Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Cuma, 06 Temmuz 2018 09:54

Yatırım Teşvikte Son Gelişmeler

Vergi mevzuatının sık değiştiğini bilmeyen yok. Mesleği bu alanda olanlar bile değişikliklere yetişmekte zorlanıyorlar. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, son yıllarda teşvik mevzuatı da vergi kadar olmasa da çok hızlı değişiyor. Ben de yerimi arka arkaya özellikle yatırım teşvikleriyle ilgili yeni düzenlemelere, yeni gelişmelere ayırıyorum. Son aylara dönüp baktığımda, hem teşvik mevzuatında hem de uygulamasında önemli değişiklikler olmuş. Teşvik demek, fırsat demek. Vergi gibi değil. Vergi mevzuatını iyi izlemezsek birileri gelir söyler, ödenmeyen vergiyi ister ve alır, biz de öğrenmiş oluruz. Ama teşvik böyle değil. Mevzuatı ve gelişmeleri iyi izlemezsek, kimse zorla teşvik vermez, fırsat kaçar. Bu nedenle ben de fırsatlar kaçmasın diye, zaman zaman teşvik mevzuatı değişikliklerini bir kere de bu köşeden duyurmaya çalışıyorum.
İşte son zamanlarda teşvik mevzuatı ve uygulama değişikliklerinin bir kısmı.

Yatırımlar için yurt dışından getirilen dövizlerin kur farkları vergi dışı

27 Mart 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7103 Kanun’la, teşvik belgeli yeni yatırımlar için yurt dışından getirilerek yeni kurulacak bir şirkete sermaye olarak konulacak yabancı paraların kur farklarının vergilenmemesi sağlandı.

Makine ve teçhizat alımına iki teşvik

Mart ve Nisan aylarında yasalaşan 7103 ve 7104 sayılı kanunlarla; imalat sanayiinde ve Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanılacak makine ve teçhizat için amortisman süresi yarıya indirildi, ayrıca bu makine ve teçhizatın teslimi katma değer vergisinden istisna tutuldu.

Proje bazlı süper teşviklere bedelsiz arsa tahsisi

23 Haziran 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Emlak Genel Tebliği'yle, proje bazında desteklenen yatırımlar için, arsa ve arazi teşvikine ilişkin esaslar belirlendi.

Tebliğde yapılan düzenlemeye göre, kapsamdaki yatırımlar için kırk dokuz yıl süreyle bedelsiz irtifak hakkı tesis edilebilecek. Talep edilmesi durumunda, yatırımın tamamlanması ve öngörülen istihdam sayısına beş yıl süreyle uyulması halinde de, tapuda taşınmazın yatırımcıya bedelsiz devredilmesi mümkün.

Teşvik belgesi işlemleri elektronik ortamda

10 Haziran 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Tebliğ ile teşvik belgesi başvuru, alma ve kapama işlem ve prosedürleriyle ilgili değişiklikler yapıldı. Bu düzenleme 2 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu tarihten sonraki başvurular ve bu başvurular sonucu alınan belgelere ilişkin iş ve işlemler elektronik ortamda ve yeni kurallar çerçevesinde yapılacak.

Finansal kiralama yoluyla yapılacak yatırımlarda asgari makine ve teçhizat tutarı değişti
22.06.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2018/11930 sayılı Kararnameyle, finansal kiralama yöntemiyle yapılacak yatırımlarda, finansal kiralamaya konu makine ve teçhizata ait asgari makine ve teçhizat tutarı yeniden belirlendi. Söz konusu tutar daha önce bütün bölgeler için 200 bin lira iken, yapılan değişiklikle tutar bölgeler itibariyle farklılaştırıldı. Yeni tutar 1, 2, 3 ve 4. bölge için asgari 500 bin lira, 5 ve 6. bölgelerde ise asgari 300 bin lira. Bu tutarlar her bir finansal kiralama şirketi için aranıyor.

Bazı yatırımlar öncelikli yatırım konuları arasına alındı

2018/11930 sayılı Kararnameyle, bazı yatırım konuları öncelikli yatırım konuları kapsamına alındı. Bunlar arasında, belli koşullara sahip; hava araçlarının kullanım, tamir ve bakımına yönelik eğitim yatırımları, yurtiçinde üretilen sera teknolojilerini de ihtiva eden otomasyona dayalı sera yatırımları, entegre hayvancılık yatırımları, atık geri kazanım yatırımları ve bertaraf tesisi yatırımları, sağlık turizmi kapsamında yaşlı ve/veya engelli bakım köyleri ve esenlik tesisi yatırımları, orta-yüksek teknolojili yatırım konuları listesinde yer alan yatırım konularında gerçekleştirilecek asgari 500 milyon TL tutarındaki yatırımlar sayılabilir. Bu yatırımlar 5. bölgede uygulanan bölgesel desteklerden yararlandığı için önemli.

Stratejik yatırımlarda ek yatırım süresi verildi

2018/11930 sayılı Kararnameyle, sabit yatırım tutarı 10 milyar TL ve üzerinde olan stratejik yatırımların, süresinde gerçekleşmemesi nedeniyle verilen ek sürede de tamamlanamaması durumunda, talep edilmesi halinde, ek süre dahil teşvik belgesinde kayıtlı sürenin yarısı kadar daha ek süre verilebileceği hükme bağlandı.

Proje bazlı olarak desteklenen yatırımlarda personel desteği yatırım döneminde de sağlandı
23.06.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan, 2018/11714 sayılı Kararnameyle, nitelikli personel desteğinin yatırım döneminde de sağlanması öngörüldü.

Değişiklik, 26.11.2016 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girdi. Recep Bıyık

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yatirim-tesvikte-son-gelismeler/421477

2008 yılı Ekim ayı başından önce memur olan, Emekli Sandığı’na tabi  emekliliklerinde de alt sınır aylığı uygulamasında 5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edilir.

01/07-31/12-2018 ARASINDA KULLANILACAK KATSAYILAR

MEMUR MAAŞ HESAPLAMALARINDA KULLANILAN  KATSAYILAR

Yıl / Ay

Aylık Katsayı

Yan Ödeme Katsayısı

Taban Aylık Katsayısı

1 Temmuz 2018

0,117940

0,037402

1,846100

5434 sayılı Kanun’un Ek 19. maddesi kapsamında 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi gereğince haklarında 5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanacak memurlara bağlanacak emekli, adi malûllük ve vazife malûllüğü aylıklarının alt sınırı, 14. derecenin 2. kademesi üzerinden 30 fiili hizmet yılı için hesaplanarak  emekli aylığı tutarı kadar olur.

Gösterge aylığı

520

0,117940

61,33

Ek gösterge aylığı

0

0,117940

0,00

Kıdem aylığı

500

0,117940

58,97

ÖHT

1120,43

0,55

616,24

Taban aylığı

1000

1,846100

1.846,10

Toplam EKEK

2.582,64

EMEKLİ AYLIĞI

ABO:50+30=80

EKEK*0,80

2.066,11

EMEKLİ AYLIĞI

2.066,11

%4 EK ÖDEME

82,64

EMEKLİ AYLIĞI ÖDEMESİ

2.148,75

Ekim 2008/ öncesi iştirakçi  olan  emekli  kamu görevlileri için ödenmesi gereken asgari emeklilik aylığı tutarını göstermektedir.

