Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Perşembe, 20 Eylül 2018 09:42

Çalışanın Deneme Süresi

■ Bir firmada yeni işe başladım. İşverenim beni önce deneyeceğini ve memnun kalırlarsa işe devam edebileceğimi söyledi. Beni ne kadar süre deneyebilir? 5...177148 Nolu SMS 
İş Kanunu'na göre taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir. Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.

■ Şirket ortaklığımdan dolayı Bağ-Kur sigortalısıyım. Bağ-Kur emekliliği bayağı zor, 25 yıl ödemek gerekiyor. Bu nedenle SSK'ya geçmeyi düşünüyorum. Fakat şirket ortaklığımı bırakamıyorum. Şirket ortaklığım devam ederken SSK primi ödeyebilir miyim? SSK primlerini ortağı olduğum şirketten ödesem sayılır mı? Ne yapabilirim? 5...430583 Nolu SMS
Şirket ortaklığınız devam ederken SSK'lı bir işte çalışmanızda herhangi bir engel bulunmamakta. SSK'lı olarak çalışırsanız 4/a hizmetiniz geçerli olur, Bağ-Kur sigortalılığınız durur. Fakat gerek kendinize ait işyerinizden gerekse ortağı olduğunuz şirketten adınıza çalışan sigortalı primi (4/a) ödeyemezsiniz. Bu durumda adınıza yatacak olan SSK (4/a) primleri geçerli olmaz. Dolayısı ile eğer SSK'ya geçecekseniz başkasına ait işyerinde çalışmanız gerekmektedir.

Ne zaman emekli olurum?
10.04.1965 doğumluyum, sigorta başlangıcım 01.05.1995 tarım Bağ-Kur, 01.03.2011'den sonra da esnaf Bağ-Kur'undan devam etmekteyim. Acaba ne zaman emekli olabilirim? 5...041658 Nolu SMS 
Tarım ya da esnaf Bağ-Kur emekliliğinde farklılık yok. Tarım başlangıçtan itibaren devam ettiğiniz varsayıldığında 9000 gün ve 55 yaş şartlarına tabisiniz. 13 aylık askerlik borçlanıp hem 54 yaşa tabi olur hem de işe girişinizi bir yıl, bir ay daha öne çekebilirsiniz. Bu durumda prim günü tamamlayıp 54 yaşınızın dolacağı 01.04.2019 tarihinde emekli olursunuz.

Meslek lisesi mezunları başta olmak üzere, öğrenim döneminde staj yapanlar, staj sigortasının emeklilikte dikkate alınması için mücadele ediyor. Staj sigortasının kadınlara sağladığı önemli bir avantaj ise bilinmiyor. İşte o avantaj...

Staj döneminde sadece iş kazası ve meslek hastalıkları için "kısa vadeli sigorta" prim ödeniyor. Bu da asgari ücretin yüzde 2'si oranında bulunuyor.

Habertürk'ten Ahmet Kıvanç'ın haberine göre staj sigortası öğrencilere, herhangi bir iş kazası ya da meslek hastalığı durumunda sağlık güvencesi sağlıyor. Staj sırasında uzun vadeli sigorta primi ödenmiyor. Bu nedenle, o dönemde yapılan sigorta emeklilik, yaşlılık, malûliyet ve ölüm aylıkları bağlanırken dikkate alınmıyor.

Buna karşılık, staj sigortasının kadınlara sağladığı önemli bir avantaj bulunuyor. Kadınlar, doğum yaptıktan sonra işsiz kalan sürelerini borçlanabiliyorlar. Her bir çocukta iki yıla kadar borçlanma hakkı var. Üç çocuğa kadar borçlanmaya izin veriliyor. Prim borçlanması, erken emeklilik hakkı vermiyor ama prim günü eksik olduğu için emekli olamayan kadınların eksik günlerini tamamlamalarını sağlıyor.

Kadınların doğum borçlanması yapmasında, sigortalı olarak çalışmaya başladıktan sonra doğan çocuklar dikkate alınıyor.

Staj sigortası tam bu noktada işe yarıyor. Kadın, sigortalı olarak çalışmaya çocuk doğduktan sonra başlamış olmakla birlikte, doğum yapmadan önce öğrenciliğinde onun adına staj sigortası yaptırılmışsa borçlanma yapabiliyor. Örneğin, 1995’te doğum yapan bir kadın ilk defa sigortalı çalışmaya 1998’de başlamış olsa da 1991 yılındaki öğrenciliği sırasında staj sigortası yapılmışsa, doğum borçlanması yapabiliyor. Staj sigortası olmayan benzer durumdaki kadın ise borçlanma yapamıyor.

 6 YILA KADAR BORÇLANMA

Kadınlar, 3 çocuğa kadar, her bir çocuk için iki yıl süreyle borçlanabiliyor. Böylece, toplam 6 yıla kadar borçlanma yapılabiliyor.

Borçlanma yapabilmek için, çocuk doğduktan sonraki borçlanılacak sürelerde sigortalı olarak çalışmamak gerekiyor.

Örneğin üç çocuğu bulunan bir kadın birinci çocuk doğduktan sonra 6 ay, ikinci ve üçüncü çocuklarda ise 2’şer yıl işsiz kalmış ise toplam 4.5 yıla kadar borçlanma yapabilir.

Çocuk doğduktan sonra analık izninin bitiminden itibaren çalışmaya devam eden kadınlar borçlanamaz.

İŞÇİ, MEMUR, ESNAF

Doğum borçlanması hakkından sigortalı olarak çalışan tüm kadınlar yararlanabiliyor. İşçi, memur veya BAĞ-KUR'a tabi kadınlar doğum borçlanması yapabilir.

4/b (BAĞ-KUR) veya 4/c (memur) statüsündeki kadınların borçlanma yapabilmesi için, doğumdan önce haklarında uzun vadeli sigorta primi yatırılması gerekirken, 4/a (işçi) statüsündeki kadınlar hakkında kısa vadeli sigorta primi yatırılması borçlanma için yeterli bulunuyor.

BAĞ-KUR veya memur statüsündeki kadının da geçmişte staj sigortası varsa, onlar da borçlanma hakkından yararlanabiliyor.

https://www.haberturk.com/staj-sigortasi-emekliligi-etkiler-mi-2146786-ekonomi

Perşembe, 20 Eylül 2018 09:29

İŞKUR' a Gelen Anneye Destek

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı geliştirdiği İş’te Anne Projesi kadınlar anne olduktan sonra da iş hayatına hazırlanacak. Mesleki eğitim kursları veya işbaşı eğitim programına katılan annelere günlük 70 TL ödenek verilecek. Teşvikler arasında annelere 400 TL bakım desteği verilmesi de bulunuyor.

Anne olan kadınların iş hayatına katılması için bir dizi teşvik başlatılıyor. Hürriyet gazetesinden Hacer Boyacıoğlu'nun haberine göre Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından açıklanan teşvikler arasında meslek kursuna giden anneye günlük 70 TL harçlık verilmesi ve annelere 400 TL bakım desteği verilmesi de bulunuyor.

AYDA 400 TL BAKIM DESTEĞİ

Selçuk 100 günlük eylem planı içinde yer alan "İşte Anne Projesi"yle desteklerin bir kısmının verileceğini söylerken, bu projenin detaylarını da şöyle anlattı: " İŞKUR çalışmak isteyen kadınlarımızı mesleki eğitim kursları veya işbaşı eğitim programlarına yönlendirecek. Projeden yararlanan kadınlarımıza kursa veya programa devam ettikleri günler için günlük 70 TL tutarında cep harçlığı ödeyeceğiz. Ayrıca eğitim süresince katılımcıların iş kazası ve meslek hastalığı ile genel sağlık sigortası primleri yine İŞKUR tarafından karşılanarak sağlık hizmetlerinden de faydalanmalarını sağlayacağız. Yine bir başka destekle de sanayi sektöründeki mesleki eğitim kurslarına ve imalat sektöründeki işbaşı eğitim programlarına katılan ve 2-5 yaş arasındaki çocuğu kreşe veya gündüz bakımevine devam eden kadınlarımız, kurs veya program süresince aylık 400 TL bakım desteğinden de yararlanabilecek."

KADIN KOOPERATİFLERİ KURULACAK
Bu desteklerden yararlanmak için çocuğa ait nüfus cüzdanıyla, kreş ve gündüz bakımevi faturasının gerektiğini kaydeden Selçuk,"SGK Sicil Numarasının yer aldığı belgeyle birlikte kurs-programı düzenleyen Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne veya hizmet merkezlerine müracaat edilmesi gerekiyor" dedi. 

