HAZİNE ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, açıkladığı, 2019-2021 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı’na (YEP) sigorta ve Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) de girdi.
Mehmet Özdoğru
BES' te 3 Yıl Kalma Zorunluluğu Geliyor
Hem de bu öyle bir giriş ki, önümüzdeki dönemde, her iki alanda da yapılacak değişiklikler hem kelimenin tam anlamıyla devrim niteliğinde hem de tüm çalışanları ve reel sektörü yakından ilgilendiriyor.
Atılacak adımlardan biri, BES konusunda. Yeni Ekonomi Programı’nda, büyüme ve istihdam başlığı altında uygulanacak politikalar ve tedbirler arasında yer alan bireysel emeklilik konusunda aynen şunlar yazıyor: Çalışanların işverenleri aracılığıyla bireysel emeklilik sistemine otomatik olarak katılması uygulaması yeniden yapılandırılarak daha sürdürülebilir hale getirilecek. Bir diğeri ise sigortacılık alanında. Bu konuda da; ülke genelinde, teminat bulunamayan riskleri kapsayacak bir Türkiye Reasürans Havuzu oluşturulacak. Gerçi, her iki konu da ilk defa Yeni Ekonomi Programı’nda yer almıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ağustos ayında Yeni Ekonomi Modelini açıklarken de milli reasürans modeli uygulanacağını, bireysel emeklilikte de değişiklikler yapılacağını gündeme getirmişti.
3 YIL ÇIKAMAYACAKLAR
Peki, nedir bu değişiklikler? Biraz araştırma yaptım, sordum soruşturdum. Öğrendiklerimi sizlerle paylaşayım. Önce BES’ten başlayayım. Otomatik BES uygulaması zorunlu hale getirilecek. İster kamu olsun, ister özel sektör, 45 yaş altı tüm çalışanların işverenleri tarafından BES’e dahil edilmesini sağlayan otomatik katılım uygulaması, 2017 başında başlamıştı. İki sene içinde 12 milyona yakın çalışan sisteme giriş yaptı, bunların yüzde 60’a yakını sistemden çıktı; 5 milyon çalışan ise kalarak, tasarruf etmeye başladı. Çıkışların bu kadar fazla oluşu ise ekonomi yönetimini memnun etmedi.
İşte, Yeni Ekonomi Programı’nda yer alan otomatik BES’in yeniden yapılandırılarak daha sürdürülebilir hale getirilecek olmasından kasıt, uygulamanın zorunlu hale getirilmesi. Malum, otomatik katılım, zorunlu bir sistem değil; isteyen dilediği zaman sistemden ayrılabiliyor. Yeni düzenleme ile çalışanlar sistemden ayrılamayacak. Ne kadar süreyle? Öğrendiğime göre üç yıl süreyle. Daha açık bir anlatımla, çalışanlar, işverenleri tarafından sisteme dahil edilecek ve üç yıl boyunca da sistemden çıkamayacak; her ay maaşlarından belli bir miktar kesilip, tasarruf için emeklilik şirketlerine gönderilecek.
ÖNEMLİ BİR DEĞİŞİKLİK DAHA VAR
YEP’te yer alan bir diğer konu ise sigortacılıkta reasürans havuzu kurulacak olması. Adı da Türkiye Reasürans Havuzu. Amaç ne? Yıllardır, sigortacıların, belli başlı sektörlerde faaliyet gösteren şirketleri riskli görüp sigortalamadıkları ya da fahiş primlerle sigortaladıkları veya da sigorta için ek önlemler talep ettikleri şikayet konusudur. Mesela, tekstil alanındaki çırçır fabrikaları. Mesela, boya-kimya tesisleri. İşte, kurulacak olan Türkiye Reasürans Havuzu, bu şirketlerin sigortaya kolay ve ucuz ulaşmasını sağlayacak. Öğrendiğime göre de Türkiye Reasürans Havuzunu, Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) yönetecek.
Açıkça söyleyeyim, Yeni Ekonomi Programı kapsamında yapılacak bu iki değişiklik devrim niteliğinde; özellikle de otomatik BES’in zorunlu hale getirilecek olması. Sigorta havuzu kurulması ise reel sektörün elini rahatlatacak bir uygulama.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/noyan-dogan/yepte-otomatik-bes-zorunlu-oluyor-40965509
4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa Ekli (II) Sayılı Listede Yer Alan Bazı Malların Özel Tüketim Vergisi Oranlarına Esas Özel Tüketim Vergisi Matrahlarının Yeniden Tespiti Hakkında Karar (Karar Sayısı: 132)
Cumhurbaşkanlığı otomobildeki ÖTV matrahı limitlerini yeniden belirledi. Bugünden geçerli düzenlemeyle1600 cc ve altı araçlar için ÖTV matrahının alt limiti, vergisiz 70 bin liraya kadar otomobillerde yüzde 45, 120 bin liraya kadar olanlarda yüzde 50 oldu.
Kur ve faiz artışlarıyla son 2 aydır yüzde 50’nin üzerinde daralan otomotiv sektörünün uzun süredir beklediği müjdeli haber dün gece nihayet geldi.
Cumhurbaşkanlığı kararıyla otomobil vergisine konu olan ÖTV matrah (vergisiz çıplak fiyat) limitleri yeniden belirlendi ve sektör rahatlatıldı.
Buna göre, motor silindir hacmi 1600 cc ve altı araçlar için ÖTV matrahının alt limiti yüzde 52 artışla 46 bin liradan 70 bin liraya, üst limiti ise yüzde 50 artışla 80 bin liradan 120 bin liraya yükseltildi.
EN ALT LİMİT 120 BİN TL
- Bu kararla bugünden itibaren matrahı 70 bin TL’yi aşmayan otomobiller için ÖTV yüzde 45 olarak uygulanırken, matrahı 70 bin lirayı aşıp 120 bin lirayı aşmayanların ÖTV oranı ise yüzde 50 olacak. Matrahı 120 bin TL’yi aşan 1.6 litre ve altı otomobillerde ise yüzde 60 ÖTV uygulanacak. Matrah limitlerinin artmasıyla ÖTV ve KDV dahil 120 bin TL değerindeki otomobiller en alt dilime, 212 bin 400 TL değerindeki otomobiller ise üst dilime girecek. Daha önce bu limitler 78 bin TL ile 141 bin TL arasındaydı. 141 bin TL’nin üzerindekiler yüzde 60’lık ÖTV dilimine giriyordu. Şimdi 1.6 litre ve altı motora sahip araçlardan sadece 212 bin 400 TL üzerindekiler yüzde 60’lık dilime girecek.