EMEKLİ SANDIĞI’NDA DUL VE YETİMLERE BAĞLANACAK ALT SINIR AYLIK

Dul ve yetimlere ödenecek aylıklar ise hesaplanan emekli aylığı alt sınır tutarının;

a) Dul ve yetim sayısı 3 ve daha fazla ise tamamından,

2.148,75

b) Dul ve yetim sayısı 2 kişi ise %90’ından,

1.933,88

c) Dul ve yetim sayısı l kişi ise %80’inden az olmaması gerekiyor.

1.719,00

Alt sınır aylığının bir veya iki hak sahibi dul ve yetime ödenmesi gerekirse hesaplama tabloda belirtilen tutarların dul ve yetimlere aylık bağlama oranında hesaplanmayacak olup ödenmesi gereken tutarın tamamı oranlama suretiyle dul ve yetimlere dağıtılacaktır.

Eski Memurların Ölümü Halinde Hak Sahiplerine Aylık Dağılımı ve Alt Sınırlar

Dul ve Yetimler

Toplamda Ödenecek Aylık Alt Sınırı (TL)

Eşe bağlanacak aylık (TL)

1.Yetime bağlanacak aylık (TL)

2.Yetime bağlanacak aylık (TL)

Sadece eş varsa %80

1.719,00

1.719,00

Sadece bir yetim varsa %80

1.719,00

1.719,00

Eş ve bir yetim varsa %90

1.933,88

1.289,25

644,63

İki yetim varsa %90

1.933,88

966,94

966,94

Eş ve iki yetim varsa %100

2.148,75

1.074,38

537,19

537,19

5510 sayılı Kanun’un 55. maddesi gereğince 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalıya bağlanacak aylıklar ile ölen sigortalının hak sahiplerinin aylıklarının hesabına esas tutar, çalışma sürelerindeki her yıl için tespit edilen prime esas günlük kazanç alt sınırları dikkate alınarak, talep veya ölüm yılına ait Ocak ayı itibariyle ortalama aylık kazancın % 35’inden, sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eşi veya çocuğu varsa % 40’ından az olamamaktadır.

Hak sahibi kimselerin aylıkları ise hak sahibi bir kişi ise hesaplanan alt sınır aylığının % 80’inden, hak sahibi iki kişi ise % 90’ından az olamamaktadır.

Bu durumda da 5510 ile 5434 Kanun  yönünden alt sınır aylığının hesabında özellikle tutarları yönünden 5510 sayılı Kanun’a tabi olanlara açısından ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır. Vedat İLKİ

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9161

Geçtiğimiz nisan ayında yaklaşık 900 bin taşeron işçisi devlette kadroya geçti. Kamu İktisadi Teşebbüslerinde de 70 bini aşkın işçinin kadroya geçirilme süreci devam ediyor. Kadroya geçen işçilerin yıllık izin hakkı ve süreleri konusunda çeşitli sorunlar gündeme geliyor. Hemen belirtelim kadroya geçen personel 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinden aynen yararlanacak. 

İzin kıdeminin hesabı 

Yıllık izne esas hizmet süresinin hesabında aynı işyerinde alt işverenlere/taşeronlara bağlı olarak çalışılan işçilerin toplam çalışma süresi dikkate alınacak. 4857 sayılı İş Kanunu’nun işyeri devrine ilişkin hükümleri uygulanacak.  Örneğin; bir kamu kurumuna ait işyerinde temizlik hizmetini X, Y ve Z firmaları yapmış olsun. İşçinin farklı taşeronlarda geçen hizmet süreleri toplanarak ne kadar süre yıllık izne hak kazandığı toplam süre üzerinde hesap edilecek. 

İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilecek. İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi; 

· Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara on dört gün, 

· Beş yıldan fazla on beş yıldan az olanlara yirmi gün, 

· On beş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmi altı gün, yıllık ücretli izin verilir. Yer altı işlerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin süreleri yukarıda belirtilen sürelere dörder gün arttırılarak uygulanır. 

Toplu iş sözleşmesi bulunmayan işyerlerinde yıllık izin süreleri, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile referans gösterilen toplu iş sözleşmeleri referans alınacak. Bu durumda yukarıda belirtilen sürelere 2 gün ilave edilecek. 

İşyerinde toplu iş sözleşmesi varsa toplu iş sözleşmesi hükümleri uygulanacak. Ancak bu işyerlerinde referans toplu iş sözleşmelerinden fazla olmamak üzere işyerinde uygulanmakta olan toplu iş sözleşmeleri hükümleri uygulanacak.  

İznin kullandırılması 

Hafta tatili izin süresinden sayılmıyor. Hafta tatili günleri izin sürelerine ayrıca eklenecek. Yıllık izinlerin bir bölümü 10 günden aşağı kullandırılmayacak. 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olarak çalışan memurlarda hafta tatilleri yıllık izne dahil ediliyor. Buradan hareketle işçilerinde hafta tatillerinin yıllık izne dahil edileceği şeklinde bir yorum veya uygulamaya yanlış olacaktır.  İşçilerle memurların izin kullanma süre ve şartları tamamen farklı. Kamu idarelerindeki insan kaynakları/personel birimlerinin bu hususlara dikkat etmelerinde fayda var. Arif Temir

http://www.gunes.com/yazarlar/arif--temir/kadroya-gecen-taseron-iscilerin-yillik-izinleri-889100

Cuma, 06 Temmuz 2018 09:42

Ölüm Yardımında SGK Primi Ve Vergi

Hizmet sözleşmesi ister belirli süreli isterse de belirsiz süreli olsun, onu kendiliğinden sona erdiren bir hal, ölüm (taraflarının ölümü) durumudur. Borçlar Kanunu sistemimizde ilk defa getirilen hükme göre; Hizmet sözleşmesi işçinin ölümüyle sona erince, işverenin işçinin geride kalanlarına belli ölçekte bir ödeme yapması da gerekir.

Yasaya göre; sözleşme işçinin ölümüyle sona erince, işverenin; işçinin “sağ kalan eşine” ve “ergin olmayan çocuklarına” veya bunlar yoksa da “bakmakla yükümlü olduğu kişilere”, ölüm gününden başlayarak;

- Hizmet ilişkisi beş (5) yıla dek sürmüşse “bir aylık”,

- Beş (5) yıldan fazla bir süre devam etmişse de “iki aylık” ücret tutarında bir ödeme yapması gerekir.

Personelin ölümünde zorunlu tutulan ödemelerin dışında bazı işyerlerinde personel veya personelin yakınlarının ölümü halinde ölüm yardımı yapılmaktadır. Bu tür ölüm yardımlarından sosyal güvenlik primi veya vergi kesintisinin olup olmayacağı konusunda işverenler tereddüt yaşamaktadır.