Bakanlığın kadın kooperatifleri için de çalıştığını söyleyen Selçuk, "Kadın kooperatifleri alanında güvenilir ve karşılaştırılabilir verilerin elde edilebilmesi amacıyla veri tabanı oluşturulacağız. Kadın kooperatifçiliği, destek mekanizmaları, işletme, yönetim, pazarlama ticaret, ihracat gibi konularda bilinçlendirme, eğitim ve rehberlik-danışmanlık çalışmaları düzenleyeceğiz. Ayrıca kadın kooperatifleri birimleri de kuracağız" dedi. 

https://www.haberturk.com/iskur-a-gelen-anneye-destek-2148748-ekonomi

Dövizdeki artışa dur diyebilmek için önlemler ardı ardına geliyor. Ağustos sonunda geçici süreyle de olsa döviz mevduatlarında faiz üzerinden alınan verginin oranları artırılmış, TL mevduat faizlerindeki vergi oranları ise düşürülmüştü.

Hemen ardından 4 Eylül günü bir adım daha atıldı. Yayınlanan tebliğle ihracat bedellerinin yurda getirilmesi ve bir kısmının bankalara satılması konusunda zorunluluk getirildi. Bununla ilgili 2008 yılından önce de benzer bir uygulama vardı. Ama 2008 yılında yapılan bir değişiklikle bu zorunluluk kaldırılarak ihracat bedellerinin tasarrufu serbest bırakılmıştı.

Son olarak (tabii ki yazımızı hazırladığımız tarih itibarıyla) döviz cinsinden yapılan sözleşmelerin TL’ye çevrilmesine ilişkin düzenleme gündeme bomba gibi düştü.

Yazımızda, öncelikle ihracatçı firmalar açısından önem arz eden, ihracat bedellerinin yurda getirilmesi zorunluluğu ile döviz cinsinden yapılan sözleşmeler konusundaki gelişmeler üzerinde duracağız.

Tamamı getirilmeli

Türkiye’de yerleşik kişiler tarafından gerçekleştirilen ihracat işlemlerine ilişkin bedellerin, ithalatçının ödemesini müteakip doğrudan ve gecikmeksizin ihracata aracılık eden bankaya transfer edilmesi veya getirilmesi gerekiyor. Bunun için ihracatçılara bir süre de tanınmış durumda. Fiili ihraç tarihinden itibaren en çok 180 gün içerisinde ihraç bedelinin getirilmesi şart.

İhracat bedellerinin beyan edilen Türk parası veya döviz üzerinden yurda getirilmesi esas. Türk parası üzerinden yapılan ihracat karşılığında döviz getirilmesi de mümkün.

İhracat bedeli yolcu beraberinde efektif olarak da getirilebilir. Bu durumda gümrük idaresine beyan edilmesi gerekiyor.

Malı göndermeden ihracat bedelinin peşin olarak tahsil edilmesi halinde ise ihracatın 24 ay içinde gerçekleştirilmesi zorunlu oldu.

Bozdurma şartı da var

İhracat bedelinin sadece Türkiye’ye getirilmesi yetmiyor. Bir de bu bedelin en az yüzde 80’inin bir bankaya satılma zorunluluğu bulunuyor.

Özellikli durumlar

Tebliğ’de bazı özel durumlar için farklı süreler belirlenmiş durumda. Örneğin yurt dışına müteahhit firmalarca yapılacak ihracatın bedelinin 365 gün içinde yurda getirilerek bir bankaya satılmasının zorunlu olduğu söyleniyor.

Konsinye yoluyla yapılacak ihracatta bedellerin kesin satışı müteakip; uluslararası fuar, sergi ve haftalara bedelli olarak satılmak üzere gönderilen malların bedellerinin ise fuar, sergi veya haftanın bitimini takip eden 180 gün içinde yurda getirilerek bir bankaya satılması zorunlu.

Yurt dışına geçici ihracı yapılan malların verilen süre veya ek süre içinde yurda getirilmemesi veya bu süreler içerisinde satılması halinde satış bedelinin süre bitiminden veya kesin satış tarihinden itibaren 90 gün içinde yurda getirilerek bir bankaya satılması gerekiyor.

Kredili veya kiralama yoluyla yapılan ihracatta ise sözleşmede belirlenen vade tarihlerini izleyen 90 gün içinde yurda getirilerek bankalara satılması zorunluluğu bulunuyor.

6 ay süreyle geçerli

Tebliğ’de uygulamanın 6 ay süreyle geçerli olduğu belirtiliyor. Buna göre yukarıda belirttiğimiz döviz getirme ve bozdurma zorunluluğu 4 Eylül tarihinden itibaren 6 ay süreyle (4 Mart 2019 tarihine kadar) geçerli olacak. Ancak Türkiye’de yerleşik kişilerce bu 6 aylık süre içinde fiili ihracı gerçekleştirilen ihracat işlemlerine ilişkin bedel getirme süresi 4 Mart 2019 tarihini aşsa da yukarıdaki zorunluluklara uyulması gerekiyor.

Aynı şey peşin döviz karşılığında ihracatın 24 ay içinde gerçekleştirilmesi zorunluğu için de geçerli. Tebliğ yürürlükten kalktıktan belki 1,5-2 sene sonra bile Tebliğ kapsamında ihracat yapma zorunluluğu ortaya çıkabilecektir. Yani bir nevi, tebliğ yürürlükten kalkmış olmasına rağmen yürürlükte olmaya devam edecek…

Diğer taraftan tebliğin yürürlüğe girdiği 4 Eylül tarihinden önce ihracı gerçekleşen ancak ithalatçı tarafından ödemesi tebliğin yürürlük tarihinden sonra gerçekleştirilerek yurda getirilen ihracat bedellerinin en az yüzde 80’inin bankaya satılma zorunluluğunun bulunup bulunmadığı da bir başka soru. Hazine ve Maliye Bakanlığı 6 Eylül tarihli yazısında bu işlemde bankaya satma zorunluluğu olmadığını söylüyor.

İhracat bedelinden indirimler

Tebliğde ihracat bedelinden bankalarca mahsup edilebilecek bazı indirimler sayılıyor. Örneğin, süresi içinde yurda getirilen ihracat bedelleri; ihracatçının ithalat bedelleri, sermaye hareketlerine ilişkin ödemeleri, görünmeyen işlemlere ilişkin giderleri ve transit ticaretinin alış bedeli ile söz konusu süreler içinde bankalarca mahsup edilebilecek.

Bunun yanında dış ticaret mevzuatı çerçevesinde gerçekleştirilen mal ihraç ve ithalinde, tarafların aynı kişiler olması ve ihraç bedellerinin yurda getirilme süresi içinde kalınması kaydıyla, mal ihraç ve ithal bedellerinin bankalarca mahsubu mümkün bulunuyor.

Sorumluluk ve izleme

İhraç edilen malların bedelinin süresinde yurda getirilerek, bankalara satılmasından ve ihracat hesabının süresinde kapatılmasından ihracatçılar sorumludur. Bu işlemlere aracılık eden bankaların ise ihracat bedellerinin yurda getirilmesi ve satışının yapılmasını izleme yükümlülüğü bulunuyor.

Artık döviz sözleşme yok!

Gündemin önemli konularından biri de 13 Eylül günü yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’yla getirilen uygulama. Bu kararda, yayım tarihinden itibaren geçerli olmak üzere; Türkiye'de yerleşik kişilerin, kendi aralarında düzenledikleri sözleşmelerin bedelleri ile bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacağı belirtiliyor. Kapsama; menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmeleri giriyor.

Düzenlemede açıkça belirtildiği gibi bu uygulama sadece, Türkiye'de yerleşik kişilerin kendi aralarında düzenledikleri sözleşmeler için geçerli. Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerle veya kurumlarla yapılan sözleşmelerde yer alan bedellerin TL olma zorunluluğu bulunmuyor.

Ayrıca maddede bazı hallerin bu zorunluluk dışında olduğuna dair hüküm de yer alıyor. Ancak bunların neler olduğu konusunda bir belirleme yok. Kapsama girmeyen hallerin Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirleneceği belirtiliyor.

Peki, eski sözleşmeler?

32 sayılı Karar’a eklenen geçici maddede, eski sözleşmelerdeki döviz bedellerin de TL’ye çevrilmesi gerektiği belirtiliyor. Bunun bir süresi de var. Eski sözleşmelerdeki döviz bedellerinin 13 Eylül’den itibaren 30 gün içinde yani 13 Ekim’e kadar, Türk parası olarak taraflarca yeniden belirlenmesi gerekiyor.

Hangi sözleşmelerin TL’ye çevrilmeyeceğini yine Hazine ve Maliye Bakanlığı belirleyecek.

Yazıyı hazırladığımız tarihte Karar yeni yayımlanmış, Bakanlık tarafından yukarıdaki konularda bir belirleme yapılmamıştı. Mükelleflerin nasıl hareket edecekleri, hangi sözleşmeler için yukarıdaki zorunlulukların bulunmadığı, uygulama esaslarının nasıl olacağına ilişkin bir açıklama yapılması bekleniyor.

