın ve kurumlar için  dağıtılabilir kazancın tespitinde dikkate almaksızın işletmelerinden  çekebilecekler.

Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye'de  bulunan ancak kanuni defter kayıtlarında yer almayan para, altın, döviz, menkul  kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar, 30 Kasım 2018 tarihine  kadar vergi dairelerine beyan edilecek. Beyan edilen söz konusu varlıklar 30  Kasım 2018 tarihine kadar dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaksızın kanuni  deftere kaydedilebilecek.

Bu taktirde söz konusu varlıklar, vergiye tabi kazancın ve kurumlar  için dağıtılabilir kazancın tespitinde dikkate alınmaksızın işletmeden  çekilebilecek.

Vergi dairelerine beyan edilen varlıkların değeri üzerinden yüzde 2 oranında vergi tarh edilecek ve bu vergi 31 Aralık 2018 tarihine kadar ödenecek.  Bu kapsamda ödenen vergi hiçbir suretle gider yazılamayacak ve başka bir vergiden  mahsup edilemeyecek. Türkiye'ye getirilen veya kanuni defterlere kaydedilen  varlıkların elden çıkarılmasından doğan zararlar gelir veya kurumlar vergisi  uygulaması bakımından gider veya indirim kabul edilemeyecek.

31 Temmuz 2018 tarihine kadar banka veya aracı kuruma bildirilerek  Türkiye'ye getirilen, düzenleme kapsamında işleme tabi tutulan varlıklar ile aynı tarihe kadar vergi dairelerine beyan edilerek kanuni defterlere kaydedilen  varlıklara ilişkin olarak yüzde 2 oranındaki vergi alınmayacak.

Düzenleme kapsamında bildirim veya beyana konu edilen varlıklar  nedeniyle şartların yerine getirilmesi kaydıyla hiçbir suretle vergi incelemesi  ve vergi tarhiyatı yapılmayacak.

Düzenlemeyle, tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların  yurt dışında elde ettikleri bazı kazançlarına Türkiye'ye getirilmesine istisna  tanınıyor. Ayrıca düzenlemenin uygulamasına ilişkin Bakanlar Kurulu ile Maliye  Bakanlığı'na yetki veriliyor.

http://www.milliyet.com.tr/son-dakika-yurt-disindan-ekonomi-2665650/

Perşembe, 10 Mayıs 2018 09:18

Vergi Davası Ve İlişiksiz Belgesi

Vergi yargısında dava açılması durumunda davanın kaybedilmesi sonucunda vergi dairesi tarafından 2 nolu ihbarname düzenlenmektedir.[1] 2 nolu ihbarname üzerinde açılan davanın yargı aşaması, dava konusu yapılan vergi ve cezanın türü, matrahı, katı veya oranı ve miktarı belirtilmektedir. Sonuçta da mahkeme kararına göre hesaplanan vergi ve ceza ve ayrıca gecikme faizi ihbarname üstünde ayrı ayrı gösterilmektedir. Bu 2 nolu ihbarnameye göre kaybedilen dava üzerinde ödenecek vergi, ceza ve gecikme faizlerinin 30 gün içerisinde ödenmesi zorunludur.[2] Ancak teminat gösterilmesi halinde herhangi bir icrai takibat yapılmamakla birlikte vergi dairesi en son yargı kararı gelmeden borcu yoktur belgesi vermez. Dolayısıyla mükellef her ay belli makamlara borcu yoktur belgesi sunması gerekiyor ise bu durumda amme borcunun Danıştay kararı gelmeden banka teminat mektubuna bağlanması veya ödenmesi gerekecektir. Son yargı kararına göre davanın kazanılması halinde yatırılan paralar vergi dairesinden geri alınacaktır.[3]