5510 Sayılı Kanun’un 80. maddesine göre personelin ölümü halinde verilen ölüm yardımları prime esas kazanca tabi tutulmaz. Diğer bir ifade ile çalışanlara ölüm halinde yapılan yardımlar miktarı ne olursa olsun SGK prime esas kazancın hesabında dikkate alınmayacaktır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 25/1'inci maddesinde, "Ölüm, sakatlık, hastalık ve işsizlik sebepleriyle verilen tazminat ve yapılan yardımlar;" ın gelir vergisinden müstesna olduğu belirtilmiştir. Bu hükme göre, hizmet erbabına; ana, baba, eş veya çocuğunun ölümü nedeniyle verilen tazminat ve yapılan yardımların gelir vergisinden müstesna tutulması gerekmektedir.

Ancak, hizmet erbabının kendisinin ölümü halinde, varislere yapılan yardım ve ödenen tazminatlar Gelir Vergisi Kanununun uygulama alanına girmemektedir.

Öte yandan, 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun "muafiyetler" başlıklı 3’üncü maddesinde,

“Amme idareleri, emekli ve yardım sandıkları, sosyal sigorta kurumları, umumi menfaate hadim cemiyetler, siyasi partiler ve bunlara ait olan veya bunların aralarında kurdukları teşekküllerden kurumlar vergisine tabi olmayanların;

Yukarıdaki fıkrada sayılanlar dışında kalan hükmü şahıslara ait olup, umumun istifadesi için ilim, araştırma, kültür, sanat, sıhhat, eğitim, din, hayır, imar, spor gibi maksatlarla kurulan teşekküllerin;

Veraset ve intikal vergisinden muaf olduğu” hükme bağlanmıştır.

Vergilendirme işlemi vergi dairesince yapılacağından, çalışmakta iken vefat eden personelin mirasçılarına ödeme yapılabilmesi için mirasçıların verginin ödendiğine dair vergi dairesinden verilmiş belge ibraz etmeleri gerekir.

Böyle bir belge ibraz etmedikleri takdirde %5 oranında vergi karşılığı olarak tevkifat yapıldıktan sonra bakiyesinin ödenmesi ve tevkif edilen meblağın da en geç bir hafta içerisinde ilgili vergi dairesine (veraset ve intikal vergisi işlemlerine bakan) yatırılması gerekir. Resul Kurt

https://www.dunya.com/kose-yazisi/olum-yardiminda-sgk-primi-ve-vergi/421472

06 Temmuz 2018 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30470

Maliye Bakanlığından:

MADDE 1 – 13/1/2018 tarihli ve 30300 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği (Sıra No: 57) (Parasal Sınırlar ve Oranlar)’nin ekinde yer alan “Kanuni Faiz ve Temerrüt Faiz Oranları” başlıklı “VI” numaralı Tablonun 1 sıra numaralı satırında bulunan “1/1/2017 tarihinden itibaren” şeklindeki başlık “1/1/2017-30/6/2018 dönemi için” olarak değiştirilmiş, Tabloya 1 sıra numaralı satır olarak aşağıdaki bölüm eklenerek sonraki sıra numaraları teselsül ettirilmiştir.

  1. 1/7/2018 tarihinden itibaren :  
    1.1. Kanuni faiz oranı sözleşme ile tespit edilmemişse, 9
    1.2. Temerrüt faiz oranı  
            1.2.1. Sözleşme ile tespit edilmemişse 9
            1.2.2. Ticari işlerde (29/6/2018 tarihli Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tebliği ile) 19,50

MADDE 2 – Bu Tebliğ 1/7/2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3 – Bu Tebliğ hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BURSA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

95462982-105[VUK.ÖZLG-16-41]-148185

29.12.2017

Konu

:

Mal alımlarına ilişkin olarak imzalanan sözleşmenin feshinden dolayı teslim alınamayan mallar için düzenlenecek iade faturası hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ileride yapılacak mal alımlarına ilişkin olarak imzalanan sözleşmeye istinaden satıcı tarafından adınıza fatura düzenlenmiş olduğu, ancak satıcı firma ile aranızda yaşanan ihtilaf nedeniyle ilgili malların alımından vazgeçilmiş olduğu, bu kapsamda düzenlenecek iade faturasında "tutar" ve "KDV" bedellerinin ayrı ayrı gösterilip gösterilmeyeceği hususunda Başkanlığımızdan görüş talep ettiğiniz anlaşılmaktadır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

- 227 nci maddesinin birinci fıkrası, "Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.",

- 229 uncu maddesi, "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.",

- 230 uncu maddesi, "Faturada en az aşağıdaki bilgiler bulunur:

...

4. Malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı;

...",

- 232 nci maddesi, "Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler:

1. Birinci ve ikinci sınıf tüccarlara;

2. Serbest meslek erbabına;

3. Kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara;

3. Defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere;

5. Vergiden muaf esnafa

Sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler."

hükümlerine amirdir.

Bunun yanı sıra, mezkûr Kanun ve ilgili ikincil mevzuatta "iade faturası" şeklinde bir düzenleme yer almamakla birlikte, mal iade işlemleri de teslim kapsamında değerlendirilmekte ve Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde belgelendirilmesi aranmaktadır.

Diğer taraftan, Katma Değer Vergisi Kanununun;

- 34 üncü maddesinde, "Yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait Katma Değer Vergisi, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanunî defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebilir.",

- 35 inci maddesinde, "Malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vukubulduğu hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükellef bunlar için borçlandığı vergiyi bu işlemlere muhatap olan mükellef ise indirme hakkı bulunan vergiyi değişikliğin mahiyetine uygun şekilde ve değişikliğin vukubulduğu dönem içinde düzeltilir."

hükümleri yer almaktadır.

Ayrıca, Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin;

- (III/C-5) bölümünde, "3065 sayılı Kanunun 34 üncü maddesine göre, yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV'nin indirilebilmesi için aşağıda sayılan iki şartın gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

a) Vergi, alış faturası veya benzeri vesikalar ile gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmeli,

b)Söz konusu vesikalar, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla kanuni defterlere kaydedilmelidir.

Öte yandan, yukarıda da belirtildiği üzere verginin indirim konusu yapılabilmesi için fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesi gerekmektedir.",

- (III/C-5.1) bölümünde, "3065 sayılı Kanunda geçen fatura ve benzeri vesika tabiri Vergi Usul Kanununda düzenlenen vesikaları ifade etmektedir.

KDV mükellefleri, düzenleyecekleri bu vesikalarda KDV'yi hesaplayıp, satış bedelinden ayrı olarak göstereceklerdir."

açıklamaları yer almaktadır.

Buna göre, yapılan sözleşmenin ihtilaf sebebiyle bozulması sonrasında teslim alınamayan mallar için düzeltme işlemi kapsamında fatura düzenlenmesi gerekmekte olup, faturada tutar ve KDV bedellerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve bu faturaya düzeltme amaçlı/iade faturası olduğunu belirten bir şerh düşülmesi icap etmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

USUL GRUP MÜDÜRLÜĞÜ

 

Sayı  : 11395140-105[VUK1-19783]-611782                                                                                                                                                                      28.12.2017

Konu : Dövizli faturalardan kaynaklanan cari hesap için kur farkı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden; döviz cinsinden mal alışlarınızda bazı ödemelerin TL cinsinden bazı ödemelerin döviz cinsinden yapıldığından bahisle TL cinsinden yapılan ödemelerin ilgili dövize çevrilerek takip edilmesinin doğru olup olmadığı, kur değerlemesinin hem yurt içinden hem de yurt dışından yapılan döviz cinsinden mal alışlarında yapılmasının doğru olup olmadığı, kur değerlemesi sırasında TL ödemelerin ilgili döviz kurları girilerek değerlenmesi sonucu ortaya çıkan kur farkı zararının gider yazılıp yazılamayacağı ve cari hesaplarınızın döviz cinsinden tutulup tutulamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinde ise, bilanço esasına göre ticari kazancın teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerler arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise bu farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hüküm altına alınmıştır.