Bu da otomotiv sektörünün elini oldukça rahatlatacak.
24 Eylül 2018 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30545
Karar Sayısı: 132
4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listede yer alan bazı malların özel tüketim vergisi oranlarına esas özel tüketim vergisi matrahlarının yeniden tespiti hakkındaki ekli Kararın yürürlüğe konulmasına, mezkûr Kanunun 12 nci maddesi gereğince karar verilmiştir.
23 Eylül 2018
Recep Tayyip ERDOĞAN
CUMHURBAŞKANI
23/9/2018 TARİHLİ VE 132 SAYILI CUMHURBAŞKANI KARARININ EKİ
KARAR
MADDE 1- (1) 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listedeki 87.03 G.T.İ.P. numaralı mallardan Diğerleri” satırı altında yer alanlarının özel tüketim vergisi oranlarına esas özel tüketim vergisi matrahları aşağıdaki şekilde tespit edilmiştir.
Mal İsmi |
Vergi Oranı (%) |
– Diğerleri | |
— Motor silindir hacmi 1600 cm3‘ü geçmeyenler | |
— Özel tüketim vergisi matrahı 70.000 TL’yi aşmayanlar | 45 |
— Özel tüketim vergisi matrahı 70.000 TL’yi aşıp, 120.000 TL’yi aşmayanlar | 50 |
— Diğerleri | 60 |
— Motor silindir hacmi 1600 cm3‘ü geçen fakat 2000 cm3’ü geçmeyenler | |
— Elektrik motoru da olanlardan elektrik motor gücü 50 kW’ı geçip motor | |
silindir hacmi 1800 cm3‘ü geçmeyenler | |
— Özel tüketim vergisi matrahı 85.000 TL’yi aşmayanlar | 45 |
— Özel tüketim vergisi matrahı 85.000 TL’yi aşıp, 135.000 TL’yi aşmayanlar | 50 |
-— Diğerleri | 60 |
— Diğerleri | |
—- Özel tüketim vergisi matrahı 170.000 TL’yi aşmayanlar | 100 |
— Diğerleri | 110 |
— Motor silindir hacmi 2000 cm3‘ü geçenler | |
— Elektrik motoru da olanlardan elektrik motor gücü 100 kW’ı geçip motor | |
silindir hacmi 2500 cm3‘ü geçmeyenler | |
— Özel tüketim vergisi matrahı 170.000 TL’yi aşmayanlar | 100 |
— Diğerleri | 110 |
— Diğerleri | 160 |
MADDE 2– (1) Bu Karar yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3– (1) Bu Karar hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.
Akrabasını Gündelikçi Yapan 700 Liralık Teşviki Alamaz
İlave istihdama sağlanan 700 TL’lik prim teşviki, ev hizmetleri kapsamında gündelikçi, çocuk bakımı gibi işlerde çalıştırılan kişilere uygulanıyor. Ancak bu hizmetleri akrabalarına yaptıranlar teşvikten yararlanamaz.
5 SORU 5 CEVAP
1- Soru: 700 TL’lik devlet teşviki kapsamında, ev işleri ve çocuk bakımı için bize yardım eden birinci derece akrabamı teşvik kapsamında sigortalı yapabilir miyim? (Hakan Sever)
Cevap:İlave istihdama sağlanan 700 TL’lik prim teşviki ev hizmetleri kapsamında gündelikçi, çocuk bakımı gibi işlerde çalıştırılan kişiler için uygulanıyor. Ancak bu teşvikin suiistimal edilmesini engellemek amacıyla aynı hane içinde yaşayan üçüncü derece akrabaya kadar olan kişiler için teşvikten faydalanılamıyor. Dolayısıyla birinci derece akrabanız için bu teşvikten faydalanamazsınız.
İSTİFA EDEN KIDEMİ ALAMAZ
2- Soru: 01.08.1979 da 10 ay SGK’lı olarak çalıştım. 01.08.1980 ile 1990 sonu istifamı verdim doğum nedeniyle. Sonrasında 3,5 yıl isteğe bağlı hizmet birleştirmemi yaptım. 01.08.1999’da emekli oldum SGK’dan. Bu durumda emekli ikramiyesi alma hakkım var mı? Varsa ne işlemler yapabilirim?
Cevap: İşçiler emekli ikramiyesi değil, kıdem tazminatı alabilirler. Kıdem tazminatları da SGK değil, işveren tarafından ödenir. Dolayısıyla sizin durumunuzda istifa ederek ayrıldığınız işyerlerinden doğum dışında başka bir neden yoksa istifa etmeniz için kıdem tazminatınızı alamazsınız.
1261 gün daha prim ödenmeli
3- Soru: 05.11.1973 doğumluyum, 17.05.1993 SSK girişim. 2010’da Bağ-Kur işyeri açtım bu zamana kadar SSK toplamı 4582. 7 yıl 6 ay Bağ-Kur ve sonrasında SSK var. Şimdi tekrar SSK başladı 8 ay oldu. Bu şartlarda yasa çıksa emekli olur muyum? (Zeki Durmuş)
Cevap: SSK’lı olarak emekli olabilmek için 54 yaş ve 5675 prim günü şartlarına tabisiniz. Bağ- Kur yerine SSK’dan emekli olabilmek için emekli olmadan önceki son 1.261 gün SSK’lı olarak prim ödemelisiniz.
967 TL’nin üstü gelire maaş yok
4- Soru: Benim çocuğum engelli, eşim evde bakım maaşı alıyordu. Rapor bitti yeni rapor çıkarttık. Yüzde 98 rapor ağır engelli. Ama raporu teslim ettiğimizde ‘maaşınız kesilebilir’ dediler. Benim üzerime tarla bahçe bağ miras görünüyor ama bunlardan hiç bir gelir getirisi yok. Benim maaşım 2750 TL. Ne yapabilirim. (Mustafa Tosun)
Cevap: Evde bakım parası alabilmek için engellinin yaşadığı hanedeki kişi başına düşen gelirin 967 TL’yi geçmemesi gerekir.