2 nolu ihbarnamede yer alan tutarların 30 gün içerisinde ödenmemiş durumunda daha sonra ödeme emri düzenlenir.[4] Düzenlenen ödeme emri ile amme alacağı 2 nolu ihbarnamedeki tutar kadar ayrıca gecikme zammı ile beraber 7 gün içerisinde ödenmesi mükellefe tebliğ edilir. Görüldüğü gibi, vergi yargısında dava açılması ve bu davanın kaybedilmesi durumunda sırası ile önce 2 nolu ihbarname ve 30 gün vade verilir. Bu süre içerisinde ödeme yapılmadığı takdirde ise, arkadan ödeme emri düzenlenerek davacı mükellefe tebliğ edilir. Buna rağmen de ödeme yapılmadığı takdirde söz konusu kamu alacağı icra memuru marifeti ile zorla tahsili yoluna gidilir.[5]

Mükellefin vergi yargısında kaybettiği davası ile ilgili vergi mahkemesi kararını duruma göre Danıştay’da temyiz etmesi halinde veya bölge idare mahkemesine itiraz yoluyla taşıması durumunda gelen sonuca göre yargılama süreci tamamlanır. Ancak, yukarıda belirtildiği gibi vergi mahkemesi kararına göre davanın mükellef açısından kaybedilmesi halinde düzenlenen 2 nolu ihbarname ve akabinde ödeme emrine göre mükellefin borç kayıtlarına ilgili vergi ve cezalar borç olarak gözükür. Bu durumda da mahkeme kararının sonucuna göre hareket edilecek olup, ihalelere katılma ile ilgili borcu yoktur kağıdı borç ödenmediği takdirde veya yapılandırılmadığı takdirde temiz kağıdı alınamaz.[6] Hatta bu aşamada mükellefin banka hesaplarına e-haciz riski de söz konusu olabilecektir.

Burada önemli olan husus şudur: mükellefin vergi dairesine yukarıdaki aşamalara göre herhangi bir borcu yoktur kağıdı alabilmesi için mutlak surette amme alacağının tümünün yatırılması gerekecektir. aksi takdirde mükellefe “borcu yoktur belgesi” verilmez. Mükellefin kamu ihalelerine katılabilmesi için borcu yoktur kağıdını alması da gerekeceğinden dolayı borcun tümü ile ödenmesi veya koşulları uygun ise 6183 sayılı yasanın 48. maddesine göre borcun yapılandırılması ihaleye katılmak için yeterli olur.

Sonuç olarak, vergi yargısında davanın kaybedilmesi halinde ödenecek mali külfetler dikkate alındığında taahhüt sektöründe faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişilerin vergi dairesinden borçsuzluk kağıdı için yukarıda anlatılan durumlara dikkate etmelerinde yarar bulunmaktadır. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/vergi-davasi-ve-ilisksiz-belgesi/haber-18768

----------------

[1]213 sayılı VUK md. 112/3 ve 368/2

[2]2577 sayılı yasa md.28/5 ve yine VUK 112/3.

[3]Özellikle, devlete iş yapan müteahhitler yönünden vergi dairesinden sürekli her ay borcu yoktur belgesi alınması zorunludur. Aksi takdirde vergi dairesi istihkak ödemesi yapmaz.

[4]2577 sayılı İYUK md. 27, 52

[5]6183 sayılı yasa md.37

[6]Bkz. 2577 sayılı İYUK md. 27, 52

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Danıştay’dan Ek Vergi Ödeyen Şirketlere Bir Kötü Haber Daha! Ek vergi, Yüzyılın Vergi Affı ve Borç Yapılandırma Kanunu olarak adlandırılan 7440…
  • EUROBOND VE VERGİLENDİRİLMESİ EUROBOND, Devletin ya da şirketlerin, yurtdışı piyasalarından borç para temin…
  • Kanunlarla Türk Vatandaşlarına Hasredilen ve Yabancıların Çalışmalarının Yasak Olduğu Meslek ve Görevler Özel Güvenlik Şirketleri İçin Kurucu, Yönetici, Eğitici ile Şirket Tüzel…
Top