Ticari kazancın tespitinde geçerli olan iki temel ilke "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Ticari kazancın elde edilmesi tahakkuk esasına bağlanmış bulunduğundan, bir gelir unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 215 inci maddesinde, bu Kanuna göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulmasının zorunlu olduğu; kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılacağı; belgelerin Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebileceği; ilgili dönem defter tasdik tarihi itibarıyla ödenmiş sermayesi (yurt dışında kurulan şirketlerin Türkiye'ye ayrılan ödenmiş sermayesi) en az 100 milyon ABD Doları ya da muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası ve sermayesinin en az % 40'ı ikametgâhı, kanunî ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan kişilere ait olan işletmelere, kayıtlarını Türk para birimi dışında başka bir para birimiyle tutmalarına Bakanlar Kurulunca izin verilebileceği hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 280 inci maddesinde de yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği, borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedelinin esas alınacağı, yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kurun Maliye Bakanlığınca tespit olunacağı ve bu madde hükmünün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu hüküm altına alınmış olup, 130 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 217 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde belirtildiği üzere değerleme günü itibariyle Bakanlığımızca kur ilan edilmediği durumlarda T.C. Merkez Bankasınca ilan edilen kurların yapılacak değerlemede esas alınması gerekmektedir. Bu şekilde yapılacak değerlemelerde efektif cinsinden yabancı paralar için efektif alış kurunun (bulunmaması halinde döviz alış kurunun), döviz cinsinden yabancı paralar içinse döviz alış kurunun uygulanacağı tabiidir.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre;

1- Yurtiçi firmalardan yapacağınız dövize endeksli mal alımlarına istinaden düzenlenen sözleşmede döviz kurunun taraflarca belirlenmesi halinde, (avans olarak yapılan ödemeler dahil) düzenlenecek satış faturalarında Türk Lirası karşılığının gösterilmesi şartıyla, sözleşmede belirlenen döviz kuru üzerinden ilgili bedelin Türk Lirasına  çevrilerek defter kayıtlarına geçirilmesi,

2- Mal ithalatında, mal bedeli ile mal bedeli üzerinden Gümrük Makbuzu üzerinde hesaplanan Gümrük Vergisi ve KDV'nin hesaplanmasında 4458 sayılı Gümrük Kanununun 30 uncu maddesinde belirtilen T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru  geçerli olacağından, mal bedeli ve söz konusu vergilerin T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek defter kayıtlarına geçirilmesi,

3- Yurtiçi firmalardan yapacağınız dövize endeksli  mal alımlarına istinaden taraflarca mal alım sözleşmesinde döviz  kurunun  belirlenmemiş olması durumunda satış faturasında yer alan bedellerin  T.C. Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek  defter kayıtlarına geçirilmesi,

4- Fatura düzenleme tarihinden, ödemenin gerçekleştiği tarihe kadar lehinize oluşan kur farkları için şirketinizce satıcıya, aleyhinize oluşan kur farkları için ise satıcı tarafından adınıza fatura düzenlenmesi, kur farkının hesaplanmasında kayıtlarınıza ilgili borcun kaydedildiği kur ile ödemenin yapıldığı günkü kur arasındaki farkın esas alınması, dövizli borca karşılık Türk Lirası cinsinden ödeme yapılmış ise Merkez Bankası tarafından ilan edilen ilgili kur dikkate alınmak suretiyle döviz cinsinden yapılan ödeme tutarının belirlenmesi,

 gerekmektedir.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanununun 215 inci maddesinde sayılan haller dışında, defter kayıtlarının Türk Lirası olarak tutulması gerektiği tabii olup ancak cari hesap vb. yardımcı hesapların haricen ilgili döviz cinsinden takibi mümkün bulunmaktadır.

 Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Kamu kurumlarında elektronik belge yönetim sistemleriyle ilgili kurumsal alt yapı oluşturulmuş olup, pek çok kurumda olduğu gibi, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığın ’da da Merkez ve Taşra Örgütü bu uygulamaya geçmektedir.

Gelir İdaresi Başkanlığı’na bağlı bir çok Vergi Dairesi Başkanlıkları ve bunlara bağlı vergi daireleri KEYS uygulamasıyla ilgili eğitimler alarak, mükelleflere daha kaliteli hizmet vermek açısından bu uygulamaya geçmektedir.

Vergi mükellefleri yönünden KEYS uygulamasının yararları kısaca aşağıda olduğu gibidir;

1- Gerçek veya tüzel kişinin bulunduğu İl veya İlçe dışındaki mükellefiyet ile ilgili işlemleri kolaylıkla bulunduğu yerdeki Vergi Dairesi Başkanlığından çözümlenebilecektir.

2- Vergi mükelleflerinin bulunduğu yerlerdeki işlemleri başka iller veya ilçelerle ilgili ise; ilgili il dışındaki vergi dairesine bizzat gitme zorunluluğu bulunmamaktadır.

3- Bir bakıma KEYS uygulamasıyla beraber bütün Türkiye adeta tek vergi dairesi imiş gibi bütün işlemler mükellefin bulunduğu İl veya İlçeden gerçekleştirilmektedir.

4- Gerçek veya tüzel mükelleflerin her türlü vergisel işlemleri bulunduğu yerden gerçekleştirebilecektir.

5- Vergi ödemeleri, bildirimler, beyanlar, ilişik kesmeler, araçlarla ilgili işlemler, vergi ödemeleri mükellefin bulunduğu İlden kolaylıkla gerçekleştirilebilecektir.

6- Vergi daireleri ile ilgili bütün işlemler ilgili ve bağlantılı kurumların ödemeleri mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine yürütülebilecektir. Bu işlemlerle bağlantılı işlem sonuçları da yine bu vergi dairesi üzerinden pratik, kolay ve ekonomik bir şekilde gerçekleştirilecektir.

7- Kağıt ve kırtasiye kullanımı tamamıyla ortadan kalkacak olup, önemli ölçüde tasarruf sağlanacaktır.

8- Yazışmalar elektronik ortamda sürdürülecek olup, zaman ve kağıt kullanımı açısından maksimum düzeyde verimlilik elde edilecektir. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/kamusal-elektronik-belge-yonetim-sistemi-keys-nedir/haber-19941

Kurumlar Vergisi Kanunu'nun “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” başlıklı 7. maddesinde yer alan düzenleme ile kurumların yabancı ülkelerdeki iştiraklerinin kazançları, bazı koşularla, aslında elde edilmese bile Türkiye’de kurumlar vergisi matrahına alınmıştır.