Hizmet tespitinde zaman aşımı var
5- Soru: 1997 yılında bir şirkette host olarak yaklaşık bir ay çalıştım. İşe girişim yapılmış ancak sigorta primim yatırılmamış. Firma da iflas ettiği için hiçbir belgeye ulaşamıyorum. Sigortamı saydırmak için ne yapmalıyım? (İsmail Cenk)
Cevap: Bu durumun çözümünde iki alternatifiniz var. İlk alternatif eğer işe giriş bildirgesi verilmiş ancak bordro verilmemiş ise işyerinin bağlı bulunduğu SGK’dan ilgili belgenin bulunmasıdır. İkinci ihtimalde ise hizmet tespiti davası açmanız gerekir. Normalde hizmet tespiti davalarında 5 yıllık zaman aşımı süresi söz konusudur. Yani 5 yıllık süre geçtikten sonra işçi bu konuda dava açsa bile hak ileri süremez. Ancak Yargıtay “günsüz işe giriş” durumunda işe giriş bildirgesinin verilmiş olmasının zaman aşımını ortadan kaldıracağı yönünde karar veriyor. Okan Güray Bülbül
SGK' ya Olan Borçlar Zamanaşımına Uğramış Olsa Dahi Sistemde Görülmeye Devam Edecek
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
Sayı : 24010506-010-E.12089308
Tarih: 18/09/2018
Konu : 2012/27 sayılı Genelgede Değişiklik
GENELGE
2018/32
1/8/2012 tarihli ve 2012/27 sayılı Kurum Genelgesinin 7.2 numaralı bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“7.2- 5510 sayılı Kanunun 93 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Zamanaşımını kesen sebepler 6183 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde, durduran sebepler ise 6183 sayılı Kanunun 104 üncü maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 91 inci maddesinde sayılmıştır.
Kurum alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusu ile ilgili olarak, Kurumumuz ile borçlular arasında oluşan anlaşmazlıklar bazen dava konusu da yapılarak mahkemelerin iş yükünün artmasına neden olmaktadır.
Bu nedenle gerekli program çalışmaları bitene kadar, İl Müdürlükleri tarafından işyeri dosyalarının ve sigortalıların borçları düzenli aralıklarla taranarak, en eski borçtan başlamak üzere işyeri ve sigortalı borçları belirlenecektir. 6183 sayılı Kanunun 103 üncü ve 104 üncü maddelerinde ve 5510 sayılı Kanunun 91 inci maddesinde sayılan zamanaşımını kesen ve durduran sebepler ile diğer gerekli araştırmalar yapılarak, yapılan tarama sonucunda tespit edilen borcun zamanaşımına girdiğinin anlaşılması halinde borçlulara genelge ekinde yer alan “Borç Bilgilendirme Formu” gönderilmek suretiyle yazının tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde ödeme yapılması istenilecektir. Söz konusu Kurum alacağı için yapılacak olan rızaen ödemeler kabul edilecektir. Borçlular tarafından ödeme yapılmaması halinde herhangi bir mahkeme ilamı aranmaksızın zamanaşımına girmiş borcun 6183 sayılı Kanun kapsamında takibi mümkün olmadığından, bu borçlar icra servisine gönderilmeyecek olup muhasebe sisteminin ilgili hesabında tutulacaktır.
Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesine göre ödeme emrine itiraz, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 15 gün içinde yapılması gerektiğinden, kendisine ödeme emri gönderilen borçlu, borcunun zamanaşımına girdiği yönünde ödeme emrinin tebliğinden itibaren 15 gün içinde alacaklı ünitemize itiraz etmesi halinde; kişilerin yargıya gitmesine gerek duyulmaksızın söz konusu alacağın zamanaşımına girip girmediği Prim Tahakkuk İtiraz Komisyonunca incelenecek, zamanaşımına girdiği tespit edilen alacaklara ait icra takip dosyası alacaklı servise iade edilecektir.
Kuruma zamanaşımı defii iddiası ile itiraz edilmesi mahkemeye dava açma süresini durduran veya kesen bir işlem olarak kabul edilmeyecektir. İcra takip dosyasında birden fazla dönem bulunması ve bu dönemlerden bazılarının zamanaşımına girdiğinin tespit edilmesi halinde sadece zamanaşımına girdiği tespit edilen dönemin icradan iptali yapılacaktır.
Borcun zamanaşımına uğraması sonucunda söz konusu alacak için artık borçlu hakkında icra ve haciz yoluna başvurulamamakta dolayısıyla zamanaşımına uğramış olan alacak, alacaklı için alacak hakkını (borçlu için de borçluluk niteliğini) sona erdirmeyip onu “eksik bir borç” haline dönüştürdüğünden, diğer bir ifade ile ilgili kişilerin borçlarını ortadan kaldırmadığından bu kişiler Kuruma karşı halen borçlu sayılmaktadır.
Bu nedenle zamanaşımına girmiş borçlar;
– Kurumca verilecek borcu yoktur yazılarında veya Kurum ve Kuruluşlarca yapılacak borç sorgulamalarında,
- Kurumca uygulanan teşvik, destek ve indirimlerde,
– Primlerini kendileri ödeyen sigortalıların sağlık hizmetlerinden yararlanılmasında,
– KDV Mahsubu ile prim ödenmesinde kullanılan “Borç Döküm Formunda”, işverenin/sigortalıların borcu olarak dikkate alınacaktır.
Yine ihale konusu veya özel bina inşaatlarında yapılan araştırma işlemi sonucunda saptanan fark işçilik borçlarının işverene tebliği üzerine söz konusu borçların işverence zamanaşımına girdiği ile ilgili itiraz edilmesi durumunda bahse konu bu borçlar ödenmeden ihale konusu işlerde teminatın iadesi ve özel bina inşaatlarında ise iskan için ilişiksizlik belgesi verilmeyecektir.