Ayrıca, eski döviz sözleşme bedellerinin yeniden belirlenmesinin damga vergisi açısından nasıl değerlendirileceği, daha doğrusu, bu işlemlerin mükelleflere yeni bir damga vergisi mükellefiyeti doğurmaması konusunda Bakanlığın yapacağı açıklama da merak ediliyor. M. Fatih Köprü  http://www.vergidegundem.com

Türkiye Bankalar Birliği (TTB), bankaların üzerinde görüştükleri yapılandırma çerçeve anlaşmasının imzalandığını duyurdu. Yapılan açıklamada, anlaşma ile bankaların şirketlerin ekonomik faaliyetlerini sürdürmelerine yardımcı olacağına vurgu yapıldı.

TBB 'nin internet sitesinde yer alan açıklamada, "Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması, toplam kredilerdeki payı yaklaşık yüzde 90 olan banka ve diğer finansal kuruluş tarafından 19 Eylül itibarıyla imzalanmış ve uygulamaya girmiştir" denildi.

Açıklamada, iç süreçleri devam eden banka ve diğer finansal kuruluşların kısa bir süre içinde anlaşmayı imzalamalarının beklendiği ifade edildi.

Ekonomik performansın öngörülmedik kadar kısa sürede ve ölçüde düşüş gösterdiği durumlarda gelişmelerin ekonomik faaliyet üzerindeki olumsuz etkisini sınırlandırmak ve kısa sürede toparlanmayı desteklemek amacıyla çok sayıda alacaklı ve borçlunun bir araya getirilmesini gerekli kılan uzlaşı platformlarına ihtiyaç duyulduğunun kaydedildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Finansal Yeniden Yapılandırma uygulamasının amacı gelir-gider dengesi geçici olarak bozulduğu için borçlarını vadelerini ödemekte zorlanan işletmelere destek olmaktır. Bu sayede, borçlarının yeniden yapılandırılması veya yeni bir itfa planına bağlanması sonucunda borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanacağı tespit edilen işletmelerin ekonomik faaliyetlerinin sürdürülerek nakit akımlarının düzenlenmesine ve yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olunacaktır."

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1087602/Sirketlerin_banka_borclari_icin_onemli_adim.html

Takdir Komisyonları Vergi inceleme Elemanlarının Üzerinde Takdir Yetkisi Olan Bir Komisyon Niteliğinde Değildir

Bilindiği gibi, vergi inceleme elemanlarınca, vergi incelemesi sonuçlandırılmadan zamanaşımının bitmesine çok az zaman kala matrah takdiri için takdir komisyonuna dosyaların sevk edildiği sıklıkla yaşanmaktadır. Vergi hukukunda zamanaşımı genelde 5 yıldır.(1) Zamanaşımı tarh zamanaşımı ve tahsilat zamanaşımı olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki tarh zamanaşımıdır. Tarh zamanaşımı ise vergi alacağının miktar olarak hesaplanması ile ilgili olup, bu konuda idare tarafından tarhiyat işlemlerinin mutlak surette 5 yıl içerisinde tamamlanması zorunludur. Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden takvim yılından başlayarak 5 yıl içerisinde mükellefe veya ceza sorumlusuna tarh ve tebliğ edilmeyen vergi ve cezalar zamanaşımına uğrar.(2)

Tarh ve tahakkuk etmiş vergilerin tahsil aşamasına geçilmesi ile beraber kesinleşen bir vergi alacağının vadelerinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içerisinde tahsil edilmemesi durumunda zamanaşımına uğrar. İşte biz bu zamanaşımına tahsil zamanaşımı diyoruz.

Henüz vadesi gelmemiş vergilerin vade tarihinde, süresi geçmiş olanların tahakkuklarını takip eden bir ay içinde ödenmesi gerekir. İşte, bu süreler içinde ödeme yapılmadığında vadeyi takip eden yılın başından başlamak üzere 5 yıl içinde idarenin vergiyi tahsil etmesi veya tahsil etmek için harekete geçmesi gerekir. Aksi takdirde idarenin vergi alacağı zamanaşımına uğrar.

Bilindiği üzere, matrah takdir yetkisine sahip inceleme elemanı, takdir yetkisinden imtina ederek, matrah takdiri için takdir komisyonuna başvuruda bulunması hukuki değildir. Zira, vergi uygulamasında bazı hallerde matrah takdiri ve tayini takdir ve tespit komisyonları tarafından yapılmaktadır. Bu komisyonların kuruluşu ve çalışma esaslarına ilişkin düzenlemeler 213 sayılı VUK md. 72-92 maddelerinde yer almaktadır. VUK’nun 73. maddesine göre takdir komisyonlarının seçimle gelen üyeleri, tüccarlar için ticaret odalarınca, diğer sanat ve meslek erbabı için mesleki teşekküllerce kendi üyeleri arasında veya haricen seçilir. Ticaret odası ve mesleki teşekkülü olmayan yerlerde seçim belediyece yapılır. Takdir komisyonları yetkili makamlardan istenen matrah takdirlerini yapmak ve vergi kanunlarında yazılı fiyat, kıymet vb. hususları takdir etmekle görevlidir. Komisyonlar bu görevini yaparken ortada takdir nedeni olup olmadığını araştırmak zorundadır. Takdir nedeni yoksa vergi dairesine dosyayı iade etme hakları vardır. Komisyonlar, bu görevlerini yaparken 213 sayılı VUK’nun vergi incelemesi yetkisine sahiptirler. VUK 76. madde hükmüne göre takdir olunan matrah mükellefin beyanından düşük olamaz. Takdir komisyonları matrah takdiri sırasında 213 sayılı VUK md.31,74 hükümlerine göre mükellefin defter, kayıt ve belgelerini incelemek zorundadır.(3) Neticede, verilecek takdir komisyonu kararından kararın gerekçesi, dayanakları vs. hususlar mutlak surette kararda yer almak zorundadır.(4)

Vergi incelemesi sonucu saptanan resen takdir nedenine göre matrahın takdir komisyonuna gönderilmesinin zamanaşımını durdurup durdurmayacağı tartışmalıdır. Biz vergi incelemesi ve takdir komisyonuna sevk işlemlerinin birlikte yapılamayacağı görüşündeyiz. VUK’nun 30. maddesinde “inceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır” hükmü vardır. Bu hükme göre inceleme elemanının takdir komisyonu yerine matrah takdir etme yetkisi vardır. Dolayısıyla matrah takdiri için, bu takdir yetkisinin kullanılmaması ve takdir komisyonuna başvurulmasının yasal dayanağı yoktur.

Diğer yandan, beyannamenin verilmemesi gibi bazı takdir nedenleri dışındaki takdir nedenleri vergi incelemesi ile saptanabilir. Vergi incelemesini hemen başında örneğin defterin tasdik edilmemesi gibi bir takdir nedeni saptanmamışsa, matrahın takdir komisyonuna gönderilmesi için vergi dairesine yazı yazılması ve zamanaşımı dolduktan sonra incelemenin tamamlanıp inceleme raporuna bağlanması ve bu inceleme raporuna göre takdir komisyonunun matrah takdir etmesi böylece zamanaşımının uzatılması mümkün değildir. Bu durumda incelemeye başlamanın zamanaşımını durduğu anlamında bir uygulama yaratılmış olur. Oysa VUK’nın 114. maddesinde ancak takdir komisyonuna başvurma işleminin zamanaşımını durduracağı hükme bağlanmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle zamanaşımını durdurmanın, dolayısıyla uzatmanın yasal dayanağı olamaz.(5)

Vergi uygulamalarımızda vergi inceleme elemanları zamanaşımının bitmesine birkaç ay kala dosyayı zamanaşımına uğratmamak adına takdir komisyonuna matrah takdiri için sevk etmektedirler.(6)

Ancak uygulamada, hukuka aykırı bir şekilde, inceleme elemanları tarafından incelenmesine başlanmış veya incelemesi devam eden mükelleflerin beyanları, sırf zamanaşımını durdurmak için, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmektedir. Bu durum tamamıyla hukuka aykırı olup, bu usul dairesinde yapılan tarhiyat işlemleri yasal dayanaktan mahrum kalacaktır