Bilindiği gibi bazı ülkeler, diğer ülkeler aleyhine fon ve yatırımları çekmek için vergi erteleme olanağı getiren veya zararlı vergi rekabetine yol açan uygulamalara yer vermektedirler. Vergi sistemimizde vergi kayıp ve kaçağına yol açan ve vergiden kaçınmada kullanılabilen bu yerlerdeki iştiraklere ilişkin işlemlerin düzenlenmesi amacıyla kontrol edilen yabancı kurum uygulaması vergi mevzuatımız kapsamına alınmıştır. Bu madde ile, uluslararası vergi uygulamalarındaki gelişmelere paralel olarak, ticari ve sınai mahiyette olmayan yatırımlarını yurt dışında düşük vergi oranlı ülkelere yönlendiren mükellefler ile Türkiye’de yatırım yapan mükellefler arasındaki vergi eşitsizliğinin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Vergi mevzuatımızda kurumlar vergisi yönünden iştirak yoluyla yapılan yatırımlardan elde edilen gelirler, iştirakin kâr dağıtımı yapmasına bağlı olarak vergilendirilmektedir. Ancak avantajlı vergi uygulamaları olan ülkelerde, genellikle kâr dağıtımı yapma zorunluluğu yoktur ve bu durum vergi planlaması ve vergi ertelemesi için elverişli ortam hazırlamaktadır. Kurumların Türkiye’de yerleşik kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları kurumlar vergisinden müstesna olmakla birlikte, yurt dışındaki kurumlardan elde edilen iştirak kazançları için bu olanak, belli koşulların sağlanması halinde uygulanmaktadır. Bu maddede ise, belli şartlar altında yurt dışı iştiraklere yatırım yapan mükelleflerin yurt dışı iştirak kârları, fiilen dağıtılmasa bile vergi uygulamaları açısından dağıtılmış kabul edilerek, bu iştiraklerin kazançlarının Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulması öngörülmektedir.

Madde kapsamındaki yurt dışı iştirakler, gerçek kişi ve tam mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri iştiraklerden oluşmaktadır. Burada sözü edilen “doğrudan veya dolaylı” ve “ayrı ayrı ya da birlikte” ifadeleri ile iştirak paylarının kişiler ve grup şirketleri arasında paylaştırılıp, maddede belirtilen iştirak oranının altında kalınarak, yapılan düzenlemenin dışına çıkılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Ancak pay sahibi gerçek kişiler ile şirketlerin payları toplanırken, arada bir ilişkinin bulunmasının aranmaması, kanaatimce bir haksızlıktır. Burada kontrol oranının saptanmasında, dönem sonunda iştirak ilişkisinin devam ediyor olması koşulu ile, hesap dönemi içinde sahip olunan en yüksek oran nazara alınacaktır. 

Kontrol edilen yurt dışı iştirakin elde etmiş olduğu kârdan bu kuruma iştirak eden tam mükellef kuruma hissesi oranında isabet eden kısmın matraha dahil edilerek vergilendirilebilmesi için aşağıda yer alan koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1) İştirakin toplam gayrisafi hasılatının %25 veya fazlasının faaliyet ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticarî, ziraî veya serbest meslek faaliyeti dışındaki faiz, kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden oluşması.

Bu koşulla, ticari, zirai veya serbest meslek kazancı, belli bir sermayenin yanı sıra, belli bir emek ve organizasyon ihtiyacı da gerektirdiği için aktif nitelikteki gelir olarak değerlendirilmekte ve bu tip iştirakler kontrol edilen yabancı kurum kapsamı dışında bırakılmaktadır. Yurt dışındaki kurumun gelirlerinin hem aktif nitelikli hem de pasif nitelikli olması halinde, pasif nitelikteki gelirlerin gayri safi hasılata oranına bakılacaktır.

2) Yurt dışındaki iştirakin ticarî bilânço kârı üzerinden %10’dan az oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması.

Bu koşul uyarınca vergi yükü, yurt dışındaki kurumun bulunduğu ülkede tahakkuk eden ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar vergisi toplamına oranlanması suretiyle hesaplanacaktır. Örneğin, kurumun ticari kazancı 190, vergiye tabi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmeyen tutar da 10 ise vergiye tabi kazanç 200 olacaktır. Bu kazancın yarısı vergiden istisna edilmişse ve ilgili ülkedeki vergi oranı da %15 ise hesaplanacak kurumlar vergisi tutarı (200/2 x 0,15=) 15 olacaktır. Bu verginin vergi öncesi kâra oranı da (15/190=) %7,89 olacaktır. Bu durumda, her ne kadar ülke mevzuatına göre uygulanan nominal vergi oranı %15 olsa da efektif vergi yükü % 7,89 olduğu için, iştirak edilen şirketin kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilmesi için gerekli bu şart gerçekleşmiş olacaktır.

3) Yurt dışında kurulu iştirakin ilgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatının 100 bin TL karşılığı yabancı parayı geçmesi. 2006 yılında Kanuna yazılan bu tutarın bu güne kadar revize edilmemiş olması da gariptir. Bu tutarın 2.1.2006’da karşılığı yaklaşık 74 bin dolardır.

Günümüzde ise yaklaşık 21 bin 400 dolardır.

Madde kapsamına giren yurt dışı iştiraklerin Türkiye’de vergiye tabi tutulacak kârları, vergi öncesi kurum kazancı olacaktır. Diğer bir anlatımla ilgili yurt dışı iştirakin hesap dönemi sonu itibarıyla gelir tablosunda yer alan vergi öncesi kurum kazancı vergilemede esas alınacaktır.

Bu koşulların gerçekleşmesi halinde yurt dışındaki iştirakin elde etmiş olduğu vergi öncesi kâr, yurt dışı iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren hesap dönemi itibariyle tam mükellef kurumların kurumlar vergisi matrahına hisseleri oranında dahil edilecektir.

Bu madde ve uygulamasında, başkaca garipliklerde vardır. Onlar da gelecek yazımızda.

Kurumlar Vergisi Kanunu'nun (KVK) 7. maddesinde düzenlenen “kontrol edilen kurum kazancı” müessesesini irdelemeye başlamıştık. Kısaca bu müessese ile; tam mükellef gerçek kişi ve kurumların -ilişkisiz olsa bile- doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma haklarının en az %50 sine sahip oldukları yurt dışı iştiraklerinin kurum kazançları, aşağıdaki koşullarla Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulmuştur.

1) İştirakin toplam gayrisafi hasılatının %25 veya fazlasının faaliyet ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticarî, ziraî veya serbest meslek faaliyeti dışındaki faiz, kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden oluşması.

2) Yurt dışındaki iştirakin ticarî bilânço kârı üzerinden %10’dan az oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması.

3) Yurt dışında kurulu iştirakin ilgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatının 100 bin TL karşılığı yabancı parayı geçmesi.