Ayrıca 6183 sayılı Kanunun 23 üncü maddesine göre Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince reddiyat yapılması durumunda anılan maddenin birinci fıkrasına göre yapılacak mahsuptan sonra Kurumun zamanaşımına girmiş prim alacakları dahil prim ve diğer alacaklarından muaccel olanlara mahsup yapılacaktır.”
Bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim.
Dr. Mehmet Selim BAĞLI
Kurum Başkanı
TÜRMOB’dan Alınmıştır
VUK 367 MD. Hükmüne Göre Vergi Ceza Davası İle İlgili Ön Mütalaa Koşulu
213 sayılı VUK’nun 367. maddesine göre, bazı kaçakçılık suçlarının cezalandırılmasında usul hükümlerine yer verilmektedir. Madde hükmüne göre, yaptıkları vergi incelemeleri ile ilgili olarak denetim elemanları kaçakçılık veya VUK’nun 359 ve 360. maddelerine göre kaçakçılık veya iştirak suçlarını tespit ettikleri taktirde bu durumu Cumhuriyet Savcılıklarına bildirmek zorundadırlar. Uygulamada bu konuda yerel denetim elemanı tarafından mütalaa alınarak keyfiyetin Cumhuriyet Savcılığına bildirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, merkezi denetim elemanları olan maliye müfettişi hesap uzmanı ve gelirler kontrolörleri tarafından savcılığa suç duyurulması için yazılı mütalaa koşulu söz konusu değildir. Merkezi denetim elemanlarının bu tür konularda doğrudan yetkileri bulunmaktadır.
Diğer taraftan, Defterdarlığın veya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın ya da Defterdar veya Vergi Dairesi Başkanı adına imza atmaya yetkili olanlardan mütalaa alınmadan açılan kamu davasına devam edilerek hüküm kurulamaz(1).
213 sayılı VUK’nun 367. maddesine göre, amme davasının açılmasında ilgili Defterdar veya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın müspet mütalaası alınmadan kamu davası açılamaz. Bu nedenle, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın kuruluşu ile ilgili 5345 sayılı kanunun 33. maddesine göre Vergi Dairesi Başkanı tarafından olur verilmeden kamu davasının açılması mümkün bulunmamaktadır. Öte yandan, 5345 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 33. maddesi uyarınca, Defterdar veya Vergi Dairesi Başkanı adına imza atmaya yetkili olanlardan görüş alınmadan Vergi Dairesi Başkanı adına imza atamayan Denetim Grup Müdürü vekilinin ihbarı üzerine açılan kamu davasına devam ile hüküm kurulması isabetli görülmemiştir. Öte yandan, bir Yargıtay Ceza Dairesi kararına göre: “Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, oybirliği ile karar verildi.” Şeklinde karar verilmiş ve olayda mütalaa vermede yetkili olmayan kişinin görüşü ile kamu davasına devam edilerek hüküm kurulması kabul edilmemiştir(2).
Malum olduğu üzere, 213 sayılı VUK’nun 367. maddesi hükmünün uygulanmasında kimi idareler yanlış ve hatalı işlemler yaparak kamu davasın açılmasını isteyebilmektedirler.
Aynı durum mükelleflerin sahte belge kullanmaları veya düzenlemeleri durumlarında da karşımıza çıkabilmektedir. Uygulamada vergi mükellefleri tarafından sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin “bilerek” kullanıldığı, hangi hallerde bilmeden kullanıldığının tespitinde kimi zaman güçlükler çekilebilmektedir. Bu tespit ilk etapta VUK’nun 367. maddesinde sayılan inceleme elemanlarınca yapılacak ve inceleme elemanları varacakları kanaate göre, konuya ilişkin suç duyurusunda bulunup bulunmamaya karar vereceklerdir. Suç duyurusunda bulunulması halinde konuya ilişkin nihai kararın adli yargı mercilerince verileceği tabidir.
Buna karşılık vergi inceleme elemanlarının suç duyurusunda bulunma konusunda takdir yetkililerinin olmadığı, dolayısıyla da sahte veya muhteviyatı itibariyle belge kullanıldığının tespit edilmesi halinde, bu belgelerin ister bilerek ister bilmeden kullanılsın, suç duyurusunda bulunulmasının zorunlu olduğu yönünde görüşler de mevcuttur(3).
Sonuç olarak, VUK 367. maddesine uygun yapılacak suç duyuruları ve açılması gerekli kamu davalarında yerel denetim elemanları açısından suç duyurusunda bulunulması için mütalaa zorunlu olup, bu mütalaanın da usulüne uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir(4). Nazlı Gaye Alpaslan
----------------
(1) Yargıtay 11. Ceza Dairesinin, 14.06.2001 gün ve 5471/6876 sayılı kararları ve CMUK md.253/5.
(2) Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 31 Ocak 2008 gün ve E:2007/2298-K:2008/470 sayılı kararları.
(3) Hakan AY – Ömer ÇAKICI, “Kaçakçılık Suçlarında Kasıt Unsurunu Kim Araştıracak?”, Mükellefin dergisi, Sayı:117, Eylül 2002
(4) Yargıtay 21. Ceza Dairesi, 18.01.2017 gün ve E:2016/1624-K:2017/253
Farklarda Vergi Var Mıdır? (Kur Farkları Dahil)
Sorunun provoke edici olduğunun farkındayım, fark nedir, hangi farklardan bahsediyoruz-neye göre fark diye sorabilirsiniz, veya hangi vergilerden bahsediyoruz, damga vergisi mi, harç mı, KDV mi? Kısa ve kestirme bir cevap vermeyi de tercih edebilirsiniz? Aslı vergiye tabiyse ferisi, farkı da vergiye tabidir, aslının oranı neyse farkının vergi oranı da odur. Her zaman değil, ama belki bir ölçüde kabul görebilir bir yaklaşım olabilir.
- Mesela bir kamu kurumu tarafından açılan bir ihaleye ilişkin bir satım sözleşmeşi imzalandığını ve sözleşmede geçen dolar bazlı belli bedel üzerinden damga vergisi hesaplanıp ödendiğini varsayalım. Sözleşme imza tarihiyle, sözleşmenin ifa tarihindeki kur farkı oluştu, ilave damga vergisi ödeyecek miyiz? Hayır. Bu konuda 52 seri numaralı Damga Vergisi Genel Tebliği ile açıklama yapılmıştır.