Tarh zamanaşımı süresi içerisinde tamamlanamayan vergi incelemeleri sebebiyle tarh zamanaşımının sınırlamasından kurtulmak için takdire sevkin bir çözüm olarak uygulanmasının ortaya çıkaracağı hukuki sorunlar-problemler gelecek dönemde sıkça karşımıza gelebilecektir. Takdir komisyonlarının çalışmaları ile ilgili sorunları gidermek yerine takdir süreci ile vergi inceleme süreçlerinin birlikte paralel çalışması biçiminde cereyan eden uygulama sorunları giderek ağırlaştırmaktadır. Takdir komisyonun matrah takdiri sürecindeki hukuki eksikliklerin tamamlanması ile zamanaşımı süresinin dolması durumunda inceleme elemanı tarafından vergi mükellefinin defter ve belgelerini geri iade edilmesi ve inceleme raporu tanzim edilmeden incelemenin sonuçlandığı hakkında mükellefe bilgi verilmesine yönelik bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu artık zorunlu hale gelmiştir. Çünkü, Gelir İdaresinin yayınlamış olduğu yeni mükellef hakları bildirgesinde bu konularda önemli açıklamalar bulunmaktadır. Ayrıca yeni vergi inceleme yönetmeliğinde bu yönde yeni hükümler getirilmiştir.(7)

Takdir komisyonlarının görevi matrah takdiri yapmaktır. Takdir komisyonu resen tarh usulüne göre bir vergi tarh edebilmesi için ortada bir vergi inceleme raporu olsa bile VUK 30. md hükmüne göre, vergiye tabi matrahın mutlaka takdir komisyonu kanalıyla takdir ve tespit edilmesi gerekmektedir

VUK’nun 30. maddesinin 1. fıkrasında yapılan düzenleme ile; vergi inceleme elemanlarınca düzenlenen raporlar üzerine, resen vergi tarhı için takdir komisyonlarından karar alma mecburiyeti kaldırılmış ve raporda belirlenen matrah üzerinden vergi dairesince vergi tarhına olanak sağlanmıştır.(8)

Bu nedenle, bundan böyle yetkililerce düzenlenecek olan vergi inceleme raporları üzerine yapılacak resen vergi tarhiyatı dolayısıyla artık takdir komisyonlarından karar alınması gereği yoktur. Sadece takdir komisyonları faaliyetlerine devam etmekte olduğundan, inceleme raporları dışındaki takdir işlemleri için her halükarda takdir komisyonlarına başvurulacağı hususu gözden uzak tutulmamalıdır. Bunların dışında inceleme elemanlarının tarhiyata dayanak teşkil edecek miktarı, tanzim edecekleri inceleme raporunda mutlaka belirtmeleri gerekmektedir.(9)

Bilindiği üzere, tarhiyat yetkisi tamamıyla vergi dairesine aittir.(10) Takdir komisyonu ve/veya inceleme elemanının tarhiyat yetkisi değil, vergi matrahı takdir yetkisi bulunmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere tarhiyat yapma yetkisi sadece ve sadece vergi dairesine aittir. Re'sen vergi matrahı takdir yetkisi bulunan inceleme elemanının bizzat kendisi gibi vergi matrahı takdir yetkisi bulunan takdir komisyonuna yetkisini devretmesi tamamen hukuka aykırıdır. Böyle bir işlem, takdirin takdiri anlamına gelir ki; bu hukuken mümkün değildir. Zira, hukukta takdirin, takdiri olmaz.(11)

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 114 üncü maddesinde, zamanaşımını durdurmak için takdir komisyonuna başvurulması yetkisi münhasıran vergi dairesine verilmiştir. İnceleme elemanının nezdinde vergi incelemesine başlanmış bir mükellefin vergi matrahının takdiri için takdir komisyonuna başvurması hem hukuken hem de kanunen mümkün değildir.

Dolayısıyla, nezdinde vergi incelemesi devam eden mükellefin beyanının re'sen vergi matrahı takdiri için, sırf zamanaşımını kesmek amacıyla, mücerret takdire sevk işlemi 213 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinde belirtilen zamanaşımı süresini durdurmaz; 5 yıllık süre geçirildikten sonra ... zamanaşımına uğramış bulunan hesap dönemleri için hukuken tarhiyat işlemi yapılamaz. Öte yandan, sadece zamanaşımını durdurmak için inceleme elemanınca önce dosyanın takdir komisyonuna sevk edilmesinin istenilmesi, zamanaşımı süresi dolduktan sonra inceleme raporunun düzenlenmesi ve bu rapordaki miktarın aynısının alınması suretiyle takdir komisyonunca matrah takdir edilmesi halinde, Vergi Usul Kanununun 113 ve 114 üncü maddelerinin hiçbir hükmü kalmayıp, bu maddelerin işlemesi söz konusu olmayacaktır.(12

Bir başka ifadeyle, vergi incelemesi ve takdir komisyonuna sevk işlemleri birlikte yapılamaz. Çünkü, inceleme elemanının 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesi uyarınca, tıpkı takdir komisyonu gibi, inceleme raporuyla vergi matrahı takdir yetkisi bulunmaktadır. Vergi matrahı takdiri için, söz konusu yetkinin kullanılması gerekir. Ayrıca, inceleme elemanı tarafından takdir komisyonuna başvurulmasının yasal dayanağı yoktur. Dolayısıyla, vergi incelemesine başlandıktan sonra, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna başvurularak zamanaşımı süresi uzatılamaz.(13)

Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararının gerekçesi de bu konuyu işaret etmektedir.(14) 213 sayılı VUK md. 114 hükmüne göre vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna müracaat edilmesinin zamanaşımını durduracağı vurgulanmıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve 8.1.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 15.10.2009 gün ve E:2006/95 sayılı karar ile bu hükmü iptal etmiştir.

Mükellefler tarafından kullanılan defter kayıt ve belgeler 213 sayılı VUK md. 253 hükmü gereğince 5 yıl saklanması zorunludur. Madde hükmüne göre mükellefler tutmak zorunda oldukları, yevmiye, kebir, envanter ve diğer yasal defterleri ilgili bulundukları yılı izleyen takvim yılından başlayarak 5 yıl süreyle saklamak ve yetkili makamlar tarafından istenildiği takdirde incelemeye ibraz etmek zorundadırlar.(15)

Vergi Usul Kanununun 253 üncü maddesine göre; defter ve belgelerin ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza edilmesi; aynı Kanunun ibraz mecburiyetini düzenleyen 256. maddesine göre de; bu defter ve belgelerin muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

Uygulamada, zamanaşımı süresini, hukuka aykırı şekilde, uzatmak için vergi incelemesi devam ederken, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna başvurulmakta ve müteakiben düzenlenen vergi inceleme raporlarında, takdir olunan vergi matrahı için çoğunlukla muhafaza ve ibraz süresi geçmiş bulunan defter ve belgeler dayanak gösterilmektedir.

Malum olduğu üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 253 ve 256. maddelerinde aynı Kanunun 114. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hükme paralel herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi, söz konusu hükme herhangi bir atıf da yapılmamıştır. Dolayısıyla, mükellef tarafından muhafaza ve ibraz süresi geçmiş olan defter ve belgeler rızaen ibraz edilmiş olsa dahi, bu defter ve belgelere müsteniden matrah veya matrah farkı tesis edilmesi hukuken mümkün değildir. Zira, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 113 üncü maddesinin ikinci fıkrasında zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder denilmiştir. Dolayısıyla, zamanaşımına paralel olarak düzenlenen tüm mükellef ödevleri re'sen dikkate alınmak zorundadır. Nazlı Gaye Alpaslan

https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/takdir-komisyonlarinda-vergi-inceleme-elemanlarinin-uzerinde-takdir-yetkisi-/haber-21596

--------------------

(1) 213 sayılı VUK md. 113, 114.

(2) KIZILOT Şükrü – ŞENYÜZ Doğan – TAŞ Metin – DÖNMEZ Recai, Vergi Hukuku, Yaklaşım Yayıncılık, Ekim 2006, s.195-199.

(3) Yargıya yansıyan bir uyuşmazlıkta zamanaşımının bitmesine çok kısa bir süre kala sahte fatura kullandığı iddiasıyla bir mükellef hakkında kullandığı faturalar takdire sevk edilmiştir. Takdir komisyonuna sevk edilmiş neticede yapılan cezalı tarhiyata karşı açılan dava hukuka aykırı olduğu için iptal ettirilmiştir. Bkz. İzmir 1. Vergi Mahkemesi kararı, 12.01.2012 gün ve E:2011/1084-K:2012/70 sayılı karar.

(4) ÜREL Gürol, Güncel Vergi Usul Kanunu Uygulaması, 2. Baskı, Maliye ve Hukuku Yayınları, s.183-185.

(5) ÇAKMAK Şefik, “Matrahın Takdir Komisyonuna Gönderilmesi İle Duran Zamanaşımı Süresi, Anayasa Mahkemesinin 8.1.2010 Tarihli Kararı İle VUK’nun 11. Maddesinin 2. Fıkrasının İptal Edilmesi, 1.8.2010 Tarihinde Resmi Gazetede Yayımlanan 6009 Sayılı Yasa İle VUK’nun 114. Maddesine Eklenen Fıkra Ve VUK Geçici 28. Madde Hükmü”, Oluş Mali Hukuk Bürosu, 15.01.2011 tarih ve IV/128 sayılı sirküler. 