Ancak kanunun bu maddesinin gerekçesinde bu konuya ilişkin yanlış açıklama yapılmış ve bu kârın hesap dönemi içerisinde sahip olunan en yüksek hisseye göre hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu açıklamada konu, kontrol oranına ilişkin olarak tasarıda yer alan açıklama ile karıştırılmıştır. Yıl içerisinde önceleri %75 hisseye sahip tam mükellef kurumun kasım ayı içerisinde %20 hissesini satsa, alabileceği kâr payı %55 olacaktır. Oysa kanunun amacı tam mükellef kurumların yurt dışında elde edecekleri söz konusu kâr paylarını, yurt dışında kâr dağıtımı veya Türkiye’ye getirme koşulu aranmaksızın vergilemektir. Yoksa amaç, hukuken elde edilemeyecek bir kâr payını, varsayım olarak matraha almak değildir. Neyse ki 1 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nde, yanlış gerekçeye itibar olunmaksızın, haklı ve yerinde olarak yurt dışı iştirakin hesap dönemi sonundaki pay oranına itibar olunacağı görüşü benimsenmiştir.

Öte yandan yurt dışı iştirakin vergi yükünün hesabında, diğer ülkelerdeki iştiraklerinde ödediği vergilerin dikkate alınmaması da bir haksızlıktır. Yurt dışında kontrol edilen kurum niteliğindeki iştirakin kazançlarını, yüksek vergi oranına/yüküne sahip ülkelerdeki iştiraklerinin pasif nitelikte olmayan faaliyetlerinden elde etmesi halinde, bu haksızlık açıkça ortaya çıkmaktadır.

Burada akla gelen bir diğer konuda Türkiye’deki kurumun kontrol edilen kurum ile karşılıklı iştirak ilişkisi içerisinde bulunmasıdır. Bu durumda Türkiye’den dağıtılan kârın kontrol edilen kuruma isabet eden kısmı izleyen yıl tekrar Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulacak ve çifte vergileme ortaya çıkacaktır. Bu nedenle kontrol edilen kurumun, Türkiye’deki pay sahibi kurumdan veya onun aracılığı ile elde edilen kazancın kontrol edilen kurum kazancı olarak kabul edilmemesi gerekmektedir.

Bu maddenin uygulanmasında yurt dışındaki iştirakin ödemiş olduğu gelir üzerinden alınan vergiler, yurt dışında ödenen vergilerin mahsubuna ilişkin hükümlere göre Türkiye’de hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Böylece yurt dışı iştirakin kazancı üzerinden çifte vergileme yapılması önlenmiş olacaktır. Yurt dışında kurulu iştirakin elde ettiği gelirleri üzerinden ileride kâr payı dağıtımında bulunması halinde, elde edilen kâr paylarının daha önce Türkiye’de bu madde kapsamında vergilenmiş kısmı üzerinden tekrar kurumlar vergisi hesaplanmayacaktır.

Kontrol edilen kurumun tespiti, kazancının belirlenmesi ve kontrolü ile ilgili olarak sağlıklı bir belgelendirme yükümlülüğünün öngörülmemesi de bence bir eksikliktir.

Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kontrol-edilen-yabanci-kurum-kazanci/421348

Perşembe, 05 Temmuz 2018 10:43

Taşınmazlarda Yeniden Değerleme

25 Mayıs 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7144 sayılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", anılan kanunun 5. maddesiyle Vergi Usul Kanunu'na eklenen geçici 31. madde hükmüyle, tam mükellef olan ve bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, kanunun yayımlandığı 25 Mayıs 2018 tarihinde aktiflerinde yer alan taşınmazların yeniden değerlenmesine imkan tanınmıştır. Bu imkan 30.09.2018 tarihine kadar kullanılabilecek olup, bu değerlemeden doğacak net artış tutarı üzerinde %5 oranında vergi ödenmesi öngörülmüştür.

Uygulamanın usul ve esasları Maliye Bakanlığı'nca Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilen 500 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği'nde düzenlenmiş olup şöyle olacaktır:

Yeniden değerleme yapabilecek mükellefler

Tam mükellefiyete tabi ve bilanço esasına göre defter tutan

- Kollektif, adi komandit ve adi şirketler de dâhil olmak üzere ferdi işletme sahibi gelir vergisi mükellefleri ile

- Kurumlar vergisi mükellefleri.

Bu uygulamadan yararlanabilecek, aşağıda sıralanan mükellefler ise bu uygulamadan yararlanamayacaklardır:

- Dar mükellefiyet esasında vergilendirilen mükellefler,

- İşletme hesabı (zirai işletme hesabı dâhil) esasına göre defter tutan mükellefler,

- Serbest meslek kazanç defteri tutan serbest meslek erbabı mükellefler,

- Finans ve bankacılık sektöründe faaliyet gösteren mükellefler,

- Sigorta ve reasürans şirketleri,

- Emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları,

- Münhasıran sürekli olarak işlenmiş altın, gümüş alım-satımı ve imali ile iştigal eden mükellefler,

- Vergi Usul Kanunu'nun 215'inci maddesi uyarınca kendilerine, kayıtlarını Türk para birimi dışında başka bir para birimiyle tutmalarına izin verilen mükellefler.

Yeniden değerlemeye tabi iktisadi kıymetler

25/05/2018 tarihi itibarıyla aktife kayıtlı bulunan taşınmazlar (taşınmazlar, Türk Medeni Kanunu'nda “Taşınmaz” olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır. Arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli hak niteliğindeki üst hakları ve kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler bu kapsamdadır) bakımından söz konusu madde uygulamasından yararlanılabilir. Boş arazi ve arsalar da yeniden değerlemeye tabi tutulabilecektir. (Kurumlar Vergisi 1 nolu Tebliğ'de taşınmazın ne olduğuna ilişkin açıklamalar yapılırken, taşınmaz tanımına, taşınmazın bütünleyici parçası niteliğinde olan unsurların da gireceği, bütünleyici parçanın, Türk Medeni Kanunu'nun 684'üncü maddesinde, “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.” şeklinde tanımlandığı açıklanmıştır. Keza, taşınmaz tanımına, taşınmazın eklentisi niteliğinde olan unsurların girmeyeceği belirtilmiş ve eklentinin, Türk Medeni Kanunu'nun 686'ncı maddesinde; “Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar. Eklenti, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır. Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez." şeklinde tanımlandığı açıklanmıştır. Dolayısıyla, 500 nolu Tebliğde açıklama olmasa da yapılacak yeniden değerlemede de bu açıklamalardan hareket edilebilir ve bütünleyici parça niteliğindeki iktisadi kıymetler de bunların aktife alındıkları tarihler dikkate alınarak yeniden değerlemeye konu edilebilir.)

Sat-kirala-geri al işlemine veya kira sertifikası ihracına konu edilen taşınmazlar ile taşınmazların alım, satım ve inşa işleri ile devamlı olarak uğraşanların bu amaçla aktiflerinde kayıtlı bulunan emtia niteliğindeki taşınmazlar, bu kapsamda yeniden değerlemeye tabi tutulamaz. Kapsama giren işletmelerin kiralamaya konu ettikleri taşınmazlar emtia niteliğinde bulunmadığından, yeniden değerlemeye tabi tutulabilir.

Yeniden değerlemeye esas değer

Yeniden değerleme, taşınmazların ve varsa bu taşınmazlara ait amortismanların, 213 sayılı Kanun'da yer alan değerleme hükümlerine göre tespit edilen ve 25/5/2018 tarihi itibarıyla yasal defter kayıtlarında yer alan değerleri üzerinden yapılacaktır.