- İkinci örnek; Türkiye’de AVM’de yer kiraladınız ve kirasını metrekare üzerinden Euro ile anlaştınız ve anlaşmayı yaptığınız günün kuruyla aylık faturanın kesildiği veya ödemeyi yaptığınız günün kuru farklı, Euro üzerinden hesaplanan tüm kirayı kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapabilir misiniz? Evet. AVM sahibinin ilave olarak elde ettiği kur farkı da kurumlar vergisine tabidir.
Tahmin edersiniz, konuya onyılların tartışması olan kur farklarında KDV var mıdır? sorusundan geliyoruz. Rengimi baştan belli edeyim, kur farkları KDV’ye tabi midir? sorusuna -neden olmasın? Veya-kur farkı oluştuysa tabi ki tabidir diye cevap veriyorum. Konu şu aşamada Danıştay aşamasında ve büyük ihtimalle kur farklarında KDV yoktur kararı çıkması bekleniyor.
Gerçi 13 Eylül 2018’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle 32 sayılı Karar’da önemli bir düzenleme yapıldı ve Türkiye’de yerleşik kişilerin belli haller hariç dövizli veya dövize endeksli fatura kesmelerinin önü kapanmış oldu. Bu durumda kur farklarında KDV’ye ilişkin kadim tartışma büyük ölçüde çözülmüş olacak.
Konunun özü:
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun birinci maddesine göre malum, Türkiye'de yapılan aşağıdaki işlemler katma değer vergisine tabidir: 1. Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, 2. Her türlü mal ve hizmet ithalâtı, 3. Diğer faaliyetlerden doğan ve maddede sayılan teslim ve hizmetler.
Kur farklarının KDV’ye tabi olması gerektiğini söyleyenler, KDV’de matrahın bedel olduğunu ve ayrıca sayılmasa da bedelin içine giren veya girmesi gereken tüm değerlerin KDV’ye tabi olması gerektiğini söylerler. Karşı görüş ise KDVK md. 24/c’de “kur farkının” ayrıca sayılmıyor olmasını dayanak gösterirler.
Bedel anılan kanunun 20'nci maddesinde tanımlanıyor. Buna göre teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir. Bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder.
İthalatta matrahı düzenleyen 21'inci maddede gümrük beyannamesinin tescil tarihine kadar yapılan diğer giderler ve ödemelerden vergilendirilmeyenler ile mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat farkı, kur farkı gibi ödemelerin de matraha girdiği açıkça ifade edilir. Matraha dahil edilen unsurların sayıldığı 24'ncü maddede ise “vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin” matraha dahil edilmesi gerektiği vurgulanır.
Son olarak döviz ile yapılan işlemlerde matrah konusunu düzenleyen 26'ncı maddeye göre bedelin döviz ile hesaplanması halinde döviz, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği andaki cari kur üzerinden Türk parasına çevrilir.
Görüldüğü üzere kanunda yer alan 20, 21, 24 ve 26'ncı maddelerin belli bir sistematiğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, ithalatın yabancı para üzerinden yapılacağı varsayılarak kur farkı ayrıca zikredilmiş, Türkiye’de işletmelerin birbirine dahili muamele anlamında yabancı para üzerinden fatura kesmeyeceği varsayılarak kur farklarının oluşma ihtimali değerlendirme dışı bırakıldığı için “kur farkları” ayrıca zikredilmemiştir.
Özel hukuk açısından meselenin değerlendirilmesi
Bu durumda, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Bankacılık Kanunu gibi özel düzenlemelere ve Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatının da değerlendirilmesi gerekebilir.
Borçlar Kanunu’nun 99'uncu maddesine göre konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir. Yani dolar veya euro ile yapılan bir borç sözleşmesinde aynen ödeme ifadesi yoksa o günkü kur üzerinden TRY olarak ödenir.
Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir. Aynen ödemeyi sağlayacak bir ifade öngörülmemişse borcun aynen (euro veya dolar ile) veya vade/fiili ödeme günü kuru üzerinden TRY olarak ödenmesi mümkündür.
Borçlar Kanunu Türkiye’de sözleşme serbestisi çerçevesinde ülke parası dışında bir ödeme yapılmasını kabul etmektedir. Bu durumda Türk Ticaret Kanunu, Vergi Usul Kanunu’nda yer alan kayıt ve belge düzenine ilişkin hükümler ve Tek Düzen Hesap Planı birlikte değerlendirildiğinde para borçlarının aynen ödeme veya benzeri bir ifade ile ülke parası dışında bir para birimiyle ödenmesini mümkün kılmaktadır. Aynen ödemenin tercih edilmemesi durumunda ise borca ilişkin vade, vadesi ile fiili ödeme tarihlerinin farklı olması durumunda fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden ödenmesi mümkündür.
Türk Ticaret Kanunu’un 19'uncu maddesine göre ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. Anılan kanunun 70'inci maddesine göre yılsonu finansal tabloları Türkçe ve Türk Lirası ile düzenlenir. Bu konudaki diğer kanunlarda yer alan istisnalar saklıdır.
Özel hukuk açısından tartışmanın bir boyutu da yapılan ödeme eğer KDV ye tabi değilse, borcun KDV kadar az doğması gerekir. Örnek olarak, KDV dahil 1000 dolar bir satış işlemine ilişkin (1 dolar 4.5 TRY) iki ay sonra 6000 TRY ödeme (1 dolar 6 TRY) yapıldığını varsayarsak işlem KDV’ye tabiyse ilave alınan 1500 TRY ödemeye isabet eden KDV’nin vergi dairesine yatırılması gerekir. Eğer KDV yoksa 1500’e isabet eden KDV’nin iç iskonto ile ayrıştırılıp iadesi veya ödemenin yeni kurdan KDV’yi içermeyecek şekilde yapılması gerekir. KDV hariç olarak yapılan sözleşmelerde biraz daha kolay bir uygulama yapılabilmesi de mümkündür.
Sonuç yerine
Kur farkları, eğer oluştuysa ve borç ilişkisi doğuran işlem veya sözleşmeye göre karşı taraftan istenebilir durumdaysa KDV’ye tabidir.