(6) Ayrıntılı açıklamalar için bkz. ŞAHİN Tayfun, “Zamanaşımı Süresi Dolmak Üzereyken Takdire Sevk Edilen Mükellefler Hakkında Vergi İncelemesi Sürdürülebilir mi?”, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Nisan 2012, Sayı:100, s. 22-26

(7) Bkz. 31.12.2010 tarih ve 27802 sayılı Resmi Gazete.

(8) Altındağ YMM Sirküleri 16.05.2011 gün ve 2011/5 sayılı.

(9) 213 sayılı VUK md.30, 31.

(10) 213 sayılı VUK md. 20

(11) Sami Selçuk, Kısıtlı Demokrasi Sancılı Hukuk, s.277

(12) Danıştay 9 uncu Dairesi'nin 13/03/2007 tarih ve E.2005/5109, K.2007/733 sayılı Kararı, karşıoy gerekçesi.

(13) ÇAKMAK Şefik, Zamanaşımı ve Anayasa Mahkemesi Kararlarının Vergi Uygulamasına Etkisi, Ankara SMMMO Bülten Dergisi, Yıl 21, Sayı:194-2011, s. 71

(14) ÇAKMAK Şefik, Oluş Mali Hukuk Bürosu, 15.01.2011 tarih ve IV/128 sayılı sirküler.

(15) VUK md. 253,256.

19 Eylül 2018 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30540

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:

Amaç ve Dayanak

MADDE 1 – (1) Bu Kararın amacı; 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 88 inci ve Geçici 1 inci maddeleri ile 26/9/2011 tarihli ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu, 26 ncı ve Geçici 1 inci maddeleri uyarınca bu kapsamdaki kurum, kuruluş ve işletmelerin münferit ve konsolide finansal tablolarının hazırlanmasında esas alınacak Türkiye Muhasebe Standartlarının belirlenmesidir.

Tanımlar

MADDE 2 – (1) Bu Kararda geçen;

a) Bağımsız Denetime Tâbi İşletme: 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 397 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanınca belirlenen bağımsız denetime tabi olan işletmeleri,

b) Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standardı (BOBİ FRS): Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (Kurum) tarafından yayımlanan ve bağımsız denetime tâbi olup Türkiye Finansal Raporlama Standartlarını uygulamayan işletmelerin uygulayacakları finansal raporlama standardım,

c) Türkiye Finansal Raporlama Standartlan (TFRS): Kurum tarafından Türkiye Muhasebe Standardı, Türkiye Finansal Raporlama Standardı, Türkiye Muhasebe Standardı Yorum ve Türkiye Finansal Raporlama Standardı Yorum adlarıyla yayımlanan standartlan,

ç) Türkiye Muhasebe Standartları (TMS): Kurum tarafından yayımlanan Türkiye Finansal Raporlama Standartları ile Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standardını ve farklı işletme büyüklükleri, sektörler ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için Kurum tarafından belirlenen standartları ve bunlarla ilişkili diğer düzenlemeleri

ifade eder.

Karar

MADDE 3 – (1)

a) Ekli listedeki kurum, kuruluş ve işletmelerin münferit ve konsolide finansal tablolarının hazırlanmasında TFRS’lerin uygulanmasına,

b) Bağımsız denetime tabi olup, ekli listede yer almayan kurum, kuruluş ve işletmelerin münferit ve konsolide finansal tablolarının hazırlanmasında BOBİ FRS’nin uygulanmasına; ancak söz konusu kurum, kuruluş ve işletmelerin isteğe bağlı olarak TFRS’leri uygulayabileceğine,

c) Yukarıdaki kapsama dâhil olmayan kurum, kuruluş ve işletmelere yönelik Kurum tarafından henüz bir TMS yayınlanmadığından bunların münferit ve/veya konsolide finansal tablolarının hazırlanmasında yürürlükteki mevzuatın uygulanmasına; ancak söz konusu kurum, kuruluş ve işletmelerin münferit ve/veya konsolide fmansal tablolarının hazırlanmasında isteğe bağlı olarak TFRS’leri ya da BOBİ FRS’yi uygulayabileceğine,

karar verilmiştir.

Yürürlük

MADDE 4 – (1) 26/08/2014 tarihli ve 29100 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 21/08/2014 tarihli ve 26 sayılı TMS Uygulama Kapsamına İlişkin Kurul Kararı yürürlükten kaldırılmıştır.

EKLİ LİSTE

1) 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetimine tabi işletmelerden;

a) Sermaye piyasası araçları bir borsada ve/veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem gören anonim şirketler,

b) Yatırım kuruluşları,

c) Kolektif yatırım kuruluşları,

d) Portföy yönetim şirketleri,

e) İpotek finansmanı kuruluşları,

f) Konut finansmanı ve varlık finansmanı fonları,

g) Varlık kiralama şirketleri,

h) Merkezî takas kuruluşları,

i) Merkezî saklama kuruluşları,

j) Veri depolama kuruluşları,

k) Sermaye piyasası araçları bir borsada ve/veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem görmeyen ancak Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında halka açık sayılan şirketlerden aşağıdaki üç ölçütten en az ikisini sağlayanlar:

– Aktif toplamı onbeş milyon ve üstü Türk Lirası.

– Yıllık net satış hasılatı yirmi milyon ve üstü Türk Lirası.

– Çalışan sayısı elli ve üstü. https://goo.gl/RkqgJX

2) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun düzenleme ve denetimine tabi işletmelerden;

a) Bankalar,

b) Finansal kiralama şirketleri, e) Faktöring şirketleri,

d) Finansman şirketleri,

e) Varlık yönetim şirketleri,

f) Derecelendirme kuruluşları,

g) Finansal holding şirketleri,

h) Finansal holding şirketleri üzerinde 5411 sayılı Kanunda tanımlandığı şekliyle nitelikli paya sahip olan şirketler.

i) Ödeme kuruluşları ve elektronik para kuruluşları.

3) 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu kapsamında faaliyet göstermekte olan sigorta, reasürans ve emeklilik şirketleri.

4) Borsa İstanbul Piyasalarında faaliyet göstermesine izin verilen; yetkili müesseseler, kıymetli madenler aracı kurumlan, kıymetli maden üretimi veya ticareti ile iştigal eden anonim şirketler.

SPK'dan derecelendirme faaliyetleriyle ilgili tebliğde değişiklik yaptı. Yapılan değişiklik ile bazı maddeler "doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'dan daha az paya sahip olan tüzel kişiler için esnetildi.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), sermaye piyasasında derecelendirme faaliyeti ve derecelendirme kuruluşlarına ilişkin esaslar tebliğinde değişikliğe gitti.

SPK'nın "Sermaye Piyasasında Derecelendirme Faaliyeti ve Derecelendirme Kuruluşlarına İlişkin Esaslar Tebliği'nde yaptığı değişiklik, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Buna göre, tebliğin "bağımsızlığın sağlanması ve çıkar çatışmalarından kaçınılması" bölümünde yer alan ve derecelendirme kuruluşunun ortakları, yöneticileri, kontrolörü, derecelendirme komitesi üyeleri ve derecelendirme uzmanlarının faaliyetlerine ilişkin kısıt getiren maddelerde değişikliğe gidildi. Yapılan değişiklik kapsamında ilgili maddelere "doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere" ifadesi eklendi.

Böylece maddenin yeni hali tebliğde şu şekilde yer aldı:

"Doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere derecelendirme kuruluşunun ortakları, yöneticileri, kontrolörü, derecelendirme komitesi üyeleri ve derecelendirme uzmanları; derecelendirme hizmeti verdikleri dönemde bir başka derecelendirme kuruluşunda ve müşteride her ne unvanla olursa olsun görev alamayacak, ticaretle uğraşamayacak. Ayrıca, derecelendirme çalışmasının bitiminden itibaren 2 yıl geçmedikçe derecelendirmesini yaptıkları müşteri ile müşterinin hakim ortakları, bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüslerinde her ne unvanla olursa olsun görev alamayacak. Derecelendirme kuruluşunun müşterisi ile müşterisinin hakim ortakları, bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüsleri tarafından ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının alım satımında bulunamazlar."

Öte yandan doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç, derecelendirme kuruluşunun ortakları, yöneticileri, kontrolörleri, derecelendirme komitesi üyeleri ve derecelendirme uzmanlarının üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımları ile eşleri, derecelendirme hizmetinin verildiği dönemde müşteriyle ticari ilişkide bulunamayacak, müşterinin yönetim kademelerinde görev alamayacak.