Amortismana tabi taşınmazlar için amortismanın herhangi bir yılda eksik ayrılması veya hiç ayrılmamış olması durumunda, yeniden değerlemeye esas alınacak değer bu amortismanlar tam olarak ayrılmış varsayılarak belirlenecektir.

Vergi Usul Kanun'un 272'nci maddesi uyarınca maliyet bedeline intikal ettirilen giderler ile 163 ve 334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu genel tebliğleri uyarınca maliyet bedeline dâhil edilen kredi faizleri ve kur farkları da yeniden değerleme kapsamına girmektedir. Dolayısıyla, varsa, bu tutarlar da dahil edilmiş haliyle taşınmazlar ve varsa birikmiş amortismanları yeniden değerlenebilecektir.

Ancak, yeniden değerleme yapılması zorunlu olmayıp kapsama giren mükellefler dilerlerse, bilançolarında kayıtlı taşınmazları yeniden değerlemeye tabi tutmayarak mevcut durumlarını muhafaza edebilirler. Keza, 25.05.2018 tarihi itibariyle yasal defter kayıtlarında yer alan taşınmazların tamamı veya bir kısmı için bu uygulamadan yararlanılabilir.

Yeniden değerleme yapılabilecek süre

Yeniden değerleme 30/9/2018 tarihine kadar yapılabilecektir. Anılan uygulamadan yararlanılması için, söz konusu tarihe kadar yeniden değerleme işleminin yapılması ve değer artışına ilişkin verginin de yeniden değerleme işleminin yapıldığı tarihi izleyen ayın 25'inci günü akşamına kadar beyan edilip ödenmesi zorunludur.

Keza, bu kapsamda beyanda bulunduktan sonra, anılan madde kapsamında yeniden değerlemeye tabi tutulmak istenen ilave taşınmazlar için 30/09/2018 tarihine kadar yeniden değerleme yapılması ve izleyen ayın 25 inci günü akşamına kadar ek beyanname verilmesi mümkündür. Bu durumda da, yukarıda belirtildiği şekilde verginin aynı süre içinde ödenmesi gerekir.

Yeniden değerleme oranı

Bu kapsamda yapılacak değerleme işleminde, yeniden değerleme oranı olarak, 213 sayılı Kanun'n mükerrer 298'inci maddesine göre enflasyon düzeltmesine tabi tutulan;

a) En son bilançoda yer alan taşınmazlar ve bunların amortismanları için, 2018 Nisan ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerinin, söz konusu bilançonun ait olduğu tarihi takip eden aya ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile bulunan oranın,

b) En son bilanço tarihinden sonra iktisap edilen taşınmazlar ve bunların amortismanları için, 2018 Nisan ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerinin, taşınmazın iktisap edildiği ayı izleyen aya ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile bulunan oranın kullanılması gerekmektedir. (Ancak, Vergi Usul Kanunu'nun 272'nci maddesi uyarınca taşınmazların maliyet bedeline eklenen giderler ile 163 ve 334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri uyarınca maliyet bedeline dâhil edilen kredi faizleri ve kur farkları için parçalı yeniden değerleme yapılacak ve taşınmazın yeniden değerleme sonrası değeri bulunacaktır. Buna göre, taşınmazların 25/5/2018 tarihi itibarıyla yasal defter kayıtlarında yer alan maliyet bedeline dâhil edilen her bir maliyet unsurunun yeniden değerlemeye tabi tutulmasında, 2018 Nisan ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerinin, ilgili maliyet unsurunun aktifleştirildiği ayı izleyen aya ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile bulunan oran dikkate alınacaktır. Söz konusu taşınmazlara ait amortismanların yeniden değerlenmesinde ise yeniden değerlemeye esas alınan toplam amortisman rakamı içerisinde yer alan her bir maliyet unsuruna tekabül eden amortisman tutarı için ilgili maliyet unsurunun düzeltilmesinde kullanılan oran dikkate alınarak yeniden değerleme yapılacaktır.

En son enflasyon düzeltmesi yapılan bilanço tarihinden sonra inşa edilerek aktifleştirilen binaların yeniden değerlemeye tabi tutulmasında, mükelleflerce bina maliyet bedeline dâhil edilen arsa payı bedeli ile diğer maliyet unsurları ayrıştırılmak sureti ile yeniden değerleme sonrası tutar hesaplanır. Buna göre, bu binaların yeniden değerleme sonrası değerlerinin hesaplanmasında, arsa payı için arsanın iktisap tarihine (arsa enflasyon düzeltmesi yapılmış en son bilanço tarihinden önce iktisap edilmiş ise enflasyon düzeltmesi yapılmış son bilanço tarihine) göre bulunacak yeniden değerleme oranı, diğer maliyet unsurları için ise binanın aktifleştirildiği tarihe göre bulunacak yeniden değerleme oranı dikkate alınacaktır. Bu binaların amortismanında kullanılacak yeniden değerleme oranı ise, binanın aktifleştirildiği tarihe göre bulunacaktır. Söz konusu binaların aktifleştirilmesinden sonra 213 sayılı Kanun'un 272'nci maddesi uyarınca bina maliyet bedeline eklenen giderler ile 163 ve 334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri uyarınca maliyet bedeline dâhil edilen kredi faizleri ve kur farkları için ise yukarıdaki paragrafta belirtilen şekilde yeniden değerleme sonrası tutarlar hesaplanacaktır.)
Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298'inci maddesi uyarınca hesap dönemi takvim yılı olan mükellefler için son olarak 2004 takvim yılı itibarıyla enflasyon düzeltmesi yapılmıştır. Bu durumda, hesap dönemi takvim yılı olan mükellefler için 31/12/2004 tarihli bilançolarında yer alan taşınmazlar ve bunların amortismanlarının düzeltilmesinde dikkate alınacak yeniden değerleme oranı, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten bir önceki ay olan 2018 yılı Nisan ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerinin (341,88), 31/12/2004 tarihli bilançoyu takip eden ay olan 2005 yılı Ocak ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerine (114,83) bölünmesi ile bulunan katsayı olacaktır (341,88/114,83=2,97727).

Enflasyon düzeltmesi yapılmış son bilanço tarihinden sonra iktisap edilen taşınmazlar ve bunların amortismanlarının düzeltilmesinde dikkate alınacak yeniden değerleme oranı ise, 2018 Nisan ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerinin (341,88), taşınmazın iktisap edildiği ayı izleyen aya ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile bulunan katsayı olacaktır.

Bu kapsamda yapılacak değerleme işleminde kullanılacak yeniden değerleme oranlarının hesabında dikkate alınacak Yİ-ÜFE endeks değerleri anılan tebliğ ekinde yer almaktadır. 
Örneğin 20/6/2010 tarihinde satın alınan bir fabrika binasının 2018 yılı Nisan ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerinin (341,88) 2010 yılı Temmuz ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerine (171,81) bölünmesi ile bulunan (341,88/171,81=)1,98987 katsayısı ile değerlemeye tabi tutulması gerekmektedir. 
Yİ-ÜFE endeks değerlerine göre bulunacak ve yeniden değerlemeye esas olacak katsayının hesabında, kesirli (virgülden sonraki) kısım 5 (beş) hane olarak dikkate alınacaktır.