Kurumlar vergisinde safi kurum kazancının tespitinde veya gelir vergisinde gerçek kişiler açısından elde edilen kazanç ve iradın safi tutarının belirlenmesinde vergiye tabi gelir olarak dikkate alınır.
Kur farklarında KDV olması gerektiğini açıkça ifade eden KDV Uygulama Genel Tebliği'nin ilgili kısmı Danıştay 4. Daire tarafından uygun bulunmuştur. Daha sonra Danıştay VDDGK 13.12.2017 tarih ve Esas:2017/548, Karar:2017/606 sayılı kararıyla, 4. Daire kararını, kur farklarının KDV’ye tabi tutulmasına dönük kanunda açık bir hükmün bulunmaması gerekçesiyle bozmuştur.
Genel Tebliğ'de yer alan düzenleme Maliye Bakanlığı’nın bakış açısını yansıtmakta olup halen yürürlüktedir. VDDGK sonrası ilk derece mahkemesi tarafından bir karar verilmesi beklenmektedir. Danıştay Dairesi tarafından Genel Tebliğ düzenlemesi iptal edilse dahi, Maliye Bakanlığı yeni bir düzenleme yapabilir, kanunun 24/c maddesine açık bir hüküm dercedebilir.
Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu döviz kuru dalgalanması ve konjonktür dikkate alındığında Maliye Bakanlığı’nın vereceği karar Türkiye’de herkesi yakından ilgilendirmektedir.
Son söz yerine, KDV Türkiye’de sistematiği düzgün oturmuş esasları iyi anlaşılmış bir Kanun’dur. Kur farklarının vergiye tabi olmadığı yolunda verilecek bir Mali İdare kararı oturmuş sisteme zarar verebilecektir.
Vergi veya Kambiyo Mevzuatı bir sınırlama öngörüyor mu?
Vergi Usul Kanunu’nun kayıt nizamına ilişkin “Türkçe tutma ve Türk parası kullanma zorunluluğu” başlıklı 215'inci maddesine kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Belgeler, Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir. Şu kadar ki yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen belgelerde Türk parası karşılığı gösterilme şartı aranmaz. Bu durumda Türkiye’deki müşteriler adına karşılığı TL olarak gösterilmek kaydıyla yabancı para birimine göre de düzenlenebilmektedir.
Türk Parası'nın Kıymetinin Korunması Hakkında 1567 sayılı Kanun ve bu kanun uyarınca çıkarılan 32 sayılı Karara göre Türkiye'de yerleşik kişilerin beraberlerinde döviz bulundurmaları, bankalar, yetkili müesseseler, PTT, kıymetli maden aracı kuruluşları ile yurt dışında döviz alım satımına yetkili kuruluşlardan döviz satın almaları ve bunlara döviz satmaları, dövizleri bankalarda açacakları döviz hesaplarında tutmaları, efektif olarak kullanmaları, bankalar vasıtasıyla yurt içinde ve yurt dışında tasarruf etmeleri serbesttir. Ayrıca Türkiye'de yerleşik kişilerin, dışarıda yerleşik kişilerden, Türkiye'de yapacakları işlemler nedeniyle döviz kabul etmeleri serbesttir. Söz konusu kambiyo mevzuatı liberal düzenlemeler içermekte olup Türkiye’de yerleşik kişilerin borçlarını döviz olarak belirlemeleri ve karşılığını aynen döviz olarak ödemeleri açısından bir kısıtlama öngörmemiştir. Şaban Küçük
https://www.dunya.com/kose-yazisi/farklarda-vergi-var-midir-kur-farklari-dahil/428218
Geçmişe Yönelik Mükellefe E-Beyan Özel Usulsüzlük Cezası Ne Zaman Kesilir?
SGK tarafından vergi dairesine yapılan ihbar sonucu geçmişe yönelik kaydı açılan mükellefe e-beyan özel usulsüzlük cezası ne zaman kesilir?
Aşağıda, vergi dairesi tarafından bir mükellefe geçmiş dönemlerle ilgili vergi beyannamelerini elektronik ortamda yollamadığından dolayı kesilen cezalar iptal edilmiştir. Kararda, mükellef tarafından ileri sürülen dava açma nedenleri ile vergi dairesi tarafından yapılan savunmanın özet bölümleri ile kararın hüküm fıkrası aşağıda ayrıntılı gösterilmiştir.[1]
I-MÜKELLEF TARAFINDAN AÇILAN DAVANIN ÖZETİ:
Mükellefin ……… faaliyeti nedeniyle kendisine 2010 yılı için muhtelif dönemlerin vergi beyannamelerini elektronik ortamda vermemesi nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezalarının; 2010 ve 2011 yıllarında beyanname vermesini gerektirecek hiçbir faaliyetinin olmadığı, 2007 yılına kadar …….. satışı, 2009 yılına kadar ise fason tekstil işi ile uğraştığı ve bu iki işi de terk ettiği, terkle ilgili vergi dairesine gerekli bildirimlerde bulunduğu, işyerinin ……. Adına tahsisli olmasının …….. işini fiilen kullandığı sonucu doğurmayacağı, …… komşularının ifadelerinde de kendisinin 2007 yılından beri faaliyette bulunmadığını beyan ettikleri kesilen özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması mükellef tarafından dava konusu edilmiştir.
II-VERGİ DAİRESİ TARAFINDAN YAPILAN SAVUNMANIN ÖZETİ:
Vergi dairesi tarafından mükellefe kesilen özel usulsüzlük cezalarının aralarında sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığı ve tek dilekçe ile açılan davanın usul yönünden reddi gerektiği ve yapılan özel usulsüzlük cezalı tarhiyatın yerinde olduğu, SGK tarafından vergi dairesine yapılan bildirimin ve ihbarın hukuka uygun olduğu ileri sürülerek cezalı tarhiyatın tasdiki talep edilmektedir.
Sonuç olarak, mükellef adına mükellefiyet tesis edilme işlemi ve ilgili dönem beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden dolayı kesilen özel usulsüzlük cezalarına karşı açılan davanın reddi gerektiği vergi dairesi tarafından savunulmaktadır.