Bağımsızlığın ortadan kalkmış sayılacağı durumlarda değişiklik

Tebliğin "bağımsızlığın ortadan kalkmış sayılacağı durumlar" bölümünde de ilgili maddelere "doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere" ifadesi eklendi.

Yapılan değişiklik kapsamında, doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere derecelendirme kuruluşlarının ortakları, yöneticileri, derecelendirme komitesi üyeleri, derecelendirme uzmanları ile tüzel kişi ortakların yönetim kurulu üyeleri ve bunların üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımları ile eşleri veya derecelendirme kuruluşları tarafından yapılan faaliyetlerde, bağımsızlığın ortadan kalmış sayılacağı durumlar şu şekilde sıralandı:

"Derecelendirme sözleşmesinde öngörülenler dışında müşteriden veya müşteriyle ilgili kişi, kurum ve kuruluşlardan, doğrudan veya dolaylı olarak bir menfaat elde edildiğinin veya menfaat sağlanacağı vaadinin ortaya çıkması. Müşteriyle, müşterinin yüzde 10 veya daha fazlasına sahip ortaklarıyla ya da müşterinin yönetim, denetim ve/veya sermaye bakımlarından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek veya tüzel kişilerle ortaklık ilişkisine girilmiş olduğunun belirlenmiş olması. Müşteride veya müşterinin hakim ortakları ile müşterinin bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüslerinde kurucu, yönetim kurulu başkan veya üyesi, şirket müdürü veya yardımcısı olarak veya önemli karar, yetki ve sorumluluğu taşıyan başka sıfatlarla görev alınması. Müşteri veya müşterinin hakim ortakları ile müşterinin bağlı ortaklıkları, müşterek yönetime tabi teşebbüsleri ve iştirakleri ile olağan ekonomik ilişkiler dışında borç-alacak ilişkisine girilmiş olması, müşteri ve müşterinin hakim ortakları ile bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüsleri tarafından ihraç edilen veya garanti edilen sermaye piyasası araçlarının (yatırım fonu katılma belgeleri hariç) alınıp satılması. Müşteriye son 2 yıl içinde bağımsız denetim ve/veya değerleme faaliyeti kapsamında hizmet verilmiş olması." Kaynak: AA

19 Eylül 2018 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30540

Sermaye Piyasası Kurulundan:

MADDE 1 – 12/7/2007 tarihli ve 26580 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sermaye Piyasasında Derecelendirme Faaliyeti ve Derecelendirme Kuruluşlarına İlişkin Esaslar Tebliği (Seri VIII, No:51)’nin 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (ç) bendi ile aynı maddenin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“ç) Doğrudan veya dolaylı olarak %10’dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere derecelendirme kuruluşunun ortakları, yöneticileri, kontrolörü, derecelendirme komitesi üyeleri ve derecelendirme uzmanları;

1) Derecelendirme hizmeti verdikleri dönemde bir başka derecelendirme kuruluşunda ve müşteride her ne unvanla olursa olsun görev alamazlar.

2) Ticaretle uğraşamazlar (derecelendirme kuruluşunda herhangi bir unvanla görev almayan ortaklar hariç).

3) Derecelendirme çalışmasının bitiminden itibaren 2 yıl geçmedikçe derecelendirmesini yaptıkları müşteri ile müşterinin hakim ortakları, bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüslerinde her ne unvanla olursa olsun görev alamazlar.

4) Derecelendirme kuruluşunun müşterisi ile müşterisinin hakim ortakları, bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüsleri tarafından ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının (yatırım fonu katılma belgeleri hariç) alım satımında bulunamazlar.”

“(4) Doğrudan veya dolaylı olarak %10’dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere, derecelendirme kuruluşunun ortakları, yöneticileri, kontrolörleri, derecelendirme komitesi üyeleri ve derecelendirme uzmanlarının üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımları ile eşleri, derecelendirme hizmetinin verildiği dönemde müşteri ile ticari ilişkide bulunamazlar ve müşterinin yönetim kademelerinde yönetsel ve/veya idari yetkiye sahip bir unvanla görev alamazlar.”

MADDE 2 – Aynı Tebliğin 20 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) Doğrudan veya dolaylı olarak %10’dan daha az paya sahip olan tüzel kişi ortakları hariç olmak üzere derecelendirme kuruluşlarının ortakları, yöneticileri, derecelendirme komitesi üyeleri, derecelendirme uzmanları ile tüzel kişi ortakların yönetim kurulu üyeleri ve bunların üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımları ile eşleri veya derecelendirme kuruluşları tarafından;

1) Derecelendirme sözleşmesinde öngörülenler dışında müşteriden veya müşteri ile ilgili kişi, kurum ve kuruluşlardan, doğrudan veya dolaylı olarak bir menfaat elde edildiğinin veya menfaat sağlanacağı vaadinin ortaya çıkması, https://goo.gl/RkqgJX

2) Müşteriyle, müşterinin %10 veya daha fazlasına sahip ortaklarıyla ya da müşterinin yönetim, denetim ve/veya sermaye bakımlarından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek veya tüzel kişilerle ortaklık ilişkisine girilmiş olduğunun belirlenmiş olması,

3) Müşteride veya müşterinin hakim ortakları ile müşterinin bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüslerinde kurucu, yönetim kurulu başkan veya üyesi, şirket müdürü veya yardımcısı olarak veya önemli karar, yetki ve sorumluluğu taşıyan başka sıfatlarla görev alınması,

4) Müşteri veya müşterinin hakim ortakları ile müşterinin bağlı ortaklıkları, müşterek yönetime tabi teşebbüsleri ve iştirakleri ile olağan ekonomik ilişkiler dışında borç-alacak ilişkisine girilmiş olması, müşteri ve müşterinin hakim ortakları ile bağlı ortaklıkları ve müşterek yönetime tabi teşebbüsleri tarafından ihraç edilen veya garanti edilen sermaye piyasası araçlarının (yatırım fonu katılma belgeleri hariç) alınıp satılması,

5) Müşteriye son 2 yıl içinde bağımsız denetim ve/veya değerleme faaliyeti kapsamında hizmet verilmiş olması.”

MADDE 3 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 4 – Bu Tebliğ hükümlerini Sermaye Piyasası Kurulu yürütür.

Tebliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin

Tarihi Sayısı
12/7/2007 26580

Tebliğde Değişiklik Yapan Tebliğlerin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin

Tarihi Sayısı
1- 15/4/2010 27553
2- 29/8/2013 28750

Hızlı kur etkisinin finansal tablolarda ağır tahribatlara yol açtığı, çok sayıda şirketi Türk Ticaret Kanunu'nunda düzenlenen “teknik iflas” aşamasına getirdiği seslendirilmektedir. Bir kısmı sadece “tebliğ” ile açıklama getirilmek suretiyle hayata geçirilebilecek pratik, pragmatik önerileri derlemeye çalıştık.

1. Bilançodaki gayrimenkul vb. maddi varlıkların değerlenmesi

Geçmişte ticaret hukukçularının, varlıkların mahkeme kanalıyla değer tespitlerinin yaptırılabileceği, belirlenen değerle kayıtlı değer arasındaki farkın aktifte varlığın değerine ilave edilebileceği, pasifte de bir fon hesabına kaydedilebileceği görüşü çerçevesinde işlemler yapılıyordu.

SPK’ya tabi bir kısım şirketlerde de bu tür işlemler yapılmıştı. Mali İdare de, değerleme farkı üzerinden amortisman ayrılmaması ve satış sırasında farkın varlığın maliyet bedeli içinde dikkate alınmaması kaydıyla mali açıdan bir sorun teşkil etmeyeceği görüşündeydi.

Ancak, daha sonra Mali İdare bu değerlemenin yapılamayacağı, yapılırsa değerleme farkının gelir sayılıp vergilenmesi gerekeceğini ileri sürmeye başladı. 7144 sayılı Kanunla yapılan, gayrimenkuller için yeniden değerleme imkânı veren, amortismanın değerlenmiş tutarlar üzerinden ayrılmasını sağlayan ancak yararlanabilmek için %5 vergi ödemek gereken düzenleme de bildiğimiz kadarıyla pek ilgi çekmedi.

Mali İdare önceki yaklaşımı çerçevesinde, bu tür değerlemelerin yapılabileceği veya yapılan bu işlemin vergisel bir sonuç doğurmayacağı konusunda bir açıklama (tebliğ ile) yapabilir.
Aslında bu işlemin yapılabilirliğine ilişkin açıklama ve düzenlemenin Ticaret Bakanlığı'nca yapılmasında, Mali İdarenin vergisel boyutunu açıklığa kavuşturmasında fayda var.