Yeniden değerlemeye tabi tutulan taşınmazlara ait birikmiş amortismanlar da taşınmaza uygulanan katsayı ile yeniden değerlemeye tabi tutulacaktır.

193 sayılı Kanun'un 81'inci maddesinde sayılan devir ve tür değiştirme halleri ile 5520 sayılı Kanun'a göre yapılan devir ve bölünme hallerinde, devrolunan veya bölünen işletmeler/şirketler tarafından iktisap edilen taşınmazların devralanlar tarafından yeniden değerlenmesinde kullanılacak yeniden değerleme oranının hesabında, söz konusu taşınmazların devir eden, tür değiştiren veya bölünen işletme/şirket tarafından iktisap edildiği tarihin esas alınması gerekmektedir.

Finansal kiralama yoluyla iktisap edilen ve mülkiyeti devredilmiş olan taşınmazlara ait yeniden değerleme oranının belirlenmesinde iktisap tarihi olarak, kiracının kullanma hakkını aktifleştirdiği tarih esas alınır. Mülkiyet hakkı devredilmemiş olan taşınmazları kullanma hakları nedeniyle bu uygulamadan faydalanılabilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Yeniden değerleme uygulaması

Yeniden değerleme neticesinde taşınmazların değerinde meydana gelecek değer artışı, yeniden değerlemeye tabi tutulan taşınmazların her birine isabet eden değer artışları ayrıntılı olarak gösterilecek şekilde, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterilir. Değer artışı, taşınmazların yeniden değerleme sonrası ve yeniden değerleme öncesi net bilanço aktif değerleri arasındaki farktır. Net bilanço aktif değeri, taşınmazların bilançonun aktifinde yazılı değerlerinden, pasifte yazılı amortismanların tenzili suretiyle bulunan değeri ifade eder.
Taşınmazlarını bu madde kapsamında yeniden değerlemeye tabi tutan mükellefler bu kıymetlerini, yapılan yeniden değerleme sonrasında bulunan değerleri üzerinden amortismana tabi tutmaya devam ederler.

Değer Artışının Vergilendirilmesi

Yeniden değerleme neticesinde pasifte özel bir fon hesabında gösterilen değer artışı tutarı üzerinden %5 oranında hesaplanan vergi, yeniden değerleme işleminin yapıldığı tarihi izleyen ayın 25'inci günü akşamına kadar gelir veya kurumlar vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine beyan edilir ve aynı süre içerisinde ödenir.

Söz konusu beyanname gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerini elektronik ortamda vermek zorunda olan mükellefler tarafından elektronik ortamda, bu zorunluluğa tabi olmayan mükellefler bakımından ise örneği anılan Tebliğ ekinde yer alan beyanname kullanılmak suretiyle kağıt ortamında ilgili vergi dairesine verilecektir.

Bu vergi; gelir ve kurumlar vergisinden mahsup edilmeyeceği gibi, gelir ve kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak da dikkate alınamayacaktır.

Değer artışı üzerinden %5 oranında hesaplanan verginin zamanında beyan edilmemesi veya tahakkuk eden verginin süresinde ödenmemesi halinde bu madde hükümlerinden faydalanılamaz.

Özel fon hesabındaki tutarlar

Pasifte özel bir fon hesabında gösterilen değer artışı tutarının, mükellefler tarafından istenildiğinde sermayeye ilave edilmesi mümkündür. Ancak, söz konusu fonun sermayeye ilave edilme dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen kısmı, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde gelir veya kurumlar vergisine tabi tutulacaktır. Şirketin tasfiyesi halinde de bu kapsamda işlem tesis edilecektir. Ancak, 193 sayılı Kanun'un 81'inci maddesinde sayılan devir ve tür değiştirme halleri ile 5520 sayılı Kanuna göre yapılan devir ve bölünme hallerinde, fon hesabında yer alan tutarlar işletmeden çekilmiş veya başka bir hesaba nakledilmiş sayılmayacaktır. Söz konusu fon hesabının tamamen veya kısmen devrolunduğu kurumlar da isterlerse bu fonu sermayeye ilave edebilirler. Ancak anılan kurumlarda, söz konusu fonun sermayeye ilave edilme dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen kısmı, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde gelir veya kurumlar vergisine tabi tutulacaktır. Keza, anılan şirketin tasfiyesi halinde de bu kapsamda işlem tesis edilecektir.

Yeniden değerlemeye tabi tutulan taşınmazların elden çıkarılması

Yeniden değerlemeye tabi tutulan taşınmazların satılması veya herhangi bir şekilde elden çıkarılması halinde, pasifte özel fon hesabında gösterilen değer artışı tutarları, satış kazancına dâhil edilmeyecektir. Bu durumda fon hesabı kayıtlarda kalmaya devam edecektir. Başka bir deyişle; anılan taşınmazların elden çıkarılmasında, yeniden değerlemeye tabi tutulmuş net aktif değerleri maliyet bedeli olarak dikkate alınacaktır.

Yeniden Değerleme İşlemlerinin Kayıtlarda Gösterilmesi

Yeniden değerlemeye tabi tutulan taşınmazların her birine isabet eden değer artışları ile bunların hesap şekilleri, envanter defterlerinin ayrı bir sahifesinde müfredatlı olarak gösterilecektir. 

Yeniden değerlendirilen taşınmazların envanter defterine yapılacak kayıtlarında aşağıda belirtilen şekilde gösterilmesi gerekmektedir:

1. İktisadi kıymetin cinsi, 
2. Aktife giriş tarihi, 
3. Amortisman oranı, 
4. 25/5/2018 tarihi itibarıyla aktife kayıtlı değeri, 
5. 25/5/2018 tarihi itibarıyla birikmiş amortisman tutarı (ayrılmış sayılanlar dâhil edilir), 
6. Yeniden değerlemeden önceki net bilanço aktif değeri, 
7. Yeniden değerleme oranı, 
8. İktisadi kıymetlerin yeniden değerlemeden sonra bulunacak değeri, 
9. Birikmiş amortismanların yeniden değerlemeden sonraki değeri, 
10. Yeniden değerlemeden sonraki net bilanço aktif değeri,
11. Değer artışı.

Akif Akarca/Dr. Mehmet Şafak

https://www.dunya.com/kose-yazisi/tasinmazlarda-yeniden-degerleme/421345

7144 Sayılı Kanunla Genel Bilanço Aktifindeki Taşınmazların Yeniden Değerlemesi Ve Muhasebe Kaydı

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • TAM İSTİSNA KAPSAMINDA YÜKLENİM KDV İADESİ ANALİZİ * Yüklenilen KDV’nin Yüklenildiği Dönem İle İadenin Talep Edildiği Dönem…
  • İTUS, HİS , ATU KAPSAMINDA KDV İADE HADLERİ İndirimli Teminat Uygulama Sistemi ( İTUS) Hızlandırılmış İade Sistemi (…
  • Araç Alım Satımlarında Yeni Dönem Başlıyor, Trafik Sigortasında 15 Gün Kuralı Kalkıyor Böylece araç alım satımlarında trafik sigortası kaynaklı sorunlar ortadan kalkacak…
Top