III-VERGİ MAHKEMESİ TARAFINDAN VERİLEN KARAR VE DAYANDIĞI GEREKÇELER
Faaliyete başlamasına rağmen işe başlama bildiriminde bulunmayan mükellef adına SGK yazısı esas alınarak 1.4.2011 tarihi itibariyle vergi kaydı açılması önerilen mükellefe yazılan yoklama sonucunda 1.9.2010 tarih itibariyle mükellefiyet kaydı açılmaktadır.
Olay itibariyle .1.9.2010 tarihi esas alınarak gelir vergisi açısından mükellefiyet tesis edilmesine ilişkin davalı idarenin 20.6.2011 tarih ve …….. sayılı işleminin mevzuat hükümleri uyarınca davacının ikametgah adresinde aynı evde yaşayan eşinin önüne bırakılmak suretiyle tebliğ edilmesi gerekir iken davacının eşinin tebellüğden imtia etmesi nedeniyle tebliğin yapılmadığı anlaşılmakta olup, buna göre davacının adına mükellefiyet tesis edildiğinden haberi bulunmamaktadır.
Bu durumda, işi bırakma bildiriminde bulunduktan sonra ……… faaliyeti nedeniyle adına yeniden gelir vergisi mükellefiyeti tesis edildiğinden haberi bulunmayan davacının ilgili dönem beyannamelerini geriye dönük olarak elektronik ortamda vermesi mümkün bulunmadığında kesilen özel usulsüzlük cezalarında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, geçmiş dönemde faaliyetinin vergi dairesi tarafından tespiti üzerine mükellefiyet tesis edildiğinden bilgisi bulunmayan mükellef davacının ilgili dönem beyannamelerini geçmişe yönelik olarak dijital ortamda vergi dairesine vermesinin mümkün bulunmadığından dolayı kesilen özel usulsüzlük cezalarında hukuki isabet görülmediğinden dolayı, cezalar iptal edilmiştir. Nazlı Gaye Alpaslan
----------
[1]İzmir 1. Vergi Mahkemesi kararı, 16.10.2012 gün ve E:2012/701-K:2012/1325 sayılı karar
Emekliye Zam Farkı Müjdesi
Emekli maaşları ile ilgili son dakika gelişmeleri... Milyonlarca emeklinin merak ettiği emekli Ocak zammı ile ilgili flaş gelişme! Ocak zammının 2018 enflasyon tahminiyle geldi. Buna göre, SSK ve Bağ-Kur’luların zammı yüzde 10.65, memur emeklilerinin ki yüzde 11.15 olacak.
Emeklilerin Ocak zammı yüzde 10'u aşacak. Yüzde 20.8'lik enflasyon tahminine göre SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin zammı yüzde 10.65, memur emeklilerininki ise yüzde 11.15 olarak gerçekleşecek. SSK ve Bağ-Kur emeklilerine Ocak'ta 2018'in ikinci yarısında gerçekleşen enflasyon oranında zam yapılacak. Memur emeklilerine ise yüzde 4 toplu sözleşme zammı ve 2018'in ikinci 6 aylık döneminde enflasyon yüzde 3.5'i aşarsa enflasyon farkı verilecek.
MEMURA FARK VAR
Yüzde 20.8'lik tahmine göre, 2018'in ikinci yarısında enflasyon yüzde 10.65 olarak gerçekleşecek. SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin Ocak zammı bu durumda yüzde 10.65 olacak. Memur emeklilerine ise yüzde 7.15 enflasyon farkı oluşacak. Memur emeklilerin Ocak zammı yüzde 4 artış ve yüzde 7.15 enflasyon farkıyla yüzde 11.15'i bulacak. Kesin rakam ise 3 Ocak'ta enflasyon verilerinin açıklanmasıyla ortaya çıkacak. Emekliler aynı ay içerisinde zamlarını öğrenip, yeni maaşlarını alacak..
Emeklilik Sistemi Yeniden Düzenlenecek
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı yeni ekonomi programında, çalışma hayatını yakından ilgilendiren düzenlemeler yer alıyor. Buna göre sosyal sigorta sistemi bir başka deyişle emeklilik sistemi yeniden düzenlenecek.
Dikkat çeken unsurların başında, sosyal sigorta sistemi geliyor. Programa göre sosyal sigorta sistemi yeniden düzenlenecek. Türkiye’de bu yöndeki son düzenleme, 2008 yılında yapılmıştı. Yeni yapılacak çalışmada da, emekliliğe hak kazanma koşulları ve emeklilikle ilgili düzenlemeler, sistemin sürdürülebirliği açısından yeniden ele alınacak.
100 LİRA SÜRECEK Mİ
Bir diğer önemli vurguya göre de, istihdam teşviklerinin etki analizi yapılacak ve teşviklerin ihtiyaçlara göre yeniden tasarlanması sağlanacak. Bu kapsamda ise ilk aşamada, eylül ayı sonu itibariyle bitecek olan 100 liralık asgari ücret desteğinin değerlendirilmesi gerecek. Asgari ücret desteğinin fayda ve maliyet analizine bakılacak ve bu çerçevede bir karar verilecek. Programda bir diğer önemli detay da kıdem tazminatıyla ilgili. Bir süredir gündemde olmayan kıdem tazminatı reformu, yeni programa girdi. Daha önce kıdem tazminatlarının fona devredilmesi yönünde taslak çalışmalar yapılmış, ancak işçi ve işverenlerin böyle bir reform istemediğini belirtmesi üzerine düzenlemeler rafa kaldırılmıştı. Hükümetin 100 günlük eylem planında da söz konusu konu yer almamıştı. Programa göre, kıdem tazminatı reformu sosyal tarafların mutabakatıyla yapılacak.
ESNEK ÇALIŞMA
Esnek çalışma da önümüzde günlerde sık sık tartışılacak. Programda, kamu kurumlarının esnek çalışma ile iş tatmini ve verimi yüksek işgücüne sahip olmalarının sağlanacağı ifadelerine yer verildi. Esnek çalışma, halen mevzuatta bulunuyor. Ancak yetkililer, esnek çalışmanın mevzuata girmesine karşın uygulanmadığını belirtiyor. Önümüzdeki dönemde ise esnek çalışma modellerinin daha yaygın kullanılması için çalışılacak.