2. Sermayenin tamamlanması vergiye tabi tutulamaz

Türk Ticaret Kanunu'nun 376. maddesine göre öz varlıklarının 2/3 ünü yitiren şirketler ya sermayelerini azaltmak ya da azalan sermayeyi tamamlamakla yükümlüdürler. Aksi takdirde şirket iflas etmiş sayılacaktır.

Sermayenin ortaklar tarafından tamamlanması halinde bu tutarlar çeşitli adlarla (sermaye tamamlama fonu, zarar itfa fonu, zarar fonu vb.) bilançoda bir fon hesabında muhafaza edilmektedir.

Mali İdare verdiği bazı görüşlerde bu fonların gelir olarak değerlendirilip vergiye tabi olacağını, ayrıca KDV de hesaplanacağını belirtmiş, bazı cezalı tarhiyatlar yapmıştır.

Bu konuda da bir Mali İdare tebliği ile açıklama yapmak, yeterli ve yararlı olacaktır. Ticaret Bakanlığı'nca yapılacak bir tebliğ açıklaması ile, bu fonlara ve fonların hukuki niteliğine ilişkin açıklama yapılması da rahatlama getirebilir.

3. Tercih değişikliği mümkün olabilmeli

Yatırım aktifleştirilene kadar, o yatırımla ilgili faiz ve kur farkı giderlerinin yatırımın maliyetine ilave edilmesi zorunluluk iken, yatırım bittikten sonra, izleyen yıllarda, faiz ve kur farkının yatırım maliyetine eklenmesi veya doğrudan gider yazılması seçimlik haktır.

Mali İdare seçimlik hakkın bir kez kullanılması halinde izleyen yıllarda bu seçimin değiştirilemeyeceği görüşündedir. Bu konuda seçimlik hakkın istenirse değiştirilebileceği, diğer bir deyişle, önceki yıllarda doğrudan gider yazma yolunu seçen mükelleflerin 2018 ve sonraki yıllarda istiyorlarsa bu seçimlerinden vazgeçerek bu yıl oluşan kur farkları ve faizleri yatırımın maliyetine eklemek suretiyle aktifleştirebilecekleri açıklanabilir. Böyle bir düzenlemenin tebliğ ile yapılabileceği görüşündeyiz.

4. Kurun sabitlenmesi veya TL’ye dönülmesi sorun olmamalı

Şu an yabancı para cinsinden düzenlenmiş mal veya hizmet bedellerinin TL’ye döndürülmesi veya kurun sabitlenmesi konusunda mali açıdan da sorun yaşanır mı endişesi taşınmaktadır.
Mali İdare başlangıçta yapılmış sözleşmeye göre alacağın doğduğu, bu alacağın “değersiz alacak” (VUK 322) veya “vazgeçilen alacak” (VUK 324) kapsamında belgeye bağlanmak suretiyle azaltılabileceği yaklaşımında olabilmektedir. Veya geçmiş tecrübeler ışığında, böyle bir tehlike olabilir evhamı mevcuttur.

Hele bir de buna KDV sosu katılırsa, evham iki katına çıkmaktadır.

Bizce taraflar özgür iradeleri ile her zaman mevcut sözleşmeyi istedikleri gibi değiştirebilirler.

Döviz cinsinden tarif edilmiş tutarları kuru sabitlemek veya TL’ye çevirmek suretiyle yeniden tanımlayabilirler.

Fatura henüz düzenlenmemişse ilave bir işlem yapmadan, daha önce bir fatura düzenlenmişse karşı tarafın düzeltme faturası düzenlemesi suretiyle, kolayca bu düzeltmelerin yapılabileceği düşüncesindeyim.

Mali İdare'nin bu konuda da rahatlatıcı bir açıklama yapması yararlı olacaktır.

5. Grup şirketlerin tefeci sayılma korkusu

Yeni Türk Ticaret Kanunu sonrasında teknik detayına girmeyeceğim nedenlerle grup şirketlerinin artık birbirine borç veremeyeceği, verirse bu hususun “tefecilik” addedilebileceği endişeleri oluştu.

Bu konuda bir problem olmadığı hususunda Ticaret Bakanlığı'nca bir açıklama yapılması yararlı olacaktır.

Bunun yanında, grup şirketlerinde bir nev’i “tek hazine hesabı” anlamına gelebilecek yapılara ilişkin düzenleme yapılması da yararlı olabilecektir.

6. Yurt dışındaki ortaktan alınan faizsiz borç için KDV olmamalı

Yabancı ortağınızdan faizsiz hatta kur farksız (TL cinsinden) borç aldığınızda Mali İdare'nin cezalı uygulaması ile karşılaşabilirsiniz.

Böylesi bir durumda normalde alkışlanması gereken şirketlere olmayan, hayali faiz üzerinden cezalı KDV tarhiyatı yapılıyor.

Bir faiz olmamasına rağmen, önce emsal faiz ne olacak idiyse hayali bir faiz hesabı yapılıyor, sonra bu hayali faiz tutarı üzerinden gecikme faizi ile gerçek KDV ve ceza isteniyor.

Bu uygulamanın da yanlış olduğunu, bu konuya da bir tebliğ ile açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum. 

7- Teknik İflas Konusunda;

a- Ödenmedikçe kur etkisini dikkate almama

Öncelikle tebliğdeki geçici maddeden:” …henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı dikkate alınmayabilir” şeklindeki açıklamadan başlamak gerekir.

Vergi Usul Kanunu açısından bir düzenleme yapılmadıkça, kurumlar vergisi beyanı açısından bu değerleme yapılmak zorundadır.

SPK, KGK, BDDK’nın (Bankalar açısından da bir düzenleme yapılmış) bağımsız denetim, muhasebe ve denetim standartları açısından bunu kabul edebilmesi zor görünmektedir. 
Değerleme yapmak vergi pozisyonu açısından işe geliyor ancak bilançonun zayıflaması nedeniyle işe gelmiyor olabilir.

b- Sermayenin azaltılması konusu

Mali idare azaltılan sermayenin iç kırılımına (Sermayenin kaynaklarına: nakit, fonlar…) bağlı olarak, hiç vergilenmemiş sermaye unsurlarına öncelik vererek vergileme eğilimindedir. Bu konuya bu duruma uygun bir çözüm getirilmelidir.

c- Sermaye artırımı yapılabilmelidir.

Uygulamada sermaye kaybı ve borca batıklık halinde sermayenin artırılmasına izin verilmemekte, tamamlamaya zorlanmaktadır. Kolayca sermaye artırımı yapılabilmelidir.

Özellikle ortakların şirketten olan alacaklarının sermayeye ilavesi kolaylaştırılmalı, engel çıkarılmamalıdır. Çok sayıda işletmede şirkete sermaye koyma konusunda ortakların mali güçlerinin eşit olmaması nedeniyle farklılıklar mevcuttur. Sermayeye ilave edilmezse şirketi destekleyen ortak haksızlığa uğrayacak veya bu durum mekanizmayı tıkayacaktır.

d- Ortakların tamamladıkları sermaye gelir değildir. Mali idare süratle (Geçen yazımızda da belirttiğimiz üzere) bu konuyu açıklığa kavuşturmalıdır.

e- Mali yapıyı güçlendirecek diğer önlemler kolaylaştırılmalıdır.

Geçen yazımda belirttiğim, başta varlıkların değerlenerek değerleme farklarının bilançoya yansıtılması olmak üzere tüm olası araçlar kullanılabilmelidir.

8- Şüpheli hale gelen alacakların KDV’si

Yapılan bir düzenleme ile (Yasal takibe başlanılan veya borçlunun konkordato ilanı veya iflas isteminin kabulü gibi durumlar nedeniyle) şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili KDV kısmı, değersiz alacaklarda olduğu gibi düzeltilebilmelidir. Aksi taktirde tahsil edilemeyen alacaklarla ilgili ödenen KDV’ler şirketin mali yapısını zayıflatabilecektir.

9- Vazgeçilen alacaklarda mahsup

Vazgeçilen alacaklarda geçmiş yıl zararlarına da mahsup imkanı getirilmelidir.

10- Şirketlerin mali yapılarını güçlendirme çabaları kolaylaştırılmalıdır.

a) Bölünme konusunda kafa karışıklığı giderilmelidir.

Finansal güçlükle karşılaşan şirketlerin kullandığı, kurumlar vergisi kanununda da düzenlenmiş bölünme müessesesinde ne yazık ki cezalı tarhiyatlarla karşı karşıya kalınmaktadır.

Bölünme neticesinde zorunlu olarak yapılan sermaye azaltımı işlemi ortağa kar dağıtımı olarak nitelendirilmektedir.

Aynı şekilde bölünmeye yasada olmayan sınırlar getirilebilmektedir.

b) Şirketlerin gayrimenkul satışları nedeniyle yaşadığı sorunlar giderilmelidir.

Yasadaki sınırlar dışında (Ki böyle bir dönemde bu hususlar dahi gözden geçirilmelidir) yorum yoluyla ilave şartlar aranması (Örn; fiilen yapılmasa da, ana sözleşmede gayrimenkul alım satımının faaliyetler arasında sayılmasının gayrimenkul ticaretine delil sayılması gibi) uygulamasına son verilmelidir.

Yasadaki şarta bağlı istisna, zararına satış halinde zararın %50’sinin gider olarak dahi dikkate alınmasını engeller tarzda yorumlanmaktadır.

c) Hisselerin basılıp basılmadığından hareketle yaratılan sorunlar. Kanunla getirilen istisnalar, şekli birtakım gerekçeler öne sürülerek eleştiri ve tarhiyat konusu yapılabilmektedir.

d) İstisna uygulamasında limited şirket paylarına AŞ hisselerinden farklı muamele yapılması doğru değildir.

e) Limited şirketlerin nev’i değişikliğinde hisselerin elde tutma süresinin hesabında görüş değişikliğine gidilmesi gibi durumlar işlemleri zora sokabilmektedir.

11- Şirket satışlarında değerin düşmesinin önüne geçilmesi veya işin kolaylaşmasını sağlayacak yaklaşımlar

Bir şirketin hisselerinin devralınması, sonrasında ortaya çıkabilecek risklerin şirket varlıklarından karşılanması anlamına gelecektir. Diğer bir deyişle bugün bir değer atfederek satın aldığımız şirket sonradan ortaya çıkabilecek riskler nedeniyle size pahalıya mal olabilir.

Bu nedenle satın almadan önce şirketler inceletilebilir, riskleri anlaşılmaya çalışılır. Tespit edilen olası riskler kadar da hisse değeri azaltılır.

Bazen olası vergisel veya benzeri mali riskler nedeniyle alıcı ve satıcı fiyatta ve devir şeklinde anlaşamazlar.

Af dönemleri bunun için önemli bir fırsattır. Bu nedenle af imkânlarından yararlanan şirketler geçmiş risklerini sıfırlar, böylelikle şirket hisselerini daha rahat satabilir hale gelirler.

a) Kurumlar vergisi ve hatta KDV’de matrah artırımında bulunmuş şirketler kar payı stopajı incelemesinden ari tutulmalıdır.

Bu konuda bir iç duyuru yapıldığını ancak buna daha sonra uyulmadığını duyuyoruz. Özellikle transfer fiyatlamasından hareketle yapılan stopaj incelemeleri affa aykırılık taşımaktadır. Bu durum güveni zedelemektedir.

b) Hisse devrinde yeni alanlara riskten arınma için bir fırsat verilebilir.

Yeni hissedar eski dönemle ilgili bir riskle karşı karşıya kalmak istemiyorsa matrah artırımında bulunabilmeli ve bu yolla önceki dönemle ilgili riskini sıfırlayabilmelidir. Bu tutar öngörülen risk tutarı üzerinden kendiliğinden daha düşük bir verginin (Faizsiz ve cezasız) ödenmesi suretiyle olabilmelidir. Zeki Gündüz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/bilancolari-guclendirmeye-donuk-oneriler-3/428105

Şirket aracını kullanan çalışan trafik cezalarını cebinden öder. Emniyet kemeri takmaması da doğrudan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine aykırı davranış olarak değerlendirilip tazminatsız kovulmaya neden olabilir.

İşverenlerin çalışanlarına servis hizmeti sağlamak gibi bir zorunluluğu yok. Servis işçilere sağlanan ilave bir hak. Diğer yandan özellikle büyükşehirlerde servis hizmetlerinin işveren tarafından organize edilmesindeki güçlükler nedeniyle çalışanlara yol parası adı altında yardımlarda bulunulması söz konusu. Bazı işverenler ise üst düzey yöneticilerine ve özellikle satış – pazarlama işinde çalışan işçilerine araç tahsis ediyorlar. Şirket araçlarını kullanan ve işi şoförlük olan işçilerin bu araçları kullanırken çok dikkatli olmaları gerekiyor. Aksi takdirde tazminatsız olarak işlerinden olabilirler.

CEZALARI ÇALIŞAN ÖDER

İşverenler, çalışanlarına araç tahsis ettiklerinde bu aracın kullanım koşulları hakkında çalışanlarına bilgilendirme yapmak ve sürüş teknikleri ve araç kullanım esasları hakkında eğitim vermek durumundalar. Şirket araçlarını kullananların trafik kurallarına uymaması halinde karşılaşacakları ceza ve yaptırımlar kişiseldir. Yani araç şirkete ait olsa bile, çalışanın ehliyetine ceza puanı uygulanır. İşveren, çalışana araç kullanımıyla ilgili verdiği talimatta araç için bir hız limiti belirleyebilir. İşveren böyle bir limit belirlemişse ve çalışan bu limitin üzerinde bir hız ile araç kullanırken bu nedenle trafik cezası yerse, işveren bu cezanın bedelini çalışanın ücretinden kesebilir ve ayrıca bu nedenle işçiden savunma da isteyebilir. İşçinin savunmasını alan işveren araç kullanım talimatları ve işyeri içi yönetmelikler uyarınca çalışana uyarı ve/veya kınama cezası verebilir. Çalışanın bu şekilde araç talimatlarına aykırı şekilde araç kullanmaya devam etmesi halinde işveren gerekli bildirimleri yaparak işçiyi işten çıkarabilir. Bu nedenle işten çıkarılan işçiye işverenin kıdem tazminatı ödemesi gerekir. Yani işçi bu durumda işinden olur ancak kıdem tazminatına hak kazanmış ise tazminatını alabilir.

KIRMIZI IŞIĞA DA DİKKAT!

İşçilerin işveren tarafından kendilerine tahsis edilen araçlarda hız limitine uymamak, kırmızı ışıkta geçmek gibi trafik kurallarına aykırı hareketleri nedeniyle birden çok kez trafik cezası yerlerse işlerinden olabilirler. Bu durumda işveren işçiye tazminat ödemek durumundadır. Ancak işçinin kendisine tahsis edilen araçta emniyet kemerini takmaması işçiyi tazminatsız olarak işinden edebilir.

Bu şartlar varsa işçi işinden olabilir

Aşağıdaki şartlarda Yargıtay, emniyet kemeri takmayan işçinin tazminatsız olarak çıkarılabileceğine hükmediyor.

İşverenin işçiye bu konuda eğitim vermiş olması ve bu eğitime işçinin katıldığının yazılı olarak belgelenmesi,

İşçinin emniyet kemeri takmadığının somut delillerle ortaya konulması,

İşçinin emniyet kemeri kullanmadığının ilk tespit edildiği tarihte savunmasının alınması ve bu savunma değerlendirilerek işçiye yazılı uyarı verilmesi,

İşçinin daha önce yazılı olarak uyarılmış olmasına rağmen emniyet kemeri takmamaya devam etmesi veya yazılı uyarıyı imzalamaması veya almaması.

Arada ciddi bir fark var

Emniyet kemeri takmamak doğrudan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine aykırı davranmak olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle trafik cezası yiyen bir kişinin işten çıkartılmasıyla emniyet kemeri takmayan işçinin işten çıkartılması arasında ciddi bir fark var. Bu nedenle şirket araçlarını kullanan ve görevi şoförlük olanlar emniyet kemerlerini mutlaka takmalılar. Aksi takdirde canlarını tehlikeye atmakla kalmayıp, işlerinden de olabilirler.

Yargıtay, son noktayı koydu: Fesih için yeterli

İşçinin emniyet kemerini takmamasının, özellikle işi şoförlük olan işçiler için tazminatsız fesih nedeni oluşturacağı Yargıtay tarafından da kabul ediliyor. İşçinin emniyet kemeri takmamış olduğunun çevirme veya başka bir şekilde tespit edilmiş olması veya işçinin bu nedenle trafik cezası yemiş olması da gerekmiyor. İşçinin emniyet kemeri takmamış olduğunun net bir şekilde ortaya konması, fesih için yeterli oluyor. Okan Güray Bülbül

https://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/sirket-aracinda-kemer-takmayan-isci-kovulabilir/haber-774515

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • KGK, 23 Kasım 2024 Tarihli Sürdürülebilirlik Denetçiliği Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı A Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız B Grubu…
  • Sosyal Sigortalar ve GSS Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Meclise Sunuldu Sosyal güvenlik düzenlemesinin ayrıntıları belli oldu. Meclis’e sunulan 28 maddelik…
  • Miras Yoluyla Arsa Sahibi Olanlara Danıştay’dan Müjde! Gazetemizdeki “Vergi Kurdu” adlı köşemizde 12 Kasım’da yayınlanan “Danıştay: Arsasını hasılat paylaşımıyla müteahhide…
Top