BES’TEKİ TEŞVİKLER
Kriz dönemlerinde kullanılan yarım çalışma ödeneği de, önemli çalışmalardan olacak. Yarım çalışma ödeneği, işverenin tam zamanlı olarak çalışanlarını istihdam edemediği dönemlerde, eksik kalan maaşın işsizlik sigortası fonundan karşılanmasını içeriyor. Söz konusu maaş desteği kısıtlı bir dönem için veriliyor. İşverenler, ekonomik dalgalanmalar nedeniyle kısmi çalışma ödeneğinin tekrar yürürlüğe sokulmasını talep ediyor. Bireysel emeklilik sistemine çalışanların otomatik katılımını öngören düzenleme de, tekrar değerlendirilecek. Burada amaç sürdürülebilirlik olacak. Bu nedenle otomatik bireysel emeklilik sistemine verilen teşviklerin gözden geçirilmesi bekleniyor.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1090336/Degisiyor__Kidem_tazminati_yine_gundemde.html
SGK Genelgesi 2018/32 – 2012/27 sayılı Genelgede Değişiklik(SGK' da Zamanaşımına Girmiş Borçlar; GİRMİYOR!)
T.C.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
Sayı : 24010506-010-E.12089308
Tarih: 18/09/2018
Konu : 2012/27 sayılı Genelgede Değişiklik
GENELGE
2018/32
1/8/2012 tarihli ve 2012/27 sayılı Kurum Genelgesinin 7.2 numaralı bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“7.2- 5510 sayılı Kanunun 93 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Zamanaşımını kesen sebepler 6183 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde, durduran sebepler ise 6183 sayılı Kanunun 104 üncü maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 91 inci maddesinde sayılmıştır.
Kurum alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusu ile ilgili olarak, Kurumumuz ile borçlular arasında oluşan anlaşmazlıklar bazen dava konusu da yapılarak mahkemelerin iş yükünün artmasına neden olmaktadır.
Bu nedenle gerekli program çalışmaları bitene kadar, İl Müdürlükleri tarafından işyeri dosyalarının ve sigortalıların borçları düzenli aralıklarla taranarak, en eski borçtan başlamak üzere işyeri ve sigortalı borçları belirlenecektir. 6183 sayılı Kanunun 103 üncü ve 104 üncü maddelerinde ve 5510 sayılı Kanunun 91 inci maddesinde sayılan zamanaşımını kesen ve durduran sebepler ile diğer gerekli araştırmalar yapılarak, yapılan tarama sonucunda tespit edilen borcun zamanaşımına girdiğinin anlaşılması halinde borçlulara genelge ekinde yer alan “Borç Bilgilendirme Formu” gönderilmek suretiyle yazının tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde ödeme yapılması istenilecektir. Söz konusu Kurum alacağı için yapılacak olan rızaen ödemeler kabul edilecektir. Borçlular tarafından ödeme yapılmaması halinde herhangi bir mahkeme ilamı aranmaksızın zamanaşımına girmiş borcun 6183 sayılı Kanun kapsamında takibi mümkün olmadığından, bu borçlar icra servisine gönderilmeyecek olup muhasebe sisteminin ilgili hesabında tutulacaktır.
Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesine göre ödeme emrine itiraz, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 15 gün içinde yapılması gerektiğinden, kendisine ödeme emri gönderilen borçlu, borcunun zamanaşımına girdiği yönünde ödeme emrinin tebliğinden itibaren 15 gün içinde alacaklı ünitemize itiraz etmesi halinde; kişilerin yargıya gitmesine gerek duyulmaksızın söz konusu alacağın zamanaşımına girip girmediği Prim Tahakkuk İtiraz Komisyonunca incelenecek, zamanaşımına girdiği tespit edilen alacaklara ait icra takip dosyası alacaklı servise iade edilecektir.
Kuruma zamanaşımı defii iddiası ile itiraz edilmesi mahkemeye dava açma süresini durduran veya kesen bir işlem olarak kabul edilmeyecektir. İcra takip dosyasında birden fazla dönem bulunması ve bu dönemlerden bazılarının zamanaşımına girdiğinin tespit edilmesi halinde sadece zamanaşımına girdiği tespit edilen dönemin icradan iptali yapılacaktır.
Borcun zamanaşımına uğraması sonucunda söz konusu alacak için artık borçlu hakkında icra ve haciz yoluna başvurulamamakta dolayısıyla zamanaşımına uğramış olan alacak, alacaklı için alacak hakkını (borçlu için de borçluluk niteliğini) sona erdirmeyip onu “eksik bir borç” haline dönüştürdüğünden, diğer bir ifade ile ilgili kişilerin borçlarını ortadan kaldırmadığından bu kişiler Kuruma karşı halen borçlu sayılmaktadır.
Bu nedenle zamanaşımına girmiş borçlar;
– Kurumca verilecek borcu yoktur yazılarında veya Kurum ve Kuruluşlarca yapılacak borç sorgulamalarında,
- Kurumca uygulanan teşvik, destek ve indirimlerde,
– Primlerini kendileri ödeyen sigortalıların sağlık hizmetlerinden yararlanılmasında,
– KDV Mahsubu ile prim ödenmesinde kullanılan “Borç Döküm Formunda”, işverenin/sigortalıların borcu olarak dikkate alınacaktır.
Yine ihale konusu veya özel bina inşaatlarında yapılan araştırma işlemi sonucunda saptanan fark işçilik borçlarının işverene tebliği üzerine söz konusu borçların işverence zamanaşımına girdiği ile ilgili itiraz edilmesi durumunda bahse konu bu borçlar ödenmeden ihale konusu işlerde teminatın iadesi ve özel bina inşaatlarında ise iskan için ilişiksizlik belgesi verilmeyecektir.
Ayrıca 6183 sayılı Kanunun 23 üncü maddesine göre Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince reddiyat yapılması durumunda anılan maddenin birinci fıkrasına göre yapılacak mahsuptan sonra Kurumun zamanaşımına girmiş prim alacakları dahil prim ve diğer alacaklarından muaccel olanlara mahsup yapılacaktır.”
Bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim.
Dr. Mehmet Selim BAĞLI
Kurum Başkanı
TÜRMOB’dan Alınmıştır